Madde Detay
CEMÂL-İ HALVETÎ
(d. ?/? - ö. 902/1497)
tekke şairi
(Tekke / Başlangıç-15. Yüzyıl / Anadolu-Osmanlı-Türkiye)
ISBN: 978-9944-237-86-4
Asıl ismi
“Muhammed”dir (Lamiî 1289: 579, Akkuş 2006: 320). “Çelebi Halife” adıyla
ünlenmiştir (Akkuş 2006: 320, Gündüz 1995: 206, Tan 2007: 214, Akbayar 1996:
966). Tam adı, Ebu’l-Füyûzât Muhammed b. Hamîdüddin b. Mahmud b. Muhammed b.
Cemâleddin el-Aksarâyî’dir (Gündüz 1995: 206, Tayşi 1993: 302). Doğum tarihi
bilinmeyen şairin, doğum yerinin Amasya (Bursalı 1333: 26, Öngören 2000:
43) veya Aksaray olduğu söylenmektedir (Gündüz 1995: 205, Mecdî 1989: 284). Önceleri
ilimle uğraşırken daha sonra tasavvuf sevgisi ağır bastığı için tasavvufa
yönelir. Karaman’a giderek Şeyh
Alâeddin Halvetî’nin halifesi Şeyh Abdullah’ın yanında kalır. Bu esnada
Karaman’a gelen Şeyh Alâeddin ile de tanışır. Kısa süre sonra bu iki şeyhin
vefatı üzerine Şeyh
Tahirzâde’ye intisab eder (Taşköprüzâde: yty; Tayşi 1993: 429). Şeyhi
Tahirzâde’nin vefatı üzerine tekrar bir arayış içerisine giren
Halveti (Küçükdağ 1995: 17), Tahirzâde’nin önceden tavsiye ettiği üzre
Seyyid Yahyâ (ö. 869/1464-65)’ya bağlanmak için Bakü’ye doğru yola çıkar. Yol
üzerinde Erzincan’a uğrayarak Şeyh Muhammed el-Erzincânî ile görüşür. Şeyh,
Seyyid’in çok yaşlandığını söylese de Halveti yolundan dönmez. Ancak oraya
ulaşmadan Seyyid Yahyâ’nın ölüm haberini alarak Erzincan’a döner (Lamiî 1289:
579, Mecdî 1989: 286, Tan 2007: 215) ve Pîr Muhammed Erzincânî’ye intisab eder
(Akkuş 2006: 320). Halveti, hilafet icazetini alınca Amasya’ya giderek
Gümüşlüoğlu Tekkesi’nde faaliyette bulunmuş (Abdizâde 1986: 194) oradan Hoca
Sultan Tekkesi’ne geçmiştir (Abdizâde 1986: 186). Burada Şehzade Bayezid’le
tanışmış ve aralarında bir muhabbet doğmuştur. II. Bayezid’in, şeyhin
sohbetinden keyif aldığı ve şeyhe büyük bir sevgi ve saygı beslediği (Yazıcı
1956: 93, Küçükdağ 1995: 20-26), kendisi için manevi bir güç kaynağı
olduğu kaynaklarda ifade edilmektedir (Cunbur 1994: 79). II. Bayezid tahta
geçtiğinde Cemâl-i Halvetî’yi İstanbul’a davet etmiş, ilkin Fatih’in Balat
semtindeki Gül Camii’nde, ardından Yedikule semtinde bulunan Kızlar Kilisesi
denilen yerde irşat faaliyetinde bulunmuştur (Akkuş 2006: 324, Tatcı 2007: 196,
Tayşi 1993: 302). İstanbul’da ilk Halvetî ayinini Cemâl-i Halvetî icra
ettirmiştir (Akkuş 2006: 229). İstanbul’da büyük bir deprem (Tayşi 1993:
434) veya taun salgını olunca (Akkuş 2006: 324, Mecdî 1989: 286, Tan 2007: 216,
Akbayar 1996: 966), II. Bayezid, şeyhten bu felaketin ortadan kalkması için,
hacca gidip dua etmesini ister. Şeyh, daha Üsküdar’a geldiğinde felaket son
bulur. Padişah, şeyhin dönmesini ister. Ancak Halveti, Hac yoluna koyulur,
Şam’a varır. Bir süre burada kaldıktan sonra tekrar hac niyetiyle yola çıkar.
