Madde Detay
TÂ'İB, Osman-zâde Ahmed
(d. 1070/1659-1660 - ö. 1136/1724)
divan şairi ve nasir
(Divan/Yazılı Edebiyat / 18. Yüzyıl / Anadolu-Osmanlı-Türkiye)
ISBN: 978-9944-237-86-4
Asıl ismi Ahmed olan şair İstanbul'da doğmuştur. Eserlerindeki bazı bilgilerden hareketle 1070/1659-60 yılında doğduğu tahmin edilmektedir. Babası maliye tezkireciliği ve Süleymaniye Vakfı ruznameciliği görevinde bulunan Osman Efendi'dir. Şair, kendisini babasına nispetle Osman-zâde Ahmed Tâ'ib olarak tanıtır. Ömrü ilim çevrelerinde geçen Tâ'ib, tahsil hayatına küçük yaşlarda başlamış ve iyi bir eğitim almıştır. 1089/1678 yılında Şeyhülislam Çatalcalı Ali Efendi'den mülâzım olan Tâ'ib, 5 Rebiülevvel 1099/9 Ocak 1688 tarihinde babasının İstanbul Kumkapı'daki Karamânî Mehmed Paşa Camii bitişiğinde Cedîde-i Osman Efendi adıyla yaptırdığı ibtidâ-i hâric medresesinin ilk müderrisliğine atandı. Burada yedi sene müderrislik yaptı. 1106/1694 Rebiülevvelinde Abdülhâdî-zâde Feyzullâh Efendi yerine hareket-i hâric derecesiyle Feyziye Medresesine geçti. 1109/1697’de Feyziye-i Cedîde, 1115/1703’te Horhor semtinde inşa ettirdiği medreseye müderris oldu. 12 Safer 1118/26 Mayıs 1706'da Mustafa Ağa, 15 Safer 1120/6 Mayıs 1708'de Koca Mustafa Paşa, 28 Rebiülahir 1120/1708'de Sahn-ı Semâniye, 6 Zilkade 1120/17 Ocak 1709'da Edirnekapıdaki Mihrimâh Sultan Medresesi, 1122/1710'da Atik Murad Paşa Medresesi, 1124/1712'de Kasım Paşa Medresesi, 1128/1716'da Ayasofya Medresesine ve son olarak da Süleymaniye Medreselerine atandı.1107/1695'te Şam valiliğine gönderilen Kemankeş Aşçı Mehmed Paşa'nın maiyetinde onun kethüdası sıfatıyla Şam'a gitti. Bundan dolayı adı müderrisler defterinden silindi. 1129/1717 yılında Halep kadılığına atandı. Bir sene sonra azledildi ardından İstanbul’a dönerek İbrahim Paşa’nın desteğiyle aldığı Demirkapı Çiftliği'nde inzivaya çekildi. Burada devlet büyükleri ve dostlarını ağırladı. Bu arada Damad İbrahim Paşa ile olan samimiyetini artırdı. 27 Rebiülevvel 1135/5 Ocak 1723 Mısır kadılığına getirildi. Kısa bir müddet sonra bu görevden azledildi. Bir sene sonra zehirletilerek öldürüldü. Zehirletildiği konusunda kaynaklar fikir birliği içindedir. Ancak Râmiz'de, zehirletilmesiyle ilgili olarak Mısır valisinin Kayserili olduğunu öğrenince “Âyâ emîr midir, acaba Ermenî midir?” şeklindeki latifesi sebebiyle 2 Ramazan 1136 / 25 Mayıs 1724 yılında zehirletilerek öldürüldüğü söylenir. Mezarı, Kahire’deki Hazra-i Haseneyn Türbesindedir.
Osman-zâde Tâ'ib’in kaleme aldığı eserler şunlardır:
1. Sıhhat-âbâd: III. Ahmed'in hastalıktan kurtulması vesilesiyle 1120/1708 yılında kaleme alınan eser, kırk hadis şerhidir. Eserin dili nispeten sadedir. Hadisler önce mensur olarak açıklanmış sonra birer kıta ile nazma çekilmiştir (Karahan 1993: 455).
2. Ahmedü'l-Âsâr fî-Tercemeti Meşârıkı'l-Envâr: III. Ahmed’in emriyle kaleme alınan ve 1122/1710’da tamamlanan eser, Radıyüddîn es-Sâgânî’nin Meşârıkı’l-Envârı’n-Nebeviyye adlı 2246 hadisten oluşan eserinin tercümesidir. Tâ'ib, Ahlâk-ı Ahmedî adlı eserini Hüseyin Vâ’iz Kâşifî’nin Ahlâk-ı Muhsinî’sini çevirerek oluşturmuştur. Tâ'ib’in Hülâsatü’l-Ahlâk adlı eseri de Kınalı-zâde Ali Çelebi’nin Ahlâk-ı Alâ’î’sinin bir özetidir.
3. Dîvân: Eserin mürettep bir nüshası henüz ele geçmemiştir. Kütüphanelerdeki farklı yazma nüshalar üzerine çalışmalar yapılmıştır. Bu farklı çalışmalarda kırk üç beyitlik bir miraciye, 59 beyitlik temmuziyye kasideleri, terkib-i bendler, 52 beyitlik hazaniyye kasidesi, tarihler, kıta ve rubailer bulunmaktadır (Sevgi 2004).
4. Münşe'ât (Mektûbât ve Muharrerât-ı Nâdire, Tuhfe): Ariza, takrir, nevaziş-name, teşekkür-name, teselliyet-name ve niyaz-namelerin de bulunduğu 50 civarında mektuptan oluşmaktadır. Süslü ve sağlam nesrin örnekleri olan mektuplar 1124/1712’de toplanmış ve hazinedar ağasına sunulmuştur. Eserin birinci bölümünde alt makamların üst makam sahiplerine (a’lâya) yazdıkları “arizalar”, ikinci bölümde üst makamların alt makamlara (a’lâdan ednâya) yazdıkları mektuplar, üçüncü bölümde aynı seviyede olanların birbirlerine (ihvândan ihvâna) yazdıkları, dördüncü bölümde de tebrik, teşekkür, teselli gibi farklı konularda yazılmış mektuplar toplanmıştır. Eserdeki mektuplar; Sadrazam Damad İbrahim Paşa, Kudüs Valisi Osman Paşa, Reisülküttab Efendi, sadaret kethüdası, Cide valisi Osman Paşa, vakanüvis Râşid Efendi, Halep nâibi, Halep müftüsü ile Gürâni-zâde gibi devlet büyüklerine sunulmuştur. Tâ'ib, Münşeât’ının başında yer alan sözleriyle nesirde sadeleşme sürecini başlatanlardan birisi olarak görülmesine rağmen, mektuplarında sanatkarane bir dil kullanmıştır (Yatman 1989: 13-14; Karahan 1993: 455).
5. Ahlâk-ı Ahmedî: III. Ahmed’e sunulan eser, Hüseyin Vâ'iz-i Kâşifî’nin Ahlâk-ı Muhsinî adlı eserinin tercümesidir. İbadet, ihlas, dua, şükür, sabır, tevekkül, haya ve iffete ait bazı kısımları çıkarılarak basılmıştır (İstanbul 1256).
