RÂŞİD, Mehmed Râşid Efendi

(d. 1080 (?)/1669-70 (?) - ö. 18 Safer 1148/10 Temmuz 1735)
divan şairi ve vakanüvis
(Divan/Yazılı Edebiyat / 18. Yüzyıl / Anadolu-Osmanlı-Türkiye)
ISBN: 978-9944-237-86-4

Mehmed Râşid Efendi, 18. yüzyılın önemli nasir ve şairlerindendir. Kaynaklarda doğum tarihi konusunda bilgiler bulunmamasına rağmen 1080/1669-70  tarihinde doğduğu tahmin edilmektedir (Günay 2007: 463). Râşid, kendinden bahseden kaynaklara göre İstanbul’da “Fatih-Beyceğiz Mahallesi Nişancı Caddesi’nde eski adı İncirli Medrese olan şimdiki Fatih Nişancı Mehmed Paşa İlkokulunun yanında, bugün 38/29 parsel sayılı mezarlık olarak gösterilen mahallin yanındaki binada” (Dinç 1965: 1) dünyaya geldi. Babası, zamanının saygın âlimlerinden, Bursa kadılığı görevinden sonra vefat eden Malatyalı Mustafa Efendi’dir. “Sa’îd” mahlasıyla şiirler yazan ve 1152/1739-40’da vefat eden Abdullah Efendi adında bir de büyük kardeşi vardır. Kaynaklarda Râşid’in Şeyhülislâm müfettişi İdris Efendi’nin kızı ile evlendiği (Fındıklılı İsmet 1989: 91); 1185/1771-72’de Mısır mollası olarak vefat eden İbrahim Edhem adında bir oğlunun olduğu da kayıtlıdır (Mehmed Süreyya 1308-11: IV/ 301). Önce babası, daha sonra devrinin âlimleri tarafından yetiştirilen Râşid, Kazasker Abdulbakî Ârif Efendi’den kardeşiyle hat dersi aldı (Müstakim-zâde 1928: 719); 1104/1692-93 tarihinde Ebu Sa’îd-zâde Feyzu’llah Efendi’den mülazım oldu ve süresinin dolmasını beklemeye başladı (İnce 2005: 321; Müstakîm-zâde 1928: 719). Şeyhülislâm Mehmed Efendi’nin 1115/1703-04’te “hâric” medreselerine girecekler için açtığı sınava, süresini tamamlayamadığı için katılamayan Râşid (Râşid 1282: III/119) 1116/1704-05’te Şeyhülislâm Seyyid Ali Efendi’den “ibtidâ’-i hâric” ile Hacı İlyas Medresesi müderrisliğine atandı. Şeyhülislâm Seyyid Ali Efendi’ye göreve atanmasından duyduğu şükranı dile getiren bir kaside sundu (Biltekin 1993: IX; Biltekin 2010:163). Daha sonra 1119/1707-08’de Sâdık Efendi yerine Anbar Gazi Medresesine, 1123/1711-12’de “dâhil” rütbesiyle Halil Paşa Medresesine, 1126 Şaban’ında (Ağustos 1714) “hareket-i dâhil”le Hâdim Hasan Paşa Medresesine görevlendirildi. 1127/1715 Muharrem’inde Şehid Ali Paşa’nın telhisi ve padişahın hatt-ı hümayunu ile görevi Sahn-ı Seman Medreselerinden birine yükseltildi (Râşid 1282: IV/178-179). 1128 Receb’inde (Haziran 1715) “ibtidâ’-i altmışlı” rütbesiyle Hankah-ı Ka’riyye Medresesine, 1130 Şevval’inde (Ağustos 1718) Bayram Paşa Medresesine, 1132/1729-30’da Ayasofya Medresesine tayin edildi. Bu müderrislikleri sırasında, “askerî kassamlık” görevine de getirildi. Bu görevini 29 ay sürdürdü, daha sonra 1135/1722-3’te İstanbul rüûsunun son halkası olan Süleymaniye müderrisliğine getirildi, bu görevinin yanı sıra Haremeyn müfettişliğine de nail oldu. 1126/1714-15’te hamilerinden Şehid Ali Paşa’nın isteği ile uzun süre boş kalan resmi vak’anüvislik görevine de getirilen Râşid, Şehid Ali Paşa’nın emri ile III. Ahmed’in tahta çıktığı 5 Rebî’ü’l-evvel 1115/19 Temmuz 1703 tarihinden itibaren vekâyi yazmaya başladı (Râşid 1282: I, 7, 8, 9; V, 451). Vak’anüvis olarak Şehid Ali Paşa ile Mora ve Varadin seferlerine katılan Râşid’e sadrazam Şehid Ali Paşa, Mora seferi sırasında nişancılık görevi vermek istedi fakat Râşid rahatsızlığını sebep göstererek bu görevi kabul etmedi (Râşid 1282: IV/159-160; Ahmet Refik 1924: 305-306). Sadrazam Ali Paşa’nın Varadin seferinde şehit olmasından sonra sadrazamlık makamına getirilen Nevşehirli Damat İbrahim Paşa sadaretinde de vakanüvislik görevine devam etti. Sadrazamın birçok ihsanına nail oldu. Sadrazam Nevşehirli Damat İbrahim Paşa’nın emriyle, Na’îmâ’nın bıraktığı 1070/1659-60 ile 1115/1703-04 tarihleri arasında geçen olayları da yazdığı Tarih’e dahil etti (Râşid 1282: I/ 9-10; Ahmet Refik 1924: 310-311).

