RIZÂ, Neccâr-zâde Şeyh Rızâ

(d. 1090/1679-80 - ö. 1159/07.02.1746)
divan ve tekke şairi
(Divan-Tekke / 18. Yüzyıl / Anadolu-Osmanlı-Türkiye)
ISBN: 978-9944-237-86-4

Neccâr-zâde Mustafa Rızâ b. İbrahim, bazı kaynaklara göre İstanbul’un Beşiktaş semtinde (Sâlim 1897: 305; Râmiz 1994:132; Mehmed Süreyyâ 1890: 429; Hüseyin Vassâf 1999: II/173); hayatı ile ilgili ayrıntılı bilgileri Menkıbetü’l-Evliyâiyye fî Ahvâl-i Rızâiyye adıyla kaleme alan Ömer Nüzhet Efendi ve Muallim Nâcî’ye göre ise Giresun’un Şebinkarahisar ilçesinde 1090/1679-80’de doğdu (Ömer Nüzhet 1273: 67; Kurnaz 2000:158). “Neccâr” lakabıyla anılması, babası İbrahim Efendi'nin dergâh-ı âlî topçularıyla katıldığı seferlerde nehirlerden top geçirmek için köprülerin inşâsındaki gösterdiği ustalık sebebiyledir (Ömer Nüzhet 1273: 67; Kurnaz 2000:158). Babasının 1679’da vefatıyla küçük yaşta yetim kalan Rızâ Efendi tahsil hayatına Üsküdar’da muhtelif hocalardan aldığı derslerle başladı, akabinde tahsil hayatını devam ettirmek için Beşiktaş’a yerleşti (Ömer Nüzhet 1273: 67-68). Henüz on yedi yaşlarında iken Sinan Paşa Medresesi’nde bir yandan ilim tahsiline devam etti, diğer yandan çevresindeki bazı talebelere hocalık yaptı (Ömer Nüzhet 1273: 68; Hüseyin Vassâf 1999: 172-173).

Bu arada Mustafa Fenâyî Efendi’nin (ö. 1704) ders ve sohbetlerine devamla Celvetiyye tarikatına intisap etti (Ömer Nüzhet 1273: 68). Celvetî âdâbına uygun olarak sülûkünü tamamlayıp halifelik makamına kadar yükselerek icazet aldı (Ömer Nüzhet 1273: 68; Ayvansarâyî 1281: 91; Şeyhî Mehmed 1989 C. II: 413; Mehmed Süreyyâ 1890 C. IV, :429; Râmiz 1994: 132; Kurnaz 2003: C. II: 187). Aynı zamanda Beşiktaş Mevlevihânesi şeyhi Mesnevîhân Mehmed Memiş Efendi’den de (ö.1723) Mesnevî okuyup icazet aldı (Ömer Nüzhet 1273: 69; Ayvansarâyî 1281 C. II: 91). Aldığı hat eğitimi sayesinde ilim tahsili yanında geçimini temin için kitap istinsâhı ile de meşgul oldu. Rızâ Efendi’nin, Telhîsî Abdullah Ağa’nın yanında imamlık yaptığı ve o sırada cereyan eden Osmanlı-Rus muharebesine katıldığı da nakledildi. Savaş bitiminde Edirne’ye gitti (Ömer Nüzhet 1273: 70). Burada bulunduğu sürede Dîvân’ında da adına manzumeler kaleme aldığı (Özdemir, 1999: 176, 336, 393) Arap-zâde Muhammed İlmî (ö.1130) Efendi’ye intisap etti (Ömer Nüzhet 1273: 71; Mehmed Süreyya 1890 C: IV:429; Râmiz 1994: 132) Bu vesile ile Nakşibendî tarikatına intisap eden Rızâ Efendi, Kasım 1711’de Arap-zâde’den sülûkunu tamamlayarak tarikatta hilafet icazeti aldı (Ömer Nüzhet 1273: 72-73). Ayrıca Dîvân’da bu yazının konusunu oluşturan Şâh-ı Nakşibend ve nakşîlikle ilgili manzumeler de kaleme aldı (Özdemir 199: 125, 128; Dîvân’da 24 ve 29. gazeller). Rızâ Efendi, 1712’de Edirne’den İstanbul’a döndü ve bir müddet sonra Beşiktaş’ta Sinan Paşa Tekkesi/Neccâr-zâde Tekkesi’nde post-nişîn olup (Ayvansarâyî 1281: II/ 91-92) hem Nakşî hem de Celvetî usulüne göre tasavvufî ritüelleri yerine getirdi (Ömer Nüzhet 1273: 75; Ayvansarâyî 1281: II/ 92). Rızâ Efendi, 1153/1740-41’de hac ibadetini yerine getirme niyetiyle Oğlu Muhammed Sıddîk Efendi (ö.1794) ile İstanbul’dan gemiyle çıktığı deniz yolculuğu sonunda İskenderiye’ye, sonrasında dönemin kültür merkezlerinden biri olan Bulak ve Mısır’a ulaştı (Ömer Nüzhet 1273: 75). Mısır, Cidde, Hicaz bölgelerini ziyaretten sonra Mekke’ye gitti oradan Medine’ye geçti. Hac dönüşü Şam’a geçip İbnü’l-Arabî’nin kabrini ziyaret etti, buradan İznik’e yönelerek Kâdiriyye şeyhi Eşrefoğlu Abdullah-ı Rûmî’nin (ö.1469) kabrini de ziyaretten sonra İstanbul’a döndü (Ömer Nüzhet 1273: 105). Kaynaklarda Rızâ Efendi'nin ailesi hakkında ayrıntılı bilgiye yer verilmemiştir. Ancak iki oğlu olduğu, oğullarından birinin, kendisi hayatta iken 1739’da vefat eden Ali Efendi, diğerinin de kendisinden sonra postnişîn olan Muhammed Sıddîk (ö. 1794) olduğu bilinmektedir. Rızâ Efendi, 1744’te İstanbul’da kendi adına faaliyet gösteren tekkede hastalandı ve iki yıl süren hastalığın akabinde 7 Şubat 1746’da Üsküdar’da vefat etmiştir (Ömer Nüzhet 1273: 108-109; Mehmed Süreyyâ 1890 C. IV:429).

