NAZÎM,Yahya Çelebi

(d. ?/? - ö. Cemaziyelâhir 1139/Ocak-Şubat 1727)
divan şairi
(Divan/Yazılı Edebiyat / 18. Yüzyıl / Anadolu-Osmanlı-Türkiye)
ISBN: 978-9944-237-86-4

Asıl ismi Yahya’dır. İlk olarak “Halîm” mahlasını kullanırken (Çapan 2005: 660) Neşâtî tarafından kendisine “Nazîm” mahlası verildi. Döneminde Nazîm Yahya Çelebi ismiyle şöhret buldu. İsmail Belîğ’de ise adı Mustafa, lakabı da Kürkçübaşızâde olarak kaydedilir (Abdülkadiroğlu 1999: 476).İstanbul’da doğdu. Es’ad Efendi’ye göre doğduğu semt Kumkapı (Behar 2010: 276), Tayyarzâde Ata Bey'e göre ise Kasımpaşa'dır (Tayyar-zâde Ahmed Ata Bey 1293:151). Yazma divanlarından birinin baş tarafında yer alan notlarda ise Gedikpaşa’da ikamet ettiği bilgisi yer almaktadır (Kam 1933: 4). Doğum yılı bilinmemektedir. Kaynaklarda vefat ettiğinde seksen yaşına yakın olduğu söylenilmesi ve bazı kaynaklarda ölüm tarihinin 1139/1727 olarak belirtilmesi (Mehmed Süreyya 1311: 568; Çifçi 1996: 414), (1060-1061/1650-1651) senelerinde doğduğunu göstermektedir. 

Nazîm Külliyatının birinci Dîvân’ındaki tarihlere göre, babasının adı Ali Çelebi (ö.1103/1691-92)’dir. Babasının ölümünden on iki sene sonra (1115/1703-04) annesini, ondan dört sene sonra da kardeşi Hüseyin’i kaybetti (1119/1707-08). Arzî Dede’nin şeyhliği zamanında Mevlevî tarikatının muhibleri zümresine iltihak etti (Mehmed Süreyya 1311:568). Fâtin’e göre, Edirne Mevlevîhanesi Şeyhi Neşâtî’nin terbiyesine de mazhar oldu (Çifçi 1996: 414). IV. Mehmed döneminde şiir ve musikiye olan kabiliyeti sebebiyle Enderun’a alındı. Burada iyi bir tahsil görüp Arapça ve Farsça öğrendi. Kilâr-ı hassada növbetçi başı iken bazarbaşılık vazifesi ile mükafatlandırıldı (Tayyar-zâde Ahmed Ata Bey 1293:151).  Sicill-i Osmânî'ye göre ise “kuruyemişci başı” oldu (Mehmed Süreyya1311:568). Hayatının sonuna kadar bu görevde kaldı. Fakat bazı şiirlerinde, yoksulluğundan ve maaşının azlığından şikayet etmesi, zaman zaman sıkıntılı bir hayat geçirdiğini göstermektedir. Devrinin devlet adamları için yazdığı kaside ve tarihler karşılığı aldığı caizelerle geçimini sağlamaya çalıştı. Tayyarzâde Ata’ya göre, IV. Mehmed, II. Süleyman ve III. Ahmed devirlerinde oldukça meşhur oldu (1293:151). Nazîm, Cemaziyelâhir 1139 / Ocak-Şubat 1727 tarihinde Edirne’de vefat etti. 

