ŞEYH MAHMÛD BİN İBRÂHÎM EDHEM, Şeyh Mahmûd bin Edhem

(d. ?/? - ö. 897/1491-92)
nâsir
(Divan/Yazılı Edebiyat / Başlangıç-15. Yüzyıl / Anadolu-Osmanlı-Türkiye)
ISBN: 978-9944-237-86-4

Adı kaynaklarda Şeyh Mahmûd bin İbrâhîm Edhem (Kaya 1996: IX) veya Mahmûd bin Edhem (Balcı 2007: 1199) olarak geçmektedir. Amasya’da doğdu. Babası, Osmânlı Müellifleri’ne göre Akşehirli’dir (Yavuz vd. 1972: 149). Nakşîbendî şeyhlerinden, II. Bâyezîd devri âlimlerindendir. Gülşen-i İnşâ adlı eseri, kâtiplere mektup yazma konusunda yol gösterecek kadar bilgisi olduğunu ve muhtemelen devlet dairesinde kâtiplik yaptığını göstermektedir. Kaynaklarda nerede vefat ettiğine dair bilgi yoktur. Şeyh Mahmûd tarafından kaleme alınan eserler şunlardır:

Gülşen-i İnşâ: Şeyh Mahmûd, inşâ kuramı ve inşâ örnekleri hakkındaki bu Farsça eseri II. Bâyezîd adına yazmıştır. Yazar, üç bâb üzere tertip ettiğini belirttiği risâlenin mukaddimesinde mektup yazma adap ve usulleri, birinci bâbda nâmeler ve ruk’alar, ikinci bâbda muhâtabât ve mücâvebât, üçüncü bâbda damenâşîr-i sultâniye hakkında hakkında bilgi vermiştir. Ayrıca girişte “Akıl ve Gönlün Tevekkül ve Taleb Tercîhinde Münazarası” adlı bir kısım da bulunmaktadır. Eserdeki mektup örnekleri, kâtiplere yol göstermek amacıyla yazılmış temsilî metinler şeklindedir (Gültekin 2007: 44-45). Yazarın, Gülşen-i İnşâ’yı bir giriş ve iki makale şeklinde muhtasar hâle getirerek yeniden telif ettiği belirtilmişse de bu esere henüz rastlanmamıştır (Balcı 2007: 1199).

 Miftâhu’l-Lüga: Yazarın 895/1489-90’te II. Bâyezîd adına kaleme aldığı bu Farsça-Türkçe sözlük bir mukaddime ve iki bâbdan oluşmaktadır. Eserin mukaddimesinde Farsça grameri bulunmaktadır. Birinci bâbda mastarlar ve bunların muzarî kökleri, ikinci bâbda ise Farsça, Arapça isim ve edatların karşılığı Eski Anadolu Türkçesi ile verilmiştir. Miftâhu’l-Lüga üzerinde bir yüksek lisans çalışması yapılmıştır (Kaya 1996).
Tuhfetü’l-Edebi Sarfu Lugati’l-Arab: Varlığından sadece Osmânlı Müellifleri'nde bahsedilen (Yavuz vd. 1972: 149) eserin nüshasına henüz rastlanmamıştır.

Mahmûd bin Edhem’in Arap ve Fars dilinin grameriyle sözlüğüne dair eseri onun, bu alanda kendini yetiştirdiğini göstermektedir. Ayrıca inşâ hakkında tertip ettiği risalesinin muhtevası da yazarın, önce Farsça ve Arapça inşâ kitaplarını incelediğini, sonra döneminin kâtiplerinin yararlanması için benzer içerikte Türkçe bir eser tertip ettiğini, dolayısıyla inşâ konusunda da donanımlı biri olduğunu ortaya koymaktadır.

Kaynakça

Balcı, Rüştü (hzl.) (2007). Kâtip Çelebi, Keşfü’z-Zünûn an-Esâmi’l-Kütübi ve’l-Fünun Tercümesi. C. 3. İstanbul: Tarih Vakfı Yurt Yay.

