Madde Detay
FERDÎ, Hüseyin Arayıcı-zâde Hüseyin Ferdî Efendi
(d. ?/? - ö. 1120-21/1708-1710)
divan şairi
(Divan/Yazılı Edebiyat / 17. Yüzyıl / Anadolu-Osmanlı-Türkiye)
ISBN: 978-9944-237-86-4
Asıl adı Hüseyin'dir. İstanbullu olup Abdullah isimli birinin oğludur. Arayıcı-zâde lakabıyla tanınmıştır. Osmanlı Müellifleri’nin yeni baskısında (Fikri Yavuz-İsmail Özen 1977: II/7) şairin adı Merdî olarak okunmuş, muhtemelen bu kaynağın taranması sonucu, Türk Dili ve Edebiyatı Ansiklopedisi’ne de “Arayıcı-zâde Hüseyin Merdî” maddesi girmiş, “Ferdî Hüseyin Efendi” maddesindeki bilgiler burada aynen tekrarlanmıştır. 1977: I/151; 1979: 37/192 ). Ferdî, önceleri bazı büyüklerin hizmetinde bulunmuş, tahsilini tamamladıktan sonra çeşitli paşalara kethüda olmuş, Kahire’de mukabelecilik yapmış, daha sonra divan hâceleri zümresine katılarak sipâhi kâtipliği görevine getirilmiştir. Mâliye tezkireciliği görevinde tezkire sahibi Safâyî’ye selef olmuştur. Beliğ 1120/ 1708-1709, Sâlim ve Safâyî 1121/ 1709-1710’da vefat ettiğini söyler. (Abdülkadiroğlu 1999: 315; Kurnaz-Tatçı 1997: 236)
Tarih ve lügaz söylemede şöhret sahibidir. Bin beyitlik bir Sadnâme veya Şâpurnâme’si ve Esmâ-i Bilâd adında manzum bir eseri vardır. Bağdatlı İsmail Paşa onun bir de Dîvân’ı olduğunu bildirmektedir. Bilâdiyeler içinde en meşhuru Ferdî’nin eseridir. Türkiye kütüphanelerinde, Ferdî’nin eserleri dışında, genellikle şiir mecmuaları içinde çok sayıda nüshasına rastlanması, bu eserin devrinde çok ilgi gördüğünü gösterir. Ferdî’nin bilâdiyesi, çeşitli nüshalarda “Esmâ-i Büldân Ber-Vech-i Îmâ ve Rümûz”,“Esmâ-i Büldân”, “Kasîde-i Esmâ-i Bilâd” gibi başlıklarla yazılmıştır. Vezni, remel bahrinin “feilâtün feilâtün feilâtün feilün” kalıbıdır. Beyit sayısı değişkenlik göstermekle birlikte, en fazla 42 beyite ulaşmaktadır. İlk beyitte yer alan: "Eyle ey hâme-i hoş-lehçe-i ranâ-manâ/Zikr-i esmâ-yı bilâd eylemede tâze edâ" sözlerinden, Ferdî’nin bu alanda bir yenilik peşinde olduğu anlaşılmaktadır. Biladiyyesi'nde kaleme hitaben söylediği: "Birden bire İstanbul’u görünce galata düşme; o senin eski evindir; vardığın zaman bize dua et” anlamındaki ifadelerden, eserini İstanbul’dan uzakta yazdığı anlaşılmaktadır. (Kurnaz-Tatçı 1997: 238)
Kaynakça
Abdulkadiroğlu, Abdulkerim (hzl.) (1999). İsmail Belîğ Nuhbetü’l-Âsâr Li-Zeyli Zübdeti’l-Eş’âr. Ankara: AKM Yay.
Arslan, Mehmet (hzl.) (1994). Mecma-ı Şuara ve Tezkire-i Üdeba: Mehmet Siraceddin.Sivas: Dilek Matbaacılık.
