Ömer Seyfettin

(d. 1884 / ö. 6 Mart1920)
Hikâye yazarı, gazeteci, fikir adamı
(Yeni Edebiyat / 19. Yüzyıl / Anadolu-Osmanlı-Türkiye)
ISBN: 978-9944-237-86-4

Ömer Seyfettin 28 Şubat 1299/11 Mart 1884 tarihinde Yüzbaşı Ömer Şevki Efendi ve Fatma Hanım'ın oğlu olarak Balıkesir Gönen’de doğdu. Baba tarafından Kafkasyalı, anne tarafından İstanbullu bir aileye mensup olan Ömer Seyfettin’in babasının Dağıstanlı, hatta Çerkez olduğunu söyleyen araştırmacılar vardır (Alangu 2010: 21; Dizdaroğlu 1964: 7; Acaroğlu 1963: 133). Ömer Seyfettin, kendisinin düşüncelerinden rahatsız olan bazılarınca babasının Türklüğü tartışma konusu yapılınca, 1918 yılında Sebilürreşat dergisine gönderdiği bir mektupla bu iddialara cevap vermiş ve piyade binbaşılığından emekli Ömer Şevki Efendi’nin tek kelime Çerkezce bilmeyen Kafkasyalı bir Türk olduğunu açıklamıştır (Alangu 2010: 21). Yazılarında Ömer Seyfettin isminin yanında “Perviz, Süheyl Feridun, Ç. Kemal, Ç. Nazmi, A.H., Şît” gibi müstear isimler kullandı. Genç Kalemler’de kaleme aldığı bir mizahî yazıyı ise “Kahkaha” takma adıyla yayımladı.

Özellikle annesi tarafından kültürlü bir aileden gelen Ömer Seyfettin, çocukluk yıllarında evinde çeşitli divanların okunduğunu söyler. Ailenin bu özelliği yazarda erken yaşta okuma, mektebe gitme isteği uyandırdı. Dört yaşında mahalle mektebine verilen Ömer Seyfettin, yedi yaşındayken babasının işi dolayısıyla geldikleri Karadeniz kıyısındaki İnebolu’da ilk eğitimine bir süre daha devam etti. Burada aldığı eğitim ailesi tarafından yeterli görülmedi. Şevki Efendi’nin tayini Ayancık’a çıkınca Fatma Hanım oğlu Ömer Seyfettin’i daha iyi bir eğitim alması için 1892’de İstanbul’a getirdi. Önce Batı tarzı eğitim veren Aksaray’daki Mekteb-i Osmanî'ye verdi. Burada Fransızca öğrenmeye başlayan Ömer Seyfettin, eğitimine 1893’de yatılı olarak verildiği Eyüp’teki Askerî Rüştiye Mektebi'nde devam etti. Bu yıllarda babası Osmanlı Yunan Savaşı'na katılmak üzere İstanbul’a gelmişti. Bu okulda babaları savaşa giden subay çocukları için “sınıf-ı mahsusa” açılınca, Ömer Seyfettin de o sınıfa alındı. Şiir yazma isteği bu yıllarda ortaya çıktı. Bu okuldan mezun olurken arkadaşları arasındaki lakabı “Deli, Şair Ömer” idi (Alangu 2010: 55). 1896’da Askerî Rüştiye'yi bitirerek Edirne Askeri İdadisi'ne başladı. Bu okulun son sınıfında iken çeşitli dergilere yazdığı şiirleri gönderdi İlk şiiri Mecmua-i Edebiye’de yayımlandı. 1900’da buradan mezun olarak Mekteb-i Harbiye-i Şahane’ye kaydoldu. Bu okulun ilk yıllarında şiir ve edebiyata daha fazla ilgi duymaya başladı. 2 Ağustos 1903’de Makedonya’da baş gösteren karışıklıklar üzerine Ömer Seyfettin’in de aralarında bulunduğu 1910’lular “Sınıf-ı Müstacele” sayılarak, mezuniyet sınavlarına girmeden piyade mülazımısânisi (asteğmen) rütbesiyle mezun oldu. Aynı yıl kura ile merkezi Selanik’te bulunan Üçüncü Ordu’nun İzmir redif tümenine, oradan da Kuşadası’ndaki redif taburuna gönderildi.