Sünbül Sinan’ı bir mektupla Kâbe’ye çağırır. Halvetî, Tebük’e vardığında
dervişlerini etrafına toplar, kızı Safiye Hatun’u, Sünbül Sinan’a
nikâhlamalarını vasiyet eder. Şeyhliğe Sünbül Sinan’ı getirdikten sonra vefat
eder. Tebük mevkiinde Tâbût Korusu denilen yere defnedilir (Bursalı 1333: 26,
Tatcı 2007:169, Tayşi 1993: 302, Derin 1985: 259). Sünbül Sinan’ın şeyh olarak
atandığı tarihe bakılırsa (1497) şeyhin vefat tarihi 1497 olmalıdır (Küçükdağ
1995: 33).
Eserlerinin
büyük bir kısmını Arapça olarak, bazı sure ve ayetlerin tasavvufî tefsir ve
yorumları, seçilmiş hadislerin şerhleri, Halvetî tarikatının adap, esas, dua ve
zikirlerinin anlatıldığı kısa risaleler şeklinde kaleme almıştır.
Arapça
mensur eserleri şunlardır: Kitâbu’n-Nûriyye ve Kevkebü’d-Düriyye,
er-Risâletü’l-Kevseriyye fî Beyâni Te’vîli Esrâri’l-Kur’ân, Te’vilu Hubbullah
Re’sü Külli Hatîetin / Te’vîlü “Hubbü’d-dünya re’sü külli hatî’e, Sad Kelime-i
Sıddîk-i Ekber / Şerh-i Sad Kelime-i Hazret-i Sıddîk-i Ekber, Risâle Fî İsmeyni’l-A’zameyn,
Esrârü’l-İlâhiyye, Envâru’l-kulûb li-Talebi Ru’yeti’l-Mahbûb, Risâle-i
Nusratiyye, Risâletü’r-Rahîmiyye, Tefsîr-i Sûre-i Fâtiha, Fasl fî Âdâbi’z-Zikr,
Sirâcü’l-Kulûb, Kırk Hadis Te’vili ve Şerhi / Te’vîlâtü Erba’îne Hadîsen, Kırk
Kudsî Hadis Te’vili / Şerhu Erba’îne Hadîsen Kudsiyyen, Risâle fî Beyâni
Esrari’l-Vudûi’z-Zahiriyye ve’l-Ma’neviyye, Kırk Nebevî Hadis Şerhi, Kitâbu
Şerhi’l-Ebyât, Tefsîr-i Cemâl Halife, Makale-i Tevsîkıyye ve Risâle-i
Tevhîdiyye, Risâle fî Hadisi “İnnellahe Teâlâ Halaka Âdeme alâ Suretih,
Sirâcü’s-Sâlikîn ve Minhâcü’t-Tâlibîn, Şerh-i Sad Kelime-i İmâm-ı Ali
el-Müsemmâ bi-Zübdetü’l-Esrâr.
Onun Türkçe
mensur eserleri ise Risâletü’l-İslâmiyye ve Tercüme-i Risâle-i Etvâr-ı
Seb’a’dır. Kendisinin edebî değere sahip olan manzum eserlerine kısaca değinmek
gerekmektedir:
Divançe: Halvetî’nin müstakil bir divançesi
bulunmamaktadır. Ancak Dîvânçe-i Fahrî adıyla, Muhammed es-Sünbülî el-Fahrî
tarafından oluşturulan bir şiir mecmuasında, başka şairlerin şiirlerinin
yanında Halvetî’nin de şiirleri bulunmaktadır (Süleymaniye Kütüphanesi, Esad
Efendi Bölümü, nr. 2709; Millet Kütüphanesi, Ali Emiri Manzum 463). Süleymaniye
Kütüphanesi’nde bulunan on sekiz şiiri, M. Serhan Tayşi tarafından
neşredilmiştir (1996: 154). Halvetî’nin İstanbul kütüphanelerindeki bazı
mecmualardan derlenmiş şiirleri de mevcuttur. Sadeddin Nüzhet Ergun tarafından
tespit edilen bu şiirler yayımlamıştır (1944: 964-971). Onun beş mesnevisinin
yer aldığı mecmuanın tek nüshası, Millî Kütüphane’de bulunmaktadır (MKYK, Cevâhirül-kulûb,
06 Mil Yz A 3264). İlk mesnevî olan 2350 beyitlik Cevâhirü’l-kulûb’da
kalplerin cevherleri ortaya çıkarılmaya çalışılırken ardında yer alan 635
beyitlik Beyân-ı Çeng-nâme adlı mesnevîde çengin hikâyesi
üzerinden insana kibir ve gururdan uzak durması gerektiği öğütlenmiş, bedeni
