Madde Detay
RÜKNEDDÎN AHMED
(d. ?/? - ö. ?/?)
mütercim
(Divan/Yazılı Edebiyat / Başlangıç-15. Yüzyıl / Anadolu-Osmanlı-Türkiye)
ISBN: 978-9944-237-86-4
Biyografik kaynaklarda Rükneddîn Ahmed hakkında herhangi bir bilgi bulunmamaktadır. Tercüme ettiği belirtilen Acâyibü’l-Mahlûkât’ın yazım tarihinden hareketle onun Yıldırım Bâyezid, Çelebi Mehmed ve II. Murâd zamanlarında yaşadığı (Sarıkaya 2010: 22) ileri sürülmüştür. Uzunçarşılı (1988: 476) ve Adıvar’a (1991: 28) göre, Kazvînî’nin Acâyibü’l-Mahlûkât ve Garâyibü’l-Mevcûdât’ından Türkçeye yapılan tercümenin mütercimi Rükneddîn Ahmed’dir. Ancak Kut (1988: 315); nüshalarda eserin bu kişiye ait olduğunu teyit edecek bir kayıt bulunmadığını, metinde geçen “rüknüddîn” ibaresinin de sanılanın aksine isim değil, bir dua cümleciğine bağlı olarak “dinin rüknü” manasında kullanıldığını söylemiştir. Bunlara, iki araştırmacının “Rükneddîn”e bir de nüshalarda yer almayan “Ahmed” ismini kattıkları, eldeki metnin Kazvînî’den değil Ahmed et-Tûsî’den tercüme edildiği, tercümenin isminin Acâyibü’l-Mahlûkât ve Garâyibü’l-Mevcûdât olduğu bilgilerini de eklemiştir. “Süleymaniye Kütüphanesi, Nuri Arlasez Koleksiyonu, no. 128; Süleymaniye Kütüphanesi, Düğümlü Baba 556; Millet Kütüphanesi, Ali Emîrî 897; Paris Milli Kütüphanesi Suppl. Turc. 1339”da kayıtlı dört nüshası bulunan ve Çelebi Mehmed’in emriyle tercüme edilen Türkçe Acâyibü’l-Mahlûkât ve Garâyibü’l-Mevcûdât on “rükün”den oluşmaktadır. Mütercim, kitabı tercüme ederken Ahmed et-Tûsî’nin tertibini değiştirmemiştir. Eser; dine, astronomiye, tıbba, botanike, coğrafyaya, kuşlara ve hayvanlara dair hikâyeleri, tılsımlı figürler, inançlar ve diğer konular hakkındaki ansiklopedik mitolojik bilgileri barındırması sebebiyle çok önemli bir kaynaktır. Ayrıca Çelebi Mehmed dönemi Türkçesinin söz varlığını içermesi, sade ve anlaşılır bir Türkçe ile yazılmış olması da metnin değerini artırmaktadır (Kut 2012: 17-18, 25-26). Tercüme hakkında iki doktora çalışması (Yılmaz 1998; Sarıkaya 2010) yapılmıştır. “Süleymaniye Kütüphanesi, Nuri Arlasez Koleksiyonu, no. 128”de kayıtlı nüshanın da tıpkıbasımı yayımlanmıştır (Kut 2012).
Kaynakça
Adıvar, A. Adnan (1991). Osmanlı Türklerinde İlim. İstanbul: Remzi Kitabevi.
Kut, Günay (1988). “Acâibü’l-Mahlûkât”. İslâm Ansiklopedisi. C. 1. İstanbul: TDV Yay. 315-317.
Kut, Günay (2010). “Türk Edebiyatında Acâibü’l-Mahlûkât Tercümeleri Üzerine”. Eski Türk Edebiyatı Araştırmaları II: Acâibü’l-Mahlûkât. İstanbul: Simurg Yay. 1-9.
Kut, Günay (hzl.) (2012). Acâyibü’l-Mahlûkât ve Garâyibü’l-Mevcûdât (İnceleme-Tıpkıbasım). İstanbul: Türkiye Yazma Eserler Kurumu Başkanlığı Yay.
Sarıkaya, Bekir (2010). Rükneddîn Ahmed’in Acâibü’l-Mahlûkat Tercümesi (Giriş-Metin-Sözlük). Doktora Tezi. İstanbul: Marmara Üniversitesi.
Uzunçarşılı, İsmail Hakkı (1988). Osmanlı Tarihi. C. 1. Ankara: TTK Yay.
Yılmaz, Engin (1998). Acâibü’l-Mahlûkât (İmla ve Ses Bilgisi - Metin Transkripsiyonu - 1-200. Varaklar). Doktora Tezi. Sakarya: Sakarya Üniversitesi.