Kuşadası ve İzmir’de bulunduğu yıllarda özellikle Türkçü Necip’in yazılarından etkilendi, onunla sık sık görüşme fırsatı buldu. İzmir’de o yıllarda halkın anlayacağı dille gazete çıkarma çabaları, – 1908’de çıkarılan Köylü Gazetesi ve Osmanlı Ticaret ve Ziraat Mecmuası gibi- sonraki yıllarda onun düşünce dünyasında oldukça etkili oldu. Burada Türkçü Necip’ten başka Baha Tevfik, Şahabettin Süleyman, Yakup Kadri gibi yazar ve fikir adamlarını tanıdı. İdadi'den arkadaşı Aka Gündüz’den sonra edebî çevresini genişletmeye başladı. Bu yıllarda Baha Tevfik’in teşvikiyle Fransızcasını ilerleten Ömer Seyfettin, yazdığı birkaç Fransızca şiiri “Perviz” imzasıyla Mercure de Soleil mecmuasında yayınladı (Alangu 2010:87-89).

1907 temmuzu başlarında İzmir’deki Aydın Vilâyeti Jandarma Alay Mektebinin kuruluşunda İtalyan Subayı Miralay Tomas’a yardım etmek üzere bu okulun kavâid-i dîniyye hocalığına tayin edildi (Polat 2007: 80). Kuşadası ve İzmir’deki görevi boyunca basın hayatının içinde bulundu; bu vesileyle Serbest İzmirSedâd ve Muktebes adlı süreli yayın organlarında yazı ve şiirleri yayımlandı. 1908’de teğmen oldu. 1909’dan sonra Balkanlara gönderildi. 31 Mart Vak’asını bastırmak üzere İstanbul’a gelen Hareket Ordusu’nda o da vardı. İstanbul’un siyasi-ideolojik havası, asker-siyaset ilişkisi askerlikten soğumasına sebep oldu. Balkanlarda bulunduğu 1909-1911 yılları arasında Pirlepe, Manastır, Köprülü, Velmefçe, Osenova, Pirbeliçe, Serez, İştip, Babina, Demirhisar ve Cum’a-i Bâlâ gibi yerlerde çete takibi ve asayiş görevinde bulundu. Köprülü’de bulunduğu 1909’da kısa bir süre üsteğmen rütbesi ile Askerî Rüştiye'de beden eğitimi dersi verdi. Serez mutasarrıflığı Menlik kazası Razlık kasabası yakınlarında bulunan Yakorit köyünde bölük komutanlığı yaptı. (Polat 2007:80). Bu süreci, Balkan Ruznamesi ve Balkanları konu aldığı hikâyelerinde anlattı. 1911’de Yedinci Ordu’daki görevinden ayrılarak Selanik’e geldi. Bu yıllarda Eyüp’teki Askerî Rüştiye’de başlayan, Askerî İdadi'nin son sınıfında yeniden depreşen ve Mekteb-i Harbiye’nin ilk yıllarında devam eden şiir yazma merakı, artık merak olmaktan çıkarak hayatı boyunca devam ettirmek istediği bir uğraş haline geldi. Söz konusu yıllarda Selanik ve Manastır’da yayınlanan Bahçe, Kadın, Hüsn ve Şiir, TenkîdPiyano isimli mecmualara şiirler ve Fransız edebiyatından, özellikle Catulles Mendes’ten yaptığı çevirileri gönderdi. Bu yıllarda yazdığı şiirler, İdadi'nin son sınıfında ve Mekteb-i Harbiye’nin ilk yıllarında yazdığı şiirler gibi dil ve şiir anlayışı bakımından Edebiyat-ı Cedide tesirinde yazılmış kalem tecrübeleriydi ve bunları “Perviz” takma adıyla yayınladı (Alangu 2010:75-117). Bunlardan Selanik’te yayımlanmakta olan Hüsün ve Şiir’in müessislerinden Ali Cânib ile mektuplaşmaları sırasında ona, Türkçeyi sadeleştirme ve edebiyata millî bir nitelik kazandırma konusundaki görüşlerinden bahsederek bu yolda birlikte çalışmayı teklif eder. Konuyu İttihat ve Terakki Fırkasının merkez-i umumî üyesi olması münasebetiyle Selanik’te bulunan Ziya Gökalp’a açan Ali Cânib, onun da desteğini alınca Ömer Seyfeddin’in teklifini kabul eder. Bu günlerde Hüsün ve Şiir’in adı değiştirilmiş, dergi Genç Kalemler adıyla yayımlanmaya başlamıştır.