Vefatına, Nakşibendî-i Beşiktâşî ve Âh göçdi Rızâ veliyulllâh (Kurnaz 2003: 187) mısralarıyla tarih düşürülmüştür. Ayrıca Rıza Efendi’nin hayatını menkıbevi bir üslupla kaleme alan müridlerinden Ömer Nüzhet Efendi de şeyhinin vefatına tarih düşürmüştür: Gelip bir âh ile Dervîş Nüzhet dedi târîhi / Sipeh-sâlâr-ı ashâb nihâyet göçdü ukbâya (Hüseyin Vassâf, 1999, C. II:173-175). Cenazesi, Beşiktaş’ta bulunan tekkesinin haziresine defnedilmiştir. Kabri halen Sinan Paşa Camii’nin yanındaki türbededir.

Eserleri şunlardır:

1. Dîvân: "Tuhfetü’l-İrşâd", "Vâridât-ı Gaybiyye", "Zuhûrât-ı Mekkiyye ve Hâtimetü’l-Vâridât" başlıklarıyla dört bölümden oluşmuştur. Dîvân’daki şiirlerin hemen hemen tamamı naat türünde yazılmış kaside ve gazeller ile kafiye geçişlerinde kafiye harfini değiştirmek için yazılan rubâî, kıt’a ve nazımlardan müteşekkildir. Yurtiçi ve yurtdışı kütüphanelerinde onlarca yazma nüshası bulunan eser 1262/1845-46’da Muhammed Bey adında birinin himmetiyle Matba’a-i Âmire’de eski harflerle basılmıştır. Türk edebiyatında naat türünün en güzel örneklerini ihtiva eden eser aynı zamanda tasavvufî konuları da ele almış, varlık, tevhîd, fenâ, bekâ, tarikat, hakikat gibi konular Dîvân’da yer bulmuştur (Özdemir 1999).

2. Er-Risâle fî Beyâni’l-İ’tikad ve’l-Amel ve’l-Ahlâk: Üç bölümden oluşan eseri itikad, amel ve ahlaka ilişkin bir eserdir. Süleymaniye Kütüphanesi, Lâleli Nu. 3749 ve Hâlet Efendi Nu:824’te kayıtlı dört varaktan ibaret bir eser olup Abdurrahman Câmî’nin risalesinin tercümesidir.