Nazîm'in tek eseri, beş ayrı divandan oluşan Dîvân’ıdır. 1. Dîvânı yüksek lisans tezi olarak hazırlanmıştır (Gümüş 1992). Divanlar, 1089 /1678-79, 1093 / 1682 ve 1098 / 1686-87 yıllarında tamamlanmıştır. Divanlarındaki tarih manzumelerinin ilkinin 1079/ 1668-69) tarihini taşıması, Nazîm’in çok genç yaşlarda şiir yazmaya başladığını göstermektedir. Şair, lütuflarını gördüğü devlet ricalinden başka yakın dostları için de şiirler yazmıştır. Bunlardan Ahmed adlı muhibbi için yazdığı “Ahmed” redifli gazelinden başka, Dâstân-ı Hicr ü Visâl adlı yüz atmış beyitlik hikayede, onunla olan dostluğundan ve dostluklarını çekemeyenlerce aralarına sokulan nifaktan ve bundan duyduğu üzüntüden bahseder. Nazîm, Neşâtî'nin sadece manevi anlamda şakirtlerinden olmayıp şiirleriyle de onun takdirine mazhar olmuş bir takipçisidir. Bir gazelinde Neşâtî'yi överken “Beğendirdim Neşâtî gibi bir üstâda eş'ârı” mısraı ile buna işaret eder. O, Türk edebiyatının “na’t-gû” sıfatını almasını ise beş divandan oluşan külliyatının neredeyse üçte ikisini teşkil eden naatlarına borçludur. Şair, Hz. Peygamber’e duyduğu büyük sevgiyi ömrü boyunca dile getirmiş, öldükten sonra da mezarında yetişen otların birer dil olup aynı vazifeyi ifa etmesini dilemiştir. Onun Hz. Peygambere olan sevgisi, bu konuda kaleme aldığı şiirler, çeşitli menkıbelerın ortaya çıkmasına da yol açmıştır (bk. Kam 1993: 11; Tayyar-zâde Ahmed Ata Bey 1293:1 51-152 ). 

Kasidelerinde Nef'î, gazellerinde Neşâtî'nin tesiri altında kalan Nazîm, Fehîm-i Kadîm'e de nazireler yazmıştır. Tasavvufî şiirleri bulunmakla beraber, şiirlerinde daha çok aşıkane ve rindane konuları işlediği ve şarkılar yazdığı görülmektedir. Devrinin velûd şairlerinden biri olan şair, çok uzun kasideler de kaleme almıştır. Muasırlarından Arpa-emîni-zâde Sâmi Efendi gibi şairlerce şiirleri tanzir edilen şairin şiiri, Seyyid Vehbi de Vekâletname'sindede övülmüştür. Nazîm'in şairliği kadar şöhret ve başarı elde ettiği bir diğer saha bestekârlığıdır. Bu sahada devrinde oldukça maharet göstermiş, padişahın huzurunda bizzat fasıllar icra ederek onun beğenisini kazanmıştır (Behar 2010:96). Murabba, nakış beste, nakış ağır semâi, nakış yürük semai ve şarkı formunda beş yüze yakın eser bestelemiş, üç yüze yakın güftesi de mecmualarda tespit edilmiştir. Besteleri daha çok Bayati makamındadır. Bunlardan ikisi günümüze kadar ulaşmıştır. Fakat bunlardan zamanımıza kadar sadece sekizi gelebilmiştir (Aksüt 1992:51). TRT repertuvarında ise altı bestesi ile birer semai ve şarkısı yer almaktadır. Nazîm, bestelediği eserlerin güftelerini muhtelif şairlerin divanından aldığı gibi bir çoğunu da kendi şiirleri arasından seçmiştir. Ayrıca şiirleri pek çok bestekâr tarafından bestelenmiştir. (Kam 1933:22) Es'ad Efendi, onun aynı zamanda tiz ve güzel bir sese sahip olduğunu da ifade eder (Behar 2010:277).

 

Kaynakça

Abdulkadiroğlu, Abdulkerim (hzl.) (1999). İsmail Beliğ Nu'hbetü'l Asar Li-Zeyli Zübdeti'l-Eş'ar. Ankara: AKM Yay.476.

Aksüt, Sadun (1992).Türk Musıkisinin 100 Bestekârı.İstanbul:İnkılap Yay.

Behar, Cem (2010). Şeyhülislâm'ın Müziği (18. Yüzyılda Osmanlı/Türk Musıkisi ve Şeyhülislâm Es'ad Efendi'nin Atrâbü'l-Âsâr'ı). İstanbul:YKY.

Bursalı Mehmed Tahir (1338). Osmanlı Müellifleri. C.2. İstanbul: Ali Şükrü Matbaası.