Bağdatlı İsmail Paşa (1945). Keşf el-Zunun Zeyli. C. I. İstanbul: MEB Yay.
Çapan, Pervin (hzl.) (2005). Mustafa Safâyî Efendi Tezkire-i Safâyî: Nuhbetü’l-Âsâr Min Fevâ’idi’l-Eş’âr İnceleme-Metin-İndeks. Ankara: AKM Yay.
İnce, Adnan (hzl.) (2005). Tezkiretü’ş-Şu‘arâ Sâlim Efendi. Ankara: AKM Yay.
İpekten, Halûk, Mustafa
İsen, Recep Toparlı, Naci Okçu ve Turgut Karabey (1988). Tezkirelere Göre Divan Edebiyatı
İsimler Sözlüğü. Ankara: KTB Yay.
Kurnaz, Cemal ve Mustafa Tatçı (hzl.)(2001). Mehmed Nâil Tuman, Tuhfe-i Nâilî-Divan Şairlerinin Muhtasar Biyografileri. Ankara: Bizim Büro Yay.
Kurnaz, Cemal (1997). "Arayıcızâde Hüseyin Ferdî ve Derviş Ömer Efendi'nin Bilâdiyeleri". Divan Edebiyatı Yazıları. Ankara: Akçağ Yay.
Mehmed Süreyya (1308-15/ 1890-97). Sicill-i Osmânî. C. 4. İstanbul: Matbaa-i Âmire.
Özcan, Abdülkadir (hzl.) (1989). Şeyhî Mehmed Efendi, Vekâyiü’l-Fuzalâ. Şakâyık-ı Nu'mâniyye ve Zeyilleri. C.4. İstanbul: Çağrı Yay.
Madde Yazım Bilgileri
Yazar: PROF. DR. İSMAİL HAKKI AKSOYAKYayın Tarihi: 22.01.2014Güncelleme Tarihi: 09.12.2020Eserlerinden Örnekler
Esmâ-i Büldân Ber-Vech-i Îmâ ve Rümûz
Eyle ey hâme-i hoş-lehçe-i ra‘nâ-ma‘nâ
Zikr-i esmâ-yı bilâd eylemede tâze edâ
Va‘de-i vaslını sî-rûza sakınca dilber
Tıfl-ı dil şimdi beşiklerde ider vâveylâ
Hele bula yir ulûfeciler irfâneden
Sonra mahsûb iderüz ücreti ter-hâle yâ
İne bahtı diyü kalkan delene tutdı bu din
İstife çekdi kefalonyayı erbâb-ı şekâ
Nîş-âzâra tahammül güle baksa mümkin
Olımaz mesken-i bülbül hele her bagçe-serâ
Alasun yâ kadehi tâ binüben hışm atına
Men-i mûra ne revâ vâdî-i hecre salına
Dü-lebân var ise dilberde kolaydur bâzâr
Yohsa ince bel içün çekmeye derbend-i belâ
Döndi âteşde semendere dimiş var ise ger
Gam-ı cân-sûz-ı firâkunda beni görmiş ola
Çâk-i dâmân ü girîbânı nedür fark itmez
Maglu vü peşte degül kisve-i erbâb-ı fenâ
Sayda varsak biri inse biri olur nâ-bûd
Dil-i nâ-şâda yine itdürelim kesb-i safâ
Peç gerekse var a din yolını gözle zâhid
Ayluk atmagıla sanma vara da menzil ala
Bûsına teşne imiş dilberün agyâr ammâ
Her sege eylemesün ayn-ı hayât-ı icrâ
Gözi yaş bagrı yanık âşıga egri bakarak
Uy var agyara görem o segi âhir dârda
Söyle İsmâil’e başda güli var ise dahi
Bakmasun balçıga yollarda şitâb eyleye tâ
Rû-sıcak şevki içün yakdı baba dâgı yine
Gûyiyâ eyledi bir âteşi âvîze semâ
