MUSTAFA b. BÂLÎ

(d. ?/? - ö. ?/?)
kadı
(Divan/Yazılı Edebiyat / 16. Yüzyıl / Anadolu-Osmanlı-Türkiye)
ISBN: 978-9944-237-86-4

Mustafa bin Bâlî’nin hayatı hakkında kesin bir bilgi yoktur. Ne doğum tarihi ne ölüm tarihi, ne nereli olduğu ne de nerelerde kimlerden ders aldığı bilinmektedir. Yalnızca eserin telif tarihinin Zilhicce 983/1576 olması ve Sultan III. Murad’a sunulmasından müellifin 16. yüzyılda İstanbul’da yaşadığı anlaşılmaktadır. Aynı zamanda kadı da olan Bâlî-zâde Mustafa ile karıştırılmaktadır.

Zira kaynaklarda 16. yüzyılda müellifin ad ve sıfatına uygun iki Mustafa Efendi’den bahsedilmektedir. Bunlardan birisi Bâlî-zâde Mustafa Efendi olup şeyhülislâmdır. Diğeri ise İstanbul kadılığı da yapmış olan Bâlî Efendi’nin Mahdumu Mustafa Efendi’dir.

Bursalı Mehmed Tahir Efendi Osmanlı Müellifleri’nde Bâlî-zâde Mustafa Efendi’den bahsederken şeyhülislâm olduğundan, İstanbullu olup 1069’da vefat ettiğinden söz etmekte ve ölüm tarihi olarak da 1069/1658 tarihini göstermektedir. Mehmed Tahir Efendi bu şahsın Şerhu Kenzi’d-Dekâyık, Şerh-i Kaside-i Bürde, Es-Seyfü’l-Meslûlü fî-Şerhi’r-Resûli, Hâşiye alâ şerhi Miftâh, Mîzânü’l-Fetâvâ, Hz. Hâlid İbni Zeyd El-Ensârî’den rivayet edilmiş Hadîs-i Şerifler Mecmuası ile ayrıca Firâset-nâme adlı Türkçe bir eseri olduğunu da belirtmektedir. (Tatcı 2000: 289.)

Sicilli Osmanî’de;

“Mustafa Efendi (Bâlî-zâde): İstanbulludur. Pederi Hatîb Bâlî Efendi’dir. Çalışıp müderris, Galata Mollası oldu. 1058 Rebiülevvel (1648 Mart/Nisan) inde def’aten Rumeli Kazaskeri oldu. O sene Cemâde’l-âhir (1648 Haziran-Temmuz) inde azledildi. 1062 (1652 Ağustos) Ramazan’ında Anadolu Kazaskeri olup 1063 (1652 Aralık) Muharreminde azledildi. 1063 (1653) Saferinde Şeyhülislâm olup o sene Şaban'ında azledildi. 1073 (1662-3) Cemaziyel-Evvelinde fevt oldu. İlm-i fıkıhta mahirdir.”

“Telifatı: Kenz Şerhi, Miftah Haşiyeleri, Fıkıhta Bir Metin, bir şerh, müdevven mecmuası Kasîde-i Bürde Şerhi, Ebâ Eyyüb Ehâdîs-i Merviyyesi Tercümesi ki türbe-i müşarün ileyhe vakf etmiştir. Mahdumu Mehmet Efendi Manisa monlası olup 1073 Şevvalinde (24 Mayıs1663) fevt oldu.” (Akbayar 1996: 514) denilmektedir.

Şakayık-ı Nu’maniye ve Zeyilleri’nde ise 16. yüzyılda yaşamış olan Bâlî-zâde Mustafa Efendi’yle ilgili bilgiler şöyledir:

“Bâlî-zâde Mustafa Efendi; (öl. Cemade’l-ula 1073/1662-3), Hakaniye-i Vefa medresesi, Şeyhülislam (Özcan 1989b: 297-299)”

Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi’nde Şeyhülislâm olan Bâlî-zâde Mustafa Efendi (öl.1662)’nin, aslen Kastamonulu olup İstanbul'da doğ­duğu, Bâlî Efendi adında bir mahalle imamının oğ­lu olduğu, eserlerinde künyesini Mustafa b. Bâlî b. Süleyman el-İstanbûlî şeklinde verdiği, ilk tahsilini tamamladıktan sonra Şey­hülislâm Hoca-zâde Mehmed Efendi'ye in­tisap ederek ondan mülâzım olduğu; birçok yerde müderrislik yaptığı, Rumeli ve Anadolu kazaskerliklerine, birkaç defa da şeyhülislâmlığa getirildiği, 1073/1662’de de vefat ettiği belirtilmektedir. Aynı eserde Hanefi fıkhına dair birçok eserleri olduğu, Kütüphane ka­yıtlarında kendisine izafe edilen Süleymaniye Ktp. Cârullah Efendi, Nu. 471’de kayıtlı Haşiye ‘alâ Muhtaşari’l-Me‘ânî, Haşiye ‘ale’l-Mutavvel Süleymaniye Ktp., Cârullah Efendi, Nu. 1763 ile İlm-i Firâset Risalesi adlı eserlerin ise ona ait olmadığı vurgulanmaktadır. (İpşirli vd. 2006: 294-295)

Bursalı İsmail Belîğ’in Güldeste-i Riyâz-ı İrfân ve Vefâyât-ı Dânişverân-ı Nâdiredân adlı eseriyle, Güftî’nin Teşrîfâtu’ş-Şu’ârâ’sında da Bâlî-zâde’den bahsedilmekte ancak onlar da bahsedilen Şeyhülislâm olan Bâlî-zâde ile aynı kişiler olduğu anlaşılmaktadır. (Abdulkadiroğlu 1998: 355, 356, 404;  Yılmaz 2001: 136.)

Kaynaklardaki ikinci kişi ise İstanbul kadılığı da yapmış olan Bâlî Efendi’nin mahdumu olan Mustafa Efendi’dir. Onun hakkında Sicilli Osmanî’de:

“Mustafa Efendi: Bâlî Efendinin mahdumudur. Müderris, Halep, Mısır, Edirne Mollası oldu. 1024/1615 Rebiülevvelinde İstanbul Kadısı olup 1026/1617 Saferinde azlolundu. 1027/1618 Muharreminin on altısında cây-ı muharrekeden irtihal eylemiştir. Eyüp’te Defterdar Camiî’nde medfundur. Fuhul-i ulemadan, edip, vakûr, sabûr, mutasaddık, ulûma mutevaggıl idi. (Akbayar 1996: 527)”

Şakayık ve Zeyilleri’nde ise:

“Bâlî Efendinin oğlu Mustafa Efendi (d.950/1543-44 -öl. Muharrem 1027/1618) iki defa Süleymaniye medresesi müderrisi oldu, İstanbul kadısı oldu. (Özcan 1989a: 620)” diye söz edilmektedir.

Anlaşıldığı kadarıyla Bursalı Mehmed Tahir’de 1069/1658’de, Sicilli Osmanî ve Şakayık Zeyillerinde 1073/1662-3’te öldüğü söylenen Mustafa bin Bâlî aynı kişi olup aynı zamanda şeyhülislamlık da yapmıştır. İslâm Ansiklopedisi'ndeki Bâlî-zâde Mustafa da aynı şahıstır. Bu ansiklopedi maddesinde de bahsedildiği gibi bu şahıs müellifimiz Mustafa bin Bâlî değildir. Zira eserin telif tarihi ile bunların ölüm tarihleri tarihi gerçeklere uymamaktadır. Şöyle ki, eser Zilhicce 983’te miladi 1576’da telif edilmiş, Şeyhülislâm Bâlîzade ise 1073/1662’de vefat etmiştir. Eserini olgun bir yaşta, yani 30 yaşlarında, telif ettiğini düşünürsek, müellif öldüğünde 120 yaşında olmalıdır. Bu da çok makul görünmemektedir. Ayrıca şeyhülislâm olan Bâlî-zâde’nin eserlerindeki künyesi Mustafâ b. Bâlî b. Süleyman el-İstanbûlî’dir. Oysa müellifimizin eserindeki künyesi sadece Mustafa bin Bâlî’dir.

