Madde Detay
NAKŞÎ, Ali
(d. ?/? - ö. 1065/1655)
tekke şairi
(Tekke / 17. Yüzyıl / Anadolu-Osmanlı-Türkiye)
ISBN: 978-9944-237-86-4
Asıl adı Ali olan Nakşî’nin hayatı hakkında kaynaklarda yeterli bilgi yoktur. Bursalı Mehmet Tahir Divriği’de doğduğunu belirtmektedir (Yavuz vd. yty: 171). İstanbul’a giderek Halvetiyye’nin Ramazâniyye kolunun kurucusu Pîr Ramazan Efendi’ye intisap etmiştir. (Mehmed Şükrü, vr. 43a). Koca Mustafa Paşa Dergâhı’nda tasavvufî eğitimini tamamladıktan sonra şeyhi Murad Efendi’nin Kırım’a gitmesi üzerine Nakşî de irşad vazifesiyle bugün Ukrayna sınırları içinde bulunan Akkirman’a gönderilmiştir. Bu yüzden de bazı kaynaklar onun Divriğili olmasından hiç bahsetmeden Akkirman’da yaşamış bir Halvetî dervişi olduğunu söylemektedir. Şair vefat edinceye kadar Sultan II. Bayezid’in Akkirman Kalesi içinde yaptırmış olduğu tekkede şeyhlik yapmıştır. Şiirlerinde Nakşî mahlasını kullanmaktadır. Ancak bu mahlasın kendisine ne sebeple verildiği hususunda bir bilgi bulunmamaktadır. Nakşî-i Akkirmânî’nin ölümü için düşülmüş iki tarih bulunmaktadır. Bunlardan biri “hasta” kelimesi (Müstakimzâde, vr. 428a) diğeri ise kimin tarafından düşüldüğü belli olmayan “târâc-ı Nakşî” terkibidir. (Kurnaz vd. 2001: 1089). 1655'te vefat etmiştir. Kabrinin, Akkirman’da şeyhlik yapmış olduğu tekkenin hazîresinde olduğu belirtilmesine rağmen bugün orada öyle bir mekan ve türbe izine rastlanmamaktadır.
Nakşî, tasavvufî geleneğin içinde yetiştiği ve bir şeyh olması dolayısıyla daha çok müridlerini eğitmek amacıyla yazdığı didaktik şiirlerinde hem hece hem aruz veznini başarıyla kullanmıştır. Şiirlerinde tasavvufî temalar ağırlıklı olarak işlenmektedir. Şiirlerini sanat gayesi gütmeden, samimi, akıcı ve kolayca anlaşılabilecek bir dille kaleme almıştır. Eserlerinde Allah, Allah-âlem ilişkisi, zikir, ibadet, iman, aşk, âhiret hayatı, dünyanın geçici olması ve bazı gizli sırlar gibi konuları ele almıştır. İnsanların gerçek mutluluğunun ancak hayatın anlamını bilmesiyle mümkün olabileceğini vurgulayan Nakşî eserlerinde bu düşünceyi temel kabul ederek şiirler yazmıştır. Hüseyin Vassâf, Sefine-i Evliyâ'da onun bu özelliğine vurgu yapmaktadır. (Hüseyin Vassâf: 12a).
Nakşî’nin şiirleri Zâtî Süleyman Efendi, Köstendilli Süleyman Şeyhî ve Abdullah Salâhî Uşşâkī gibi şairler tarafından şerh edilmiştir. M. Fuad Köprülü, Nakşî’yi Yûnus Emre takipçileri arasında zikrederken Rıza Tevfik Bölükbaşı onu meşhur filozof Sokrat’la kıyaslamaktadır (Atik 2003: 202).
Nakşî Ali Akkirmânî Dîvân’ının yanında iki mesnevî ve bir de mensur eser kaleme almıştır. Onun edebi kişiliği, şair olarak değerlendirilmesinde en önemli yönünü oluşturmaktadır. Bu yönünü ele alınarak onun, genel edebiyat ve tasavvufî edebiyat içerisindeki yeri daha iyi anlaşılacaktır.
Eserlerinden anladığımız kadarıyla o tasavvufî düşüncenin yanında, İslâmî ilimlere de sahiptir. Yazdığı eserlerinde hep eğiticilik ön plandadır. Dünya hayatının anlaşılması ve ona göre değer verilmesi gerektiğini sürekli vurgulamaktadır.
