NAKŞÎ, Ali

(d. ?/? - ö. 1065/1655)
tekke şairi
(Tekke / 17. Yüzyıl / Anadolu-Osmanlı-Türkiye)
ISBN: 978-9944-237-86-4

Asıl adı Ali olan Nakşî’nin hayatı hakkında kaynaklarda yeterli bilgi yoktur. Bursalı Mehmet Tahir Divriği’de doğduğunu belirtmektedir (Yavuz vd. yty: 171). İstanbul’a giderek Halvetiyye’nin Ramazâniyye kolunun kurucusu Pîr Ramazan Efendi’ye intisap etmiştir. (Mehmed Şükrü, vr. 43a). Koca Mustafa Paşa Dergâhı’nda tasavvufî eğitimini tamamladıktan sonra şeyhi Murad Efendi’nin Kırım’a gitmesi üzerine Nakşî de irşad vazifesiyle bugün Ukrayna sınırları içinde bulunan Akkirman’a gönderilmiştir. Bu yüzden de bazı kaynaklar onun Divriğili olmasından hiç bahsetmeden Akkirman’da yaşamış bir Halvetî dervişi olduğunu söylemektedir. Şair vefat edinceye kadar Sultan II. Bayezid’in Akkirman Kalesi içinde yaptırmış olduğu tekkede şeyhlik yapmıştır. Şiirlerinde Nakşî mahlasını kullanmaktadır. Ancak bu mahlasın kendisine ne sebeple verildiği hususunda bir bilgi bulunmamaktadır. Nakşî-i Akkirmânî’nin ölümü için düşülmüş iki tarih bulunmaktadır. Bunlardan biri “hasta” kelimesi (Müstakimzâde, vr. 428a) diğeri ise kimin tarafından düşüldüğü belli olmayan “târâc-ı Nakşî” terkibidir. (Kurnaz vd. 2001: 1089). 1655'te vefat etmiştir. Kabrinin, Akkirman’da şeyhlik yapmış olduğu tekkenin hazîresinde olduğu belirtilmesine rağmen bugün orada öyle bir mekan ve türbe izine rastlanmamaktadır.

Nakşî, tasavvufî geleneğin içinde yetiştiği ve bir şeyh olması dolayısıyla daha çok müridlerini eğitmek amacıyla yazdığı didaktik şiirlerinde hem hece hem aruz veznini başarıyla kullanmıştır. Şiirlerinde tasavvufî temalar ağırlıklı olarak işlenmektedir. Şiirlerini sanat gayesi gütmeden, samimi, akıcı ve kolayca anlaşılabilecek bir dille kaleme almıştır. Eserlerinde Allah, Allah-âlem ilişkisi, zikir, ibadet, iman, aşk, âhiret hayatı, dünyanın geçici olması ve bazı gizli sırlar gibi konuları ele almıştır. İnsanların gerçek mutluluğunun ancak hayatın anlamını bilmesiyle mümkün olabileceğini vurgulayan Nakşî eserlerinde bu düşünceyi temel kabul ederek şiirler yazmıştır. Hüseyin Vassâf, Sefine-i Evliyâ'da onun bu özelliğine vurgu yapmaktadır. (Hüseyin Vassâf: 12a).

Nakşî’nin şiirleri Zâtî Süleyman Efendi, Köstendilli Süleyman Şeyhî ve Abdullah Salâhî Uşşâkī gibi şairler tarafından şerh edilmiştir. M. Fuad Köprülü, Nakşî’yi Yûnus Emre takipçileri arasında zikrederken Rıza Tevfik Bölükbaşı onu meşhur filozof Sokrat’la kıyaslamaktadır (Atik 2003: 202).

Nakşî Ali Akkirmânî Dîvân’ının yanında iki mesnevî ve bir de mensur eser kaleme almıştır. Onun edebi kişiliği, şair olarak değerlendirilmesinde en önemli yönünü oluşturmaktadır. Bu yönünü ele alınarak onun, genel edebiyat ve tasavvufî edebiyat içerisindeki yeri daha iyi anlaşılacaktır.

