Madde Detay
GAZÂLÎ, Deli Birader
(d. ?/? - ö. 940/42/1534/36)
divan şairi
(Divan/Yazılı Edebiyat / 16. Yüzyıl / Anadolu-Osmanlı-Türkiye)
ISBN: 978-9944-237-86-4
Bursa’da doğdu. Asıl adı Mehmet olup Gazâlî mahlasını kullandı. Babasının adı Durmuş’tur. Devrinde son derece aktif bir yaşantısı olduğu için Deli Birader sanıyla tanındı. Yaşadığı yüzyılın çok önemli bilim merkezlerinden biri olan Bursa’da eğitimine başladı. Bu dönemde Bursa’nın önde gelen bilginlerinden Muhyiddin-i Acemî’den mülazım oldu. Yine bu yüzyılda Osmanlı Devleti’nin çok hareketli tasavvuf merkezlerinden biri olan Bursa’da bu alanda da eğitim gördü. Bursa’da Bayezid Paşa Medresesi'nde müderrislik yaptı. Ardından Manisa’da şehzade vali olarak bulunan Şehzāde Korkud’un (1470-1513) maiyetine katıldı. Bilindiği gibi Osmanlı şehzadelerinin bir anlamda yönetim stajı yaptıkları şehzade valilikler devletin önemli şehirlerinde icra edilir ve maiyetlerinde devrin temayüz etmiş yönetici, bilim adamı ve sanatçıları yer alırdı. Gazâlî, kendisi de dikkate değer bir bilim ve sanat adamı olan Şehzâde Korkut’un eserlerinin mukabeleciliği vazifesini üstlendi. Bir süre sonra maiyetin önde gelen ismi Piyâle Bey (ö. 1578) ile yakın dost oldu ve onun tavsiyesiyle şehzadenin yakınları arasına girdi. Son derece hazır cevap, şakacı kişiliği ile kısa sürede Şehzade’nin en yakınlarından bir haline geldi. Yazdığı Dâfi’ul-gumûm ve Râfiu’l-humûm adlı hezl türündeki kitabın kendisini sunulması üzerine Şehzade tarafından maiyetinden uzaklaştırıldığı söyleniyorsa da Şehzade’nin katli sırasında bile Piyale Bey ile kendisinin yanında bulunmasını istemesinden bunun doğru olmadığı anlaşılıyor. Korkud’un katlinin ardından Bursa Geyikli Baba Zaviyesi şeyhliğini istedi ve bu görev kendisine verildi. Böyle bir göreve talip olmasında Şehzade’nin başına gelenler karşısında makam ve mevkinin geçiciliği fikri de etkili olmuş olabilir. Fakat bir yerde karar edemeyen mizacı yüzünden kısa bir süre sonra buradan da ayrıldı. Sırasıyla; Sivrihisar, Akhisar, Agros ve Amasya’da müderrislik yaptı. Sivrihisar müderrisliğine başladıktan kısa bir süre sonra tekrar tayin isteyince süreni doldurmadın niye tayin istiyorsun sorusuna sivri yer olmagın oturup huzur bulamadım, bir düzcesin ihsan edin; benzer şekilde Akşehir’de yeterli süre kalmadan atanma talebine Akşehir, baht-ı siyahıma münasip değildir cevabını verdi. Ardından emekli olup İstanbul’a geldi. Beşiktaş’ta deniz kıyısında konak, mescit, zaviye ve hamam yaptırmak istedi ve bunun için Cernâme adlı bir şiirle başta sadrazam İbrahim Paşa olmak üzere devrin ileri gelenlerinden yardım istedi. Sonunda bu amacına ulaşan Gazâlî, hamamını Bursa kaplıcalarında olduğu gibi bir havuzla süsledi. Bu yenilikler ve Delibirader’in ilginç kişiliği sayesinde hamam İstanbul’un zevk ve safaya düşkün kişilerinin toplanma yeri oldu. Öyle ki diğer hamamlar bu yeni mekanla rekabet edemez hale geldiler. Rakiplerinin kışkırtmaları ve bazı hoş olmayan dedikodular üzerine hamam yıktırıldı. Bu hadiseye üzülen Gazāli elindekileri de satarak Mekke’ye gitti ve orada bir mescit ve bahçe inşa ettirdi. Fakat hiçbir zaman İstanbul’daki havayı ve dostlarını unutamadı. 16. yüzyılda çok renkli kişiliği ile tanınan Deli Birader, gurbetteki sıkıntı ve üzüntülerini yine hezle yönelik bir üslupla İstanbul’a gönderdiği mektuplarında dile getirmiştir. Gazâlî mektubuna mensur olarak başlar, bu kısımda Mekke’deki hayatından, orada neler yaptığından ve İstanbul’daki dostlarına duyduğu özlemden söz eder. Kendisini orada mektupsuz bırakmamalarını dostlarından talep eder. Şair, mektubunda gurbette olmasına rağmen mutlu olduğunu, düşmanlarından uzak olmasının da ona mutluluk verdiğini söylemekte, dostlarının üzerinden yönetime orada kötü durumda olmadığını bildirmektedir:
Sanmanuz kim diyâr-ı gurbetde
Kişi mesrûr olup safâ sürmez
Dûr olur gerçi kim ahibbâdan
Hele a’dâ yüzin dahi görmez (Kut 1974: 227)
Şair, mektubunun kaside formundaki bölümünde Anadolu’dan ve İstanbul’dan eserek onun bulunduğu yere gelen kuzey rüzgârına vatanından haber sormakta ve Kanuni Sultan Süleyman’ın, İbrahim Paşa’nın, devrin vüzerâsının ve molla dostlarının, her birinin, sevdiği, sevmediği herkesin iyi olup olmadığını merak etmektedir:
Sag esen misin ey nesîm-i şimal
Nedür ahvâl-i rüzgâr eyü mi
Şöyle benzer ki Rûmdan geldün
Nice billâhi ol diyâr eyü mi
Eyledün hod güzer Stanbûldan
Şehr-i ma’mûr u şehriyâr eyü mi
Menba-ı adl u ma’den-i ihsân
Sâhib-i şâh-ı kâm-kâr eyü mi
Vüzerâ vü dahı aga begler
Der-i devletde kim ki var eyü mi (Kut 1974: 227)
Gazâlî’nin vatanına özlem duyan bu mektubuna, şimdilik üçü elimizde olan mektuplarla Osmanlı aydınları başta Zâtî olmak üzere, olumlu cevaplar vermişlerdir.