6. Hulâsâtu’l-Ahlâk: Sadrazam İbrahim Paşa’nın teşvikiyle kaleme alınan eser, Kınâlı-zâde Ali’nin Ahlâk-ı Alâî’sinin özeti mahiyetindedir. Eserde sanatkârane bir üslup kullanılmıştır (Yatman 1989: 14-15; Karahan 1993: 456).
7. Telhîs-i Mehâsinü’l-Edeb: Sadrazam İbrahim Paşa’ya sunulan eser, Gelibolulu Âlî Mustafa Efendi’nin Câhız’ın Minhâcü’s-Sülûk’undan tercüme ettiği Mehâsinü’l-Âdâb’ın özetidir. Damad İbrahim Paşa’ya sunulmuştur. Padişahalar için gerekli olan davranışalar, şehzadeler ve vezirlere karşı muameleler, sır saklamaya dair hikmetler ve giyim kuşamla saray hizmetçilerine dair öğütler içerir.
8. Telhîsü’n-Nesâyih (Telhîsü’l-Hikem): Mesnevi şarihi Sarı Abdullah Efendi’nin Nasîhatü’l-Mülûk’unun manzum ve mensur özet tercümesi olup 1131/1719 da tamamlanmış ve III. Ahmed’e sunulmuştur (Karahan 1993: 456; Yatman 1989: 14-15).
9. Simârü’l-Esmâr ( Zübdetü’l-Esmâr (ezhâr) fi’l-Hikâyât, Zübdetü’n-Nesâyih): Kınalı-zâde’nin Hümâyûnnâme’sini Sımâru’l-Esmâr adıyla özetlemiştir. Kelile ve Dimne hikâyelerini içeren bu çeviri III. Ahmed’e sunulmuştur (Karahan 1993: 456; Yatman 1989: 15). 10. Hadîkatü’l-Mülûk: (İcmâl-i Tevârih-i Âl-i Osman, Hulâsâtü’t-Tevârih): Osman Gazi’den II. Mustafa’ya kadar gelen Osmanlı padişahlarının hayatıyla hayratlarına dairdir. Nevşehirli Damad İbrahim Paşa’ya sunulmuştur. 11. Hadîkatü’l-Vüzerâ: Eserde Osmanlı Devleti'nin kuruluşundan 1703 yılına kadarki süre içinde sadarette bulunmuş 108 kişinin biyografisini anlatılır. Yazıldığı dönemde beğenilen esere zeyiller yazılmıştır. Tâ'ib’in Hadîkatü’l-Vüzerâ’sı bazı zeyilleriyle birlikte eski harflerle önce 1271/1854 yılında İstanbul’da, sonra D. Robischon tarafında 1969’da Freiburg’da basılmıştır. Tezkireci Râmiz de Hadîkatü’l-Vüzerâ, Devhatü’l-Meşâyih, Hamîletü’l-Küberâ, Keşfü’z-Zunûn gibi eserlere zeyiller yazdığını söylemektedir (Karahan 1993: 456; Erdem 1994: XXIV). |
Şair, önceleri Hamdî mahlasını kullanmıştır. Hicivleri, sivri dilliliği yüzünden birçok insanla arası bozulmuş, bundan kendisi de zarar görmüştür. Şair, bu yaptıklarından tövbe ederek Tâ'ib mahlasını kullanmaya başlamıştır. Bu arada dinî, ahlaki eserler yazmıştır. Tâ'ib’in en önemli özelliklerinden biri onu güçlü bir hiciv ustası olmasıdır. Kaynaklar, kaleminin düşmanları için yılanın zehri, dostları için tatlı bir dil olduğunu aktarır. Nef’î gibi hayatını da sivri dilliliğiyle ödeyen Tâ'ib, ince nükteli ve hazırcevap birisidir. Meclisi, özellikle Demirkapı Çiftliği, hem devlet büyüklerinin hem de dostlarının toplandığı bir meclis olmuştur. Devrinin sosyal olaylarını eserlerinde aksettirmiştir: İstanbul'da kahvenin pahalılaşması üzerine evlerde nohuttan kahve yapılmaya başlanması, İstanbul yangınları gibi … Birçok devlet büyüğüne eserler sunan Tâ'ib, III. Ahmed’in oğlu İbrahim’in doğumuna düşürdüğü tarihin beğenilmesi üzerine hatt-ı hümayun ile melikü’ş-şuaralığa getirilmiştir. Tâ'ib, melikü’ş-şuara ünvanı aldıktan sonra yazdığı meşhur kasidesinde döneminin şairlerini hicvetmiş, kendisinden sonra vekili olarak Seyyid Vehbî’yi bırakmıştır. Tâ'ib, iyi bir şair olmanın yanında aynı zamanda iyi bir nesir üstadıdır. Mahallîleşmeyi daha çok Sâbit çizgisinde devam ettiren Tâ'ib’de folklorik üslup önemli bir yer utmaktadır. Münşeât’ının başında, inşa yazımında çok fazla “münşiyâne” bir dil kullanımına şöyle karşı çıkar:
"Kâtip, gelenekte kullanılan belâgatlı lâfızları seçmelidir. Çünkü sözün akıcı bir şekilde ve incelikle kullanılması inşayı güzelleştirir. Münşi, sağlam fikirli, doğru tabiatlı olup Arapçayı ve edebiyat ilmini yeterince bilmeli, belagat sahibi ediplerin terkiplerini ve fesahat sahibi şairlerin şiirlerini tetkik edip ezberlemeli, gerekli kullanımları devam ettirip, konuları usulüne uygun bir şekilde birbirine bağlamalıdır; ancak bu şekilde sözleri eleştiriye maruz kalmaz. Veyahut da kâtip, hoşa giden ve günlük dilde kullanılan tabirleri seçerek meramını en güzel bir biçimde ifadeye muktedir olmalıdır. Bu tarzda yazılan yazılar günümüzde revaç bulmuştur. Nitekim günümüzde çok münşiyâne veya âmiyâne yazılan mektuplar okunmamaktadır."
Tâ'ib, manzum ve mensur eserlerinde bazen lafız ya da anlam tekrarlarına düşmüştür. Eserlerinde de yer yer sanatlı ifadelere yer verilmekle birlikte tarihleri nispeten sade bir dille yazılmıştır. Mesela, Âlî’nin Mehâsinü’l-Edeb’ini özetleyen Tâ'ib, sözü karışık ve anlamsız ifade tekrarlarıyla uzattığı gerekçesiyle Âlî’yi eleştirir. Tâ'ib, dönemin seyrine uyarak Safâyî Tezkiresine takriz de yazmıştır. Râmiz, Tâ'ib’in inşasının “hıyre-zen-i çeşm-i Nergisî” olduğunu, yani Nergîsî’yi şaşırtacak kadar güzel olduğunu söyler.
Kaynakça
Akbayar, Nuri (hzl.) (1996). Mehmed Süreyya, Sicill-i Osmânî. C. 5. İstanbul: Türk Tarih Vakfı Yay. 1621.
Aşgın, Sait (2003). “Hadîkatü’l-Vüzerâ Üzerine Bir İnceleme”. Osmanlı Tarih Araştırmaları Merkezi Dergisi (OTAM). Ankara. 14: 145-162.
Babinger, Franz (1992). Osmanlı Tarh Yazarları. çev. Coşkun Üçok. Ankara: KB Yay. 279-281.
Banarlı, Nihat Sami (1983). Resimli Türk Edebiyatı Tarihi. C. II. İstanbul: MEB Yay. 74-750.