Bir uruscuk n’ola kim boza Tatar bâzârı
Alaman sabrumı isterse de itsün yagma
Kefe girince kara mankırı öldük dehrün
İtme gelmez çü gümüş-hâneye bî-hûde recâ
Teni gark eyledün ey çeşm-i terüm bâri az ak
Döndi kara denize berre bahir virdi fenâ
Ka‘be-i kuyuna varmaga bulınmadı tarik
Çekdi ışkın katarın âh yolı diyü urefâ
Yenice kara su indi var ise agyârun
Gözlerün gördüm ider ak bunarı arz amâ
Nahl-i zakkûmı ne kat‘ eyle cihânda vü ne dik
Hâli gör dost ne mâzî vü ne fikr-i ferdâ
Gam-ı ferdâyı var at gel görelüm imrûzı
Didi bir gâzi bogaz derdi içün çekme belâ
Kızılelma zenahı oldı benefşe hattı
Sıgacakdur topugı yanına gelse deryâ
Kara baglar ne aceb nâz ile inmiş gibi yâr
Çeşme lâzım kulına tâ bilecikden ammâ
Kûh-kenlik ise maksudun eger kaz tagı
Sa‘y-i bî-hûde ile gence irişmek ne revâ
Dilde kalmasa kişi olmasa Magnisa’da
Kimse el mâlı ile eylemese arz-ı sehâ
Gözleri aydın ola tîre-derûn agyârun
Zevki var yâr ile bandırmada yârân-ı safâ
Biri kalkarsa iner biri gügercinlikdür
Zelle kuş adasıdur muglim ise akbaba
Taş özidür dili hiç mermere söz kâr ide mi
İtmez uşşâka kemer itse de kaddini dü-tâ
Gösterince zagara dirmiş o kuzı melemen
Bâ-husûs ola o samsun-sıfat ana hem-pâ
Nerede aldı ola bilmezüz âyâ solugı
Gerçi ak yara da çarpıldı bu durum ammâ
Gül ü şeftâlu derende dura gögsin gere de
Hısn-ı mansûr gibi ol kadi şimşâd sana
Ne yetişmezdi Arab kîri yidi nice zamân
Kîr-i mastıyla hâye dahi ilhâk ana
Haşr itmekde eger yılgun ise gel Turgut
Esb-gîre var iken gün gibi ulu kışla
Deyer ol rûh-ı revân tıfl ise de her lahza
Hulle takrîb aramaz zevk içün erbâb-ı safâ
Baht bîdâr degül remle ne hâcet ikbâl
Tıfl-i âmâlî bilün merkez-i gafletde kala
Ala şehri bu revişle idelüm hamd-i hamîd
Yohsa kır şehri dimez gamzene hayl-i zuafâ
Bakmayup hîç tarab-efzûn-ı visâle giresün
Yâ hasen keyf ile mest olsa da kalsak tenhâ
Zîr-i fesde görüp ebrûsını mânend-i hilâl
Bildi magribde dogacagını şemsün dünyâ
Lebleri lâl-i Bedehşân u Aden dendânı
Sûretâ Keşmiridür baksan o hindû şeklâ
Bi’l-bedâhe görüp İstanbul’ı düşme galata
Eski dârundur o vardukda bize eyle duâ
Hele ey Ferdi bu vâdîde teferrüd güçdür
Var iken şehr-i Sitanbul’da gürûh-ı zurefâ
(Kurnaz, Cemal (1997). "Arayıcızâde Hüseyin Ferdî ve Derviş Ömer Efendi'nin Bilâdiyeleri". Divan Edebiyatı Yazıları. Ankara: Akçağ Yay. 240-244.)