Gazali, bir süre sonra da burada vefat etti ve mescidin avlusuna gömüldü. Ölüm yılı 940/1534, 941/1535 veya 942/1536 olarak kaynaklarda verilir.
Gazâlî’nin eserlerine bakıldığında şaşırtıcı bir tablo ile karşılaşılır. Onun en tanınmış eseri kuşkusuz Osmanlıdaki hezl türünün zirvesi sayılan Dâfi’ul-Gumûm ve Râfiu’l-Humûm adlı eseridir. Gamları yok eden eser anlamına gelen bu çalışma, bir yandan bir fıkra antolojisi bir yandan da cinsel konulardan bahsettiği için bir bahname özelliği taşır. Ana yapısı tamamen gülmeceye dayandırılan eser, yedi bölümden oluşur.
Gazâlî’nin diğer çalışmaları ise ciddi dini eserlerdir.
Bunlardan biri Misbâhu’l-Hidâye adlı ilmihâl türündeki çalışmadır. Çalışma, büyük Hanefî fakihlerinden Mergînânî‟nin, Hidâye Şerhu Bidâyetü’l-Mübtedi isimli eserinin Gazâlî tarafından yapılan manzum tercümesidir. Eser Osmanlı medreselerinde ders kitabı olarak okutulmaktadır. Çevirinin bir nüshası İstanbul Üniversitesi Kütüphanesindedir (İstanbul Nadir Eserler Kütüphanesi, T3273, vr. 1b-8b.). Miftâhu’l-Hidâye, mesnevî nazım şekliyle yazılmış ve toplamda 26 bâb ve 9 fasıldan oluşan 360 beyitlik bir eserdir.
Gazâlî’nin bir diğer çalışması ise elif-nāme’dir. Muhammes nazım biçimiyle
kaleme alınmış dinî konulu bu şiir de klasik edebiyatta benzer örnekler gibidir (Taş 2008).
16. yüzyıl Osmanlı edebiyatının çok renkli simalarından biri olan Deli Birader, bir yandan serazat kişiliğinin yansıması olan tartışmalı eserler kaleme alırken bir yandan da bilgin konumunun yansıması olan ciddi dini yayınları ile dikkat çekti.
Kaynakça
Canım, Rıdvan (hzl.) (2000). Latîfî, Tezkiretü’ş-Şu’arâ ve Tabsıratü’n-Nuzemâ. Ankara: AKM Yay.
Cunbur, Müjgan (2004). “Gazâlî”. Türk Dünyası Ortak Edebiyatı: Türk Dünyası Edebiyatçıları Ansiklopedisi. C. IV. Ankara. 137.
Faik Reşat (1311). Eslâf. İstanbul.
Gökyay, Orhan Saik (1994). “Deli Birader”. İslâm Ansiklopedisi. C. 9. İstanbul: TDV Yay. 135-136.
Gökyay, Orhan Şaik (1970). “Gazâlî (Deli Birâder)”. Türk Dili XXII (223): 19-20.
Gözitok, Mehmet Akif (2014). “Deli Birader Gazālį ve Miftāhu’l-Hidāye İsimli Eseri”. Atatürk. Ü. Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Dergisi [TAED] 52: 105-139.
İhsanoğlu, Ekmeleddin vd. (2008). Osmanlı Tıbbi Bilimler Literatürü Tarihi. C.I. İstanbul.
İsen, Mustafa (hzl.) (1994). Künhü’l-Ahbâr’ın Tezkire Kısmı. Ankara: AKM Yay.
İsmail Beliğ (1287). Güldeste-i Beliğ. Bursa.
Kılıç, Filiz (hzl.) (2010). Âşık Çelebi, Meşâ’irü’ş-Şu’arâ (İnceleme-Metin). İstanbul: İstanbul Araştırmaları Enstitüsü Yay.
Köksal, M. Fatih (hzl.) (2012). Edirneli Nazmî, Mecma’u’n-Nezâ’ir. http://ekitap.kulturturizm.gov.tr/dosya/1-292688/h/edirneli-nazmi-mecmaun-nezair.pdf [erişim tarihi: 20.07.2013].
Köprülü, Fuat. “Gazâlî”. İA. C. IV. İstanbul: MEB Yay. 728.
Kuru, Selim S. (2000). A Sixteenth Century Scholar Deli Birâder and His Dâfi’u’l-gumum ve Râfi’ul’l-Humum. Doktora Tezi. Cambridge.
Kut, Günay (1974). “Gazâlî’nin Mekke’den İstanbul’a Yolladığı Mektup ve Ona Yazılan Cevaplar”. TDAY-Belleten, 1973-1974. Ankara. 227.
Kutluk, İbrahim (hzl.) (1978). Kınalızâde Hasan Çelebi, Tezkiretü’ş-Şu’arâ. Ankara: TTK Yay.
Sehî (1325). Tezkire-i Sehî. İstanbul: Matbaa-i Âmidî.
Sungurhan Eyduran, Aysun (hzl.) (2009). Kınalızâde Hasan Çelebi, Tezkiretü’ş-Şu’arâ. Ankara: Kültür Bakanlığı e-kitap: http://ekitap.kulturturizm.gov.tr/belge/1-83504/kinalizade-hasan-celebi---tezkiretus-suara.html [erişim tarihi: 20.03.2013]
Taş, Hakan (2008). "Deli Birader Gazalî’nin Elif-nâmesi". Turkish Studies International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic 3/2 (Spring).
Taşköprülüzâde Ahmed (1269). Şakâyık-ı Nu’mâniyye. İstanbul.
Tatçı, Mustafa (hzl.) (2003). Bursalı Mehmed Tahir, Osmanlı Müellifleri I-II-III. Ankara: Bizim Büro Yay.
Zülfe, Ömer (2008). “Deli Birader Gazalî ve Cerr-nâmesi”. Türk Kültürü İncelemeleri Dergisi 18: 123-140.
