GAZÂLÎ, Deli Birader

(d. ?/? - ö. 940/42/1534/36)
divan şairi
(Divan/Yazılı Edebiyat / 16. Yüzyıl / Anadolu-Osmanlı-Türkiye)
ISBN: 978-9944-237-86-4

Bursa’da doğdu. Asıl adı Mehmet olup Gazâlî mahlasını kullandı. Babasının adı Durmuş’tur. Devrinde son derece aktif bir yaşantısı olduğu için Deli Birader sanıyla tanındı. Yaşadığı yüzyılın çok önemli bilim merkezlerinden biri olan Bursa’da eğitimine başladı. Bu dönemde Bursa’nın önde gelen bilginlerinden Muhyiddin-i Acemî’den mülazım oldu. Yine bu yüzyılda Osmanlı Devleti’nin çok hareketli tasavvuf merkezlerinden biri olan Bursa’da bu alanda da eğitim gördü. Bursa’da Bayezid Paşa Medresesi'nde müderrislik yaptı. Ardından Manisa’da şehzade vali olarak bulunan Şehzāde Korkud’un (1470-1513) maiyetine katıldı. Bilindiği gibi Osmanlı şehzadelerinin bir anlamda yönetim stajı yaptıkları şehzade valilikler devletin önemli şehirlerinde icra edilir ve maiyetlerinde devrin temayüz etmiş yönetici, bilim adamı ve sanatçıları yer alırdı. Gazâlî, kendisi de dikkate değer bir bilim ve sanat adamı olan Şehzâde Korkut’un eserlerinin mukabeleciliği vazifesini üstlendi. Bir süre sonra maiyetin önde gelen ismi Piyâle Bey (ö. 1578) ile yakın dost oldu ve onun tavsiyesiyle şehzadenin yakınları arasına girdi. Son derece hazır cevap, şakacı kişiliği ile kısa sürede Şehzade’nin en yakınlarından bir haline geldi. Yazdığı Dâfi’ul-gumûm ve Râfiu’l-humûm adlı hezl türündeki kitabın kendisini sunulması üzerine Şehzade tarafından maiyetinden uzaklaştırıldığı söyleniyorsa da Şehzade’nin katli sırasında bile Piyale Bey ile kendisinin yanında bulunmasını istemesinden bunun doğru olmadığı anlaşılıyor. Korkud’un katlinin ardından Bursa Geyikli Baba Zaviyesi şeyhliğini istedi ve bu görev kendisine verildi. Böyle bir göreve talip olmasında Şehzade’nin başına gelenler karşısında makam ve mevkinin geçiciliği fikri de etkili olmuş olabilir. Fakat bir yerde karar edemeyen mizacı yüzünden kısa bir süre sonra buradan da ayrıldı. Sırasıyla; Sivrihisar, Akhisar, Agros ve Amasya’da müderrislik yaptı. Sivrihisar müderrisliğine başladıktan kısa bir süre sonra tekrar tayin isteyince süreni doldurmadın niye tayin istiyorsun sorusuna sivri yer olmagın oturup huzur bulamadım, bir düzcesin ihsan edin; benzer şekilde Akşehir’de yeterli süre kalmadan atanma talebine Akşehir, baht-ı siyahıma münasip değildir cevabını verdi. Ardından emekli olup İstanbul’a geldi. Beşiktaş’ta deniz kıyısında konak, mescit, zaviye ve hamam yaptırmak istedi ve bunun için Cernâme adlı bir şiirle başta sadrazam İbrahim Paşa olmak üzere devrin ileri gelenlerinden yardım istedi. Sonunda bu amacına ulaşan Gazâlî, hamamını Bursa kaplıcalarında olduğu gibi bir havuzla süsledi. Bu yenilikler ve Delibirader’in ilginç kişiliği sayesinde hamam İstanbul’un zevk ve safaya düşkün kişilerinin toplanma yeri oldu. Öyle ki diğer hamamlar bu yeni mekanla rekabet edemez hale geldiler. Rakiplerinin kışkırtmaları ve bazı hoş olmayan dedikodular üzerine hamam yıktırıldı. Bu hadiseye üzülen Gazāli elindekileri de satarak Mekke’ye gitti ve orada bir mescit ve bahçe inşa ettirdi. Fakat hiçbir zaman İstanbul’daki havayı ve dostlarını unutamadı. 16. yüzyılda çok renkli kişiliği ile tanınan Deli Birader, gurbetteki sıkıntı ve üzüntülerini yine hezle yönelik bir üslupla İstanbul’a gönderdiği mektuplarında dile getirmiştir. Gazâlî mektubuna mensur olarak başlar, bu kısımda Mekke’deki hayatından, orada neler yaptığından ve İstanbul’daki dostlarına duyduğu özlemden söz eder. Kendisini orada mektupsuz bırakmamalarını dostlarından talep eder. Şair, mektubunda gurbette olmasına rağmen mutlu olduğunu, düşmanlarından uzak olmasının da ona mutluluk verdiğini söylemekte, dostlarının üzerinden yönetime orada kötü durumda olmadığını bildirmektedir:

