Madde Detay
HAKÎKÎ, Yûsuf-ı Hakîkî Baba, Şeyh Yûsuf , Gül Baba
(d. ?/? - ö. 893/1487-1488)
divan-tekke şairi
(Divan-Tekke / Başlangıç-15. Yüzyıl / Anadolu-Osmanlı-Türkiye)
ISBN: 978-9944-237-86-4
Kaynaklarda Baba Yûsuf, Yûsuf-ı Hakîkî Baba, Baba Yûsuf Hakîkî, Şeyh Yûsuf; halk arasındaysa Hakîkî Baba ve Gül Baba diye anılan Yûsuf-ı Hakîkî, Somuncu Baba adıyla tanınan meşhur Şeyh Hamîd-i Aksarâyî’nin oğludur. Dedesi meşhur zatlardan Mûsâ-yı Kayserî’dir. Aslen Türkistanlı olan ailenin Kayseri’ye ne zaman geldiği bilinmemekte, Şeyh Hamîd-i Aksarâyî’nin neslinin Yûsuf’la devam ettiği belirtilmektedir. Yûsuf-ı Hakîkî, Hakîkî-nâme adlı eserinde yer alan “Zikr-i İsnâd-ı Hırka” başlıklı şiirinde ailesi ve tarikatı hakkında da bilgi vermektedir. Aksaray’da doğmuştur. Babasının 815/1412’de öldüğü ve oğlu Hakîkî’nin eğitimini de müridi Hâcı Bayram’a havale ettiğine bakılırsa Yûsuf o sırada muhtemelen çocukluk dönemindedir. Bu bilgiye istinaden onun doğum tarihinin 1400’lü yılların başlarına tesadüf ettiği tahmininde bulunulabilir (Çavuşoğlu 2002: 126). Evliyâ Çelebi’nin belirttiğine göre Yûsuf, Hâcı Bayram Velî’nin öğrencisi olup Ankara’da ledün ilmini öğrenmiş ve Aksaray’da Bayramî tarikatine öncü olmuştur (yty: 845). Mahabbet-nâme’sinin Manisa nüshasının müstensihinin, eseri müellifin ölümünden bir yıl sonra 894/1489’te istinsah ettiğini bildirmesi dolayısyla Yûsuf-ı Hakîkî’nin vefat tarihi 893/1488 yılı olmalıdır. Hakîkî’nin kabri ve türbesi Aksaray’da Şeyh Hamîd mahallesindedir (Boz 2013: 10).
Osmânlı Müellifleri’nde ilim ve irfan sahibi bir zat olduğu belirtilen (Yavuz vd. 1972: 224) Yûsuf-ı Hakîkî, tasavvuf yolundaki temel bilgileri büyük bir ihtimalle babasından almış, daha sonra babası Somuncu Baba’nın öğrencisi ve halifesi Hâcı Bayram-ı Velî tarafından yetiştirilmiştir. Bu da onun, Türk tasavvuf ve kültür tarihi açısından önemli bir konumda olduğunu göstermektedir. Nitekim Yûsuf, Fâtih Sultân Mehmed zamanında Hazreti Baba Yûsuf namıyla Melik Mahmûd Gâzî Hankahı’nın şeyhi idi. Kendisinden önce de bu hankahta babası Hâmid-i Velî (Somuncu Baba) şeyhti. Aksaray, Osmanlılar tarafından fethedildiğinde (881/1476) Yûsuf, yine aynı hankahın başındaydı. 906/1500-1501 yıllarında II. Bâyezîd adına Aksaray vakıflarını tespit eden defterde “Hamîdüddîn-zâde Baba Yûsuf’un” evlat vakfı yer almaktadır. Bu defterde onun, Evhâdüddîn ve Şeyh Safiyüddîn adlarında iki oğlu olduğu belirtilmiş ve evlatlarına vakfettiği yerler tafsilatlı bir şekilde yazılmıştır. III. Murâd adına düzenlenen 992/1584 tarihli defterde de Şeyh Hamîd mahallesi nüfusu yazılırken burada mevcut on beş mükellef erkeğin Şeyh Hamîd-i Velî’nin torunları olduğu babalarının adıyla verilmiştir (Boz 2013: 11).