Nakşî, bir mutasavvıf şair olduğundan şiirlerinde tasavvufî temalar ağırlıkta ve irşad görevi olması hasebiyle de, müridleri başta olmak üzere halkı eğitme gayesi hep ön plandadır. Sanat gayesinden çok uzakta, samimi ve akıcı bir dille eserlerini ortaya koymuştur. Hem aruz hem hece veznini de başarıyla kullanarak, bu gün bile kolayca anlaşılabilecek şiirler yazmıştır. Dîvân’da bazen çok girift bir mu´ammâya rastlanabileceği gibi, bazen de çok güzel ve anlaşılır bir Türkçeyle kaleme alınmış şiirlerle karşılaşılabilir. İki önemli mesnevisi, Aynu’l-Hayat ve Gavriyye’yi tasavvufî düşünceyle kaleme almış ve dînî-tasavvufî temaları bu eserlerde başarıyla kullanmıştır. Nakşî, eserlerinde, akıcı bir şiir uslubuyla, genel tasavvuf ve felsefe konularını işlemenin yanında, Allâh, Allâh-âlem ilişkisi, zikir, ibadet, iman, aşk, ahiret hayatı, dünyanın geçici olması ve bazı gizli sırlar gibi konuları işler. İnsanın inanç ve hayatın anlamını bilmekle mümkün olabileceğini vurgulayarak eserlerinin temel düşüncesini hep insan üzerine kurmuştur. Eserlerinde en çok göze çarpan, müridlerini eğitme gayesidir.
Türk Edebiyatında İlk Mutasavvıflar adlı eserde Nakşî'yi Yunus Emre takipçileri arasında zikredilerek, onun hece ve aruzu çok iyi kullanmış olan, Dîvân sahibi önemli bir şair olduğundan bahsedilir.
Tasavvufî ve didaktik manzumeler kaleme almış olan Nakşî, şiirleri üzerinde sonradan gelen şairlerce en çok şerh yapılan bir şairdir. Onun halisâne ve samimî söyleyişlerini ihtiva eden şiirleri pek çok şair tarafından şerhedilmiştir.
Nakşî, yaşadığı döneme ışık tutan ve kendi mutasavvıf kişiliğini yansıtan eserler kaleme almıştır. Bu eserler, yaşadığı dönemin dini-tasavvufî özelliklerinin yanında sosyal hayatı da anlamamıza yardımcı olacaktır.
Nakşî’nin mensur olarak kaleme aldığı Esrârnâme adlı bir tane eseri vardır. Bu eserde de yine didaktik üslup ön plana çıkmaktadır. Esrârnâme’de soru-cevap, nasihat ve hitap şeklinde, Allâh-kul ilişkisi, kalbin masivadan temizlenmesi, ilmin üstünlüğü, veliler ve daha birçok tasavvufî tema hakkında bilgiler vermektedir. Eserin dili çok sade ve sanatsız olup kendine bağlı olan müritlerini bilgilendirme gayesiyle kaleme alınmıştır. Müellif, eserini soru cevap şeklinde oluşturmuştur.
1. Divan: Nakşî Divân’ının kütüphanelerde tesbit edilen yaklaşık altmış civarında yazma nüshası bulunmaktadır. Divandaki 243 şiirin dördü kaside, biri terciibend, ikisi murabba, dördü muhammes, 206’sı gazel ve yirmi altısı hece vezniyle yazılmış şiirlerdir. Dîvân üzerine Hikmet Atik tarafından yapılmış bir doktora çalışması bulunmaktadır.
2. Aynü’l-Hayât: Dinî-tasavvufî özellikteki bu didaktik eser klasik mesnevi tarzında olmayıp çeşitli yerlerinde tevhid, na‘t ve münâcâtlar bulunmaktadır. Şair Aynü’l-hayât’ta bazı âyetlerin işârî tefsirini ve hadislerin tasavvufî şerhlerini yaparak insanları uyarmakta ve hayatın mânasını anlamak için kendi içlerine bakmalarını öğütlemektedir. Eserin birçok yazması mevcuttur (meselâ bk. TTK Ktp., nr. Y 451; TDK Ktp., nr. Yz A 472; DTCF Ktp., İsmail Saib Sencer, I, nr. 1021, Muzaffer Ozak I, nr. 802; Süleymaniye Ktp., Yazma Bağışlar, nr. 1464, Hacı Mahmud Efendi, nr. 3537, 3538). Eser kaynaklarda Manzûme-i Aynü’l-hayât olarak da zikredilmektedir (Aslanoğlu, s. 54).
