Madde Detay
Nurullah Ataç
Nurullah Ata, Ahfeş, Sabiha Yağızlar, Alkan, Ali Gümrükçü, Kavafoğlu, Süha Kavafoğlu
(d. 9 Ağustos 1898 / ö. 17 Mayıs 1957)
Yazar, denemeci, çevirmen, şair
(Yeni Edebiyat / 19. Yüzyıl / Anadolu-Osmanlı-Türkiye)
ISBN: 978-9944-237-86-4
Nüfus cüzdanı suretinde tam adı, Mehmet Ali Nurullah Ataç'tır. Yazılarında bir dönem "Nurullah Ata" ismini kullandıktan sonra, 1935'ten sonra Tan, Haber ve Akşam Postası gazetelerindeki yazılarında "Ahfeş", Millî Eğitim Bakanlığı Yayınları arasında çıkan çevirilerinde "Sabiha Yağızlar", Son Havadis gazetesindeki çeviri roman tefrikalarında (1953) "Alkan", Dünya gazetesindeki İslamlık ve Garplık adlı çevirisinde "Ali Gümrükçü", Ulus ve Yeni Ulus gazetelerindeki fıkralarında (1952-1953) "Kavafoğlu" ve "Süha Kavafoğlu" müstear isimlerini kullandı (Doğan, 2011: 355-367).
Nurullah Ataç, Trabzonlu Gümrükçüoğulları ailesinden Mehmet Âtâullah Mefharî Bey ile Münire Hanım'ın oğludur. Aile adı, dedesinin babası olan Gümrükçü Halil Paşa'dan gelmektedir. Mehmet Âtâ Bey, Galatasaray Lisesinde okumuş, daha sonra bu lisede edebiyat öğretmeni olarak çalışmış, Islahat-ı Maliye Kurulu üyeliğinde bulunmuş, maliye mektupçuluğunun ardından Osmanlının son döneminde kısa bir süre Maliye Bakanı olarak görev yapmış bir şahsiyettir. Mehmet Âtâ Bey, İktitaf (1898) adlı bir antolojinin yanı sıra Hammer'den yaptığı 10 ciltlik Devlet-i Osmaniye Tarihi (1911-1919) adlı tercümesiyle tanınır. Mehmet Âtâ Bey de babası gibi şair mizaçlı biridir. Nurullah Ataç'ın dedesinin yayımlanmayan bir divançesinin bulunduğu, bu divançenin bir yangında yok olduğu belirtilir. Mehmet Âtâ Bey, Paul de Kock'tan yaptığı roman çevirilerinin yanı sıra Bernardin de Saint Pierre'in ünlü Paul ve Virginie adlı romanını da dilimize kazandırmıştır. Nurullah Ataç'ın annesi Münire Hanım ise, Necip Fazıl Kırakürek'in de soylarının dayandığı Maraşlı Kısakürekler ailesindendir. Mehmet Âta Bey ile Münire Hanım, kardeş çocuklarıdır (Ertop, 2011:186). Ankara Radyosu için hazırladığı sohbet programları ve gazete yazılarıyla tanınan doktor ve milletvekili Galip Ataç ise Nurullah Ataç'ın ağabeyidir.
Nurullah Ataç, çocukluğunun ilk yıllarını babasının görev yeri olan Selânik'te geçirdi. Ailesinin İstanbul'a dönmesinin ardından Galatasaray Lisesinde öğrenim görmeye başladı (1909-13), ancak dördüncü sınıftayken bu okuldan ayrıldı. Burhan Âsaf Belge, Vedat Nedim Tör yazarın bu okuldaki sınıf arkadaşlarından bazıları, Fazıl Ahmet Aykaç ise edebiyat öğretmenidir. Ataç kendisinin de söylediği gibi ilkokul dışında hiçbir okul bitirmedi (Alangu, 1959: 84).Yazar, öğrenimini Avrupa'da sürdürmek üzere daha sonra İsviçre'nin Cenevre kentine gitti. Burada özel bir okulda eğitimine devam eden Nurullah Ataç, babasının beklenmedik ölümü nedeniyle Mütareke döneminde (1919) Türkiye'ye dönmek zorunda kaldı ve bir süre Darülfünun'daki edebiyat derslerini izledi (1922). Cenevre'den döndükten sonra İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesinde Yahya Kemal Beyatlı çevresinde oluşan öğrenci topluluğu içinde yer alarak Yahya Kemal'in sohbetlerini takip etti.
Yerli ve yabancı edebiyatı yakından izleyen Ataç, kişisel çabasıyla Fransızca öğrendi; dışarıdan sınava girerek Fransızca öğretmeni oldu. Nişantaşı, Vefa, İstanbul ve Üsküdar liselerinde (1921-23) ve Adana Lisesinde (1924-25) Fransızca dersleri verdi. Ticaret Vekaletinde çevirmen olarak çalıştı (1925-26). 1926 yılında Leman Hanım'la evlendi. Ticaret Vekaletindeki görevinden ayrılarak yeniden Maarif Vekaleti bünyesine döndü ve bir yıl Talim ve Terbiye Dairesinde çevirmenlik ve İlk Tedrisat Dairesi şube müdürlüğü yaptıktan sonra tekrar öğretmenliğe başladı. Ankara Orta Muallim Mektebinde Türkçe, Sanat Tarihi, Fransızca (1928-30), İstanbul'da Pertevniyal Lisesinde, İstanbul Üniversitesi Yabancı Diller Okulunda (1937-38), Gazi Terbiye Enstitüsünde (1939-40) ve Ankara Atatürk Lisesinde (1941-45) Fransızca öğretmeni olarak çalıştı. 1940 yılında Hasan Âli Yücel'in Millî Eğitim Bakanlığı döneminde kurulan Tercüme Heyeti'nin ilk başkanı oldu, bu kurumda çalıştığı dönemde pek çok eseri tercüme ederek dilimize kazandırdı.