Damat İbrahim Paşa’nın sadareti zamanında en rahat günlerini geçiren, sadrazamın yakın ilgisini gören, sadrazamla birlikte düzenlenen eğlencelere katılan, sefirlerin ve elçilerin kabulünde sadrazamın yanında yer alan, sunduğu şiirler ve yaptığı görevler karşılığında birçok ihsana nail olan Râşid, 1135 Ramazan’ında (Haziran 1723) vak’anüvislik görevinden azledili ve yerine Küçük Çelebi-zâde Âsım Efendi getirildi. Mecdî-zâde Ahmed Efendi’nin, rahatsızlığı nedeniyle Halep kadılığına gidememesi üzerine, bu görev 1135 Ramazan’ında (Haziran 1723) Edirne payesiyle Süleymaniye müderrisi olan Râşid’e tevcih edildi. Bunun üzerine yakın dostu Antakyalı Münîf, Râşid’in vasıfları övgüsünde bir kaside sundu (Küçük 1999: 87). İstanbul’dan uzak olan Halep’te beklediklerini elde edemeyen, İstanbul ve ailesinin özlemini çeken Râşid, görev süresini tamamladıktan sonra İstanbul’a döndü (Ahmed Refik 1924: 319). 1140/1727-28 tarihinde İran’a elçi olarak görevlendirildi. Osmanlı Devleti’nde gönderilecek elçilerin “erbâb-ı seyf ü kitâbetden” seçilmesi sebebiyle Râşid’e de Mekke-i Mükerreme rütbesiyle Rumeli Beylerbeyiliği payesi de verildi. Bu görevi başarı ile tamamlayarak 1141 Zilhicce’sinin (Haziran 1729) başlangıcında İstanbul’a dönen Râşid’in rütbesi tekrar “ilmiye” sınıfına çevrildi. Elçilik görevinden dönen Râşid, 10 Zilhicce 1141/7 Temmuz 1729 tarihinde İstanbul kadılığına atandı. Bu görevinden 1 Muharrem 1143/17 Temmuz 1730 tarihinde azledildi (Günay 2007: 463-464) ve kendisine Manisa kazası arpalık olarak tayin edildi (Özcan 1989: 731). Bu görev, III. Ahmed dönemindeki son görevi oldu. 1143/1730’da Patrona Halil isyanından sonra, Damad İbrahim Paşa’ya yakınlığı sebebiyle 1143/1730-31’de İstanköy adasına sürüldü, birkaç gün sonra 21 Şevvâl 1143/29 Nisan 1731’de önce Bursa’ya, daha sonra Limni’ye sürgüne gönderildi. Üç yıllık sürgün hayatının son yılını Bursa’da geçiren Râşid’in, Üsküdar’daki yalısında istirahat şartı ile 1146/1733-34 tarihinde İstanbul’a dönmesine izin verildi (Günay 2007: 463-464).