İlişkili Maddeler
Yayın Tarihi: 22.01.2014Güncelleme Tarihi: 09.12.2020Eserlerinden Örnekler
Esmâ-i Büldân Ber-Vech-i Îmâ ve Rümûz
Eyle ey hâme-i hoş-lehçe-i ra‘nâ-ma‘nâ
Zikr-i esmâ-yı bilâd eylemede tâze edâ
Va‘de-i vaslını sî-rûza sakınca dilber
Tıfl-ı dil şimdi beşiklerde ider vâveylâ
Hele bula yir ulûfeciler irfâneden
Sonra mahsûb iderüz ücreti ter-hâle yâ
İne bahtı diyü kalkan delene tutdı bu din
İstife çekdi kefalonyayı erbâb-ı şekâ
Nîş-âzâra tahammül güle baksa mümkin
Olımaz mesken-i bülbül hele her bagçe-serâ
Alasun yâ kadehi tâ binüben hışm atına
Men-i mûra ne revâ vâdî-i hecre salına
Dü-lebân var ise dilberde kolaydur bâzâr
Yohsa ince bel içün çekmeye derbend-i belâ
Döndi âteşde semendere dimiş var ise ger
Gam-ı cân-sûz-ı firâkunda beni görmiş ola
Çâk-i dâmân ü girîbânı nedür fark itmez
Maglu vü peşte degül kisve-i erbâb-ı fenâ
Sayda varsak biri inse biri olur nâ-bûd
Dil-i nâ-şâda yine itdürelim kesb-i safâ
Peç gerekse var a din yolını gözle zâhid
Ayluk atmagıla sanma vara da menzil ala
Bûsına teşne imiş dilberün agyâr ammâ
Her sege eylemesün ayn-ı hayât-ı icrâ
Gözi yaş bagrı yanık âşıga egri bakarak
Uy var agyara görem o segi âhir dârda
Söyle İsmâil’e başda güli var ise dahi
Bakmasun balçıga yollarda şitâb eyleye tâ
Rû-sıcak şevki içün yakdı baba dâgı yine
Gûyiyâ eyledi bir âteşi âvîze semâ
Bir uruscuk n’ola kim boza Tatar bâzârı
Alaman sabrumı isterse de itsün yagma
Kefe girince kara mankırı öldük dehrün
İtme gelmez çü gümüş-hâneye bî-hûde recâ
Teni gark eyledün ey çeşm-i terüm bâri az ak
Döndi kara denize berre bahir virdi fenâ
Ka‘be-i kuyuna varmaga bulınmadı tarik
Çekdi ışkın katarın âh yolı diyü urefâ
Yenice kara su indi var ise agyârun
Gözlerün gördüm ider ak bunarı arz amâ
Nahl-i zakkûmı ne kat‘ eyle cihânda vü ne dik
Hâli gör dost ne mâzî vü ne fikr-i ferdâ
Gam-ı ferdâyı var at gel görelüm imrûzı
Didi bir gâzi bogaz derdi içün çekme belâ
Kızılelma zenahı oldı benefşe hattı
Sıgacakdur topugı yanına gelse deryâ
Kara baglar ne aceb nâz ile inmiş gibi yâr
Çeşme lâzım kulına tâ bilecikden ammâ
Kûh-kenlik ise maksudun eger kaz tagı
Sa‘y-i bî-hûde ile gence irişmek ne revâ
Dilde kalmasa kişi olmasa Magnisa’da
Kimse el mâlı ile eylemese arz-ı sehâ
Gözleri aydın ola tîre-derûn agyârun
Zevki var yâr ile bandırmada yârân-ı safâ
Biri kalkarsa iner biri gügercinlikdür
Zelle kuş adasıdur muglim ise akbaba
Taş özidür dili hiç mermere söz kâr ide mi