Selanik’te, Ömer Seyfettin’in bundan sonraki hayatını yakından etkileyecek üç şey hayatına girdi. Bunlar, Genç Kalemler, Ziya Gökalp -onun siyasî kişiliğinden dolayı İttihat ve Terakki- ve en önemlisi hikâye. O zaman kadar, ya Edebiyat-ı Cedide tarzında şiirler ya da Fransız edebiyatından çevirilerle meşgul olan Ömer Seyfettin, daha önce bir-iki deneme yaptığı hikâyeye bir daha vazgeçmemek üzere geri döndü. Ziya Gökalp’le tanışıklığı onu memleket gerçeklerine yönlendirdi. İlk hikâyesini Balkanlardaki görevi sırasında tuttuğu günlüklerden hareketle “İrtica Haberi” adıyla Genç Kalemler’de yayınladı. Bunu, çoğu günlüklerinde tuttuğu notlardan hareketle yazdığı başka hikâyeleri takip etti. Ali Canip Bey’e yazdığı mektupta belirttiği “edebiyatta ve lisanda bir ihtilal meydana getirme” arzusunu Genç Kalemler’de öncülük ettiği ve ilkini kaleme aldığı “Yeni Lisan” makalelerinde vücut buldu. Arkadaşlarıyla birlikte bu makalelerde esaslarını belirledikleri dilin örneklerini, yine aynı mecmuada kaleme aldığı hikâyelerinde göstermeye çalıştı. “Yeni Lisan”ın sadece bir dil ve edebiyat meselesi olmadığını; onun aynı zamanda bir hayat meselesi olduğunu bütün ömrünce kaleme aldığı çalışmalarında anlattı.

Selanik yılları Ziya Gökalp’ın da etkisiyle o zamana kadar uzak kaldığı siyasete de ilgi duymasını sağladı. İttihatçıları suçlayan, işgal yıllarındaki düşman desteğine dayanan Hürriyet ve İtilaf Fırkasının kurulması üzerine Vatan! Yalnız Vatan! ismiyle bir broşür yayınladı ve Türklerin Masonluk, Sosyalistlik gibi milletlerarası teşekküllerden uzak durmasını istedi. Bu yıllarda politikanın dışında dil, tarih ve eğitim gibi konularda on kadar broşür hazırladı (Alangu 2010: 171)

Balkan Savaşlarının başlaması üzerine, yaklaşık bir yıllık yoğun matbuat ve edebî faaliyetten sonra tekrar orduya döndü. Garp Ordusunda önce Kosova’da Sırplara karşı, sonra Yanya’da Yunanlılara karşı yaklaşık beş ay savaştı. Esir düştü ve Atina yakınlarındaki Nafliyon kasabasında on ay kadar süren esirlik hayatının ardından 17 Aralık 1913’de İstanbul’a döndü (Polat 2007: 80). Ömer Seyfettin’in esaret yılları onun tefekkür dönemini oluşturdu. Bu yıllarda, bir taraftan hikâyeler kaleme alırken, diğer taraftan yapmaya çalıştığı dil, kültür ve hayat üzerine düşüncelerini geliştirmeye çalıştı. Serbest kaldıktan sonraki kalem faaliyetleri bunları gerçekleştirmeye yönelik oldu.

23 Şubat 1914’te askerlikten bir kez daha ayrılarak İstanbul’a döndü. Kısa bir süre sonra annesini kaybetti. Babası başka bir kadınla evlendi. Kesin olmamakla birlikte babası da 1918-1920 yılları arasında bir tarihte öldü (Alangu 2010: 20). Bu yıllar, Ömer Seyfettin açısından zor yıllar oldu; geçim sıkıntılarıyla uğraştı. Türk Sözü ile yeniden yazarlığa başladı. Bir ara Yeni Mecmua’nın yayın sorumluluğunu üstlendi. Hayatının sonuna kadar yazmaya devam etti. Kabataş Sultanisi ve İstanbul Erkek Muallim Mektebi’nde öğretmenlik yaptı. Kısa bir süre Ali Canip’le birlikte Tetkikat-ı Lisâniye Encümeni üyeliğinde bulundu. Burada ders kitapları ve müfredat üzerine yapılan çalışmalara katılan Ömer Seyfettin, kaleme aldığı yazılarında yabancı okulların kapatılması ve bunların yerine milli okulların açılması yönünde görüşlerini açıkladı (Alangu 2010: 255-264). 1915’te Harbiye Nezareti’nin kültür ve sanat adamları için Çanakkale cephesine düzenlediği geziye katıldı. Aynı yılın sonunda İttihat ve Terakki Fırkası’nın ileri gelenlerinden Besim Ethem Bey’in kızı Câlibe Hanım’la evlendi. Bu evlilikten Güner adını verdikleri bir kızları oldu. Ancak bu evlilik karakter uyuşmazlığı yüzünden çok uzun sürmedi. 1918’de eşinden ayrılarak yalnızlık ve bekârlık günlerine yeniden geri döndü (Alangu 2010: 271). Ömer Seyfettin’in Yeni Mecmua’nın başında bulunduğu dönem, onun hikâyeciliği yönünden en üretken yıllar oldu. “Eski Kahramanlar” serisindeki hikâyelerini de yazdığı bu dönemde (1917-1918) toplam otuz iki hikâye yayınladı.