Madde Yazım Bilgileri
Yazar: DR. ÖĞR. ÜYESİ GÜLÇİÇEK AKÇAYYayın Tarihi: 17.02.2014Güncelleme Tarihi: 06.11.2020Eserlerinden Örnekler
Acâyibü’l-Mahlûkât ve Garâyibü’l-Mevcûdât’tan
Eydürler kim İskender bir gün müsterâha girdi. Anda nâgâh bir sûret gördi ki ol sûret İskender’e katı katı bakar. İskender andan korkdı. Eyitdi kim: "Sen kimsin?" didi. Eyitdi kim: "Eksildiciyem, gelmişem kim senün içine girem." Bunu diyince olmadı. Fi’l-hâl sıçradı. İskender’in gövdesine girdi. İskender tîz müsterâhdan taşra çıkdı. Ol Hârûn Tabîb eydür: "Niçün sararmışsın?" Eyitdi: "Bilmezem." Kendinün hâlini gizledi. Günden güne za’îf oldı. Bir gün tabîb eydür: "Ben gelmişem ki senün illetine ilâc idem, sen illetini niçün gizlersin?" İskender eydür: "Çünki benüm illetüm vardur, niçün ilâc itmezsin?" Böyle diyicek tabîb bir ot düzdi. İskender katına getürdi. İskender yine durdı. Müsterâha vardı. Ol sûreti anda yine gördi. Ol sûret İskender’e eydür: "Ben senden gitdüm." Eyitdi: "Niçün gitdün?" Eydür ki: "Bu tabîb bir ot düzdi ki eger sen ol otı yirsen ben fi’l-hâl göyinürem."
Çün İskender taşra çıkdı, tabîb İskender’e nazar itdi, der-hâl otı kadehden yire dökdi. İskender eydür: "Niçün dökdün?" Eydür: Sen müsterâha varıcak bileyidi, taşra çıkıcak gördüm ki illet gitmiş, anıniçün." İskender bu hâkimün bildügini gâyet taaccüb itdi, eyitdi: "Ol pâdişâhun anlaması ve bilüsi olmasa bunun gibi âlemde âlimleri katına cem itmeyeyidi." Bundan sonra âlimleri katında gâyetde hürmetlü oldı. İskender eyitdi ki âlimlerin azameti benüm katımda cemî âlemler gencinden artukdur."
(Sarıkaya, Bekir (2010). Rükneddîn Ahmed’in Acâibü’l-Mahlûkât Tercümesi (Giriş-Metin-Sözlük). Doktora Tezi. İstanbul: Marmara Üniversitesi. 46.)
Yayın Tarihi: 17.02.2014Güncelleme Tarihi: 06.11.2020Eserlerinden Örnekler
Acâyibü’l-Mahlûkât ve Garâyibü’l-Mevcûdât’tan
Eydürler kim İskender bir gün müsterâha girdi. Anda nâgâh bir sûret gördi ki ol sûret İskender’e katı katı bakar. İskender andan korkdı. Eyitdi kim: "Sen kimsin?" didi. Eyitdi kim: "Eksildiciyem, gelmişem kim senün içine girem." Bunu diyince olmadı. Fi’l-hâl sıçradı. İskender’in gövdesine girdi. İskender tîz müsterâhdan taşra çıkdı. Ol Hârûn Tabîb eydür: "Niçün sararmışsın?" Eyitdi: "Bilmezem." Kendinün hâlini gizledi. Günden güne za’îf oldı. Bir gün tabîb eydür: "Ben gelmişem ki senün illetine ilâc idem, sen illetini niçün gizlersin?" İskender eydür: "Çünki benüm illetüm vardur, niçün ilâc itmezsin?" Böyle diyicek tabîb bir ot düzdi. İskender katına getürdi. İskender yine durdı. Müsterâha vardı. Ol sûreti anda yine gördi. Ol sûret İskender’e eydür: "Ben senden gitdüm." Eyitdi: "Niçün gitdün?" Eydür ki: "Bu tabîb bir ot düzdi ki eger sen ol otı yirsen ben fi’l-hâl göyinürem."
Çün İskender taşra çıkdı, tabîb İskender’e nazar itdi, der-hâl otı kadehden yire dökdi. İskender eydür: "Niçün dökdün?" Eydür: Sen müsterâha varıcak bileyidi, taşra çıkıcak gördüm ki illet gitmiş, anıniçün." İskender bu hâkimün bildügini gâyet taaccüb itdi, eyitdi: "Ol pâdişâhun anlaması ve bilüsi olmasa bunun gibi âlemde âlimleri katına cem itmeyeyidi." Bundan sonra âlimleri katında gâyetde hürmetlü oldı. İskender eyitdi ki âlimlerin azameti benüm katımda cemî âlemler gencinden artukdur."
(Sarıkaya, Bekir (2010). Rükneddîn Ahmed’in Acâibü’l-Mahlûkât Tercümesi (Giriş-Metin-Sözlük). Doktora Tezi. İstanbul: Marmara Üniversitesi. 46.)