Sanmanuz kim diyâr-ı gurbetde

Kişi mesrûr olup safâ sürmez

Dûr olur gerçi kim ahibbâdan

Hele a’dâ yüzin dahi görmez (Kut 1974: 227)

 Şair, mektubunun kaside formundaki bölümünde Anadolu’dan ve İstanbul’dan eserek onun bulunduğu yere gelen kuzey rüzgârına vatanından haber sormakta ve Kanuni Sultan Süleyman’ın, İbrahim Paşa’nın, devrin vüzerâsının ve molla dostlarının, her birinin, sevdiği, sevmediği herkesin iyi olup olmadığını merak etmektedir:

Sag esen misin ey nesîm-i şimal

Nedür ahvâl-i rüzgâr eyü mi

Şöyle benzer ki Rûmdan geldün

Nice billâhi ol diyâr eyü mi

 

Eyledün hod güzer Stanbûldan

Şehr-i ma’mûr u şehriyâr eyü mi

 

Menba-ı adl u ma’den-i ihsân

Sâhib-i şâh-ı kâm-kâr eyü mi

 

Vüzerâ vü dahı aga begler

Der-i devletde kim ki var eyü mi (Kut 1974: 227)

Gazâlî’nin vatanına özlem duyan bu mektubuna, şimdilik üçü elimizde olan mektuplarla Osmanlı aydınları başta Zâtî olmak üzere, olumlu cevaplar vermişlerdir.

Gazali, bir süre sonra da burada vefat etti ve mescidin avlusuna gömüldü. Ölüm yılı 940/1534, 941/1535 veya 942/1536 olarak kaynaklarda verilir.

Gazâlî’nin eserlerine bakıldığında şaşırtıcı bir tablo ile karşılaşılır. Onun en tanınmış eseri kuşkusuz Osmanlıdaki hezl türünün zirvesi sayılan Dâfi’ul-Gumûm ve Râfiu’l-Humûm adlı eseridir. Gamları yok eden eser anlamına gelen bu çalışma, bir yandan bir fıkra antolojisi bir yandan da cinsel konulardan bahsettiği için bir bahname özelliği taşır. Ana yapısı tamamen gülmeceye dayandırılan eser, yedi bölümden oluşur.

Gazâlî’nin diğer çalışmaları ise ciddi dini eserlerdir.

Bunlardan biri Misbâhu’l-Hidâye adlı ilmihâl türündeki çalışmadır. Çalışma, büyük Hanefî fakihlerinden Mergînânî‟nin, Hidâye Şerhu Bidâyetü’l-Mübtedi isimli eserinin Gazâlî tarafından yapılan manzum tercümesidir. Eser Osmanlı medreselerinde ders kitabı olarak okutulmaktadır. Çevirinin bir nüshası İstanbul Üniversitesi Kütüphanesindedir (İstanbul Nadir Eserler Kütüphanesi, T3273, vr. 1b-8b.). Miftâhu’l-Hidâye, mesnevî nazım şekliyle yazılmış ve toplamda 26 bâb ve 9 fasıldan oluşan 360 beyitlik bir eserdir.