Çapan, Pervin (hzl.) (2005). Mustafa Safâyî Efendi Tezkiretü’ş-Şu’arâ (Nuhbetü’l-Âsâr Min-Fevâ’idi’l-Eş’âr) İnceleme-Metin-İndeks. Ankara: AKM Yay. 660.

Çifçi, Ömer (1996) (hzl). Hâtimetü’l- Eş‘âr (Fatîn Tezkiresi). Yüksek Lisans Tezi. Malatya: İnönü Üniversitesi.

Gümüş. Nevin (hzl.) (1992). Yahya Nazîm Dîvânı I (İnceleme-Metin).Yüksek Lisans Tezi. Kayseri: Erciyes Üniversitesi.

Gümüş, Nevin (1995). "Yahya Nazîm Divanında Sevgiliye Ait Güzellik Unsurları İle Aşık-Maşuk-Rakib Münasebeti". Erciyes Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi. (6): 231-247. 

Gümüş, Nevin (2010). "Bir Tarih Kıtası Örneğinde Metnin İlk Muhatabı Olmak". Turkish Studies International Periodical For the Languages. (5/4): 1174-1185.

İnce, Adnan (hzl.) (2005). Tezkiretü’ş-Şu’arâ Sâlim Efendi. Ankara: AKM Yay.

Kam, Ruşen Ferid (1933). Bestegâr-Şair Nazîm, Hayatı ve Eserleri Hakkında Tetkîkat. İstanbul: Hilâl Matbaası.

Kutlar, Fatma Sabiha (2004). Arpaemini-zâde Mustafa Sami Divan. Ankara.

Mehmed Süreyya Bey (1311). Sicil-i Osmânî. C.3. İstanbul: Matbaa-i Âmire.568.

Tayyar-zâde Ahmed Ata Efendi (1293). Ata Tarihi. C.4. İstanbul: Yahya Efendi Matbaası.51.

Yahya Nazîm (1257). Dîvân-ı Belâgat-unvân-ı Nazîm. İstanbul: Matbaa-i Âmire.

Ziyâ Paşa (1291). Harâbât (mukaddime). İstanbul: Matbaa-i Âmire.

Madde Yazım Bilgileri

Yazar: DR. ÖĞR. ÜYESİ NEVİN GÜMÜŞ
Yayın Tarihi: 22.11.2014
Güncelleme Tarihi: 14.11.2020

Eserlerinden Örnekler

Gazel

Gül gibi destine o ki lebrîz-i câm alur

Peymânesi tolunca bu gülşende kâm alur

Zâhirde yâre kendüyi bîgâne gösteren

Baksan nihânî her nigehinden selâm alur

Nakd-i niyâz ile dil-i hûbânı cem‘ iden

Ferş-i harem-serâ-yı visâle ruhâm alur 

Reftâre gelse cilve-i nâz ile âşıkuñ

Evvel kademde aklın o kadd-i kıyâm alur

Ebrûsınuñ hilâlini dil ayda bir görüp

Ol mehveşüñ vazîfe-i hüsnin temâm alur

Zann eylerüm nasîbi gelür gaybdan o kim

Va’d-i visâl ile o dehenden peyâm alur

Hurşîd gibi çarh-ı siyeh-kâseden müdâm

Bir kurs ile kanâ’at iden intikâm alur

Zülfiyle seyr-i hüsnüni setr eylemez bana

Cânân-ı Nazîm şâm u seherde du’âm alur

Arz eylesem bu gevher-i nâ-suftemi nola

Tâc-ı ser-i kirâm o hân-ı benâm alur

Hacı Delim Girây ki evsâfın eyleyen

Nâkıs da olsa câ’izesin bi’t-temâm alur

Hâk-i der-i sa’âdetine rûymâl iden

Çeşm-i ümîde kuhl-i cilâ-yı merâm alur

Arz itmesün felekde meh ü mihr rif’atin

Ol mansıbı derinde bir ednâ gulâm alur

Olsun kemâl ü 'ömri füzûn tâ ki ehl-i dil

Ders-i du’â-yı devletini subh u şâm alur

Her subhı subh-ı ‘ıyd ola şâmı şâm-ı Kadir

Tekbîr-i rûz-ı ‘ıydı ki ehl-i sıyâm alur 

(Yahya Nazîm (1257). Dîvân-ı Belâgat-unvân-ı Nazîm. İstanbul:Matbaa-i Âmire. 70).