Güncelleme Tarihi: 06.11.2020Eserlerinden Örnekler
Acâyibü’l-Mahlûkât ve Garâyibü’l-Mevcûdât’tan
Eydürler kim İskender bir gün müsterâha girdi. Anda nâgâh bir sûret gördi ki ol sûret İskender’e katı katı bakar. İskender andan korkdı. Eyitdi kim: "Sen kimsin?" didi. Eyitdi kim: "Eksildiciyem, gelmişem kim senün içine girem." Bunu diyince olmadı. Fi’l-hâl sıçradı. İskender’in gövdesine girdi. İskender tîz müsterâhdan taşra çıkdı. Ol Hârûn Tabîb eydür: "Niçün sararmışsın?" Eyitdi: "Bilmezem." Kendinün hâlini gizledi. Günden güne za’îf oldı. Bir gün tabîb eydür: "Ben gelmişem ki senün illetine ilâc idem, sen illetini niçün gizlersin?" İskender eydür: "Çünki benüm illetüm vardur, niçün ilâc itmezsin?" Böyle diyicek tabîb bir ot düzdi. İskender katına getürdi. İskender yine durdı. Müsterâha vardı. Ol sûreti anda yine gördi. Ol sûret İskender’e eydür: "Ben senden gitdüm." Eyitdi: "Niçün gitdün?" Eydür ki: "Bu tabîb bir ot düzdi ki eger sen ol otı yirsen ben fi’l-hâl göyinürem."
Çün İskender taşra çıkdı, tabîb İskender’e nazar itdi, der-hâl otı kadehden yire dökdi. İskender eydür: "Niçün dökdün?" Eydür: Sen müsterâha varıcak bileyidi, taşra çıkıcak gördüm ki illet gitmiş, anıniçün." İskender bu hâkimün bildügini gâyet taaccüb itdi, eyitdi: "Ol pâdişâhun anlaması ve bilüsi olmasa bunun gibi âlemde âlimleri katına cem itmeyeyidi." Bundan sonra âlimleri katında gâyetde hürmetlü oldı. İskender eyitdi ki âlimlerin azameti benüm katımda cemî âlemler gencinden artukdur."
(Sarıkaya, Bekir (2010). Rükneddîn Ahmed’in Acâibü’l-Mahlûkât Tercümesi (Giriş-Metin-Sözlük). Doktora Tezi. İstanbul: Marmara Üniversitesi. 46.)
Eserlerinden Örnekler
Acâyibü’l-Mahlûkât ve Garâyibü’l-Mevcûdât’tan
Eydürler kim İskender bir gün müsterâha girdi. Anda nâgâh bir sûret gördi ki ol sûret İskender’e katı katı bakar. İskender andan korkdı. Eyitdi kim: "Sen kimsin?" didi. Eyitdi kim: "Eksildiciyem, gelmişem kim senün içine girem." Bunu diyince olmadı. Fi’l-hâl sıçradı. İskender’in gövdesine girdi. İskender tîz müsterâhdan taşra çıkdı. Ol Hârûn Tabîb eydür: "Niçün sararmışsın?" Eyitdi: "Bilmezem." Kendinün hâlini gizledi. Günden güne za’îf oldı. Bir gün tabîb eydür: "Ben gelmişem ki senün illetine ilâc idem, sen illetini niçün gizlersin?" İskender eydür: "Çünki benüm illetüm vardur, niçün ilâc itmezsin?" Böyle diyicek tabîb bir ot düzdi. İskender katına getürdi. İskender yine durdı. Müsterâha vardı. Ol sûreti anda yine gördi. Ol sûret İskender’e eydür: "Ben senden gitdüm." Eyitdi: "Niçün gitdün?" Eydür ki: "Bu tabîb bir ot düzdi ki eger sen ol otı yirsen ben fi’l-hâl göyinürem."
Çün İskender taşra çıkdı, tabîb İskender’e nazar itdi, der-hâl otı kadehden yire dökdi. İskender eydür: "Niçün dökdün?" Eydür: Sen müsterâha varıcak bileyidi, taşra çıkıcak gördüm ki illet gitmiş, anıniçün." İskender bu hâkimün bildügini gâyet taaccüb itdi, eyitdi: "Ol pâdişâhun anlaması ve bilüsi olmasa bunun gibi âlemde âlimleri katına cem itmeyeyidi." Bundan sonra âlimleri katında gâyetde hürmetlü oldı. İskender eyitdi ki âlimlerin azameti benüm katımda cemî âlemler gencinden artukdur."
(Sarıkaya, Bekir (2010). Rükneddîn Ahmed’in Acâibü’l-Mahlûkât Tercümesi (Giriş-Metin-Sözlük). Doktora Tezi. İstanbul: Marmara Üniversitesi. 46.)