terk etmeden Allah’a giden yola adım atılamayacağı belirtilmiştir. Bu mesnevî,
sade dili, basit anlatımı, hikâye ve temsiller içeren yapısı ile bir soluk alma
yeri gibidir. Zira Beyân-ı Çeng-nâme’nin ardından gelen ve 651
beyitten oluşan Risâle-i Teşrîhiyye adlı mesnevîde, İnşirah
suresinin işârî mahiyetteki tasavvufî tefsiri yer almaktadır. Mesnevî, genel
olarak insan kalbinin latifelerinin nasıl açılabileceği gibi zor bir konudan
bahsetmektedir. Bu mesnevînin ardında yer alan 1422 beyitlik Risâle-i
Fakriyye’de, tasavvufî bir kavram olan ‘fakr’ın tarifi yapılmakta;
bu tariften yola çıkılarak aslî vatana ulaşmada kişinin fakra erişmesi
gerektiği dile getirilmekte ve bu yola girenlere hikâyeler yoluyla nasihatler
verilmektedir. Son olarak da tüm bu mesnevîlerdeki gelişimin neticesi olarak ‘sufi’nin
kim olduğuna dair tanım ve hikâyeleri içeren ve 905 beyitten oluşan Risâle-i
Sûfîyye yer almaktadır.
Cemâl-i
Halvetî, aralarında hacimsiz eserlerin de yer aldığı otuzu aşan eser yazmış
mutasavvıflardan biridir. Tasavvufî mesnevileri, dil bakımından genel olarak
sadedir. Mesnevilerde mahallî kelime ve deyimlerin yanı sıra tasavvufî kelime,
terim, rumuz ve özdeyişlere de rastlanmaktadır. Mesnevilerinde oldukça sade bir
dil kullanan şair, muhtevanın gerektirdiği şekilde bazen kapalı anlatımlara
girebilmekte, bunları izah edebilmek için ise hikâyeler anlatarak tahkiye; ayet
ve hadisleri, özdeyişleri işaret ederek delillendirme yoluna gitmektedir.
Mesnevilerde yer alan bazı teknik kusurlara rağmen Halvetî’nin dönemine göre
lirizm ve söyleyiş bakımından başarılı şiirleri bulunduğuna dikkat çekmek
gerekmektedir. Zira o doğrudan doğruya bir sanat davası gütmemiş, şairlik
iddiasında bulunmamıştır. O, mesnevilerinde, bazı tasavvufî kavramlara açıklık
getirmek yoluyla sâliklere yol göstermeyi hedeflemiştir. Onun mesnevîleri
tasavvuf hakkında bilgi vermek, tasavvuf yoluna meyletmiş bir kimseye ışık
tutmak, yol göstermek maksadıyla kaleme alınmış, bu sebeple mesnevilerde temel
tasavvufî kavramların bazıları izah edilmiştir. Bu kavramlar, Cemâl-i
Halvetî’nin tasavvufî bilgisinin yanında tasavvufî anlayışını göstermesi
bakımından da önemlidir.
Kaynakça
Abdizâde
Hüseyin Hüsâmeddin (1986). Amasya Tarihi. C. I. Ankara: Amasya
Belediyesi Kültür Yay.
Akbayar,
Nuri (1996). Mehmed Süreyyâ: Sicill-i Osmani (Osmanlı Ünlüleri). C.
I. (akt. Seyit Ali Kahraman). İstanbul: Tarih Vakfı Yurt Yay.
Akkuş,
Mehmet, A. Yılmaz (hzl.) (2006). Osmanzâde Hüseyin Vassaf, Sefîne-i
Evliyâ. C. V. İstanbul: Kitabevi.
Alptekin
Sarıoğlu, Leylâ (2013). Cemâl-i Halvetî’nin Tasavvufî Mesnevileri
(Metin-İnceleme). Doktora Tezi. İstanbul: İstanbul Üniversitesi.
Alptekin
Sarıoğlu, Leylâ (2014). “XV. Yüzyıl Mutasavvıflarından Cemâl-i Halvetî’nin
Mesnevîlerinde Mesnevî Kaynaklı Hikâyeler”, Türkiyat Mecmuası 24:
213-233.