Gazel

Düşmen-i ehl-i hüner olma hazer

Düşmenüñ olsa dahi ehl-i hüner

Aybuña kimse nazar itmez iken

Aybına kimselerüñ itme nazar

Her kime 'ucb ile iderse nigâh

Ol göz olur başuña ayn-ı zarar

Hak sözi gûş idicek eyle kabul

Kavlüme kâ’il iseñ ey dil eger

Nâle-i ehl-i dili alma sakın

Kalbüñe taş ise de eyler eser

Dost kim ebleh ola terk it anı

Düşmenüñ âkıl ise çekme keder

Vuslat-ı yâre ere çâre Nazîm

Böylece olsa saña dârû-yı ter 

(Yahya Nazîm (1257). Dîvân-ı Belâgat-unvân-ı Nazîm. İstanbul:Matbaa-i Âmire. 92-93).

Gazel

Ol kim misâl-i hâle meh-i mihribânı var

On dört yaşında sînede bir nev-civânı var

Yârün hümâ-yı kâkülinüñ sâyesindedür

Bir bî-dilin başında ki devlet nişânı var

Hûnîn terâne bülbül-i gülzâr-ı şevkdür

Gül gibi ol ki câm-ı mey-i erguvânı var

Cânlar bağışlar ol sanemüñ zülf-i dilkeşi

Hâşâ ki beñzeye büt-i deyrün ne cânı var

Hoş geçse sâyesinde nola cûybâr-veş

Ol kim zemîn-i sînede serv-i revânı var

Mânend-i berk göz yumup açınca der-bekâ

Ey dil gerekse geşt ü güzâr it cihânı var

Lâbüd olur biter yitişür mîve-i murâd

Sabr eyle ey Nazîm bilürsüñ zamânı var 

(Yahya Nazîm (1257). Dîvân-ı Belâgat-unvân-ı Nazîm. İstanbul:Matbaa-i Âmire. 84-86).

*Acem makamında bestelenmiştir. (Sadün Aksüt)