3. Manzûme-i Gavriyye: Şairin birçok âyeti manzum şekilde tefsir ederek tasavvufî yorumlar yaptığı bu eser, işârî tefsir mahiyetinde kaleme alınmış 4029 beyitlik bir mesnevidir. Yazma nüshaları Konya İzzet Koyunoğlu Müzesi (nr. 11330), Kıbrıs Eski Eserler ve Müzeler Genel Müdürlüğü Arşivi (nr. A 1077), İstanbul Büyükşehir Belediyesi Atatürk Kitaplığı (Osman Ergin, nr. 238, 319, 633), Süleymaniye (Hacı Mahmud Efendi, nr. 3392), Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi (Muzaffer Ozak I, nr. 829) kütüphanelerindedir.
4. Esrarnâme: Bu mensur eser de tasavvufî mahiyettedir. Kitapta Allah’ın insanlara verdiği akıl, fikir, ruh ve kalp gibi olarak dört faziletten bahsedilmektedir. Bunlardan akıl daima Allah’ı hatırlama ve hakla bâtılı ayırma gayesini taşır. Kalbin yaratılması ve ruhun varlığı hakkındaki bilgilerden sonra Hz. Peygamber’le ilgili konulara yer verilerek onun zâhir ve bâtın ilmine vâkıf olduğu belirtilmektedir. Eserin bilinen iki yazma nüshası İstanbul Büyükşehir Belediyesi Atatürk Kitaplığı’nda ve Berlin Bibliyotek Nationel’de kayıtlıdır (Osman Ergin, nr. 1708).
Kaynakça
Atik, Hikmet (2003). Nakşî Ali Akkirmânî Dîvânı: İnceleme-Metin. Sivas: Büruciye Yay.
Hüseyin Ayvansarâyî. Vefeyât. Süleymaniye Ktp.. Esad Efendi. nr. 1375 yk. 53b.
Hüseyin Vassâf. Sefine-i Evliyâ. Süleymaniye Kütüphanesi Yazma Bağışlar, No: 2305-2309 12a vd.
İbrahim Aslanoğlu (1961). Divriği Şâirleri. İstanbul 1961. Ekin Yay.
Kocatürk, Vasfi Mâhir (1968). Tekke Şiiri Antolojisi. Ankara. Edebiyat Yay.
Köprülü. Fuat (1981). İlk Mutasavvıflar (İstanbul 1919). Ankara. Diyanet Yay.
Köstendilli Süleyman Şeyhî. Bahrü’l-velâye. Berlin Staatsbibliothek. nu. 1683
Kurnaz, Cemâl, Mustafa Tatcı (2001). Mehmet Nâil Tuman. Tuhfe-i Nâilî. Ankara.
Mehmed Şükrü. Silsilenâme-i Sûfiyye. Hacı Selim Ağa Ktp.. Aziz Mahmud Hüdâyî. nu. 1098. yk. 43a.
Müstakimzâde (2000). Mecelletü’n-nisâb (tıpkıbasım). Ankara: Kültür Bakanlığı Yay. yk. 428a
Rıza Tevfik. “Nakşî Efendi”. Yeni Sabah Gazetesi. İstanbul 26 Ağustos 1944. 2 Eylül 1944. 8 Eylül 1944.
Safâî. Tezkire. Süleymaniye Ktp.. Esad Efendi. nu. 2549. yk. 337b.
Ulaş, A. Halim (1998). Nakşî Ali Akkirmanî: Hayatı. Sanatı. Edebi Şahsiyeti ve Gavriye Mesnevisi. Yüksek Lisans Tezi. Erzurum: Atatürk Üniversitesi.
Umagan, Suat (1996) Nakşî Ali Akkirmânî. Aynü’l-Hayat: Tenkitli İnceleme-Metin. Yüksek Lisans Tezi. Erzurum: Atatürk Üniversitesi.
Yavuz, Fikri vd. (yty). Osmanlı Müellifleri. C. 1. yyy: Meral Yay.
Yılmaz, Ali (1989). Köstendilli Süleyman Şeyhî. Ankara: Kültür Bakanlığı Yay.
“Nakşî Ali”. Türk Dili ve Edebiyatı Ansiklopedisi. C. VI. İstanbul: Dergâh Yay. 505-506.
