Madde Detay
İBNİ BȂLÎ, İbrâhîm bin Bâlî, Bâlî oglı İbrâhîm, İbrâhîm
(d. ?/? - ö. 893’ten sonra ?/1487-88’den sonra?)
divan şairi
(Divan/Yazılı Edebiyat / Başlangıç-15. Yüzyıl / Anadolu-Osmanlı-Türkiye)
ISBN: 978-9944-237-86-4
İbni Bâlî’nin hayatıyla ilgili bilgiler Hikmet-nâme adlı mesnevîsinde anlattıklarıyla sınırlıdır. Eserinde kendinden İbni Bâlî olarak söz eden şairin, “Meded kıl Bâlî oglı İbrahîm’e” mısraından asıl adının İbrâhîm olduğu anlaşılmaktadır (Şeylan 2003b: 77). Yine belirttiğine göre doğduğu ve yaşadığı yer “Ayntâb” (Antep)’dır. Ataları da aynı şehirdendir (Altun 2003b: 187-188). Bâlî, Mısır sultanı Melik Zâhir’in torunu olup 20 yaşlarında tahta geçen ve 857/1453’de vefat eden Melik Mansûr Seydî Osmân’la arkadaştı. Onun, Dimyat’ta defnedilmesi esnasında oradaydı (Şeylan 2003b: 489-491). İbni Bâlî, Memluk sultanı Kayıtbay’ın hizmetine girdi. Kayıtbay, Halep’te bulunduğu sırada kendisini Memluk elçisi sıfatıyla II. Bâyezîd’e gönderdi. Osmanlı topraklarında bir müddet dolaşan Bâlî İstanbul’a ulaştı, II. Bâyezîd’in huzuruna çıktı ve iltifatına mazhar oldu. Ömrü boyunca çok yer gezdiğini, eserine de işittiklerini değil bu seyahatler esnasında gördüklerini kaydettiğine değinen şairin İstanbul’da bulunduğu sıralarda Sultân Cem uzun yıllardır Frenklere tutsaktı (Altun 2003b: 34-38, 198). Dolayısıyla Bâlî’nin İstanbul ziyareti, Cem’in esir düştüğü 1482’den sonra, muhtemelen eserini tamamladığı 893/1487-88’e yakın bir tarihte gerçekleşti. İbni Bâlî’nin Hikmet-nâme’nin hâtimesinde yaşlı yüreğinden ve ömrünü kitabını yazmaya harcadığından söz etmesine bakılırsa, mesnevîsini tamamladığı 893/1487-88’de yaşı ilerlemiş olmalıdır. Bunların dışında Onaltıncı Asırda Ayıntâb Livâsı adlı eserde Bâlî isminin geçtiği “1543, 1574 tarihleriyle Tîmâr-ı Bâlî; Mezra’a-ı Tekfur-vîrânı adlı bölgede Tîmâr-ı Hüseyin veled-i Bâlî; Mahalle-i İbn Küre’de Mescid-i Bâlî; Vakf-ı Mescid-i Bâlî der Ayntab” kayıtları mevcuttur. Bunlarla Bâlî’nin ailesi arasında ilgi kurulabileceği, hatta Hüseyin’in de şairin kardeşi olabileceği tahmini yapılmış (Şeylan 2003a: 15), ancak şu ana kadar bunu kesinleştirecek bir bilgiye ulaşılamamıştır.
İbrâhîm bin Bâlî’nin kaleme aldığı kesin olarak bilinen eser Hikmet-nâme’dir. Metnin üçü tam (İstanbul Üniversitesi Kütüphanesi, Türkçe Yazmalar, no. 3290; Prof. Dr. Muhammet Yelten'in özel kitaplığı; Vatikan Kütüphanesi, Vat. Turco 152) ve birisi eksik (Milli Ktp. 06 Mil. Yz. A 1606) toplam dört nüshası vardır. Müellif, adının Hikmet-nâme olduğunu belirttiği Kitâb-ı Hikmet-nâme (Altun 2003b: 34, 41, 45, 18) başlıklı mesnevîsini 893/1487-88’te tamamlayarak Sultân Kayıtbay’a (El-Melik el-Eşref Seyfeddîn el-Mahmûdî ez-Zâhirî) (ö. 1496) ithaf etmiştir (Şeylan 2003b: 512; Altun 2003b: 34, 37). Bâlî, “On üç bin beyt olup şekle gelüpdür” (Şeylan 2003b: 512) mısraında manzumenin 13.000 beyit olduğunu yazmışsa da iki nüshasından hareketle yapılmış çevriyazılı metin 12.753 beyittir (Altun 2003b: 18-404; Şeylan 2003b: 18-517). Aruzun “mefâ’îlün mefâ’îlün fe’ûlün” kalıbıyla kaleme alınan Hikmet-nâme, içeriği ve düzenlenişine bakılırsa manzum bir Acâ’ibü’l-Mahlûkât’tır. Nitekim “Milli Ktp. 06 Mil. Yz. A 1606”da Hikmet-nâme adıyla kayıtlı eksik nüshanın başlığında eserin adı Kitâbu Acâ’ibi’l-Mahlûkât’tır (Kutlar 2005: 49). Ancak müellifin eserde diğer Acâ’ibü’l-Mahlûkât’lardan ne kadar yararlandığının, bunlardan birinin çevirisi olup olmadığının söylenebilmesi için, içinde Kazvînî’nin ve Tûsî’nin yazdıklarından da söz etmesi nedeniyle (Şeylan 2003b: 71, 78, 89; Altun 2003b: 249), Hikmet-nâme’nin başta bu yazarlarınkiler olmak üzere diğer Acâ’ibü’l-Mahlûkât’larla karşılaştırılması gerekmektedir. İbni Bâlî, Hikmet-nâme’de sırasıyla astronomi, melekler, dört unsur, dağlar, denizler, adalar, ülkeler, şehirler ve kasabalar, değerli taşlar, balıklar, nehirler, su kaynakları, insanın nitelikleri ve organları, meyve ve sebzeler, ağaçlar, çiçekler, böcekler, evcil ve yabanî hayvanlar, günler, aylar, mevsimler, Arap, Fars, Eski Yunan, Süryanî, Türk ve genel İslâm Tarihi (peygamberler, dört halife, Mervânîler, Abbâsîler, Emevîler, Fâtimîler, Memlukler vb.), sultanlar, devlet adamları, tarihî olaylar, dünya ve ahiret hayatı, kıyametin merhaleleri, Deccâl, Dabbetü’l-arz ve Mesîh konularında ayrıntılı bilgiler vermiştir. Anlattıklarını ayetler, hadisler, hikmetli hikâyeler ve sözlerle desteklemiş, bunlara kaynaklardan alıntıları, gördüklerini ve duyduklarını da eklemiştir (Şeylan 2003a: 19). İstanbul Üniversitesi’nde eserin farklı varakları üzerinde yirmi dört mezuniyet tezi yaptırılmıştır (bak. Altun 2003a: dipnot 13; Şeylan 2003a: dipnot 16). Hikmet-nâme metninin ikiye bölünmesiyle hazırlanan iki doktora tezi (Altun 2003; Şaylan 2003) de ekitap olarak yayımlanmıştır (Altun 2003a-b; Şaylan 2003a-b).
