RÛŞENÎ, Dede Ömer

(d. 810?/1407? - ö. 892/1487)
tekke şairi
(Tekke / Başlangıç-15. Yüzyıl / Anadolu-Osmanlı-Türkiye)
ISBN: 978-9944-237-86-4

Memleketi olan Aydın iline nispetle şiirlerinde kullandığı Rûşenî mahlasıyla tanınan şairin asıl adı Ömer, lakabı Dede, künyesi Ali ibn binti Umur Bey'dir. Ailesi ile ilgili ayrıntılı ve kesin bilgiler bulunmamakla birlikte dedesinin Yıldırım Beyazıt'ın emirlerinden Kara Timurtaş Paşa'nın oğlu Gazi Umur Bey olduğuna dair bilgiler vardır. Başka bir rivayete göre de bu dede, Aydınoğlu Umur Bey'dir. Nitekim Rûşeni, günümüzde İzmir ve Aydın sınırlarında yer alan Güzelhisar'a bağlı Tire'den olduğunu belirtmektedir. Kaynaklarda doğum yeri Yeniceköy olarak yer alan Rûşenî'nin doğum tarihi H. 820 (M. 1417) olarak verilirse de Mustafa Uzun bu tarihi on yıl kadar geriye götürülmesi gerektiği kanaatindedir.

Rûşenî'nin nesebi bazı kaynaklarda Hz. Ebu Bekir'e dayandırılmakta ve Sıddıkî olarak vasıflandırılmaktadır. Ancak bu iddianın ispatı mümkün olmadığı gibi gerçekliğinin imkân dâhilinde olduğunu söylemek de zordur. Rûşenî'nin ağabeyi Mollâ-yı Rûmi Alâaddin Ali, Anadolu'daki ilk Halveti meşayıhının önde gelen şahsiyetlerinden biri olarak bilinir. Alaaddin Ali'nin Rûşenî'nin yetişmesinde şekillendirici bir rolü olduğunu tahmin etmek mümkündür. Tuhfetü'l-Mücahidîn'de İstanbul'da okuduğuna ilişkin bir bilgi varsa da kaynakların ekserisi Bursa'da medrese eğitimi aldığını kaydederler. Özellikle yeni yayınlarda Rûşenî'nin müderrisliği ve eğitim hayatına ilişkin çelişkili bilgiler yer alsa da neticede Rûşenî'nin ilmî ve tasavvufi bakımdan ileri bir ortamda yetiştiği anlaşılmaktadır. Şairin daha genç yaşlarında iken yazdığı melâhi türünden şiirlerin gördüğü ilgiyi de bulunduğu ortamın ona sağladığı imkânlardan addetmek mümkündür.

Bursa'da tahsilini tamamladıktan sonra Larende'ye ağabeyi Alâaddin Ali'nin yanına giden Ömer Rûşenî, onun tesiri ve yönlendirmesiyle tasavvufa ilgi duymaya başlar. Nitekim bu ilgi onu dönemin meşhur mutasavvıflarından Halvetiyye tarikatının pir-i sânisi kabul edilen Seyyid Yahyâ-yı Şirvânî'ye kadar götürmüştür. Seyyid Yahyâ Şirvânî'nin yanında seyr ü sülukünü tamamlayan Rûşenî, şeyhi tarafından Anadolu'yu irşada tayin edilmişse de Rûşenî, mürşidine daha yakın olmak arzusu ile Karabağ, Berdea ve Gence gibi bölgelerde irşada başlamıştır. Bu bölgelerde sünni akidesi çerçevesinde etkin bir şekilde faaliyet gösteren Rûşenî, Seyyid Şirvanî'nin vefatı üzerine onun yerine geçmiş, böylece Halvetiliğin iki ana kolundan biri olan Rûşeniyye teşekkül etmiştir. Akkoyunlu hükümdarı Uzun Hasan, Karakoyunluları yenerek Tebriz'i başkent edinmesinin (872/1467) ardından İbrahim Gülşenî'yi göndererek Rûşeni'yi Tebriz'e davet etmiştir. Bu davete icabet ederek Tebriz'e giden Rûşenî, sultanın hanımı Selçuk Hatun'un kendisi için yaptırdığı dergâha yerleşmiştir. .Bundan sonraki süreçte Rûşenî'nin Uzun Hasan'ın sarayında yüksek itibarını her daim koruduğu bilinmektedir. Uzun Hasan'ın vefatından sonra Sultan Halil ve Sultan Yakup da aynı hürmeti devam ettirmişler ve Sultan Yakup Cihan Şah Hangâhını ona tahsis etmiştir. 1487'de Tebriz'de vefat eden Dede Ömer Rûşenî tekkesinin haziresindeki türbeye defnedilmiştir.