Madde Yazım Bilgileri
Yazar: DOÇ. DR. TUBA IŞINSU DURMUŞYayın Tarihi: 20.12.2014Güncelleme Tarihi: 27.10.2020Eserlerinden Örnekler
Sûret-i Mektûb-ı Birâder-i Dîvâne
Oldur ki eger bu muhibb-i devlet-hâh kıbelinden şemme istifsâr-ı hâl-i hâtır helecân eylerse ma’lûm ola ki şimdiki hâlde sahn-ı sıhhatde olup du’â-yı devâm-ı devlete meşgulüz. Hemân murâd-ı küllî müşâhede-i dîzâr-ı ferhûnde-âsârunuzdur. İnşâallâh müyesser ola. Eger bâkî ahvâlden tefahhus olunursa Mekke-i şerîfe kurbında Birke-i Mâcid demekle ma’rûf mahalde iki yüz altuna bir garrâ bûstân aldum ki içinde değirmen yürüdür suyı akar. Hudânun inayetiyle anda dahı bir zîbâ mescid binâ idüp Beşiktaşdağı gibi degül daha ra’nâ olupdur. Hâssun ve âmun belki cümle-i enâmun makbûlı ola. Ümîz-vâram ki indallah dahı makbûl ola.
Makâm-ı mezkûrun letâfet-i hevâsı ve terâvet-i mâsı ol mertebe degüldür ki harîre ve takrîre kâbil ola. Ammâ ba’zı mehâsini hâmil-i varaka-i du’â, mefhar-ı erbâb-ı kerem, bezîl-i ka’be-i harem Velî Çelebi Efendi muhibbünüzden istihbâr oluna ki anlar küdûrât-ı âlâm-ı rûzgârı def itmek içün bir def’a kademrence kılmışlar ol cây-ı safâ-bahşa. Anlara dahı rûzgâr-ı gaddârda vâki’ olan gadr ma’lûmunuzdur. Mütevakkı’dur ki şeref-i mülâkatunuzla müşerref olıcak şân-ı şerîfe lâyık eltâfı zuhûra getürüp berât-ı sâdelerini Efendi Hazretlerine hâtır-nişân idesüz. Ve bu fakîr hakkında olan ihsânât-ı mev’ûdeye vefâ idüp irsâl-i vazifede sa’y-i cemîlünüz dirîg buyurmayasız. Ve bizüm tâlib-i ilm Dervîş bendenüzi dahı bir mikdâr surre ile mesrûrü’l-hâtır idesiz. Ve bu fakîrünüzi diyâr-ı gurbetde garîpsetmeyüp her-gâh mektûb-ı sa’âdet-mehcûb irsâl itmekde ebvâb-ı lutfunuzı meftûh tutasız. Billâhi’l-azîm egerçi bu diyârda kemâl derecede huzûrumuz ve nihâyet mertebede surûrumuz vardur. Lâkin müfârakat-ı ahbâbdan eşeddi azâb ile ma’zûbuz. Ammâ meserret-i mübâ’ade-i a’dâ ile bir mikdâr mütessellî buluruz. Beyt:
Sanmanuz kim diyâr-ı gurbetde
Kişi mesrûr olup safâ sürmez
Dûr olur gerçi kim ahibbâdan
Hele a’dâ yüzin dahı görmez
Bi’l-cümle diyâr-ı Rûmdan istimâ-ı ahbâra şol mertebede iştiyâk vardur ki nesîm-i şimâlün ol tarafdan gelmesi ihtimâlin verüp hubûb eyledükçe ol dil-i şeydâma dîvânelik târî olup bî-ihtiyâr zebânuma şu makûle kelimât cârî olur.
Kut, Günay (1974). “Gazâlî’nin Mekke’den İstanbul’a Yolladığı Mektup ve Ona Yazılan Cevaplar”. TDAY-Belleten, 1973-1974. Ankara. 223-252.
GAZEL
Bezm-i çemende jâle ile toldı lâleler
‘İşrret zamânı geldi pür oldı piyâleler
Sabrum dükendi cânum ala gözlerüñ meger
Medyûn-ı müflisüñ nesin alur havâleler
Dirler ki devr-i gülde bulınmaz benefşe hîç
Ey gonçe-leb ruhuñda nedür bu kelâleler
Göñlümüñ aldı sabr u karârını gözlerüñ
Bî-çârenüñ meger ki yine cânın alalar
Kasd eylemişler âh yine göz kızarduban
Göñlümüz almaga bu iki gözi karalar
Şi’r ü gazel dimekden usandı tabî’atı
Miskîn Gazâli’yi komaz ammâ gazâleler
GAZEL
İrdi hazânı ömrümüñ veh ki dahı bahârı yok
Subh-ı sürûra irmedüm gam şebinüñ nehârı yok
Çeşm-i pür-eşke dem-be-dem ‘aks-i ruhuñ düşer velî
Sular içinde görinen suretüñ i’tibârı yok
Bir yaña ilte mi ‘aceb fülk-i dili bu rûzgâr
Bahr-i gam-ı zamânenüñ sâhili vü kenârı yok
Ta’ne taşı durur sıyan şîşe-i kalbümi benüm
Seng-i cefâ-yı yârdan hîç anuñ inkisârı yok
Yârı rakîb ile görüp bülbül-i dil figân ider
Gülşen-i ‘âlemüñ ‘aceb bir güli var mı hârı yok
Hande iderseñüz olur kahkaha ile ra’d-vâr
Şol kişiye ki ebr-veş dîde-i eşk-bârı yok
Ol gözi âhu didiler sayd olur ihtiyâr ile
Veh ki Gazâli miskinüñ n’eylesün ihtiyârı yok
MUHAMMES
I
01. Elif Allāhı añup źikr-i ilāh eyle göñül
02. Bā beķā mülki içün n’ola bir āh eyle göñül
03. Tā temennā ķıluban Hāliķa rāh eyle göñül
04. Śā śevāb ister-iseñ terk-i menāh eyle göñül
05. Cim cehd ile düriş ĥidmet-i şāh eyle göñül
II
01.. Ģā ģisāb olasıdur şıñla ķamu yaĥşı yaman
02. Ĥā ĥacil olsa gerek ol arada çoķlar inan
03. Dāl dāyim özidür yoķdur aña şekk ü gümān
04. Źāl źikr eyle adın ger var-ısa sende imān
05. Rā riyāsız amel it Haķķı penāh eyle göñül
III
01.. Zā zebūn olmayagör nefs-ile şeytāna uyup
02. Sin sa’ādetle yöri ŝıdķ-ıla Rahmāna uyup
03. Sin şeri’atla düriş āyet-i Ķur’āna uyup
04. Ŝād ŝarf eyleyigör ömrini iģsāna uyup
05. Dād żāyi’ ise pes ömri tebāh eyle göñül
IV
01.. Tā tahāret aluban eyle namāzın[ı] güźār
02. Žā žuhūr olasıdur ĥayr-ıla şerrüñ ne ki var
03. Ayn ālemde bir iş işlemedüñ Haķķa yarar
04. Ġayn ġafletde niçe bir olasın leyl ü nehār
05. Fā firāķında gözin yaşını rāh eyle gönül
Taş, Hakan (2008). "Deli Birader Gazalî’nin Elif-nâmesi". Turkish Studies International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic 3/2 (Spring).