“Nakşî” (1987). Büyük Türk Klâsikleri. C. VI. İstanbul: Ötüken Yay. 38
Madde Yazım Bilgileri
Yazar: DOÇ. DR. HİKMET ATİKYayın Tarihi: 23.01.2015Güncelleme Tarihi: 09.12.2020Eserlerinden Örnekler
Arz-ı hâl itmeğe sultâna geldim
Uyanmadı kaldı bahtım Yâ Rabbi
Dertlüyüm kapuna dermâna geldim
Uyanmadı kaldı bahtım Yâ Rabbi
Mevtâlar uyandı irdi kıyâmet
Göstermedi kendin ol serv-i kâmet
´Ömür geldi geçdi buldu nihâyet
Uyanmadı kaldı bahtım Yâ Rabbi
´Âşıkam sîneler gerçi sad-pâre
Neyleyem bulmadım bu derde çâre
Bu fenâ mülk içre kaldım avâre
Uyanmadı kaldı bahtım Yâ Rabbi
Ey bu ´âlemlerin peşt ü penâhı
Zabt idemez oldım nefs-i güm-râhı
Kapuna yalvaru geldüm İlâhî
Uyanmadı kaldı bahtım Yâ Rabbi
Bu dil zevrakını engine saldım
´İsyân deryâsına gark olup kaldım
Aldı herkes menzilin ben yolda kaldım
Uyanmadı kaldı bahtım Yâ Rabbi
Gözüm yaşlı gönül vâlih ü hayrân
Yitirdüm kendümi kaldum ser-gerdân
Nakşîyâ bu derde bulmadum dermân
Uyanmadı kaldı bahtım Yâ Rabbi
Atik, Hikmet (2003). Nakşî Ali Akkirmânî Dîvânı: İnceleme-Metin. Sivas: Büruciye Yay. 319-320.
**
Uçdı yuvasından gönül bülbülü
Geldi bu illerde gülün arzular
Bülbül bir bahridür ister mekânın
Evvel bahâr olmuş gülün arzular
Güzellerin şâhı gerçi nihândur
Lîk ´âşıklara günden ´ıyândur
Gönül ağlar gezer hayli zamandur
Bunda karâr itmez ilin arzular
Öter cân bülbülü iş bu illerde
Zahmı işler anun dertli dillerde
Yolcular eğlenmez karlı bellerde
Göç yarağın görüp yolun arzular
Evvel bahâr oldı açıldı güller
Kokdu çemenlerde tâze sünbüller
Değildür der isen yavru bülbüller
Uçduğu yuvanun dalın arzular
Geçmedün ey zâhid ak u karadan
Bilmedün kendünü aklın nereden
´Ârifler anlayup çıkdı aradan
Gurbet illerinde hâlin arzular
Bu gün meydân senin ey Hızr-ı zamân
Cem´ olup erenler kuruldu dîvân
Nakşî bir arudur evliyâ kovan
Devşirüp çiçeğin balın arzular
Atik, Hikmet (2003). Nakşî Ali Akkirmânî Dîvânı: İnceleme-Metin. Sivas: Büruciye Yay. 321-322.
***
Gel ey seher bülbülü sen
Bâğ-ı dil-dâra vardun mı
Çemen bezminde ol yârün
Şem´-i nârına yandun mı
Yan yolunda küller gibi
Derde düşmüş kullar gibi
Boz bulanık seller gibi
Bahr-i ´ummâna daldun mı
Emr-i Hakk’a fermân olup
Erbâb-ı ´ışka cân olup
Mısr-ı dile sultân olup
Taht’a Süleymân oldun mı
Geçdün mi yedi deryâyı
Buldun mu zât-ı Mevlâ’yı
Bürünüb cümle eşyâyı
´Arz u semâya doldun mı
´Âşıllarun yüzü nûrdan
Gönül dem urur Mansûr’dan
Görinür çâr ´unsurdan
´Âleme pertev saldun mı
Bülbüller öter gülünde
Bağlanup zülf-i telinde
Nakşîyâ ´ışkun ilinde
Giriftâr olup kaldun mı
Atik, Hikmet (2003). Nakşî Ali Akkirmânî Dîvânı: İnceleme-Metin. Sivas: Büruciye Yay. 337-338.
Mefâ´îlün Mefâ´îlün Mefâ´îlün Mefâ´îlün
Eyâ sen sanma kim senden bu güftârı dehân söyler
Veyâ terkîb olan ´unsûr yahûd lahm-ı zebân söyler
Seni ol sana bildürmek murâdın kasd idüp Mevlâ
Anâsırdan giyüp bir don yüzünden tercemân söyler
Yaratdı cümle eşyâyı özin setr eyleyüp anda
Göründi niçe biñ yüzden velî kendi nihân söyler
Olar kim bilmedi nefsin arefden almayup dersin
Değildür Hakk’a ârifler özin bilmez yalan söyler
Kimindür bunca cünbüşler kimindür nutk iden gevher
Özinden olmadun ârif ki senden özge kân söyler
Hayâl-i zıl yeter ibret görünen hayme-i tende
Degildür nutk iden sûret derûnuñda duran söyler
Sekâhüm Rabbühüm hamrın içen ´âşıklar ey Nakşî
Olurlar bî-mekân anlar mekândan lâ-mekân söyler
Atik, Hikmet (2003). Nakşî Ali Akkirmânî Dîvânı: İnceleme-Metin. Sivas: Büruciye Yay.184-185.