İtmez uşşâka kemer itse de kaddini dü-tâ
Gösterince zagara dirmiş o kuzı melemen
Bâ-husûs ola o samsun-sıfat ana hem-pâ
Nerede aldı ola bilmezüz âyâ solugı
Gerçi ak yara da çarpıldı bu durum ammâ
Gül ü şeftâlu derende dura gögsin gere de
Hısn-ı mansûr gibi ol kadi şimşâd sana
Ne yetişmezdi Arab kîri yidi nice zamân
Kîr-i mastıyla hâye dahi ilhâk ana
Haşr itmekde eger yılgun ise gel Turgut
Esb-gîre var iken gün gibi ulu kışla
Deyer ol rûh-ı revân tıfl ise de her lahza
Hulle takrîb aramaz zevk içün erbâb-ı safâ
Baht bîdâr degül remle ne hâcet ikbâl
Tıfl-i âmâlî bilün merkez-i gafletde kala
Ala şehri bu revişle idelüm hamd-i hamîd
Yohsa kır şehri dimez gamzene hayl-i zuafâ
Bakmayup hîç tarab-efzûn-ı visâle giresün
Yâ hasen keyf ile mest olsa da kalsak tenhâ
Zîr-i fesde görüp ebrûsını mânend-i hilâl
Bildi magribde dogacagını şemsün dünyâ
Lebleri lâl-i Bedehşân u Aden dendânı
Sûretâ Keşmiridür baksan o hindû şeklâ
Bi’l-bedâhe görüp İstanbul’ı düşme galata
Eski dârundur o vardukda bize eyle duâ
Hele ey Ferdi bu vâdîde teferrüd güçdür
Var iken şehr-i Sitanbul’da gürûh-ı zurefâ
(Kurnaz, Cemal (1997). "Arayıcızâde Hüseyin Ferdî ve Derviş Ömer Efendi'nin Bilâdiyeleri". Divan Edebiyatı Yazıları. Ankara: Akçağ Yay. 240-244.)
İlişkili Maddeler
Güncelleme Tarihi: 09.12.2020Eserlerinden Örnekler
Esmâ-i Büldân Ber-Vech-i Îmâ ve Rümûz
Eyle ey hâme-i hoş-lehçe-i ra‘nâ-ma‘nâ
Zikr-i esmâ-yı bilâd eylemede tâze edâ
Va‘de-i vaslını sî-rûza sakınca dilber
Tıfl-ı dil şimdi beşiklerde ider vâveylâ
Hele bula yir ulûfeciler irfâneden
Sonra mahsûb iderüz ücreti ter-hâle yâ
İne bahtı diyü kalkan delene tutdı bu din
İstife çekdi kefalonyayı erbâb-ı şekâ
Nîş-âzâra tahammül güle baksa mümkin
Olımaz mesken-i bülbül hele her bagçe-serâ
Alasun yâ kadehi tâ binüben hışm atına
Men-i mûra ne revâ vâdî-i hecre salına
Dü-lebân var ise dilberde kolaydur bâzâr
Yohsa ince bel içün çekmeye derbend-i belâ
Döndi âteşde semendere dimiş var ise ger
Gam-ı cân-sûz-ı firâkunda beni görmiş ola
Çâk-i dâmân ü girîbânı nedür fark itmez
Maglu vü peşte degül kisve-i erbâb-ı fenâ
Sayda varsak biri inse biri olur nâ-bûd
Dil-i nâ-şâda yine itdürelim kesb-i safâ
Peç gerekse var a din yolını gözle zâhid
Ayluk atmagıla sanma vara da menzil ala
Bûsına teşne imiş dilberün agyâr ammâ
Her sege eylemesün ayn-ı hayât-ı icrâ
Gözi yaş bagrı yanık âşıga egri bakarak
Uy var agyara görem o segi âhir dârda
Söyle İsmâil’e başda güli var ise dahi