Miftâhü’l-Hidâye’den
Bâbu Farzu’l-gusl
Tahâret kim anun kübrâdur adı
Gusulden oldurur bil-küll murâdı
Su vermek agza burna gusl iderken
Dahi bir kerre yunmak cümle-i ten
Olupdur bil ki bunlar farz-ı lâzım
Bu söze eyle gel tasdîk-i câzim
Faslu fî-Süneni’l-gusl
Sünen bil anda evvel el yumakdur
Tene degse necis pâk eylemekdür
Vudu al dökmedin üstüne suyı
Nice alsan namâz içün vuduyı
Velî ayaklarunı] yumayıp koy
Dök andan evvel başuna suy
Tamâm it guslunı git o mekândan
Varup ayaklarun pâk eyle andan
Eger avret saçı olsa urulmuş
Fitîl olsa ya muhkem od burulmuş
Dibine olmaga su olsa câzim
Anı çözmek degildür ana lâzım
Velì er saçı olsa şöyle makbûl
Ana lâzımdurur kim ola mahlûl
Gözitok, Mehmet Akif (2014). “Deli Birader Gazālį ve Miftāhu’l-Hidāye İsimli Eseri”. Atatürk. Ü. Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Dergisi [TAED] 52: 105-139.
Beyt
Mecnûn ki belâ deştini geşt etti serâser
Gamhâneme geldi hâlin ne birâder
İlişkili Maddeler
Yayın Tarihi: 20.12.2014Güncelleme Tarihi: 27.10.2020Eserlerinden Örnekler
Sûret-i Mektûb-ı Birâder-i Dîvâne
Oldur ki eger bu muhibb-i devlet-hâh kıbelinden şemme istifsâr-ı hâl-i hâtır helecân eylerse ma’lûm ola ki şimdiki hâlde sahn-ı sıhhatde olup du’â-yı devâm-ı devlete meşgulüz. Hemân murâd-ı küllî müşâhede-i dîzâr-ı ferhûnde-âsârunuzdur. İnşâallâh müyesser ola. Eger bâkî ahvâlden tefahhus olunursa Mekke-i şerîfe kurbında Birke-i Mâcid demekle ma’rûf mahalde iki yüz altuna bir garrâ bûstân aldum ki içinde değirmen yürüdür suyı akar. Hudânun inayetiyle anda dahı bir zîbâ mescid binâ idüp Beşiktaşdağı gibi degül daha ra’nâ olupdur. Hâssun ve âmun belki cümle-i enâmun makbûlı ola. Ümîz-vâram ki indallah dahı makbûl ola.
Makâm-ı mezkûrun letâfet-i hevâsı ve terâvet-i mâsı ol mertebe degüldür ki harîre ve takrîre kâbil ola. Ammâ ba’zı mehâsini hâmil-i varaka-i du’â, mefhar-ı erbâb-ı kerem, bezîl-i ka’be-i harem Velî Çelebi Efendi muhibbünüzden istihbâr oluna ki anlar küdûrât-ı âlâm-ı rûzgârı def itmek içün bir def’a kademrence kılmışlar ol cây-ı safâ-bahşa. Anlara dahı rûzgâr-ı gaddârda vâki’ olan gadr ma’lûmunuzdur. Mütevakkı’dur ki şeref-i mülâkatunuzla müşerref olıcak şân-ı şerîfe lâyık eltâfı zuhûra getürüp berât-ı sâdelerini Efendi Hazretlerine hâtır-nişân idesüz. Ve bu fakîr hakkında olan ihsânât-ı mev’ûdeye vefâ idüp irsâl-i vazifede sa’y-i cemîlünüz dirîg buyurmayasız. Ve bizüm tâlib-i ilm Dervîş bendenüzi dahı bir mikdâr surre ile mesrûrü’l-hâtır idesiz. Ve bu fakîrünüzi diyâr-ı gurbetde garîpsetmeyüp her-gâh mektûb-ı sa’âdet-mehcûb irsâl itmekde ebvâb-ı lutfunuzı meftûh tutasız. Billâhi’l-azîm egerçi bu diyârda kemâl derecede huzûrumuz ve nihâyet mertebede surûrumuz vardur. Lâkin müfârakat-ı ahbâbdan eşeddi azâb ile ma’zûbuz. Ammâ meserret-i mübâ’ade-i a’dâ ile bir mikdâr mütessellî buluruz. Beyt:
Sanmanuz kim diyâr-ı gurbetde
Kişi mesrûr olup safâ sürmez
Dûr olur gerçi kim ahibbâdan
Hele a’dâ yüzin dahı görmez
Bi’l-cümle diyâr-ı Rûmdan istimâ-ı ahbâra şol mertebede iştiyâk vardur ki nesîm-i şimâlün ol tarafdan gelmesi ihtimâlin verüp hubûb eyledükçe ol dil-i şeydâma dîvânelik târî olup bî-ihtiyâr zebânuma şu makûle kelimât cârî olur.