Alptekin
Sarıoğlu, Leylâ (2017). “Yedi Tavır Hakkında Yazılmış Bir Risale Tercümesi:
Tercüme-i Risâle-i Etvâr-ı Seb‘a”. Marmara Türkiyat Araştırmaları
Dergisi 4 (1): 143-158.
Alptekin
Sarıoğlu, Leylâ (2018). “Abdestin Sırları Hakkında Tasavvufî Bir Risale:
“Terceme-i Esrâr-ı Vuzû”. Divan Edebiyatı Araştırmaları Dergisi. 20:
283-306.
Bursalı
Mehmed Tâhir (1333). Osmanlı Müellifleri. C. I. İstanbul: yyy.
Cevâhirül-kulûb. Millî Kütüphane Yazma Kataloğu.
06 Mil Yz A 3264.
Cunbur,
Müjgân (1994). “Çelebi Halife Cemal-i Halvetî’nin Hayatı ve Eserleri”. Aksaray
ve Cemalettin Aksarayî Sempozyumu, (hzl. R. Özkanlı). İstanbul: Aksarayî
Vakfı Yay. 79-89.
Derin, Fahri
Ç., Vâhid Çabuk (hzl.) (1985) Hâfız Hüseyin Ayvansarayî: Mecmûa-i Tevârih. İstanbul:
İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Yay.
Ergun,
Sadeddin Nüzhet (1944). Türk Şairleri. C. III. İstanbul.
Gündüz,
İrfan (1995). M. Sâdık Vicdânî b. Mustafa Ebu Rıdvan: Tarikatler ve
Silsileleri (Tomâr-ı Turûk-ı ‘Aliyyye), İstanbul: Enderun Kitabevi.
Hocazâde
Ahmed Hilmi (1328). Ziyâret-i Evliyâ. İstanbul: yyy.
Kılıç, Sevda
Önal(hzl.) (2019). Cemâl-i Halvetî, Esrâr- Garîbe. Erzurum: Fenomen
Yay.
Küçükdağ,
Yusuf (1995). II. Bayezid, Yavuz ve Kanûnî Devirlerinde Cemâlî Ailesi. İstanbul:
Aksarayî Vakfı Yay.
Lamiî Çelebi
(1289). Nefahatü’l-Üns Tercemesi. İstanbul: yyy.
Öngören,
Reşat (2000). Osmanlılarda Tasavvuf Anadolu’da Sûfîler, Devlet ve Ulemâ
(XVI. Yüzyıl). İstanbul: İz Yay.
Özcan,
Abdülkadir (hzl.) (1989). Mecdî Mehmet Efendi, Hadâikü'ş-Şakâik. C.
I. İstanbul: Çağrı Yay.
Rıhtım,
Mehmet (2005). Seyid Yahya Bakuvi ve Xalvatilik. Baku: yyy.
Taşköprülüzâde
İsâmuddin Ebu’l-Hayr Ahmet Efendi (2007) Eş-Şakâiku’n-Nu’mâniyye Fî
Ulemâi’d-Devleti’l-Osmâniyye, Osmanlı Bilginleri. (Çev. M. Tan). İstanbul:
İz Yay.
Tatcı,
Mustafa, Musa Yıldız (hzl.) (2007). Enfî Hasan Hulûs Halvetî,
Tezkiretü’l-Muteahhirîn, XVI. ve XVIII. Asırlarda İstanbul Velîleri ve Delileri, İstanbul:
MTV Yay.
Tayşi, Mehmed
Serhan (1993). “Cemâl-i Halvetî”. İslâm Ansiklopedisi. C. 7.
İstanbul: TDV Yay. 302-303.
Tayşi,
Mehmed Serhan (1996). “Çelebi Halife”. Türk Dünyası Araştırmaları. 103:
131-164.
Tayşi,
Mehmet Serhan (hzl.) (1993). Hulvîzâde Mahmûd Cemâleddîn: Lemezât-ı
Hulviyye ez-Leme’ât-ı Ulviyye (Büyük Velîlerin Tatlı Halleri). İstanbul:
İFAV Yay.
Yazıcı,
Tahsin (1956). “Fetihten Sonra İstanbul’da İlk Halvetî Şeyhleri: Çelebi
Muhammed Cemaleddin, Sünbül Sinan ve Merkez Efendi”. İstanbul Enstitüsü
Dergisi. 2: 87-113.
