Madde Detay
HULUSÎ, Yaşar Nuri Şahinoğlu
(d. 01.08.1931 / ö. 22.11.1989)
çiftçi
(Tekke / 20. Yüzyıl / Anadolu-Osmanlı-Türkiye)
ISBN: 978-9944-237-86-4
Yaşar Nuri Şahinoğlu, 1 Ağustos 1931 tarihinde Erzurum’un, o zamanki adı İd olan Narman ilçesinde doğmuştur. Hulusî mahlasını kullanan âşığın babası İbrahim Hoca, annesi ise Lütfiye Hanım’dır. İbrahim Hoca ve Lütfiye Hanım’ın Hulusî’den önce birkaç çocuğu daha olur, ancak bu çocuklar doğumdan kısa bir süre sonra ölür. Bu şekilde ölen birkaç çocuğun ardından dünyaya gelen Hulusî’ye ailesi, yaşayabilmesi umuduyla Yaşar Nuri adını verir. Çiftin, Yaşar Nuri’den sonra bir oğulları daha olur. Erzurum ve Kars civarında ihtiyaç olan köyleri dolaşarak ücret karşılığında imamlık yapan babasının işi dolayısıyla Hulusî, çocukluk yıllarından itibaren yörenin birçok köyüne gider ve bu köylerdeki âşıklık icralarına özel bir ilgi duyar. 14-15 yaşlarındayken babasının, Şenkaya’nın Nurşin (Esenyurt) köyünde imam olarak çalıştığı dönemde Zarife adında bir kıza âşık olur ve onunla evlenir. Zarife Hanım’dan Selim ve Kadime adlarında bir erkek, bir kız çocuğu olan Hulusî, çocukları 3-4 yaşlarındayken askere gider. 1950’lerin başlarında, Hatay’ın Dörtyol ilçesinde başladığı askerlik görevini, Niğde’de tamamlayıp memleketine döner. Ancak askerdeyken hem eşi hem de babası vefat eder. Askerden döndükten bir süre sonra, Ülfiye Hanım’la evlenir. Bu evlilikten de Naim, İbrahim, İsmail, Ferhat ve Yavuz adlarında beş erkek, Ganime, Fatma ve Sultan adlarında üç kız çocuğu olur (Çevik 2015: 23-24). Geçimini, para kazanmaktan çok ailesinin tüketeceği ürünleri elde edecek kadar küçük bir çapta çiftçilik ve hayvancılık yaparak sağlayan Hulusî, âşıklık geleneği çerçevesinde şiirler üreten ve bunları yine gelenek çerçevesinde çaldığı saz eşliğinde söyleyen bir halk sanatçısıdır. Âşıklık geleneğinin tüm unsurlarıyla canlılığını koruduğu bir dönem ve coğrafyada yetişmiş olan âşık, şiir üretmesine ve çalıp söylemesine karşın, âşıklığın başka bir boyutunu oluşturan hikâyecilik geleneğiyle pek ilgilenmemiştir (Çevik 2015: 25, 28). Hulusî’nin, âşıklığa ne zaman ve hangi vesileyle ilgi duyup başladığı tam olarak bilinmemektedir. Askere gitmeden önce, ilk gençlik yıllarında saz çalıp türküler söylemekte olduğu ve mahlasını alıp kullandığı da bilinmektedir (Çevik 2015: 30-31, 40-42). Şahinoğlu, geleneksel anlamda usta-çırak ilişkisine göre yetişmiş bir âşık değildir. Saz çalmayı kendi kendine öğrenir, ancak ilerleyen yıllarda, Narman’ın Karapınar köyünden Niyazi Baba, Hulusî’ye ustalık eder. Bu nedenle Hulusî için, âşıklığın usul ve erkânını gerçek anlamıyla öğrendiği asıl kişinin, dolayısıyla da ustasının Niyazi Baba olduğu rahatlıkla söylenebilir. Hulusî’nin, Niyazi Baba dışında bir ustası olmadığı gibi, ömrü boyunca herhangi bir çırağı da olmamıştır. Kış aylarında sazını eline alıp ustası Niyazi Baba ile birlikte Erzurum ve Artvin’in köylerini dolaşarak âşıklık sanatını icra eden Hulusî, bazen de Niyazi Baba yerine Nuri Meramî ile gezer. Gittikleri yerlerdeki icra ortamları; köyün kahvehanesi, köy odası ya da köylülerden birinin evidir. Buralarda, etraflarına toplanan dinleyicilere türküler çalıp