İlişkili Maddeler
Yayın Tarihi: 23.01.2015Güncelleme Tarihi: 09.12.2020Eserlerinden Örnekler
Arz-ı hâl itmeğe sultâna geldim
Uyanmadı kaldı bahtım Yâ Rabbi
Dertlüyüm kapuna dermâna geldim
Uyanmadı kaldı bahtım Yâ Rabbi
Mevtâlar uyandı irdi kıyâmet
Göstermedi kendin ol serv-i kâmet
´Ömür geldi geçdi buldu nihâyet
Uyanmadı kaldı bahtım Yâ Rabbi
´Âşıkam sîneler gerçi sad-pâre
Neyleyem bulmadım bu derde çâre
Bu fenâ mülk içre kaldım avâre
Uyanmadı kaldı bahtım Yâ Rabbi
Ey bu ´âlemlerin peşt ü penâhı
Zabt idemez oldım nefs-i güm-râhı
Kapuna yalvaru geldüm İlâhî
Uyanmadı kaldı bahtım Yâ Rabbi
Bu dil zevrakını engine saldım
´İsyân deryâsına gark olup kaldım
Aldı herkes menzilin ben yolda kaldım
Uyanmadı kaldı bahtım Yâ Rabbi
Gözüm yaşlı gönül vâlih ü hayrân
Yitirdüm kendümi kaldum ser-gerdân
Nakşîyâ bu derde bulmadum dermân
Uyanmadı kaldı bahtım Yâ Rabbi
Atik, Hikmet (2003). Nakşî Ali Akkirmânî Dîvânı: İnceleme-Metin. Sivas: Büruciye Yay. 319-320.
**
Uçdı yuvasından gönül bülbülü
Geldi bu illerde gülün arzular
Bülbül bir bahridür ister mekânın
Evvel bahâr olmuş gülün arzular
Güzellerin şâhı gerçi nihândur
Lîk ´âşıklara günden ´ıyândur
Gönül ağlar gezer hayli zamandur
Bunda karâr itmez ilin arzular
Öter cân bülbülü iş bu illerde
Zahmı işler anun dertli dillerde
Yolcular eğlenmez karlı bellerde
Göç yarağın görüp yolun arzular
Evvel bahâr oldı açıldı güller
Kokdu çemenlerde tâze sünbüller
Değildür der isen yavru bülbüller
Uçduğu yuvanun dalın arzular
Geçmedün ey zâhid ak u karadan
Bilmedün kendünü aklın nereden
´Ârifler anlayup çıkdı aradan
Gurbet illerinde hâlin arzular
Bu gün meydân senin ey Hızr-ı zamân
Cem´ olup erenler kuruldu dîvân
Nakşî bir arudur evliyâ kovan
Devşirüp çiçeğin balın arzular
Atik, Hikmet (2003). Nakşî Ali Akkirmânî Dîvânı: İnceleme-Metin. Sivas: Büruciye Yay. 321-322.
***
Gel ey seher bülbülü sen
Bâğ-ı dil-dâra vardun mı
Çemen bezminde ol yârün
Şem´-i nârına yandun mı
Yan yolunda küller gibi
Derde düşmüş kullar gibi
Boz bulanık seller gibi
Bahr-i ´ummâna daldun mı
Emr-i Hakk’a fermân olup
Erbâb-ı ´ışka cân olup
Mısr-ı dile sultân olup
Taht’a Süleymân oldun mı
Geçdün mi yedi deryâyı
Buldun mu zât-ı Mevlâ’yı
Bürünüb cümle eşyâyı
´Arz u semâya doldun mı
´Âşıllarun yüzü nûrdan
Gönül dem urur Mansûr’dan
Görinür çâr ´unsurdan
´Âleme pertev saldun mı
Bülbüller öter gülünde
Bağlanup zülf-i telinde
Nakşîyâ ´ışkun ilinde
Giriftâr olup kaldun mı
Atik, Hikmet (2003). Nakşî Ali Akkirmânî Dîvânı: İnceleme-Metin. Sivas: Büruciye Yay. 337-338.