Madde Yazım Bilgileri
Yazar: DR. LEYLA ALPTEKİN SARIOĞLU, PROF.DR. HİMMET KONURYayın Tarihi: 13.06.2014Güncelleme Tarihi: 04.03.2022Eserlerinden Örnekler
Beyân-ı Çeng-nâme
Dinle imdi sırr-ı ‛ışkdan âşikâr
İdelüm çeng sûretinde kıl şikâr
Gerçi fâş hakkıyla kimse idemez
Kendüzünden kör gibidür gidemez
‛Avn-ı Hâlık ire andan bu beyân
Kıla bir zerre görine ol ‛ayân
Tâ ki bî-derde irişe derd-i ‛ışk
‛Andelîbe hem ola ol verd-i ‛ışk
Çünki sayru olmayınca kimsene
Sıhhatı kılmaz taleb döne döne
Kıymetin bilmez sahîh ol sıhhatün
Nitekim devletlü bilmez devletün
Devletinden düşmeyince iy fakîr
İr bu sırra altun ol olma bakır
Tâlib ol bir sıhhatı ki ona
zevâl
Yok-durur işit bunı iy ehl-i kâl
Ne-durur ol sıhhatun ne ile anı
Tahsîl ider diyüvir dervîş ganî
Yok eger bilmezsen ögren anı sen
Bir bilürden kim o cândur teni sen
Tâ ki cânundan senün ‛ışk âşikâr
Teslîm olursan ola tâlib şikâr (Alptekin 2013: 64-74).
Risâle-i Fakriyye
Fakır berdür ki nûr-ı Berr ü Tevvâb
Tecellî ider anunla gider hâb
Fakır bahr-ı hakîkatdur gözün aç
Talup gevher çıkar ehline sen saç
Fakır yir gibidür hîç kimse yirmez
Gülistândur gülin her kimse dirmez
Fakır olmak-durur ahlâk bedenden
Mücerred kurtılup buhl u hasedden
Anun-ıla kim oldur tuhfe-i şâh
Gören anı hakîr görmeye Allâh
Fakır tâb-ı hidâyetdür münevver
Dilün [it] anun-ıla sen i server
Fakır sevb-i ‛inâyetdür i dervîş
Vücûdun terk idüp sırrına iriş
Fakır cevr ü cefâdur ana herkes
Sabır mı_ider bilün siz ana her has
Fakır câhdur Hudâ’dan dilberine
Cihânun mefharı tâc u serine
Fakır câmdur şarâb-ı vahdeti nûş
Anunla cân ider başı olur hoş
Fakır hikmet-durur derk itmez ‛aklun
Er ol mahv eyle anı gide naklün (Alptekin
2013: 60-70).
Risâle-i Sûfîyye
Sûfî oldur kim ide ihlâk-i vücûd
Kaluban fi’llâhda eylemen sücûd
Sûfî oldur kim belâya sabr ide
Nefsini milk-i bekâya hem yide
Sûfî oldur terk ide ahlâk-ı bed
İre hem tefrîde kıla fânî sed
Sûfî oldur ki ola tecrîd
der-zemîn
Tâ ki Allâh kıla halk üzre emîn
Sûfî oldur sevb ola nûrı Hak’un
Sâbit ola milki ana Mutlak’un
Sûfî oldur cânını dosta vire
Ol cemâl-i Kibriyâ’sını göre
Sûfî oldur hill ola kutı anun
Hem hayat bula hayatıyla hanun
Sûfî oldur hâlî ola der-vücûd
Hem habîr ola nedür ol sırr-ı cûd
Sûfî oldur ola derd ehli i cân
Ola hem [kim] evvelâ iy
ehl-i îmân
Sûfî oldur kıla nefsini zelîl
Hem zahîre gözlemeye ay u yıl
Sûfî ol-durur riyâzetde vücûd
İride göre kime-y-imiş sücûd (Alptekin 2013: 67-77).
İlişkili Maddeler
Yayın Tarihi: 13.06.2014Güncelleme Tarihi: 04.03.2022Eserlerinden Örnekler
Beyân-ı Çeng-nâme
Dinle imdi sırr-ı ‛ışkdan âşikâr
İdelüm çeng sûretinde kıl şikâr
Gerçi fâş hakkıyla kimse idemez
Kendüzünden kör gibidür gidemez
‛Avn-ı Hâlık ire andan bu beyân
Kıla bir zerre görine ol ‛ayân
Tâ ki bî-derde irişe derd-i ‛ışk
‛Andelîbe hem ola ol verd-i ‛ışk
Çünki sayru olmayınca kimsene
Sıhhatı kılmaz taleb döne döne
Kıymetin bilmez sahîh ol sıhhatün
Nitekim devletlü bilmez devletün
Devletinden düşmeyince iy fakîr
İr bu sırra altun ol olma bakır
Tâlib ol bir sıhhatı ki ona
zevâl
Yok-durur işit bunı iy ehl-i kâl
Ne-durur ol sıhhatun ne ile anı
Tahsîl ider diyüvir dervîş ganî
Yok eger bilmezsen ögren anı sen
Bir bilürden kim o cândur teni sen
Tâ ki cânundan senün ‛ışk âşikâr
Teslîm olursan ola tâlib şikâr (Alptekin 2013: 64-74).