1945'ten başlayarak Basın Yayın Umum Müdürlüğünde yayın şefliği görevini yürüttükten sonra 1951'de Cumhurbaşkanlığı çevirmenliği görevine atandı; emekliye ayrılacağı 7 Şubat 1952 tarihine kadar bu görevde kaldı. Resmî görevinin yanı sıra Türk Dil Kurumu yönetim kurulu üyeliği ve 1951'den başlayarak bu kurumun yayın kolu başkanlığı görevlerini yürüttü.1951 yılından ölümüne dek Türk Dil Kurumunun yayın organı olan Türk Dili dergisini yönetti. 1955 yılında eşi Leman Hanım, mide kanserinden öldü. Nurullah Ataç, eşinin ölümünden iki yıl sonra Ankara Numune Hastanesi'nde üremi hastalığından vefat etti. Ataç'ın tek çocuğu, kızı Meral Ataç Tolluoğlu'dur. 1958'de kızı tarafından yılın en iyi eleştiri-deneme yazılarına verilmek üzere kurulan 500 lira tutarındaki "Ataç Armağanı", 1959'da Memet Fuat'a, 1960'ta Sabahattin Eyuboğlu'na verildikten sonra kaldırıldı.
Edebiyatla içli dışlı bir ailede yetişen Nurullah Ataç, ilk yazı denemelerini lise yıllarında kaleme almaya başladı. Yazar, kendisi ile yapılan bir söyleşide edebiyat hayatına atılmasında ailesinin rolünü şu cümlelerle belirtmiştir: "Babam çok okurdu. Biliyorsunuz, o da bir yazardı. Ağam Galip Ataç da bir yazardı. Bir ağam daha vardı, Refik Ata, genç yaşta Çanakkale Savaşı'nda öldü, o da çok okurdu, yaşasaydı o da hiç şüphesiz, bir yazar olurdu. Annem, bacılarım sabaha kadar roman okurlardı. Öyle bir ocakta yetiştim. Okumamak, bir yazar olmamak hiç aklımdan geçmedi, yani kendimi bildim bileli yazmaya özendim. İlk yazılarımı 1908'de yazdım, on yaşındaydım. 1908'de Meşrutiyet Devrimi oldu, birçok yeni gazeteler, dergiler çıktı, Namık Kemal'in Vatan'ı, Zavallı Çocuk'u, Âkif Bey'i basıldı, okudum onları. Tiyatroyu zaten çok severdim, ben de tiyatro yazarı olmak istedim. Ama çocukluk! Üç perde beş perde yetmiyordu bana, on sekiz, yirmi perdelik oyunlar yazmaya kalkıyordum. Başladım. Söylemeye hacet yok, birini bile bitiremedim... Belki bir perdeyi dahi sonuna getiremedim. Bir sayfasını saklamadım o defterlerin." (Aktaran: Bezirci, 1998: 23).
Tiyatro alıştırmaları ile yazı denemelerine girişen Ataç'ın yayımlanan ilk yazısı, Fransızcadan çeviri bir monologdur ve Mektepli dergisinde çıkmıştır (Bezirci, 1998: 23). Ataç'ın esas itibariyle edebiyat dünyasına adım atışı, Yahya Kemal'in yönetiminde çıkan Dergâh'taki yazı ve şiirleriyle olur. Şimdiki tespitler ışığında Ataç'ın yayımlanan ilk eleştiri yazısı, Ahmet Haşim'in Göl Saatleri adlı kitabını ele alan bir değerlendirmedir (Dergâh, S.12, 5 Nisan 1921, s.178). Bu ilk eleştiri yazısının hemen başındaki "Üstadı selamlamak için yazılan bu satırlar, tenkid değil, birçok gençler gibi benim de kendisine medyun olduğum hürmet ve şükranı ifade eder bir methiyedir." (Aktaran: Bezirci, 1998: 48-49) cümleleri yazarın daha sonra geliştireceği "öznel eleştiri" anlayışının işaretlerini verir.