söylerler. Ortamın şartlarına göre, zaman zaman da atışmalar yaparlar (Çevik 2015: 30-31). Gelenek çerçevesinde rüya görmüş badeli âşıklardan biri olan Hulusî, söz konusu rüyayı, ilk gençlik yıllarında bir yaz gecesi Narman’ın dışında tek başına çayır sularken uyuyakaldığı bir ağacın altında görür. Rüyasında Kırklar meclisine götürülüp şerbet ikram edilen Hulusî’ye, “Güldali” adında bir kız gösterilir ve bu kızın artık sevgilisi olduğu söylenir. Rüyasında kendisine gösterilen sevgilisi Güldali ile gerçek hayatta iletişim kurmaya, onu arayıp bulmaya da çalışır. Bu amaçla, Şam’da olduğunu düşündüğü Güldali’ye ulaşmak için Şam’a gitmeye karar verir ve bir gün yolculuğa çıkar; ancak Erzincan’a kadar gidebilir. Erzincan’da gözleri kararır ve hiçbir şey göremez olur. Bir süre burada bekledikten sonra tekrar memleketine döner (Çevik 2015: 33-39). Hulusî, başta Erzurum ve çevresindekiler olmak üzere kendi döneminde yaşamış birçok âşıkla tanışır, yer yer karşılaşmalar yapar. Bu çerçevede “Maksut” mahlasını kullanan Âşık Dursun Baba, Âşık Mevlüt İhsanî, Nuri Meramî ve Bayburtlu Hicranî karşılaşma yaptığı âşıklar arasındadır (Çevik 2015: 42-46). Babasının imamlığı dolayısıyla iyi bir dinî altyapıya ve dindar bir kişiliğe sahip olan Hulusî, 1970’li yılların sonunda, Narman’daki Ethem Baba Dergâhının şeyhi ve Ethem Baba’nın torunu Hacı Yakup Baba’ya intisap ederek Kadirî tarikatına girer. Bu dönemden itibaren hem varlık algısında, hem günlük yaşamında hem de âşıklığında dinî-tasavvufî bir boyut belirginleşerek öne çıkar (Çevik 2015: 25-26, 32-33). Askerlikten önceki yıllarında Narman’ın Beyler köyünde bir ortamda çalıp söylerken kim olduğunu bilmediği bir kızın bir çocukla gönderdiği mendilde “Hulusî” adının yazılı olduğunu görünce bu ismi mahlas olarak kullanmaya başlar. “Hulusî” mahlasını kullanan birçok âşık (Çevik 2015: 10-19) olmasına rağmen mahlasını değiştirme gereği duymaz ve ömrünün sonuna dek kullanır (Çevik 2015: 40-42). Narman’da mütevazı bir yaşam süren Hulusî, 22 Kasım 1989’da beyin kanaması sonucu vefat eder ve aynı yerde defnedilir (Çevik 2015: 27).
Hulusî, 2015 yılına kadar herhangi bir bilimsel incelemenin konusu edilmediği gibi şiirleri de bu tarihten önce herhangi bir yerde yayımlanmamıştır. Oğlu İbrahim Şahinoğlu’nun kayıt altına alıp yazıya aktardığı şiirleri, bilimsel bir incelemenin yer aldığı Giriş bölümüyle birlikte ilk kez 2015'te Mehmet Çevik tarafından kitap olarak yayımlanmıştır. Kendisiyle ilgili şimdilik tek çalışma olan bu kitapta Hulusî’nin 172 şiiri ve bir karşılaşmasının metni verilmektedir (Çevik 2015).
İçerik açısından bakıldığında, Hulusî’nin şiirlerinin genel olarak üç ana tema etrafında şekillendiği görülmektedir: Bunlar; “aşk”, “din", "tasavvuf” ve “çevresindeki kişilerle birlikte yaşadığı olaylar ya da içinde bulunduğu durumlar”dır. Bununla birlikte hemen her şiirinde hâkim bakış açısının din ve tasavvuf olduğu söylenebilir. Çünkü din ve tasavvufu merkeze alan şiirleri bir yana, diğer konulardaki şiirlerinin de birçok yerinde dinî-tasavvufî motiflere sıkça yer vermiştir (Çevik 2015: 46-48). Özellikle Kadirî tarikatına girmesinden sonra eserlerindeki dinî-tasavvufî boyut artarak devam eder.