Çanaklı, Celal (1999). “Osmanzâde Ahmed Taib Efendi”. Türk Dünyası Araştırmaları. Aralık: 229-234.
Çapan, Pervin (2005). Mustafa Safâyî Efendi Tezkire-i Safâyî (Nuhbetü’l-Âsâr Min Fevâ’idi’l-Eş’âr İnceleme-Metin-İndeks. Ankara: AKM Yay. 114-124.
Erdem, Kenan (1999). Osmanzâde Tâib: Simarü'l-Esmar, İnceleme-Metin. Yüksek Lisans Tezi. Malatya: İnönü Üniversitesi.
Erdem, Sadık (1994). Râmiz ve Âdâb-ı Zurefâsı: İnceleme-Tenkidli Metin-İndeks-Sözlük. Ankara: AKM Yay.
Horata, Osman (2007). “Tâib”. Türk Dünyası Edebiyatçıları Ansiklopedisi. C. 8. Ankara: AKM Yay. 159-160.
Horata, Osman (2006). "Klasik Estetikte Hazan Rüzgârları: Son Klasik Dönem". Türk Edebiyatı Tarihi. C. II. Ankara: KB Yay. 437-542.
Horata, Osman (2009). Has Bahçede Hazan Vakti XVIII. Yüzyıl: Son Klasik Dönem Türk Edebiyatı. Ankara: Akçağ Yay. 437-542.
İnce, Adnan (2005). Tezkiretü’ş-Şu’arâ Sâlim Efendi. Ankara: AKM Yay. 251-254.
İpekten, Halûk, M. İsen, T. Karabey, M. Akkuş (2004)."XVIII. Yüzyıl Dîvân Nazmı". Büyük Türk Klâsikleri. C. 6. İstanbul: Ötüken Söğüt Yay. 214-219.
Karahan, Abdulkadir (1993). “Osmanzâde Tâib”. İslam Ansiklopedisi. C. 9. Ankara: MEB Yay. 453-456.
Kaya, Abdullah (2004). Osman-Zâde Ahmed Tâib'in Tuhfetül Müluk Adlı Yazma Eseri, Transkripsiyon ve Değerlendirme. Yüksek Lisans Tezi. Konya: Selçuk Üniversitesi.
Köprülü, Mehmet Fuad (1926). “Osmanzâde Tâib'e Dair”. Türkiyat Mecmuası II. İstanbul: 427-430.
Kurnaz, Cemal -Mustafa Tatçı (hzl.) (2000). Bursalı Mehmet Tahir, Osmanlı Müellifleri. C. II. Ankara: Bizim Büro Yay. 116-117.
Kurnaz, Cemal ve Mustafa Tatçı (hzl.) (2001). Nail Tuman, Tuhfe-i Nâilî. C. I. Ankara: Bizim Büro Yay. 123-124.
Küçük Çelebizâde Âsım İsmail (1282). Âsım Tarihi. İstanbul.
Menzel, Thedor (1936). “Othmân-zâde Ahmed Tâ'ib”. The Encyclopedıa of Islam. Vol. VIII. 188-189.
Oğraş, Rıza (2001). Esad Mehmed Efendi ve Bağçe-i Safâ-Endûz’u. http://ekitap.kulturturizm.gov.tr/dosya/1-219113/h/bahce.pdf [erişim tarihi: 16.11.2013]
Özcan, Abdülkadir (hzl.) (1989). Şeyhî Mehmed Efendi, Şakâyık-ı Fuzalâ ve Zeyilleri, Vekâyiü’l-Fuzalâ. C.4. İstanbul. 562-564.
Özcan, Abdulkadir (2007). “Osmanzâde Ahmed Tâib”. İslâm Ansiklopedisi. C. 34. Ankara: TDV Yay. 2-4.
Robischon, D. (1969). Hadikatü’l-Vüzerâ. (der Garten der Wesire) Osmanzade Taib Ahmed. Freiburg.
Sadâvî, Salih (1987). Osman-zâde Tâ’ib Hayatı, Eseri ve Edebi Kişiliği. Doktora Tezi. İstanbul: İstanbul Üniversitesi.
Sevgi, Ahmet (2004). “Reîs-i Şâirân Osman-zâde Tâib Divanı Üzerine”. Türk Edebiyatı. İstanbul: XXXII/369.
Yatman, Mustafa (1989). Osman-zâde Tâib Divanı'ndan Seçmeler. Ankara: KB Yay.
Yöntem, Ali Canip (1928). “Reis-i Şâirân Osmanzâde Ahmed Tâib Efendi”. Türkiyat Mecmuası. C. 2. İstanbul: 103-129.
Madde Yazım Bilgileri
Yazar: DOÇ. DR. İBRAHİM HALİL TUĞLUKYayın Tarihi: 21.11.2013Güncelleme Tarihi: 10.12.2020Eserlerinden Örnekler
Dîvân
Gazel
mefâ’îlün mefâ’îlün mefâ’îlün mefâ’îlün
O tıfl-ı nâz-perverdin cefâsı artar eksilmez
Velî pek şûhtur kim mübtelâsı artar eksilmez
Gönül deyr içre bir tersây ile zünnâr-bend oldu
O kâfir-mâcerâdır mâcerâsı artar eksilmez
Harâbât-ı elestin mesti olmak hayli müşkildir
Egerçi bâde-i kâlû belâsı artar eksilmez
Belî bezm-i visâlin nağme-i şevkı de var ammâ
Ne çâre sûziş-i vâ hasretâsı artar eksilmez
Nice vakt oldu Tâ’ib biz ki mehcûr-ı Sıtanbuluz
Hayâl-i dîdede âb u hevâsı artar eksilmez
(İpekten, Halûk, M. İsen, T. Karabey, M. Akkuş (2004)."XVIII. Yüzyıl Dîvân Nazmı". Büyük Türk Klâsikleri. C. 6. İstanbul: Ötüken Söğüt Yay. 218.)