İbni Bâlî, Hikmet-nâme’de eğer ömrü olursa bir Fetih-nâme kaleme almak istediğine değinmiştir. Fakat bugüne kadar nüshasına rastlanmayan eseri muhtemelen yaşlılık nedeniyle yazamamıştır (Şeylan 2003b: 495; 2003a: 15). Köprülü (1981: 374); Avrupa ve İstanbul kütüphanelerinde birkaç yazması bulunduğunu ve Doğu Türkçesinden Anadolu Türkçesine nakledildiğini belirttiği Kitâb-ı Güzîde’nin, Mehmed bin Bâlî’ye değil de İbrâhîm bin Bâlî’ye ait olabileceğini ileri sürmüşse de onun kitapla ilgili bu değerlendirmesi de tahminden öteye gidememiştir.
İbni Bâlî, döneminin farklı bilim dallarına ait terimleri, inançları, efsaneleri ve bunlarla ilgili çok sayıda terimi açık ve anlaşılır bir dille ansiklopedik nitelikli eserinde toplamayı başaran bir şair olarak dikkati çekmektedir. Dolayısıyla Bâlî’nin, Sultân Kayıtbay tarafından II. Bâyezîd’e elçi olarak gönderilmeye değer bulunması tesadüfî değildir. Nitekim bunun; şairin tarih, din, astronomi, zooloji, botanik, tıp, coğrafya gibi farklı konularda bilgi sahibi bir kişi olmasından kaynaklandığını kaleme aldığı eser de ortaya koymaktadır (Altun 2003a: 76; Şeylan 2003a: 127).
Kaynakça
Altun, Mustafa (2003). İbrâhim İbn-i Bâlî’nin Hikmet-nâme’si (1b-149a) (İnceleme-Metin-Sözlük-Dizin). Doktora Tezi. İstanbul: İstanbul Üniversitesi.
Altun, Mustafa (hzl.) (2003a). İbrâhim İbn-i Bâlî’nin Hikmet-nâme’si (1b-149a)–İnceleme-Dizin. http://ekitap.kulturturizm.gov.tr/dosya/1-219062/h/giris.pdf [erişim tarihi: 16.11.2013].
Altun, Mustafa (hzl.) (2003b). İbrâhim İbn-i Bâlî’nin Hikmet-nâme’si (1b-149a)–Metin. http://ekitap.kulturturizm.gov.tr/dosya/1-219063/h/metin.pdf [erişim tarihi: 16.11.2013].
Çelebioğlu, Amil (1999). Türk Edebiyatı’nda Mesnevi, XV. yy.’a Kadar. İstanbul: Kitabevi Yay.
Devellioğlu, Ferit (2000). “Hikmet-nâme”. Osmanlıca-Türkçe Ansiklopedik Lûgat. Ankara: Aydın Kitabevi. 369.
Eckmann, Janos (1986). “Memlûk-Kıpçak Edebiyatı”. TDAY-Belleten 1982-1983. Ankara. 85-99.
Eckmann, Janos (1989). “Memlûk Kıpçakçasının Oğuzcalaşmasına Dair”. TDAY-Belleten 1964. Ankara. 35-41.
İbrâhîm bin Bâlî. Hikmet-nâme. Millî Kütüphane. Yz. A 1606.
İnan, Abdülkadir (1953). “XIII.-XV. Yüzyıllarda Mısır’da Oğuz-Türkmen ve Kıpçak Lehçeleri ve Halis Türkçe”. TDAY-Belleten. Ankara. 53-71.
Köprülü, M. Fuad (1981). “Anadolu’da Türk Dili ve Edebiyatının Tekâmülüne Umumî Bir Bakış”. Türk Edebiyatı Tarihi. İstanbul: Ötüken Yay. 333-400.
Kutlar, Fatma Sabiha (2005). Klâsik Dönem Metinlerinde Değerli Taşlar ve Risâle-i Cevâhir-nâme. Ankara: Öncü Kitap.
Kutlar Oğuz, Fatma Sabiha (2013). “Antepli İbrâhîm bin Bâlî’nin Hikmet-nâme’sinde Taşlar ve Madenler”. Prof. Dr. F. Tulga Ocak’a Armağan. Ankara. 78-108.
Özdeğer, Hüseyin (1988). Onaltıncı Asırda Ayıntâb Livâsı. C. 1. İstanbul: İstanbul Üniversitesi. İktisat Fakültesi Türk İktisat ve İçtimaiyat Tarihi Araştırmaları Merkezi Yay.
Özkan, Mustafa (1995). Türk Dilinin Gelişme Alanları ve Eski Anadolu Türkçesi. İstanbul.
Şeylan, Ali (2003). İbrâhim İbn-i Bâlî, Hikmet-nâme (İnceleme-Metin-Sözlük-Dizin) (149a-300a). 2 C. Doktora Tezi. İstanbul: İstanbul Üniversitesi.
Şeylan, Ali (hzl.) (2003a). İbrâhim İbn-i Bâlî’nin Hikmet-nâme’si (149b-300a)–İnceleme-Dizin. http://ekitap.kulturturizm.gov.tr/dosya/1-219067/h/giris.pdf [erişim tarihi: 16.11.2013].
Şeylan, Ali (hzl.) (2003b). İbrâhim İbn-i Bâlî’nin Hikmet-nâme’si (149b-300a)–Metin. http://ekitap.kulturturizm.gov.tr/dosya/1-219069/h/metin.pdf [erişim tarihi: 16.11.2013].