Rûşenî'nin kendi adıyla anılan Halvetiyye'nin Rûşeniyye kolu, daha ziyade Azerbaycan çevresiyleTebriz ve civarında yayılmıştır. Bunun yanında Doğu ve Güneydoğu Anadolu'ya Erzurum ve Diyarbakır gibi şehirlere kadar uzandığı kaydedilmektedir. Rûşenî'nin Halvetiyye'ye yaptığı katkı, Halvetiyye tarikatının esaslarından biri olan "esmâ-yı seb'a"yı on ikiye çıkarmış olmasıdır. Halvetiyyede seyr ü süluk, Lailahe illallah, Allah, Hû, Hakk, Hayy, Kayyûm, Kahhâr şeklindeki yedi isimle tamamlanırken Dede Ömer Rûşenî, Vehhâb, Fettâh, Vâhid, Ahad, Samed isimlerinin ilavesiyle on iki isme çıkarmıştır. Halvetiyye tarikatında on iki isimle seyr ü sülûkünü ilk tamamlayan kişi Dede Ömer Rûşenî'nin kendisidir ve müridlerini de aynı usulle yetiştirmiştir.

Eserleri şunlardır:

1.Divan: Türkiye'de ve Türkiye dışındaki pek çok kütüphanede mevcut yetmiş nüshası tespit edilmiştir. Nüshalar arasındaki bazı küçük farklılıklarla birlikte bir kaç münacât, beş na't, beş terci-i bend, dört terkib-i bend, doksan kadar gazel, 100den fazla tuyuğ, rubaî ve beyitten oluşmaktadır. (Nüshalar ve tavsifleri için Bkz: Uzun Mustafa, Dede Ömer Rûşenî, s. 64-101)

2. Çobannânme: Rûşenî'nin en erken kaleme alınan eseri olan mesnevi, Mevlânâ'nın Mesnevi'sindeki "Musa ile Çoban" hikâyesinin geniş ve serbest bir çevirisi olarak nitelenebilir. Yirmi beş bölümden oluşan eser 1000 beyit civarındadır. Farsça mensur bir mukaddime ile başlayan eser H. 880/M. 1475-76'da tamamlanmıştır. Müstakil yazma nüshalarının yanında Rûşenî'nin külliyat hâlindeki yazmalarının hepsinde yer almaktadır (İÜ Ktp no:9385; Hacı Selim Ağa Ktp. Kemankeş no: 393).

3. Miskinliknâme: Miskinnâme adıyla da bilinen bu mesnevi, Dede Ömer Rûşenî'nin tasavvuf anlayışını ortaya koyan en karakteristik eseridir. H. 889/M. 1484'te tamamlanmış olup, yapı bakımından Mevlânâ'nın Mesnevî'sini çağrıştırmaktadır. Özellikle eserin başındaki yüz beyitlik münacât şairin en dikkat çekici şiirlerinin başında gelir. Her birinin başında "hikâyet" şeklinde başlıklar bulunan otuz dört bölümden meydana gelen eser, Hz. Peygamber ve etrafında olan olayları, evliya menkıbelerini ve ibretamiz hadiseleri konu edinerek bunları tasavvufi bir bakış açısıyla yorumlayarak özgün bir anlatıma ulaşır. Tamamı 1181 beyit olan eser üzerinde Mustafa Uzun bir doktora çalışması yapmıştır.