Bu yazıdan sonra Nurullah Ataç'ın yazı ve şiirleri, Dergâh mecmuasında art arda yayımlanmaya devam eder. Yazar, bu dönemde Yakup Kadri'nin Erenlerin Bağından adlı eserini ele alan bir tanıtım yazısının yanı sıra tiyatro eleştirileriyle altı şiir/mensur şiir neşreder. Dergâh’ta yayımlanan “Sonbahar”, “Yalnızlık”, “Melal Perisi”, “Son Gül”, "Tahattür Saati” ve “Akşam Saati” başlıklı şiir ve mensur şiirler, Ataç’ın ilk kalem tecrübelerinden bazıları olarak değerlendirilebilir. Ataç'ın şiirlerinde ayrılık, yalnızlık, hüzün ve ölüm gibi temalar üzerine yoğunlaştığı görülmektedir. Güçlü bir biçimci anlayışa dayanan ve sembolizmden esinlenen bu şiirler, dönemin şiir beğenisine göre oldukça başarılı bulunmuştur. Örneğin oldukça güç beğendiği bilinen Ahmet Hamdi Tanpınar, Ataç'ın "yarası kapanmaz hançer getirdim" mısraının yer aldığı "Melal Perisi" adlı şiirini dönemin en güzel şiirlerinden biri olarak nitelendirmiştir (Tanpınar, 1977: 420). Bununla birlikte şiir vadisinde başarılı olamayacağını anlayan Nurullah Ataç, ilerleyen yıllarda şiir yazmayı bırakır. Yazar, yıllar sonra Pazar Postası’ndaki bir yazısında şiiri bırakış sebebini şu cümlelerle açıklayacaktır: “Şair olmadığımı, olamayacağımı anlamıştım. Gene de gözüm sanattaydı, bir sanat adamı sayılmaktaydı: ‘Ne çıkar şair değilsem? Ben de eleştirmeye veriririm kendimi, adım yarına, gelecek yüzyıllara ulaşır!” diyordum." (Nurullah Ataç, "Okuruma Mektuplar: Eleştirmeci", Pazar Postası, S. 15, 13 Mayıs 1951, s.2).
Piyes yazma girişimleri yarım kalan, şiir yazmayı da kısa sürede bırakan Ataç’ın bu gayretleri, yaradılışındaki “sanatçı olma” tutkusunun yansımalarıdır. Ataç’taki bu tutkunun yansımalarından bir diğeri yakın zamana kadar değerlendirmeye tâbi tutulmayan hikâyeleridir. Yazar, şiir ve piyes denemelerinin yanı sıra 1934 yılında Sedat Simavi’nin çıkardığıYedigün dergisinde “Rakip” ve “Kırk Birinci İğne” adlarında iki hikâye yayımlamıştır. Nurullah Ataç, o dönemde yayımlanan diğer hikâyelerle kıyaslandığında hayli zayıf metinler olarak karşımıza çıkan bu hikâyelerinde sade bir dil ve üslupla bireysel temalar üzerine yoğunlaşmıştır (Tonga, 2017: 52-62).
Nurullah Ataç'ın edebiyat tarihimizde esas kimliğini bulduğu alan, deneme ve eleştirileridir. Ancak eleştirilerinde öznel anlayışı ısrarla savunması, onu eleştiriden çok denemeye yaklaşan bir yazar yapar. Ataç, bir yazısında bu durumu şu cümlelerle açıklamıştır: "Yakup Kadri olsun benden münekkid diye bahsetmemeli idi. Çünkü ben münekkid değilim. Hayatımda birkaç tenkid makalesi yazdım. Hangi muharrir o kadarını yazmamıştır. Fakat on sekiz yıldan beri yazdıklarım arasında tenkid makaleleri pek küçük, görülmez bir yer tutar. Bu gazetede, daha başka gazetelerde yazdıklarım -iyi veya kötü- birer 'essai'dir, bir moralistin düşünceleridir. Tekrar ediyorum: Yazdıklarımın iyi olduğunu iddia etmiyorum. Fakat onlar tenkit, critique değildir, essai'dir." (Haber gazetesi, 10 Mart 1938).
Ataç'ın, eleştiriden denemeye, öznelcilikten sanatsal yaratıcılığa tüm bu gidiş gelişleri, yaradılışındaki "sanatçı olma" tutkusundan kaynaklanmaktadır. İçinde bir "ukde" halinde duran şiir yazma düşünce ve dileği, bir iki denemeden öteye geçememiş, oyun yazma girişimleri de başarısızlıkla sonuçlanmıştır. Yaratıcılık saplantısı, Ataç'ın yakasını bir türlü bırakmaz; gerek kendine yakıştıramadığı eleştirmen rolünden geri durup denemeci sayılmak isterken, gerekse istemeyerek de olsa eleştirmen rolüyle öne çıkıp da sınır tanımaz bir öznelcilikten yana tavır alırken, sürekli olarak bu saplantıdan hareket etmiştir. Bu sebeple Nurullah Ataç'ın eleştiri yazılarında alay, ironi ve öfke ağırlıklı olarak ön plana çıkar. Yazılarında, düşüncenin yanı sıra duygularına ve giderek kişilik özelliklerinin kimi yansımalarına ısrarla yer vermesinin nedeni, Ataç'ın içinde varlığını sürekli olarak koruyan o tatmin edilmemiş sanatçılık duygusudur. Ama Ataç gerek edebiyat-sanat konularındaki engin bilgi ve donanımı, gerekse güçlü sezgisiyle, "denemeci-eleştirmeci", "öznel-nesnel" eleştiri kararsızlıklarına kesin bir nokta koyarak 1950'lerde nesnel eleştiriden yana tavır aldıysa da savunduğu görüşleri genel itibariyle yazılarında uygulayamadığı söylenebilir. Giderek "denemeci" kimliğinden de uzaklaşarak, edebiyat çevrelerinin kendisine biçtiği eleştirmen rolünde karar kılan Ataç, Asım Bezirci'nin tespiti ile "Belki sistemli bir eleştiri meydana getirmedi, ama ilgiyi o yana çekti." (Yalçın, 2010: 134).