Bakmasun balçıga yollarda şitâb eyleye tâ
Rû-sıcak şevki içün yakdı baba dâgı yine
Gûyiyâ eyledi bir âteşi âvîze semâ
Bir uruscuk n’ola kim boza Tatar bâzârı
Alaman sabrumı isterse de itsün yagma
Kefe girince kara mankırı öldük dehrün
İtme gelmez çü gümüş-hâneye bî-hûde recâ
Teni gark eyledün ey çeşm-i terüm bâri az ak
Döndi kara denize berre bahir virdi fenâ
Ka‘be-i kuyuna varmaga bulınmadı tarik
Çekdi ışkın katarın âh yolı diyü urefâ
Yenice kara su indi var ise agyârun
Gözlerün gördüm ider ak bunarı arz amâ
Nahl-i zakkûmı ne kat‘ eyle cihânda vü ne dik
Hâli gör dost ne mâzî vü ne fikr-i ferdâ
Gam-ı ferdâyı var at gel görelüm imrûzı
Didi bir gâzi bogaz derdi içün çekme belâ
Kızılelma zenahı oldı benefşe hattı
Sıgacakdur topugı yanına gelse deryâ
Kara baglar ne aceb nâz ile inmiş gibi yâr
Çeşme lâzım kulına tâ bilecikden ammâ
Kûh-kenlik ise maksudun eger kaz tagı
Sa‘y-i bî-hûde ile gence irişmek ne revâ
Dilde kalmasa kişi olmasa Magnisa’da
Kimse el mâlı ile eylemese arz-ı sehâ
Gözleri aydın ola tîre-derûn agyârun
Zevki var yâr ile bandırmada yârân-ı safâ
Biri kalkarsa iner biri gügercinlikdür
Zelle kuş adasıdur muglim ise akbaba
Taş özidür dili hiç mermere söz kâr ide mi
İtmez uşşâka kemer itse de kaddini dü-tâ
Gösterince zagara dirmiş o kuzı melemen
Bâ-husûs ola o samsun-sıfat ana hem-pâ
Nerede aldı ola bilmezüz âyâ solugı
Gerçi ak yara da çarpıldı bu durum ammâ
Gül ü şeftâlu derende dura gögsin gere de
Hısn-ı mansûr gibi ol kadi şimşâd sana
Ne yetişmezdi Arab kîri yidi nice zamân
Kîr-i mastıyla hâye dahi ilhâk ana
Haşr itmekde eger yılgun ise gel Turgut
Esb-gîre var iken gün gibi ulu kışla
Deyer ol rûh-ı revân tıfl ise de her lahza
Hulle takrîb aramaz zevk içün erbâb-ı safâ
Baht bîdâr degül remle ne hâcet ikbâl
Tıfl-i âmâlî bilün merkez-i gafletde kala
Ala şehri bu revişle idelüm hamd-i hamîd
Yohsa kır şehri dimez gamzene hayl-i zuafâ
Bakmayup hîç tarab-efzûn-ı visâle giresün
Yâ hasen keyf ile mest olsa da kalsak tenhâ
Zîr-i fesde görüp ebrûsını mânend-i hilâl
Bildi magribde dogacagını şemsün dünyâ
Lebleri lâl-i Bedehşân u Aden dendânı
Sûretâ Keşmiridür baksan o hindû şeklâ
Bi’l-bedâhe görüp İstanbul’ı düşme galata
Eski dârundur o vardukda bize eyle duâ
Hele ey Ferdi bu vâdîde teferrüd güçdür
Var iken şehr-i Sitanbul’da gürûh-ı zurefâ
(Kurnaz, Cemal (1997). "Arayıcızâde Hüseyin Ferdî ve Derviş Ömer Efendi'nin Bilâdiyeleri". Divan Edebiyatı Yazıları. Ankara: Akçağ Yay. 240-244.)
