Mizancı Murad

Mizancı
(d. 1854 / ö. 1917)
Gazeteci, Yazar
(Yeni Edebiyat / 19. Yüzyıl / Anadolu-Osmanlı-Türkiye)
ISBN: 978-9944-237-86-4

Tiflis'te (Çankaya 1968: 1047), hakkında bilgi veren diğer kaynaklara göre de Dağıstan'ın Dargi yöresinin Huraki kasabasında 1270/1854 senesinde doğdu. Asıl adı Mehmet Murat'tır. Kadılık ve müftülük yapmış olan Hacı Mustafa Efendi'nin oğludur. Yeni Mülkiye Tarihi ve Mülkiyeliler adlı eserde ise ünlü Rus yazarı Tolstoy'un Hacı Murad adlı meşhur romanının kahramanı olan Kafkasyalı Hacı Murâd'ın oğludur (Çankaya 1968: 1047) denmektedir. Küçük yaşlarından itibaren dinî eğitim aldı ve Arapça öğrendi. 1281/1864 senesinde Timurhan Şûrâ Rüşdiyesini, sonra İstavropol Gimnazyumu'nu (lisesini) ve 1283/1866 senesinde de Moskova Üniversitesi Hukuk Fakültesi'ni bitirdi. Rusların baskısı ve istila tehdidine karşı Halife'ye ve İslam'a hizmet maksadıyla Sultan Abdülazîz zamanında yirmili yaşlarındayken İstanbul'a gitti (1873). İstanbul'da Rusçadan Fransızcaya tercümeler yapmak için Matbû'ât-ı Dâhiliyye Kalemi'nde görev verildi.  Kendisi de Kafkasya kökenli olan Şirvanîzade Rüştü Paşa'nın himayesini gördü ve konağına yerleşerek onun mühürdarı, bugünkü anlayışla Başbakanlık Özel Kalem Müdürü oldu. oldu. Midhat Paşa'nın Tavşantaşı'ndaki konağına devam eden o zamanın en ileri fikirli gençlerinden Nâmık Kemâl, Ziyâ Paşa, Ebüzziyâ Tevfîk, Müzeci Hamdi Bey gibi gençlerle tanıştı ve fikir birliği etti. Midhat Paşa ve sonradan sadrazam olan Şirvânî-zâde Rüşdü Paşa tarafından çok sevildi ve takdir edildi. Osmanlıcayı da iyice öğrendikten sonra 1293-1294/1876-1877 yıllarında Vakit ve İttihâd gazetelerinde dış politika ile ilgili yazılar yayımlamaya başladı. Açılan bir imtihanı kazanarak ve Rusya'da gördüğü köklü öğrenim de nazara alınarak Mekteb-i Mülkiyye'ye hoca oldu. Burada ve Mekteb-i Hukûk'ta genel tarih, Osmanlı tarihi ve genel coğrafya dersleri verdi. Okulunun en çok sevilen hocalarından biri olarak dersleri, eserleri ve özgürlükçü fikirleriyle gençliği etkiledi. Ayrıca Dârü'l-Mu'allimîn-i Âliye'de hocalık ve müdürlük yaptı. Bu okullardaki müderrislik görevi on yedi yıl kadar sürdü. 1296-1300/1879-1882 yılları arasında Muhtelit Muhâcirîn Komisyonu'nda ve Maârif Nezâreti Teftiş ve Mu'âyene Heyeti'nde çalıştı. Bir ara memleketi olan Dağıstan'a gitti. 1304/ 1887 yılında özel bir görevle Romanya ve Bulgaristan'a gönderildi. Dönüşünde adıyla birlikte anılacak olan Mîzân gazetesini çıkarmaya başladı (21 Ağustos 1886). Önceleri II. Abdülhamîd'in teveccühünü kazanan gazete eleştiri dozunu giderek artırınca sansür tarafından zaman zaman kapatıldı. Rüşdü Paşa sadrazamlıktan çekilince 1309/1891 yılında dört yıl kadar görev yapacağı Düyûn-ı Umûmiyye komiserliğine getirildi. Burada millî menfaatleri gözeten haysiyetli ve tavizsiz bir tutum sergiledi. 1311/1893 senesinde ikinci rütbeden Mecîdî nişanı ve altın liyakat madalyasıyla taltif edildi. Memleketin içine düştüğü siyasi, iktisadi ve ictimai felaketlerden kurtulabilmesi için çoğu Mekteb-i Mülkiyye'den talebesi olan genç nesil onun kendilerine rehber olmasını istiyordu. Bu amaçla hazırladığı bir reform layihası II. Abdülhamîd tarafından ilgi görmeyince yönetimle arası açıldı. Düyûn-ı Umûmiyye'den tanıdığı birtakım batılıların teşvik ve telkinleriyle düşüncelerini rahatça dile getirebilmek için Avrupa'ya kaçmayı planladı. 1313/1895 senesinin Kasım ayında Sivastopol üzerinden önce Dağıstan'a, oradan Kiev-Viyana yoluyla Paris'e gitti.  Yeni Mülkiye Tarihi ve Mülkiyeliler adlı eserde bu gidiş için şöyle denmektedir: "Bazı kaynaklarda Murâd Bey'in bu devrede Avrupa'ya kaçtığından bahsedilmekte ise de bu husus yanlıştır, önce Mısır'a kaçmış, buradan Paris'e geçmiştir. Bir müddet Kahire'de kaldıktan ve parayla tutulmuş çok güzel bir kadın tarafından yavaş yavaş zehirlenme tehlikesini atlattıktan sonra Lord Salisbury ve Lord Cromer'in tavsiyelerine uyarak İttihâd ve Terakkî'nin Paris'teki kolu ile çalışmak üzere Paris'e geçti" (Çankaya 1968: 1049). Paris'te Ermeni hareketini ve Şark meselesini çözüme kavuşturmak için Jön Türkler'le, İttihâd ve