Mefâ´îlün Mefâ´îlün Mefâ´îlün Mefâ´îlün
Eyâ sen sanma kim senden bu güftârı dehân söyler
Veyâ terkîb olan ´unsûr yahûd lahm-ı zebân söyler
Seni ol sana bildürmek murâdın kasd idüp Mevlâ
Anâsırdan giyüp bir don yüzünden tercemân söyler
Yaratdı cümle eşyâyı özin setr eyleyüp anda
Göründi niçe biñ yüzden velî kendi nihân söyler
Olar kim bilmedi nefsin arefden almayup dersin
Değildür Hakk’a ârifler özin bilmez yalan söyler
Kimindür bunca cünbüşler kimindür nutk iden gevher
Özinden olmadun ârif ki senden özge kân söyler
Hayâl-i zıl yeter ibret görünen hayme-i tende
Degildür nutk iden sûret derûnuñda duran söyler
Sekâhüm Rabbühüm hamrın içen ´âşıklar ey Nakşî
Olurlar bî-mekân anlar mekândan lâ-mekân söyler
Atik, Hikmet (2003). Nakşî Ali Akkirmânî Dîvânı: İnceleme-Metin. Sivas: Büruciye Yay.184-185.
İlişkili Maddeler
Güncelleme Tarihi: 09.12.2020Eserlerinden Örnekler
Arz-ı hâl itmeğe sultâna geldim
Uyanmadı kaldı bahtım Yâ Rabbi
Dertlüyüm kapuna dermâna geldim
Uyanmadı kaldı bahtım Yâ Rabbi
Mevtâlar uyandı irdi kıyâmet
Göstermedi kendin ol serv-i kâmet
´Ömür geldi geçdi buldu nihâyet
Uyanmadı kaldı bahtım Yâ Rabbi
´Âşıkam sîneler gerçi sad-pâre
Neyleyem bulmadım bu derde çâre
Bu fenâ mülk içre kaldım avâre
Uyanmadı kaldı bahtım Yâ Rabbi
Ey bu ´âlemlerin peşt ü penâhı
Zabt idemez oldım nefs-i güm-râhı
Kapuna yalvaru geldüm İlâhî
Uyanmadı kaldı bahtım Yâ Rabbi
Bu dil zevrakını engine saldım
´İsyân deryâsına gark olup kaldım
Aldı herkes menzilin ben yolda kaldım
Uyanmadı kaldı bahtım Yâ Rabbi
Gözüm yaşlı gönül vâlih ü hayrân
Yitirdüm kendümi kaldum ser-gerdân
Nakşîyâ bu derde bulmadum dermân
Uyanmadı kaldı bahtım Yâ Rabbi
Atik, Hikmet (2003). Nakşî Ali Akkirmânî Dîvânı: İnceleme-Metin. Sivas: Büruciye Yay. 319-320.
**
Uçdı yuvasından gönül bülbülü
Geldi bu illerde gülün arzular
Bülbül bir bahridür ister mekânın
Evvel bahâr olmuş gülün arzular
Güzellerin şâhı gerçi nihândur
Lîk ´âşıklara günden ´ıyândur
Gönül ağlar gezer hayli zamandur
Bunda karâr itmez ilin arzular
Öter cân bülbülü iş bu illerde
Zahmı işler anun dertli dillerde
Yolcular eğlenmez karlı bellerde
Göç yarağın görüp yolun arzular
Evvel bahâr oldı açıldı güller
Kokdu çemenlerde tâze sünbüller
Değildür der isen yavru bülbüller
Uçduğu yuvanun dalın arzular
Geçmedün ey zâhid ak u karadan
Bilmedün kendünü aklın nereden
´Ârifler anlayup çıkdı aradan
Gurbet illerinde hâlin arzular
Bu gün meydân senin ey Hızr-ı zamân
Cem´ olup erenler kuruldu dîvân
Nakşî bir arudur evliyâ kovan
Devşirüp çiçeğin balın arzular
Atik, Hikmet (2003). Nakşî Ali Akkirmânî Dîvânı: İnceleme-Metin. Sivas: Büruciye Yay. 321-322.
***
Gel ey seher bülbülü sen
Bâğ-ı dil-dâra vardun mı
Çemen bezminde ol yârün
Şem´-i nârına yandun mı
Yan yolunda küller gibi
Derde düşmüş kullar gibi
Boz bulanık seller gibi
Bahr-i ´ummâna daldun mı
Emr-i Hakk’a fermân olup
Erbâb-ı ´ışka cân olup
Mısr-ı dile sultân olup
Taht’a Süleymân oldun mı
Geçdün mi yedi deryâyı
Buldun mu zât-ı Mevlâ’yı
Bürünüb cümle eşyâyı
´Arz u semâya doldun mı
´Âşıllarun yüzü nûrdan
Gönül dem urur Mansûr’dan
Görinür çâr ´unsurdan
´Âleme pertev saldun mı
Bülbüller öter gülünde
Bağlanup zülf-i telinde
Nakşîyâ ´ışkun ilinde
Giriftâr olup kaldun mı
Atik, Hikmet (2003). Nakşî Ali Akkirmânî Dîvânı: İnceleme-Metin. Sivas: Büruciye Yay. 337-338.