Nedim, Baki, Fuzuli, Şeyh Galip, Necati gibi şairlerin eserlerini ezbere okuyacak derecede Divan edebiyatına aşina olan Nurullah Ataç, Fransız edebiyatını da çok iyi bilen bir şahsiyettir. Karacoğlan, Ahmet Haşim ve Yahya Kemal'e sık sık atıflarda bulunan Ataç; Montaigne, R. de Gourmont, A. Gide, P. Leataud, Sainte-Beuve, E. Faguet ve Hazlitt gibi yazarlardan etkilenmiştir. Montaigne, La Bruyere, Ronsard, Voltaire, V. Hugo, Stendhal, Balzac, Gide, Mallarme, Verlaine, Rimbaud, Valery yazılarında sık sık görüşlerine başvurduğu Fransız şair ve yazarlardır. Emin Özdemir, Ataç'ın denemelerinde ele aldığı belli başlı kavramları yazılarının başlıklarından hareketle şu şekilde sıralar: Yalnızlık, yaşamak, öz ile biçim, kendini beğenmek, hayranlık, rahatlık, özgürlük, aydınlarımız, yenilik, yaşlılar-gençler, ılımlı devrim, okumak, dayanışma, inanmak, övülmek, doğruyu söylemek, ölüm, uğraş saygısı, sinema, üslup, kumar, alaturka musiki, ahlak, sanat ve ahlak, güdümlü yazın, samimilik (Özdemir, 2011:183).
Nurullah Ataç, özellikle 1940-1955 yılları arasında edebiyatımızın en etkili eleştirmeni olarak karşımıza çıkar. Ataç’a göre münekkit her şeyden önce bir sanatkârdır. Nasıl şair kendi hislerini söylerse o da kendi hislerini ve kendi fikirlerini söyler: “Biliyorum ki münekkitte bitaraflık gibi ne olduğu ve neye yarayacağını bir türlü anlayamadığım bir meziyet aranır. Bitaraf adam iki kişinin kavgasını hariçten seyreden ve bu kavgaya iştirak etmeyen adamdır. Edebiyat hakkında söylediği sözleri dinlemekte mazurum.” (Ataç, 1935, s.3, Aktaran: Çağın, 2012: 12). Edebiyat eserinin kuru bir nesne olarak incelenmesinin karşısında olan Ataç, sürekli eleştirmen ve okurla eser arasında bir akışın varlığından söz etmiş, kendisi üzerindeki olumlu ve olumsuz izlenimler yazılarının konusunu oluşturmuştur. Ona göre eleştiri de yaratıcı bir sanattır. (Çağın, 2012: 12).
Ataç, Türk edebiyatında önceleri "fenomen", giderek de tam bir "otorite" olarak anılmıştır. Dönemin genç şair ve yazarlarının hemen hemen tümünün eserlerini, Ataç'ın ne düşüneceği, ne türden tepkiler vereceğini hesaplayarak kaleme aldığı, yayımladıkları yapıtları Ataç'ın değerlendirmesini bekledikleri söylenebilir. Bu bağlamda Nurullah Ataç, ilk yazısının yayımlandığı 1921'den ölümüne kadar geçen 36 yıllık süre boyunca, başta şiir olmak üzere edebiyat, sanat, dil ve kültürün sorunları dendiğinde akla ilk gelen isim; görüş, düşünce ve tepkileri merakla beklenen tek kişi olmuştur. İlgi alanlarının çeşitliliği ve birikimindeki zenginlik göz önünde bulundurulduğunda asıl kimliği "kültür insanı" olarak belirginlik kazanan Ataç, dilden uygarlığa, ne kadar geniş bir çerçevede yazmış olursa olsun, onu oluşturan kimlikteki ağırlıklı pay edebiyatındır. O, çağdaşlaşma ya da dönemin geçerli kavramlaştırmasına uygun olarak Batılılaşmanın yanında yer almış, edebiyattaki yeniliklerin en çetin savunucusu ve izleyicisi olmuştur. Özellikle, Garip şiirinin, eski şiirin kalıplarını kırmak, söz sanatlarını reddetmek ve Türk şiirinde serbest vezni egemen kılmak biçiminde yansıyan yenilikçi girişimini, peş peşe yazılarla, söz konusu akımın şairlerinden bile daha coşkulu bir tavırla savunmuş, Garip akımının en büyük destekçisi olmuştur. O, bunu Divan şiirinin hazzına varmış, yazılarında sık sık Divan şiirinden alıntılara yer veren bir kişi olmasına ve yeni şiiri pek de anlayamamasına rağmen yapmıştır. Ataç, bir yandan Divan şiirini saygıyla anıp överken, öte yandan bu şiirin çağı karşılayamayacağını söylemekten de geri durmaz. Divan şiiri sevgisini işlediği kimi yazılarında Fuzuli, Baki, Şeyh Galip, Nedim ve Naili gibi şairlerin büyüklüğünü vurgulamıştır. Ancak Ataç'a göre Divan şiirinden sonraki dönemler (Tanzimat, Servet-i Fünun, Fecr-i Âti), Yahya Kemal ve Ahmet Haşim'e kadar, boş bir bocalama evresidir. Ahmet Haşim'i Batı şiirini Türk edebiyatına getiren ilk modern şair olarak değerlendirir. Yahya Kemal'e duyduğu hayranlığa rağmen yeni şiirin yanında yer alır; çünkü varoluşunu çağdaş, yenilikçi aydın kimliği belirlemektedir. Öyle ki, daha sonraki yıllarda Garip şiirine bir tepki olarak gelişen İkinci Yeni akımının öncü örneklerini bile -söz konusu şiirlerdeki duyarlığı paylaşamamasına rağmen- övecek; örneğin İkinci Yeni'nin öncü şairlerinden Turgut Uyar'ın ilk kitabı Arz-ı Hal'in önsözünü yazacak, bu önsözde "Bilmem yanılıyor muyum Turgut Uyar’ı iyi bir şair saymakla? Hiç sanmıyorum. Ne olursa olsun, onun için atıyorum zarımı” diyerek gönülden destekleyecektir (Yalçın, 2010: 135).