Yûsuf-ı Hakîkî Baba’nın, nüshalarının yurtiçi, yurtdışı ve özel kütüphanelerde bulunduğu tespit edilen yedi eseri vardır:
1. Hakîkî-nâme (Dîvân): Münacat ve tevhidle başlayan tasavvuf neşvelerinin terennüm edildiği eserin içeriğinden yazarın asıl amacının tasavvuf yoluna girenlere öğüt vermek olduğu anlaşılmaktadır. İçinde 500’ü aşkın manzume mevcuttur. Metnin “Sadi Somuncuoğlu ve Konya Mevlâna Müzesi Kütüphanesi 2430”da bulunan iki nüshası vardır. Boz, önce Dîvân’ın ilk 100 varağı üzerine doktora çalışması yapmış (1996), sonra tamamını (2007, 2009) ve ardından da eserden seçtiği parçaları yayımlamıştır (2011).
2. Mahabbet-nâme: Mesnevî nazım şekliyle yazılmış 3696 beyitten oluşan tasavvufî bir eserdir. Metnin “Manisa Murâdiye Kütühanesi 1296 ve Konya İl Halk Kütüphanesi, Uzluk 6968”de kayıtlı iki nüshası mevcuttur. Manzume üzerine Ali Çavuşoğlu’nun hazırladığı doktora tezi (2001) neşredilmiştir (2009).
3. Tasavvuf Risâlesi: Hakîkî’nin bu mensur eseri, meşhur mutasavvıflara yer vererek onların sözlerinden nakiller ve bir takım yorumlar içermesi sebebiyle tasavvuf tarihi bakımından önemlidir. Eserin yazması “Süleymaniye Kütüphanesi, Hacı Mahmud Efendi 2974”te yer almaktadır. Ali Çavuşoğlu eseri önce bir makalede ele almış (2002), sonra da yayımlamıştır (2004).
4. Hadîs-i Erba’în Şerhi: Hakîkî’nin, babası Hâmid-i Aksarâyî’nin (Somuncu Baba) eserine yazdığı bir şerhtir.
5. Metâli’u’l-Îmân: Sadreddin Konevî''nin aynı adlı risalesinin tercümesidir. Yazma nüshası “Süleymaniye Kütüphanesi, Hacı Mahmud Efendi 2574”tedir. Metâli’u’l-Îmân’ın sadeleştirilmiş metni Ali Çavuşoğlu tarafından yayımlanmıştır (2004).
Bunların dışında Hakîkî’nin, nüshaları Kahire Hidiviyye Kütüphanesi’nde kayıtlı olup içeriği ile hacimleri henüz tespit edilememiş Et-Tesnîm ve Er-Rahîk el-Mahtûm adlı iki eseri daha mevcuttur.
Tasavvufî muhtevalı manzum ve mensur eserler kaleme alan Hakîkî Baba tasavvuf edebiyatı ve tarihi bakımından önemli bir şair ve nasirdir. Onun, Mahabbet-name isimli mesnevîsinin, Hakîkî-nâme isimli divanının ve Tasavvuf Risâlesi isimli mensur risalesinin zengin bir kelime hazinesini barındırdığı ve tasavvufa ilişkin önemli bilgiler ihtiva ettiği görülmektedir.
Kaynakça
Akgündüz, Ahmed (2009). Arşiv Belgeleri Işığında Somuncu Baba ve Neseb-i Âlîsi (Yüce Nesebi). İstanbul: OSAV Yay.
Akkuş, Mehmet, A. Yılmaz (hzl.) (2006). Osmânzâde Hüseyin Vassâf, Sefîne-i Evliyâ. C. II. İstanbul: Kitabevi Yay.
Boz, Erdoğan (1996). Hakîkî Divânı, Dil İncelenmesi: Kısmî Çevriyazılı Metin - Dizin. Doktora Tezi. Malatya: İnönü Üniversitesi.