Kut, Günay (1974). “Gazâlî’nin Mekke’den İstanbul’a Yolladığı Mektup ve Ona Yazılan Cevaplar”. TDAY-Belleten, 1973-1974. Ankara. 223-252.
GAZEL
Bezm-i çemende jâle ile toldı lâleler
‘İşrret zamânı geldi pür oldı piyâleler
Sabrum dükendi cânum ala gözlerüñ meger
Medyûn-ı müflisüñ nesin alur havâleler
Dirler ki devr-i gülde bulınmaz benefşe hîç
Ey gonçe-leb ruhuñda nedür bu kelâleler
Göñlümüñ aldı sabr u karârını gözlerüñ
Bî-çârenüñ meger ki yine cânın alalar
Kasd eylemişler âh yine göz kızarduban
Göñlümüz almaga bu iki gözi karalar
Şi’r ü gazel dimekden usandı tabî’atı
Miskîn Gazâli’yi komaz ammâ gazâleler
GAZEL
İrdi hazânı ömrümüñ veh ki dahı bahârı yok
Subh-ı sürûra irmedüm gam şebinüñ nehârı yok
Çeşm-i pür-eşke dem-be-dem ‘aks-i ruhuñ düşer velî
Sular içinde görinen suretüñ i’tibârı yok
Bir yaña ilte mi ‘aceb fülk-i dili bu rûzgâr
Bahr-i gam-ı zamânenüñ sâhili vü kenârı yok
Ta’ne taşı durur sıyan şîşe-i kalbümi benüm
Seng-i cefâ-yı yârdan hîç anuñ inkisârı yok
Yârı rakîb ile görüp bülbül-i dil figân ider
Gülşen-i ‘âlemüñ ‘aceb bir güli var mı hârı yok
Hande iderseñüz olur kahkaha ile ra’d-vâr
Şol kişiye ki ebr-veş dîde-i eşk-bârı yok
Ol gözi âhu didiler sayd olur ihtiyâr ile
Veh ki Gazâli miskinüñ n’eylesün ihtiyârı yok
MUHAMMES
I
01. Elif Allāhı añup źikr-i ilāh eyle göñül
02. Bā beķā mülki içün n’ola bir āh eyle göñül
03. Tā temennā ķıluban Hāliķa rāh eyle göñül
04. Śā śevāb ister-iseñ terk-i menāh eyle göñül
05. Cim cehd ile düriş ĥidmet-i şāh eyle göñül
II
01.. Ģā ģisāb olasıdur şıñla ķamu yaĥşı yaman
02. Ĥā ĥacil olsa gerek ol arada çoķlar inan
03. Dāl dāyim özidür yoķdur aña şekk ü gümān
04. Źāl źikr eyle adın ger var-ısa sende imān
05. Rā riyāsız amel it Haķķı penāh eyle göñül
III
01.. Zā zebūn olmayagör nefs-ile şeytāna uyup
02. Sin sa’ādetle yöri ŝıdķ-ıla Rahmāna uyup
03. Sin şeri’atla düriş āyet-i Ķur’āna uyup
04. Ŝād ŝarf eyleyigör ömrini iģsāna uyup
05. Dād żāyi’ ise pes ömri tebāh eyle göñül
IV
01.. Tā tahāret aluban eyle namāzın[ı] güźār
02. Žā žuhūr olasıdur ĥayr-ıla şerrüñ ne ki var
03. Ayn ālemde bir iş işlemedüñ Haķķa yarar
04. Ġayn ġafletde niçe bir olasın leyl ü nehār
05. Fā firāķında gözin yaşını rāh eyle gönül
Taş, Hakan (2008). "Deli Birader Gazalî’nin Elif-nâmesi". Turkish Studies International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic 3/2 (Spring).
Miftâhü’l-Hidâye’den
Bâbu Farzu’l-gusl
Tahâret kim anun kübrâdur adı
Gusulden oldurur bil-küll murâdı
Su vermek agza burna gusl iderken
Dahi bir kerre yunmak cümle-i ten
Olupdur bil ki bunlar farz-ı lâzım
Bu söze eyle gel tasdîk-i câzim
Faslu fî-Süneni’l-gusl
Sünen bil anda evvel el yumakdur
Tene degse necis pâk eylemekdür
Vudu al dökmedin üstüne suyı
Nice alsan namâz içün vuduyı
Velî ayaklarunı] yumayıp koy
Dök andan evvel başuna suy
Tamâm it guslunı git o mekândan
Varup ayaklarun pâk eyle andan
Eger avret saçı olsa urulmuş
Fitîl olsa ya muhkem od burulmuş
Dibine olmaga su olsa câzim
Anı çözmek degildür ana lâzım
Velì er saçı olsa şöyle makbûl
Ana lâzımdurur kim ola mahlûl
Gözitok, Mehmet Akif (2014). “Deli Birader Gazālį ve Miftāhu’l-Hidāye İsimli Eseri”. Atatürk. Ü. Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Dergisi [TAED] 52: 105-139.
Beyt
Mecnûn ki belâ deştini geşt etti serâser
Gamhâneme geldi hâlin ne birâder
İlişkili Maddeler
Güncelleme Tarihi: 27.10.2020Eserlerinden Örnekler
Sûret-i Mektûb-ı Birâder-i Dîvâne
Oldur ki eger bu muhibb-i devlet-hâh kıbelinden şemme istifsâr-ı hâl-i hâtır helecân eylerse ma’lûm ola ki şimdiki hâlde sahn-ı sıhhatde olup du’â-yı devâm-ı devlete meşgulüz. Hemân murâd-ı küllî müşâhede-i dîzâr-ı ferhûnde-âsârunuzdur. İnşâallâh müyesser ola. Eger bâkî ahvâlden tefahhus olunursa Mekke-i şerîfe kurbında Birke-i Mâcid demekle ma’rûf mahalde iki yüz altuna bir garrâ bûstân aldum ki içinde değirmen yürüdür suyı akar. Hudânun inayetiyle anda dahı bir zîbâ mescid binâ idüp Beşiktaşdağı gibi degül daha ra’nâ olupdur. Hâssun ve âmun belki cümle-i enâmun makbûlı ola. Ümîz-vâram ki indallah dahı makbûl ola.