Gültekin, Hasan (2007). Türk Edebiyatında İnşâ: Tarihî Gelişim-Kuram-Sözlük ve Metin. Doktora Tezi. Ankara: Hacettepe Üniversitesi.

Kaya, Huriye (1996). Şeyh Mahmud b. İbrahim Edhem, Miftâhü’l-Lüga (İnceleme-Metin-Dizin). Yüksek Lisans Tezi. Ankara: Ankara Üniversitesi.

Şeyh Mahmûd b. Edhem. Gülşen-i İnşâ. Süleymaniye Kütüphanesi. Kadızâde Mehmed Efendi Bölümü. Nr. 421.

Yavuz, A. Fikri, İ. Özen (hzl.) (1972). Bursalı Mehmed Tâhir, Osmânlı Müellifleri. C. 1. İstanbul: Meral Yay. 

Madde Yazım Bilgileri

Yazar: DOÇ. DR. HASAN GÜLTEKİN
Yayın Tarihi: 15.05.2014
Güncelleme Tarihi: 08.11.2020

Eserlerinden Örnekler

Gülşen-i İnşâ’dan

Bu risâle bir mukaddime ve üç bâb üzerine mürettebdür ammâ mukaddime usûl u âdâb-ı mükâtebât beyânındadur. Bâb-ı evvel nâmeler ve ruk’alar beyânındadur. Bâb-ı düvvum hitâbât u ed’iye beyânındadur. Bâb-ı sivvum menâşîr-i sultâniyye beyânındadur ... Istılâh-ı inşâda sahîfe vü risâle vü mürâsele vü muhâtaba vü mükâtebe şol mektûba dirler ki anda usûl-i seb’a-i âtiye zikr ola. Gâh makâm-ı ta’zîmde hitâb u mufâvaza dahı dirler ammâ kâtib-i münşîye evlâ vü enseb oldur kim muhâtabât u mücâvebâtun yedi mertebesinde yedi aslı ri’âyet ide. Asl-ı evvel: Hitâbdur ki anda elkâb-ı mektûbün ileyh zikr olur. Vazîfe-i münşiyân ve tarîka-i kâtibân oldur kim hitâbda zikr olan elkâb-ı mektûbün ileyh kendü kadr ü mertebesine lâyık ve muktezâ-yı makâma münâsib zikr ide, şöyle ki şerîfe hitâb-ı vazî’ tahrîr ide istihfâf olup vazî’a hitâb-ı şerîf ketb itse istihzâ olur. Elkâbü’s-selâtîn: Pâdişâh-ı Ferîdûn-fer Husrev-i Keyhusrev-kadr dâver-i Dârâ-mertebe Cemşîd-i Hûrşîd-tal’at hâkân-ı Keyvân-rif’at hıdîv-i kişver-güşây şehryâr-ı cihân-gîr gibi. Elkâbu sülaleti’s-selâtîn: Nûr-ı hadîka-i saltanat never-i hadîka-i memleket şems-i felek-i sa’âdet bedr-i semâ’-i azamet dürr-i sadef-i pâdişâhî sülâletü’l-mülûki ve’s-selâtîn hulâsatü’l-mâ’i ve’t-tîn şeh-zâde-i civân-baht gibi. Elkâbü’l-vüzerâ: Hâmî-i beyza-i devlet dâ’î-i mülk ü millet düstûr-ı Husrev-nişân Âsâfü’l-ahdi ve’z-zamân müdebbirü masâlihi’l-memleket müşîrü emvâri’s-saltanat gibi. Elkâbü’l-ümerâ’: İftihâr-ı rûy-ı zemîn sâhibü’l-izzi ve’t-temkîn zahîrü’l-mülûki ve’s-selâtîn kâyidü cüyûşi’l-muvahhidîn kâmi’ü’l-kefereti ve’l-mütemerridîn gibi. Elkâbü’l-ulemâ’: Hadîkatü riyâzi’l-ulûmi ve’l-ma’ârif ve hadîkatü bâsırati’d-dakâyıkı ve’l-letâyif alemü’l-hüdâ allâmetü’l-verâ gibi..