Bütün bu bilgilerden sonra kaynaklarda adı geçen Bâlî-zâde Mustafa ya da Mustafa bin Bâlî’nin şeyhülislâm olan Bâlî-zâde olduğu müellifimiz olan Mustafa bin Bâlî olmadığı anlaşılmaktadır. Bâlî Efendinin mahdumu olarak adlandırılan şahsın ise ölüm tarihinin Mustafa bin Bâlî ile ilgili tarihi gerçeklere uygun olduğu görülmektedir. İsimleri arasındaki sadece ifade farkı vardır; anlam olarak aynıdır. Aynı adla başka tarihî bir şahsiyeti de tespit edilememiştir. Dolayısıyla kaynaklarda İstanbul kadılığı da yaptığı belirtilen ve 16 Muharrem 1027/1618’de yani, 78 yaşında vefat eden bu ikinci zat olma ihtimali yüksektir. Buna göre:

Mustafa bin Bâlî, Bâlî Efendi’nin oğludur. 950/1543-44 tarihinde doğmuş ve medrese eğitimini tamamladıktan sonra müderris, Halep, Mısır, Edirne mollası, iki defa da Süleymaniye medresesi müderrisi olmuştur. İlm-i Firâset üzerine olan eserini ise 983/1576’da 33 yaşında iken III. Murad (saltanatı-1574-1595) adına yazmıştır. 1024/1615 Rebiyülevvel’inde İstanbul kadısı olmuş Hicrî 1026 Safer’inde (Miladi 1617) de azlolunmuş, Hicrî 1027 16 Muharrem’inde (13 Ocak 1618) ise 78 yaşında vefat etmiştir. Eyüp’te Defterdar Camii’nde medfundur. Değerli âlimlerden olup vekarlı, sabırlı, sadaka vermeyi ve ilimle uğraşmayı seven biri idi.

İlm-i Firâset: Mustafa bin Bâlî Firâset üzerine yazılmış olan bu eserini 1 Zilhicce 983 (2 Mart 1576 Cuma) tarihinde bitirmiştir.

Kaynakça

Akbayar, Nuri (hzl.) (1996). Mehmed Süreyyâ, Sicill-i Osmanî. C.4. İstanbul: Tarih Vakfı Yurt Yay.

Çavuşoğlu, Ali (2004). Kıyâfetnâmeler. Ankara: Akçağ Yay.

İpşirli, M ve E. S. Kaya (2006). “Mustafa Efendi, Bâlîzâde”. İslam Ansiklopedisi. C. 31. İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı Yay.

Tatçı, Mustafa (hzl.) (2003). Bursalı Mehmed Tahir, Osmanlı Müellifleri I-II-III. Ankara: Bizim Büro Yay. 

Sarıçiçek, Ramazan (hzl.) (2013). Mustafa bin Bâlî,İlm-i Firâset (İnceleme, Metin, Sözlük). Malatya.

Özcan, Tahsin (1999). “Mustafa Efendi (Balizade)”. Yaşamları ve Yapıtlarıyla Osmanlılar Ansiklopedisi. C. 2. İstanbul: YKY.

Özcan, Abdülkadir (hzl.) (1989a). Mecdî Mehmed Efendi Hadâiku’ş-Şakâik Şakâik-ı Nu’mâniyye ve Zeyilleri. İstanbul: Çağrı Yay.

Özcan, Abdülkadir (hzl.) (1989b). Şakayık-ı Nu’maniye ve Zeyilleri Vekayiü’l-fudalâ I. C. 3. İstanbul: Çağrı Yay.

Sarıçiçek, Ramazan (2012). “Mustafa bin Bâlî Ve İlm-İ Firâset’i”. Turkish Studies - International Periodical For The Languages, Literature and History of Turkish or Turkic. (7/4): 2725-2754.

Yılmaz, Kâşif (2001). Güftî ve Teşrîfâtu’ş-Şu’ârâ’sı. Ankara: AKM Yay.

 

Madde Yazım Bilgileri

Yazar: DR. ÖĞR. ÜYESİ RAMAZAN SARIÇİÇEK
Yayın Tarihi: 27.07.2013
Güncelleme Tarihi: 25.02.2022