3. Terceme-i Muhtasaru’l-Velâyet: Rızâ Efendi’nin kendisinden icazet aldığı Arap-zâde Muhammed İlmî Edirnevî’nin şeyhi olan Muhammed-i Semerkandî’ye (ö.1116/1704) ait Muhtasaru’l-velâye adlı manzum Farsça eserin, Rızâ Efendi tarafından nesir halinde akıcı bir üslupla yapılmış tercümesidir. Eserde, Nakşibendiyye-Müceddidiyye adabına ilişkin bazı meseleler ve diğer bazı tasavvufî konular ele alınmıştır. Bu tercüme eser yılında İstanbul’da Matbaa-i Âmire’de basılmıştır (1273).

4. Hilye-i Hâce Bahâeddin Şâh-ı Nakşibend: Süleymaniye Kütüphanesi Düğümlü Baba, Nu. 354’te kayıtlı tek nüshadır. 75 beyitten oluşan hilye, Arapça, Farsça ve Türkçe beyitlerden müteşekkildir (Özdemir 2012:1973-1992).

5. Hacnâme: Süleymaniye Kütüphanesi, Hacı Mahmud, Nu. 3292’de kayıtlıdır. 1262’de Matbaa-i Âmire’de basılan eser Rızâ Efendi’nin hac farîzasını ifa sırasında yazdığı ve peygamber sevgisini coşkuyla dile getiren naatlarından oluşur.

6. Risâle-i Tarîkat-ı Nakşibendiyye: Arapça kaleme alınan ve Nakşibendiyye tarikatı hakkında yazılan eserin nüshası Süleymaniye Kütüphanesi Hâlet Efendi Nu. 000827’de kayıtlıdır.

Neccâr-zâde Rızâ, yazdığı naatler ve dînî-tasavvufî şiirleri ile tanınmıştır. Şâirin dört bölümden oluşan Divan’ındaki şiirlerin çoğu “gazel” nazım şekliyle kaleme alınmış naatlerdir. Neccâr-zâde Rızâ, devrinde tanınmış ve güçlü şairler arasında yer alır. Şiirlerinin çoğu, dînî ve tasavvufî nitelikte olup Divanında yer yer Nâbî’yi hatırlatan hikmetli sözler ve bazen de lirik mısralar görülür. Şair, klasik divan şiirinin mazmunlarını hep tasavvufi aşkla ifade eder. Şiirlerinde İlahî aşkı, içtenlikle anlatan şairin Divanının sonunda devrindeki çeşitli olaylara düşürülmüş manzum tarihler yer alır.

Nakşî tarikatına mensup olan şair, Dîvân’ındaki pek çok manzumede bu tarikatın âdâb ve erkânını dile getirmiş ve Nakşîliğin kurucusu Şâh-ı Nakşibend’den övgüyle söz etmiştir. Klasik edebiyatımızda hikemî tarzın temsilcisi sayılan meşhur şair Nâbî’nin etkisinde kalarak, bu tarzda şiirler de yazmıştır. Neccâr-zâde divan tertibinde de Nabî’nin tertip şeklini örnek alarak her kafiye harfi değişmesinde önce bir rubai, nazım ya da kıt’a yazmıştır. Arapça ve Farsça kelimeler ve terkipler divanda çokça yer almış ve sekizer adet olmak üzere Arapça ve Farsça şiirler de yazılmıştır. Şiirlerde Kur’ân-ı Kerîm’den ve hadis-i şeriflerden iktibaslar da yapılmıştır. Türkçe deyim ve atasözlerine pek rastlanmayan divanda tasavvufî ağırlıklı Arapça-Farsça kelâm-ı kibarlar ve tabirler de çokça yer almıştır. Neccâr-zâde Rızâ, şiirlerinin neredeyse tamamını aruz vezni ile yazmıştır. Hece vezniyle yazılan şiirleri toplam sekiz adet olup aruzla yazılan şiirlere oranla daha sade bir dil kullanılmıştır.

Kaynakça

Ayvansarâyî Hüseyin (1281). Hadîkatu"l-cevâmi". C. I-II. İstanbul: Matbaa-i Amire.