Boz, Erdoğan (2013). “Yûsuf Hakîkî”. İslâm Ansiklopedisi. C. 44. İstanbul: TDV Yay. 10-11.
Boz, Erdoğan (hzl.) (2007). Yusuf Hakîkî Baba Divânı’ndan Seçmeler. Ankara: Aksaray Belediyesi Yay.
Boz, Erdoğan (hzl.) (2009). Hakîkî Divânı, Karşılaştırmalı Metin (Sadi Somuncuoğlu ve Mevlana Müzesi Nüshaları). Ankara: Aksaray Valiliği Yay.
Çavuşoğlu, Ali (2001). Yûsuf-ı Hakîkî’nin Mahabbet-nâme’sinin Tenkitli Metni ve İncelenmesi. Doktora Tezi. Kayseri: Erciyes Üniversitesi.
Çavuşoğlu, Ali (2002). “Yûsuf-ı Hakîkî’nin Tasavvuf Risalesi”. Erciyes Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi (13): 125-149.
Çavuşoğlu, Ali (hzl.) (2004). Yûsuf-ı Hakîkî’nin Tasavvuf Risalesi ve Metâliü’l-Îmân (İnceleme-Metin). Ankara: Akçağ Yay.
Çavuşoğlu, Ali (hzl.) (2009). Mahabbet-nâme. Ankara: Akçağ Yay.
Çavuşoğlu, Ali (hzl.) (2010). Yusuf Hakîkî, Sevgi Yolu. Ankara: Akçağ Yay.
Evliyâ Çelebi (yty.). Seyahatname. Üçdal Neşriyat. C. 3. İstanbul: yyy.
Gibb, E. J. W. (1998). Osmanlı Şiir Tarihi. çev. A. Çavuşoğlu. Ankara: Akçağ Yay.
Güzel, Abdurrahman (2009). Dinî-Tasavvufî Türk Edebiyatı. Ankara: Akçağ Yay.
http://ekitap.kulturturizm.gov.tr/TR,78374/hakiki-divani.html [erişim tarihi: 31.12.2014].
http://www.aksaraykulturturizm.gov.tr/TR,94304/yusuf-hakiki-baba.html [erişim tarihi: 28.11.2014].
Karabulut, Ali Rıza (1994). Kayseri İlmiye Tarihi’nde Meşhur Mutasavvıflar. Kayseri: yyy.
Kartal, Ahmet (1998). “Şeyh Baba Yûsuf-ı Sivrihisârî ve Eserleri”. Bilig (7): 136-154.
Kartal, Ahmet (hzl.) (2000). Şeyh Baba Yûsuf Sivrihisârî, Mevhûb-ı Mahbûb. Eskişehir.
Köprülü, M. Fuad (1981). Türk Edebiyatında İlk Mutasavvıflar. Ankara: Diyanet İşleri Başkanlığı Yay.
Levend, Agâh Sırrı (1988). Türk Edebiyatı Tarihi. C. I. Ankara: TTK Yay.
Yavuz, A. Fikri, İ. Özen (hzl.) (1972). Bursalı Mehmed Tâhir, Osmânlı Müellifleri. C. 1. İstanbul: Meral Yay.
Madde Yazım Bilgileri
Yazar: DR. ÖĞR. ÜYESİ HANZADE GÜZELOĞLUYayın Tarihi: 01.01.2015Güncelleme Tarihi: 20.10.2021Eserlerinden Örnekler
Tasavvuf Risâlesi’nden
Der-Tazarru’ ve Arz-ı Niyâz ve Nasîhat
Her kime kim inâyetün olmaz ise delîl-i râh
Kande varurısa ana zulmet ola fürûg-ı mâh
Câziben irmeyen kişi ne yüz agarda sa’y idüp
Neyleye nide kaldı ol tâli’i gibi rû-siyâh
Pertev-i tal’atün kimün cânına şu’le salmadı
Vaslına layık olmadı müzdi anun kamu günâh
Nefsle Cihat, Kâmil Şeyhin Nitelikleri
Derviş yüce himmetli olmalıdır, mâ-sivâya iltifat etmemeli ve ehil olmayan kişilere elini uzatmamalıdır. Fakirlik dava edip meşayih giysisi içerisinde köy köy dolaşıp lafla şöhret kazanmaya çalışmak iş değildir. Ne yular urılup yidil halka / Ne hımâr arkasında palan ol.