4. Neynâme: Mevlânâ'nın Mesnevi'sini ilk on sekiz beytinin geniş ve serbest bir çevisi olarak nitelenebilecek olan eser, Mesnevi ile aynı vezin üzere kaleme alınmıştır. Tamamı 1028 beyit olan eser yirmi dört bölümden meydana gelir. Eserde Rûşeni ve ağabeyi Molla Alaaddin Ali hakkındaki beyitler yer alır ve şairin doğum yeri ve ailesi hakkında bazı bilgiler mevcuttur. Neynâme'nin de Mustafa Uzun tarafında edisyon kritiği yapılmıştır.

5. Kalemnâme: İki yüz elli beyitten oluşan bu eserin ilk yüz beytinde kalem hakkında bazı tasavvufi yorumlar bulunmakta diğer kısımlarda da yine tasavvufi içerikli hikâyeler yer almaktadır. 

Mustafa Uzun, kütüphane araştırmaları sırasında , Rûşenî'ye ait olduğunu tespit ettiği bir eserden bahsetmektedir. Kadı Beyzavî tefsirinin haşiyesi olan bu eser Süleymaniye Kütüphanesi'nde Hâşiye 'ale'l-Kâdî Beyzâvî adıyla kayıtlı bir nüshası (Yeni Medrese no:1755/24) ile Millet Kütüphanesi'nde (Ali Emîrî Ktp. Arabî, no:4670) sadece Bakara Suresini içine alan bir bölümünün bulunduğu bir yazmadır. Ayrıca bazı kaynaklarda Rûşenî'ye atfedilen Pendnâme isimli bir eserden söz edilse de bu müstakil bir eser değil, şairin divanında yer alan terci-i bendidir.

Edirne'deki Veli Dede Hangâhı Postnişîni Şeyh Şuayb Şerefeddin Edirnevî, Rûşenî'nin divanındaki kaside, gazel, rubailerden ve Miskinlikmâme ile diğer mesnevilerden bir seçme yaparak bazı kısa açıklamalarla birlikte Âsâr-ı Aşk adıyla yayımlamıştır. Münire Kevser Baş, bu eseri lisans tezi olarak hazırlamıştır. 

İlk gençlik yıllarından itibaren çevresinde şair olarak kabul gören Rûşenî, şiire "melâhi" türünden manzumelerle başlamıştır. Tasavvufa meyletmeden önceki dönemlerde rindâne bir hayat süren Rûşenî bu döneminde özellikle hiciv ağırlıklı şiirler kaleme almıştır. Hatta öyle ki kendisini dahi hicvettiği söylenir. Ancak külliyatını oluşturan tüm eserleri onun tasavvufi hayatı şiar edindiği döneme tekabül eder. Yahyâ-yı Şirvâni'ye intisab ettikten sonra Dede Ömer Rûşeni, artık tamamen dinî- tasavvufi muhtevaya sahip ve didaktik amacı önceleyen eserler vermiştir. Yusuf b. Yakub eserinde Yahyâ-yı Şirvâni'nin halifelerinden bazılarının marifetullaha, bazılarının cezbe-i ilahiyyeye, bazılarının zühd ve takvaya mazhar olduğunu Dede Ömer Rûşenî'nin ise aşk-ı ilahiyyeye mazhar kılındığını ifade eder. Nitekim onun eserlerinde ilahi aşk temasının sürekliliği dikkat çekecek boyutta ön plandadır. Muhyiddin ibn. Arabi çizgisini takip eden Rûşenî'nin tasavvufi yaklaşımında Mevlana Celaleddin Rûmî'nin de ciddi anlamda etkisi söz konusudur. Bu nedenle onun eserlerinden ilham aldığı söylenebilir. Bütün manzumelerinde hâkim olan geniş çağrışımlara elverişli hikâye üslubu bu bağlamda değerlendirilebilir. Didaktik amaç doğrultusunda tüm eserlerinde yer alan ibret verici hikâyeler ve evliya menkıbeleri bu üslubu şekillendiren temel muhteva olarak nitelendirilebilir. 