Madde Yazım Bilgileri
Yazar: PROF. DR. FATMA SABİHA KUTLAR OĞUZYayın Tarihi: 27.02.2014Güncelleme Tarihi: 05.11.2020Eserlerinden Örnekler
Hikmet-nâme’den
Fî-zikri medîneti Ayntâbi’l-mahrûseti
Şu şehristân ki şehr-i mevlûdumdur
Eben an ced makâmum mahbûbumdur
Ki ya’nî Ayntâb-ı şehr-i ra’nâ
Arûs-ı âlem ü ma’şûk-ı dünyâ
Misâli yok durur büldân içinde
Nazîri gelmemiş devrân içinde
Güzeldür hem güzeller şehridür ol
Gülistândur belâbil behridür ol
Açılmış gülleri vü murg-zârı
Kılur her cânibinde murg zârî
İçi taşı tolu eşcâr u ezhâr
Öter atyâr akar her yana enhâr
Çıkar gün başına bir hûb çeşme
Letâfetde bagışlar nûr çeşme
Husûsâ dört çeşme kim revândur
Bu çeşme nûr bu cisme revândur
Uş ol dördün biri Aynü’l-lebendür
Ki_anun şürbi şifâ vü cân ü tendür
Birine ad komışlar Ayn-ı verdî
Devâdur giderür meşrûbı derdi
Birine didiler Aynü’l-gazâlî
Begenmez cür’ası âb-ı zülâli
Dimişler birine Aynü’l-benâtî
Şarâbı mât ider mâ’ü’l-hayâtı
Dem urur Huld bâgına hevâsı
İrem timsâlidür berg ü nevâsı
Anun hısnındadur Allâhu ya’lem
Makâm[ı] Ahmed-i Gazzâlî’nün hem
Anun tagında tutmışdur makargâh
Dülük Baba aleyhi rahmetu’llâh
Mübârek topragında işit a’ceb
Kimesne görmemişdür cins-i akreb
Aceb mi kej-düm olsa orada güm
Çü cennetdür ne_ider cennetde gezdüm
Ne yir kim kal’ası görinür anda
Bulınmaz akreb aslî ol mekânda
Türâbı kim anun iksîr-i cândur
Gönül gözine kuhl-i Isfehândur
Ne_ola medh eylesem ben ol me’âbı
Ki âlem medh idüpdür Ayntâb’ı
Vatandur bize hod ögmek revâdur
Vatan hubbı hadîs-i Mustafâ’dur
Egerçi lutf kânıdur ser-â-ser
Velî bî-kadr düşmişdür bu gevher
Bu yirde olmadugı gibi sûrî
Felekde dahı yokdur necm-i sevrî
Benüm bigi özi de bî-sitâre
Belâlar okına dâyim sitâre
Dimişlerdür bu söze mâni’ olmaz
Ki mahbûba igende tâli’ olmaz
İlâhî gitsün anun ayn tâbı
Ki vîrân isteye bu Ayntâb’ı
İlâhî her kim olsa ana yagı
Çerâgında bu şehrün yana yagı
Münîr oldukça şem’i âfitâbun
Çerâgı enver olsun Ayntâb’un
Seherler kıldugınca bülbül elhân
İlâhî tâze olsun bu gülistân
Mesâlar açdugınca gonca evrâk
Nesîminden mu’attar olsun âfâk
Dem-â-dem döndügince bu felekler
Emîn olsun Hudâ’sında melekler
İçine girmesün hem zulm ü udvân
İçinden çıkmasun her hayr u ihsân
Irag olsun özi yagı yüzinden
Emîn olsun ahî yâdât özinden
Dile aldukça şehrin İbni Bâlî
Makâmın gülsitân ider makâli
Ki bilen ma’nisin kavl-i sahîhün
Melîh olur dimiş vasfı melîhün
Yaraşmaz her söze tatvîl ü tekrâr
Velî tekrâr hoşdur vasf-ı dildâr
(İbrâhîm bin Bâlî. Hikmet-nâme. Millî Kütüphane 06 Mil Yz. A 1606. vr. 60b-61a.)
Hikmet-nâme’den
Fî-zikri haceri’s-sâmûr
Meger bir kûh var âlemde meşhûr
Hem anda bir hacer var adı sâmûr
Anun Magrib zemînidür mekânı
Oradan getürür tüccâr anı
O taşun hâssasın bil çog eger az
Keser ahcâr lîkin çıkmaz âvâz
Hikâyetde gelüpdür kim Süleymân
Kılıcak Kuds bünyâdını bünyân
Meger âvâze-i kat’-ı hacerden
Katı incindiler cin ol eserden
Şikâyet kıldılar tâ kim Süleymân
Afârîti getürdi kıldı fermân
Hemân Magrib bilâdından o sengi
Getürdi dîvler içün kıldı hengî
Pes andan düzedüp çok dürlü âlât
Keserlerdi taşı çıkmazdı esvât
(...)
Fî-haceri lâkıti’ş-şa’r
Meger bir taş var adı lâkıtü’ş-şa’r
Arestu’dan rivâyet oldı bu emr
Anı ger süreler zât-ı şu’ûra
Döke hep şa’rını şöyle ki nûra
Nereye sahk idüp koysalar anı
Bulınmaya tirâşınun nişânı
(...)
Fî-haceri câlibi’n-nevm
Arestu didi bir taş var durur hem
Adına câlibü’n-nevm eydür âdem
Katı kızıl durur berrâk ü sâfî
Ki görinür şu‘â‘î vü şefâfî
Bakun ana hevâ oldukda arı
Çıkar anun bugı vü hem buhârı
Gicede şem’-veş çıkar şu’â’ı
Münevver kılur oldugı bıkâ’ı
Eger kim ol hacerden ibn âdem
Götürse bilesince iki dirhem
Gözini tuta anun hâb [ü] uyhu
Uyanmaya katından gitmese bu
Fî-haceri târidi’n-nevm
Arestu’dan rivâyet eyledi kavm
Ki bir taş vardur adı târidü’n-nevm
Ag olur lîke meyl ider sevâda
Rasâs ile çü birdür istivâda
Götürse kendüde anı her insân
Gözine gelmiye_uyhu kala sehrân
Seher gerçi kim insâna ta’abdur
Gücünmez ol seherden bu acebdür
Giderse dahı ol taşı nazardan
Niçe eyyâm kurtulmaz seherden
Fî-haceri’l-matar
Bilâd-ı Türk’de bir taş vardur
Kim ol taşun adı seng-i matardur
Kaçan bıraksalar ol taşı mâya
Bulutlar yüriye vech-i semâya
Yaga yagmur aka seyl ola enhâr
Az olur kim düşer hem tolu vü kar
Musahhahdur bu söz ehl-i haberden
Haber virmiş durur gören beşerden
Fî-haceri bâhit
Cihânda bir hacer var anla sâbit
Ki_anun adına dirler seng-i bâhit
Ag olur levni berrâk ü musaffâ
Mücellâdur nitekim merkaşîşâ
Nazar kim eyleye ol taşa âdem
Hemân gülmek tutar içini ol dem
Güler şol denlü kim fevt ola aklı
Tefehhüm olmaya fikr[i] vü nakli
Gidermeyince ol taşı nazardan
Ki gitmez gülmek aslâ ol beşerden
Dahı ol taş durur dir ehl-i irfân
Meger var ise magnâtîs-i insân
Fî-zikri haceri’l-utâs
Arestu’dan rivâyet kılmış üstâd
Ki vardur bir hacer seng-i utâs-ad
Alıcak sol ele anı enâsî
Gelür ol kimsenün ol dem atâsı
Yanar oda kosalar ol metâ’ı
Söyüne kalmaya_aslâ iltimâ‘ı
Dili altına alup anı insân
Şarâb içse dahı olmaya sekrân
Fî-haceri Tedmür
Arestu’dan olupdur bu tezekkür
Meger bir seng var adı seng-i Tedmür
Diyâr-ı Magrib arzıdur mekânı
Kenâr-ı bahrde olur dirler anı
Ele alup yalasa anı âdem
Demi kurur tamarda ölür ol dem
Agu taşı durur ol seng-i mühlik
Ol oldugı yire varmaz mesâlik
(...)
