KARAMANLI NİZȂMÎ, Nizâmî-i Karamanî

(d. 839-844 ?/1435-1440 ? - ö. 874-878 ?/1469-1473 ?)
divan şairi
(Divan/Yazılı Edebiyat / Başlangıç-15. Yüzyıl / Anadolu-Osmanlı-Türkiye)
ISBN: 978-9944-237-86-4

Karamanlı Nizâmî ya da Nizâmî-i Karamanî diye bilinen şair hakkında kaynaklarda birbirinden farklı olmayan kısa bilgiler verilmiştir. 839/1435-844/1440 yılları arasında Karaman Beyliği sınırları içindeki Konya’da doğmuştur (İpekten 1974: l5). Babası, Konya’nın tanınmış müderrislerinden Molla Veliyyüddîn’dir. Nizâmî, ilk eğitimini babasından almış, daha sonra tahsil için İran’a gitmiş, burada şiir için gerekli bilgilerin yanı sıra Farsça da öğrenmiş ve Konya’ya dönmüştür. Karaman Beyliği’nin yöneticilerinden İbrâhîm Bey ve Pîr Ahmed Bey’e kasideler sunmuştur. Fâtih Sultân Mehmed’in Karaman Beyliği’ni ortadan kaldırmasından sonra Sadrazam Mahmûd Paşa’ya intisap etmiştir. Mahmûd Paşa, onu Fâtih’e “hûb tabî’at-ı nazmiyyesi ve şi’rden fazla nice ma’rifet-i zâyidesi vardur” diyerek şairliğini övmek ve “cihet-i şi’rde Ahmed Paşa’ya galebesin teblîg ü tavsîf” ederek de Ahmed Paşa'dan üstün olduğunu belirtmek suretiyle tanıtmıştır (Canım 2000: 533). Bunun üzerine sanat ve ilim adamlarını İstanbul’a toplamak isteyen Fâtih de şairi İstanbul’a davet etmiştir. Kaynakların bir kısmında Nizâmî’nin, hükümdara sunmak için “nergis” redifli bir kaside yazdıktan, bazı tezkirelerde de Ahmed Paşa’nın “Kasr, La’l ve Güneş” kasideleri ile yedi gazelini tanzir ettikten sonra yola çıktığına işaret edilmiştir. Ancak bu yolculuk esnasında “esnâ-yı râhda ecel yolın aldı ve maksada varup maksûde irmedin mevt ir[di]” ifadesinde belirtildiği üzere vefat etmiştir (Canım 2000: 533). Dîvân’ında, sözü edilen bu kasidelerden sadece ilki bulunmaktadır, ancak o da Fâtih’e yazılmamıştır. Hakkında ve şiirleri üzerinde yapılan incelemelerden çıkarılan sonuçlara göre Nizâmî, 874/1465-878/1473 tarihleri arasında bilinmeyen bir yerde ölmüştür. Şairin genç yaşta ölmesi, kalplerde ona karşı bir sevgi ve acıma duygusu uyandırmıştır. Bu sebeple tezkireciler ölümünü on dört yaşına kadar düşürmüşlerdir. Fakat onun otuz, otuz beş yaşlarına kadar yaşadığı düşünülmektedir (İpekten 1974: 21-23).

Türkçe, Arapça ve Farsça şiir söylemeye kabiliyeti bulunduğu belirtilen Nizâmî’nin Arapça şiirleri bulunamamıştır (İpekten 1974:70). Mecmualarda da şiirlerine yer verilen şairin elimizde küçük mürettep bir Dîvân’ı vardır. İçinde Farsça gazel ve rubâîler de bulunan Dîvân’ın büyük kısmını Türkçe şiirler oluşturmaktadır. Dîvân’daki 11 kasideden ilki na’ttır. Diğerleri Karaman Bey’i İbrâhîm Bey, kardeşi Kâsım Bey ve Pîr Ahmed Bey’e sunulmuştur. 124 gazeli vardır. Konularını sevgiliden ve aşktan alan sade bir dille yazılmış gazelleri şekil bakımından kusursuzdur. Ayrıca Dîvân’da toplam 14 murabba’, muhammes, kıt’a, müfred, tahmîs ve rubâî ile 16 Farsça gazel bulunmaktadır. Nizâmî Dîvânı’nın tenkitli neşri yapılmıştır (İpekten 1974). Eser üzerinde bir doktora (Kersu 1992) ve iki yüksek lisans tezi (Somunkıran 1995; Savran 1996) hazırlanmıştır.