Şiirlerinde konu edilen aşk, kendisine rüyada gösterilen sevgilisi Güldali’ye duyduğu aşktır. Ancak Güldali’yi hiç görmemiş olması ve çok arzulasa bile bu dünyada kavuşma ihtimalinin pek olmadığını düşünmesi, aşkın, Hulusî’nin şiirlerinde genellikle hasret, özlem kavramları etrafında işlenmesine yol açmıştır. Şiirlerinde din, tasavvuf ve aşkın yanı sıra yaşadığı olayları da konu edinmektedir. Bu çerçevede örneğin sağlık sorunları, geçirdiği kazalar, gurbetteki çocuklarıyla buluşmaları, evine misafir gelmesi ve çocuklarının askere gitmesi gibi konuları işlemiştir (Çevik 2015: 48-49). Dil ve üslup özellikleri açısından Hulusî, süsten uzak, açık, anlaşılır ve geleneksel estetik kalıpları içinde meramını ifade eden yalınlıkta bir anlatıma sahiptir. Bununla birlikte Hulusî’nin dili, dinî-tasavvufî şiirlerinde, din ve tasavvuf terminolojisindeki Arapça ve Farsça kavramların yoğunluğuna bağlı olarak kısmen ağırlaşabilmektedir (Çevik 2015: 50-57). Hulusî, şiirlerine özel birer başlık vermediği gibi, tür ve şekil açısından adlandırmada da âşıklık geleneğindeki yaygın teamüllere pek uymaz. Bu çerçevede şiirlerini “gazel” ve “deyiş” şeklinde genel olarak iki türe ayırır. Ona göre gazel, dinî; deyiş ise din dışı şiirlerini ifade eder. Bununla birlikte Hulusî’nin şiirlerine tür açısından bakıldığında, her ne kadar kendisi böyle adlandırmalar kullanmış olmasa da şiirlerin genel olarak güzelleme, ilahi, münacat ve naat türlerinde olduğu söylenebilir (Çevik 2015: 57-58). Tür açısından geleneksel nitelikler gösteren Hulusî’nin şiirleri, şekil açısından da aynı durumdadır. Bu çerçevede Hulusî, şiirlerini hece ölçüsüyle ve dörtlüklerle söylemiştir. Hecenin 8’li ve 11’li kalıplarını kullanmış olsa da şiirlerinin büyük çoğunluğu 8’lidir. Şiirler, hacim açısından kısa destan sayılabilecek birkaç istisna dışında koşma nazım şeklindedir ve genel olarak bakıldığında 3-7 dörtlükten oluşmaktadır (Çevik 2015: 59-60). Uyak çeşidi açısından bakıldığında Hulusî’nin şiirlerinde çeyrek yarım, tam ve zengin uyak örneklerini görmek mümkündür. Birkaç dörtlükte de cinaslı uyak kullanılmıştır. Ancak şiirlere bütün olarak bakıldığında uyağın genellikle yarım uyak+redif şeklinde yapıldığı görülmektedir (Çevik 2015: 60).
Kendi hâlinde, dindar ve kanaatkâr bir yaşam sürmüş olan Hulusî’nin âşıklığındaki mütevazılık, aslında mütevazı yaşamının sanatına da yansımış olmasından kaynaklanmaktadır. Âşıklığı bir şöhret kapısı değil; rüyasında gördüğü Kırklar meclisinden hakikate açılan bir “Hak kapısı” olarak görmüştür. Bu anlamda âşıklığa, badeli âşık olması münasebetiyle de kendi inanç dünyası çerçevesinde kutsi bir önem atfetmiştir. Buna bağlı olarak samimi inancı gereği maddenin değil mananın, biçimin değil özün, zahirin değil batının peşinden giden Hulusî, âşıklıkta da aynı arayış içinde olmuştur. Nitekim söylediği şiirlerde dinî-tasavvufî bakış açısının hâkimiyeti de bundan kaynaklanmaktadır (Çevik 2015: 61-65).