Rûşeni'nin özellikle Divan'ındaki şiirleri göz önüne alındığında kuvvetli bir divan şairi olduğu görülür. Ancak tüm sufi şairler gibi o da şiiri aslında tebliğ ve irşad için bir vasıta olarak kabul eder. Dinî tasavvufi nitelikli eserlerinin tamamı mesnevi olarak kaleme alınmış olan Rûşeni'nin tüm eserleri manzumdur. Eski Anadolu Türkçesi ile Azeri Türkçesinin özelliklerinin içiçe bulunduğu şiirlerinde didaktik amaca uygun olarak açık anlatım ve akıcı ifade hâkimdir. Rûşenî'nin özellikle na't ve münacâtları dikkati çeker. Miskinliknâme'nin başındaki münacât ile kaside, gazel, rubai ve beyitler halindeki na'tları onun şairlik kudretini gösteren en önemli manzumeler olarak kabul edilir. Rûşenî'nin onu aşkın şiiri, çeşitli makamlarda bestelenerek tekkelerde okunmuştur. Bunlar arasında günümüzde de mevlidlerde tevşih olarak hâlâ okunan "Çün doğup tuttu cihan yüzünü hüsnün güneşi/ Kim ola sevmeye bu vechile sen mahveşi" beytiyle başlayan na't yirmiye yakın şair tarafından tahmis edilmiştir.

Rûşenî'nin eserlerinin önemli bir özelliği de tasavvuf ile ilgili konuları da manzum olarak işlemesidir. Örneğin Türk tasavvuf edebiyatında sadece bir kaç örneğine rastlanan manzum tasavvuf tariflerinden en tanınmış iki tanesi ona aittir. "Der Beyan-ı Tasavvuf Gûyed", "Tarif-i Diger" ve "Sûfî Tâ Mânendi Hâk Ne şeved Pâk Ne Şeved"(Sufi toprak gibi olmayınca tertemiz olmaz) ve "Der Tarif-i Sûfi Gûyed" isimli başlıklarda tasavvufun çeşitli kavramsal tanımları yanında tasavvuf ehlinin nasıl olması gerektiğine dair konular işlenir.

 

Kaynakça

Baltacı, Cahid (1976). XV. ve XVI. Asırlarda Osmanlı Medreseleri. İstanbul: yyy.

Baş, Münire Kevser (1995). Dede Ömer Rûşenî ve Âsâr-ı Aşk'ı. Lisans Tezi. Ankara: Ankara Üniversitesi.

Bursalı Mehmet Tahir (1333). Osmanlı Müellifleri. C. 1. İstanbul: yyy.

Bursalı Mehmet Tahir (1324). Aydın Vilayetine Mensup Meşayıh, Ulema, Şuarâ, Müverrihîn ve Etubbânın Terâcim-i Ahvâli. İzmir: yyy.

Dede Ömer Rûşenî (1314). Âsâr-ı Aşk. İstanbul:Şirket-i Sahafiyye-i Osmaniyye Matbaası.

Hacı Ali Âli. Tuhfetü'l-Mücahidin, Nur-u Osmaniye Ktp. No:3404 vr.284a-286b, 584a-586a.

Uzun, Mustafa (1982). Dede Ömer Ruşenî Hayatı, Eserleri ve Miskinlikname MesnevisiDoktora Tezi. İstanbul: Marmara Üniversitesi. 

Uzun, Mustafa (hzl) (1990). Dede Ömer Ruşeni Neyname. İstanbul: yyy.

Uzun, Mustafa (1994). "Dede Ömer Rûşenî", İslam Ansiklopedisi. C. 9. İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı Yay. 81-83.

