ŞÜKRÎ, Molla Şükrî

(d. ?/? - ö. ?/?)
divan şairi/tarihçi
(Divan/Yazılı Edebiyat / 16. Yüzyıl / Anadolu-Osmanlı-Türkiye)
ISBN: 978-9944-237-86-4

 Şükrî, Bitlis’te doğdu. Doğum tarihi bilinmiyor, 15. yüzyılın ikinci yarısında doğmuş olmalıdır. Selîm-nâme’de adı Şükrî olarak verilmesine rağmen kaynaklar ondan Şükrî-i Bitlisî, Mevlânâ Şükrî ve Mevlânâ Âşık isimleriyle bahsederler. Şükrî, Selîm-nâme’de iki yerde Kürt, bir yerde de “Türk ile Türk, Kürt ile Kürt olduğunu” söyler. Kürt emirlerinden ve Bitlis’in mahallî beylerindendir.

Şuara tezkirelerinde hakkında verilen bilgiler yetersizdir ve çoğu zaman birbirini tekrarlamaktadır. Bugün kendi adıyla anılan Şükrîye Medresesi’nde eğitim almıştır (Bayrak ?: 10). Genç yaşta Gilan ve Herat’ta eğitim görmüştür. Steidl (1942:186-187), Şükrî’nin Osmanlıdan önce Akkoyunlu sarayında yaşadığını, eserine Akkoyunlu diyalektinin özelliklerini yansıttığını söyler. Şeref-name (Şeref Han 1998: 280) ve Tarih-i Meşahir-i Kürd’de (Baba Merdux-u Ruhani 1945: 159) Şükrî’nin başlangıçta Türkmen beylerinin hizmetindeyken Bitlis hâkimi Şeref Han’ın, arkasından da Osmanlı hükümdarı Selîm’in hizmetine girdiği belirtilmiştir. I. Selîm tahta geçince İstanbul’a gelerek hükümdara bir kaside sunmuş ve özel meclisine girmiştir. Bu kaside dolayısıyla hükümdar tarafından caize ve Diyarbakır havalisinde zeamet ile ödüllendirilmiştir (Âşık Çelebi 1971: 249a). Dulkadırlı beyi Şehsüvaroğlu Ali Bey’in hizmetinde bulunmuş, 1522’de öldürülmesiyle yerine getirilen Koçi bin Halîl’e kapılanmıştır (Tekindağ 1970: 215). Sultân Selîm’le İran ve Sultân Süleymân’la Belgrad ve Rodos seferlerine katılmış (Âşık Çelebi 1971: 249a); kadılık, müftülük ve müderrislik yapmıştır. Şükrî, Selîm-nâme’nin sonunda “Der-vasf-ı kemâl-i Şükrî ve ahvâl-i o” (5768-5829. beyitler) başlığı altında kendisi hakkında bilgi vermiştir. Bu bilgilere göre, altı dilde gazel söylemekte; Çağatayca, Farsça, Ermenice, Arapça, Kürtçe ve Hintçe bilmektedir. Arapça, Farsça ve Türkçe çok sayıda eser okumuştur. Aruz ve kafiyede mahirdir. Sarf ve nahiv bilmektedir. Muamma, lügaz ve lügatin hepsine vâkıf, nesirde söz sahibidir. Ayrıca tefsir, hadis, kelam, fıkıh vb. İslami bilimleri bilmektedir. Hatiplik ve vaizlik yapmıştır. İyi yüzme bilmekte, ata binmekte, itçilik ve kuşçulukla ilgilenmekte, av avlayıp balık tutmakta, yay çekip ok atmaktadır. Klasik Türk müziği bilmekte, tambur çalmaktadır (M. Süreyya: 1311: 155). Şairin ölüm tarihini bilinmiyor. 1530 yılında Sultân Süleymân’a Selîm-nâme’yi verdikten bir müddet sonra ölmüş olmalıdır.