Râşid’in son görevi 6 Rebî’ü’l-evvel 1147/6 Ağustos 1734 tarihinde atandığı Anadolu kazaskerliği oldu (Erdem 1994: 108). Fakat bu görevini tamamlayamadan 18 Safer 1148/10 Temmuz 1735’te vefat etti. Mezarı, oğlu İbrahim Edhem Efendi’nin Zincirlikuyu civarında bulunan konağı yakınlarındaki kayınpederi İdris Efendi’nin mezarının yanındadır. Mezar taşında “Ola Râşid Efendi’nin mekânı evc-i ‘illiyyin” tarih mısraı yazılıdır (Fındıklılı İsmet 1989: 91; Erdem 1994: 109). Ayrıca kaynaklarda Râşid’in ölüm tarihi için “sa’âdetü’l-intikâl” terkibi ile “Râşid Efendi ola adn-i cinâna zîver” mısraının bulunduğu da kayıtlıdır (Müstakim-zade 1928: 719; Bursalı Mehmet Tahir 1333: 55).

Râşid’in bu gün elimizde Dîvân’ı, Târîh’i, Sıhhat-âbâd adlı mesnevisi, mektuplarının toplandığı Münşe’ât’ı, yazdığı bazı fetih-nâmeler ve vakfiyeleri bulunmaktadır.

1. Târîh-i Râşid: Râşid Târîhi, 1070/1660-1134/1722 tarihleri arasında geçen olayları ihtiva eden bir mensur bir eserdir. “Na’îmâ tarzında” yani süslü nesir ile yazılan eser  üç kısma ayrılmıştır. Birinci kısım, 1070-1115, ikinci kısım 1115-1130, üçüncü kısım da 1130-1135 yılları vekâyiini içermektedir. Râşid, görevli olmadığı döneme ait vekâyii tamamlamak için Na’îmâ’nın müsveddelerinden, Silahdar Mehmed Ağa’nın Zeyl-i Fezleke ve Nusret-nâme’sinden, Kara Mehmed Paşa’nın Viyana Sefâret-nâme’sinden; atandığı tarihten sonraki vekâyii de resmî belgeler, gördükleri, duyduklarından faydalanarak kaleme almıştır. Ayrıca Yirmi Sekiz Mehmed Çelebi’nin Paris Sefâret-nâme’si ve Dürrî Ahmed Efendi’nin İran Sefâret-nâmesi’nden de faydalanmıştır. Râşid, yazdığı bu Târîh’e III. Ahmed’in fermanlarını, yapılan anlaşmaları ve yazılan mektupları düzelterek almış; katıldığı düğün, tören ve karşılama merasimlerini Türk Tarihi açısından en canlı şekliyle vemeye çalışmış o dönemde vefat etmiş ünlü kişilerin hâl tercümelerine de yer vermiştir. Râşid Târîhi, eski harflerle Müteferrika matbaasında 1153/1740 tarihinde 3 cilt hâlinde, 1282’de İstanbul’da Matba’a-i Âmirede 5 cilt olmak üzere iki defa basılmıştır. İkinci baskının I. cildi 1070-1098, II. cildi 1098-1115, III. cildi 1115-1123, IV. cildi 1123-1130, V. cildi ise 1130-1135 yılları vekayiini içermektedir. Eser, Çelebi-zade Asım Efendi zeyli ile birlikte Latin harflerine aktarılmıştır (Özcan vd. 2013).