 

Madde Yazım Bilgileri

Yazar: DOÇ. DR. MÜNİRE KEVSER BAŞ
Yayın Tarihi: 27.12.2014
Güncelleme Tarihi: 11.12.2020

Eserlerinden Örnekler

Münâcât

Mefâ'ilün Mefâîlün Faûlün

İlâhi ben kimim ki k'edem münâcât

Tapuna eyleyem yâ arz-ı hâcât

 

İyâd-ı enende-i sırr-ı hafiyyât

Ne hâcet hazretine arz-ı hâcât

 

Sevâün 'ındeke cehrî ve sırrî

Ve ente ta'lemü su'i ve birrî

 

İlâhî ente settârü'l-uyûb

İlâhî ente gaffârü'z-zünûb

 

Dünüm gündüz günüm nevrûz-ı ıyd et

Sitârem bahtlı bahtım saîd et

 

Enîsim fikrin et zikrin celîsim

Celîsim zikrin et fikrin enîsim

 

Enîsim ünsün et ismini hem dem

Emîn et heybetinden eyle hoş dem 

 

Sürüben şer işi hayr işi pîş et

Yamanlardan sakın yahşiler eş et

 

Bürüyüp affının setrini bize

İçimiz dışımız nurunla beze

 

Giderib cehli koy yerine ilmin

Gadap yerine lutf edip ko hilmin

 

Çerağım nûrun ile kıl münevver

Dimağın ıtrın ile kıl muattar

 

Sakıngıl beynimi bed kokulardan

Gözümü vechin için uykulardan

 

Elimi çek menahîden ilâhî

Ayağım bağ melâhîden ilâhî

Dede Ömer Rûşenî (1314). Âsâr-ı Aşk. İstanbul: Şirket-i Sahâfiyye-i Osmaniyye Matbaası. 2.

 

SÛFÎ TÂ MÂNEND-İ HÂK NEŞEVED PÂK NEŞEVED

Mefâîlün Mefâîlün Faûlün

........

Eger pâ-bûs-ı yâre istersen yol

Zemin bigi yürü hâk-i râh ol

 

Değil cüz hâk çünkim mazhar-ı küll

Dürüş toprak ola gör tâ bite gül

 

Eger sûfi olayın der isen var

Zemn olup başını eğ zemîn-vâr

 

Zemîn bigi olursan sûfi oldun

Olamazsan sakın lâ-yûfî oldun

 

Gülüp sözüne lâf u lûf derler

görenler cümle sana yuf derler

 

Ölüp hâk olasın sen bir gün ey yâr

Yürü ölmezden önden toprak ol var

 

Zemin bigi olub hoş-mest ü medhûş

Edesin gökden inen şerbeti nûş

 

edesin tâ muhabbet hamrını nûş

meveddet sözlerinin edüben gûş

 

Müdam içesin bî-kâse müller

Gülistanında bitüb türlü güller

 

Olasın yer gibi esrâra mahzen

Olup cevherler için kân-ı ma'den

 

Dalında bir gülsün yüz türlü gül var

Bir üzüm dânesinde ança mül var

 

Dilersen olasın tâc-dârın

Zemîn bigi vakûr ol olma madhın 

Dede Ömer Rûşenî (1314). Âsâr-ı Aşk. İstanbul: Şirket-i Sahâfiyye-i Osmaniyye Matbaası. 13-15.

 

DER-BEYÂN-I TASAVVUF GÛYED

Mefâîlün Mefâîlün Faûlün

Nedir dense tasavvuf de tezellül

Huşû ve meskenet sabr u tahammül

 

Tasavvuf küllî geçmektir özünden

Dahi incinmemekdir il sözünden

 

Tasavvuf Hakk yolundan çıkmamakdır

Tasavvuf kimse gönlün yıkmamakdır

 

Tasavvuf halk ile hulk-i hasendir

Bu söz ehl-i Hüseyn ile Hasandır

 

Tasavvuf az uyuyup az yemekdir

Hakk'ın esmasını çok çok demekdir

 

Bulandırma bulanma sûfi isen

Cefâ ve cevr kılma mûfî isen

 

Bulandıran bulanan sûfî olmaz

Cefâ ve cevr kılan mûfî olmaz

 

Tasavvuf hânını ol kim yemişdir

Geh es-sûfî ke'l- arz demişdir

 

Döker her kim ki yer üzre kabîhi

Yer andan bitirür türlü melîhi

 

Gül üstüne gül dökersin gül bitürür

Şakayık türetir sünbül yetirür

 

Öper ayağın üstünde duranın

Olur pâmâli başına uranın

 

Cefâ edene gösterir vefâyı

Ana gösterene eder senâyı

 

