Madde Detay
VAHÎD, Abdülvahîd Efendi
(d. ?/? - ö. 1128/1715-16)
divan şairi
(Divan/Yazılı Edebiyat / 17. Yüzyıl / Anadolu-Osmanlı-Türkiye)
ISBN: 978-9944-237-86-4
Şairin asıl ismi Abdülvahîd'dir. Doğum yeri ve tarihi bilinmemektedir. Hayatı hakkında biyografik kaynaklarda fazla bir bilgiye rastlanmaz. İyi bir eğitim alan şair rüûs kalemi katipliğinde bulunmuştur. Çavuşbaşı kesedarlarındandır. 1128/1715-1716 tarihinde vefat edip Üsküdar’da defnolunmuştur.
Şiirlerinde Vahîd mahlasını kullanan şairin divan tertip edip etmediği bilinmemektedir. Ulaşabildiğimiz yegâne şiirinden şairin Hz. Peygamber’e saygı ve muhabbetle bağlı olduğu, sade ve samimî ifadelere sahip bir üslûbunun olduğu söylenebilir.
Kaynakça
Ekinci, Ramazan (2013). “Dede Ömer Rûşenî’nin Bir Na‘tının Yankıları”. Turkish Studies. 8/9: 1291-1355.
Ekinci, Ramazan (hzl.) (2013). Hâfız Hüseyin Ayvansarâyî Vefeyât-ı Ayvansarâyî. İstanbul: Buhara Yay. 185.
Kurnaz, Cemal ve M. Tatçı (hzl.)(2001). Mehmed Nâil Tuman Tuhfe-i Nâilî-Divan Şairlerinin Muhtasar Biyografileri. Ankara: Bizim Büro Yay.
Madde Yazım Bilgileri
Yazar: ARAŞ. GÖR. RAMAZAN EKİNCİYayın Tarihi: 04.12.2013Güncelleme Tarihi: 23.11.2020Eserlerinden Örnekler
Tahmîs-i Mutarraf-ı Vahîd
Çün toğup tutdı cihân yüzini hüsnün güneşi
Vech-i Hak zâhir olup koymadı hîç gıll u gışı
Bildi âlem ki anun olmaz imiş Yûsuf eşi
Nazar-ı Hak’la bakup eylemeyen keşmekeşi
Kim ola sevmeye bu vech ile sen mâhveşi
Sen emîre kul olan her ne kadar müdbir ise
Şâh olur dehre eger Mûsâ olur muktir ise
Sâhib-i züll-i hevân gâyet ile mu‘bir ise
Abd-i pes-mânde felâket-zede müstedbir ise
Bende-i mukbil olur misl-i Bilâl-i Habeşî
Türk ü Kürd ü Acem ü Hind’i bilür bunı ki sen
Eyledin âlemi nûrunla ser-â-ser rûşen
Irk-ı tâhir neseb-i pâk ile ey dürr-i Aden
Abtahî Mekkî Tihâmî Mudarrî selselden
Hâşimî’sin 'Arabî’sin Medenî’sin Kureşî
Parmağundan akıdup âb-ı revân-bahş-ı revân
Eyledün teşne-i nefsîde lebânı reyyân
Senün ey ayn-ı kerem menba‘-ı lutf u ihsân
Rûz-ı mahşerde edüp Kevser-i havzun cereyân
Nice yüz bin kişiden def‘ idisersin ataşı
Dîg-i hikmetde bişürdi çü senün sevgüni Hak
Enbiyâ içre habîb olmaga oldun elyak
Bir tabîhün k’ola tabbâhı Hakîm-i mutlak
Bir mahabbet ki yed-i kudretle tabh olıcak
Cebre’îl olsa n’ola matbahınun hîme-keşi
Yirdeki da‘veti fevt ola gidem diyü göge
Şer‘i teblîği girü kala çıkam diyü göge
Şâyed ola bu letâfetle ağam diyü göge
Rûh idi cismi su‘ûd eyleyemeyem diyü göge
Bilüne bagladı iy nûr-ı bilâ-sâye taşı
Sensün ol püşt ü penâh-ı melek ü ins ü perî
İns ü cinn ü melegin mürsel [ü] peygamberi
Bende âlem sana sen cümlesinün tâc-ı seri
Rüsülün efdali mahbûb-ı Kerîm’ün nazarı
Enbiyânun güzeli sevgülüsi hûb u hoşı
Üzilür ırk-ı Ebû Cehl gibi ebter olur
Ka‘r-ı siccîn-i câhîm âkıbet ana yer olur
La‘n u ta‘n ile İblîs’e dahi hem-ser olur
Bû’l-Hakem iken Ebû Cehl olur ekfer olur