Şerife Çağın, Ataç’ın eleştirmenliği ve şiir yazıları hakkında şu yorumu yapar: “Her söylediği doğru olduğu için değil, fakat eleştiriye ve şiir teorisine ait görüşleri, kavramları iyi ifade edebildiği, açık seçik ortaya koyabildiği için Ataç’ın, eleştiri ve şiirin ne olduğu ve ne olmadığını anlama konusunda başvurulabilecek en iyi kaynaklardan biri olduğunu söyleyebiliriz. Aktüel edebiyatı günü gününe takip etmesi, yanılmayı göze alarak hükümler vermekten çekinmemesi, sürekli yeninin peşinden koşması, fakat bunun yanında geçmişten süzülerek gelmiş olan klasik zevki içinde beslemesi Ataç’ın en bariz özellikleri.” (Çağın, 2012: 9).
Nurullah Ataç, sonunda, şiir, öykü ve oyun yazarlığıyla kavuşamadığı ünlü olma isteğini edebiyat ortamının en tepesine olanca karizmasıyla oturarak gerçekleştirmiştir. Yazar; Akşam, Hakimiyet-i Milliye (daha sonra Ulus), Cumhuriyet, Milliyet, Son Posta, Haber, Akşam Postası, Son Havadis gazetelerinde, Yedigün, Yeni Adam,Yarım Ay, Pazar Postası, Seçilmiş Hikâyeler, Ülkü, Varlık, Türk Dili gibi dergilerde (Karataş, 2011: 403-412) yazdığı binlerce yazı ile edebiyat-sanat ve kültür atmosferimize yön vermeye çalışmıştır. Onun yazılarında keskin hiciv ve ironinin yanı sıra sanki okurla söyleşiyormuşçasına sıcak ve samimi bir üslup dikkat çekmektedir. Nurullah Ataç'ın tiyatro üzerine yazdığı yazılar 2010 yılında Ataç'ın Tiyatro Yazıları adıyla (Bağcı, 2010); şiirle ilgili yazıları ise 2013 yılında Şiir, Daima Şiir: Ataç'ın Şiir Yazıları (Çağın, 2013) adıyla neşredilmiştir.
Ataç, gelenekle giriştiği savaşta daha çok genç şairlerin yanında yer aldı; özellikle 1945'ten sonraki yazılarında dildeki özleşmenin öncülüğünü üstlendi ve öztürkçenin en ateşli savunucularından biri oldu. Behçet Necatigil, yazarın bu yönünü şu cümlelerle değerlendirmiştir: "Nurullah Ataç, Türkçenin özleşmesi, arınması için yılmadan savaştı, bu uğurda yazdığı yazılarda hiçbir yabancı sözcük kullanmadığı oldu, kendine özgü; devrik cümleleri çoğunlukta, yeni bir dil ve anlatım biçimi yarattı, genç yazarların çoğu onun etkisinde kaldılar." (Necatigil, 1980: 60-61).
Başta edebiyat-sanat olmak üzere, kültür ortamı ve giderek de tüm düşünce hayatının Doğu'dan kurtularak Batılılaşması, bu yolda, Batı yapıtlarının Türkçeye çevrilmesi; edebiyatın, geleneğin eski dilinden ve kalıplarından kurtularak yenileşmesi, genç sanatçıların desteklenerek toplumun benimseyip değer verdiği sanatçılar olarak tanınması, yeni sanatçılar yetiştirilmesine önayak olunması; genel anlamda edebiyat ve yazarlığın, süsten, yapmacık, özenti ve gösterişten arınarak, akıldan yana, açık ve anlaşılır bir kimlik kazanması; dilde özleşmesinin sağlanması ve Türkçenin benliğine kavuşturulması, yazı dilini konuşma dilinin imkanlarına açarak toplumun çeşitli kesimleri arasındaki iletişimsizlik engelinin aşılması; eleştirmenin, sanatçının kimi durumlarda sahip olamayacağı bilgi ve donanım eksiğini kapatarak ona yol ve yordam öğretmesi, "bilge" kişiliğiyle sanatçıya yol göstermesi, yazılarında sıklıkla savunduğu başlıca görüşler olmuştur (Yalçın, 2010:135).
Ataç'ın deneme-eleştiri türünde yayımladığı eserleri şu şekilde sıralayabiliriz: Günlerin Getirdiği (1946), Sözden Söze (1952), Karalama Defteri (1952), Ararken (1954), Diyelim (1954), Söz Arasında (1957), Okuruma Mektuplar (1958), Prospero ile Caliban (1961), Dergilerde (1980).