Fî-haceri’l-bahr
Arestu’dan olınmışdur rivâyet
Deniz taşı durur bir taşa şöhret
Olur deryâ buhârından tevellüd
Kenâr-ı bahrde bulur tecemmüd
Eger küçük ola yâhud büyükdür
Bıraksalar suya batmaz sebükdür
Ne kişinün kim içinde ola ol
Dahı gark olmaya dir ehl-i ma’kûl
Kosalar kıdre_anı yanar iken nâr
Dine kaynamaya ol kıdr-ı fevvâr
Fî-haceri’l-fâr
Müşâbih sûretiyle fâra ol seng
Sanasın mûşdur bâ-vaz’ [ü] bâ-reng
Nerede kim koya ol taşı insân
Dirilür cem’ olur üstine fiyrân
Kaçabilmez tutarlar anı her bâr
Bu taş oldugı yirde az olur fâr
Fî-haceri Feylakûs
Arestu-yı hakîm idüp durur yâd
Cihânda bir hacer var Feylakûs-ad
Ki her günde döner bir dürlü renge
Gice gözgü olur baksan o senge
Hikâyetdür ki Zü’l-karneyn-i Yunan
Çün aldı ol hacerden buluban kân
Gice oldukda cinnün kavmi yek-bâr
Anun üstine recm itmişler ahcâr
Muhakkak böyledür kim millet-i cân
Dilemez kim bula ol taşı insân
Mutalsamdur ki gördükde o taşı
Kaçar andan sibâ’ ü cinn ü vahşî
Fî-haceri’l-bâh
Dimiş durur Arestu olgıl âgâh
Ki bir taş var ana dirler hacer-bâh
Pes Afrîkıyye arzı oldı kânı
Sikender ol mahalde buldı anı
Kimünle kim ola ol taş her gâh
Ana gâlib ola bu şehvet ü bâh
Susuz kimse eger tahte’l-lisâna
Kosa anı hemân ol demde kana
Fî-haceri’l-yeşb
Bu seng-i yeşbi ger götürse âdem
Savaşda kimse_anı yenmege bir dem
Bu sırr içün anı saklar halâyık
Selâtîn ider ol taşı menâtık
Anı agzına alsa merd-i atşân
Ataşdan kurtıla pes ola reyyân
(Kutlar Oğuz, Fatma Sabiha (2013). “Antepli İbrâhîm bin Bâlî’nin Hikmet-nâme’sinde Taşlar ve Madenler”. Prof. Dr. F. Tulga Ocak’a Armağan. Ankara. 99-105.)
İlişkili Maddeler
Yayın Tarihi: 27.02.2014Güncelleme Tarihi: 05.11.2020Eserlerinden Örnekler
Hikmet-nâme’den
Fî-zikri medîneti Ayntâbi’l-mahrûseti
Şu şehristân ki şehr-i mevlûdumdur
Eben an ced makâmum mahbûbumdur
Ki ya’nî Ayntâb-ı şehr-i ra’nâ
Arûs-ı âlem ü ma’şûk-ı dünyâ
Misâli yok durur büldân içinde
Nazîri gelmemiş devrân içinde
Güzeldür hem güzeller şehridür ol
Gülistândur belâbil behridür ol
Açılmış gülleri vü murg-zârı
Kılur her cânibinde murg zârî
İçi taşı tolu eşcâr u ezhâr
Öter atyâr akar her yana enhâr
Çıkar gün başına bir hûb çeşme
Letâfetde bagışlar nûr çeşme
Husûsâ dört çeşme kim revândur
Bu çeşme nûr bu cisme revândur
Uş ol dördün biri Aynü’l-lebendür
Ki_anun şürbi şifâ vü cân ü tendür
Birine ad komışlar Ayn-ı verdî
Devâdur giderür meşrûbı derdi
Birine didiler Aynü’l-gazâlî
Begenmez cür’ası âb-ı zülâli
Dimişler birine Aynü’l-benâtî
Şarâbı mât ider mâ’ü’l-hayâtı
Dem urur Huld bâgına hevâsı
İrem timsâlidür berg ü nevâsı
Anun hısnındadur Allâhu ya’lem
Makâm[ı] Ahmed-i Gazzâlî’nün hem
Anun tagında tutmışdur makargâh
Dülük Baba aleyhi rahmetu’llâh
Mübârek topragında işit a’ceb
Kimesne görmemişdür cins-i akreb
Aceb mi kej-düm olsa orada güm
Çü cennetdür ne_ider cennetde gezdüm
Ne yir kim kal’ası görinür anda
Bulınmaz akreb aslî ol mekânda
Türâbı kim anun iksîr-i cândur
Gönül gözine kuhl-i Isfehândur
Ne_ola medh eylesem ben ol me’âbı
Ki âlem medh idüpdür Ayntâb’ı
Vatandur bize hod ögmek revâdur
Vatan hubbı hadîs-i Mustafâ’dur
Egerçi lutf kânıdur ser-â-ser
Velî bî-kadr düşmişdür bu gevher
Bu yirde olmadugı gibi sûrî
Felekde dahı yokdur necm-i sevrî
Benüm bigi özi de bî-sitâre
Belâlar okına dâyim sitâre
Dimişlerdür bu söze mâni’ olmaz
Ki mahbûba igende tâli’ olmaz
İlâhî gitsün anun ayn tâbı
Ki vîrân isteye bu Ayntâb’ı
İlâhî her kim olsa ana yagı
Çerâgında bu şehrün yana yagı
Münîr oldukça şem’i âfitâbun
Çerâgı enver olsun Ayntâb’un
Seherler kıldugınca bülbül elhân
İlâhî tâze olsun bu gülistân
Mesâlar açdugınca gonca evrâk
Nesîminden mu’attar olsun âfâk
Dem-â-dem döndügince bu felekler
Emîn olsun Hudâ’sında melekler
İçine girmesün hem zulm ü udvân
İçinden çıkmasun her hayr u ihsân
Irag olsun özi yagı yüzinden
Emîn olsun ahî yâdât özinden
Dile aldukça şehrin İbni Bâlî
Makâmın gülsitân ider makâli
Ki bilen ma’nisin kavl-i sahîhün
Melîh olur dimiş vasfı melîhün
Yaraşmaz her söze tatvîl ü tekrâr
Velî tekrâr hoşdur vasf-ı dildâr
(İbrâhîm bin Bâlî. Hikmet-nâme. Millî Kütüphane 06 Mil Yz. A 1606. vr. 60b-61a.)
Hikmet-nâme’den
Fî-zikri haceri’s-sâmûr
Meger bir kûh var âlemde meşhûr
Hem anda bir hacer var adı sâmûr
Anun Magrib zemînidür mekânı
Oradan getürür tüccâr anı
O taşun hâssasın bil çog eger az
Keser ahcâr lîkin çıkmaz âvâz
Hikâyetde gelüpdür kim Süleymân
Kılıcak Kuds bünyâdını bünyân
Meger âvâze-i kat’-ı hacerden
Katı incindiler cin ol eserden
Şikâyet kıldılar tâ kim Süleymân
Afârîti getürdi kıldı fermân
Hemân Magrib bilâdından o sengi
Getürdi dîvler içün kıldı hengî
Pes andan düzedüp çok dürlü âlât
Keserlerdi taşı çıkmazdı esvât
(...)
Fî-haceri lâkıti’ş-şa’r
Meger bir taş var adı lâkıtü’ş-şa’r
Arestu’dan rivâyet oldı bu emr
Anı ger süreler zât-ı şu’ûra
Döke hep şa’rını şöyle ki nûra
Nereye sahk idüp koysalar anı
Bulınmaya tirâşınun nişânı
(...)