Nizâmî’nin şiirlerinde, konuşma dilinin kullanılması, örf ve âdetlere yer verilmesi gibi devrin diğer şairilerinin şiirlerinde de yer alan özellikler görülmektedir. Çok beğenilmesine ve okunmasına sebep olan ahenkli ve canlı bir üslubu vardır. Özellikle redif kullanmaya ve ahengi bu kelime tekrarlarından faydalanarak sağlamaya çalışmıştır. Şiirinin selîs ve yekdest olduğu, düzgün bir ifadesinin bulunduğu hususunda kaynaklar fikir birliği etmişlerdir. Diğer taraftan cinas ve tevriye gibi söz sanatlarıyla, hece tekrarlarına da fazlaca yer vermiştir. Nizâmî’nin dikkat çeken yönlerinden biri de nazîre şairi oluşudur. Ahmedî, Nesîmî, Kâdı Burhâneddîn, Şeyhî, Ahmed Paşa, Adnî, Ulvî ve Atâyî gibi şairlere nazireler yazmış, özellikle Ahmed Paşa’yı kendine üstat kabul etmiştir. Nazirelerine sanatçı kişiliğinin damgasını vurmuş, hatta çoğu kere tanzir ettiği şiirlerden daha güzellerini ortaya koymuştur. Pek çok şiiri de tanzir edilmiştir. Şairin, Mecma’u’n-Nezâ’ir’de bulunan 19 zemin şiirine aralarında Necâtî, Lâmi’î, Hayâlî, Muhibbî, İshak Çelebi, Zâtî gibi önde gelen şairlerin de bulunduğu sanatçılarca 299 nazire söylenmiştir (Şentürk vd. 2007: 193). Nazire mecmualarına alınan şiirlerinin fazlalığı Nizâmî’nin, devrinde ve hatta daha sonraları sevilen bir şair olduğunu göstermektedir. Tezkire yazarlarının Şeyhî ve Ahmed Paşa ile Nizâmî’yi karşılaştırıp üstün tutmaları gazelleriyle olmuştur. Gazellerinin aşırı derecede övülerek değerlendirilmesi ise, onun genç yaşta ölmesinin tezkirecileri etkilemesinden kaynaklanıyor olmalıdır. Nizâmî, Fâtih’in gözünden düşen Ahmed Paşa’nın yerini doldurabilir düşüncesiyle padişahın himayesine alınmak istenmiştir. Bu durum Nizâmî’nin, Ahmed Paşa’dan üstün olduğu biçiminde yorumlanmışsa da o, Şeyhî ve Ahmed Paşa’ya göre ikinci derecede bir şairdir.

Kaynakça

Bilgin, A. Azmi (2001). “Karamanlı Nizâmî”. İslâm Ansiklopedisi. C. XXIV. İstanbul: TDV Yay. 453-454.

Canım, Rıdvan (hzl.) (2000). Latîfî, Tezkiretü’ş-Şu’arâ ve Tabsıratü’n-Nuzamâ (İnceleme-Metin). Ankara: AKM Yay.

Fâik Reşâd (yty.). Târîh-i Edebiyât-ı Osmâniye. İstanbul.

İpekten, Haluk (hzl.) (1974). Karamanlı Nizâmî, Hayatı, Edebî Kişiliği ve Divanı. Ankara: Atatürk Üniversitesi Yay.

İsen, Mustafa (hzl.) (1998). Sehî Bey Tezkiresi, Heşt Behişt. Ankara: Akçağ Yay.

İsen, Mustafa (hzl.) (1994). Künhü’l-Ahbâr’ın Tezkire Kısmı. Ankara: AKM Yay.

Kersu, Baysal (1992). Nizâmî Divanı’nda Sevgilide Güzellik Unsurları. Doktora Tezi. İstanbul: İstanbul Üniversitesi.

Kılıç, Filiz (hzl.) (2010). Ȃşık Çelebi, Meşâirüş-Şuarâ (İnceleme-Metin). C. 2. İstanbul: İstanbul Araştırmaları Enstitüsü Yay.

Köprülü-zâde Mehmed Fuâd, Ş. Süleymân (1914). Yeni Osmânlı Târih-i Edebiyâtı. İstanbul.

Kurnaz, Cemâl ve Mustafa Tatçı (hzl.) (2001). Mehmed Nâil Tuman, Tuhfe-i Nâilî -  Divan Şairlerinin Muhtasar Biyografileri. Ankara: Bizim Büro Yay.

Kutlu, Mustafa (1980). “Nizâmî (Karamanlı)”. Türk Dili ve Edebiyatı Ansiklopedisi. C. VII. İstanbul: Dergâh Yay. 73-74.

Kutluk, İbrahim (hzl.) (1981). Kınalı-zâde Hasan Çelebi, Tezkiretü’ş-Şu’arâ. C. 2. Ankara: TTK Yay.