Makâm-ı mezkûrun letâfet-i hevâsı ve terâvet-i mâsı ol mertebe degüldür ki harîre ve takrîre kâbil ola. Ammâ ba’zı mehâsini hâmil-i varaka-i du’â, mefhar-ı erbâb-ı kerem, bezîl-i ka’be-i harem Velî Çelebi Efendi muhibbünüzden istihbâr oluna ki anlar küdûrât-ı âlâm-ı rûzgârı def itmek içün bir def’a kademrence kılmışlar ol cây-ı safâ-bahşa. Anlara dahı rûzgâr-ı gaddârda vâki’ olan gadr ma’lûmunuzdur. Mütevakkı’dur ki şeref-i mülâkatunuzla müşerref olıcak şân-ı şerîfe lâyık eltâfı zuhûra getürüp berât-ı sâdelerini Efendi Hazretlerine hâtır-nişân idesüz. Ve bu fakîr hakkında olan ihsânât-ı mev’ûdeye vefâ idüp irsâl-i vazifede sa’y-i cemîlünüz dirîg buyurmayasız. Ve bizüm tâlib-i ilm Dervîş bendenüzi dahı bir mikdâr surre ile mesrûrü’l-hâtır idesiz. Ve bu fakîrünüzi diyâr-ı gurbetde garîpsetmeyüp her-gâh mektûb-ı sa’âdet-mehcûb irsâl itmekde ebvâb-ı lutfunuzı meftûh tutasız. Billâhi’l-azîm egerçi bu diyârda kemâl derecede huzûrumuz ve nihâyet mertebede surûrumuz vardur. Lâkin müfârakat-ı ahbâbdan eşeddi azâb ile ma’zûbuz. Ammâ meserret-i mübâ’ade-i a’dâ ile bir mikdâr mütessellî buluruz. Beyt:
Sanmanuz kim diyâr-ı gurbetde
Kişi mesrûr olup safâ sürmez
Dûr olur gerçi kim ahibbâdan
Hele a’dâ yüzin dahı görmez
Bi’l-cümle diyâr-ı Rûmdan istimâ-ı ahbâra şol mertebede iştiyâk vardur ki nesîm-i şimâlün ol tarafdan gelmesi ihtimâlin verüp hubûb eyledükçe ol dil-i şeydâma dîvânelik târî olup bî-ihtiyâr zebânuma şu makûle kelimât cârî olur.
Kut, Günay (1974). “Gazâlî’nin Mekke’den İstanbul’a Yolladığı Mektup ve Ona Yazılan Cevaplar”. TDAY-Belleten, 1973-1974. Ankara. 223-252.
GAZEL
Bezm-i çemende jâle ile toldı lâleler
‘İşrret zamânı geldi pür oldı piyâleler
Sabrum dükendi cânum ala gözlerüñ meger
Medyûn-ı müflisüñ nesin alur havâleler
Dirler ki devr-i gülde bulınmaz benefşe hîç
Ey gonçe-leb ruhuñda nedür bu kelâleler
Göñlümüñ aldı sabr u karârını gözlerüñ
Bî-çârenüñ meger ki yine cânın alalar
Kasd eylemişler âh yine göz kızarduban
Göñlümüz almaga bu iki gözi karalar
Şi’r ü gazel dimekden usandı tabî’atı
Miskîn Gazâli’yi komaz ammâ gazâleler
GAZEL
İrdi hazânı ömrümüñ veh ki dahı bahârı yok
Subh-ı sürûra irmedüm gam şebinüñ nehârı yok
Çeşm-i pür-eşke dem-be-dem ‘aks-i ruhuñ düşer velî
Sular içinde görinen suretüñ i’tibârı yok
Bir yaña ilte mi ‘aceb fülk-i dili bu rûzgâr
Bahr-i gam-ı zamânenüñ sâhili vü kenârı yok
Ta’ne taşı durur sıyan şîşe-i kalbümi benüm
Seng-i cefâ-yı yârdan hîç anuñ inkisârı yok
Yârı rakîb ile görüp bülbül-i dil figân ider
Gülşen-i ‘âlemüñ ‘aceb bir güli var mı hârı yok
Hande iderseñüz olur kahkaha ile ra’d-vâr
Şol kişiye ki ebr-veş dîde-i eşk-bârı yok
Ol gözi âhu didiler sayd olur ihtiyâr ile
Veh ki Gazâli miskinüñ n’eylesün ihtiyârı yok
MUHAMMES
I
01. Elif Allāhı añup źikr-i ilāh eyle göñül
02. Bā beķā mülki içün n’ola bir āh eyle göñül
03. Tā temennā ķıluban Hāliķa rāh eyle göñül
04. Śā śevāb ister-iseñ terk-i menāh eyle göñül
05. Cim cehd ile düriş ĥidmet-i şāh eyle göñül
II
01.. Ģā ģisāb olasıdur şıñla ķamu yaĥşı yaman
02. Ĥā ĥacil olsa gerek ol arada çoķlar inan
03. Dāl dāyim özidür yoķdur aña şekk ü gümān
04. Źāl źikr eyle adın ger var-ısa sende imān
05. Rā riyāsız amel it Haķķı penāh eyle göñül
III
01.. Zā zebūn olmayagör nefs-ile şeytāna uyup
02. Sin sa’ādetle yöri ŝıdķ-ıla Rahmāna uyup
03. Sin şeri’atla düriş āyet-i Ķur’āna uyup
04. Ŝād ŝarf eyleyigör ömrini iģsāna uyup
05. Dād żāyi’ ise pes ömri tebāh eyle göñül
IV
01.. Tā tahāret aluban eyle namāzın[ı] güźār
02. Žā žuhūr olasıdur ĥayr-ıla şerrüñ ne ki var
03. Ayn ālemde bir iş işlemedüñ Haķķa yarar
04. Ġayn ġafletde niçe bir olasın leyl ü nehār
05. Fā firāķında gözin yaşını rāh eyle gönül
Taş, Hakan (2008). "Deli Birader Gazalî’nin Elif-nâmesi". Turkish Studies International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic 3/2 (Spring).