Büyük Türk Klasikleri (1988). “Neccar-zade Şeyh Rıza”. C. VIII. İstanbul: Ötüken Yay.

Erdem, Sadık (hzl.) (1985). Râmiz ve Âdâb-ı Zurafâ’sı. Ankara: AKM Yay.

Kurnaz, Cemâl (2000). Muallim Nâcî Osmanlı Şairleri. Ankara: Akçağ Yay.

Kurnaz, Cemal, Mustafa Tatcı (hzl.) (2003). Bursalı Mehmed Tahir. Osmanlı Müellifleri ve Ahmet Remzi Akyürek Miftahu’l-Kütüb ve Esami-i Müellifin. C. 2. Ankara: Bizim Büro Yay.

Mehmet Akkuş-Ali Yılmaz (1999). Hüseyin Vassâf Sefîne-i Evlîyâ. C. II. İstanbul: Seha Neşriyat.

Mehmed Süreyya (1308-15/ 1890-97). Sicill-i Osmânî.  C. II. İstanbul: Matbaa-i Âmire. 

Ömer Nüzhet (1273/1858). Menkıbetü’l-evliyâiyye fî-ahvâli’r-Rızâiyye. İstanbul: Matba-i Âmire.

Özdemir, Mehmet (1999). Neccârzâde Rızâ Dîvânının Edisyon Kritiği. Yüksek Lisans Tezi. Afyon: Afyon Kocatepe Üniversitesi.

Özdemir, Mehmet (2012). “Türk Edebiyatında Manzum Hilye Türü ve Neccarzâde Rızâ’nın Hilye-i Hâce Bahâüddîn Şâh-ı Nakşibend’i” . Turkish Studies. 7 (3): 1973-1992.

Sâlim (1315). Tezkiretüş’-Şuarâ. İstanbul: İkdam Matbaası.

Uçman, Abdullah (1995). “Neccârzâde Şeyh Rızâ”. Sahabeden Günümüze Allah Dostları. İstanbul: Şule Yay.

 

Madde Yazım Bilgileri

Yazar: DR. ÖĞR. ÜYESİ MEHMET ÖZDEMİR
Yayın Tarihi: 05.01.2014
Güncelleme Tarihi: 07.10.2022

Eserlerinden Örnekler

Gazel

Lebin vasfında sultânım dehân âşık zebân âşık

Sana ey mihr-i tâbânım zemîn âşık zamân âşık

 

Vücûd-ı âleme bâis vücûdun olduğu zâhir

Mine’l-evvel ile’l-âhir sana kevn ü mekân âşık

 

Eğer mahfî eğer peydâ vü ger âkil eğer şeydâ

Senin şevkin ile cânâ nihân âşık ayân âşık

 

Usûl-ı sûfiyân ile budur âyîn-i etvârı

Döner çarh-ı tahayyürde ider devr-i revân ‘âşık

 

Gören âşık cemâl-i bâ-kemâlin görmeyen âşık

O gül ruhsâra Billâhi Hudâvend-i cihân âşık

 

Eyâ sultân-ı mahbûbân buyur erbâb-ı aşk içre

Desinler İbn-i Neccâr’a budur ibn-i fülân âşık

Özdemir, Mehmet (1999). Neccârzâde Rızâ Dîvânının Edisyon Kritiği. Yüksek Lisans Tezi. Afyon: Afyon Kocatepe Üniv. 325-326.

 

Gazel

Mefâ’îlün mefâ’îlün mefâ’îlün mefâ’îlün

Aceb sahn-ı çemende bülbüli zâr eyleyen kimdir

Nihâl-i gülşeni ser-tâ-kadem hâr eyleyen kimdir

 

Cemâlin “len-terânî” peykerinden eyleyüp izhâr

Vücûd-ı ehl-i aşkı tûr-ı dîdâr eyleyen kimdir

 

Nedendür tîr-i hicrân ile zahm-i sîne-i âşık

Dil-i mecrûh-ı ehl-i derde tîmâr eyleyen kimdir

 

İderken çâr unsur dem-be-dem hâssiyetin icrâ

Mizâc-ı nârı İbrâhîm’e gülzâr eyleyen kimdür

 

Şarâb-ı bezm-i vahdetden dahî hüşyâr iken Mansûr

“Ene’l-Hakk” cur’asıyla mest ü ber-dâr eyleyen kimdür

 

Maârif tîşesiyle beyt-i mamûr eyleyüp cismüm

Fenâ mülkünde nâmum İbn-i Neccâr eyleyen kimdür

Özdemir, Mehmet (1999). Neccârzâde Rızâ Dîvânının Edisyon Kritiği. Yüksek Lisans Tezi. Afyon: Afyon Kocatepe Üniversitesi. 292-293.