Eserlerinden Örnekler

[İ1b] Risâle-i Kıyâset-i Firâset Bâlî Efendi İmâm Fahreddîn-i Râzî’den ve Şeyh Muhyiddîn-i Arabî’den istihrâc itdügi kitâbdur (N1b) Dürer-i cevâhir-i hamd ü sitâyiş-i sa‘âdet-esâs ve gurer-i zevâhir-i şükr ü sipâs-ı ubûdiyyet-misâs ki kesret ü vefreti enfâs-ı halâyık gibi add ü ihsâdan füzûn ve sunûf-ı elfâz ü ibârât ecnâs u hakâyık gibi gûn-â-gûn ola, ol Âferînende-i acâyib-nukûş u bedâyi’-suver celle celâlühü ve feyz-bahşende-i âmûzeş-i garâyib-i ulûm ve sanâyi‘-i pür-iber amme nevâlühu hazretine sezâvâr u hakîkdür ki, meşşâta-i kudreti sun‘-ı bedî‘-i heykel-i insânı hilye-i Sıbg̣ata’llâhi ve men-ahsenü mina’llâhi sıbgah birle müzeyyen ü ârâste ve feyyâz-ı hikmeti cevâhir-i nüfûsı şâyeste-i hilkat ve münâsib-i havsala-i fıtrât olan zîver-i kemâlât-ı akliyye ile ber- muktezâ-yı rabbüne’llezî a‘tâ külle şey’in halkahu muvaşşah u pîrâste idüp zümre-i insâna hil‘at-i ve le-kad kerremnâ benî Âdeme erzânî buyurmagı inâyet eyledi. Elâ lehü’l-halku ve’l-emr tebâreka’llâhu rabbü’l-âlemîn. Ve salât ve salavât-ı tayyibât ve hedâyâ-yı tahiyyât-ı zâkiyyât ol zîver-i harâyid-i cerâyid ü esfâr ve vâsıtâ-i kalâyid-i ebkâr-ı efkâr ser-levha-i fâtiha-i sûre-i nübüvvet ve mühr-i itmâm-i hâtime-i risâle-i risâlet sadr-nişîn-i serîr-i izz ü temkîn ve ser-âmed-i pây-taht-ı îcâd u tekvîn Resûl-i güzîn ve makbûl-i Rabbü’l-âlemîn hazretine şâyeste vü halîkdur, ki alîlân-ı evdiye-i taleb ü recâ ve galîlân-ı bâdî-i aşk-ı Hudâ olanları müş‘il-i hidâyeti sübül-i sûy-ı selâmete delâlet eyledi salla’llâhu ve alâ âlihi et-tâyyibîne’t-tâhirîn mâ-idmahalle’d-dücâ el-bâtılu ve leme‘a nûrü’l-yakîn. Ammâ ba‘d erbâb-ı [İ2a] ma‘ârif-nisâb ve ashâb-ı avârif-iktisâb hâtır-ı hatîr ve zamîr-i münîrlerine muhtefî ve mektûm u pûşîde ve nâ-ma‘lûm degüldür ki nev‘-i insân medeniyyü’t-tâb‘ olup bekâ-yı silsile-i benî Âdem müşâreket ve destyârî-i ümem ile müyesser olup ba‘zı eşhâs tekmîl-i fezâyil ü kemâlât itmege bezl-i nefs ve ba‘zı âher dahı fıtrat u isti‘dâdına enseb olan hiref ü sınâ‘at tahsîline sarf-ı yevm ü ems itmekle cemî‘-i mâ-yehtâcu ileyhi müheyyâ ve her nefs iştihâ eyledügi ni‘am-ı bî-nihâyeyi peydâ idüp kâr-hâne-i âlem-i şuhûd âbâdân ve arsa-i bâzâr-gâh-ı vücûd ilâ-yevmi’l-kıyâm kâyim ve müzdehim-i âdemiyân ola. Pes lâzım oldigi efrâd-ı nev‘-i beşer, kâyinen men kâne, mîr ü vezîr ve bay u fakcîr emsâl ü akrânı ile mahlût ve tınâb-ı hayme-i âmâl ü emânî her biri bir yire merbût ola ve erbâb-ı basîret katında ma‘lûmdur ki efrâd-ı insânuñ cemî‘isi hayr u sa‘âdet ile mevsûm degül, belki tabî‘at-ı nev‘-i beşerde hayr u şer mersûm olup kimi âdemî-sûret ve firişte-haslet ve kimi firişte-sûret ve behâyim-sîretdür. Bu hâlet iktizâ eyledügi delâyil-i sûret-i ẓâhire ki alâyim-i sîret-i bâtınadur butûn-i sahâyifde merkûm ve nîk ü bed ahlâk-ı halâyık mîzân-ı firâset ile ma‘lûm ola. Zîrâ ki herkes envâr-ı ilâhiyyeden behremend ve mevhibe-i seniyye-i firâset-i şer‘iyye ile ercemend degüldür. Binâ’en-alâ zâlik sirâcü’l-ulemâ ve tâcü’l-fuzalâ’ kıdvetü’s-selef hayrü’l-halef muktede’l-İslâm (Sarıçiçek 2013: 130-132).