Terakkî lideri Ahmed Rızâ Bey'le görüştü. Konuyla ilgili olarak Le Figaro gazetesinde bir mülâkatı yayımlandı. Yeni Mülkiye Tarihi ve Mülkiyeliler adlı eserde bu Paris günleri için şunlar söyleniyor: "O zaman Paris'teki İttihâdçılar II. Meşrutiyet'te Meclis-i Meb'ûsân reisi olan Ahmed Rızâ Bey'in başkanlığı altında sistematik şekilde çalışmaktaydılar. Murâd Bey Paris'e gelince bu grupla buluştu. Uzun tartışmalardan sonra Paris'teki İttihatçılar tarafından çıkarılan Meşveret gazetesinin Türkçe kısmını Ahmed Rızâ'nın, Fransızca kısmını da Murâd Bey'in çıkarmasına karar verildi. Hayatının bu devresinde Paris'te Markiz Darbelle adında çok güzel ve genç bir kadının pek büyük yardımlarrnı gördü. Bu suretle Fransız yüksek tabakası ile büyük kültür muhitlerinde çok esaslı bir yer yaptı. Çıkardığı gazete etrafta dikkat ve alaka çekmeye ve Fransızların da hoşuna gitmeye başlamıştı. Çok kuvvetli olan Fransızcası ile yazdığı ateşli ve ihtilalci yazıları Fransız kamu esprisine ve karakterine uygundu" (Çankaya 1968: 1049). Daha sonra Londra'ya geçerek burada Lord Salisbury ve bazı Ermeni komitacılarıyla temas kurdu, ancak kısa sürede büyük hayal kırıklığıyla Paris'e döndü. Ahmed Rızâ'dan da umduğu ilgiyi göremedi. Jön Türkler'in bir kısmı Ahmed Rızâ'nın yerine cemiyetin başına geçmesini teklif ettilerse de kendisi Mısır'a gitti ve Mîzân gazetesini 1314/1896 yılının Ocak ayında Kahire'de yayımlamaya başladı. Bu dönemde yazdığı yazılarda saraya ve özellikle II. Abdülhamîd'e açıktan açığa cephe aldı ve ağır eleştirilerde bulundu. Padişahı ya meşrutiyeti kabule ya da saltanatı terketmeye davet etti. Bunun üzerine gıyaben idama mahkum edildi. Aynı yılın temmuz ayında tekrar Paris'e döndü ve Ahmed Rızâ'ya muhalefet eden Kaymakam Şefik, Çürüksulu Ahmed, İshak Sükûtî, Şerefeddin Mağmûmî, Süleyman Nazîf ve Ali Kemâl gibi Jön Türkler'in desteğiyle aynı yılın Kasım ayında İttihat ve Terakki Cemiyeti'nin başına geçti. Ahmed Rızâ'nın çevresindeki Jön Türkler'le ihtilafları artınca cemiyetin merkezini Paris'ten Cenevre'ye nakletti.  1315/Mayıs 1897'de Mîzân gazetesini de cemiyetin yayın organı olarak orada çıkarmaya başladı. Ancak İttihat ve Terakki mensupları arasındaki anlaşmazlıkları ortadan kaldırma teşebbüslerinde başarılı olamadı. Serhâfiye Ahmed Celâleddîn Paşa'nın padişah adına birtakım vaatleri ve 1315/1897 Türk-Yunan muharebesinin zaferle sonuçlanması üzerine II. Abdülhamîd'in ilan ettiği genel af ve biraz da aile hasretiyle cemiyetin reisliğini bırakarak 1315/1897 senesinin Ağustos ayında İstanbul'a döndü. Fakat verilen sözlerin hiçbiri gerçekleşmediği gibi İstanbul'a döner dönmez göz hapsine alındı. 1317/1899 senesinde Şûrâ-yı Devlet Mâliye Dairesi üyeliğine getirildi. Sonra Şûrâ-yı Devlet'e üye seçildi. 1326/1908'de II. Meşrutiyet'in ilan edilmesiyle istifa ederek aynı yılın temmuzunda Mîzân'ı tekrar çıkarmaya başladı. İktidardaki İttihat ve Terakki Fırkası'na şiddetle muhalefet edince gazetesi kapatıldı. Prens Sabahattin'in kurduğu Ahrâr Fırkası'na Ali Kemâl ve Arnavut İsmail Kemâl Beyler'le birlikte girerek fiilî mücadeleye devam etti. Daha sonra Otuz Bir Mart Vak'ası'nın tahrikçileri arasında bulunduğu ileri sürülerek tutuklandı, dîvân-ı harbe sevkedildi ve müebbet kalebentlik cezasına çarptırıldı. Yapılan muhakemesi sonunda berat etmesine rağmen İstanbul'da kalmasında büyük mahzur görüldüğü için sıkıyönetim idaresince 1327/Haziran 1909'da Rodos'a sürgüne gönderildi. Bir süre Rodos'ta kaldı, 1329/1911 yılında da Midilli'ye geçti ve bir süre de orada kaldı. 1331/1913 yılında çıkan af üzerine dört yıl kadar sonra İstanbul'a döndü. İtilaf ve Hürriyet Fırkası'nın bazı gazetelerinde İttihat ve Terakki hükümetlerinin iç ve dış siyasetlerini eleştiren, kendi mücadele anılarının da yer aldığı makaleler yazdı. Son yıllarında Çerkes İttihat ve Teâvün Cemiyeti ile olan ilişkilerini sürdürdü. Hayatının son yılları tam bir yalnızlık ve sefalet içinde geçti. 1335/Nisan 1917'de İstanbul'da Anadolu Hisarı'ndaki yalısında vefat etti ve Anadolu Hisarı Mezarlığına defnedildi (Uçman 2005: 214, 215; Çankaya 1968: 1047-1050).