Gönül ve Kalb
Fakra ulaşanlar sebat edenlerdir. Yoldan çıkarak gözden düşmüş olanlara uyanlar onlar gibi olur. Allah, Âdem’in hamurunu bizzat hazırladı. Melekler o kadar düşündüler ve Âdem’in yapısının nasıl olduğunu bilemediler. İblis, Âdem’in çevresinde dolaşırken ağzını açık görüp girdi. Âdem’in yaratılışını anlamaya çalıştı. Kalbe kadar ulaştı, ancak gönlüne girmeye yol bulamadı; çünkü Âdem’in gönlüne girmek için Şeytan’a yol yoktur. vesvese mahalli göğüstür, kalp değil. Allah buyurur: “Yüvesvisü fî sudûri’n-nâsi mine’l-cinneti ve’n-nâs”. Bin endişeyle geri döndü. Âdem’in kalbine giremedi ve herkes tarafından da böylece reddedildi. Bundan dolayı tarikat büyükleri demiştir ki, kim bir gönül reddederse bütün gönüllerde reddedilmiş olur. Kim bir gönül kabul etse bütün gönüller de onu kabul eder. Ancak halkın çoğu gönlü nefisten ayıramaz. Fukara dilinde “halkın reddi, Hakk’ın kabulüdür.” sözündeki halk, nefsi kalpten ayıramayan halktır.
Çavuşoğlu, Ali (2002). “Yûsuf-ı Hakîkî’nin Tasavvuf Risalesi”. Erciyes Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi (13): 148, 134-135.
İlişkili Maddeler
Yayın Tarihi: 01.01.2015Güncelleme Tarihi: 20.10.2021Eserlerinden Örnekler
Tasavvuf Risâlesi’nden
Der-Tazarru’ ve Arz-ı Niyâz ve Nasîhat
Her kime kim inâyetün olmaz ise delîl-i râh
Kande varurısa ana zulmet ola fürûg-ı mâh
Câziben irmeyen kişi ne yüz agarda sa’y idüp
Neyleye nide kaldı ol tâli’i gibi rû-siyâh
Pertev-i tal’atün kimün cânına şu’le salmadı
Vaslına layık olmadı müzdi anun kamu günâh
Nefsle Cihat, Kâmil Şeyhin Nitelikleri
Derviş yüce himmetli olmalıdır, mâ-sivâya iltifat etmemeli ve ehil olmayan kişilere elini uzatmamalıdır. Fakirlik dava edip meşayih giysisi içerisinde köy köy dolaşıp lafla şöhret kazanmaya çalışmak iş değildir. Ne yular urılup yidil halka / Ne hımâr arkasında palan ol.
Gönül ve Kalb
Fakra ulaşanlar sebat edenlerdir. Yoldan çıkarak gözden düşmüş olanlara uyanlar onlar gibi olur. Allah, Âdem’in hamurunu bizzat hazırladı. Melekler o kadar düşündüler ve Âdem’in yapısının nasıl olduğunu bilemediler. İblis, Âdem’in çevresinde dolaşırken ağzını açık görüp girdi. Âdem’in yaratılışını anlamaya çalıştı. Kalbe kadar ulaştı, ancak gönlüne girmeye yol bulamadı; çünkü Âdem’in gönlüne girmek için Şeytan’a yol yoktur. vesvese mahalli göğüstür, kalp değil. Allah buyurur: “Yüvesvisü fî sudûri’n-nâsi mine’l-cinneti ve’n-nâs”. Bin endişeyle geri döndü. Âdem’in kalbine giremedi ve herkes tarafından da böylece reddedildi. Bundan dolayı tarikat büyükleri demiştir ki, kim bir gönül reddederse bütün gönüllerde reddedilmiş olur. Kim bir gönül kabul etse bütün gönüller de onu kabul eder. Ancak halkın çoğu gönlü nefisten ayıramaz. Fukara dilinde “halkın reddi, Hakk’ın kabulüdür.” sözündeki halk, nefsi kalpten ayıramayan halktır.