Miftâhü’l-Hidâye’den
Bâbu Farzu’l-gusl
Tahâret kim anun kübrâdur adı
Gusulden oldurur bil-küll murâdı
Su vermek agza burna gusl iderken
Dahi bir kerre yunmak cümle-i ten
Olupdur bil ki bunlar farz-ı lâzım
Bu söze eyle gel tasdîk-i câzim
Faslu fî-Süneni’l-gusl
Sünen bil anda evvel el yumakdur
Tene degse necis pâk eylemekdür
Vudu al dökmedin üstüne suyı
Nice alsan namâz içün vuduyı
Velî ayaklarunı] yumayıp koy
Dök andan evvel başuna suy
Tamâm it guslunı git o mekândan
Varup ayaklarun pâk eyle andan
Eger avret saçı olsa urulmuş
Fitîl olsa ya muhkem od burulmuş
Dibine olmaga su olsa câzim
Anı çözmek degildür ana lâzım
Velì er saçı olsa şöyle makbûl
Ana lâzımdurur kim ola mahlûl
Gözitok, Mehmet Akif (2014). “Deli Birader Gazālį ve Miftāhu’l-Hidāye İsimli Eseri”. Atatürk. Ü. Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Dergisi [TAED] 52: 105-139.
Beyt
Mecnûn ki belâ deştini geşt etti serâser
Gamhâneme geldi hâlin ne birâder
İlişkili Maddeler
Eserlerinden Örnekler
Sûret-i Mektûb-ı Birâder-i Dîvâne
Oldur ki eger bu muhibb-i devlet-hâh kıbelinden şemme istifsâr-ı hâl-i hâtır helecân eylerse ma’lûm ola ki şimdiki hâlde sahn-ı sıhhatde olup du’â-yı devâm-ı devlete meşgulüz. Hemân murâd-ı küllî müşâhede-i dîzâr-ı ferhûnde-âsârunuzdur. İnşâallâh müyesser ola. Eger bâkî ahvâlden tefahhus olunursa Mekke-i şerîfe kurbında Birke-i Mâcid demekle ma’rûf mahalde iki yüz altuna bir garrâ bûstân aldum ki içinde değirmen yürüdür suyı akar. Hudânun inayetiyle anda dahı bir zîbâ mescid binâ idüp Beşiktaşdağı gibi degül daha ra’nâ olupdur. Hâssun ve âmun belki cümle-i enâmun makbûlı ola. Ümîz-vâram ki indallah dahı makbûl ola.
Makâm-ı mezkûrun letâfet-i hevâsı ve terâvet-i mâsı ol mertebe degüldür ki harîre ve takrîre kâbil ola. Ammâ ba’zı mehâsini hâmil-i varaka-i du’â, mefhar-ı erbâb-ı kerem, bezîl-i ka’be-i harem Velî Çelebi Efendi muhibbünüzden istihbâr oluna ki anlar küdûrât-ı âlâm-ı rûzgârı def itmek içün bir def’a kademrence kılmışlar ol cây-ı safâ-bahşa. Anlara dahı rûzgâr-ı gaddârda vâki’ olan gadr ma’lûmunuzdur. Mütevakkı’dur ki şeref-i mülâkatunuzla müşerref olıcak şân-ı şerîfe lâyık eltâfı zuhûra getürüp berât-ı sâdelerini Efendi Hazretlerine hâtır-nişân idesüz. Ve bu fakîr hakkında olan ihsânât-ı mev’ûdeye vefâ idüp irsâl-i vazifede sa’y-i cemîlünüz dirîg buyurmayasız. Ve bizüm tâlib-i ilm Dervîş bendenüzi dahı bir mikdâr surre ile mesrûrü’l-hâtır idesiz. Ve bu fakîrünüzi diyâr-ı gurbetde garîpsetmeyüp her-gâh mektûb-ı sa’âdet-mehcûb irsâl itmekde ebvâb-ı lutfunuzı meftûh tutasız. Billâhi’l-azîm egerçi bu diyârda kemâl derecede huzûrumuz ve nihâyet mertebede surûrumuz vardur. Lâkin müfârakat-ı ahbâbdan eşeddi azâb ile ma’zûbuz. Ammâ meserret-i mübâ’ade-i a’dâ ile bir mikdâr mütessellî buluruz. Beyt:
Sanmanuz kim diyâr-ı gurbetde
Kişi mesrûr olup safâ sürmez
Dûr olur gerçi kim ahibbâdan
Hele a’dâ yüzin dahı görmez
Bi’l-cümle diyâr-ı Rûmdan istimâ-ı ahbâra şol mertebede iştiyâk vardur ki nesîm-i şimâlün ol tarafdan gelmesi ihtimâlin verüp hubûb eyledükçe ol dil-i şeydâma dîvânelik târî olup bî-ihtiyâr zebânuma şu makûle kelimât cârî olur.
Kut, Günay (1974). “Gazâlî’nin Mekke’den İstanbul’a Yolladığı Mektup ve Ona Yazılan Cevaplar”. TDAY-Belleten, 1973-1974. Ankara. 223-252.