Eylenmez yırtüben verene zahmet

Verir karnın yarana türlü nimet

 

Yedirir lut-u putu luk urana

Söğüp söylemez üstünde durana

 

Ki yetmiş iki millet der ona bir

Beraberdir katında kûdek ü pir

 

Öper kucar iyi yavuz demez hîç

Ne âkildir ne zîrekdir ne hod kîc

 

Durur üstünde nice dağ u taşlar

Ne altından savuşur ne hod işler

Dede Ömer Rûşenî (1314). Âsâr-ı Aşk. İstanbul: Şirket-i Sahafiyye-i Osmaniyye Matbaası. 9.

 

DER- TA'RİF-İ SÛFÎ GUYED

Mefâîlün mefâîlün faûlün

 

Demiş sûfî için Sehl ibn Sa'luk

Odur kim ola ne malik ne memluk

 

Odur sûfî kim olup nefsi nâsi

Riâyet eyleye lutf ile nâsı

 

Demiş bir şâhbâz oldur ki sûfî

Ola tâvûs-ı hazret-i nefs-i mûfî

 

Ona demiş tasavvuf ehl-i sûfî

Ola mecmû esrâra vukûfû

 

Hesâb ehli ona demiş ki sûfî

Elifdendir diye elf-i ülûfi

 

Muvahhidler katında oldur ki sûfî

Hurûf ola ve olmaya hurûfî

 

Rasad ehli katında oldur ki sûfî

Onun tapmaz ola şemsi küsûfu

 

Nücûm ehli ona derler ki sûfî

Nücûmu olmaya hergiz hüsûfu

 

Demiş bir gönlü sâfî merd-i mûfî

Küdûretten safâ bulana sûfî

 

Sana derim deme ey merd-i mûfî

Perâkende olan kişiye sûfî

Dede Ömer Rûşenî (1314). Âsâr-ı Aşk. İstanbul:Şirket-i Sahafiyye-i Osmaniyye Matbaası. 6.

 


İlişkili Maddeler

Sn.Madde AdıD.Tarihi / Ö.TarihiBenzerlikİncele
1Derya Çolpan (Derya Yaylı)d. 25 Nisan 1967 - ö. ?Doğum YeriGörüntüle
2ERSALAN DUSTÎd. 1968 - ö. ?Doğum YeriGörüntüle
3VAHİT KAYAd. 11.07.1933 - ö. ?Doğum YeriGörüntüle
4Derya Çolpan (Derya Yaylı)d. 25 Nisan 1967 - ö. ?Doğum YılıGörüntüle
5ERSALAN DUSTÎd. 1968 - ö. ?Doğum YılıGörüntüle
6VAHİT KAYAd. 11.07.1933 - ö. ?Doğum YılıGörüntüle
7Derya Çolpan (Derya Yaylı)d. 25 Nisan 1967 - ö. ?Ölüm YılıGörüntüle
8ERSALAN DUSTÎd. 1968 - ö. ?Ölüm YılıGörüntüle
9VAHİT KAYAd. 11.07.1933 - ö. ?Ölüm YılıGörüntüle
10Derya Çolpan (Derya Yaylı)d. 25 Nisan 1967 - ö. ?MeslekGörüntüle
11ERSALAN DUSTÎd. 1968 - ö. ?MeslekGörüntüle
12VAHİT KAYAd. 11.07.1933 - ö. ?MeslekGörüntüle
13Derya Çolpan (Derya Yaylı)d. 25 Nisan 1967 - ö. ?Alan/Yüzyıl/SahaGörüntüle
14ERSALAN DUSTÎd. 1968 - ö. ?Alan/Yüzyıl/SahaGörüntüle
15VAHİT KAYAd. 11.07.1933 - ö. ?Alan/Yüzyıl/SahaGörüntüle
16Derya Çolpan (Derya Yaylı)d. 25 Nisan 1967 - ö. ?Madde AdıGörüntüle
17ERSALAN DUSTÎd. 1968 - ö. ?Madde AdıGörüntüle
18VAHİT KAYAd. 11.07.1933 - ö. ?Madde AdıGörüntüle