Ölümüne kadar geçen sürede bir taraftan sağlık problemleriyle uğraşırken, diğer taraftan kalem faaliyetlerine ve öğretmenliğe devam etti. İşgal günlerinin acı ve endişesi içinde hastalığı ilerleyerek yatağa düştü. Hastalığının tedavisi mümkün olmadı. 6 Mart 1920’de vefat etti. Yapılan otopside hastalığının şeker olduğu anlaşıldı. Cenazesi ertesi gün Kadıköy Kuşdili Mahmut Baba Mezarlığında defnedildi. Ancak bu mezarlık daha sonra tramvay garajı yapıldığı için kabri, 23 Ağustos 1939’da Zincirlikuyu Asri Mezarlığına taşındı.

Türk edebiyatından Namık Kemal, Recaizade Mahmut Ekrem, Halit Ziya, Mehmet Rauf gibi yazarları; Fransız edebiyatından da Guy de Maupassant, Gustave Flaubert, Emile Zola gibi yazarları severek okuduğunu söyleyen Ömer Seyfettin’in sanatçı kişiliğinin oluşmasında bu isimler etkili oldu. Ziya Gökalp’ın ise sanatçı kişiliğinden ziyade düşüncelerinin olgunlaşmasına önemli ölçüde katkısı oldu.

36 yıllık ömrünün yaklaşık 20 yılını dil ve edebiyat alanındaki faaliyetleriyle dolduran Ömer Seyfeddin, yazı ve şiirlerinde asıl açık adı dışında “Ayas, A(yın), A(yın) H(a), A(yın) K(ef), A(yın) S(in), Camsab, Ç. Kemal, Enver Perviz, F. Nezihi, Feridun, M. Enver, M. Enver Perviz, Ö. Seyfeddin, Ö. Tarhan, Ömer Tarhan, Perviz, S(in), Süheyl Feridun, Şit, Tarhan, Tekin, ?, ??” müstear ve rumuzlarını da kullanmıştır. Hem fazla müstear kullanmasından hem de yazdıklarını sağlığında düzenli bir külliyat şeklinde yayımlamamış olmasından dolayı eserlerinin tam listesinin henüz tespit edilemediği iddia edilebilir. Bugünkü bilgilere göre yayımlanan ilk şiiri Pul Mecmuası’nın1 Temmuz 1314/14 Temmuz 1898 tarihli 12. sayısında bulunan “Lâne-i Garâm”, yayımlanan ilk hikâyesi ise Sabah gazetesinin 31 Mart 1318/13 Nisan 1902 tarihli 4469. sayısında imzasız olarak yer alan “Tenezzüh”tür. Ölümünden sonra el yazısı hâlinde bulunarak veya çeşitli tarihlerde arkadaşlarına gönderdiği mektuplarda yer alıp sonradan tespit edilerek yayımlananlar da dâhil olmak üzere 100’e yakın şiiri ile birer roman denemesi olan Ashâb-ı KehfimizHaremYalnız Efe ve Efruz Bey dışında 150 civarında hikâyesi bulunan Ömer Seyfeddin’in bu türlerden başka mensur şiir, fıkra, hatırat, mektup, makale ve çeşitli türlerdeki tercümelerden oluşan geniş bir külliyatı mevcuttur.