Mefâ´îlün Mefâ´îlün Mefâ´îlün Mefâ´îlün
Eyâ sen sanma kim senden bu güftârı dehân söyler
Veyâ terkîb olan ´unsûr yahûd lahm-ı zebân söyler
Seni ol sana bildürmek murâdın kasd idüp Mevlâ
Anâsırdan giyüp bir don yüzünden tercemân söyler
Yaratdı cümle eşyâyı özin setr eyleyüp anda
Göründi niçe biñ yüzden velî kendi nihân söyler
Olar kim bilmedi nefsin arefden almayup dersin
Değildür Hakk’a ârifler özin bilmez yalan söyler
Kimindür bunca cünbüşler kimindür nutk iden gevher
Özinden olmadun ârif ki senden özge kân söyler
Hayâl-i zıl yeter ibret görünen hayme-i tende
Degildür nutk iden sûret derûnuñda duran söyler
Sekâhüm Rabbühüm hamrın içen ´âşıklar ey Nakşî
Olurlar bî-mekân anlar mekândan lâ-mekân söyler
Atik, Hikmet (2003). Nakşî Ali Akkirmânî Dîvânı: İnceleme-Metin. Sivas: Büruciye Yay.184-185.
İlişkili Maddeler
Eserlerinden Örnekler
Arz-ı hâl itmeğe sultâna geldim
Uyanmadı kaldı bahtım Yâ Rabbi
Dertlüyüm kapuna dermâna geldim
Uyanmadı kaldı bahtım Yâ Rabbi
Mevtâlar uyandı irdi kıyâmet
Göstermedi kendin ol serv-i kâmet
´Ömür geldi geçdi buldu nihâyet
Uyanmadı kaldı bahtım Yâ Rabbi
´Âşıkam sîneler gerçi sad-pâre
Neyleyem bulmadım bu derde çâre
Bu fenâ mülk içre kaldım avâre
Uyanmadı kaldı bahtım Yâ Rabbi
Ey bu ´âlemlerin peşt ü penâhı
Zabt idemez oldım nefs-i güm-râhı
Kapuna yalvaru geldüm İlâhî
Uyanmadı kaldı bahtım Yâ Rabbi
Bu dil zevrakını engine saldım
´İsyân deryâsına gark olup kaldım
Aldı herkes menzilin ben yolda kaldım
Uyanmadı kaldı bahtım Yâ Rabbi
Gözüm yaşlı gönül vâlih ü hayrân
Yitirdüm kendümi kaldum ser-gerdân
Nakşîyâ bu derde bulmadum dermân
Uyanmadı kaldı bahtım Yâ Rabbi
Atik, Hikmet (2003). Nakşî Ali Akkirmânî Dîvânı: İnceleme-Metin. Sivas: Büruciye Yay. 319-320.
**
Uçdı yuvasından gönül bülbülü
Geldi bu illerde gülün arzular
Bülbül bir bahridür ister mekânın
Evvel bahâr olmuş gülün arzular
Güzellerin şâhı gerçi nihândur
Lîk ´âşıklara günden ´ıyândur
Gönül ağlar gezer hayli zamandur
Bunda karâr itmez ilin arzular
Öter cân bülbülü iş bu illerde
Zahmı işler anun dertli dillerde
Yolcular eğlenmez karlı bellerde
Göç yarağın görüp yolun arzular
Evvel bahâr oldı açıldı güller
Kokdu çemenlerde tâze sünbüller
Değildür der isen yavru bülbüller
Uçduğu yuvanun dalın arzular
Geçmedün ey zâhid ak u karadan
Bilmedün kendünü aklın nereden
´Ârifler anlayup çıkdı aradan
Gurbet illerinde hâlin arzular
Bu gün meydân senin ey Hızr-ı zamân
Cem´ olup erenler kuruldu dîvân
Nakşî bir arudur evliyâ kovan
Devşirüp çiçeğin balın arzular
Atik, Hikmet (2003). Nakşî Ali Akkirmânî Dîvânı: İnceleme-Metin. Sivas: Büruciye Yay. 321-322.