Gazâlî’nin bir diğer çalışması ise elif-nāme’dir. Muhammes nazım biçimiyle

kaleme alınmış dinî konulu bu şiir de klasik edebiyatta benzer örnekler gibidir (Taş 2008).

16. yüzyıl Osmanlı edebiyatının çok renkli simalarından biri olan Deli Birader, bir yandan serazat kişiliğinin yansıması olan tartışmalı eserler kaleme alırken bir yandan da bilgin konumunun yansıması olan ciddi dini yayınları ile dikkat çekti.

Kaynakça

Canım, Rıdvan (hzl.) (2000). Latîfî, Tezkiretü’ş-Şu’arâ ve Tabsıratü’n-Nuzemâ. Ankara: AKM Yay.

Cunbur, Müjgan (2004). “Gazâlî”. Türk Dünyası Ortak Edebiyatı: Türk Dünyası Edebiyatçıları Ansiklopedisi. C. IV. Ankara. 137.

Faik Reşat (1311). Eslâf. İstanbul.

Gökyay, Orhan Saik (1994). “Deli Birader”. İslâm Ansiklopedisi. C. 9. İstanbul: TDV Yay. 135-136.

Gökyay, Orhan Şaik (1970). “Gazâlî (Deli Birâder)”. Türk Dili XXII (223): 19-20.

Gözitok, Mehmet Akif (2014). “Deli Birader Gazālį ve Miftāhu’l-Hidāye İsimli Eseri”. Atatürk. Ü. Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Dergisi [TAED] 52: 105-139.

İhsanoğlu, Ekmeleddin vd. (2008). Osmanlı Tıbbi Bilimler Literatürü Tarihi. C.I. İstanbul.

İsen, Mustafa (hzl.) (1994). Künhü’l-Ahbâr’ın Tezkire Kısmı. Ankara: AKM Yay.

İsmail Beliğ (1287). Güldeste-i Beliğ. Bursa.

Kılıç, Filiz (hzl.) (2010). Âşık Çelebi, Meşâ’irü’ş-Şu’arâ (İnceleme-Metin). İstanbul: İstanbul Araştırmaları Enstitüsü Yay.

Köksal, M. Fatih (hzl.) (2012). Edirneli Nazmî, Mecma’u’n-Nezâ’ir. http://ekitap.kulturturizm.gov.tr/dosya/1-292688/h/edirneli-nazmi-mecmaun-nezair.pdf [erişim tarihi: 20.07.2013].

Köprülü, Fuat. “Gazâlî”. İA. C. IV. İstanbul: MEB Yay. 728.

Kuru, Selim S. (2000). A Sixteenth Century Scholar Deli Birâder and His Dâfi’u’l-gumum ve Râfi’ul’l-Humum. Doktora Tezi. Cambridge.

Kut, Günay (1974). “Gazâlî’nin Mekke’den İstanbul’a Yolladığı Mektup ve Ona Yazılan Cevaplar”. TDAY-Belleten, 1973-1974. Ankara. 227.

Kutluk, İbrahim (hzl.) (1978). Kınalızâde Hasan Çelebi, Tezkiretü’ş-Şu’arâ. Ankara: TTK Yay.

Sehî (1325). Tezkire-i Sehî. İstanbul: Matbaa-i Âmidî.

Sungurhan Eyduran, Aysun (hzl.) (2009). Kınalızâde Hasan Çelebi, Tezkiretü’ş-Şu’arâ. Ankara: Kültür Bakanlığı e-kitap: http://ekitap.kulturturizm.gov.tr/belge/1-83504/kinalizade-hasan-celebi---tezkiretus-suara.html [erişim tarihi: 20.03.2013]

Taş, Hakan (2008). "Deli Birader Gazalî’nin Elif-nâmesi". Turkish Studies International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic 3/2 (Spring).