Ömer Seyfettin, şiir, mesur şiir, hikâye, tiyatro, makale, deneme, fıkra gibi türlerde kaleme aldığı çalışmalarını; Mecmua-i Edebiye, Musavver Eşref (Eşref), Haftalık İzmir, Serbest İzmir, Sedat, Muktebes, Bahçe, Kadın, Hüsn ve Şiir, Genç Kalemler, Sansar, Âşiyân, Tenkit Mecmuası, Piyano, Düşünüyorum, Türk Sözü, İfhâm, Zaman, Türk Yurdu, Yirminci Asırda Zekâ (Zekâ), Tanin, Vakit, Donanma Mecmuası, Safahat, Büyük Mecmua, Yeni Mecmua, Diken, Şair, Türk Kadını, Birinci ve İkinci Kitap Dergileri gibii gazete ve dergilerde neşretti. Bu dergilerin birçoğu İttihat ve Terakki ile organik bağ içindedir. Siyasi olarak bu cemiyetin düşüncelerini benimseyen hatta cemiyetin tanıtımına yönelik risaleler yazan Ömer Seyfettin, bir taraftan günlük siyasi olayları anlatırken özellikle 1914’te kaleme aldığı hikâye ve makalelerinde Ziya Gökalp gibi partiler üstü bir anlayışla Türklüğün uyanışını sağlama ve bu kapsamda yeni hedefler benimseme noktasında çalışmalar yaptı. Ömer Seyfettin, sağlığında ikisini Selanik’te diğerlerini İstanbul’da olmak üzere Tarih Ezelî Bir Tekerrürdür (1911), Millî Jimnastik (1911), Yeni Lisan ve Bir İstimzac (Ziya Gökalp ve Ali Canip Yöntem, M. Nermi ve Kâzım Nami Duru ile birlikte, 1911), Vatan! Yalnız Vatan… (Ziya Gökalp ve Ali Canip Yöntem’le birlikte, 1911), Herkesi İçin İçtimâiyat: Ticaret ve Nasip (1914), Yarınki Turan Devleti (1914), Mektep Çocuklarına Türklük Mefkûresi (1914), Milli Tecrübelerden Çıkarılmış Amelî Siyaset (1914), Turan Masalları. İhtiyarlıkta mı Gençlikte mi? (1914), Ashâb-ı Kehfimiz (1918), Harem (1918), Efruz Bey (1919) isimli kitaplar yayınladı (Polat 2017: 7). Ashâb-ı Kehfimiz’i içtimaî roman, Efruz Bey’i ise “fantezi roman” nitelemesiyle neşretti.

Türk edebiyatında hikâyeci olarak isim yapan Ömer Seyfettin, edebiyat dünyasına şiirle adım attı. İlk şiirlerinde Edebiyat-ı Cedîde, özellikle Tevfik Fikret etkisi görülen yazar, sonraki şiirlerinde Ziya Gökalp’ın tesirinde kaldı. Kurucuları arasında bulunduğu Şairler Derneği’nin milli bir edebiyat anlayışıyla, hece vezniyle, konuşma diliyle şiir yazma ilkesi ve İran, Yunan mitolojisi yerine Türk destanlarını ilham alan şiirler yazma ilkesine bağlı kaldı (Polat 2007: 80-81). Onun şiirlerini ilk defa Fevziye Abdullah Tansel, Ömer Seyfettin’in Şiirleri (1972) ismiyle bir araya getirerek yayınladı.

Ömer Seyfettin yaklaşık on yıllık bir sürede yüzden fazla hikâye kaleme aldı ve ölümünden sonra eserleri defalarca külliyat şeklinde basıldı. Hikâyeleri ilk defa Ali Canip Yöntem’in 1938’de dokuz cilt olarak yayınladığı Ömer Seyfettin Külliyatı kapsamında kitap haline getirildi. O, neredeyse edebiyatın bütün kurmaca türlerinde eser vermesine rağmen bir hikâyeci olarak tanındı. Hatta toplumda, çocukluk hatıralarından hareketle kaleme aldığı, “Ant, Falaka, İlk Namaz, İlk Cinayet, Kaşağı” gibi okul kitaplarına da giren, sade bir dil ve akıcı bir üslûp kullandığı için kolay okunan hikâyelerinden dolayı çocuk hikâyecisi olduğu şeklinde yanlış bir kanaat oluştu. Oysa Ömer Seyfettin çocukluk hatıralarından hareketle anlattığı hikâyelerini de büyükler için yazdı. Modern Türk hikâyeciliğinin kurulmasında öncü rol üstlenen Ömer Seyfettin, hikâyelerinin konularını belirlerken sadece ferdi tecrübesiyle sınırlı kalmadı. Çocukluğundan başlayarak okuduğu okullar, çalıştığı, gezip gördüğü yerlerde edindiği izlenimler, duyduğu, dinlediği olaylar, okuduğu kitapların yanında, devrinde yaşanan sosyal ve siyasi olaylar, Türk tarihi, Türk kültür ve medeniyeti gibi konular da onun hikâyelerinin çerçevesini oluşturdu. Hikâyeleri onun sanatkârlığının yanında düşüncelerindeki gelişmeyi ve dünya görüşünü anlatması bakımından önemlidir. Hikâyelerinde İmparatorlukların yıkıldığı ve ulus devletlerin kurulduğu yirminci asrın şuurunda ve farkında olan bir yazarla karşılaşırız. Bu asırda ancak ulus olanların ayakta kalabileceğinin bilincindedir. Bu yüzden Türk tarihinin önemli dönüm noktalarından, kahramanlarından ve kahramanlıklarından hareket ederek ulus inşa sürecine katkı yapmaya çalıştı. Millet olabilmenin ilk şartının dil olduğu şuuruyla makalelerinde anlattığı dil bilincinin örneklerini hikâyelerinde kullandığı sade dil ile göstermek istedi. Yaşadığı asrın fotoğrafını ve bu asırda insanımızın durumunu zaman zaman mizahî bir dille anlattı. Anlattıklarının bu şekilde daha çarpıcı ve etkileyici olacağını düşündü. Hikâyelerinde milli kültürü işledi. Osmanlı Devleti’nin iyi gitmeyen yönlerini ekseri mübalağalı bir dil ile anlatsa da özellikle devletin temelini oluşturan değerlerin yıpratılmamasına özen gösterdi. Osmanlı Devleti’nin sosyal, siyasi ve kültürel anlamda yeni asra hazırlanması sürecine kalemiyle katkı yapmak istedi. Onun içe dönük bir kültür ideali vardı. Türk milletinin yeniden ihtişamlı günlerine dönmesini amaçlayan bu ideal, günlük yaşantı, sosyal ve siyasî olayları anlatırken realist, tarihten günümüze örnekler taşırken yer yer romantik karakter gösterdi.