2. Dîvân: Râşid Dîvânı, 27 kaside, 3 kıt'a-i kebire (methiye), 3'ü kaside ve 53'ü kıt'a-i kebire nazım biçimiyle yazılmış 56 tarih, 1 tahmis, 1 müsemmen, 5 şarkı, dördü Farsça 264 gazel , biri Farsça 8 kıta, üçü Farsça 12 rubai, ikisi Farsça 24 matla, ikisi Farsça 19 müfred ve mesnevi nazım biçimiyle yazılmış 11 lugazden oluşmaktadır. Dîvân üzerine bir yüksek lisans tezi (Biltekin 1993), bir de doktora tezi (Günay 2001) hazırlanmıştır. En önemli nüshaları İstanbul Üniversitesi Kütüphanesi Ty: No: 2891/1 ve Millet Kütüphanesi Ali Emiri Efendi Manzum Eserler No: 152’de kayıtlıdır.

3. Sıhhat-âbâd: III. Ahmed’in ağır bir hastalıktan kurtulması üzerine yazılan, yaklaşık 1500 beyitlik, "mef’ûlü mefâ’ilün fa’ûlün" kalıbıyla yazılmış aşk konulu bir mesnevidir. Bir nüshası İstanbul Üniversitesi Kütüphanesi Ty No: 2891/2’de kayıtlıdır. Mesnevinin konusu kısaca şöyledir: Hüsrev adlı bir padişahın Kubad adın verdiği bir oğlu doğar. Kubad, av sırasında güzel bir kızla karşılaşır, kıza âşık olur. Bu aşk derdini kimselere söyleyemez. Yemeden içmeden kesilir, günden güne zayıflar. Babası ülkede başvurmadık doktor bırakmaz. Doktorlar Kubad'ın halinin tıpta çaresi olmadığını, ancak bir sırdaş sayesinde Kubad'ın derdinin ne olduğunun öğrenilebileceğini ve çaresinin bulunabileceğini söylerler. Dânâ adında hoş sohbet, bilgili bir kişi Kubad'a yardımcı olarak verilir. Dânâ sohbetlerinde Kubad'ın âşık olduğunu öğrenir ve padişaha haber verir. Padişah da düğün hazırlıklarına başlar, böylece Kubad muradına erer (Biltekin 1993: XVII). 

4. Münşe'ât: Râşid’in mektuplarını toplayan müstakil bir mecmua yoktur. Fakat Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesinde ve Cavid Baysun’un özel kütüphanesinde yer alan bazı mecmualarda mektuplarının yer aldığı söylenmektedir (Karatay 1961: 433; Baysun 1946-51: 145-150).

5. Fetih-nâmeler ve Vakfiyeler: Râşid’in, Mora fethi için elliye yakın fetihnâme kaleme aldığı bizzat Târîh’inde kayıtlıdır (Râşid 1282: IV/ 170). Bugün bu fetih-nâmelerden sadece ikisi tespit edilebilmiştir (Özergin 1993: 633).

Râşid’in bazı bina ve imaretlerin vakfiyesini yazdığı ve bu nedenle birçok ihsana kavuştuğu bilinmektedir (Râşid 1282: V/ 452; Özergin 1993: 633).