Hasibe Hanım'la evli olan ve iki kız bir erkek evladı bulunan Murâd Bey, Fransızca ve Rusçaya mükemmel bir şekilde vakıftı. Klasik batı müziği ile uğraşmak ve piyano çalmak hobisi idi (Çankaya 1968: 1050).

Mizancı Murat, edebiyatın roman, tiyatro türlerinde eserler vermekle beraber her şeyden önce o bir düşünce adamı ve gazetecidir. Bu yönüyle çeşitli faaliyetleriyle yaşadığı devre etki etmiş önemli isimlerden biridir. Fikirlerini Mizan gazetesi vasıtasıyla yayar. Gazete 1886 yılından 1909'a kadar çeşitli aralıklarla çıkar: I. Dönem: 21 Ağustos 1886 - 11 Aralık 1890, İstanbul, 158 sayı; II. Dönem: 21 Ocak 1896 - 8 Temmuz 1896, Kahire 26 sayı; 14 Aralık 1896 - 3 Mayıs 1897, Paris, 18 sayı; 10 Mayıs 1897 - 19 Temmuz 1897, Cenevre, 11 Sayı; III. Dönem: 30 Temmuz 1908 - 14 Nisan 1909, İstanbul, 135 sayı.

Mîzân gazetesini çıkardığından dolayı Mîzâncı Murâd adıyla tanındı. Bazı yazılarında ve eserlerinde oğluna nisbetle Ebu'l-Fârûk adını da kullandı.