Kaynakça
Bekki, Salahaddin (2008). “Anadolu Sahası Halk Şiirinde Kafiye: Tespitler ve Öneriler”. Millî Folklor. 78: 55-67.
Çevik, Mehmet (2015). Narmanlı Âşık Hulusî/Yaşamı-Sanatı-Şiirleri. Ankara: Ürün Yay.
Günay, Umay (2008). Türkiye’de Âşık Tarzı Şiir Geleneği ve Rüya Motifi. Ankara: Akçağ Yay.
Kaya, Doğan (2003). Âşık Edebiyatına Giriş. Bişkek: Kırgızistan-Türkiye Manas Üniversitesi Yay.
Sakaoğlu, Saim (1999). “Âşık Edebiyatında Yarım Kafiyeden Daha Zayıf Kafiye Var mıdır?”. I. Balıkesir Kültür Araştırmaları Sempozyumu Bildirileri. Balıkesir: Balıkesir Üniversitesi Yay. 99-105.
Madde Yazım Bilgileri
Yazar: DOÇ. DR. MEHMET ÇEVİKYayın Tarihi: 06.03.2019Güncelleme Tarihi: 07.12.2020
İlişkili Maddeler
Yayın Tarihi: 06.03.2019Güncelleme Tarihi: 07.12.2020
İlişkili Maddeler
Güncelleme Tarihi: 07.12.2020
İlişkili Maddeler
İlişkili Maddeler
Sn. | Madde Adı | D.Tarihi / Ö.Tarihi | Benzerlik | İncele |
---|---|---|---|---|
1 | Sami Önal | d. 27 Haziran 1938 - ö. 26 Şubat 2008 | Doğum Yeri | Görüntüle |
2 | CEYLAN, Muhlis Ceylan | d. 21.04.1959 - ö. ? | Doğum Yeri | Görüntüle |
3 | OZAN BİLGİN, Bilgin Çakmak | d. 06.07.1958 - ö. ? | Doğum Yeri | Görüntüle |
4 | Sami Önal | d. 27 Haziran 1938 - ö. 26 Şubat 2008 | Doğum Yılı | Görüntüle |
5 | CEYLAN, Muhlis Ceylan | d. 21.04.1959 - ö. ? | Doğum Yılı | Görüntüle |
6 | OZAN BİLGİN, Bilgin Çakmak | d. 06.07.1958 - ö. ? | Doğum Yılı | Görüntüle |
7 | Sami Önal | d. 27 Haziran 1938 - ö. 26 Şubat 2008 | Ölüm Yılı | Görüntüle |
8 | CEYLAN, Muhlis Ceylan | d. 21.04.1959 - ö. ? | Ölüm Yılı | Görüntüle |
9 | OZAN BİLGİN, Bilgin Çakmak | d. 06.07.1958 - ö. ? | Ölüm Yılı | Görüntüle |
10 | Sami Önal | d. 27 Haziran 1938 - ö. 26 Şubat 2008 | Meslek | Görüntüle |
11 | CEYLAN, Muhlis Ceylan | d. 21.04.1959 - ö. ? | Meslek | Görüntüle |
12 | OZAN BİLGİN, Bilgin Çakmak | d. 06.07.1958 - ö. ? | Meslek | Görüntüle |
13 | Sami Önal | d. 27 Haziran 1938 - ö. 26 Şubat 2008 | Alan/Yüzyıl/Saha | Görüntüle |
14 | CEYLAN, Muhlis Ceylan | d. 21.04.1959 - ö. ? | Alan/Yüzyıl/Saha | Görüntüle |
15 | OZAN BİLGİN, Bilgin Çakmak | d. 06.07.1958 - ö. ? | Alan/Yüzyıl/Saha | Görüntüle |
16 | Sami Önal | d. 27 Haziran 1938 - ö. 26 Şubat 2008 | Madde Adı | Görüntüle |
17 | CEYLAN, Muhlis Ceylan | d. 21.04.1959 - ö. ? | Madde Adı | Görüntüle |
18 | OZAN BİLGİN, Bilgin Çakmak | d. 06.07.1958 - ö. ? | Madde Adı | Görüntüle |