Şükrî’nin elimizdeki tek eseri Selîm-nâme'dir. Yazarın Selîm-nâme veya Selîmî-nâme olarak bahsettiği eser kimi kaynaklarda Fütûhâtü’s-Selîmiyye ve Fütûhât-ı Selîm Han olarak geçmektedir. “Fâ'ilâtün fâ'ilâtün fâ'ilün” vezninde yazılmış bir mesnevidir. 5829 beyitten oluşmaktadır. Trabzon valisi Selîm’in Gürcistan seferiyle başlayan olaylar dizisi, 1520’de ölümü ve yazılan mersiyeden sonra Sultân Süleymân’ın tahta geçişiyle biter (284-5734. beyitler). Şükrî, Dulkadır Beyi Şehsüvaroğlu Ali Bey’in hizmetine girmiş ve ona hocalık yapmıştır (İsen 1994: 233). Ali Bey, Selîm’den hayranlıkla bahsederek anlatacaklarını nazmetmesini ister. Ali Bey’in anlattıklarını dikkatle dinler, kendi bildikleriyle birleştirerek Selîm-nâme’yi yazar (927/1520-1521). Selîm-nâme’nin tamamlanmasının ardından Ali Bey katledilir (928/1521-1522). Yerine Koçi bin Halil geçer. Şükrî, Selîm-nâme’yi Koçi Bey’in huzurunda okur. Koçi Bey, Şükrî’ye okuduklarında yanlışlıklar bulunduğunu, hükümdarın hayatını eksik anlattığını, olmamış şeyleri yazdığını, Ali Bey'in olayların içyüzünü bilmediğini, bunları bir kenara bırakıp kendisinden dinlemesini ister. Şükrî, Alî Bey’in anlattıklarıyla yazmış olduğu ilk Selîm-nâme’yi imha eder ve Koçi Bey’in anlattıklarıyla yeni bir eser meydana getirir (930/1523-1524). Şükrî, Selîm-nâme’yi veziriazam İbrâhîm Paşa vasıtasıyla 21 Cemaziyülahir 936/20 Şubat 1530’da Sultân Süleymân’a takdim eder, 15 0000 akçe caize alır (Erünsal 1984: 9). İbrahim Paşa da 20 000 akçe caize verir (Latîfî 1314: 204). Sultan Süleyman doğumundan tahta geçişine kadarki hayatını anlatan bir Süleymân-nâme yazıp getirdiği takdirde kendisine sancak verileceğini vadetmiş, Şükrî’nin ömrü bu eseri yazmaya yetmemiştir. Âlî, şairin Süleymân-nâme’nin bazı bölümlerini yazdığını, fakat tamamlayamadan öldüğünü söyler (İsen 1994: 234).

Selîm-nâme Osmanlı sahasında yazılmış olmasına rağmen Çağatay Türkçesinin bazı ögelerini taşımaktadır. Şükrî eserini Çağatay şairi Alî Şîr Nevâyî’nin etkisinde yazmıştır (Argunşah 1988: 56-57). Selîm-nâme yazıldığı dönemden itibaren birçok esere kaynaklık etmiştir. Tarihî değerinin yüksekliği sebebiyle 1030/1620-1621’de Çerkesler kâtibi Yûsuf eseri nesre çevirmiştir. Divan-ı Hümayun kâtiplerinden Cevrî 1037/1627-1628 yılında hata ve yanlışlıkları gidererek yeniden nazmetmiştir.


Kaynakça

            Argunşah, Mustafa (1988). “Şükrî-i Bitlisî. Selim-nâmesi ve Eserin Dili”. Türk Dünyası Araştırmaları. (55): 51-70.

Argunşah, Mustafa (1997). Şükrî-i Bitlisî. Selîm-nâme. Kayseri: Erciyes Üniversitesi Yay.

            Âşık Çelebi (1971). Meşâ'irü’ş-şu'arâ (faksimile). Londra. v.249a.

Baba Merdux-u Ruhani (1364/1945). Tarih-i Meşahir-i Kürd. C.I. Tahran. 159.