Onun hikâyelerini; çocukluk hatıraları, eğitim, cehalet, alafrangalık, kabalık gibi konuların işlendiği sosyal meseleler, özellikle Osmanlının Balkan politikasını anlattığı siyasi meseleler, tarihi iade değil ihya maksadıyla kaleme aldığı “Eski Kahramanlar”; hâlihazırdaki problemlerin üstesinden gelecek ve yarını hazırlayacak olan “Yeni Kahramanlar”, hâkim kültürün öteki karşısında yerini tartıştığı öteki ve biz şeklinde tasnif etmek mümkündür (Enginün 1992: 37-49).

Şiirlerinde ve diğer kurgularında anlattığı konular hikâyelerinden çok farklı değildir. Sanat hayatına şiirle başlayan Ömer Seyfettin, daha sonra nesre yöneldi. Edebiyat-ı Cedide şairlerinin özellikle Tevfik Fikret’in tesirinde ve aruz vezni ile yazdığı ilk şiirlerinde ağır ve süslü bir dil kullandı. “Yeni Lisan”la olgunluk sürecini yaşayan dil bilinci sayesinde sonraki yıllarda kaleme aldığı şiirlerini hem hece vezniyle hem de arı ve duru bir dille yazmaya dikkat etti. Onun yaklaşık yirmi yıl süren şiir macerası, sanat anlayışı, dil bilinci ve fikirlerinin gelişmesi noktasında önemli bir göstergedir. Ömer Seyfettin, II. Meşrutiyet sonrası tiyatro yazma modasına uyarak Mahçupluk İmtihanı adıyla bir de tiyatro denemesi yaptı. “Efruz Bey, Yalnız Efe, Pirimo Türk Çocuğu” gibi eserlerinde tahkiye unsurları açısından hikâyenin sınırlarını zorladı. Bunlarla roman yazma arzusunda olduğunu gösterdi. Türk edebiyatının ilk ve tek savaş günlüğünü Ömer Seyfettin yazdı. “Balkan Ruznamesi” bu yüzden Türk edebiyatı açısından önemli bir eser oldu. Nesirlerini o günün gündemine bağlı olarak dil ve edebiyat yazıları, siyasi makaleler, günlük hassasiyetlerin anlatıldığı gazete yazıları ve diğer konularda kaleme aldığı yazılar şeklinde tasnif etmek mümkündür.

Ömer Seyfettin, sıradan bir hikâye yazarı olmadığını, dilde ve edebiyatta “milli benliğe dönüş” tezini savunduğu eserlerinde ve kurmaca dışı yazılarında gösterdi. Şark'a veya Garb’a yönünü dönmek yerine, öz değerlerinden hareketle geliştirilecek bir edebiyatın kurulmasını istedi. Çünkü milli kültür unsurlarının ancak böyle bir edebiyatla daha geniş okuyucu kitlesine ulaşabileceğini ve bu yolla gelecek nesillere aktarılabileceğini hiç unutmadı (Şengül 2011: 145).

Fevziye Abdullah Tansel ve Ali Canip Yöntem’in eserlerini bir araya getirip yayınlamasından sonra, Tahir Alangu, Ömer Seyfettin’in Toplu Eserleri (1962) isimli çalışmasıyla yazarın eserlerini bir kez daha yayınladı. Yazarın biyografisini en geniş şekilde inceleyen, Ömer Seyfettin, Ülkücü Bir Yazarın Romanı (1967) isimli çalışmasıyla Tahir Alangu oldu.