Ataç, bütün bu yenileşmeden, çağdaşlıktan yana tavrına rağmen, önceleri "devletçi", daha sonra "tutucu", giderek de "gerici" suçlamalarıyla karşılaşmıştır. Bu türden suçlamalarla karşılaşmasının nedeni onun "sanatçı" ve "halkı" ayrı yerlerde konumlayan yazıları ve söz konusu yazılarının toplamından bir araya getirilen Prospero ile Caliban (1961) adlı kitabı olmuştur. Shakespeare'in Fırtına adlı oyunundaki Prospero ile Caliban karakterlerinden esinle, Prospero'ya "sanatçı", Caliban'a "halk" kimliklerini yükleyen Ataç, halkı göz ardı eden tutumuyla söz konusu suçlamaların muhatabı olmuştur. Özellikle Demokrat Parti iktidarıyla gündemi belirler bir niteliğe bürünmüş halk popülizmine muhalefetini dile getirdiği yazılarında Ataç'ın dönemin "ilerici-devrimci" kavrayışına uzak düştüğü de bir gerçektir. Onun "kültür insanı" kimliği, çağdaşlık ve yenileşmeden yana tavrı, başta edebiyat olmak üzere sanatı kavrayış ve yönlendirişindeki isabetli saptamalarının değeri ve ölümüyle yarattığı boşluk ancak sonradan anlaşılmıştır (Yalçın, 2010: 135).
Bir bütün hâlinde değerlendirildiğinde eserlerinde akılcı düşünceyi ve Batıcılığı savunduğu görülen Nurullah Ataç, Türk edebiyatında modern anlamda "deneme" türünün ilk önemli yazarı kabul edilmektedir. Ataç'ın denemelerinde edebiyatla ilgili konular ön planda olmuş, yazar bu tarz yazılarıyla -biraz da sert mizacının etkisi ile- deneme ile eleştirinin iç içe geçtiği metinler ortaya koymuştur. Ataç, 36 yıllık yazı çabası boyunca 80'i aşkın dergi ve gazetede 4000'den fazla yazı yayımlamış, Türk edebiyatının gündemini ve yönünü belirlemiştir. Uzunca yıllar edebiyatımızda "ağırlığı hissedilen bir eleştirmen" olan Nurullah Ataç, deneme ve eleştirilerinin dışında şiir, piyes, hikâye, günlük ve sohbet türlerinde de eserler kaleme almıştır. Ataç, Batı edebiyatının önde gelen yapıtlarının Türkçeye kazandırılmasına öncülük ederek Yunan, Latin, Rus ve Fransız klasiklerinden elliye yakın çeviri yaparak bu alanda da önemli bir boşluğu doldurmuştur.
Kaynakça
Alangu, Tahir (1959). Ataç'a Saygı, İstanbul: Varlık Yay.
Ataç, Nurullah (1935). “Tenkit Üzerine", Tan, 20 Mayıs 1935, s.3
Bağcı, Müberra (2010). Ataç'ın Tiyatro Yazıları, İstanbul: Dergâh Yay.
Bezirci, Asım (1998). Nurullah Ataç, İstanbul: Evrensel Basın Yay.
Çağın, Şerife (2012). Bir Şiir Eleştirmeni Olarak Nurullah Ataç, İstanbul: Dergâh Yay.
Çağın, Şerife (2013). Şiir, Daima Şiir: Ataç'ın Şiir Yazıları, İstanbul: Dergâh Yay.
Doğan, M. Can (2011). "Keçisi Değil Kendi: Nurullah Ataç ve Diğerleri", Nurullah Ataç kitabı içinde, ss.355-367, (Ed. Mustafa Şerif Onaran-İbrahim Çelik), Ankara: Kültür Bakanlığı Yay.
Ertop, Konur (2011). "Cumhuriyet Aydınlanmasına Emek Veren Bir Beyin Adamı", Nurullah Ataç kitabı içinde, ss.185-220, (Ed. Mustafa Şerif Onaran-İbrahim Çelik), Ankara: Kültür Bakanlığı Yay.
Hünalp, Ayhan (1974). Dağlara Giden Yollar 30 Yıllık Basın ve Sanat Hâtıraları. İstanbul: 3 Yayınları.
Karataş, Turan (2011). "Ataç Dergilerde", Nurullah Ataç kitabı içinde, ss. 403-412, (Ed. Mustafa Şerif Onaran-İbrahim Çelik), Ankara: Kültür Bakanlığı Yay.
Necatigil, Behçet (1980). Edebiyatımızda İsimler Sözlüğü, 10. Baskı, İstanbul: Varlık Yay.
Özdemir, Emin (2011). "Denemeciliğin Ataç Boyutu", Nurullah Ataç kitabı içinde, ss.177-185, (Ed. Mustafa Şerif Onaran-İbrahim Çelik), Ankara: Kültür Bakanlığı Yay.
Tanpınar, Ahmet Hamdi (1977). Edebiyat Üzerine Makaleler, 2. Baskı, İstanbul: Dergâh Yay.
Tonga, Necati (2017). "Nurullah Ataç'ın Yedigün'deki İki Hikâyesi", Kitap-lık, S.191, ss. 52-62.
Yalçın, Murat (Ed., 2010).Tanzimat'tan Bugüne Edebiyatçılar Ansiklopedisi. 3. Bas., İstanbul: Yapı Kredi Yay.