Kaside
Aceb mi ba'd-ez-in teshîr edersem mülk-i irfânı
Ki oldu sözlerim şâyân-ı istihsân-ı sultânî
Bana hatt-ı hümâyûn ile tevcîh etdi hünkârım
Fezâ-yı kişver-i nazmı fezâ-yı nükte-sencânı
Bu lutfu görmedi nazm-âverân-ı zümre-i eslâf
Bu rütbe iltifâta olmadı kimse erzânî
Tanîn-endâz-ı gûş-ı çarh iken âvâze-i Bâkî
Çıkarmışken sipihre medh ile Sultan Süleymânı
Ne oldu böyle bir hatt-ı hümâyûn ile nâm-âver
Ne buldu sâye-i devletde böyle şöhret ü şânı
Bana şimden gerü kimdir idenler pâyede ta'rîz
Sudûrun bile yokdur pâye emrinde bu ünvânı
Edâ-yı şükrü mümkin mi bu eltâf u atâyânın
Sücûd-i şükr içün ser-tâ-kadem olsam da pîşâni
Ne devletdir bu kim tahsîn edip şâhenşeh-i âlem
Ki dir târihime sad âferîn ilhâm-ı Rabbânî
O şâhenşeh ki Mevlâ eyledi ahd-i şerîfinde
Zamîme kişver-i Osmâniyâna mülk-i irfânî
Hudâvend-i cihân-dâver muti’-i şer’-i Peygamber
Metâ-ı heft kişver kâr-fermâ-yı cihân-bânî
Sütûde-menkabet Hân Ahmed ol Sultân-ı Gâzî kim
Eder zât-ı hümâyûnuyla fahr-ı evreng-i Osmânî
Yegâne sâhib-i seyf ü kalem kim hem-dem olmuşdur
Zebân-ı tîz-nâvek hâmesiyle tîğ-i bürrânı
Güzîn-tâc-dârân-ı felek-mesned ki âlîdir
Ulüvv-i rütbede Keyvân’dan kem-pâye derbânı
Zamân-ı devleti kim nev-bahâr-ı kâmrânîdir
Unutturdu kef-i gevher-nisârı lutf-ı nisânı
Cemâl-i şevketi behcet-fezâ-yı bezm-i Cemşîd’i
Celâl-i satveti tâb-efgen-i rezm-i Nerîmân’ı
Nice tanzîr olur İskender ü Dârâ’ya dârâtı
Ki anlardan füzûndur haşmet-i erkân-ı dîvânı
Harem-rûb-ı dür-i gencûr-ı ikbâli murâd etse
Verir iksir-i hâkinden gedâya mâye-i kânı
Dem-i adlinde bîm-i sahne-i şemşîr-i kahrından
Degildir etmege bir kimse kâdir zulm u ‘udvânı
Umurûnda muvaffakdır mükerrem sâye-i Hak’dır
Dil-i feyz-âveridir mehbit-i ilhâm-ı Rahmâni
Yeter şâhid-i kemâl hüsn-i tevfik-i İlâhi’ye
Ki sadr-ı a’zamı dâmâd-ı âlî-kadr-ı zî-şânî
Mekârim-pîşe hayr-endîşe İbrâhim Pâşâ’dır
Ki dehre gelmemişdir öyle kâr âgâh-ı Hakkânî
Behiştâsâ makarr-ı emn ü râhat eyledi halka
Cihân olmuş iken suret-nümâ-yı haşr-ı insânî
Ola ahd-i hümâyûnunda devletle mede’l-eyyâm
Mühim-sâz-ı enâm ol akl-ı evvel Âsâf-ı sânî
Eger Firdevsî-i mu’ciz-edâ görseydi bu asrı
Getirmezdi lisâna midhat-ı şâhân-ı İrânî
N’ola güm-nâm-ı vâdi-i adem olduysa Firdevsî
Benim pîrâye-bahş-ı mesned-i vassâf-ı Hâkânî
Gubârın görmedin çâpük-süvârân-ı reh-i ma’nî
Semend-i hâmem aldı arsa-i medhinde meydânı
Niçe ündüller almış sâbık-ı sahn-ı belâgatda
Sıtabl-ı hâssa rabt etmek münâsibdir küheylânı
Bu cünbüş var iken rahş-ı sabâ seyr-i tabî'atda
Geçersem çok mudur tayy-i tarik etmekle akrânı
Benim ehliyyetim hatt-ı humâyun ile sâbitdir
Müsellemdir yed-i te'yîdime mülk-i sühandânî
Benim şimden gerü mahkûm-ı fermân-ı mutâ'ımdır
Gerek erbâb-ı tedrîs ü gerek küttâb-ı dîvânî
Velîkin Hüsrev-i mülk-i me'ânî Râşid ü Vehbî
Birisi nûr-ı çeşmimdir birisi cânımın cânı
Dahi perverde-i devlet-serâ-yı pâdişâhî kim
Degil teftiş-i şâmil-i müfâd-ı emr-i Hâkânî
Eger emr etseler ez-cümle Mahtûmî-i Serhengi
Ederim Fârisân-ı sâha-i nazma at oglanı
Mevâlî zümresin add eylemem şâir gürûhundan
Ki nâdir bulunur nazm-âşinâ merd-i sühandânı
Belî birkaç yeni şâirleri şimdi zuhûr etdi
Ki zu’nmunca kimisi Germiyânî kimisi Kirmânî
Velî ben bildigim şâir fakat Neylî vü Kâmî'dir
Hatâdır gayre itmem şâiriyyet ile bühtânı
Müderrislerde ancak Âsım-ı hoş-gû müsellemdir
Ki nazm u nesr ü fazl u ma'rifetde yokdur akrânı
Eger meşk itse Mektubi-i Defterdâr İzzet Beg
Ederlerdi reîs-i zümre-i nazm-âveran ânı
Belâ bunda biraz etfal-i endek-sâl vardır kim
Dahi üstâddan görmüş degillerken Gülistân'ı
Önüne geçmek içün dâ'ima merdân-ı meydânın
Kemâl-i şevk ile teşmîr iderler sâk u dâmânı
Sadâ' îrâs ider nakli sayılmaz mahlâs erbâbı
Kimi şehrî kimi mâzenderânî kimi dihkânî
Egerçi selb-i küllî eylemem her fırkanın vardır
Sezâ-yı hüsn-i tevcih nazar-ı pâkîze-gûyânı
Reşîd ü Sâlim ü Şehrî vü Lem’î vü Rahmî’dir
Be-nâm-ı şâ‘irân-ı zümre-i küttâb-ı dîvânî
Velî şâyân odur kim ola mikdârınca her şahsın
Gerek ta’bîr ü takdîri gerek in’âm u ihsânı
Olur ise eger mîzân-ı temyiz-i sühan der-kâr
Bilinir herkesin ol dem kemâlâtıyla noksânı
Bu taklîd ile taslakçı mukallidler kırıp köstek
Misâl-i tavla-zâde kaldırılar belki tâbânı
Ederdim Tâ’ibâ her fırkanın erbâbını ta’rîf
Velî havfım budur şâyed ki dil-gîr ede yârânı
Vekîlimdir benim Vehbî-i mu'ciz-dem beyân etsin
Sunûf-ı tâze-gûyânı gürûh-ı yâve-destânı
'Ayârın herkesin ta'rîf edip ol bildirir haddin
Verir mânend-i Ta'rîfât-ı Seyyid başka unvânı
Hulûs-ı kalb ile ben eyleyem pirâye-i evrâd
Duâ-yı devlet-i şâh-ı cihânı sadr-ı zî-şânı
Heman Bârî karîn-i rütbe-i hüsn-i kabûl etsin
Ki dem-sâz-ı du'âdır kudsiyân-ı arş-ı Rahmânî
(Oğraş, Rıza (hzl.)(2001). Esad Mehmed Efendi ve Bağçe-i Safâ-Endûz’u. http://ekitap.kulturturizm.gov.tr/dosya/1-219113/h/bahce.pdf [erişim tarihi: 16.11.2013])
İlişkili Maddeler
Yayın Tarihi: 21.11.2013Güncelleme Tarihi: 10.12.2020Eserlerinden Örnekler
Dîvân
Gazel
mefâ’îlün mefâ’îlün mefâ’îlün mefâ’îlün
O tıfl-ı nâz-perverdin cefâsı artar eksilmez
Velî pek şûhtur kim mübtelâsı artar eksilmez
Gönül deyr içre bir tersây ile zünnâr-bend oldu
O kâfir-mâcerâdır mâcerâsı artar eksilmez
Harâbât-ı elestin mesti olmak hayli müşkildir
Egerçi bâde-i kâlû belâsı artar eksilmez
Belî bezm-i visâlin nağme-i şevkı de var ammâ
Ne çâre sûziş-i vâ hasretâsı artar eksilmez
Nice vakt oldu Tâ’ib biz ki mehcûr-ı Sıtanbuluz
Hayâl-i dîdede âb u hevâsı artar eksilmez
(İpekten, Halûk, M. İsen, T. Karabey, M. Akkuş (2004)."XVIII. Yüzyıl Dîvân Nazmı". Büyük Türk Klâsikleri. C. 6. İstanbul: Ötüken Söğüt Yay. 218.)