İlişkili Maddeler
Eserlerinden Örnekler
Esmâ-i Büldân Ber-Vech-i Îmâ ve Rümûz
Eyle ey hâme-i hoş-lehçe-i ra‘nâ-ma‘nâ
Zikr-i esmâ-yı bilâd eylemede tâze edâ
Va‘de-i vaslını sî-rûza sakınca dilber
Tıfl-ı dil şimdi beşiklerde ider vâveylâ
Hele bula yir ulûfeciler irfâneden
Sonra mahsûb iderüz ücreti ter-hâle yâ
İne bahtı diyü kalkan delene tutdı bu din
İstife çekdi kefalonyayı erbâb-ı şekâ
Nîş-âzâra tahammül güle baksa mümkin
Olımaz mesken-i bülbül hele her bagçe-serâ
Alasun yâ kadehi tâ binüben hışm atına
Men-i mûra ne revâ vâdî-i hecre salına
Dü-lebân var ise dilberde kolaydur bâzâr
Yohsa ince bel içün çekmeye derbend-i belâ
Döndi âteşde semendere dimiş var ise ger
Gam-ı cân-sûz-ı firâkunda beni görmiş ola
Çâk-i dâmân ü girîbânı nedür fark itmez
Maglu vü peşte degül kisve-i erbâb-ı fenâ
Sayda varsak biri inse biri olur nâ-bûd
Dil-i nâ-şâda yine itdürelim kesb-i safâ
Peç gerekse var a din yolını gözle zâhid
Ayluk atmagıla sanma vara da menzil ala
Bûsına teşne imiş dilberün agyâr ammâ
Her sege eylemesün ayn-ı hayât-ı icrâ
Gözi yaş bagrı yanık âşıga egri bakarak
Uy var agyara görem o segi âhir dârda
Söyle İsmâil’e başda güli var ise dahi
Bakmasun balçıga yollarda şitâb eyleye tâ
Rû-sıcak şevki içün yakdı baba dâgı yine
Gûyiyâ eyledi bir âteşi âvîze semâ
Bir uruscuk n’ola kim boza Tatar bâzârı
Alaman sabrumı isterse de itsün yagma
Kefe girince kara mankırı öldük dehrün
İtme gelmez çü gümüş-hâneye bî-hûde recâ
Teni gark eyledün ey çeşm-i terüm bâri az ak
Döndi kara denize berre bahir virdi fenâ
Ka‘be-i kuyuna varmaga bulınmadı tarik
Çekdi ışkın katarın âh yolı diyü urefâ
Yenice kara su indi var ise agyârun
Gözlerün gördüm ider ak bunarı arz amâ
Nahl-i zakkûmı ne kat‘ eyle cihânda vü ne dik
Hâli gör dost ne mâzî vü ne fikr-i ferdâ
Gam-ı ferdâyı var at gel görelüm imrûzı
Didi bir gâzi bogaz derdi içün çekme belâ
Kızılelma zenahı oldı benefşe hattı
Sıgacakdur topugı yanına gelse deryâ
Kara baglar ne aceb nâz ile inmiş gibi yâr
Çeşme lâzım kulına tâ bilecikden ammâ
Kûh-kenlik ise maksudun eger kaz tagı
Sa‘y-i bî-hûde ile gence irişmek ne revâ
Dilde kalmasa kişi olmasa Magnisa’da
Kimse el mâlı ile eylemese arz-ı sehâ
Gözleri aydın ola tîre-derûn agyârun
Zevki var yâr ile bandırmada yârân-ı safâ
Biri kalkarsa iner biri gügercinlikdür
Zelle kuş adasıdur muglim ise akbaba
Taş özidür dili hiç mermere söz kâr ide mi
İtmez uşşâka kemer itse de kaddini dü-tâ
Gösterince zagara dirmiş o kuzı melemen
Bâ-husûs ola o samsun-sıfat ana hem-pâ
Nerede aldı ola bilmezüz âyâ solugı
Gerçi ak yara da çarpıldı bu durum ammâ
Gül ü şeftâlu derende dura gögsin gere de
Hısn-ı mansûr gibi ol kadi şimşâd sana
Ne yetişmezdi Arab kîri yidi nice zamân
Kîr-i mastıyla hâye dahi ilhâk ana
Haşr itmekde eger yılgun ise gel Turgut
Esb-gîre var iken gün gibi ulu kışla
Deyer ol rûh-ı revân tıfl ise de her lahza
Hulle takrîb aramaz zevk içün erbâb-ı safâ
Baht bîdâr degül remle ne hâcet ikbâl
Tıfl-i âmâlî bilün merkez-i gafletde kala
Ala şehri bu revişle idelüm hamd-i hamîd
Yohsa kır şehri dimez gamzene hayl-i zuafâ
Bakmayup hîç tarab-efzûn-ı visâle giresün
Yâ hasen keyf ile mest olsa da kalsak tenhâ
Zîr-i fesde görüp ebrûsını mânend-i hilâl
Bildi magribde dogacagını şemsün dünyâ
Lebleri lâl-i Bedehşân u Aden dendânı
Sûretâ Keşmiridür baksan o hindû şeklâ
Bi’l-bedâhe görüp İstanbul’ı düşme galata
Eski dârundur o vardukda bize eyle duâ
Hele ey Ferdi bu vâdîde teferrüd güçdür
Var iken şehr-i Sitanbul’da gürûh-ı zurefâ
(Kurnaz, Cemal (1997). "Arayıcızâde Hüseyin Ferdî ve Derviş Ömer Efendi'nin Bilâdiyeleri". Divan Edebiyatı Yazıları. Ankara: Akçağ Yay. 240-244.)