Kaynaklarda zamanı şairlerinin en iyilerinden biri olarak gösterilen, yumuşak huylu ve cömert gibi sıfatlarla övülen Râşid için; Sâlim  Sâ’ib-i Tebrizî tarzında şiirler yazdığını (İnce 2005: 321); Râmiz ise onun şairleri hayrete düşürdüğünü söyler (Erdem 1994: 110). Ziya Paşa ise,  Harâbât mukaddimesinde onun Vecdî, Lem’î, Râmî, Âsım, Râgıb, Münîf ve Sâmî ile birlikte Nâbî mektebinde okuduğunu belirtir (Ziya Paşa 1291: 15). Hem nasir hem de şair olarak edebiyat tarihindeki yerini alan Râşid’in, kasidede Nef’î’nin, gazelde ise büyük ölçüde Nâbî’nin etkisinde kaldığı anlaşılmaktadır. Râşid’in, Nef’î gibi kasidenin bazı bölümlerinde tasarruflarda bulunduğu görülmektedir. Onun kasidelerinin büyük çoğunluğu “nesib”, “methiye” ve “dua” bölümlerinden oluşmakta; bazı kasidelerinde bu üç bölüme ek olarak “fahriyye” veya “tegazzül” bölümlerinin eklendiği de görülmekte, bazı kasidelerinde ise Nef’î gibi kasideye doğrudan “methiye” ile başlamaktadır. Gazelde ise büyük oranda Nâbî’nin etkisinde kalmış ve onun birçok gazeline nazireler yazmıştır. Bu yüzden gazellerinin büyük çoğunluğunda fikrî yapının öne alındığı didaktik bir anlayış hâkimdir. Râşid’in gazel sahasında çağdaşı Nedim’den de etkilendiği görülmektedir. Nedim’e nazireleri bulunan Râşid’in, bu şiirlerinde Nedîm’deki inceliği bulmak mümkün değildir. Bunların yanı sıra Râşid’in, Dîvân'ında Sebk-i Hindî üslubuna dâhil edebileceğimiz gazel ve beyitlerinin de bulunduğunu söylemek gerekir. Ayrıca Dîvân’ından, dönemi şairlerinden Vâsık, Mehdî, Bursalı Tâlib’e nazire yazdığı ve Seyyid Vehbî, Bursalı Belîğ, Lem’î gibi şairler tarafından tanzir edildiği de anlaşılmaktadır. Dîvân’ında büyük çoğunluğu kıt’a-i kebîre nazım biçimiyle yazılmış 56 tarih manzumesi kaleme alarak ebced hesabı kullanmada başarısını da göstermiştir.

Râşid, resmi vakanüvis olarak hazırladığı Tarih’i ile de nesir sahasında yerini almış bir şahsiyettir. Günümüzde Râşid denildiğinde ilk akla gelen onun Tarih’i ve tarihçiliğidir. Nesrinde secili ve süslü bir üslubu tercih eden Râşid’in tarihçi yönünün daha öne çıkmasının sebepleri belki de eserinin Müteferrika matbaasında basılan ilk kitaplardan biri olması ve kapsadığı tarih açısından temel kaynak olarak kabul görmesidir. Râşid’in Tarih'indeki  en önemli özellik, bizzat yaşadığı dönemi olduğu gibi eserine yansıtması, zamanında yaşayan devlet adamlarının biyografilerini vermesidir. 

Kaynakça

Ahmet Refik (1924). Âlimler ve Sanatkarlar. İstanbul: Orhaniye Matbaası.

Aktepe, Münir (1955). “Vak’a-nüvis Râşid Mehmed Efendi’nin Eşref Şah Nezdindeki Elçiliği ve Buna Tekaddüm Eden Siyasî Muhabereler”. Türkiyat Mecmuası. (XIII): 155-178.

Ali Kemal (1334). Râşid Müverrih Mi Şâir Mi?. İstanbul: Sancakciyan Matbaası.

Babinger, Franz (1982). Osmanlı Tarih Yazarları ve Eserleri. çev. Prof.Dr. Coşkun Üçok. Ankara: KTB Yay. 290. 

Baysun, Cavid (1946-51). “Müverrih Râşid Efendi’nin İran Elçiliğine Dair”. Türkiyat Mecmuası. (IX):145-150.

Biltekin, Halit (1993). Vak’a-nüvis Râşid Efendi ve Divan’ının Tenkitli Metni. Yüksek Lisans Tezi. Ankara: Ankara Üniversitesi.

Biltekin, Halit (2010). “Vak’a-nüvis Mehmed Râşid Efendi, Hayatı, Eserleri, Edebi Kişiliği”. Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi, The Journal of International Social Research. (3/11): 162-174. (http://www.sosyalarastirmalar.com/cilt3/sayi11pdf/biltekin_halil.pdf [erişim tarihi: 09.07.2014]

Bursalı Mehmet Tahir (1333). Osmanlı Müellifleri. İstanbul: Matbaa-i Âmire.

Cemaleddin (1314). Osmanlı Tarih ve Müverrihleri. İstanbul: İkdam Matbaası.

Çapan, Pervin (hzl.) (2005). Safâyî Tezkire-i Safâyî. Ankara: AKM Yay. 255

Çelebi-zade Âsım (1282). Âsım Tarihi. 2 Cilt. İstanbul: Cerîde-i Havâdis Matbaası.