Kaside
Aceb mi ba'd-ez-in teshîr edersem mülk-i irfânı
Ki oldu sözlerim şâyân-ı istihsân-ı sultânî
Bana hatt-ı hümâyûn ile tevcîh etdi hünkârım
Fezâ-yı kişver-i nazmı fezâ-yı nükte-sencânı
Bu lutfu görmedi nazm-âverân-ı zümre-i eslâf
Bu rütbe iltifâta olmadı kimse erzânî
Tanîn-endâz-ı gûş-ı çarh iken âvâze-i Bâkî
Çıkarmışken sipihre medh ile Sultan Süleymânı
Ne oldu böyle bir hatt-ı hümâyûn ile nâm-âver
Ne buldu sâye-i devletde böyle şöhret ü şânı
Bana şimden gerü kimdir idenler pâyede ta'rîz
Sudûrun bile yokdur pâye emrinde bu ünvânı
Edâ-yı şükrü mümkin mi bu eltâf u atâyânın
Sücûd-i şükr içün ser-tâ-kadem olsam da pîşâni
Ne devletdir bu kim tahsîn edip şâhenşeh-i âlem
Ki dir târihime sad âferîn ilhâm-ı Rabbânî
O şâhenşeh ki Mevlâ eyledi ahd-i şerîfinde
Zamîme kişver-i Osmâniyâna mülk-i irfânî
Hudâvend-i cihân-dâver muti’-i şer’-i Peygamber
Metâ-ı heft kişver kâr-fermâ-yı cihân-bânî
Sütûde-menkabet Hân Ahmed ol Sultân-ı Gâzî kim
Eder zât-ı hümâyûnuyla fahr-ı evreng-i Osmânî
Yegâne sâhib-i seyf ü kalem kim hem-dem olmuşdur
Zebân-ı tîz-nâvek hâmesiyle tîğ-i bürrânı
Güzîn-tâc-dârân-ı felek-mesned ki âlîdir
Ulüvv-i rütbede Keyvân’dan kem-pâye derbânı
Zamân-ı devleti kim nev-bahâr-ı kâmrânîdir
Unutturdu kef-i gevher-nisârı lutf-ı nisânı
Cemâl-i şevketi behcet-fezâ-yı bezm-i Cemşîd’i
Celâl-i satveti tâb-efgen-i rezm-i Nerîmân’ı
Nice tanzîr olur İskender ü Dârâ’ya dârâtı
Ki anlardan füzûndur haşmet-i erkân-ı dîvânı
Harem-rûb-ı dür-i gencûr-ı ikbâli murâd etse
Verir iksir-i hâkinden gedâya mâye-i kânı
Dem-i adlinde bîm-i sahne-i şemşîr-i kahrından
Degildir etmege bir kimse kâdir zulm u ‘udvânı
Umurûnda muvaffakdır mükerrem sâye-i Hak’dır
Dil-i feyz-âveridir mehbit-i ilhâm-ı Rahmâni
Yeter şâhid-i kemâl hüsn-i tevfik-i İlâhi’ye
Ki sadr-ı a’zamı dâmâd-ı âlî-kadr-ı zî-şânî
Mekârim-pîşe hayr-endîşe İbrâhim Pâşâ’dır
Ki dehre gelmemişdir öyle kâr âgâh-ı Hakkânî
Behiştâsâ makarr-ı emn ü râhat eyledi halka
Cihân olmuş iken suret-nümâ-yı haşr-ı insânî
Ola ahd-i hümâyûnunda devletle mede’l-eyyâm
Mühim-sâz-ı enâm ol akl-ı evvel Âsâf-ı sânî
Eger Firdevsî-i mu’ciz-edâ görseydi bu asrı
Getirmezdi lisâna midhat-ı şâhân-ı İrânî
N’ola güm-nâm-ı vâdi-i adem olduysa Firdevsî
Benim pîrâye-bahş-ı mesned-i vassâf-ı Hâkânî
Gubârın görmedin çâpük-süvârân-ı reh-i ma’nî
Semend-i hâmem aldı arsa-i medhinde meydânı
Niçe ündüller almış sâbık-ı sahn-ı belâgatda
Sıtabl-ı hâssa rabt etmek münâsibdir küheylânı
Bu cünbüş var iken rahş-ı sabâ seyr-i tabî'atda
Geçersem çok mudur tayy-i tarik etmekle akrânı
Benim ehliyyetim hatt-ı humâyun ile sâbitdir
Müsellemdir yed-i te'yîdime mülk-i sühandânî
Benim şimden gerü mahkûm-ı fermân-ı mutâ'ımdır
Gerek erbâb-ı tedrîs ü gerek küttâb-ı dîvânî
Velîkin Hüsrev-i mülk-i me'ânî Râşid ü Vehbî
Birisi nûr-ı çeşmimdir birisi cânımın cânı
Dahi perverde-i devlet-serâ-yı pâdişâhî kim
Degil teftiş-i şâmil-i müfâd-ı emr-i Hâkânî
Eger emr etseler ez-cümle Mahtûmî-i Serhengi
Ederim Fârisân-ı sâha-i nazma at oglanı
Mevâlî zümresin add eylemem şâir gürûhundan
Ki nâdir bulunur nazm-âşinâ merd-i sühandânı
Belî birkaç yeni şâirleri şimdi zuhûr etdi
Ki zu’nmunca kimisi Germiyânî kimisi Kirmânî
Velî ben bildigim şâir fakat Neylî vü Kâmî'dir
Hatâdır gayre itmem şâiriyyet ile bühtânı
Müderrislerde ancak Âsım-ı hoş-gû müsellemdir
Ki nazm u nesr ü fazl u ma'rifetde yokdur akrânı
Eger meşk itse Mektubi-i Defterdâr İzzet Beg
Ederlerdi reîs-i zümre-i nazm-âveran ânı
Belâ bunda biraz etfal-i endek-sâl vardır kim
Dahi üstâddan görmüş degillerken Gülistân'ı
Önüne geçmek içün dâ'ima merdân-ı meydânın
Kemâl-i şevk ile teşmîr iderler sâk u dâmânı
Sadâ' îrâs ider nakli sayılmaz mahlâs erbâbı
Kimi şehrî kimi mâzenderânî kimi dihkânî
Egerçi selb-i küllî eylemem her fırkanın vardır
Sezâ-yı hüsn-i tevcih nazar-ı pâkîze-gûyânı
Reşîd ü Sâlim ü Şehrî vü Lem’î vü Rahmî’dir
Be-nâm-ı şâ‘irân-ı zümre-i küttâb-ı dîvânî
Velî şâyân odur kim ola mikdârınca her şahsın
Gerek ta’bîr ü takdîri gerek in’âm u ihsânı
Olur ise eger mîzân-ı temyiz-i sühan der-kâr
Bilinir herkesin ol dem kemâlâtıyla noksânı
Bu taklîd ile taslakçı mukallidler kırıp köstek
Misâl-i tavla-zâde kaldırılar belki tâbânı
Ederdim Tâ’ibâ her fırkanın erbâbını ta’rîf
Velî havfım budur şâyed ki dil-gîr ede yârânı
Vekîlimdir benim Vehbî-i mu'ciz-dem beyân etsin