Fî-haceri câlibi’n-nevm
Arestu didi bir taş var durur hem
Adına câlibü’n-nevm eydür âdem
Katı kızıl durur berrâk ü sâfî
Ki görinür şu‘â‘î vü şefâfî
Bakun ana hevâ oldukda arı
Çıkar anun bugı vü hem buhârı
Gicede şem’-veş çıkar şu’â’ı
Münevver kılur oldugı bıkâ’ı
Eger kim ol hacerden ibn âdem
Götürse bilesince iki dirhem
Gözini tuta anun hâb [ü] uyhu
Uyanmaya katından gitmese bu
Fî-haceri târidi’n-nevm
Arestu’dan rivâyet eyledi kavm
Ki bir taş vardur adı târidü’n-nevm
Ag olur lîke meyl ider sevâda
Rasâs ile çü birdür istivâda
Götürse kendüde anı her insân
Gözine gelmiye_uyhu kala sehrân
Seher gerçi kim insâna ta’abdur
Gücünmez ol seherden bu acebdür
Giderse dahı ol taşı nazardan
Niçe eyyâm kurtulmaz seherden
Fî-haceri’l-matar
Bilâd-ı Türk’de bir taş vardur
Kim ol taşun adı seng-i matardur
Kaçan bıraksalar ol taşı mâya
Bulutlar yüriye vech-i semâya
Yaga yagmur aka seyl ola enhâr
Az olur kim düşer hem tolu vü kar
Musahhahdur bu söz ehl-i haberden
Haber virmiş durur gören beşerden
Fî-haceri bâhit
Cihânda bir hacer var anla sâbit
Ki_anun adına dirler seng-i bâhit
Ag olur levni berrâk ü musaffâ
Mücellâdur nitekim merkaşîşâ
Nazar kim eyleye ol taşa âdem
Hemân gülmek tutar içini ol dem
Güler şol denlü kim fevt ola aklı
Tefehhüm olmaya fikr[i] vü nakli
Gidermeyince ol taşı nazardan
Ki gitmez gülmek aslâ ol beşerden
Dahı ol taş durur dir ehl-i irfân
Meger var ise magnâtîs-i insân
Fî-zikri haceri’l-utâs
Arestu’dan rivâyet kılmış üstâd
Ki vardur bir hacer seng-i utâs-ad
Alıcak sol ele anı enâsî
Gelür ol kimsenün ol dem atâsı
Yanar oda kosalar ol metâ’ı
Söyüne kalmaya_aslâ iltimâ‘ı
Dili altına alup anı insân
Şarâb içse dahı olmaya sekrân
Fî-haceri Tedmür
Arestu’dan olupdur bu tezekkür
Meger bir seng var adı seng-i Tedmür
Diyâr-ı Magrib arzıdur mekânı
Kenâr-ı bahrde olur dirler anı
Ele alup yalasa anı âdem
Demi kurur tamarda ölür ol dem
Agu taşı durur ol seng-i mühlik
Ol oldugı yire varmaz mesâlik
(...)
Fî-haceri’l-bahr
Arestu’dan olınmışdur rivâyet
Deniz taşı durur bir taşa şöhret
Olur deryâ buhârından tevellüd
Kenâr-ı bahrde bulur tecemmüd
Eger küçük ola yâhud büyükdür
Bıraksalar suya batmaz sebükdür
Ne kişinün kim içinde ola ol
Dahı gark olmaya dir ehl-i ma’kûl
Kosalar kıdre_anı yanar iken nâr
Dine kaynamaya ol kıdr-ı fevvâr
Fî-haceri’l-fâr
Müşâbih sûretiyle fâra ol seng
Sanasın mûşdur bâ-vaz’ [ü] bâ-reng
Nerede kim koya ol taşı insân
Dirilür cem’ olur üstine fiyrân
Kaçabilmez tutarlar anı her bâr
Bu taş oldugı yirde az olur fâr
Fî-haceri Feylakûs
Arestu-yı hakîm idüp durur yâd
Cihânda bir hacer var Feylakûs-ad
Ki her günde döner bir dürlü renge
Gice gözgü olur baksan o senge
Hikâyetdür ki Zü’l-karneyn-i Yunan
Çün aldı ol hacerden buluban kân
Gice oldukda cinnün kavmi yek-bâr
Anun üstine recm itmişler ahcâr
Muhakkak böyledür kim millet-i cân
Dilemez kim bula ol taşı insân
Mutalsamdur ki gördükde o taşı
Kaçar andan sibâ’ ü cinn ü vahşî
Fî-haceri’l-bâh
Dimiş durur Arestu olgıl âgâh
Ki bir taş var ana dirler hacer-bâh
Pes Afrîkıyye arzı oldı kânı
Sikender ol mahalde buldı anı
Kimünle kim ola ol taş her gâh
Ana gâlib ola bu şehvet ü bâh
Susuz kimse eger tahte’l-lisâna
Kosa anı hemân ol demde kana
Fî-haceri’l-yeşb
Bu seng-i yeşbi ger götürse âdem
Savaşda kimse_anı yenmege bir dem
Bu sırr içün anı saklar halâyık
Selâtîn ider ol taşı menâtık
Anı agzına alsa merd-i atşân
Ataşdan kurtıla pes ola reyyân
(Kutlar Oğuz, Fatma Sabiha (2013). “Antepli İbrâhîm bin Bâlî’nin Hikmet-nâme’sinde Taşlar ve Madenler”. Prof. Dr. F. Tulga Ocak’a Armağan. Ankara. 99-105.)
İlişkili Maddeler
Güncelleme Tarihi: 05.11.2020Eserlerinden Örnekler
Hikmet-nâme’den
Fî-zikri medîneti Ayntâbi’l-mahrûseti
Şu şehristân ki şehr-i mevlûdumdur
Eben an ced makâmum mahbûbumdur
Ki ya’nî Ayntâb-ı şehr-i ra’nâ
Arûs-ı âlem ü ma’şûk-ı dünyâ
Misâli yok durur büldân içinde
Nazîri gelmemiş devrân içinde
Güzeldür hem güzeller şehridür ol
Gülistândur belâbil behridür ol
Açılmış gülleri vü murg-zârı
Kılur her cânibinde murg zârî
İçi taşı tolu eşcâr u ezhâr
Öter atyâr akar her yana enhâr
Çıkar gün başına bir hûb çeşme
Letâfetde bagışlar nûr çeşme
Husûsâ dört çeşme kim revândur
Bu çeşme nûr bu cisme revândur
Uş ol dördün biri Aynü’l-lebendür
Ki_anun şürbi şifâ vü cân ü tendür
Birine ad komışlar Ayn-ı verdî
Devâdur giderür meşrûbı derdi
Birine didiler Aynü’l-gazâlî
Begenmez cür’ası âb-ı zülâli
Dimişler birine Aynü’l-benâtî
Şarâbı mât ider mâ’ü’l-hayâtı
Dem urur Huld bâgına hevâsı
İrem timsâlidür berg ü nevâsı
Anun hısnındadur Allâhu ya’lem
Makâm[ı] Ahmed-i Gazzâlî’nün hem
Anun tagında tutmışdur makargâh
Dülük Baba aleyhi rahmetu’llâh
Mübârek topragında işit a’ceb
Kimesne görmemişdür cins-i akreb
Aceb mi kej-düm olsa orada güm
Çü cennetdür ne_ider cennetde gezdüm
Ne yir kim kal’ası görinür anda
Bulınmaz akreb aslî ol mekânda
Türâbı kim anun iksîr-i cândur
Gönül gözine kuhl-i Isfehândur
Ne_ola medh eylesem ben ol me’âbı
Ki âlem medh idüpdür Ayntâb’ı
Vatandur bize hod ögmek revâdur
Vatan hubbı hadîs-i Mustafâ’dur
Egerçi lutf kânıdur ser-â-ser
Velî bî-kadr düşmişdür bu gevher
Bu yirde olmadugı gibi sûrî
Felekde dahı yokdur necm-i sevrî
Benüm bigi özi de bî-sitâre
Belâlar okına dâyim sitâre
Dimişlerdür bu söze mâni’ olmaz
Ki mahbûba igende tâli’ olmaz
İlâhî gitsün anun ayn tâbı
Ki vîrân isteye bu Ayntâb’ı
İlâhî her kim olsa ana yagı
Çerâgında bu şehrün yana yagı
Münîr oldukça şem’i âfitâbun
Çerâgı enver olsun Ayntâb’un
Seherler kıldugınca bülbül elhân
İlâhî tâze olsun bu gülistân
Mesâlar açdugınca gonca evrâk
Nesîminden mu’attar olsun âfâk
Dem-â-dem döndügince bu felekler
Emîn olsun Hudâ’sında melekler
İçine girmesün hem zulm ü udvân
İçinden çıkmasun her hayr u ihsân
Irag olsun özi yagı yüzinden
Emîn olsun ahî yâdât özinden
Dile aldukça şehrin İbni Bâlî
Makâmın gülsitân ider makâli
Ki bilen ma’nisin kavl-i sahîhün
Melîh olur dimiş vasfı melîhün
Yaraşmaz her söze tatvîl ü tekrâr
Velî tekrâr hoşdur vasf-ı dildâr
(İbrâhîm bin Bâlî. Hikmet-nâme. Millî Kütüphane 06 Mil Yz. A 1606. vr. 60b-61a.)