Eserlerinden anladığımız kadarıyla o tasavvufî düşüncenin yanında, İslâmî ilimlere de sahiptir. Yazdığı eserlerinde hep eğiticilik ön plandadır. Dünya hayatının anlaşılması ve ona göre değer verilmesi gerektiğini sürekli vurgulamaktadır.

Nakşî, bir mutasavvıf şair olduğundan şiirlerinde tasavvufî temalar ağırlıkta ve irşad görevi olması hasebiyle de, müridleri başta olmak üzere halkı eğitme gayesi hep ön plandadır. Sanat gayesinden çok uzakta, samimi ve akıcı bir dille eserlerini ortaya koymuştur. Hem aruz hem hece veznini de başarıyla kullanarak, bu gün bile kolayca anlaşılabilecek şiirler yazmıştır. Dîvân’da bazen çok girift bir mu´ammâya rastlanabileceği gibi, bazen de çok güzel ve anlaşılır bir Türkçeyle kaleme alınmış şiirlerle karşılaşılabilir. İki önemli mesnevisi, Aynu’l-Hayat ve Gavriyyeyi tasavvufî düşünceyle kaleme almış ve dînî-tasavvufî temaları bu eserlerde başarıyla kullanmıştır. Nakşî, eserlerinde, akıcı bir şiir uslubuyla, genel tasavvuf ve felsefe konularını işlemenin yanında, Allâh, Allâh-âlem ilişkisi, zikir, ibadet, iman, aşk, ahiret hayatı, dünyanın geçici olması ve bazı gizli sırlar gibi konuları işler. İnsanın inanç ve hayatın anlamını bilmekle mümkün olabileceğini vurgulayarak eserlerinin temel düşüncesini hep insan üzerine kurmuştur. Eserlerinde en çok göze çarpan, müridlerini eğitme gayesidir.

Türk Edebiyatında İlk Mutasavvıflar adlı eserde Nakşî'yi Yunus Emre takipçileri arasında zikredilerek, onun hece ve aruzu çok iyi kullanmış olan, Dîvân sahibi önemli bir şair olduğundan bahsedilir.

Tasavvufî ve didaktik manzumeler kaleme almış olan Nakşî, şiirleri üzerinde sonradan gelen şairlerce en çok şerh yapılan bir şairdir. Onun halisâne ve samimî söyleyişlerini ihtiva eden şiirleri pek çok şair tarafından şerhedilmiştir.

Nakşî, yaşadığı döneme ışık tutan ve kendi mutasavvıf kişiliğini yansıtan eserler kaleme almıştır. Bu eserler, yaşadığı dönemin dini-tasavvufî özelliklerinin yanında sosyal hayatı da anlamamıza yardımcı olacaktır.

Nakşî’nin mensur olarak kaleme aldığı Esrârnâme adlı bir tane eseri vardır. Bu eserde de yine didaktik üslup ön plana çıkmaktadır. Esrârnâme’de soru-cevap, nasihat ve hitap şeklinde, Allâh-kul ilişkisi, kalbin masivadan temizlenmesi, ilmin üstünlüğü, veliler ve daha birçok tasavvufî tema hakkında bilgiler vermektedir. Eserin dili çok sade ve sanatsız olup kendine bağlı olan müritlerini bilgilendirme gayesiyle kaleme alınmıştır. Müellif, eserini soru cevap şeklinde oluşturmuştur.

1. Divan: Nakşî Divân’ının kütüphanelerde tesbit edilen yaklaşık altmış civarında yazma nüshası bulunmaktadır. Divandaki 243 şiirin dördü kaside, biri terciibend, ikisi murabba, dördü muhammes, 206’sı gazel ve yirmi altısı hece vezniyle yazılmış şiirlerdir. Dîvân üzerine Hikmet Atik tarafından yapılmış bir doktora çalışması bulunmaktadır.

2. Aynü’l-Hayât: Dinî-tasavvufî özellikteki bu didaktik eser klasik mesnevi tarzında olmayıp çeşitli yerlerinde tevhid, na‘t ve münâcâtlar bulunmaktadır. Şair Aynü’l-hayât’ta bazı âyetlerin işârî tefsirini ve hadislerin tasavvufî şerhlerini yaparak insanları uyarmakta ve hayatın mânasını anlamak için kendi içlerine bakmalarını öğütlemektedir. Eserin birçok yazması mevcuttur (meselâ bk. TTK Ktp., nr. Y 451; TDK Ktp., nr. Yz A 472; DTCF Ktp., İsmail Saib Sencer, I, nr. 1021, Muzaffer Ozak I, nr. 802; Süleymaniye Ktp., Yazma Bağışlar, nr. 1464, Hacı Mahmud Efendi, nr. 3537, 3538). Eser kaynaklarda Manzûme-i Aynü’l-hayât olarak da zikredilmektedir (Aslanoğlu, s. 54).