Çavuşoğlu, Ali (2002). “Yûsuf-ı Hakîkî’nin Tasavvuf Risalesi”. Erciyes Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi (13): 148, 134-135.
İlişkili Maddeler
Güncelleme Tarihi: 20.10.2021Eserlerinden Örnekler
Tasavvuf Risâlesi’nden
Der-Tazarru’ ve Arz-ı Niyâz ve Nasîhat
Her kime kim inâyetün olmaz ise delîl-i râh
Kande varurısa ana zulmet ola fürûg-ı mâh
Câziben irmeyen kişi ne yüz agarda sa’y idüp
Neyleye nide kaldı ol tâli’i gibi rû-siyâh
Pertev-i tal’atün kimün cânına şu’le salmadı
Vaslına layık olmadı müzdi anun kamu günâh
Nefsle Cihat, Kâmil Şeyhin Nitelikleri
Derviş yüce himmetli olmalıdır, mâ-sivâya iltifat etmemeli ve ehil olmayan kişilere elini uzatmamalıdır. Fakirlik dava edip meşayih giysisi içerisinde köy köy dolaşıp lafla şöhret kazanmaya çalışmak iş değildir. Ne yular urılup yidil halka / Ne hımâr arkasında palan ol.
Gönül ve Kalb
Fakra ulaşanlar sebat edenlerdir. Yoldan çıkarak gözden düşmüş olanlara uyanlar onlar gibi olur. Allah, Âdem’in hamurunu bizzat hazırladı. Melekler o kadar düşündüler ve Âdem’in yapısının nasıl olduğunu bilemediler. İblis, Âdem’in çevresinde dolaşırken ağzını açık görüp girdi. Âdem’in yaratılışını anlamaya çalıştı. Kalbe kadar ulaştı, ancak gönlüne girmeye yol bulamadı; çünkü Âdem’in gönlüne girmek için Şeytan’a yol yoktur. vesvese mahalli göğüstür, kalp değil. Allah buyurur: “Yüvesvisü fî sudûri’n-nâsi mine’l-cinneti ve’n-nâs”. Bin endişeyle geri döndü. Âdem’in kalbine giremedi ve herkes tarafından da böylece reddedildi. Bundan dolayı tarikat büyükleri demiştir ki, kim bir gönül reddederse bütün gönüllerde reddedilmiş olur. Kim bir gönül kabul etse bütün gönüller de onu kabul eder. Ancak halkın çoğu gönlü nefisten ayıramaz. Fukara dilinde “halkın reddi, Hakk’ın kabulüdür.” sözündeki halk, nefsi kalpten ayıramayan halktır.
Çavuşoğlu, Ali (2002). “Yûsuf-ı Hakîkî’nin Tasavvuf Risalesi”. Erciyes Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi (13): 148, 134-135.
İlişkili Maddeler
Eserlerinden Örnekler
Tasavvuf Risâlesi’nden
Der-Tazarru’ ve Arz-ı Niyâz ve Nasîhat
Her kime kim inâyetün olmaz ise delîl-i râh
Kande varurısa ana zulmet ola fürûg-ı mâh
Câziben irmeyen kişi ne yüz agarda sa’y idüp
Neyleye nide kaldı ol tâli’i gibi rû-siyâh
Pertev-i tal’atün kimün cânına şu’le salmadı
Vaslına layık olmadı müzdi anun kamu günâh
Nefsle Cihat, Kâmil Şeyhin Nitelikleri
Derviş yüce himmetli olmalıdır, mâ-sivâya iltifat etmemeli ve ehil olmayan kişilere elini uzatmamalıdır. Fakirlik dava edip meşayih giysisi içerisinde köy köy dolaşıp lafla şöhret kazanmaya çalışmak iş değildir. Ne yular urılup yidil halka / Ne hımâr arkasında palan ol.