Sunûf-ı tâze-gûyânı gürûh-ı yâve-destânı
'Ayârın herkesin ta'rîf edip ol bildirir haddin
Verir mânend-i Ta'rîfât-ı Seyyid başka unvânı
Hulûs-ı kalb ile ben eyleyem pirâye-i evrâd
Duâ-yı devlet-i şâh-ı cihânı sadr-ı zî-şânı
Heman Bârî karîn-i rütbe-i hüsn-i kabûl etsin
Ki dem-sâz-ı du'âdır kudsiyân-ı arş-ı Rahmânî
(Oğraş, Rıza (hzl.)(2001). Esad Mehmed Efendi ve Bağçe-i Safâ-Endûz’u. http://ekitap.kulturturizm.gov.tr/dosya/1-219113/h/bahce.pdf [erişim tarihi: 16.11.2013])
İlişkili Maddeler
Güncelleme Tarihi: 10.12.2020Eserlerinden Örnekler
Dîvân
Gazel
mefâ’îlün mefâ’îlün mefâ’îlün mefâ’îlün
O tıfl-ı nâz-perverdin cefâsı artar eksilmez
Velî pek şûhtur kim mübtelâsı artar eksilmez
Gönül deyr içre bir tersây ile zünnâr-bend oldu
O kâfir-mâcerâdır mâcerâsı artar eksilmez
Harâbât-ı elestin mesti olmak hayli müşkildir
Egerçi bâde-i kâlû belâsı artar eksilmez
Belî bezm-i visâlin nağme-i şevkı de var ammâ
Ne çâre sûziş-i vâ hasretâsı artar eksilmez
Nice vakt oldu Tâ’ib biz ki mehcûr-ı Sıtanbuluz
Hayâl-i dîdede âb u hevâsı artar eksilmez
(İpekten, Halûk, M. İsen, T. Karabey, M. Akkuş (2004)."XVIII. Yüzyıl Dîvân Nazmı". Büyük Türk Klâsikleri. C. 6. İstanbul: Ötüken Söğüt Yay. 218.)
Kaside
Aceb mi ba'd-ez-in teshîr edersem mülk-i irfânı
Ki oldu sözlerim şâyân-ı istihsân-ı sultânî
Bana hatt-ı hümâyûn ile tevcîh etdi hünkârım
Fezâ-yı kişver-i nazmı fezâ-yı nükte-sencânı
Bu lutfu görmedi nazm-âverân-ı zümre-i eslâf
Bu rütbe iltifâta olmadı kimse erzânî
Tanîn-endâz-ı gûş-ı çarh iken âvâze-i Bâkî
Çıkarmışken sipihre medh ile Sultan Süleymânı
Ne oldu böyle bir hatt-ı hümâyûn ile nâm-âver
Ne buldu sâye-i devletde böyle şöhret ü şânı
Bana şimden gerü kimdir idenler pâyede ta'rîz
Sudûrun bile yokdur pâye emrinde bu ünvânı
Edâ-yı şükrü mümkin mi bu eltâf u atâyânın
Sücûd-i şükr içün ser-tâ-kadem olsam da pîşâni
Ne devletdir bu kim tahsîn edip şâhenşeh-i âlem
Ki dir târihime sad âferîn ilhâm-ı Rabbânî
O şâhenşeh ki Mevlâ eyledi ahd-i şerîfinde
Zamîme kişver-i Osmâniyâna mülk-i irfânî
Hudâvend-i cihân-dâver muti’-i şer’-i Peygamber
Metâ-ı heft kişver kâr-fermâ-yı cihân-bânî
Sütûde-menkabet Hân Ahmed ol Sultân-ı Gâzî kim
Eder zât-ı hümâyûnuyla fahr-ı evreng-i Osmânî
Yegâne sâhib-i seyf ü kalem kim hem-dem olmuşdur
Zebân-ı tîz-nâvek hâmesiyle tîğ-i bürrânı
Güzîn-tâc-dârân-ı felek-mesned ki âlîdir
Ulüvv-i rütbede Keyvân’dan kem-pâye derbânı
Zamân-ı devleti kim nev-bahâr-ı kâmrânîdir
Unutturdu kef-i gevher-nisârı lutf-ı nisânı
Cemâl-i şevketi behcet-fezâ-yı bezm-i Cemşîd’i
Celâl-i satveti tâb-efgen-i rezm-i Nerîmân’ı
Nice tanzîr olur İskender ü Dârâ’ya dârâtı
Ki anlardan füzûndur haşmet-i erkân-ı dîvânı
Harem-rûb-ı dür-i gencûr-ı ikbâli murâd etse
Verir iksir-i hâkinden gedâya mâye-i kânı
Dem-i adlinde bîm-i sahne-i şemşîr-i kahrından
Degildir etmege bir kimse kâdir zulm u ‘udvânı
Umurûnda muvaffakdır mükerrem sâye-i Hak’dır
Dil-i feyz-âveridir mehbit-i ilhâm-ı Rahmâni
Yeter şâhid-i kemâl hüsn-i tevfik-i İlâhi’ye
Ki sadr-ı a’zamı dâmâd-ı âlî-kadr-ı zî-şânî
Mekârim-pîşe hayr-endîşe İbrâhim Pâşâ’dır
Ki dehre gelmemişdir öyle kâr âgâh-ı Hakkânî
Behiştâsâ makarr-ı emn ü râhat eyledi halka
Cihân olmuş iken suret-nümâ-yı haşr-ı insânî
Ola ahd-i hümâyûnunda devletle mede’l-eyyâm
Mühim-sâz-ı enâm ol akl-ı evvel Âsâf-ı sânî
Eger Firdevsî-i mu’ciz-edâ görseydi bu asrı
Getirmezdi lisâna midhat-ı şâhân-ı İrânî
N’ola güm-nâm-ı vâdi-i adem olduysa Firdevsî
Benim pîrâye-bahş-ı mesned-i vassâf-ı Hâkânî
Gubârın görmedin çâpük-süvârân-ı reh-i ma’nî
Semend-i hâmem aldı arsa-i medhinde meydânı
Niçe ündüller almış sâbık-ı sahn-ı belâgatda
Sıtabl-ı hâssa rabt etmek münâsibdir küheylânı
Bu cünbüş var iken rahş-ı sabâ seyr-i tabî'atda
Geçersem çok mudur tayy-i tarik etmekle akrânı
Benim ehliyyetim hatt-ı humâyun ile sâbitdir
Müsellemdir yed-i te'yîdime mülk-i sühandânî
Benim şimden gerü mahkûm-ı fermân-ı mutâ'ımdır
Gerek erbâb-ı tedrîs ü gerek küttâb-ı dîvânî
Velîkin Hüsrev-i mülk-i me'ânî Râşid ü Vehbî
Birisi nûr-ı çeşmimdir birisi cânımın cânı
Dahi perverde-i devlet-serâ-yı pâdişâhî kim
Degil teftiş-i şâmil-i müfâd-ı emr-i Hâkânî
Eger emr etseler ez-cümle Mahtûmî-i Serhengi
Ederim Fârisân-ı sâha-i nazma at oglanı
Mevâlî zümresin add eylemem şâir gürûhundan
Ki nâdir bulunur nazm-âşinâ merd-i sühandânı
Belî birkaç yeni şâirleri şimdi zuhûr etdi