Eserlerinin defalarca külliyat şeklinde basılmasının yanında, hakkında birçok kitap hazırlandı, makale yazıldı. Adına birçok sempozyum, çalıştay ve panel düzenlendi. Ömer Seyfettin’le ilgili olarak anı kitaplar ve çeşitli dergilerce özel sayılar çıkarıldı. Yapılan yeni araştırmalarla yazarın bilinmeyen çalışmaları gün yüzüne çıkmaya başladı. Günümüzde Nazım Hikmet Polat ve Hülya Argunşah, onun eserlerini yeniden orijinal kaynaklarına müracaat ederek edebiyat dünyasına kazandırdı. Ömer Seyfettin, günümüzde de çok okunan yazar olma özelliğini korudu. Modern Türk hikâyesinin öncü yazarlarından biri olan Ömer Seyfettin, Türk hikâyeciliğine ayrı bir değer, değişik bir hava, zengin bir konu ve renkli bir üslûp kattı. Türk hikâyeciliği onunla yeni boyutlar kazandı ve bugüne ulaştı (Şengül 2011: 145).

Kaynakça

Acaroğlu, M. Türker (1963). Şairler ve Yazarlar. İstanbul: İnkılâp Kütüphanesi.

Alangu, Tahir (2010). Ömer Seyfettin. Ülkücü Bir Yazarın Romanı. İstanbul: Yapı Kredi Yayınları.

Argunşah, Hülya (1999). “Sunuş”, Ömer Seyfettin Bütün Eserleri Hikâyeler 1. İstanbul: Dergâh Yay. 5-12.

Argunşah, Hülya (hzl.) (1999). Bütün Eserleri Şiirler, Mensur Şiirler, Fıkralar, Hatıralar, Mektuplar. İstanbul: Dergâh Yay. 

Argunşah, Hülya (hzl.) (1999). Ömer Seyfettin Bütün Eserleri Hikâyeler 1. İstanbul: Dergâh Yay. 

Argunşah, Hülya (hzl.) (1999). Ömer Seyfettin Bütün Eserleri Hikâyeler 2. İstanbul: Dergâh Yay. 

Argunşah, Hülya (hzl.) (1999). Ömer Seyfettin Bütün Eserleri Hikâyeler 3. İstanbul: Dergâh Yay. 

Argunşah, Hülya (hzl.) (1999). Ömer Seyfettin Bütün Eserleri Hikâyeler 4. İstanbul: Dergâh Yay. 

Argunşah, Hülya (hzl.) (2000). Ömer Seyfettin-Bütün Eserleri Şiirler, Mensur Şiirler, Fıkralar, Hatıralar, Mektuplar. İstanbul: Dergâh Yay. 

Argunşah, Hülya (hzl.) (2001). Bütün Eserleri Makaleler 1. İstanbul: Dergâh Yay.

Argunşah, Hülya (hzl.) (2001). Bütün Eserleri Makaleler 2 – Tercümeler. İstanbul: Dergâh Yay.

Bozdoğan, Ahmet (2007). “Birinci Yeni Lisan Makalesini Millî Edebiyat Akımının Bildirgesi Olarak Okumak”. Cumhuriyet Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi. (XI/2): 251-266.

Cunbur, Müjgan (1985). “Ömer Seyfettin Bibliyografyası”, Doğumunun Yüzüncü Yılında Ömer Seyfettin. Ankara: AKM Yay. 113-180.

Cunbur, Müjgan (1985). “Ömer Seyfettin’in Hayatı ve Eserleri”. Doğumunun Yüzüncü Yılında Ömer Seyfettin. Ankara: AKM Yay. 1-18.

Dizdaroğlu, Hikmet (1964). Ömer Seyfettin. Ankara: Türk Dil Kurumu Yayını.

Enginün, İnci (1992). “Ömer Seyfettin’in Hikâyeleri”. Doğumunun Yüzüncü Yılında Ömer Seyfettin. Ankara: Atatürk Kültür Merkezi Yayınları, ss. 37-49.

Huyugüzel, Ö. Faruk (2000). İzmir Fikir ve Sanat Adamları (1850-1950). Ankara: KB Yay.

Parlatır, İsmail ve Nurullah Çetin (hzl.) (1999). Ömer Seyfeddin (“?” rumuzuyla)- “Yeni Lisan”, Genç Kalemler Dergisi. Ankara: TDK Yay.

Polat, Nazım H. (2007). “Ömer Seyfeddin”. İslâm Ansiklopedisi. C. 34. İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı Yay. 80-82.

Polat, Nazım H. (2011). “Ömer Seyfettin Hakkında”. Ömer Seyfettin Bütün Hikâyeleri. İstanbul: Yapı Kredi Yay.

Polat, Nazım H. (2011). Bütün Hikâyeleri. İstanbul: Yapı Kredi Yay.