Risâle-i Fakriyye
Fakır berdür ki nûr-ı Berr ü Tevvâb
Tecellî ider anunla gider hâb
Fakır bahr-ı hakîkatdur gözün aç
Talup gevher çıkar ehline sen saç
Fakır yir gibidür hîç kimse yirmez
Gülistândur gülin her kimse dirmez
Fakır olmak-durur ahlâk bedenden
Mücerred kurtılup buhl u hasedden
Anun-ıla kim oldur tuhfe-i şâh
Gören anı hakîr görmeye Allâh
Fakır tâb-ı hidâyetdür münevver
Dilün [it] anun-ıla sen i server
Fakır sevb-i ‛inâyetdür i dervîş
Vücûdun terk idüp sırrına iriş
Fakır cevr ü cefâdur ana herkes
Sabır mı_ider bilün siz ana her has
Fakır câhdur Hudâ’dan dilberine
Cihânun mefharı tâc u serine
Fakır câmdur şarâb-ı vahdeti nûş
Anunla cân ider başı olur hoş
Fakır hikmet-durur derk itmez ‛aklun
Er ol mahv eyle anı gide naklün (Alptekin
2013: 60-70).
Risâle-i Sûfîyye
Sûfî oldur kim ide ihlâk-i vücûd
Kaluban fi’llâhda eylemen sücûd
Sûfî oldur kim belâya sabr ide
Nefsini milk-i bekâya hem yide
Sûfî oldur terk ide ahlâk-ı bed
İre hem tefrîde kıla fânî sed
Sûfî oldur ki ola tecrîd
der-zemîn
Tâ ki Allâh kıla halk üzre emîn
Sûfî oldur sevb ola nûrı Hak’un
Sâbit ola milki ana Mutlak’un
Sûfî oldur cânını dosta vire
Ol cemâl-i Kibriyâ’sını göre
Sûfî oldur hill ola kutı anun
Hem hayat bula hayatıyla hanun
Sûfî oldur hâlî ola der-vücûd
Hem habîr ola nedür ol sırr-ı cûd
Sûfî oldur ola derd ehli i cân
Ola hem [kim] evvelâ iy
ehl-i îmân
Sûfî oldur kıla nefsini zelîl
Hem zahîre gözlemeye ay u yıl
Sûfî ol-durur riyâzetde vücûd
İride göre kime-y-imiş sücûd (Alptekin 2013: 67-77).
İlişkili Maddeler
Güncelleme Tarihi: 04.03.2022Eserlerinden Örnekler
Beyân-ı Çeng-nâme
Dinle imdi sırr-ı ‛ışkdan âşikâr
İdelüm çeng sûretinde kıl şikâr
Gerçi fâş hakkıyla kimse idemez
Kendüzünden kör gibidür gidemez
‛Avn-ı Hâlık ire andan bu beyân
Kıla bir zerre görine ol ‛ayân
Tâ ki bî-derde irişe derd-i ‛ışk
‛Andelîbe hem ola ol verd-i ‛ışk
Çünki sayru olmayınca kimsene
Sıhhatı kılmaz taleb döne döne
Kıymetin bilmez sahîh ol sıhhatün
Nitekim devletlü bilmez devletün
Devletinden düşmeyince iy fakîr
İr bu sırra altun ol olma bakır
Tâlib ol bir sıhhatı ki ona
zevâl
Yok-durur işit bunı iy ehl-i kâl
Ne-durur ol sıhhatun ne ile anı
Tahsîl ider diyüvir dervîş ganî
Yok eger bilmezsen ögren anı sen
Bir bilürden kim o cândur teni sen
Tâ ki cânundan senün ‛ışk âşikâr
Teslîm olursan ola tâlib şikâr (Alptekin 2013: 64-74).