Hikmet-nâme’den
Fî-zikri haceri’s-sâmûr
Meger bir kûh var âlemde meşhûr
Hem anda bir hacer var adı sâmûr
Anun Magrib zemînidür mekânı
Oradan getürür tüccâr anı
O taşun hâssasın bil çog eger az
Keser ahcâr lîkin çıkmaz âvâz
Hikâyetde gelüpdür kim Süleymân
Kılıcak Kuds bünyâdını bünyân
Meger âvâze-i kat’-ı hacerden
Katı incindiler cin ol eserden
Şikâyet kıldılar tâ kim Süleymân
Afârîti getürdi kıldı fermân
Hemân Magrib bilâdından o sengi
Getürdi dîvler içün kıldı hengî
Pes andan düzedüp çok dürlü âlât
Keserlerdi taşı çıkmazdı esvât
(...)
Fî-haceri lâkıti’ş-şa’r
Meger bir taş var adı lâkıtü’ş-şa’r
Arestu’dan rivâyet oldı bu emr
Anı ger süreler zât-ı şu’ûra
Döke hep şa’rını şöyle ki nûra
Nereye sahk idüp koysalar anı
Bulınmaya tirâşınun nişânı
(...)
Fî-haceri câlibi’n-nevm
Arestu didi bir taş var durur hem
Adına câlibü’n-nevm eydür âdem
Katı kızıl durur berrâk ü sâfî
Ki görinür şu‘â‘î vü şefâfî
Bakun ana hevâ oldukda arı
Çıkar anun bugı vü hem buhârı
Gicede şem’-veş çıkar şu’â’ı
Münevver kılur oldugı bıkâ’ı
Eger kim ol hacerden ibn âdem
Götürse bilesince iki dirhem
Gözini tuta anun hâb [ü] uyhu
Uyanmaya katından gitmese bu
Fî-haceri târidi’n-nevm
Arestu’dan rivâyet eyledi kavm
Ki bir taş vardur adı târidü’n-nevm
Ag olur lîke meyl ider sevâda
Rasâs ile çü birdür istivâda
Götürse kendüde anı her insân
Gözine gelmiye_uyhu kala sehrân
Seher gerçi kim insâna ta’abdur
Gücünmez ol seherden bu acebdür
Giderse dahı ol taşı nazardan
Niçe eyyâm kurtulmaz seherden
Fî-haceri’l-matar
Bilâd-ı Türk’de bir taş vardur
Kim ol taşun adı seng-i matardur
Kaçan bıraksalar ol taşı mâya
Bulutlar yüriye vech-i semâya
Yaga yagmur aka seyl ola enhâr
Az olur kim düşer hem tolu vü kar
Musahhahdur bu söz ehl-i haberden
Haber virmiş durur gören beşerden
Fî-haceri bâhit
Cihânda bir hacer var anla sâbit
Ki_anun adına dirler seng-i bâhit
Ag olur levni berrâk ü musaffâ
Mücellâdur nitekim merkaşîşâ
Nazar kim eyleye ol taşa âdem
Hemân gülmek tutar içini ol dem
Güler şol denlü kim fevt ola aklı
Tefehhüm olmaya fikr[i] vü nakli
Gidermeyince ol taşı nazardan
Ki gitmez gülmek aslâ ol beşerden
Dahı ol taş durur dir ehl-i irfân
Meger var ise magnâtîs-i insân
Fî-zikri haceri’l-utâs
Arestu’dan rivâyet kılmış üstâd
Ki vardur bir hacer seng-i utâs-ad
Alıcak sol ele anı enâsî
Gelür ol kimsenün ol dem atâsı
Yanar oda kosalar ol metâ’ı
Söyüne kalmaya_aslâ iltimâ‘ı
Dili altına alup anı insân
Şarâb içse dahı olmaya sekrân
Fî-haceri Tedmür
Arestu’dan olupdur bu tezekkür
Meger bir seng var adı seng-i Tedmür
Diyâr-ı Magrib arzıdur mekânı
Kenâr-ı bahrde olur dirler anı
Ele alup yalasa anı âdem
Demi kurur tamarda ölür ol dem
Agu taşı durur ol seng-i mühlik
Ol oldugı yire varmaz mesâlik
(...)
Fî-haceri’l-bahr
Arestu’dan olınmışdur rivâyet
Deniz taşı durur bir taşa şöhret
Olur deryâ buhârından tevellüd
Kenâr-ı bahrde bulur tecemmüd
Eger küçük ola yâhud büyükdür
Bıraksalar suya batmaz sebükdür
Ne kişinün kim içinde ola ol
Dahı gark olmaya dir ehl-i ma’kûl
Kosalar kıdre_anı yanar iken nâr
Dine kaynamaya ol kıdr-ı fevvâr
Fî-haceri’l-fâr
Müşâbih sûretiyle fâra ol seng
Sanasın mûşdur bâ-vaz’ [ü] bâ-reng
Nerede kim koya ol taşı insân
Dirilür cem’ olur üstine fiyrân
Kaçabilmez tutarlar anı her bâr
Bu taş oldugı yirde az olur fâr
Fî-haceri Feylakûs
Arestu-yı hakîm idüp durur yâd
Cihânda bir hacer var Feylakûs-ad
Ki her günde döner bir dürlü renge
Gice gözgü olur baksan o senge
Hikâyetdür ki Zü’l-karneyn-i Yunan
Çün aldı ol hacerden buluban kân
Gice oldukda cinnün kavmi yek-bâr
Anun üstine recm itmişler ahcâr
Muhakkak böyledür kim millet-i cân
Dilemez kim bula ol taşı insân
Mutalsamdur ki gördükde o taşı
Kaçar andan sibâ’ ü cinn ü vahşî
Fî-haceri’l-bâh
Dimiş durur Arestu olgıl âgâh
Ki bir taş var ana dirler hacer-bâh
Pes Afrîkıyye arzı oldı kânı
Sikender ol mahalde buldı anı
Kimünle kim ola ol taş her gâh
Ana gâlib ola bu şehvet ü bâh
Susuz kimse eger tahte’l-lisâna
Kosa anı hemân ol demde kana
Fî-haceri’l-yeşb
Bu seng-i yeşbi ger götürse âdem
Savaşda kimse_anı yenmege bir dem
Bu sırr içün anı saklar halâyık
Selâtîn ider ol taşı menâtık
Anı agzına alsa merd-i atşân
Ataşdan kurtıla pes ola reyyân
(Kutlar Oğuz, Fatma Sabiha (2013). “Antepli İbrâhîm bin Bâlî’nin Hikmet-nâme’sinde Taşlar ve Madenler”. Prof. Dr. F. Tulga Ocak’a Armağan. Ankara. 99-105.)