Bayrak, Mehmet (?). “Altı dilde şiir yazan bir şair: Şükrî-i Kürdistanî. Kovara Deng. S.63 (http://www.demanu.com.tr/kovaradeng/arsiv/sayi63/yazi_04.).

Erünsal, İsmail (1984). “Kanuni Sultan Süleyman Devrine Ait Bir İn’amat Defteri”. Osmanlı Tarih Araştırmaları. (IV): 1-17.

İsen, Mustafa (hzl.) (1994). Künhü’l-Ahbâr’ın Tezkire Kısmı. Ankara. AKM Yay. 233-235.

          İpekten, Halûk, Mustafa İsen, Recep Toparlı, Naci Okçu ve Turgut Karabey (1988). Tezkirelere Göre Divan Edebiyatı İsimler Sözlüğü. Ankara: KTB Yay. 

         Kurnaz, Cemal ve Mustafa Tatcı (hzl.) (2001). Mehmet Nâil Tuman, Tuhfe-i NâilîDîvân Şâirlerinin Muhtasar Biyografileri. C.II. Ankara: Bizim Büro Yay.

            Latîfî. Tezkire-i Latîfî. Dersaadet. 1314/1898-1899. 204.

Mehmed Süreyya (1311). Sicill-i Osmânî Yâhûd Tezkire-i Meşâhir-i Osmâniyye. İstanbul. 3: 155

Steidl, A. (1942). “Die Wiener Handschrift des Selimî-nâme von Şükrî”. Wiener Zeitschrift für die Kunde des Morgenlandes. Wien: 180-233.

Şeref Han (1988). Şerefname (Kürd Tarihi). (çev. Mehmet Emin Bozarslan). İstanbul. 280.

Tekindağ, M.C. Şehabeddin (1970). “Selim-nâmeler”. Tarih Enstitüsü Dergisi . (1): 197-230.

Uğur, Ahmet (1981). “Şükri-i Bitlisi ve Selim-nâmesi”. A.Ü. İlâhiyat Fakültesi Dergisi. (XXV): 325-347.

Uğur, Ahmet vd. (1995). Şükrî-i Bitlisî. Selim-nâme. İstanbul. İsis Yay.

Madde Yazım Bilgileri

Yazar: PROF. DR. MUSTAFA ARGUNŞAH
Yayın Tarihi: 07.01.2014
Güncelleme Tarihi: 05.12.2020

Eserlerinden Örnekler

Selîm-nâme'den

GAZEL

Gönül murgını bend itdün sen ey caʽd-ı ham-ender-ham

Kaşun gözün belâ vü ol belî üzre belâ perçem

 

Melâmet kûyıda kopmaz menüm tek gamlu Ferhâdî

Melâhat mülkide yokdur senün tek Husrev-i hurrem

 

Kemâl ü hüsn iklîminde sensin şâh-ı Ferruh-ruh

Belâ vü derd kûyında menem bî-çâre vü mülzem

 

Lebün gūyâ Mesîh iʽcâzı birle rûh-bahş irdi

Kim eşyâya tekellüm hâletinde cân virür her dem

Nazîrün görmedi ey bî-bedel maʽnâ vü sûretde

Tasavvurla temâşâ gerçi çok itti dil ü dîdem

 

Cemâlünden kinâyetdür rumûz-ı semme vechu'llâh

Anunla sen mükerremsin çü kerrem-nâ ile âdem

 

Şikeste Şükrinün nazmı senün evsâf u medhünde

Bi-ʽaynih dürr-i meknûndur nite kim himmetündür yem

 

Saʽâdet-mendi üstinde şehâ sen müstedâm ol kim

Senünle şâdlıg geldi gününde âhır oldı gam

 

 