Taşköprülüzâde Ahmed (1269). Şakâyık-ı Nu’mâniyye. İstanbul.

Tatçı, Mustafa (hzl.) (2003). Bursalı Mehmed Tahir, Osmanlı Müellifleri I-II-III. Ankara: Bizim Büro Yay.

Zülfe, Ömer (2008). “Deli Birader Gazalî ve Cerr-nâmesi”. Türk Kültürü İncelemeleri Dergisi 18: 123-140.

 

Madde Yazım Bilgileri

Yazar: DOÇ. DR. TUBA IŞINSU DURMUŞ
Yayın Tarihi: 20.12.2014
Güncelleme Tarihi: 27.10.2020

Eserlerinden Örnekler

Sûret-i Mektûb-ı Birâder-i Dîvâne

Oldur ki eger bu muhibb-i devlet-hâh kıbelinden şemme istifsâr-ı hâl-i hâtır helecân eylerse ma’lûm ola ki şimdiki hâlde sahn-ı sıhhatde olup du’â-yı devâm-ı devlete meşgulüz. Hemân murâd-ı küllî müşâhede-i dîzâr-ı ferhûnde-âsârunuzdur. İnşâallâh müyesser ola. Eger bâkî ahvâlden tefahhus olunursa Mekke-i şerîfe kurbında Birke-i Mâcid demekle ma’rûf mahalde iki yüz altuna bir garrâ bûstân aldum ki içinde değirmen yürüdür suyı akar. Hudânun inayetiyle anda dahı bir zîbâ mescid binâ idüp Beşiktaşdağı gibi degül daha ra’nâ olupdur. Hâssun ve âmun belki cümle-i enâmun makbûlı ola. Ümîz-vâram ki indallah dahı makbûl ola.

Makâm-ı mezkûrun letâfet-i hevâsı ve terâvet-i mâsı ol mertebe degüldür ki harîre ve takrîre kâbil ola. Ammâ ba’zı mehâsini hâmil-i varaka-i du’â, mefhar-ı erbâb-ı kerem, bezîl-i ka’be-i harem Velî Çelebi Efendi muhibbünüzden istihbâr oluna ki anlar küdûrât-ı âlâm-ı rûzgârı def itmek içün bir def’a kademrence kılmışlar ol cây-ı safâ-bahşa. Anlara dahı rûzgâr-ı gaddârda vâki’ olan gadr ma’lûmunuzdur. Mütevakkı’dur ki şeref-i mülâkatunuzla müşerref olıcak şân-ı şerîfe lâyık eltâfı zuhûra getürüp berât-ı sâdelerini Efendi Hazretlerine hâtır-nişân idesüz. Ve bu fakîr hakkında olan ihsânât-ı mev’ûdeye vefâ idüp irsâl-i vazifede sa’y-i cemîlünüz dirîg buyurmayasız. Ve bizüm tâlib-i ilm Dervîş bendenüzi dahı bir mikdâr surre ile mesrûrü’l-hâtır idesiz. Ve bu fakîrünüzi diyâr-ı gurbetde garîpsetmeyüp her-gâh mektûb-ı sa’âdet-mehcûb irsâl itmekde ebvâb-ı lutfunuzı meftûh tutasız. Billâhi’l-azîm egerçi bu diyârda kemâl derecede huzûrumuz ve nihâyet mertebede surûrumuz vardur. Lâkin müfârakat-ı ahbâbdan eşeddi azâb ile ma’zûbuz. Ammâ meserret-i mübâ’ade-i a’dâ ile bir mikdâr mütessellî buluruz. Beyt:

 Sanmanuz kim diyâr-ı gurbetde

 Kişi mesrûr olup safâ sürmez

 Dûr olur gerçi kim ahibbâdan

Hele a’dâ yüzin dahı görmez

 

Bi’l-cümle diyâr-ı Rûmdan istimâ-ı ahbâra şol mertebede iştiyâk vardur ki nesîm-i şimâlün ol tarafdan gelmesi ihtimâlin verüp hubûb eyledükçe ol dil-i şeydâma dîvânelik târî olup bî-ihtiyâr zebânuma şu makûle kelimât cârî olur.