Risâle-i Fakriyye
Fakır berdür ki nûr-ı Berr ü Tevvâb
Tecellî ider anunla gider hâb
Fakır bahr-ı hakîkatdur gözün aç
Talup gevher çıkar ehline sen saç
Fakır yir gibidür hîç kimse yirmez
Gülistândur gülin her kimse dirmez
Fakır olmak-durur ahlâk bedenden
Mücerred kurtılup buhl u hasedden
Anun-ıla kim oldur tuhfe-i şâh
Gören anı hakîr görmeye Allâh
Fakır tâb-ı hidâyetdür münevver
Dilün [it] anun-ıla sen i server
Fakır sevb-i ‛inâyetdür i dervîş
Vücûdun terk idüp sırrına iriş
Fakır cevr ü cefâdur ana herkes
Sabır mı_ider bilün siz ana her has
Fakır câhdur Hudâ’dan dilberine
Cihânun mefharı tâc u serine
Fakır câmdur şarâb-ı vahdeti nûş
Anunla cân ider başı olur hoş
Fakır hikmet-durur derk itmez ‛aklun
Er ol mahv eyle anı gide naklün (Alptekin
2013: 60-70).
Risâle-i Sûfîyye
Sûfî oldur kim ide ihlâk-i vücûd
Kaluban fi’llâhda eylemen sücûd
Sûfî oldur kim belâya sabr ide
Nefsini milk-i bekâya hem yide
Sûfî oldur terk ide ahlâk-ı bed
İre hem tefrîde kıla fânî sed
Sûfî oldur ki ola tecrîd
der-zemîn
Tâ ki Allâh kıla halk üzre emîn
Sûfî oldur sevb ola nûrı Hak’un
Sâbit ola milki ana Mutlak’un
Sûfî oldur cânını dosta vire
Ol cemâl-i Kibriyâ’sını göre
Sûfî oldur hill ola kutı anun
Hem hayat bula hayatıyla hanun
Sûfî oldur hâlî ola der-vücûd
Hem habîr ola nedür ol sırr-ı cûd
Sûfî oldur ola derd ehli i cân
Ola hem [kim] evvelâ iy
ehl-i îmân
Sûfî oldur kıla nefsini zelîl
Hem zahîre gözlemeye ay u yıl
Sûfî ol-durur riyâzetde vücûd
İride göre kime-y-imiş sücûd (Alptekin 2013: 67-77).
İlişkili Maddeler
Eserlerinden Örnekler
Beyân-ı Çeng-nâme
Dinle imdi sırr-ı ‛ışkdan âşikâr
İdelüm çeng sûretinde kıl şikâr
Gerçi fâş hakkıyla kimse idemez
Kendüzünden kör gibidür gidemez
‛Avn-ı Hâlık ire andan bu beyân
Kıla bir zerre görine ol ‛ayân
Tâ ki bî-derde irişe derd-i ‛ışk
‛Andelîbe hem ola ol verd-i ‛ışk
Çünki sayru olmayınca kimsene
Sıhhatı kılmaz taleb döne döne
Kıymetin bilmez sahîh ol sıhhatün
Nitekim devletlü bilmez devletün
Devletinden düşmeyince iy fakîr
İr bu sırra altun ol olma bakır
Tâlib ol bir sıhhatı ki ona
zevâl
Yok-durur işit bunı iy ehl-i kâl
Ne-durur ol sıhhatun ne ile anı
Tahsîl ider diyüvir dervîş ganî
Yok eger bilmezsen ögren anı sen
Bir bilürden kim o cândur teni sen
Tâ ki cânundan senün ‛ışk âşikâr
Teslîm olursan ola tâlib şikâr (Alptekin 2013: 64-74).
Risâle-i Fakriyye
Fakır berdür ki nûr-ı Berr ü Tevvâb
Tecellî ider anunla gider hâb
Fakır bahr-ı hakîkatdur gözün aç
Talup gevher çıkar ehline sen saç
Fakır yir gibidür hîç kimse yirmez
Gülistândur gülin her kimse dirmez
Fakır olmak-durur ahlâk bedenden
Mücerred kurtılup buhl u hasedden
Anun-ıla kim oldur tuhfe-i şâh
Gören anı hakîr görmeye Allâh
Fakır tâb-ı hidâyetdür münevver
Dilün [it] anun-ıla sen i server
Fakır sevb-i ‛inâyetdür i dervîş
Vücûdun terk idüp sırrına iriş
Fakır cevr ü cefâdur ana herkes
Sabır mı_ider bilün siz ana her has
Fakır câhdur Hudâ’dan dilberine
Cihânun mefharı tâc u serine
Fakır câmdur şarâb-ı vahdeti nûş
Anunla cân ider başı olur hoş
Fakır hikmet-durur derk itmez ‛aklun
Er ol mahv eyle anı gide naklün (Alptekin
2013: 60-70).