Özcan, Abdülkadir (hzl.) (1989). Mecdî Mehmed Efendi, Hadâiku’ş-Şakâik (Şakâiku’n-Nu’maniye ve Zeyilleri). C. 1. İstanbul: Çağrı Yay.

Savran, Ömer (1996). Karamanlı Nizâmî Divanından Seçme Gazeller ve Bugünkü Türkçesi. Yüksek Lisans Tezi. Urfa: Harran Üniversitesi.

Somunkıran, Rezzân (1995). Karamanlı Nizâmî Divanının Tahlili. Yüksek Lisans Tezi. Elazığ: Fırat Üniversitesi.

Sungurhan Eyduran, Aysun (hzl.) (2008). Beyânî, Tezkiretü’ş-Şu’arâ. http://ekitap.kulturturizm.gov.tr/belge/1-83502/beyani----tezkiretus-suara.html [erişim tarihi: 20.10.2013].

Şentürk, Ahmet Atilla, A. Kartal (2007). Eski Türk Edebiyatı Tarihi. İstanbul: Dergâh Yay.

Madde Yazım Bilgileri

Yazar: DOÇ. DR. ÖMER SAVRAN
Yayın Tarihi: 25.11.2013
Güncelleme Tarihi: 05.11.2020

Eserlerinden Örnekler

Gazel

Gün yüzün görmeyeliden ki günüm dün gibidür

Bana bin yılca gelür gerçi sana dün gibidür

 

Rûz u şeb zülf ü ruhun fikri enîsüm olalı

Ne gicem giceye benzer ne günüm gün gibidür

 

Şâdmânem ki firâkun bana mahsûs degül

Ki dimişler kara gün il ile dügün gibidür

 

Sen zer ü sîm ile sayd oldugunı işideli

Gözlerüm gümüşe döndi yüzüm altun gibidür

 

Yandurup yaşumı dökse ne aceb zülf ü ruhun

Ki biri âteşe benzer biri dütün gibidür

 

Gitse gözümden olur gözüme âlem karanu

Ol ki alnı aya benzer yanagı gün gibidür

 

Ey Nizâmî lebi üstindeki hâl ol sanemün

Gussadan âşıkı cânındagı dügün gibidür  

(İpekten, Haluk (hzl.) (1974). Karamanlı Nizâmî, Hayatı, Edebî Kişiliği ve Divanı. Ankara: Atatürk Üniversitesi Yay. 129.)

 

Gazel

Hattun ol pîrûzedür kim la’l-i nâb üstindedür

Leblerün ol la’l kim dürr-i hoş-âb üstindedür

 

Yüzün üstinde vatan tutsa gözün olmaz aceb

Menzil-i Mirrîh ki dirler âfitâb üstindedür

 

Çeşm-i giryânumda ey dilber hayâli kaddünün

Bir nihâl-i tâzedür kim cûy-ı âb üstindedür

 

Kâmetüm ol dâle dönmişdür ki derd altındadur

Gözlerüm şol ayna benzer kim azâb üstindedür

 

Hâk ol ey dil pertev-i hüsninden istersen nasîb

K’âfitâbun tâbına menzil türâb üstindedür

 

Zülf ü ebrunı görenler dir hezârân âferîn

Ol mu’anber çetr kim müşkîn tınâb üstindedür

 

Ey Nizâmî vasla şâd olma vü hicrâna melûl

Kâ’inâtun hâli çünkim inkılâb üstindedür 

(İpekten, Haluk (hzl.) (1974). Karamanlı Nizâmî, Hayatı, Edebî Kişiliği ve Divanı. Ankara: Atatürk Üniversitesi Yay. 142.)

 

Gazel

Gül ârızuna olsa mu’ârız aceb olmaz 

Kim yüzi açılmışda hayâ vü edeb olmaz

 

Tûbâ iremez lutf ile sen serv-i bülende

Bî-asl olanun hem-seri âlî-neseb olmaz

 

Gönlümde gözün fikri ile zevk u safâ yok

Bir evde ki bîmâr ola ayş u tarab olmaz

 

Anılsa lebün cân u gönül cenge düşerler

Mey meclisi bî-fitne vü şûr u şagab olmaz

 

Ol kadd u zenahdân u leb eyler beni hayrân

Kim serv-i sehî meyvesi sîb ü rutab olmaz 

 

Yüz sürmege irmez eli sen serv ayagına

Her kim su gibi dîde-ter ü teşne-leb olmaz

 

Âşıklaruna hışm ile hancer ne çekersin

Ceng etmege çün mihr ü mahabbet sebeb olmaz

 

Aydun ki yüzi nârına yanmaya rakîbe

Kim bu lehebün yanıcısı Bû Leheb olmaz

 

Gelmez yüzi şevkiyle Nizâmî göze zülfi

Her gûşede kim pertev-i şems olsa şeb olmaz 

(İpekten, Haluk (hzl.) (1974). Karamanlı Nizâmî, Hayatı, Edebî Kişiliği ve Divanı. Ankara: Atatürk Üniversitesi Yay. 166.)