Kut, Günay (1974). “Gazâlî’nin Mekke’den İstanbul’a Yolladığı Mektup ve Ona Yazılan Cevaplar”. TDAY-Belleten, 1973-1974. Ankara. 223-252.

GAZEL

Bezm-i çemende jâle ile toldı lâleler

‘İşrret zamânı geldi pür oldı piyâleler

Sabrum dükendi cânum ala gözlerüñ meger

Medyûn-ı müflisüñ nesin alur havâleler

Dirler ki devr-i gülde bulınmaz benefşe hîç

Ey gonçe-leb ruhuñda nedür bu kelâleler

Göñlümüñ aldı sabr u karârını gözlerüñ

Bî-çârenüñ meger ki yine cânın alalar

Kasd eylemişler âh yine göz kızarduban

Göñlümüz almaga bu iki gözi karalar

Şi’r ü gazel dimekden usandı tabî’atı

Miskîn Gazâli’yi komaz ammâ gazâleler

GAZEL

İrdi hazânı ömrümüñ veh ki dahı bahârı yok

Subh-ı sürûra irmedüm gam şebinüñ nehârı yok

Çeşm-i pür-eşke dem-be-dem ‘aks-i ruhuñ düşer velî

Sular içinde görinen suretüñ i’tibârı yok

Bir yaña ilte mi ‘aceb fülk-i dili bu rûzgâr

Bahr-i gam-ı zamânenüñ sâhili vü kenârı yok

Ta’ne taşı durur sıyan şîşe-i kalbümi benüm

Seng-i cefâ-yı yârdan hîç anuñ inkisârı yok

Yârı rakîb ile görüp bülbül-i dil figân ider

Gülşen-i ‘âlemüñ ‘aceb bir güli var mı hârı yok

Hande iderseñüz olur kahkaha ile ra’d-vâr

Şol kişiye ki ebr-veş dîde-i eşk-bârı yok

Ol gözi âhu didiler sayd olur ihtiyâr ile

Veh ki Gazâli miskinüñ n’eylesün ihtiyârı yok

MUHAMMES

  I

01. Elif Allāhı añup źikr-i ilāh eyle göñül

02. Bā beķā mülki içün n’ola bir āh eyle göñül

03. Tā temennā ķıluban Hāliķa rāh eyle göñül

04. Śā śevāb ister-iseñ terk-i menāh eyle göñül

05. Cim cehd ile düriş ĥidmet-i şāh eyle göñül

II

01.. Ģā ģisāb olasıdur şıñla ķamu yaĥşı yaman

02. Ĥā ĥacil olsa gerek ol arada çoķlar inan

03. Dāl dāyim özidür yoķdur aña şekk ü gümān

04. Źāl źikr eyle adın ger var-ısa sende imān

05. Rā riyāsız amel it Haķķı penāh eyle göñül

III

01.. Zā zebūn olmayagör nefs-ile şeytāna uyup

02. Sin sa’ādetle yöri ŝıdķ-ıla Rahmāna uyup

03. Sin şeri’atla düriş āyet-i Ķur’āna uyup

04. Ŝād ŝarf eyleyigör ömrini iģsāna uyup

05. Dād żāyi’ ise pes ömri tebāh eyle göñül

IV

01.. Tā tahāret aluban eyle namāzın[ı] güźār

02. Žā žuhūr olasıdur ĥayr-ıla şerrüñ ne ki var

03. Ayn ālemde bir iş işlemedüñ Haķķa yarar

04. Ġayn ġafletde niçe bir olasın leyl ü nehār

05. Fā firāķında gözin yaşını rāh eyle gönül 

Taş, Hakan (2008). "Deli Birader Gazalî’nin Elif-nâmesi". Turkish Studies International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic 3/2 (Spring).