Sen Ebû’l-Kâsım ile her kim iderse güreşi
Lâle benzer ki gül-i rûyuna indürmedi baş
Cismini pâreledi hâr-ı gam sîne-hırâş
Seri hâk üzre hazân-dîde yatur nîk-ma‘âş
Düşdi âteşgede-i hicre olup âleme fâş
Mug-ı Hindû gibi yandı kızarup içi taşı
Ve’d-duhâ verdüne Ve’l-leyl okırum sünbülüne
Vechine şems ü kamer cebhene şeb fülfülüne
Dir Vahîd anber-i sârâ o siyeh kâkülüne
İşiden çün salavat virdi bu na‘t-ı gülüne
Rûşenî virdi budur küllü gadâtin ve aşî
(Ekinci, Ramazan (2013). “Dede Ömer Rûşenî’nin Bir Na‘tının Yankıları”. Turkish Studies. 8/9: 1304-1306).
Yayın Tarihi: 04.12.2013Güncelleme Tarihi: 23.11.2020Eserlerinden Örnekler
Tahmîs-i Mutarraf-ı Vahîd
Çün toğup tutdı cihân yüzini hüsnün güneşi
Vech-i Hak zâhir olup koymadı hîç gıll u gışı
Bildi âlem ki anun olmaz imiş Yûsuf eşi
Nazar-ı Hak’la bakup eylemeyen keşmekeşi
Kim ola sevmeye bu vech ile sen mâhveşi
Sen emîre kul olan her ne kadar müdbir ise
Şâh olur dehre eger Mûsâ olur muktir ise
Sâhib-i züll-i hevân gâyet ile mu‘bir ise
Abd-i pes-mânde felâket-zede müstedbir ise
Bende-i mukbil olur misl-i Bilâl-i Habeşî
Türk ü Kürd ü Acem ü Hind’i bilür bunı ki sen
Eyledin âlemi nûrunla ser-â-ser rûşen
Irk-ı tâhir neseb-i pâk ile ey dürr-i Aden
Abtahî Mekkî Tihâmî Mudarrî selselden
Hâşimî’sin 'Arabî’sin Medenî’sin Kureşî
Parmağundan akıdup âb-ı revân-bahş-ı revân
Eyledün teşne-i nefsîde lebânı reyyân
Senün ey ayn-ı kerem menba‘-ı lutf u ihsân
Rûz-ı mahşerde edüp Kevser-i havzun cereyân
Nice yüz bin kişiden def‘ idisersin ataşı
Dîg-i hikmetde bişürdi çü senün sevgüni Hak
Enbiyâ içre habîb olmaga oldun elyak
Bir tabîhün k’ola tabbâhı Hakîm-i mutlak
Bir mahabbet ki yed-i kudretle tabh olıcak
Cebre’îl olsa n’ola matbahınun hîme-keşi
Yirdeki da‘veti fevt ola gidem diyü göge
Şer‘i teblîği girü kala çıkam diyü göge
Şâyed ola bu letâfetle ağam diyü göge
Rûh idi cismi su‘ûd eyleyemeyem diyü göge
Bilüne bagladı iy nûr-ı bilâ-sâye taşı
Sensün ol püşt ü penâh-ı melek ü ins ü perî
İns ü cinn ü melegin mürsel [ü] peygamberi
Bende âlem sana sen cümlesinün tâc-ı seri
Rüsülün efdali mahbûb-ı Kerîm’ün nazarı
Enbiyânun güzeli sevgülüsi hûb u hoşı
Üzilür ırk-ı Ebû Cehl gibi ebter olur
Ka‘r-ı siccîn-i câhîm âkıbet ana yer olur
La‘n u ta‘n ile İblîs’e dahi hem-ser olur
Bû’l-Hakem iken Ebû Cehl olur ekfer olur
Sen Ebû’l-Kâsım ile her kim iderse güreşi
Lâle benzer ki gül-i rûyuna indürmedi baş
Cismini pâreledi hâr-ı gam sîne-hırâş
Seri hâk üzre hazân-dîde yatur nîk-ma‘âş
Düşdi âteşgede-i hicre olup âleme fâş
Mug-ı Hindû gibi yandı kızarup içi taşı
Ve’d-duhâ verdüne Ve’l-leyl okırum sünbülüne
Vechine şems ü kamer cebhene şeb fülfülüne
Dir Vahîd anber-i sârâ o siyeh kâkülüne
İşiden çün salavat virdi bu na‘t-ı gülüne
Rûşenî virdi budur küllü gadâtin ve aşî
(Ekinci, Ramazan (2013). “Dede Ömer Rûşenî’nin Bir Na‘tının Yankıları”. Turkish Studies. 8/9: 1304-1306).