Dinç, Zeki (1965). Vak’a-nüvis Mehmet Râşid Efendi’nin Hayatı ve Eserleri. Lisans Tezi. İstanbul: İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü.

Erdem, Sadık (hzl.) (1994). Râmiz, Âdâb-ı Zurefâ. Ankara: AKM Yay.

Faik Reşad (1312). Eslâf. C.1. İstanbul: Âlem Matbaası. 199-205.

Günay, Fatih (2001). Raşid (vakanüvis), Hayatı, Edebi Kişiliği, Divanının Tenkitli Metni ve İncelemesi. Doktora Tezi. Edirne: Trakya Üniversitesi.

Günay, Fatih (2007). “Râşid Mehmed Efendi”. İslâm Ansiklopedisi. C.34. Ankara: Türkiye Diyanet Vakfı Yay. 462-465.

İnce, Adnan (2005). Tezkiretü’ş-Şu’arâ Sâlim Efendi. Ankara: AKM Yay.

Kurnaz, Cemâl ve Mustafa Tatcı (hzl.) (2001). Mehmed Nâil Tuman, Tuhfe-i Nâilî -  Divan Şairlerinin Muhtasar Biyografileri. C.I. Ankara: Bizim Büro Yay.

Küçük, Sabahattin (1999). Antakyalı Münif Divanı. Ankara: KTB Yay.

Mehmed Süreyya (1308-11). Sicill-i Osmânî. İstanbul: Matba'a-i Âmire.

Müstakim-zâde, Saadeddin Süleyman Efendi (1928). Tuhfe-i Hattatîn. İstanbul: Devlet Matbaası.

Özcan, Abdulkadir (hzl.) (1989). Fındıklılı İsmet Efendi. Tekmiletü’ş-Şakâ’ık fî-Hakkı Ehli’l-Hakâ’ık, Şakâyıku’n-Nu’mâniyye ve Zeyilleri. C.5. İstanbul: Çağrı Yay.

Özcan, Abdülkadir (hzl.) (1989). Şeyhî Mehmed Efendi, Vekâyi’ü’l-FuzelâŞakâyıku’n-Nu’mâniyye ve Zeyilleri. C.4. İstanbul: Çağrı Yay. 

Özcan, Abdulkadir vd. (hzl.) (2013). Târîh-i Râşid ve Zeyli. C. 3. İstanbul: Klasik Yay.

Özergin, M.Kemal (1993). “Râşid Mehmed”. İslâm Ansiklopedisi. C.9. İstanbul. 632-634.

Râşid Mehmed Efendi (1282). Târîh-i Râşid. C. 5. İstanbul. 

Ziya Paşa (1291). Harâbât. İstanbul: Matbaa-i Âmire. 

Madde Yazım Bilgileri

Yazar: DR. ÖĞR. ÜYESİ HALİT BİLTEKİN
Yayın Tarihi: 21.07.2014
Güncelleme Tarihi: 17.11.2020

Eserlerinden Örnekler

Kasîde

Der-sitâyiş-i Sultân Ahmed Han-ı Sâlis Berây-ı İ’tilâ-yı Medîne

 Âferîn ey rûzgârun dâver-i dîn-perveri

 Eyledün ta’zîm dâr-ı hicret-i peygâm-beri

 

 Öyle sultân-ı serîr-i “li-ma’allâh” kim döner

 Âb-ı mihriyle bu nüh-kubbe-i çarh-ı çenberî

 

 Öyle şâhenşâh-ı evreng-i şefâ’at kim anun

 Kîmyâ-yı devlet-i dâreyndür hâk-i deri

 

 Ol hüdâvend-i cihân-ı sûret ü ma’nâ k’anun

 Enbiyâ bevvâb-ı dergâhı melâ’ik leşkeri

 

 Ravza-i vâlâsına bir kubbe lâzım gelmese

 Kandan olurdı ‘ıyân bu künbed-i nîlûferî

 

 Âleme teşrîf-i zâtı bâ’is oldı kurmağa

 Arz-ı gabrâ üstine bu nüh hazîne çâderi

 