3. Manzûme-i Gavriyye: Şairin birçok âyeti manzum şekilde tefsir ederek tasavvufî yorumlar yaptığı bu eser, işârî tefsir mahiyetinde kaleme alınmış 4029 beyitlik bir mesnevidir. Yazma nüshaları Konya İzzet Koyunoğlu Müzesi (nr. 11330), Kıbrıs Eski Eserler ve Müzeler Genel Müdürlüğü Arşivi (nr. A 1077), İstanbul Büyükşehir Belediyesi Atatürk Kitaplığı (Osman Ergin, nr. 238, 319, 633), Süleymaniye (Hacı Mahmud Efendi, nr. 3392), Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi (Muzaffer Ozak I, nr. 829) kütüphanelerindedir.

4. Esrarnâme: Bu mensur eser de tasavvufî mahiyettedir. Kitapta Allah’ın insanlara verdiği akıl, fikir, ruh ve kalp gibi olarak dört faziletten bahsedilmektedir. Bunlardan akıl daima Allah’ı hatırlama ve hakla bâtılı ayırma gayesini taşır. Kalbin yaratılması ve ruhun varlığı hakkındaki bilgilerden sonra Hz. Peygamber’le ilgili konulara yer verilerek onun zâhir ve bâtın ilmine vâkıf olduğu belirtilmektedir. Eserin bilinen iki yazma nüshası İstanbul Büyükşehir Belediyesi Atatürk Kitaplığı’nda ve Berlin Bibliyotek Nationel’de kayıtlıdır (Osman Ergin, nr. 1708).

Kaynakça

Atik, Hikmet (2003). Nakşî Ali Akkirmânî Dîvânı: İnceleme-Metin. Sivas: Büruciye Yay.

Hüseyin Ayvansarâyî. Vefeyât. Süleymaniye Ktp.. Esad Efendi. nr. 1375 yk. 53b.

Hüseyin Vassâf. Sefine-i Evliyâ. Süleymaniye Kütüphanesi Yazma Bağışlar, No: 2305-2309 12a vd.

İbrahim Aslanoğlu (1961). Divriği Şâirleri. İstanbul 1961. Ekin Yay. 

Kocatürk, Vasfi Mâhir (1968). Tekke Şiiri Antolojisi. Ankara. Edebiyat Yay. 

Köprülü. Fuat (1981). İlk Mutasavvıflar (İstanbul 1919). Ankara. Diyanet Yay. 

Köstendilli Süleyman Şeyhî. Bahrü’l-velâye. Berlin Staatsbibliothek. nu. 1683

Kurnaz, Cemâl, Mustafa Tatcı (2001). Mehmet Nâil Tuman. Tuhfe-i Nâilî. Ankara.

Mehmed Şükrü. Silsilenâme-i Sûfiyye. Hacı Selim Ağa Ktp.. Aziz Mahmud Hüdâyî. nu. 1098. yk. 43a.

Müstakimzâde (2000). Mecelletü’n-nisâb (tıpkıbasım). Ankara: Kültür Bakanlığı Yay. yk. 428a 

Rıza Tevfik. “Nakşî Efendi”. Yeni Sabah Gazetesi. İstanbul 26 Ağustos 1944. 2 Eylül 1944. 8 Eylül 1944.

Safâî. Tezkire. Süleymaniye Ktp.. Esad Efendi. nu. 2549. yk. 337b.

Ulaş, A. Halim (1998).  Nakşî Ali Akkirmanî: Hayatı. Sanatı. Edebi Şahsiyeti ve Gavriye Mesnevisi. Yüksek Lisans Tezi. Erzurum: Atatürk Üniversitesi. 