Gönül ve Kalb
Fakra ulaşanlar sebat edenlerdir. Yoldan çıkarak gözden düşmüş olanlara uyanlar onlar gibi olur. Allah, Âdem’in hamurunu bizzat hazırladı. Melekler o kadar düşündüler ve Âdem’in yapısının nasıl olduğunu bilemediler. İblis, Âdem’in çevresinde dolaşırken ağzını açık görüp girdi. Âdem’in yaratılışını anlamaya çalıştı. Kalbe kadar ulaştı, ancak gönlüne girmeye yol bulamadı; çünkü Âdem’in gönlüne girmek için Şeytan’a yol yoktur. vesvese mahalli göğüstür, kalp değil. Allah buyurur: “Yüvesvisü fî sudûri’n-nâsi mine’l-cinneti ve’n-nâs”. Bin endişeyle geri döndü. Âdem’in kalbine giremedi ve herkes tarafından da böylece reddedildi. Bundan dolayı tarikat büyükleri demiştir ki, kim bir gönül reddederse bütün gönüllerde reddedilmiş olur. Kim bir gönül kabul etse bütün gönüller de onu kabul eder. Ancak halkın çoğu gönlü nefisten ayıramaz. Fukara dilinde “halkın reddi, Hakk’ın kabulüdür.” sözündeki halk, nefsi kalpten ayıramayan halktır.
Çavuşoğlu, Ali (2002). “Yûsuf-ı Hakîkî’nin Tasavvuf Risalesi”. Erciyes Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi (13): 148, 134-135.
İlişkili Maddeler
Sn. | Madde Adı | D.Tarihi / Ö.Tarihi | Benzerlik | İncele |
---|---|---|---|---|
1 | RIZÂÎ, Hasan Rızâî-i Aksarayî | d. 1599 - ö. ? | Doğum Yeri | Görüntüle |
2 | Dânişî, Şa‘bân bin Mustafa | d. ö. ? - ö. ? | Doğum Yeri | Görüntüle |
3 | Nahit Eruz | d. 20 Ekim 1936 - ö. ? | Doğum Yeri | Görüntüle |
4 | RIZÂÎ, Hasan Rızâî-i Aksarayî | d. 1599 - ö. ? | Doğum Yılı | Görüntüle |
5 | Dânişî, Şa‘bân bin Mustafa | d. ö. ? - ö. ? | Doğum Yılı | Görüntüle |
6 | Nahit Eruz | d. 20 Ekim 1936 - ö. ? | Doğum Yılı | Görüntüle |
7 | RIZÂÎ, Hasan Rızâî-i Aksarayî | d. 1599 - ö. ? | Ölüm Yılı | Görüntüle |
8 | Dânişî, Şa‘bân bin Mustafa | d. ö. ? - ö. ? | Ölüm Yılı | Görüntüle |
9 | Nahit Eruz | d. 20 Ekim 1936 - ö. ? | Ölüm Yılı | Görüntüle |
10 | RIZÂÎ, Hasan Rızâî-i Aksarayî | d. 1599 - ö. ? | Meslek | Görüntüle |
11 | Dânişî, Şa‘bân bin Mustafa | d. ö. ? - ö. ? | Meslek | Görüntüle |
12 | Nahit Eruz | d. 20 Ekim 1936 - ö. ? | Meslek | Görüntüle |
13 | RIZÂÎ, Hasan Rızâî-i Aksarayî | d. 1599 - ö. ? | Alan/Yüzyıl/Saha | Görüntüle |
14 | Dânişî, Şa‘bân bin Mustafa | d. ö. ? - ö. ? | Alan/Yüzyıl/Saha | Görüntüle |
15 | Nahit Eruz | d. 20 Ekim 1936 - ö. ? | Alan/Yüzyıl/Saha | Görüntüle |
16 | RIZÂÎ, Hasan Rızâî-i Aksarayî | d. 1599 - ö. ? | Madde Adı | Görüntüle |
17 | Dânişî, Şa‘bân bin Mustafa | d. ö. ? - ö. ? | Madde Adı | Görüntüle |
18 | Nahit Eruz | d. 20 Ekim 1936 - ö. ? | Madde Adı | Görüntüle |