 Bir mahal kim böyle bir zât-ı güzîn-i hilkatün

 Ola cây-ı hicret ü me’vâ-yı cism-i enveri

 

 Bir mahal kim anda teşrîf-i şeh-i kevneyn ile

 Ola hâk-i pâki kuhl-i dîde-i ins ü perî

 

 Andan alup vâye-i teşrîf-i kurbı kudsiyân

 Ola çârûbı melâ’ik haylinün bâl ü peri

 

 Bir mahal kim hidmetiyle fahr idüp sultân-ı dîn

 Hutbelerde ola vasf-ı hâdimiyyet mefhari

 

 Bir mahal kim mehbit-i envâr-ı Rabbânî ola

 Anda âsûde ola iki cihânun serveri

 

 Bir mahal kim kâbiliyyet-bahşî-i Mevlâ ile

 Ola âğûşında âsûde ten-i peygâm-berî

 

 Öyle bir ma’mûre-i firdevs-rütbet kim ola

 Mavtî-i akdâm-ı mahbûb-ı İlâhî her yeri

 

 Öyle âlì belde kim anda Resûl-i Ekrem’ün

 Ravza-i cennet ola mâbeyn-i kabr u minberi

 

 Ya’nî mânend-i Medîne bir kazâ-yı pür-şeref

 Kim anun müstagrak-ı envârdur ser-tâ-seri

 

 Mekke’ye hem-rütbe olmak enseb ü ahrâ iken

 Gösterürken bu işe çok kimseler hâhişgerî

...

(Biltekin, Halit (1993). Vak’a-nüvis Râşid Efendi ve Divanı’nın Tenkitli Metni. Yüksek Lisans Tezi. Ankara. Ankara Üniversitesi. 13-14.)


Gazel

  Ne ise kısmetün rûz-ı ezel takdîr olınmışdur

 Hemân emr-i ta’ayyüşde ‘abes tedbîr olınmışdur

 

 Me’âl-i kîmyâ iksir-i horsendîdür idrâk it

 Kanâ’at “kenz-i lâ-yefnâ” ile tefsîr olınmışdur

 

 Bulur te’sîrini darb-ı ‘asâdan dahi efzûnter

 Ana kim çûb-ı harf-i tünd ile ta’zîr olınmışdur

 

 Teharrî kıl cezâda kim mücâzâtı dahi küfri

 Yine rûz-ı va’îd-i mahşere te’hîr olınmışdur

 

 Libâs-ı şöhrete mâ’il olup dünyâ-perest olma

 Ki bunlar câme-i elvân ile teşhîr olınmışdur

 

 Hüdâ sûret-pezîr-i hüsn-i encâm eyleye dilde

 Dahi çok müdde’â-yı ârzû tasvîr olınmışdur

 

 Me’âl-i gaflet-i erbâb-ı dünyâ hep nedâmetdür

 Bu rü’yâ hâbdan evvel dahi ta’bîr olınmışdur

 

 Nice inkâr olınsun hüsn-i vakt-i nev-bahârî kim

 Leb-i şîrîn-beyân-ı cûy ile takrîr olınmışdur

 

  Hemân meydâna girsün küşt-gîrân-ı Sühan Râşid

 Ki zîrâ sâ’id-i endîşemüz teşmîr olınmışdur

(Biltekin, Halit (1993). Vak’a-nüvis Râşid Efendi ve Divanı’nın Tenkitli Metni. Yüksek Lisans Tezi. Ankara. Ankara Üniversitesi. 255.)

 

Gazel

 Niyâz-ı germi âşık vuslata ikdâm içün saklar

 O âfet dahi nâzı sıklet-i ibrâm içün saklar

 

 O şûhı sanma kim ser-keşliginden iltifât itmez

 Zamân-ı ruhsat-ı gül-bûsesin bayram içün saklar

 

 Gönül geçdi hevâdan kalmadı bir nesneye meyli

 Mey-i gül-gûne dirsen mevsim-i âlâm içün saklar

 

 Cedelkârâna hâmûşî kadar rengîn cevâb olmaz

 Sükûtı merd-i dânâ hasmını ilzâm içün saklar

 

 ‘Abes hıfz eylemez ehl-i mekârim himmetin Râşid

 ‘Akîk-i sâf-gevher âb-ı rûyun nâm içün saklar

                        (Biltekin, Halit (1993). Vak’a-nüvis Râşid Efendi ve Divanı’nın Tenkitli Metni. Yüksek Lisans Tezi. Ankara. Ankara Üniversitesi. 261.)