Madde Yazım Bilgileri
Yazar: DR. NECATİ TONGAYayın Tarihi: 11.09.2019Güncelleme Tarihi: 19.12.2020
Yayın Tarihi: 11.09.2019Güncelleme Tarihi: 19.12.2020
Güncelleme Tarihi: 19.12.2020
Eser Adı | Yayın evi | Basım yılı | Eser türü |
---|---|---|---|
Mazi ile Âti Arasında | Hâkimiyet-i Milliye Matbaası / Ankara | 1926 | Çeviri |
Hürriyetin Behası | Hâkimiyet-i Milliye Matbaası / Ankara | 1926 | Çeviri |
Asya'nın Uyanması : İngiliz Emperyalizmi ve Milletlerin İsyanı | Hâkimiyet-i Milliye Matbaası / Ankara | 1927 | Çeviri |
Genç Werther'in Istırapları | Millî Eğitim Vekâleti Yay. / Ankara | 1930 | Çeviri |
Mitoloji | Kanaat Kütüphanesi Ahmet Sait Basımevi / İstanbul | 1933 | Çeviri |
Mercan Adası | Kanaat Kütüphanesi Ahmet Sait Basımevi / İstanbul | 1939 | Çeviri |
İki Yeni Gelinin Hatıraları | Semih Lütfi Kitabevi Yay. / İstanbul | 1940 | Çeviri |
Dünya Gözüyle | Maarifet Matbaası / İstanbul | 1940 | Çeviri |
Adsız Köşk | Ahmet Halit Kitabevi Yay. / İstanbul | 1940 | Çeviri |
İspanya Tarihi | Kanaat Kütüphanesi, Ahmet Sait Basımevi / İstanbul | 1940 | Çeviri |
Oidipus Kolonos'ta | Millî Eğitim Bakanlığı Yay. / Ankara | 1941 | Çeviri |
Philoktetes | Millî Eğitim Bakanlığı Yay. / Ankara | 1941 | Çeviri |
Fil | Kanaat Kütüphanesi, Ahmet Sait Basımevi / İstanbul | 1941 | Çeviri |
Öküzler | Kanaat Kütüphanesi, Ahmet Sait Basımevi / İstanbul | 1941 | Çeviri |
Bodur Kara Horoz | Kanaat Kütüphanesi, Ahmet Sait Basımevi / İstanbul | 1941 | Çeviri |
Ördek ile Pars | Kanaat Kütüphanesi, Ahmet Sait Basımevi / İstanbul | 1941 | Çeviri |
Koç ile Doğan | Kanaat Kütüphanesi, Ahmet Sait Basımevi / İstanbul | 1941 | Çeviri |
Köpek | Kanaat Kütüphanesi, Ahmet Sait Basımevi / İstanbul | 1941 | Çeviri |
Kurt | Kanaat Kütüphanesi, Ahmet Sait Basımevi / İstanbul | 1941 | Çeviri |
Kötü Kaz | Kanaat Kütüphanesi, Ahmet Sait Basımevi / İstanbul | 1941 | Çeviri |
Kumarbaz | Ahmet Halit Kitabevi Yay. / İstanbul | 1941 | Çeviri |
Kırmızı ve Siyah I-II | Millî Eğitim Bakanlığı Yay. / Ankara | 1942 | Çeviri |
Amphitryon | Maarif Vekâleti Yay. / Ankara | 1943 | Çeviri |
Vendetta (Kan Davası) | Hilmi Kitabevi Yay. / İstanbul | 1943 | Çeviri |
Andrea del Sarto | Millî Eğitim Bakanlığı Yay. / Ankara | 1943 | Çeviri |
Granata Sefahati | Akba Kitabevi Yay. / Ankara | 1943 | Çeviri |
Çömlek | Maarif Vekâleti Yay. / Ankara | 1943 | Çeviri |
Kardeşler | Maarif Vekâleti Yay. / Ankara | 1943 | Çeviri |
Tehlikeli Alakalar | Maarif Vekâleti Yay. / Ankara | 1944 | Çeviri |
Fırsat | Maarif Vekâleti Yay. / Ankara | 1944 | Çeviri |
Ines Mendo | Maarif Vekâleti Yay. / Ankara | 1944 | Çeviri |
Çifte Bakkhis'ler | Maarif Vekâleti Yay. / Ankara | 1944 | Çeviri |
Seçme Yazılar | Millî Eğitim Bakanlığı Yay. / Ankara | 1944 | Çeviri |
Masallar | Millî Eğitim Bakanlığı Yay. / Ankara | 1945 | Çeviri |
Günlerin Getirdiği | Akba Yay. / Ankara | 1946 | Deneme |
Andros Güzeli | Millî Eğitim Basımevi / Ankara | 1946 | Çeviri |
Formio | Millî Eğitim Bakanlığı Yay. / Ankara | 1946 | Çeviri |
Kaynana | Millî Eğitim Bakanlığı Yay. / Ankara | 1946 | Çeviri |
Özünün Celladı | Millî Eğitim Bakanlığı Yay. / Ankara | 1946 | Çeviri |
Tecimen | Millî Eğitim Bakanlığı Yay. / Ankara | 1946 | Çeviri |
Hadım | Millî Eğitim Bakanlığı Yay. / Ankara | 1946 | Çeviri |
Buğday Kurdu | Millî Eğitim Bakanlığı Yay. / Ankara | 1947 | Çeviri |
Casina | Millî Eğitim Bakanlığı Yay. / Ankara | 1947 | Çeviri |