GAZEL
Bezm-i çemende jâle ile toldı lâleler
‘İşrret zamânı geldi pür oldı piyâleler
Sabrum dükendi cânum ala gözlerüñ meger
Medyûn-ı müflisüñ nesin alur havâleler
Dirler ki devr-i gülde bulınmaz benefşe hîç
Ey gonçe-leb ruhuñda nedür bu kelâleler
Göñlümüñ aldı sabr u karârını gözlerüñ
Bî-çârenüñ meger ki yine cânın alalar
Kasd eylemişler âh yine göz kızarduban
Göñlümüz almaga bu iki gözi karalar
Şi’r ü gazel dimekden usandı tabî’atı
Miskîn Gazâli’yi komaz ammâ gazâleler
GAZEL
İrdi hazânı ömrümüñ veh ki dahı bahârı yok
Subh-ı sürûra irmedüm gam şebinüñ nehârı yok
Çeşm-i pür-eşke dem-be-dem ‘aks-i ruhuñ düşer velî
Sular içinde görinen suretüñ i’tibârı yok
Bir yaña ilte mi ‘aceb fülk-i dili bu rûzgâr
Bahr-i gam-ı zamânenüñ sâhili vü kenârı yok
Ta’ne taşı durur sıyan şîşe-i kalbümi benüm
Seng-i cefâ-yı yârdan hîç anuñ inkisârı yok
Yârı rakîb ile görüp bülbül-i dil figân ider
Gülşen-i ‘âlemüñ ‘aceb bir güli var mı hârı yok
Hande iderseñüz olur kahkaha ile ra’d-vâr
Şol kişiye ki ebr-veş dîde-i eşk-bârı yok
Ol gözi âhu didiler sayd olur ihtiyâr ile
Veh ki Gazâli miskinüñ n’eylesün ihtiyârı yok
MUHAMMES
I
01. Elif Allāhı añup źikr-i ilāh eyle göñül
02. Bā beķā mülki içün n’ola bir āh eyle göñül
03. Tā temennā ķıluban Hāliķa rāh eyle göñül
04. Śā śevāb ister-iseñ terk-i menāh eyle göñül
05. Cim cehd ile düriş ĥidmet-i şāh eyle göñül
II
01.. Ģā ģisāb olasıdur şıñla ķamu yaĥşı yaman
02. Ĥā ĥacil olsa gerek ol arada çoķlar inan
03. Dāl dāyim özidür yoķdur aña şekk ü gümān
04. Źāl źikr eyle adın ger var-ısa sende imān
05. Rā riyāsız amel it Haķķı penāh eyle göñül
III
01.. Zā zebūn olmayagör nefs-ile şeytāna uyup
02. Sin sa’ādetle yöri ŝıdķ-ıla Rahmāna uyup
03. Sin şeri’atla düriş āyet-i Ķur’āna uyup
04. Ŝād ŝarf eyleyigör ömrini iģsāna uyup
05. Dād żāyi’ ise pes ömri tebāh eyle göñül
IV
01.. Tā tahāret aluban eyle namāzın[ı] güźār
02. Žā žuhūr olasıdur ĥayr-ıla şerrüñ ne ki var
03. Ayn ālemde bir iş işlemedüñ Haķķa yarar
04. Ġayn ġafletde niçe bir olasın leyl ü nehār
05. Fā firāķında gözin yaşını rāh eyle gönül
Taş, Hakan (2008). "Deli Birader Gazalî’nin Elif-nâmesi". Turkish Studies International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic 3/2 (Spring).
Miftâhü’l-Hidâye’den
Bâbu Farzu’l-gusl
Tahâret kim anun kübrâdur adı
Gusulden oldurur bil-küll murâdı
Su vermek agza burna gusl iderken
Dahi bir kerre yunmak cümle-i ten
Olupdur bil ki bunlar farz-ı lâzım
Bu söze eyle gel tasdîk-i câzim
Faslu fî-Süneni’l-gusl
Sünen bil anda evvel el yumakdur
Tene degse necis pâk eylemekdür
Vudu al dökmedin üstüne suyı
Nice alsan namâz içün vuduyı
Velî ayaklarunı] yumayıp koy
Dök andan evvel başuna suy
Tamâm it guslunı git o mekândan
Varup ayaklarun pâk eyle andan
Eger avret saçı olsa urulmuş
Fitîl olsa ya muhkem od burulmuş
Dibine olmaga su olsa câzim
Anı çözmek degildür ana lâzım
Velì er saçı olsa şöyle makbûl
Ana lâzımdurur kim ola mahlûl
Gözitok, Mehmet Akif (2014). “Deli Birader Gazālį ve Miftāhu’l-Hidāye İsimli Eseri”. Atatürk. Ü. Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Dergisi [TAED] 52: 105-139.
Beyt
Mecnûn ki belâ deştini geşt etti serâser
Gamhâneme geldi hâlin ne birâder
İlişkili Maddeler
Sn. | Madde Adı | D.Tarihi / Ö.Tarihi | Benzerlik | İncele |
---|---|---|---|---|
1 | EMÎN, Abdülhâdî-zâde Seyyid Mehmed Emîn Efendi | d. ? - ö. 1744-45 | Doğum Yeri | Görüntüle |
2 | KÂTİBÎ, Kâtibî Çelebi | d. ? - ö. 1499-1500 | Doğum Yeri | Görüntüle |
3 | BAHÂ, Şeyh Mehmed Bahâeddin Efendi | d. ? - ö. 1725-26 | Doğum Yeri | Görüntüle |
4 | EMÎN, Abdülhâdî-zâde Seyyid Mehmed Emîn Efendi | d. ? - ö. 1744-45 | Ölüm Yılı | Görüntüle |
5 | KÂTİBÎ, Kâtibî Çelebi | d. ? - ö. 1499-1500 | Ölüm Yılı | Görüntüle |
6 | BAHÂ, Şeyh Mehmed Bahâeddin Efendi | d. ? - ö. 1725-26 | Ölüm Yılı | Görüntüle |
7 | EMÎN, Abdülhâdî-zâde Seyyid Mehmed Emîn Efendi | d. ? - ö. 1744-45 | Meslek | Görüntüle |
8 | KÂTİBÎ, Kâtibî Çelebi | d. ? - ö. 1499-1500 | Meslek | Görüntüle |
9 | BAHÂ, Şeyh Mehmed Bahâeddin Efendi | d. ? - ö. 1725-26 | Meslek | Görüntüle |
10 | EMÎN, Abdülhâdî-zâde Seyyid Mehmed Emîn Efendi | d. ? - ö. 1744-45 | Alan/Yüzyıl/Saha | Görüntüle |
11 | KÂTİBÎ, Kâtibî Çelebi | d. ? - ö. 1499-1500 | Alan/Yüzyıl/Saha | Görüntüle |
12 | BAHÂ, Şeyh Mehmed Bahâeddin Efendi | d. ? - ö. 1725-26 | Alan/Yüzyıl/Saha | Görüntüle |
13 | EMÎN, Abdülhâdî-zâde Seyyid Mehmed Emîn Efendi | d. ? - ö. 1744-45 | Madde Adı | Görüntüle |
14 | KÂTİBÎ, Kâtibî Çelebi | d. ? - ö. 1499-1500 | Madde Adı | Görüntüle |
15 | BAHÂ, Şeyh Mehmed Bahâeddin Efendi | d. ? - ö. 1725-26 | Madde Adı | Görüntüle |