Kaside

Şiddet-i deyden olup efsürde sertâser zemîn

Hâne-i âyînede sermâ çıkardı erba‘în

Âlemi sırça-sarây itdi yine şâh-ı şitâ

Çekdi mînâdan basît-i hâke bir nat‘-ı güzîn

Şu‘le mâh encüm-şerâr aña şihâb oldı ‘alev

Fasl-ı deydür yakdı âteş-dânını çarh-ı metîn

Âteşî sincâb-ı hâkister be-dûş itdi şitâ

Berfden giyderdi sermâ hâke kakum-ı postîn

Mâh-ı nev zann eyleme âvîhte yah-pâredür

Zîr-i bâmından nümâyân itdi bu nüh şeh-nişîn

Berk sanma zeyl-i bâğ-ı dehre bâd-ı sun‘ ile

Târem-i ‘ulvîden îsâr oldı berg-i yâsemîn 

Dirhem-i berk ü nücûmuñ destine gırbâl olup

Hurdesin dökdi yire sarrâf-ı çarh-ı hurde-bîn

Penbe-rîz oldı gümânından yine hallâc-ı dehr

Berf sandı ditredi cism-i yetîmân-ı hazîn

Müşg ile kâfûrdur şâm-ı siyeh berf-i sefîd

İtdi ârâyiş dükânın Behmen-i serd ü haşîn

Âsmâna eyledi te‘sîr-i bâd-ı mihr-cân 

İtdi yahdan menkal-i mihri sipihr-i çâr-mîn

Savlet-i deyden olurdı lerze-nâk sîne-çâk

Şîr-i berfine dûçâr olsa bu dem şîr-i gazîn

Kesret-i berf ol kadar kim yolda eylerdi hatâ

Çıksa sahrâya künâmından eğer âhû-yı Çîn

Pâre pâre kef nisâr oldı dehânından yire

Berfdür sanma eserdi üştür-i çarh-i berîn

Serdî-i dey bahr-i mevvâcı musattah gösterip

Kaldı zîr-i yahda deryâda olan çîn-i cebîn

İtdi izhâr-ı bürûdet tünd-bâd-ı zemherîr

Cebhe-i ebr-i matîr olsa ‘aceb mi çîn çîn

Habs idüp enhâr-ı kec-reftârı sultân-ı şitâ

Dest-bürd-i berd ile çekdi hisâr-ı âhenîn

Bîm-i deyden giydi sencâb-ı sehâbı âfitâb

Kaldı hâkisterde ahker-veş o rûy-ı âteşîn

Toñdurup eşcâr-ı bâğı serdî-i bâd-ı harîf

Bir perîdür şîşede yah-beste her nahl-i güzîn

Hükm-i sermâ ol kadar eşyâya te’sîr itdi kim

Oldı efsürde sadefde katre-i dürr-i semîn

Pençe-i Behmen kabâ-yı sebz-i eşcârı yine

Pâre pâre itdi ne dâmen kodı ne âstîn

Kalb-i saht-ı yâre te’sîr irmez oldı sûz-ı dil

Gûyiyâ toñdı şitâdan nâle-i âh u enîn

Serdî-i bâd-ı şitâdan mihr ü mâhı hıfz içün

Gökde kat kat perdeler çekdi sehâb-ı ‘anberîn

Yir yir âvîze olan yah-pâre sanma çekdiler

Hasmına sultân-ı dînüñ cünd-i sermâ tîg-ı kîn

Pertev-i nûr-ı Hudâ kim oldılar pervâne-vâr

Cem‘-i şem‘-i bezm-i mihr-i enbiyâ vü mürselîn 

Nüktedân-ı li-ma‘allah mahrem-i bezm-i şuhûd

Vâkıf-ı esrâr-ı halvet-hâne-i ‘ayne’l-yakîn

Pâdişâh-ı ‘arş-mesned kim muti‘-i şer‘idür

Enbiyâ vü mürselîn ü evliyâ-yı kümmelîn

Kulzüm-i ‘ummân-ı ‘irfân kim yanında katredür

Bahr-i bî-ka‘r-ı ‘ulûm-ı evvelîn ü âhirîn

Râyet-efrâz-ı zafer kim oldı itdikçe cihâd

Tîr-i nusretdür kemân ü cünd-i fursatdur kemîn

Cân-ı ‘âlem ‘âlem-i cân rûh-ı sadr-ı kün-fekân

Nûr-bahş-ı cebhe-i îmân çerâğ-efrûz-ı dîn

Lücce-i ‘afv-ı şefâ‘at kân-ı cûd-ı merhamet