Güncelleme Tarihi: 23.11.2020Eserlerinden Örnekler
Tahmîs-i Mutarraf-ı Vahîd
Çün toğup tutdı cihân yüzini hüsnün güneşi
Vech-i Hak zâhir olup koymadı hîç gıll u gışı
Bildi âlem ki anun olmaz imiş Yûsuf eşi
Nazar-ı Hak’la bakup eylemeyen keşmekeşi
Kim ola sevmeye bu vech ile sen mâhveşi
Sen emîre kul olan her ne kadar müdbir ise
Şâh olur dehre eger Mûsâ olur muktir ise
Sâhib-i züll-i hevân gâyet ile mu‘bir ise
Abd-i pes-mânde felâket-zede müstedbir ise
Bende-i mukbil olur misl-i Bilâl-i Habeşî
Türk ü Kürd ü Acem ü Hind’i bilür bunı ki sen
Eyledin âlemi nûrunla ser-â-ser rûşen
Irk-ı tâhir neseb-i pâk ile ey dürr-i Aden
Abtahî Mekkî Tihâmî Mudarrî selselden
Hâşimî’sin 'Arabî’sin Medenî’sin Kureşî
Parmağundan akıdup âb-ı revân-bahş-ı revân
Eyledün teşne-i nefsîde lebânı reyyân
Senün ey ayn-ı kerem menba‘-ı lutf u ihsân
Rûz-ı mahşerde edüp Kevser-i havzun cereyân
Nice yüz bin kişiden def‘ idisersin ataşı
Dîg-i hikmetde bişürdi çü senün sevgüni Hak
Enbiyâ içre habîb olmaga oldun elyak
Bir tabîhün k’ola tabbâhı Hakîm-i mutlak
Bir mahabbet ki yed-i kudretle tabh olıcak
Cebre’îl olsa n’ola matbahınun hîme-keşi
Yirdeki da‘veti fevt ola gidem diyü göge
Şer‘i teblîği girü kala çıkam diyü göge
Şâyed ola bu letâfetle ağam diyü göge
Rûh idi cismi su‘ûd eyleyemeyem diyü göge
Bilüne bagladı iy nûr-ı bilâ-sâye taşı
Sensün ol püşt ü penâh-ı melek ü ins ü perî
İns ü cinn ü melegin mürsel [ü] peygamberi
Bende âlem sana sen cümlesinün tâc-ı seri
Rüsülün efdali mahbûb-ı Kerîm’ün nazarı
Enbiyânun güzeli sevgülüsi hûb u hoşı
Üzilür ırk-ı Ebû Cehl gibi ebter olur
Ka‘r-ı siccîn-i câhîm âkıbet ana yer olur
La‘n u ta‘n ile İblîs’e dahi hem-ser olur
Bû’l-Hakem iken Ebû Cehl olur ekfer olur
Sen Ebû’l-Kâsım ile her kim iderse güreşi
Lâle benzer ki gül-i rûyuna indürmedi baş
Cismini pâreledi hâr-ı gam sîne-hırâş
Seri hâk üzre hazân-dîde yatur nîk-ma‘âş
Düşdi âteşgede-i hicre olup âleme fâş
Mug-ı Hindû gibi yandı kızarup içi taşı
Ve’d-duhâ verdüne Ve’l-leyl okırum sünbülüne
Vechine şems ü kamer cebhene şeb fülfülüne
Dir Vahîd anber-i sârâ o siyeh kâkülüne
İşiden çün salavat virdi bu na‘t-ı gülüne
Rûşenî virdi budur küllü gadâtin ve aşî
(Ekinci, Ramazan (2013). “Dede Ömer Rûşenî’nin Bir Na‘tının Yankıları”. Turkish Studies. 8/9: 1304-1306).