Tanzimat'tan sonraki Türk fikir hayatının önde gelen şahsiyetlerinden olan Mîzâncı Murâd, gerek Mekteb-i Mülkiyye'deki hocalığı gerekse Mîzân gazetesindeki yazılarıyla hürriyet ve meşrutiyet özlemi çeken genç nesle önderlik yapmış, onlara tarih bilinci kazandırmış bir aksiyon adamıdır. Ona göre devletin resmî ideolojisi Osmanlıcılık, kültür ideolojisi ise İttihâd-ı İslâm olmalıdır. Hayatı boyunca fikir ve hayallerinin doğruluğuna inanmış, bu şuur onda giderek kendi kendini ideallişterme duygusu meydana getirmiştir. Bundan dolayı kendini daima örnek bir idealist olarak görmüş, çevresini ve yaşanan olayları kolayca değiştirebileceğini sanmış, ancak hep çatışma hâlinde ve sonunda yalnızlık içinde kalmıştır. Mîzâncı Murâd'ın hemen hepsi gazete sayfalarında kalan makalelerinde devrine göre oldukça yeni ve modern sayılabilecek görüşlere sahip olduğu dikkati çeker. Bir romanı, bir piyesi, "Mebâhis-i Edebiyye" ve "Üdebâmızın Numûne-i İmtisâlleri" başlıklı yazılarıyla aynı zamanda edebî bir hüviyeti olan Mîzâncı Murâd'a göre edebiyat bir milletin maddi ve manevi hayatının ifadesidir. Bir milleti millet yapan bütün değerler o milletin edebi eserlerindedir. Mîzâncı Murâd'a göre şiir, roman ve tiyatro türündeki eserlerin esas amacı mensup olduğu milletin ahlâki güzelliğini geliştirmeye çalışmaktır. Bu görüşlerini edebiyata uyarlayan Mîzâncı Murâd, eski Türk edebiyatını "iki üç yüz senelik hâb-ı gaflet" olarak nitelendirir. Ayrıca bu edebiyatı sun'î, bazı örnekleriyle de ahlâka aykırı bularak "edebiyât-ı ahlâkiyye" adını verdiği ahlak görüşünü savunmuştur. Ona göre yeni Türk edebiyatında ise güzel eserler ortaya konulmaktadır, fakat bunlar henüz Batılı eserler seviyesinde değildir. Mîzân gazetesindeki "Üdebâmızın Numûne-i İmtisâlleri" başlığı altında yayımlamış olduğu yazılar, Tanzimat devrinde Türk edebiyatında uygulamalı tenkit türünün ilk örnekleri kabul edilmektedir. Turfanda mı Yoksa Turfa mı? adıyla kaleme aldığı tek romanında, yazılarında teorik bir biçimde ileri sürdüğü fikirleri somut örneklerle ortaya koymuştur. Mîzâncı Murâd, bu eseriyle Türkiye'de ilk defa sosyal kalkınma ve ilerlemenin ilkokuldan başlamak suretiyle yukarıya doğru gerçekleştirilebileceği görüşünü ele almıştır (Uçman 2005: 216).

Mizancı Murat, maceralı hayatını beş hatıra kitabında anlatmıştır: Yayın sırasına göre ilk kitabı Mücahede-i Milliye'dir. Mizancı Murat bu eserinde Duyun-ı Umumiye Komiserliğini bırakıp Paris'e kaçmasından başlayarak tekrar İstanbul'a dönüşüne kadar olan zamanı ele alır. Bu yüzden eser "Gurbet Devri" ve "Avdet Devri" başlıklı iki ana bölümden oluşmuştur. Ardından yayınladığı Hürriyet Vadisinde Bir Pençe-i Hürriyet, yazarın II. Meşrutiyet'in ilanından sonra nezaret altına alınışını anlatır. İstibdad İçinde Züğürdün Tesellisi adlı hatıratı onun Rodos'a sürgün edilmesini hikâye eder. Meskenet Mazeret Teşkil Eder mi? yazarın çocukluk yıllarından Duyun-ı Umumiye Komiserliğine gelişine kadar olan zamanı anlattığı hatıratıdır. Tatlı Emeller Acı Hatıralar ise II. Meşrutiyet'in ilanından yazarın Rodos sürgününe kadar geçen zamanını anlatır. Hatıralarında gayretli ve fikirlerini eyleme geçirmeye çalışan Mizancı Murat'ın, aynı zamanda zaafları olan mizacı da kendini ele vermektedir.