İlişkili Maddeler
Eserlerinden Örnekler
Hikmet-nâme’den
Fî-zikri medîneti Ayntâbi’l-mahrûseti
Şu şehristân ki şehr-i mevlûdumdur
Eben an ced makâmum mahbûbumdur
Ki ya’nî Ayntâb-ı şehr-i ra’nâ
Arûs-ı âlem ü ma’şûk-ı dünyâ
Misâli yok durur büldân içinde
Nazîri gelmemiş devrân içinde
Güzeldür hem güzeller şehridür ol
Gülistândur belâbil behridür ol
Açılmış gülleri vü murg-zârı
Kılur her cânibinde murg zârî
İçi taşı tolu eşcâr u ezhâr
Öter atyâr akar her yana enhâr
Çıkar gün başına bir hûb çeşme
Letâfetde bagışlar nûr çeşme
Husûsâ dört çeşme kim revândur
Bu çeşme nûr bu cisme revândur
Uş ol dördün biri Aynü’l-lebendür
Ki_anun şürbi şifâ vü cân ü tendür
Birine ad komışlar Ayn-ı verdî
Devâdur giderür meşrûbı derdi
Birine didiler Aynü’l-gazâlî
Begenmez cür’ası âb-ı zülâli
Dimişler birine Aynü’l-benâtî
Şarâbı mât ider mâ’ü’l-hayâtı
Dem urur Huld bâgına hevâsı
İrem timsâlidür berg ü nevâsı
Anun hısnındadur Allâhu ya’lem
Makâm[ı] Ahmed-i Gazzâlî’nün hem
Anun tagında tutmışdur makargâh
Dülük Baba aleyhi rahmetu’llâh
Mübârek topragında işit a’ceb
Kimesne görmemişdür cins-i akreb
Aceb mi kej-düm olsa orada güm
Çü cennetdür ne_ider cennetde gezdüm
Ne yir kim kal’ası görinür anda
Bulınmaz akreb aslî ol mekânda
Türâbı kim anun iksîr-i cândur
Gönül gözine kuhl-i Isfehândur
Ne_ola medh eylesem ben ol me’âbı
Ki âlem medh idüpdür Ayntâb’ı
Vatandur bize hod ögmek revâdur
Vatan hubbı hadîs-i Mustafâ’dur
Egerçi lutf kânıdur ser-â-ser
Velî bî-kadr düşmişdür bu gevher
Bu yirde olmadugı gibi sûrî
Felekde dahı yokdur necm-i sevrî
Benüm bigi özi de bî-sitâre
Belâlar okına dâyim sitâre
Dimişlerdür bu söze mâni’ olmaz
Ki mahbûba igende tâli’ olmaz
İlâhî gitsün anun ayn tâbı
Ki vîrân isteye bu Ayntâb’ı
İlâhî her kim olsa ana yagı
Çerâgında bu şehrün yana yagı
Münîr oldukça şem’i âfitâbun
Çerâgı enver olsun Ayntâb’un
Seherler kıldugınca bülbül elhân
İlâhî tâze olsun bu gülistân
Mesâlar açdugınca gonca evrâk
Nesîminden mu’attar olsun âfâk
Dem-â-dem döndügince bu felekler
Emîn olsun Hudâ’sında melekler
İçine girmesün hem zulm ü udvân
İçinden çıkmasun her hayr u ihsân
Irag olsun özi yagı yüzinden
Emîn olsun ahî yâdât özinden
Dile aldukça şehrin İbni Bâlî
Makâmın gülsitân ider makâli
Ki bilen ma’nisin kavl-i sahîhün
Melîh olur dimiş vasfı melîhün
Yaraşmaz her söze tatvîl ü tekrâr
Velî tekrâr hoşdur vasf-ı dildâr
(İbrâhîm bin Bâlî. Hikmet-nâme. Millî Kütüphane 06 Mil Yz. A 1606. vr. 60b-61a.)
Hikmet-nâme’den
Fî-zikri haceri’s-sâmûr
Meger bir kûh var âlemde meşhûr
Hem anda bir hacer var adı sâmûr
Anun Magrib zemînidür mekânı
Oradan getürür tüccâr anı
O taşun hâssasın bil çog eger az
Keser ahcâr lîkin çıkmaz âvâz
Hikâyetde gelüpdür kim Süleymân
Kılıcak Kuds bünyâdını bünyân
Meger âvâze-i kat’-ı hacerden
Katı incindiler cin ol eserden
Şikâyet kıldılar tâ kim Süleymân
Afârîti getürdi kıldı fermân
Hemân Magrib bilâdından o sengi
Getürdi dîvler içün kıldı hengî
Pes andan düzedüp çok dürlü âlât
Keserlerdi taşı çıkmazdı esvât
(...)
Fî-haceri lâkıti’ş-şa’r
Meger bir taş var adı lâkıtü’ş-şa’r
Arestu’dan rivâyet oldı bu emr
Anı ger süreler zât-ı şu’ûra
Döke hep şa’rını şöyle ki nûra
Nereye sahk idüp koysalar anı
Bulınmaya tirâşınun nişânı
(...)