Târîh-i Râşid

“Fütûr-ı asker-i İslâm der-muhârebe ve da’vet-i vâlî-i Budun ve inhizâm-ı ‘asker

Beç kal’asının muhâsarası uzanup ve bundan akdem Kurs kralı ve bir mikdâr asker ile Pojin üzerine ta’yîn olunan Eğre Vâlîsi Vezîr Hüseyin Paşa Pojin’e vardıklarında mahall-i mezbûrda bî-nihâye cünûd-ı müşrikin hâzır u âmâde bulunmağla, bir mikdâr muhârebe vü kıtâlden sonra askerin ekseri semt-i selâmete gürîz ü firâr ve nicesi nehr-i Tuna’da gark-âb-ı lücce-i dimâr olduğu haberi ordu-yı hümâyûna vürûd eylediğinden mâ’adâ leyl ü nehâr ceng ü peygârdan askerde azîm kesel ü kelâl âşikâr olup Budun muhâfızı İbrahim Paşa ordu-yı hümâyûna gelse muktezâ-yı vakt ü hâle göre yeniden orduya imdâd gelmiş gibi olmağla, askerimize nev’â kuvvet hâsıl olurdu fikriyle da’veti içün âdem irsâl olunmağla yanında mevcûd bulunan askeriyle gelüp ordu-yı hümâyûna dâhil oldu….”

            (Özcan, Abdulkadir vd. (2013). Târîh-i Râşid ve Zeyli. C.1. İstanbul: Klasik Yay. 248.)


İlişkili Maddeler

Sn.Madde AdıD.Tarihi / Ö.TarihiBenzerlikİncele
1Melike İncid. 19 Eylül 1975 - ö. ?Doğum YeriGörüntüle
2İsmail Sulhi Coşkunerd. 16 Ağustos 1945 - ö. ?Doğum YeriGörüntüle
3CA'FERÎ, Bâlîd. ? - ö. 1538/39Doğum YeriGörüntüle
4Melike İncid. 19 Eylül 1975 - ö. ?Doğum YılıGörüntüle
5İsmail Sulhi Coşkunerd. 16 Ağustos 1945 - ö. ?Doğum YılıGörüntüle
6CA'FERÎ, Bâlîd. ? - ö. 1538/39Doğum YılıGörüntüle
7Melike İncid. 19 Eylül 1975 - ö. ?Ölüm YılıGörüntüle
8İsmail Sulhi Coşkunerd. 16 Ağustos 1945 - ö. ?Ölüm YılıGörüntüle
9CA'FERÎ, Bâlîd. ? - ö. 1538/39Ölüm YılıGörüntüle
10Melike İncid. 19 Eylül 1975 - ö. ?MeslekGörüntüle
11İsmail Sulhi Coşkunerd. 16 Ağustos 1945 - ö. ?MeslekGörüntüle
12CA'FERÎ, Bâlîd. ? - ö. 1538/39MeslekGörüntüle
13Melike İncid. 19 Eylül 1975 - ö. ?Alan/Yüzyıl/SahaGörüntüle
14İsmail Sulhi Coşkunerd. 16 Ağustos 1945 - ö. ?Alan/Yüzyıl/SahaGörüntüle
15CA'FERÎ, Bâlîd. ? - ö. 1538/39Alan/Yüzyıl/SahaGörüntüle
16Melike İncid. 19 Eylül 1975 - ö. ?Madde AdıGörüntüle
17İsmail Sulhi Coşkunerd. 16 Ağustos 1945 - ö. ?Madde AdıGörüntüle
18CA'FERÎ, Bâlîd. ? - ö. 1538/39Madde AdıGörüntüle