Risâle-i Sûfîyye
Sûfî oldur kim ide ihlâk-i vücûd
Kaluban fi’llâhda eylemen sücûd
Sûfî oldur kim belâya sabr ide
Nefsini milk-i bekâya hem yide
Sûfî oldur terk ide ahlâk-ı bed
İre hem tefrîde kıla fânî sed
Sûfî oldur ki ola tecrîd
der-zemîn
Tâ ki Allâh kıla halk üzre emîn
Sûfî oldur sevb ola nûrı Hak’un
Sâbit ola milki ana Mutlak’un
Sûfî oldur cânını dosta vire
Ol cemâl-i Kibriyâ’sını göre
Sûfî oldur hill ola kutı anun
Hem hayat bula hayatıyla hanun
Sûfî oldur hâlî ola der-vücûd
Hem habîr ola nedür ol sırr-ı cûd
Sûfî oldur ola derd ehli i cân
Ola hem [kim] evvelâ iy
ehl-i îmân
Sûfî oldur kıla nefsini zelîl
Hem zahîre gözlemeye ay u yıl
Sûfî ol-durur riyâzetde vücûd
İride göre kime-y-imiş sücûd (Alptekin 2013: 67-77).
İlişkili Maddeler
Sn. | Madde Adı | D.Tarihi / Ö.Tarihi | Benzerlik | İncele |
---|---|---|---|---|
1 | TOGANÎ, Şeyh Toganî Ahmed Dede | d. ? - ö. 1630-31 | Doğum Yeri | Görüntüle |
2 | RUHULLAH/RUHÎ, Ahmet Rıfkı | d. 1884 - ö. 1935 | Doğum Yeri | Görüntüle |
3 | RÜKNÎ, Süleyman Rüknî Efendi | d. ? - ö. 1742-43 | Doğum Yeri | Görüntüle |
4 | TOGANÎ, Şeyh Toganî Ahmed Dede | d. ? - ö. 1630-31 | Doğum Yılı | Görüntüle |
5 | RUHULLAH/RUHÎ, Ahmet Rıfkı | d. 1884 - ö. 1935 | Doğum Yılı | Görüntüle |
6 | RÜKNÎ, Süleyman Rüknî Efendi | d. ? - ö. 1742-43 | Doğum Yılı | Görüntüle |
7 | TOGANÎ, Şeyh Toganî Ahmed Dede | d. ? - ö. 1630-31 | Ölüm Yılı | Görüntüle |
8 | RUHULLAH/RUHÎ, Ahmet Rıfkı | d. 1884 - ö. 1935 | Ölüm Yılı | Görüntüle |
9 | RÜKNÎ, Süleyman Rüknî Efendi | d. ? - ö. 1742-43 | Ölüm Yılı | Görüntüle |
10 | TOGANÎ, Şeyh Toganî Ahmed Dede | d. ? - ö. 1630-31 | Meslek | Görüntüle |
11 | RUHULLAH/RUHÎ, Ahmet Rıfkı | d. 1884 - ö. 1935 | Meslek | Görüntüle |
12 | RÜKNÎ, Süleyman Rüknî Efendi | d. ? - ö. 1742-43 | Meslek | Görüntüle |
13 | TOGANÎ, Şeyh Toganî Ahmed Dede | d. ? - ö. 1630-31 | Alan/Yüzyıl/Saha | Görüntüle |
14 | RUHULLAH/RUHÎ, Ahmet Rıfkı | d. 1884 - ö. 1935 | Alan/Yüzyıl/Saha | Görüntüle |
15 | RÜKNÎ, Süleyman Rüknî Efendi | d. ? - ö. 1742-43 | Alan/Yüzyıl/Saha | Görüntüle |
16 | TOGANÎ, Şeyh Toganî Ahmed Dede | d. ? - ö. 1630-31 | Madde Adı | Görüntüle |
17 | RUHULLAH/RUHÎ, Ahmet Rıfkı | d. 1884 - ö. 1935 | Madde Adı | Görüntüle |
18 | RÜKNÎ, Süleyman Rüknî Efendi | d. ? - ö. 1742-43 | Madde Adı | Görüntüle |