Eserlerinden Örnekler
Tahmîs-i Mutarraf-ı Vahîd
Çün toğup tutdı cihân yüzini hüsnün güneşi
Vech-i Hak zâhir olup koymadı hîç gıll u gışı
Bildi âlem ki anun olmaz imiş Yûsuf eşi
Nazar-ı Hak’la bakup eylemeyen keşmekeşi
Kim ola sevmeye bu vech ile sen mâhveşi
Sen emîre kul olan her ne kadar müdbir ise
Şâh olur dehre eger Mûsâ olur muktir ise
Sâhib-i züll-i hevân gâyet ile mu‘bir ise
Abd-i pes-mânde felâket-zede müstedbir ise
Bende-i mukbil olur misl-i Bilâl-i Habeşî
Türk ü Kürd ü Acem ü Hind’i bilür bunı ki sen
Eyledin âlemi nûrunla ser-â-ser rûşen
Irk-ı tâhir neseb-i pâk ile ey dürr-i Aden
Abtahî Mekkî Tihâmî Mudarrî selselden
Hâşimî’sin 'Arabî’sin Medenî’sin Kureşî
Parmağundan akıdup âb-ı revân-bahş-ı revân
Eyledün teşne-i nefsîde lebânı reyyân
Senün ey ayn-ı kerem menba‘-ı lutf u ihsân
Rûz-ı mahşerde edüp Kevser-i havzun cereyân
Nice yüz bin kişiden def‘ idisersin ataşı
Dîg-i hikmetde bişürdi çü senün sevgüni Hak
Enbiyâ içre habîb olmaga oldun elyak
Bir tabîhün k’ola tabbâhı Hakîm-i mutlak
Bir mahabbet ki yed-i kudretle tabh olıcak
Cebre’îl olsa n’ola matbahınun hîme-keşi
Yirdeki da‘veti fevt ola gidem diyü göge
Şer‘i teblîği girü kala çıkam diyü göge
Şâyed ola bu letâfetle ağam diyü göge
Rûh idi cismi su‘ûd eyleyemeyem diyü göge
Bilüne bagladı iy nûr-ı bilâ-sâye taşı
Sensün ol püşt ü penâh-ı melek ü ins ü perî
İns ü cinn ü melegin mürsel [ü] peygamberi
Bende âlem sana sen cümlesinün tâc-ı seri
Rüsülün efdali mahbûb-ı Kerîm’ün nazarı
Enbiyânun güzeli sevgülüsi hûb u hoşı
Üzilür ırk-ı Ebû Cehl gibi ebter olur
Ka‘r-ı siccîn-i câhîm âkıbet ana yer olur
La‘n u ta‘n ile İblîs’e dahi hem-ser olur
Bû’l-Hakem iken Ebû Cehl olur ekfer olur
Sen Ebû’l-Kâsım ile her kim iderse güreşi
Lâle benzer ki gül-i rûyuna indürmedi baş
Cismini pâreledi hâr-ı gam sîne-hırâş
Seri hâk üzre hazân-dîde yatur nîk-ma‘âş
Düşdi âteşgede-i hicre olup âleme fâş
Mug-ı Hindû gibi yandı kızarup içi taşı
Ve’d-duhâ verdüne Ve’l-leyl okırum sünbülüne
Vechine şems ü kamer cebhene şeb fülfülüne
Dir Vahîd anber-i sârâ o siyeh kâkülüne
İşiden çün salavat virdi bu na‘t-ı gülüne
Rûşenî virdi budur küllü gadâtin ve aşî
(Ekinci, Ramazan (2013). “Dede Ömer Rûşenî’nin Bir Na‘tının Yankıları”. Turkish Studies. 8/9: 1304-1306).