Epidicus | Millî Eğitim Bakanlığı Yay. / Ankara | 1947 | Çeviri |
Üç Akçelik Kişi | Millî Eğitim Bakanlığı Yay. / Ankara | 1947 | Çeviri |
Hortlak | Millî Eğitim Bakanlığı Yay. / Ankara | 1947 | Çeviri |
Kartacalı | Millî Eğitim Bakanlığı Yay. / Ankara | 1948 | Çeviri |
Altın Eşek-I | Millî Eğitim Bakanlığı Yay. / Ankara | 1950 | Çeviri |
Sözden Söze | Varlık Yay. / İstanbul | 1952 | Deneme |
Karalama Defteri | Yenilik Yay. / İstanbul | 1952 | Deneme |
Masallar | Millî Eğitim Bakanlığı Yay. / Ankara | 1952 | Çeviri |
Ararken | Varlık Yay. / İstanbul | 1954 | Deneme |
Diyelim | Varlık Yay. / İstanbul | 1954 | Deneme |
Taras Bulba | Varlık Yay. / İstanbul | 1954 | Çeviri |
Don Ramiro | Millî Eğitim Bakanlığı Yay. / Ankara | 1954 | Çeviri |
İğreti Suret | Varlık Yay. / İstanbul | 1955 | Çeviri |
Söz Arasında | Varlık Yay. / İstanbul | 1957 | Deneme |
Okuruma Mektuplar | Varlık Yay. / İstanbul | 1958 | Deneme |
Günce (1953 günceleri) | Varlık Yay. / İstanbul | 1960 | Günlük |
Yedi Kızlar | Varlık Yay. / İstanbul | 1960 | Çeviri |
Prospero ile Caliban | Varlık Yay. / İstanbul | 1961 | Deneme |
Söyleşiler | Türk Tarih Kurumu Yay., Ankara Üniversitesi Basımevi / Ankara | 1964 | Sohbet |
İkizler | Millî Eğitim Bakanlığı Yay. / Ankara | 1965 | Çeviri |
Urgan | Millî Eğitim Bakanlığı Yay. / Ankara | 1965 | Çeviri |
Madame Bovary-Taşra Âdetleri | Remzi Kitabevi Yay. / İstanbul | 1967 | Çeviri |
Günce 1953-55 | Türk Dil Kurumu Yay. / Ankara | 1972 | Günlük |
Günce 1956-57 | Türk Dil Kurumu Yay. / Ankara | 1972 | Günlük |
Mitoloji | Cem Yay. / İstanbul | 1979 | Çeviri |
Dergilerde | Türk Dil Kurumu Yay. / Ankara | 1980 | Deneme |
Ataç'ın Tiyatro Yazıları | Dergâh Yay. / İstanbul | 2010 | Eleştiri |
Şiir, Daima Şiir: Ataç'ın Şiir Yazıları | Dergâh Yay. / İstanbul | 2013 | Eleştiri |
İlişkili Maddeler
Sn. | Madde Adı | D.Tarihi / Ö.Tarihi | Benzerlik | İncele |
---|---|---|---|---|
1 | Emin Haki | d. 16 Ekim 1889 - ö. 1 Nisan 1921 | Doğum Yeri | Görüntüle |
2 | CELÂL, Mahmûd Celâleddîn Paşa | d. 1839-40 - ö. 1899 | Doğum Yeri | Görüntüle |
3 | Tayyibî, Mehmed Çelebi | d. ? - ö. 1679 | Doğum Yeri | Görüntüle |
4 | Asım İsmet Kültür | d. 1898 - ö. 5 Eylül 1960 | Doğum Yılı | Görüntüle |
5 | CAHANSUZ, Zernişan Hidayet Bey kızı Seyid-zâde | d. 1898 - ö. 1945 | Doğum Yılı | Görüntüle |
6 | Rifat Necdet Evrimer | d. 1898 - ö. 1971 | Doğum Yılı | Görüntüle |
7 | Hamdi Nüzhet Çançar | d. 1890 - ö. 15 Haziran 1957 | Ölüm Yılı | Görüntüle |
8 | Hamit Salih Asyalı | d. 29 Ekim 1917 - ö. 21 Haziran 1957 | Ölüm Yılı | Görüntüle |
9 | CEMAL/CEMAL HOCA, İsmail Turan | d. 11.10.1883 - ö. 17.02.1957 | Ölüm Yılı | Görüntüle |
10 | Gülseren Budayıcıoğlu | d. 16 Şubat 1947 - ö. ? | Meslek | Görüntüle |
11 | Coşkun Ertepınar | d. 1914 - ö. 9 Ağustos 2005 | Meslek | Görüntüle |
12 | Mustafa Köneçoğlu | d. 04 Mayıs 1973 - ö. ? | Meslek | Görüntüle |
13 | Faruk Nafiz Çamlıbel | d. 18 Mayıs 1898 - ö. 8 Kasım 1973 | Alan/Yüzyıl/Saha | Görüntüle |
14 | Numan Sabit Osmançelebioğlu | d. 1896 - ö. 24 Kasım 1982 | Alan/Yüzyıl/Saha | Görüntüle |
15 | Necip Türkçü | d. 1872 - ö. 22 Şubat 1950 | Alan/Yüzyıl/Saha | Görüntüle |
16 | CEYHANÎ, Durmuş Ali Sayıcı | d. 13.01.1964 - ö. ? | Madde Adı | Görüntüle |
17 | KÂSIM-I ENVÂR, Muîneddîn Alî b. Nâsir b. Hârûn b. Ebü’l-Kâsım Hüseynî | d. 1355 - ö. 1433 | Madde Adı | Görüntüle |
18 | ELVANÎ, Ali Yıldız | d. 1927 - ö. 1976 | Madde Adı | Görüntüle |