Mizancı Murat'ın edebî eserleri içinde Turfanda mı yoksa Turfa mı adlı bir romanı vardır. Eser Cezayir'de büyümüş, Fransa'da tıp eğitimini tamamladıktan sonra devletine hizmet etmek için İstanbul'a gelmiş genç Mansur'un romanıdır. İdealist bir genç olan Mansur, bütün olumlu özelliklerin üzerinde toplandığı romantik bir tiptir. Devletine hizmet için geldiği İstanbul'da gördükleri ve yaşadıkları onu büyük bir hayal kırıklığına uğratır. Memurların tembelliği, onların liyakatlerine göre değil, sırtını dayadıkları güçlü kişilere göre işe alınmaları onu üzerse de çalışma arzusunu kaybetmez. Doktorluktan elde ettiği parayı halkın eğitimi için kullanır. Romanın sonunda Manisa'nın bir köyünde ve Cezayir'de birer okul açar. Eğitimi, özellikle de kadınların eğitimini ülkenin en önemli sorunları arasında görür. Mansur İslam Birliği fikrine inanır, ancak bu birliğin Osmanlı Devleti'nin öncülüğünde olması fikrindedir. Amcasının Cezayir'de Fransızlara karşı örgütlemeye çalıştığı bir ayaklanmayı uygun görmez. Bundan önce okullar açarak geleceği hazırlayacak nesillerin yetiştirilmesi gerektiğini savunur. Mansur gördüğü ahlaksızlıklara hiçbir şekilde sessiz kalmaz. Bu açıdan daha sonra karısı olan Zehra da aynı düşünce ve özelliklere sahiptir. Roman devrin çarpıklıklarını eleştirir. Devlet dairelerinin durumu, yöneticilerin beceriksizliği, ahlakî bozulmalar, eğitimsizlik romanda eleştirilen konulardır. Mansur, âdeta Mehmet Akif'in Asım'ının prototipi konumundadır. Ancak bütün bunlara karşılık eser, roman tekniği açısından oldukça zayıftır. Bu da yazarın her şeyden önce bir düşünce adamı olmasından ve edebî esere fikirlerini duyurmada bir araç gözüyle bakmasından kaynaklanmaktadır.

Mizancı Murat'ın edebî eserleri arasında biri Rusça'dan tercüme olmak üzere iki tiyatro eseri vardır. Bunlardan telif olan Tencere Yuvarlandı Kapağını Buldu dört perdelik bir oyundur ve evlenme konusu üzerine kurulmuştur. Eserdeki kişiler iyiler ve kötüler olmak üzere karşı karşıya getirilmiştir. Tıpkı Turfanda mı yoksa Turfa mı romanında olduğu gibi iyiler yazarın fikirlerini savunan kişiler konumundadırlar. Rusça'dan tercüme edilen oyun ise Alexandr Sergiyeviç Griboledon'un Akıldan Bela adlı dört perdelik piyesidir.

Mizancı Murat aynı zamanda bir edebiyat eleştirmenidir. Mizan gazetesinde yayımladığı "Edebiyatımızın numune-i İmtisalleri" adlı seri yazısında Namık Kemal, Recaizade Mahmut Ekrem ve Samipaşazade Sezai'nin eserlerini eleştirmiştir.

Bunların dışında Mizancı Murat'ın tarih çalışmaları da vardır.

Kaynakça

Berzeg, Sefer E. (1995). Kafkas Diasporası'nda Edebiyatçılar ve Yazarlar Sözlüğü. Samsun.

Çankaya, Ali (Mücellidoğlu) (1968). "Müderris Mîzancı Mehmed Murad". Yeni Mülkiye Tarihi ve Mülkiyeliler. C. II. Ankara.

Emil, Birol (1979). Mizancı Murad Bey: Hayatı ve Eserleri, İstanbul.

Erel, Şerafettin (1961). Dağıstan ve Dağıstanlılar. İstanbul.

Gövsa, İbrahim. Alaeddin (1933-1935). Meşhur Adamlar, Hayatları, Eserleri. C. III. İstanbul.

Kutlu, Mustafa (1986). "Mehmed Murad (Mizancı)" maddesi, C. 6. İstanbul. 211-212.

Polat, Nazım Hikmet (1986). "Mizan" maddesi, C. 6, Dergâh Yayınları, 388-389.

Türk Dünyası Edebiyatçıları Ansiklopedisi (2006). "Mizancı Murad Bey". C. VI. Ankara: AKM Yay. 381-383.

Türkgeldi, Ali Fuat (1949). Görüp İşittiklerim. Ankara.