Umagan, Suat (1996) Nakşî Ali Akkirmânî. Aynü’l-Hayat: Tenkitli İnceleme-Metin. Yüksek Lisans Tezi. Erzurum: Atatürk Üniversitesi.

Yavuz, Fikri vd. (yty). Osmanlı MüellifleriC. 1. yyy: Meral Yay. 

Yılmaz, Ali (1989). Köstendilli Süleyman Şeyhî. Ankara: Kültür Bakanlığı Yay.

“Nakşî Ali”. Türk Dili ve Edebiyatı Ansiklopedisi. C. VI. İstanbul: Dergâh Yay. 505-506.

“Nakşî” (1987). Büyük Türk KlâsikleriC. VI. İstanbul: Ötüken Yay.  38

Madde Yazım Bilgileri

Yazar: DOÇ. DR. HİKMET ATİK
Yayın Tarihi: 23.01.2015
Güncelleme Tarihi: 09.12.2020

Eserlerinden Örnekler

Arz-ı hâl itmeğe sultâna geldim

Uyanmadı kaldı bahtım Yâ Rabbi

Dertlüyüm kapuna dermâna geldim

Uyanmadı kaldı bahtım Yâ Rabbi

 

Mevtâlar uyandı irdi kıyâmet

Göstermedi kendin ol serv-i kâmet

´Ömür geldi geçdi buldu nihâyet 

Uyanmadı kaldı bahtım Yâ Rabbi

 

´Âşıkam sîneler gerçi sad-pâre

Neyleyem bulmadım bu derde çâre

Bu fenâ mülk içre kaldım avâre

Uyanmadı kaldı bahtım Yâ Rabbi

 

Ey bu ´âlemlerin peşt ü penâhı

Zabt idemez oldım nefs-i güm-râhı

Kapuna yalvaru geldüm İlâhî

Uyanmadı kaldı bahtım Yâ Rabbi

 

Bu dil zevrakını engine saldım

´İsyân deryâsına gark olup kaldım

Aldı herkes menzilin ben yolda kaldım

Uyanmadı kaldı bahtım Yâ Rabbi

 

Gözüm yaşlı gönül vâlih ü hayrân

Yitirdüm kendümi kaldum ser-gerdân

Nakşîyâ bu derde bulmadum dermân

Uyanmadı kaldı bahtım Yâ Rabbi

Atik, Hikmet (2003). Nakşî Ali Akkirmânî Dîvânı: İnceleme-Metin. Sivas: Büruciye Yay. 319-320.

 

**

 

Uçdı yuvasından gönül bülbülü

Geldi bu illerde gülün arzular

Bülbül bir bahridür ister mekânın

Evvel bahâr olmuş gülün arzular 

 

Güzellerin şâhı gerçi nihândur

Lîk ´âşıklara günden ´ıyândur

Gönül ağlar gezer hayli zamandur

Bunda karâr itmez ilin arzular

 

Öter cân bülbülü iş bu illerde

Zahmı işler anun dertli dillerde

Yolcular eğlenmez karlı bellerde

Göç yarağın görüp yolun arzular

 

Evvel bahâr oldı açıldı güller

Kokdu çemenlerde tâze sünbüller 

Değildür der isen yavru bülbüller

Uçduğu yuvanun dalın arzular

 

Geçmedün ey zâhid ak u karadan

Bilmedün kendünü aklın nereden

´Ârifler anlayup çıkdı aradan

Gurbet illerinde hâlin arzular

 

Bu gün meydân senin ey Hızr-ı zamân

Cem´ olup erenler kuruldu dîvân

Nakşî bir arudur evliyâ kovan 

Devşirüp çiçeğin balın arzular

Atik, Hikmet (2003). Nakşî Ali Akkirmânî Dîvânı: İnceleme-Metin. Sivas: Büruciye Yay. 321-322.