Fî-haceri câlibi’n-nevm
Arestu didi bir taş var durur hem
Adına câlibü’n-nevm eydür âdem
Katı kızıl durur berrâk ü sâfî
Ki görinür şu‘â‘î vü şefâfî
Bakun ana hevâ oldukda arı
Çıkar anun bugı vü hem buhârı
Gicede şem’-veş çıkar şu’â’ı
Münevver kılur oldugı bıkâ’ı
Eger kim ol hacerden ibn âdem
Götürse bilesince iki dirhem
Gözini tuta anun hâb [ü] uyhu
Uyanmaya katından gitmese bu
Fî-haceri târidi’n-nevm
Arestu’dan rivâyet eyledi kavm
Ki bir taş vardur adı târidü’n-nevm
Ag olur lîke meyl ider sevâda
Rasâs ile çü birdür istivâda
Götürse kendüde anı her insân
Gözine gelmiye_uyhu kala sehrân
Seher gerçi kim insâna ta’abdur
Gücünmez ol seherden bu acebdür
Giderse dahı ol taşı nazardan
Niçe eyyâm kurtulmaz seherden
Fî-haceri’l-matar
Bilâd-ı Türk’de bir taş vardur
Kim ol taşun adı seng-i matardur
Kaçan bıraksalar ol taşı mâya
Bulutlar yüriye vech-i semâya
Yaga yagmur aka seyl ola enhâr
Az olur kim düşer hem tolu vü kar
Musahhahdur bu söz ehl-i haberden
Haber virmiş durur gören beşerden
Fî-haceri bâhit
Cihânda bir hacer var anla sâbit
Ki_anun adına dirler seng-i bâhit
Ag olur levni berrâk ü musaffâ
Mücellâdur nitekim merkaşîşâ
Nazar kim eyleye ol taşa âdem
Hemân gülmek tutar içini ol dem
Güler şol denlü kim fevt ola aklı
Tefehhüm olmaya fikr[i] vü nakli
Gidermeyince ol taşı nazardan
Ki gitmez gülmek aslâ ol beşerden
Dahı ol taş durur dir ehl-i irfân
Meger var ise magnâtîs-i insân
Fî-zikri haceri’l-utâs
Arestu’dan rivâyet kılmış üstâd
Ki vardur bir hacer seng-i utâs-ad
Alıcak sol ele anı enâsî
Gelür ol kimsenün ol dem atâsı
Yanar oda kosalar ol metâ’ı
Söyüne kalmaya_aslâ iltimâ‘ı
Dili altına alup anı insân
Şarâb içse dahı olmaya sekrân
Fî-haceri Tedmür
Arestu’dan olupdur bu tezekkür
Meger bir seng var adı seng-i Tedmür
Diyâr-ı Magrib arzıdur mekânı
Kenâr-ı bahrde olur dirler anı
Ele alup yalasa anı âdem
Demi kurur tamarda ölür ol dem
Agu taşı durur ol seng-i mühlik
Ol oldugı yire varmaz mesâlik
(...)
Fî-haceri’l-bahr
Arestu’dan olınmışdur rivâyet
Deniz taşı durur bir taşa şöhret
Olur deryâ buhârından tevellüd
Kenâr-ı bahrde bulur tecemmüd
Eger küçük ola yâhud büyükdür
Bıraksalar suya batmaz sebükdür
Ne kişinün kim içinde ola ol
Dahı gark olmaya dir ehl-i ma’kûl
Kosalar kıdre_anı yanar iken nâr
Dine kaynamaya ol kıdr-ı fevvâr
Fî-haceri’l-fâr
Müşâbih sûretiyle fâra ol seng
Sanasın mûşdur bâ-vaz’ [ü] bâ-reng
Nerede kim koya ol taşı insân
Dirilür cem’ olur üstine fiyrân
Kaçabilmez tutarlar anı her bâr
Bu taş oldugı yirde az olur fâr
Fî-haceri Feylakûs
Arestu-yı hakîm idüp durur yâd
Cihânda bir hacer var Feylakûs-ad
Ki her günde döner bir dürlü renge
Gice gözgü olur baksan o senge
Hikâyetdür ki Zü’l-karneyn-i Yunan
Çün aldı ol hacerden buluban kân
Gice oldukda cinnün kavmi yek-bâr
Anun üstine recm itmişler ahcâr
Muhakkak böyledür kim millet-i cân
Dilemez kim bula ol taşı insân
Mutalsamdur ki gördükde o taşı
Kaçar andan sibâ’ ü cinn ü vahşî
Fî-haceri’l-bâh
Dimiş durur Arestu olgıl âgâh
Ki bir taş var ana dirler hacer-bâh
Pes Afrîkıyye arzı oldı kânı
Sikender ol mahalde buldı anı
Kimünle kim ola ol taş her gâh
Ana gâlib ola bu şehvet ü bâh
Susuz kimse eger tahte’l-lisâna
Kosa anı hemân ol demde kana
Fî-haceri’l-yeşb
Bu seng-i yeşbi ger götürse âdem
Savaşda kimse_anı yenmege bir dem
Bu sırr içün anı saklar halâyık
Selâtîn ider ol taşı menâtık
Anı agzına alsa merd-i atşân
Ataşdan kurtıla pes ola reyyân
(Kutlar Oğuz, Fatma Sabiha (2013). “Antepli İbrâhîm bin Bâlî’nin Hikmet-nâme’sinde Taşlar ve Madenler”. Prof. Dr. F. Tulga Ocak’a Armağan. Ankara. 99-105.)
İlişkili Maddeler
Sn. | Madde Adı | D.Tarihi / Ö.Tarihi | Benzerlik | İncele |
---|---|---|---|---|
1 | Mustafa Ökkeş Evren | d. 15 Ekim 1966 - ö. ? | Doğum Yeri | Görüntüle |
2 | MUHLİS, Hasırî-zâde Muhlis Efendi | d. 1815-16 - ö. 1852-53\'ten sonra | Doğum Yeri | Görüntüle |
3 | Yılmaz Onay | d. 20 Nisan 1937 - ö. 09 Ocak 2018 | Doğum Yeri | Görüntüle |
4 | Mustafa Ökkeş Evren | d. 15 Ekim 1966 - ö. ? | Doğum Yılı | Görüntüle |
5 | MUHLİS, Hasırî-zâde Muhlis Efendi | d. 1815-16 - ö. 1852-53\'ten sonra | Doğum Yılı | Görüntüle |
6 | Yılmaz Onay | d. 20 Nisan 1937 - ö. 09 Ocak 2018 | Doğum Yılı | Görüntüle |
7 | Mustafa Ökkeş Evren | d. 15 Ekim 1966 - ö. ? | Ölüm Yılı | Görüntüle |
8 | MUHLİS, Hasırî-zâde Muhlis Efendi | d. 1815-16 - ö. 1852-53\'ten sonra | Ölüm Yılı | Görüntüle |
9 | Yılmaz Onay | d. 20 Nisan 1937 - ö. 09 Ocak 2018 | Ölüm Yılı | Görüntüle |
10 | Mustafa Ökkeş Evren | d. 15 Ekim 1966 - ö. ? | Meslek | Görüntüle |
11 | MUHLİS, Hasırî-zâde Muhlis Efendi | d. 1815-16 - ö. 1852-53\'ten sonra | Meslek | Görüntüle |
12 | Yılmaz Onay | d. 20 Nisan 1937 - ö. 09 Ocak 2018 | Meslek | Görüntüle |
13 | Mustafa Ökkeş Evren | d. 15 Ekim 1966 - ö. ? | Alan/Yüzyıl/Saha | Görüntüle |
14 | MUHLİS, Hasırî-zâde Muhlis Efendi | d. 1815-16 - ö. 1852-53\'ten sonra | Alan/Yüzyıl/Saha | Görüntüle |
15 | Yılmaz Onay | d. 20 Nisan 1937 - ö. 09 Ocak 2018 | Alan/Yüzyıl/Saha | Görüntüle |
16 | Mustafa Ökkeş Evren | d. 15 Ekim 1966 - ö. ? | Madde Adı | Görüntüle |
17 | MUHLİS, Hasırî-zâde Muhlis Efendi | d. 1815-16 - ö. 1852-53\'ten sonra | Madde Adı | Görüntüle |
18 | Yılmaz Onay | d. 20 Nisan 1937 - ö. 09 Ocak 2018 | Madde Adı | Görüntüle |