 

Gazel

Gözlerüm yaşını gözler ol büt-i sîmîn-beden

Nitekim gökde Süreyyâ gözler âhû-yı Huten

 

Hâr-ı hecrün bagrumı deldi bana rahm itmedün

Sen aceb hurmâ mısın sengîn dil ü şîrîn-beden

 

Şimdiden ey dil diler hâlin müşevveş âşıkun

Hâzır ol vaktine didüm sana hâli şimdiden 

 

Hâtim-i hüsn oldugına her kim isterse delîl

Burka’ı açup yüzünden gösterür vech-i hasen

 

Dirsem ey cân gözlerün altında n’eyler benlerün

Dir olur müşk-i Hatâya nâfe-i âhû vatan

 

Kaddüne kim baksa cânâ serv ü yâ ar’ar sanur

Haddüni kim görse eydür yâsemendür yâ semen

 

Ol yüzi cennet nazar itse Nizâmî hâkine

Açılur kabrine revzen cennet-i Firdevsden 

(İpekten, Haluk (hzl.) (1974). Karamanlı Nizâmî, Hayatı, Edebî Kişiliği ve Divanı. Ankara: Atatürk Üniversitesi Yay. 206.)

 

Gazel 

Gamzen hadengi zahm uralı câne Mustafâ

Derd ü gam ile döndi ciger kane Mustafâ

 

Hâlün hadün yüzinde ne zâlimdür âh kim

İslâm içinde kasd ider îmâne Mustafâ

 

Olsan revân bu kâmet ile haclet irişür

Sahn-ı çemende serv-i hırâmâne Mustafâ

 

Bülbül gam ile lâl u hayâdan gül âb olur

Gelsen bu tal’at ile gülistâne Mustafâ

 

Pervâne gibi şem’-i ruhun şevkı yâdına

Hicrân odıyla dil nice bir yane Mustafâ

 

Bu derd-i telh-i hecr Nizâmîyi öldürür 

Şîrîn-lebünden irmese dermâne Mustafâ 

(İpekten, Haluk (hzl.) (1974). Karamanlı Nizâmî, Hayatı, Edebî Kişiliği ve Divanı. Ankara: Atatürk Üniversitesi Yay. 242.)


İlişkili Maddeler

Sn.Madde AdıD.Tarihi / Ö.TarihiBenzerlikİncele
1HİCRÎ, Hicrî Çelebid. ? - ö. 1609-10Doğum YeriGörüntüle
2(SİLLELİ) İBRAHİM/ İBRAHİM AĞA, İbrahim Berberoğlud. 1890 - ö. ?Doğum YeriGörüntüle
3Mehmet Emiroğlud. 1918 - ö. 7 Eylül 2004Doğum YeriGörüntüle
4HİCRÎ, Hicrî Çelebid. ? - ö. 1609-10Doğum YılıGörüntüle
5(SİLLELİ) İBRAHİM/ İBRAHİM AĞA, İbrahim Berberoğlud. 1890 - ö. ?Doğum YılıGörüntüle
6Mehmet Emiroğlud. 1918 - ö. 7 Eylül 2004Doğum YılıGörüntüle
7HİCRÎ, Hicrî Çelebid. ? - ö. 1609-10Ölüm YılıGörüntüle
8(SİLLELİ) İBRAHİM/ İBRAHİM AĞA, İbrahim Berberoğlud. 1890 - ö. ?Ölüm YılıGörüntüle
9Mehmet Emiroğlud. 1918 - ö. 7 Eylül 2004Ölüm YılıGörüntüle
10HİCRÎ, Hicrî Çelebid. ? - ö. 1609-10Alan/Yüzyıl/SahaGörüntüle
11(SİLLELİ) İBRAHİM/ İBRAHİM AĞA, İbrahim Berberoğlud. 1890 - ö. ?Alan/Yüzyıl/SahaGörüntüle
12Mehmet Emiroğlud. 1918 - ö. 7 Eylül 2004Alan/Yüzyıl/SahaGörüntüle
13HİCRÎ, Hicrî Çelebid. ? - ö. 1609-10Madde AdıGörüntüle
14(SİLLELİ) İBRAHİM/ İBRAHİM AĞA, İbrahim Berberoğlud. 1890 - ö. ?Madde AdıGörüntüle
15Mehmet Emiroğlud. 1918 - ö. 7 Eylül 2004Madde AdıGörüntüle