 

***

Gel ey seher bülbülü sen

Bâğ-ı dil-dâra vardun mı

Çemen bezminde ol yârün

Şem´-i nârına yandun mı

 

Yan yolunda küller gibi

Derde düşmüş kullar gibi

Boz bulanık seller gibi

Bahr-i ´ummâna daldun mı

 

Emr-i Hakk’a fermân olup

Erbâb-ı ´ışka cân olup

Mısr-ı dile sultân olup

Taht’a Süleymân oldun mı

 

Geçdün mi yedi deryâyı

Buldun mu zât-ı Mevlâ’yı

Bürünüb cümle eşyâyı

´Arz u semâya doldun mı

 

´Âşıllarun yüzü nûrdan

Gönül dem urur Mansûr’dan

Görinür çâr ´unsurdan

´Âleme pertev saldun mı

 

Bülbüller öter gülünde

Bağlanup zülf-i telinde

Nakşîyâ ´ışkun ilinde

Giriftâr olup kaldun mı

Atik, Hikmet (2003). Nakşî Ali Akkirmânî Dîvânı: İnceleme-Metin. Sivas: Büruciye Yay. 337-338.

 

Mefâ´îlün Mefâ´îlün Mefâ´îlün Mefâ´îlün

 

Eyâ sen sanma kim senden bu güftârı dehân söyler

Veyâ terkîb olan ´unsûr yahûd lahm-ı zebân söyler

 

Seni ol sana bildürmek murâdın kasd idüp Mevlâ

Anâsırdan giyüp bir don yüzünden tercemân söyler

 

Yaratdı cümle eşyâyı özin setr eyleyüp anda

Göründi niçe biñ yüzden velî kendi nihân söyler

 

Olar kim bilmedi nefsin arefden almayup dersin

Değildür Hakk’a ârifler özin bilmez yalan söyler

 

Kimindür bunca cünbüşler kimindür nutk iden gevher

Özinden olmadun ârif ki senden özge kân söyler

 

Hayâl-i zıl yeter ibret görünen hayme-i tende

Degildür nutk iden sûret derûnuñda duran söyler

 

Sekâhüm Rabbühüm hamrın içen ´âşıklar ey Nakşî

Olurlar bî-mekân anlar mekândan lâ-mekân söyler

Atik, Hikmet (2003). Nakşî Ali Akkirmânî Dîvânı: İnceleme-Metin. Sivas: Büruciye Yay.184-185.

 

 

 


İlişkili Maddeler

Sn.Madde AdıD.Tarihi / Ö.TarihiBenzerlikİncele
1ŞENEL, Hasan Hüseyin Şeneld. 1945 - ö. ?Doğum YeriGörüntüle
2HÜDAÎ, Hüseyind. 1855-1860? - ö. 1914-1917?Doğum YeriGörüntüle
3Mustafa Baleld. 1 Eylül 1945 - ö. ?Doğum YeriGörüntüle
4ŞENEL, Hasan Hüseyin Şeneld. 1945 - ö. ?Doğum YılıGörüntüle
5HÜDAÎ, Hüseyind. 1855-1860? - ö. 1914-1917?Doğum YılıGörüntüle
6Mustafa Baleld. 1 Eylül 1945 - ö. ?Doğum YılıGörüntüle
7ŞENEL, Hasan Hüseyin Şeneld. 1945 - ö. ?Ölüm YılıGörüntüle
8HÜDAÎ, Hüseyind. 1855-1860? - ö. 1914-1917?Ölüm YılıGörüntüle
9Mustafa Baleld. 1 Eylül 1945 - ö. ?Ölüm YılıGörüntüle
10ŞENEL, Hasan Hüseyin Şeneld. 1945 - ö. ?MeslekGörüntüle
11HÜDAÎ, Hüseyind. 1855-1860? - ö. 1914-1917?MeslekGörüntüle
12Mustafa Baleld. 1 Eylül 1945 - ö. ?MeslekGörüntüle
13ŞENEL, Hasan Hüseyin Şeneld. 1945 - ö. ?Alan/Yüzyıl/SahaGörüntüle
14HÜDAÎ, Hüseyind. 1855-1860? - ö. 1914-1917?Alan/Yüzyıl/SahaGörüntüle
15Mustafa Baleld. 1 Eylül 1945 - ö. ?Alan/Yüzyıl/SahaGörüntüle
16ŞENEL, Hasan Hüseyin Şeneld. 1945 - ö. ?Madde AdıGörüntüle
17HÜDAÎ, Hüseyind. 1855-1860? - ö. 1914-1917?Madde AdıGörüntüle
18Mustafa Baleld. 1 Eylül 1945 - ö. ?Madde AdıGörüntüle