Polat, Nazım H. (2007). “Ömer Seyfettin”, İslam Ansiklopedisi. (34. cilt), İstanbul: Türk Diyanet Vakfı Yayınları, ss.80-82.

Polat, Nazım H. (2017). Ömer Seyfettin Harem. İstanbul: Ötüken Neşriyat.

Şengül, Abdullah (2011). Ömer Seyfettin ve Milli Kültür. Balıkesir: Gönen Belediyesi Kültür Yayınları.

Yalçın, Murat (Ed.) (2001). Tanzimat’tan Bugüne Edebiyatçılar Ansiklopedisi. C. 2. İstanbul: Yapı Kredi Yay.

Yöntem, Ali Canip (1947). Ömer Seyfettin –Hayatı, Karakteri, Edebiyat İdeali ve Eserlerinden Örnekler, İstanbul: Remzi Kitapevi.

Madde Yazım Bilgileri

Yazar: PROF. DR. ABDULLAH ŞENGÜL - PROF. DR. AHMET BOZDOĞAN
Yayın Tarihi: 26.03.2018
Güncelleme Tarihi: 02.12.2020

Eser AdıYayın eviBasım yılıEser türü
Tarih Ezelî Bir Tekerrürdür- / İstanbul1911Diğer
Millî Jimnastik- / -1911Diğer
Yeni Lisan ve Bir İstimzac- / Selanik1911Diğer
Vatan! Yalnız Vatan…- / Selanik1911Diğer
Herkesi İçin İçtimâiyat: Ticaret ve Nasip- / İstanbul1914Diğer
Yarınki Turan Devleti- / İstanbul1914Diğer
Mektep Çocuklarına Türklük Mefkûresi- / İstanbul1914Diğer
Milli Tecrübelerden Çıkarılmış Amelî Siyaset- / İstanbul1914Diğer
Turan Masalları. İhtiyarlıkta mı Gençlikte mi?Türk Yurdu Kütüphanesi Şems Matbaası / İstanbul1914Hikâye
Ashâb-ı KehfimizKanaat Matbaası / İstanbul1918Hikâye
Harem- / İstanbul1918Hikâye
Efruz Bey- / İstanbul1919Hikâye

İlişkili Maddeler

Sn.Madde AdıD.Tarihi / Ö.TarihiBenzerlikİncele
1MECDİ, Abdülaziz Mecdi Tolund. 1865 - ö. 27.08.1941Doğum YeriGörüntüle
2Mustafa Seyit Sutüvend. 1908 - ö. 14 Ekim 1969Doğum YeriGörüntüle
3Mehmet Ocaktand. 1955 - ö. ?Doğum YeriGörüntüle
4RUHULLAH/RUHÎ, Ahmet Rıfkıd. 1884 - ö. 1935Doğum YılıGörüntüle
5Yahya Kemal Beyatlıd. 2 Aralık 1884 - ö. 1 Kasım 1958Doğum YılıGörüntüle
6YEDİHARF, Hasan Hüseyin Şahind. 1884 - ö. 1938Doğum YılıGörüntüle
7RUHULLAH/RUHÎ, Ahmet Rıfkıd. 1884 - ö. 1935Ölüm YılıGörüntüle
8Yahya Kemal Beyatlıd. 2 Aralık 1884 - ö. 1 Kasım 1958Ölüm YılıGörüntüle
9YEDİHARF, Hasan Hüseyin Şahind. 1884 - ö. 1938Ölüm YılıGörüntüle
10RUHULLAH/RUHÎ, Ahmet Rıfkıd. 1884 - ö. 1935MeslekGörüntüle
11Yahya Kemal Beyatlıd. 2 Aralık 1884 - ö. 1 Kasım 1958MeslekGörüntüle
12YEDİHARF, Hasan Hüseyin Şahind. 1884 - ö. 1938MeslekGörüntüle
13RUHULLAH/RUHÎ, Ahmet Rıfkıd. 1884 - ö. 1935Alan/Yüzyıl/SahaGörüntüle
14Yahya Kemal Beyatlıd. 2 Aralık 1884 - ö. 1 Kasım 1958Alan/Yüzyıl/SahaGörüntüle
15YEDİHARF, Hasan Hüseyin Şahind. 1884 - ö. 1938Alan/Yüzyıl/SahaGörüntüle
16RUHULLAH/RUHÎ, Ahmet Rıfkıd. 1884 - ö. 1935Madde AdıGörüntüle
17Yahya Kemal Beyatlıd. 2 Aralık 1884 - ö. 1 Kasım 1958Madde AdıGörüntüle
18YEDİHARF, Hasan Hüseyin Şahind. 1884 - ö. 1938Madde AdıGörüntüle