Ki zu’nmunca kimisi Germiyânî kimisi Kirmânî
Velî ben bildigim şâir fakat Neylî vü Kâmî'dir
Hatâdır gayre itmem şâiriyyet ile bühtânı
Müderrislerde ancak Âsım-ı hoş-gû müsellemdir
Ki nazm u nesr ü fazl u ma'rifetde yokdur akrânı
Eger meşk itse Mektubi-i Defterdâr İzzet Beg
Ederlerdi reîs-i zümre-i nazm-âveran ânı
Belâ bunda biraz etfal-i endek-sâl vardır kim
Dahi üstâddan görmüş degillerken Gülistân'ı
Önüne geçmek içün dâ'ima merdân-ı meydânın
Kemâl-i şevk ile teşmîr iderler sâk u dâmânı
Sadâ' îrâs ider nakli sayılmaz mahlâs erbâbı
Kimi şehrî kimi mâzenderânî kimi dihkânî
Egerçi selb-i küllî eylemem her fırkanın vardır
Sezâ-yı hüsn-i tevcih nazar-ı pâkîze-gûyânı
Reşîd ü Sâlim ü Şehrî vü Lem’î vü Rahmî’dir
Be-nâm-ı şâ‘irân-ı zümre-i küttâb-ı dîvânî
Velî şâyân odur kim ola mikdârınca her şahsın
Gerek ta’bîr ü takdîri gerek in’âm u ihsânı
Olur ise eger mîzân-ı temyiz-i sühan der-kâr
Bilinir herkesin ol dem kemâlâtıyla noksânı
Bu taklîd ile taslakçı mukallidler kırıp köstek
Misâl-i tavla-zâde kaldırılar belki tâbânı
Ederdim Tâ’ibâ her fırkanın erbâbını ta’rîf
Velî havfım budur şâyed ki dil-gîr ede yârânı
Vekîlimdir benim Vehbî-i mu'ciz-dem beyân etsin
Sunûf-ı tâze-gûyânı gürûh-ı yâve-destânı
'Ayârın herkesin ta'rîf edip ol bildirir haddin
Verir mânend-i Ta'rîfât-ı Seyyid başka unvânı
Hulûs-ı kalb ile ben eyleyem pirâye-i evrâd
Duâ-yı devlet-i şâh-ı cihânı sadr-ı zî-şânı
Heman Bârî karîn-i rütbe-i hüsn-i kabûl etsin
Ki dem-sâz-ı du'âdır kudsiyân-ı arş-ı Rahmânî
(Oğraş, Rıza (hzl.)(2001). Esad Mehmed Efendi ve Bağçe-i Safâ-Endûz’u. http://ekitap.kulturturizm.gov.tr/dosya/1-219113/h/bahce.pdf [erişim tarihi: 16.11.2013])
İlişkili Maddeler
Eserlerinden Örnekler
Dîvân
Gazel
mefâ’îlün mefâ’îlün mefâ’îlün mefâ’îlün
O tıfl-ı nâz-perverdin cefâsı artar eksilmez
Velî pek şûhtur kim mübtelâsı artar eksilmez
Gönül deyr içre bir tersây ile zünnâr-bend oldu
O kâfir-mâcerâdır mâcerâsı artar eksilmez
Harâbât-ı elestin mesti olmak hayli müşkildir
Egerçi bâde-i kâlû belâsı artar eksilmez
Belî bezm-i visâlin nağme-i şevkı de var ammâ
Ne çâre sûziş-i vâ hasretâsı artar eksilmez
Nice vakt oldu Tâ’ib biz ki mehcûr-ı Sıtanbuluz
Hayâl-i dîdede âb u hevâsı artar eksilmez
(İpekten, Halûk, M. İsen, T. Karabey, M. Akkuş (2004)."XVIII. Yüzyıl Dîvân Nazmı". Büyük Türk Klâsikleri. C. 6. İstanbul: Ötüken Söğüt Yay. 218.)
Kaside
Aceb mi ba'd-ez-in teshîr edersem mülk-i irfânı
Ki oldu sözlerim şâyân-ı istihsân-ı sultânî
Bana hatt-ı hümâyûn ile tevcîh etdi hünkârım
Fezâ-yı kişver-i nazmı fezâ-yı nükte-sencânı
Bu lutfu görmedi nazm-âverân-ı zümre-i eslâf
Bu rütbe iltifâta olmadı kimse erzânî
Tanîn-endâz-ı gûş-ı çarh iken âvâze-i Bâkî
Çıkarmışken sipihre medh ile Sultan Süleymânı
Ne oldu böyle bir hatt-ı hümâyûn ile nâm-âver
Ne buldu sâye-i devletde böyle şöhret ü şânı
Bana şimden gerü kimdir idenler pâyede ta'rîz
Sudûrun bile yokdur pâye emrinde bu ünvânı
Edâ-yı şükrü mümkin mi bu eltâf u atâyânın
Sücûd-i şükr içün ser-tâ-kadem olsam da pîşâni
Ne devletdir bu kim tahsîn edip şâhenşeh-i âlem
Ki dir târihime sad âferîn ilhâm-ı Rabbânî
O şâhenşeh ki Mevlâ eyledi ahd-i şerîfinde
Zamîme kişver-i Osmâniyâna mülk-i irfânî
Hudâvend-i cihân-dâver muti’-i şer’-i Peygamber
Metâ-ı heft kişver kâr-fermâ-yı cihân-bânî
Sütûde-menkabet Hân Ahmed ol Sultân-ı Gâzî kim
Eder zât-ı hümâyûnuyla fahr-ı evreng-i Osmânî
Yegâne sâhib-i seyf ü kalem kim hem-dem olmuşdur
Zebân-ı tîz-nâvek hâmesiyle tîğ-i bürrânı
Güzîn-tâc-dârân-ı felek-mesned ki âlîdir
Ulüvv-i rütbede Keyvân’dan kem-pâye derbânı
Zamân-ı devleti kim nev-bahâr-ı kâmrânîdir
Unutturdu kef-i gevher-nisârı lutf-ı nisânı
Cemâl-i şevketi behcet-fezâ-yı bezm-i Cemşîd’i
Celâl-i satveti tâb-efgen-i rezm-i Nerîmân’ı
Nice tanzîr olur İskender ü Dârâ’ya dârâtı
Ki anlardan füzûndur haşmet-i erkân-ı dîvânı
Harem-rûb-ı dür-i gencûr-ı ikbâli murâd etse
Verir iksir-i hâkinden gedâya mâye-i kânı
Dem-i adlinde bîm-i sahne-i şemşîr-i kahrından
Degildir etmege bir kimse kâdir zulm u ‘udvânı
Umurûnda muvaffakdır mükerrem sâye-i Hak’dır
Dil-i feyz-âveridir mehbit-i ilhâm-ı Rahmâni
Yeter şâhid-i kemâl hüsn-i tevfik-i İlâhi’ye
Ki sadr-ı a’zamı dâmâd-ı âlî-kadr-ı zî-şânî
Mekârim-pîşe hayr-endîşe İbrâhim Pâşâ’dır
Ki dehre gelmemişdir öyle kâr âgâh-ı Hakkânî
Behiştâsâ makarr-ı emn ü râhat eyledi halka
Cihân olmuş iken suret-nümâ-yı haşr-ı insânî