***
Gel ey seher bülbülü sen
Bâğ-ı dil-dâra vardun mı
Çemen bezminde ol yârün
Şem´-i nârına yandun mı
Yan yolunda küller gibi
Derde düşmüş kullar gibi
Boz bulanık seller gibi
Bahr-i ´ummâna daldun mı
Emr-i Hakk’a fermân olup
Erbâb-ı ´ışka cân olup
Mısr-ı dile sultân olup
Taht’a Süleymân oldun mı
Geçdün mi yedi deryâyı
Buldun mu zât-ı Mevlâ’yı
Bürünüb cümle eşyâyı
´Arz u semâya doldun mı
´Âşıllarun yüzü nûrdan
Gönül dem urur Mansûr’dan
Görinür çâr ´unsurdan
´Âleme pertev saldun mı
Bülbüller öter gülünde
Bağlanup zülf-i telinde
Nakşîyâ ´ışkun ilinde
Giriftâr olup kaldun mı
Atik, Hikmet (2003). Nakşî Ali Akkirmânî Dîvânı: İnceleme-Metin. Sivas: Büruciye Yay. 337-338.
Mefâ´îlün Mefâ´îlün Mefâ´îlün Mefâ´îlün
Eyâ sen sanma kim senden bu güftârı dehân söyler
Veyâ terkîb olan ´unsûr yahûd lahm-ı zebân söyler
Seni ol sana bildürmek murâdın kasd idüp Mevlâ
Anâsırdan giyüp bir don yüzünden tercemân söyler
Yaratdı cümle eşyâyı özin setr eyleyüp anda
Göründi niçe biñ yüzden velî kendi nihân söyler
Olar kim bilmedi nefsin arefden almayup dersin
Değildür Hakk’a ârifler özin bilmez yalan söyler
Kimindür bunca cünbüşler kimindür nutk iden gevher
Özinden olmadun ârif ki senden özge kân söyler
Hayâl-i zıl yeter ibret görünen hayme-i tende
Degildür nutk iden sûret derûnuñda duran söyler
Sekâhüm Rabbühüm hamrın içen ´âşıklar ey Nakşî
Olurlar bî-mekân anlar mekândan lâ-mekân söyler
Atik, Hikmet (2003). Nakşî Ali Akkirmânî Dîvânı: İnceleme-Metin. Sivas: Büruciye Yay.184-185.
İlişkili Maddeler
Sn. | Madde Adı | D.Tarihi / Ö.Tarihi | Benzerlik | İncele |
---|---|---|---|---|
1 | ŞENEL, Hasan Hüseyin Şenel | d. 1945 - ö. ? | Doğum Yeri | Görüntüle |
2 | HÜDAÎ, Hüseyin | d. 1855-1860? - ö. 1914-1917? | Doğum Yeri | Görüntüle |
3 | Mustafa Balel | d. 1 Eylül 1945 - ö. ? | Doğum Yeri | Görüntüle |
4 | ŞENEL, Hasan Hüseyin Şenel | d. 1945 - ö. ? | Doğum Yılı | Görüntüle |
5 | HÜDAÎ, Hüseyin | d. 1855-1860? - ö. 1914-1917? | Doğum Yılı | Görüntüle |
6 | Mustafa Balel | d. 1 Eylül 1945 - ö. ? | Doğum Yılı | Görüntüle |
7 | ŞENEL, Hasan Hüseyin Şenel | d. 1945 - ö. ? | Ölüm Yılı | Görüntüle |
8 | HÜDAÎ, Hüseyin | d. 1855-1860? - ö. 1914-1917? | Ölüm Yılı | Görüntüle |
9 | Mustafa Balel | d. 1 Eylül 1945 - ö. ? | Ölüm Yılı | Görüntüle |
10 | ŞENEL, Hasan Hüseyin Şenel | d. 1945 - ö. ? | Meslek | Görüntüle |
11 | HÜDAÎ, Hüseyin | d. 1855-1860? - ö. 1914-1917? | Meslek | Görüntüle |
12 | Mustafa Balel | d. 1 Eylül 1945 - ö. ? | Meslek | Görüntüle |
13 | ŞENEL, Hasan Hüseyin Şenel | d. 1945 - ö. ? | Alan/Yüzyıl/Saha | Görüntüle |
14 | HÜDAÎ, Hüseyin | d. 1855-1860? - ö. 1914-1917? | Alan/Yüzyıl/Saha | Görüntüle |
15 | Mustafa Balel | d. 1 Eylül 1945 - ö. ? | Alan/Yüzyıl/Saha | Görüntüle |
16 | ŞENEL, Hasan Hüseyin Şenel | d. 1945 - ö. ? | Madde Adı | Görüntüle |
17 | HÜDAÎ, Hüseyin | d. 1855-1860? - ö. 1914-1917? | Madde Adı | Görüntüle |
18 | Mustafa Balel | d. 1 Eylül 1945 - ö. ? | Madde Adı | Görüntüle |