Çâre-sâz-ı ‘illet-i ümmet şefî‘ü’l-müznibîn

Mefhar-ı her dü-cihân bâlâ-nişîn vâlâ-nişân

Dâver-i ‘arş-âsitân Sidre-mekân Refref-mekîn

Şâhid-i kâşâne-i İsrâ habîb-i Kibriyâ

Şehriyâr-ı ‘âlem-ârâ şehsuvâr-ı nâzenîn

Ahmed-i mürsel Habîbullâh Muhammed Mustafa

Nâzenîn-i kurb-ı Hak mahbûb-ı Rabbi’l-‘âlemîn

Ol şeh-i kevn ü mekânuñ çâr-yâr-ı bâ-safâ

Her biri oldı binâ-yı şer‘ine rükn-i rekîn

Ol şehüñ mahşerde iki gâşiye-ber-dûşıdur

Muttasıl ‘afv ü şefâ‘atdür yesâr u der-yemîn

Sâhibü’l-mi‘râc o peygamber ki esb-i kadrinüñ

Cilve-gâhı ‘arş-ı a‘la oldı kâm-ı evvelîn

Zıllı ol nûr-ı Hudânuñ düşmese hâke n'ola

Cismini rûh-ı musavver eylemiş cân-âferîn

Ravza-i cennet harîm-i câhına ferrâş olup

Eyledi çârûb müjgânum dü-çeşm-i hûr-ı ‘în

Şevk-yâb-ı feyz-i güftârı dil ü cân-ı kelîm

Zevk-bahş-ı rûh-ı ‘Îsadur o nutk-ı sükkerîn

Âsitân-ı câhınuñ züvvârı ervâh-ı kirâm

Suffe-i dergâhınuñ huddâmı ashâb-ı güzîn

Sâkin-i cennet zemîn-i dergehi Kerrûbiyân

Zâ‘ir-i Beytü’l-harâm ravzası Rûhü’l-emîn

Rîzesinüñ reh-güzâr-ı rezmi fark-ı ferkadân

Kürsî-i pây-ı rikâb-ı ‘azmi çarh-ı heftümîn

Zîr-i rânende o bî-hemtâ Burâk-ı dil-keşüñ

Yâl-i şehbâl-i Hümâ tâvûs-dem ‘Ankâ-serîn

Şânına şâyân değüldür fi’l-mesel olsa eğer

Mâh-ı nev sîmîn-rikâb ü mihr aña zerrîn-zîn

Kande kim ‘atf-ı ‘inân itse livâ-yı ‘azmine

Şukkadur nasrun minallâh sırr-ı ‘ilm feth-i mübîn

Mâlik olmuşdı risâletle nübüvvet mülkine

Olmamışken rûh-ı Âdem cilve-bahş-ı mâ ve’t-tîn

Dehre hükm itdi Süleymân nebî bir mühr ile

Oldılar ammâ Süleymânlar aña zîr-i nigîn

Her kemîne bende-i fermânınuñ vakt-i ‘atâ

Kemterîne bahşişi mahsûl-i sad genc ü defîn

Vâsıl-ı dergâh-ı huld eyvânınuñ tesbîhidür

Hâzihi cennâtü ‘adnin fedhulühâ hâlidîn

Sâ’il-i dergâhınuñ ser-nâme-i ikbâlinüñ

Yazdılar ‘unvânını ‘izzet-karîn devlet-rehîn

Hâşelillâh dâhil-i dârü’l-emân-ı hıfzına

Haşre dek fırsat bula igvâya iblis-i la‘în

Pâdişâhâ kurb-câhâ ‘arş-dergâha şehâ

Ey vücûh-ı nâm ile vâlâ-ter ü bâlâ-terîn

Sen o sultân-ı dü-‘âlemsin ki itseñ iltifât

Dehre hükm eyler Süleymân gibi her ‘abd-i kemîn

‘Âcîzân-ı haşre itmiş Hak seni kehf’ü'l-emân

‘Afv ü lûtfuñdur ‘usât-ı ümmete hısn-ı hasîn

Gülşen-i vasf-ı sıfâtuñda yine cûşân olup

Akdı bir âb-ı revân gibi bu şi’r-i dil-nişîn

Mihr-i mührüñ hasretinden oldum engüşt-i pesîn

Yâ Nebî eyle beni şâyeste-i engüşterîn

Pîr ü bernâ hâk-i pâk-i ravzañı sevgend ider

Ey gubâr-ı dergehüñ tâc-ı şeref-bahş-ı yemîn

Feyz-i na‘tuñ virdi sad-gûne halâvet nazmuma

Şîr ile şîrîn olur perverde olsa engübîn

Rûmda Hassan olam vasf-ı sıfâtuñda eger

Feyz-i zâtuñla olursañ ben senâ-kâre mu‘în