İlişkili Maddeler
Sn. | Madde Adı | D.Tarihi / Ö.Tarihi | Benzerlik | İncele |
---|---|---|---|---|
1 | ZARÎF, Mehmed/Abdullah Çelebi | d. ? - ö. 1703-04 | Doğum Yeri | Görüntüle |
2 | AHMED ŞU'AYB BEY, İstanbullu | d. 1876 - ö. 1910 | Doğum Yeri | Görüntüle |
3 | NÂZIM, Nâzım Efendi, İstanbullu | d. ? - ö. 1852 | Doğum Yeri | Görüntüle |
4 | ZARÎF, Mehmed/Abdullah Çelebi | d. ? - ö. 1703-04 | Doğum Yılı | Görüntüle |
5 | AHMED ŞU'AYB BEY, İstanbullu | d. 1876 - ö. 1910 | Doğum Yılı | Görüntüle |
6 | NÂZIM, Nâzım Efendi, İstanbullu | d. ? - ö. 1852 | Doğum Yılı | Görüntüle |
7 | ZARÎF, Mehmed/Abdullah Çelebi | d. ? - ö. 1703-04 | Ölüm Yılı | Görüntüle |
8 | AHMED ŞU'AYB BEY, İstanbullu | d. 1876 - ö. 1910 | Ölüm Yılı | Görüntüle |
9 | NÂZIM, Nâzım Efendi, İstanbullu | d. ? - ö. 1852 | Ölüm Yılı | Görüntüle |
10 | ZARÎF, Mehmed/Abdullah Çelebi | d. ? - ö. 1703-04 | Meslek | Görüntüle |
11 | AHMED ŞU'AYB BEY, İstanbullu | d. 1876 - ö. 1910 | Meslek | Görüntüle |
12 | NÂZIM, Nâzım Efendi, İstanbullu | d. ? - ö. 1852 | Meslek | Görüntüle |
13 | ZARÎF, Mehmed/Abdullah Çelebi | d. ? - ö. 1703-04 | Alan/Yüzyıl/Saha | Görüntüle |
14 | AHMED ŞU'AYB BEY, İstanbullu | d. 1876 - ö. 1910 | Alan/Yüzyıl/Saha | Görüntüle |
15 | NÂZIM, Nâzım Efendi, İstanbullu | d. ? - ö. 1852 | Alan/Yüzyıl/Saha | Görüntüle |
16 | ZARÎF, Mehmed/Abdullah Çelebi | d. ? - ö. 1703-04 | Madde Adı | Görüntüle |
17 | AHMED ŞU'AYB BEY, İstanbullu | d. 1876 - ö. 1910 | Madde Adı | Görüntüle |
18 | NÂZIM, Nâzım Efendi, İstanbullu | d. ? - ö. 1852 | Madde Adı | Görüntüle |