Miftâhü’l-Hidâye’den

Bâbu Farzu’l-gusl

Tahâret kim anun kübrâdur adı

Gusulden oldurur bil-küll murâdı

Su vermek agza burna gusl iderken

Dahi bir kerre yunmak cümle-i ten

Olupdur bil ki bunlar farz-ı lâzım

Bu söze eyle gel tasdîk-i câzim

Faslu fî-Süneni’l-gusl

Sünen bil anda evvel el yumakdur

Tene degse necis pâk eylemekdür

Vudu al dökmedin üstüne suyı

Nice alsan namâz içün vuduyı

Velî ayaklarunı] yumayıp koy

Dök andan evvel başuna suy

Tamâm it guslunı git o mekândan

Varup ayaklarun pâk eyle andan

Eger avret saçı olsa urulmuş

Fitîl olsa ya muhkem od burulmuş

Dibine olmaga su olsa câzim

Anı çözmek degildür ana lâzım

Velì er saçı olsa şöyle makbûl

Ana lâzımdurur kim ola mahlûl

Gözitok, Mehmet Akif (2014). “Deli Birader Gazālį ve Miftāhu’l-Hidāye İsimli Eseri”. Atatürk. Ü. Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Dergisi [TAED] 52: 105-139.

Beyt

Mecnûn ki belâ deştini geşt etti serâser

Gamhâneme geldi hâlin ne birâder


İlişkili Maddeler

Sn.Madde AdıD.Tarihi / Ö.TarihiBenzerlikİncele
1EMÎN, Abdülhâdî-zâde Seyyid Mehmed Emîn Efendid. ? - ö. 1744-45Doğum YeriGörüntüle
2KÂTİBÎ, Kâtibî Çelebid. ? - ö. 1499-1500Doğum YeriGörüntüle
3BAHÂ, Şeyh Mehmed Bahâeddin Efendid. ? - ö. 1725-26Doğum YeriGörüntüle
4EMÎN, Abdülhâdî-zâde Seyyid Mehmed Emîn Efendid. ? - ö. 1744-45Ölüm YılıGörüntüle
5KÂTİBÎ, Kâtibî Çelebid. ? - ö. 1499-1500Ölüm YılıGörüntüle
6BAHÂ, Şeyh Mehmed Bahâeddin Efendid. ? - ö. 1725-26Ölüm YılıGörüntüle
7EMÎN, Abdülhâdî-zâde Seyyid Mehmed Emîn Efendid. ? - ö. 1744-45MeslekGörüntüle
8KÂTİBÎ, Kâtibî Çelebid. ? - ö. 1499-1500MeslekGörüntüle
9BAHÂ, Şeyh Mehmed Bahâeddin Efendid. ? - ö. 1725-26MeslekGörüntüle
10EMÎN, Abdülhâdî-zâde Seyyid Mehmed Emîn Efendid. ? - ö. 1744-45Alan/Yüzyıl/SahaGörüntüle
11KÂTİBÎ, Kâtibî Çelebid. ? - ö. 1499-1500Alan/Yüzyıl/SahaGörüntüle
12BAHÂ, Şeyh Mehmed Bahâeddin Efendid. ? - ö. 1725-26Alan/Yüzyıl/SahaGörüntüle
13EMÎN, Abdülhâdî-zâde Seyyid Mehmed Emîn Efendid. ? - ö. 1744-45Madde AdıGörüntüle
14KÂTİBÎ, Kâtibî Çelebid. ? - ö. 1499-1500Madde AdıGörüntüle
15BAHÂ, Şeyh Mehmed Bahâeddin Efendid. ? - ö. 1725-26Madde AdıGörüntüle