‘Ömrüm oldukça senâña bezl idem makdûrumı

Söyleye ins ü melek arz u semâda âferîn

Lûtfuña ihsânuña kaldum iki destüm tehî

Sâ’ilüm eyle simât-ı şefkatüñden rîze-çîn

Yâ Resûlallâh Nazîm-i bî-kesi eyle kabûl

Anı redd itme bi-hakk-ı sâhb u âl ü tâbi‘în

Seyyi‘âtum sığmaz oldı defter-i a‘mâlüme

Cürmümi tahrîrden kaldı Kirâmen Kâtibîn

Şerr-i şûrından rehâ bulmak müyesser olmadı

Mâni‘-i hayr-ı ‘ameldür nefs-i şerîr ü mehîn

Sehv ile uydum hevâ-yı nefse itdüm ma‘siyet

Âdemi lâbüd belâya uğradur sû‘-i karîn

Geçdi gafletle şeb ü rûzum dirîgâ bilmedüm

Zâyi‘ oldı bîhûde bunca şühûr ile sinîn

Oldı cüz‘-i a‘zam-ı terkîb-i ‘isyân u fesâd

Turfa ma‘cûndur bu nakş-ı bed-sirişt ü bed-‘acîn

Besdür ey hâme yiter tarh-ı makâl-i germ ü serd

Tâ-be-key teksîr-i güftâr eyledüñ gass u semîn

Geldi hengâm-ı du‘â dergâh-ı Hakka el açup

Bir du‘â kıl kim kabûl ide mücîbü’s-sâ’ilîn

Tâ ki mâlâmâl idüp dehri zemistân berf ile

Hükmin icrâ eyleye fasl-ı şitâda erba’în

Tâ ki geh gâlib gehî mağlûb olup sayf u şitâ

Olalar germâ vü sermâ in berân u an berîn

Başına yağa tegerg-i gussa hasm-ı şer‘inüñ

Şiddet-i berf-i mesâ’ible ola endûh-gîn

Dostân-ı hânedânı hurrem ü handân olup

Düşmen-i câhı ola mahzûn u nâ-şâd u gamîn

Ehl-i diller vasfın itdikçe disünler ol şehüñ

Gûş idenler Rahmetullahi ‘aleyhim ecma‘în 

(Yahya Nazîm (1257). Dîvân-ı Belâgat-unvân-ı Nazîm. İstanbul:Matbaa-i Âmire. 23-25).

 

 


İlişkili Maddeler

Sn.Madde AdıD.Tarihi / Ö.TarihiBenzerlikİncele
1ÜMÎDÎ, Ahmedd. ? - ö. 1571Doğum YeriGörüntüle
2Sa‘dî Çelebi, Hâfız-zâde Seyyid Mehmedd. ? - ö. 1693Doğum YeriGörüntüle
3CEMÂL, Yûsuf Cemâl Molla Beyd. 1867 - ö. ?Doğum YeriGörüntüle
4ÜMÎDÎ, Ahmedd. ? - ö. 1571Doğum YılıGörüntüle
5Sa‘dî Çelebi, Hâfız-zâde Seyyid Mehmedd. ? - ö. 1693Doğum YılıGörüntüle
6CEMÂL, Yûsuf Cemâl Molla Beyd. 1867 - ö. ?Doğum YılıGörüntüle
7ÜMÎDÎ, Ahmedd. ? - ö. 1571Ölüm YılıGörüntüle
8Sa‘dî Çelebi, Hâfız-zâde Seyyid Mehmedd. ? - ö. 1693Ölüm YılıGörüntüle
9CEMÂL, Yûsuf Cemâl Molla Beyd. 1867 - ö. ?Ölüm YılıGörüntüle
10ÜMÎDÎ, Ahmedd. ? - ö. 1571MeslekGörüntüle
11Sa‘dî Çelebi, Hâfız-zâde Seyyid Mehmedd. ? - ö. 1693MeslekGörüntüle
12CEMÂL, Yûsuf Cemâl Molla Beyd. 1867 - ö. ?MeslekGörüntüle
13ÜMÎDÎ, Ahmedd. ? - ö. 1571Alan/Yüzyıl/SahaGörüntüle
14Sa‘dî Çelebi, Hâfız-zâde Seyyid Mehmedd. ? - ö. 1693Alan/Yüzyıl/SahaGörüntüle
15CEMÂL, Yûsuf Cemâl Molla Beyd. 1867 - ö. ?Alan/Yüzyıl/SahaGörüntüle
16ÜMÎDÎ, Ahmedd. ? - ö. 1571Madde AdıGörüntüle
17Sa‘dî Çelebi, Hâfız-zâde Seyyid Mehmedd. ? - ö. 1693Madde AdıGörüntüle
18CEMÂL, Yûsuf Cemâl Molla Beyd. 1867 - ö. ?Madde AdıGörüntüle