Ola ahd-i hümâyûnunda devletle mede’l-eyyâm
Mühim-sâz-ı enâm ol akl-ı evvel Âsâf-ı sânî
Eger Firdevsî-i mu’ciz-edâ görseydi bu asrı
Getirmezdi lisâna midhat-ı şâhân-ı İrânî
N’ola güm-nâm-ı vâdi-i adem olduysa Firdevsî
Benim pîrâye-bahş-ı mesned-i vassâf-ı Hâkânî
Gubârın görmedin çâpük-süvârân-ı reh-i ma’nî
Semend-i hâmem aldı arsa-i medhinde meydânı
Niçe ündüller almış sâbık-ı sahn-ı belâgatda
Sıtabl-ı hâssa rabt etmek münâsibdir küheylânı
Bu cünbüş var iken rahş-ı sabâ seyr-i tabî'atda
Geçersem çok mudur tayy-i tarik etmekle akrânı
Benim ehliyyetim hatt-ı humâyun ile sâbitdir
Müsellemdir yed-i te'yîdime mülk-i sühandânî
Benim şimden gerü mahkûm-ı fermân-ı mutâ'ımdır
Gerek erbâb-ı tedrîs ü gerek küttâb-ı dîvânî
Velîkin Hüsrev-i mülk-i me'ânî Râşid ü Vehbî
Birisi nûr-ı çeşmimdir birisi cânımın cânı
Dahi perverde-i devlet-serâ-yı pâdişâhî kim
Degil teftiş-i şâmil-i müfâd-ı emr-i Hâkânî
Eger emr etseler ez-cümle Mahtûmî-i Serhengi
Ederim Fârisân-ı sâha-i nazma at oglanı
Mevâlî zümresin add eylemem şâir gürûhundan
Ki nâdir bulunur nazm-âşinâ merd-i sühandânı
Belî birkaç yeni şâirleri şimdi zuhûr etdi
Ki zu’nmunca kimisi Germiyânî kimisi Kirmânî
Velî ben bildigim şâir fakat Neylî vü Kâmî'dir
Hatâdır gayre itmem şâiriyyet ile bühtânı
Müderrislerde ancak Âsım-ı hoş-gû müsellemdir
Ki nazm u nesr ü fazl u ma'rifetde yokdur akrânı
Eger meşk itse Mektubi-i Defterdâr İzzet Beg
Ederlerdi reîs-i zümre-i nazm-âveran ânı
Belâ bunda biraz etfal-i endek-sâl vardır kim
Dahi üstâddan görmüş degillerken Gülistân'ı
Önüne geçmek içün dâ'ima merdân-ı meydânın
Kemâl-i şevk ile teşmîr iderler sâk u dâmânı
Sadâ' îrâs ider nakli sayılmaz mahlâs erbâbı
Kimi şehrî kimi mâzenderânî kimi dihkânî
Egerçi selb-i küllî eylemem her fırkanın vardır
Sezâ-yı hüsn-i tevcih nazar-ı pâkîze-gûyânı
Reşîd ü Sâlim ü Şehrî vü Lem’î vü Rahmî’dir
Be-nâm-ı şâ‘irân-ı zümre-i küttâb-ı dîvânî
Velî şâyân odur kim ola mikdârınca her şahsın
Gerek ta’bîr ü takdîri gerek in’âm u ihsânı
Olur ise eger mîzân-ı temyiz-i sühan der-kâr
Bilinir herkesin ol dem kemâlâtıyla noksânı
Bu taklîd ile taslakçı mukallidler kırıp köstek
Misâl-i tavla-zâde kaldırılar belki tâbânı
Ederdim Tâ’ibâ her fırkanın erbâbını ta’rîf
Velî havfım budur şâyed ki dil-gîr ede yârânı
Vekîlimdir benim Vehbî-i mu'ciz-dem beyân etsin
Sunûf-ı tâze-gûyânı gürûh-ı yâve-destânı
'Ayârın herkesin ta'rîf edip ol bildirir haddin
Verir mânend-i Ta'rîfât-ı Seyyid başka unvânı
Hulûs-ı kalb ile ben eyleyem pirâye-i evrâd
Duâ-yı devlet-i şâh-ı cihânı sadr-ı zî-şânı
Heman Bârî karîn-i rütbe-i hüsn-i kabûl etsin
Ki dem-sâz-ı du'âdır kudsiyân-ı arş-ı Rahmânî
(Oğraş, Rıza (hzl.)(2001). Esad Mehmed Efendi ve Bağçe-i Safâ-Endûz’u. http://ekitap.kulturturizm.gov.tr/dosya/1-219113/h/bahce.pdf [erişim tarihi: 16.11.2013])
İlişkili Maddeler
Sn. | Madde Adı | D.Tarihi / Ö.Tarihi | Benzerlik | İncele |
---|---|---|---|---|
1 | Ersin Karabulut | d. 03 Haziran 1981 - ö. ? | Doğum Yeri | Görüntüle |
2 | ABDÎ, Mühürdar Hacı Abdî | d. 1699-1700 - ö. 1764 | Doğum Yeri | Görüntüle |
3 | HÜMÂYÎ, Mehmed Emîn Bey | d. 1862 - ö. 1884 | Doğum Yeri | Görüntüle |
4 | Ersin Karabulut | d. 03 Haziran 1981 - ö. ? | Doğum Yılı | Görüntüle |
5 | ABDÎ, Mühürdar Hacı Abdî | d. 1699-1700 - ö. 1764 | Doğum Yılı | Görüntüle |
6 | HÜMÂYÎ, Mehmed Emîn Bey | d. 1862 - ö. 1884 | Doğum Yılı | Görüntüle |
7 | Ersin Karabulut | d. 03 Haziran 1981 - ö. ? | Ölüm Yılı | Görüntüle |
8 | ABDÎ, Mühürdar Hacı Abdî | d. 1699-1700 - ö. 1764 | Ölüm Yılı | Görüntüle |
9 | HÜMÂYÎ, Mehmed Emîn Bey | d. 1862 - ö. 1884 | Ölüm Yılı | Görüntüle |
10 | Ersin Karabulut | d. 03 Haziran 1981 - ö. ? | Meslek | Görüntüle |
11 | ABDÎ, Mühürdar Hacı Abdî | d. 1699-1700 - ö. 1764 | Meslek | Görüntüle |
12 | HÜMÂYÎ, Mehmed Emîn Bey | d. 1862 - ö. 1884 | Meslek | Görüntüle |
13 | Ersin Karabulut | d. 03 Haziran 1981 - ö. ? | Alan/Yüzyıl/Saha | Görüntüle |
14 | ABDÎ, Mühürdar Hacı Abdî | d. 1699-1700 - ö. 1764 | Alan/Yüzyıl/Saha | Görüntüle |
15 | HÜMÂYÎ, Mehmed Emîn Bey | d. 1862 - ö. 1884 | Alan/Yüzyıl/Saha | Görüntüle |
16 | Ersin Karabulut | d. 03 Haziran 1981 - ö. ? | Madde Adı | Görüntüle |
17 | ABDÎ, Mühürdar Hacı Abdî | d. 1699-1700 - ö. 1764 | Madde Adı | Görüntüle |
18 | HÜMÂYÎ, Mehmed Emîn Bey | d. 1862 - ö. 1884 | Madde Adı | Görüntüle |