DER-VASF-I KEMÂL-I ŞÜKRÎ VE AHVÂL-İ O

Diñle iy şâh-bâz-ı sidre-nişîn

Bu sözümni ki çarh ider tahsîn


Bir hüner olsa bir kişide hemân

Âferîn eyler aña halk-ı cihân


Bende Şükrî ki şimdi maʽzûlam

Pâdişâha kemîne bir kulam


 Bende vardur kemâl u fasl u hüner

Bir kaç er pâdişâh gûş sunar


Görmişem men hadîs ü tefsîri

Bilmişem ʽilm-i fıkıh u taʽbîri


Ger maʽânî ger bedîʽ ü beyân

Tabʽ-ı pâküm yanındadur yek-sân


İlm-i hikmetle beyân oldı fenüm

Bir zamân zikr ü fikrüm idi benüm


Nahv ilen sarf u mantık ile kelâm

Oldılar zihnüm içün barça gulâm


Şeyhden ıstılâh-ı nakş-ı fusûs

Buldı ifnâ-yı kalbüm içre husûs


İlm-i maʽkûlı görmişem maʽkûl

İlm-i menkûla olmışam men kul


Görmişem men sıhâh-ı cevherîni

Gûşa aldum dürr ile gevherîni


Mâhirem men ʽarûz u kâfiyede

Niçe kim kâfî ile şâfiyede


Ger muʽammâ vü ger lugaz-ı zâhir

V'er lugat cümlesinde-em mâhir


Fenn-i inşâda dahl-ı tâmmum var

İlm-i edvârda kelâmum var


Şâʽirem uşta ortalıkda sözüm

Altı dilde gazel direm men özüm


Türki dir men revân Nevâyî gibi

Fârisîde hemân Binâyî gibi


Arabî söylerem velî Kürdem

Aybsız Tañrıdur budur hor dem


Ermenî dilini kemâlince

Bilürem Hindî dahı hâlince


Gezmişem men Herât u Gîlânı

Tâ bulupmen bu nevʽe ʽirfânı


Men meni cüzʼiyyâta yormamışam

Az kalupdur kütüb ki görmemişem


Fârisîde ne nazm u nesr ki var

Ekser oldur ki görmişem tekrâr 

(Mustafa Argunşah (hzl.)(1997), Şükrî-i Bitlisî. Selîm-nâme.)


İlişkili Maddeler

Sn.Madde AdıD.Tarihi / Ö.TarihiBenzerlikİncele
1Ferit Şahind. 5 Temmuz 1950 - ö. 1 Ekim 1997Doğum YeriGörüntüle
2Zafer Dorukd. 1956 - ö. ?Doğum YeriGörüntüle
3İbrahim Altund. 30 Temmuz 1969 - ö. ?Doğum YeriGörüntüle
4Ferit Şahind. 5 Temmuz 1950 - ö. 1 Ekim 1997Doğum YılıGörüntüle
5Zafer Dorukd. 1956 - ö. ?Doğum YılıGörüntüle
6İbrahim Altund. 30 Temmuz 1969 - ö. ?Doğum YılıGörüntüle
7Ferit Şahind. 5 Temmuz 1950 - ö. 1 Ekim 1997Ölüm YılıGörüntüle
8Zafer Dorukd. 1956 - ö. ?Ölüm YılıGörüntüle
9İbrahim Altund. 30 Temmuz 1969 - ö. ?Ölüm YılıGörüntüle
10Ferit Şahind. 5 Temmuz 1950 - ö. 1 Ekim 1997MeslekGörüntüle
11Zafer Dorukd. 1956 - ö. ?MeslekGörüntüle
12İbrahim Altund. 30 Temmuz 1969 - ö. ?MeslekGörüntüle
13Ferit Şahind. 5 Temmuz 1950 - ö. 1 Ekim 1997Alan/Yüzyıl/SahaGörüntüle
14Zafer Dorukd. 1956 - ö. ?Alan/Yüzyıl/SahaGörüntüle
15İbrahim Altund. 30 Temmuz 1969 - ö. ?Alan/Yüzyıl/SahaGörüntüle
16Ferit Şahind. 5 Temmuz 1950 - ö. 1 Ekim 1997Madde AdıGörüntüle
17Zafer Dorukd. 1956 - ö. ?Madde AdıGörüntüle
18İbrahim Altund. 30 Temmuz 1969 - ö. ?Madde AdıGörüntüle