Uçman, Abdullah (2005). "Mizan" maddesi, .TDV İslam Ansiklopedisi, C. 30, İstanbul, s. 212-213.

Uçman, Abdullah (1999). "Mîzancı Murad'ın Yeni Bir Eseri: İki Münevverin Hasbihâli". İlmî Araştırmalar. İstanbul. (7): 215-234.

Uçman, Abdullah (2005), "Mizancı Murad" maddesi, TDV İslam Ansiklopedisi, C. 30. İstanbul. 214-216.

Madde Yazım Bilgileri

Yazar: DOÇ. DR. SABAHATTİN ÇAĞIN - PROF. DR. MEHMET ARSLAN
Yayın Tarihi: 08.01.2020
Güncelleme Tarihi: 20.12.2020

Eser AdıYayın eviBasım yılıEser türü
Tarih-i UmumiMatbaa-i Maarif-Civelekyan Matbaası-Mihran Matbaası-Mahmut Bey Matbaası / İstanbul1882Diğer
Muhtasar Tarih-i UmumiKasbar Matbaası / İstanbul1885Diğer
Muhtasar Tarih-i İslamTercüman Basmahanesi / Bahçesaray1890Araştırma
Devr-i Hamidî ÂsârıMatbaa-i Osmaniye / İstanbul1891Bibliyografya
Turfanda mı Yoksa Turfa mıMahmut Bey Matbaası / İstanbul1892Roman
Müdafaa Niyetine Bir TecavüzMeşveret Matbaası / Paris1896Diğer
Hürriyet Vadisinde Bir Pençe-i İstibdad- / İstanbul1908Hatıra
Mücahede-i MilliyeMahmut Bey Matbaası / İstanbul1908Hatıra
Tencere Yuvarlandı Kapağını BulduMatbaa-i Jireayir Keteon / İstanbul1908Tiyatro
Tarih-i Ebu'l-FarukMatbaa-i Amidî (ı-VI)-Tefeyyüz Matbaası (VII) / İstanbul1909-1916İnceleme
Enkaz-ı İstibdad İçinde Züğürdün TesellisiMatbaa-i Amidî / İstanbul1911Hatıra
Meskenet Mazeret Teşkil Eder miMatbaa-i Âmidî / İstanbul1911Hatıra
Tatlı Emeller Acı HakikatlerMatbaa-i Amidî / İstanbul1912Hatıra
Taharri-i İstikbal I-IIMatbaa-i Amidî / İstanbul1913-1914Araştırma

İlişkili Maddeler

Sn.Madde AdıD.Tarihi / Ö.TarihiBenzerlikİncele
1VELİ EHMED OĞLUd. 1854 - ö. 1929Doğum YılıGörüntüle
2ZİYÂ, Yûsuf Ziyâd. 1854 - ö. 1918Doğum YılıGörüntüle
3FEYZÎ, Alî Feyzîd. 1854 - ö. 1894Doğum YılıGörüntüle
4HÂLİS, İbrâhim Edhem Hâlis Efendid. 1852 - ö. 1917Ölüm YılıGörüntüle
5CESİMÎ, Yusufd. 1835 - ö. 1917Ölüm YılıGörüntüle
6HAYDARÎ, Hıdır Hulusid. 1863-1867? - ö. 1910/1917?Ölüm YılıGörüntüle
7Şakir Kurtulmuşd. 18 Eylül 1958 - ö. ?MeslekGörüntüle
8İsmail Sulhi Coşkunerd. 16 Ağustos 1945 - ö. ?MeslekGörüntüle
9Evin Okçuoğlud. 03 Aralık 1956 - ö. ?MeslekGörüntüle
10Şevket Süreyya Aydemird. 1897 - ö. 25 Mart 1976Alan/Yüzyıl/SahaGörüntüle
11Eflatun Cem Güneyd. 1896 - ö. 2 Ocak 1981Alan/Yüzyıl/SahaGörüntüle
12Ziya Paşad. 1829 - ö. 1880Alan/Yüzyıl/SahaGörüntüle
13MURÂDÎ, II. Murâd, Sultân Murâd-ı Sânî bin Çelebi Sultân Mehmed-i Evveld. Haziran 1404 - ö. 3 Şubat 1451Madde AdıGörüntüle
14MURÂD/MURÂDÎ, Sultân III. Murâdd. 1546 - ö. 1595Madde AdıGörüntüle
15İSHÂK BİN MURÂDd. ? - ö. ?Madde AdıGörüntüle