 

Gazel

Mefâ’îlün mefâ’îlün mefâ’îlün mefâ’îlün

Ezel bezminde ser-mest-i mey-i peymâne-i aşkız

Keder virmez humâr-ı mâ-sivâ mestâne-i aşkız

 

Nice demsâz olur zâg-ı hevâ dil-mürgına cânâ

Gül-i maksûd ile ülfet-nişîn-i nâle-i aşkız

 

Mücerred eyledin beyt-i dili varlık metâından

Rumûz-ı “küntü kenz”e hâne-i vîrâne-i aşkız

 

Müzeyyen eyleriz halvet-serây-ı “lî-ma’allâh”ı

Biz ol bezm-i safânın şem’ine pervâne-i aşkız

 

Vatan içre seyâhat eylerüz biz “hûş der-dem”le

Cenâb-ı hâcegâna hem-dem-i kâşâne-i aşkız

 

Bizi bî-gâne-i bâb-ı Rızâ zan itme ey zâhid

Safâ-yı aşk ile şevk-âşinâ-yı hâne-i aşkız

Özdemir, Mehmet (1999). Neccârzâde Rızâ Dîvânının Edisyon Kritiği. Yüksek Lisans Tezi. Afyon: Afyon Kocatepe Üniversitesi. 325-326; 292-293; 298-299.


İlişkili Maddeler

Sn.Madde AdıD.Tarihi / Ö.TarihiBenzerlikİncele
1Oktay Akbald. 10 Nisan 1923 - ö. 28 Ağustos 2015Doğum YeriGörüntüle
2TÂLİ'Î, İshâk Tâli'î Efendid. ? - ö. 1660-61Doğum YeriGörüntüle
3Ziya Hanhand. 27 Mayıs 1906 - ö. 26 Temmuz 1977Doğum YeriGörüntüle
4Oktay Akbald. 10 Nisan 1923 - ö. 28 Ağustos 2015Doğum YılıGörüntüle
5TÂLİ'Î, İshâk Tâli'î Efendid. ? - ö. 1660-61Doğum YılıGörüntüle
6Ziya Hanhand. 27 Mayıs 1906 - ö. 26 Temmuz 1977Doğum YılıGörüntüle
7Oktay Akbald. 10 Nisan 1923 - ö. 28 Ağustos 2015Ölüm YılıGörüntüle
8TÂLİ'Î, İshâk Tâli'î Efendid. ? - ö. 1660-61Ölüm YılıGörüntüle
9Ziya Hanhand. 27 Mayıs 1906 - ö. 26 Temmuz 1977Ölüm YılıGörüntüle
10Oktay Akbald. 10 Nisan 1923 - ö. 28 Ağustos 2015MeslekGörüntüle
11TÂLİ'Î, İshâk Tâli'î Efendid. ? - ö. 1660-61MeslekGörüntüle
12Ziya Hanhand. 27 Mayıs 1906 - ö. 26 Temmuz 1977MeslekGörüntüle
13Oktay Akbald. 10 Nisan 1923 - ö. 28 Ağustos 2015Alan/Yüzyıl/SahaGörüntüle
14TÂLİ'Î, İshâk Tâli'î Efendid. ? - ö. 1660-61Alan/Yüzyıl/SahaGörüntüle
15Ziya Hanhand. 27 Mayıs 1906 - ö. 26 Temmuz 1977Alan/Yüzyıl/SahaGörüntüle
16Oktay Akbald. 10 Nisan 1923 - ö. 28 Ağustos 2015Madde AdıGörüntüle
17TÂLİ'Î, İshâk Tâli'î Efendid. ? - ö. 1660-61Madde AdıGörüntüle
18Ziya Hanhand. 27 Mayıs 1906 - ö. 26 Temmuz 1977Madde AdıGörüntüle