Fî-Menşûri’l-Vezâret
Nişân-ı şerîf-i âlî-şân-ı sultânî ve tugrâ-yı garrâ-yı refî’ü’l-kadr-i hâkânî enfezehu’llâhu te’âlâ ilâ-gâyeti’d-dehri ve nihâyeti’l-’asri bi’l-’avni’r-Rabbânî ve menni’s-Samedânî hükmi oldur kim, çün Bârî-i te’âlâ ve tekaddes mefâtîhü nakz u ibrâm ve hall ü akd u ahkâm ve bast u kabz ve ref’ ü hafzı İnnî câ’ilün fi’l-arzı halîfeten hükmiyle yed-i kudret-i beşerde koyup ihtisâs-ı İnnî a’lemü mâ-lâ-ta’lemûn ile mevcudâtdan mümtâz kılup nev’-i benî Âdemden Tu’izzü men teşâ’ tâcını bizüm fark-ı haşmetümüze koyup tü’ti’l-mülke men teşâ’ hil’atiyle dûş-ı mukadderetümüzi ârâste kılup ve yansureka’llâhu nasran azîzâ avniyle a’lâm-ı kudret ü fursatumuzı muzaffer ü mü’eyyed kıldı. Lâ-cerem bizüm zimmet-i himmet-i hümâyunumuza ahsenü kemâ ahsena’ll’ahu ileyke muktezâsınca lâzım ü lâbüd oldı ki istidâmet-i devlet ve istikâmet-i memleket ve ri’âyet-i umur-ı âlemiyân ve itmâm-ı mühimmât-ı cihâniyân ve terşîh-i nihâl-i ma’delet ve teftîh-i ebvâb-ı nasafet içün bir sâhib-i vücudî ki isâbet-i re’y ve rehâcet-i akl ve gazâret-i fazl ve tahâret-i zeylle mütehallî olup bu mühimmâtuŋ tasaddîsinde kâfî vü vâfî ola. Ta’yîn ü nasb idevüz çün dârende-i tevkî’-i refî’-i hümâyun sâhibü’l-a’zam nâzım-ı mesâlihü’l-’âlem müdebbir-i umurü’l-memâlik e’s-sâlikü fî-tarîki’l-insâfi evzahü’l-mesâlik avnü’l-İslâmi ve’l-Müslimîn el-mü’eyyedü te’yîdi Rabbü’l-’âlemîn a’lâ’llâhu şe’nühu ve sânühu ammâ şânühu envâr-ı akl ve âsâr-ı adlile umde-i vüzerâ’-i âlem ve zübde-i sudur-i benî Âdem olup kifâyetde âyet-i zâhir ve dirâyetde âftâb-ı bâhir ve zabt-ı umûr-ı memâlik ü devletde müşârun ileyh ve hıfz-ı beyza-i mülk ü milletde müttefekun aleyh oldı. Binâ’en alâ hâzâ vezâret-i memleket-i mahrûsemüzi zühideha’llâhu bestatun ve ittisâ’an anuŋ zimmet-i himmetine ahrâ vü elyak görüp tefvîz ü ta’yîn itdüm ve buyurdum ki ba’de’l-yevm ref’ ü hafz ve ibrâm ü nakz ve akd ü hall ve harc ü dahl ve nasb ü azl ve hayr u şerr ve nef’ ü zarr ve mesâlih-i re’âyâ ve tedbîr-i mühimmât-ı umur-ı memâlik-i mahruse ve a’mâl-i dîvâniyye’i kendü zimmetine farz-ı lâzımü’l-edâ bilüp tâ ki kâr-nâme-i cemâhîr ve desâtîr-i âlem ve kavânîni sükkân-ı ekâlîm zabtında olup şöyle ki erbâ’-ı memâlik ve eskâ’-ı vilâyet anuŋ re’y-i münîr-sâ’ibiyle münevver olup ve lehü’l-meseli’l-a’lâ alâ anuŋ şânında zâhir ola. Ve ahvâl-i ashâb-ı dîvân ve kâffe-i nüvvâb ve re’âyâ-yı memlekete haberdâr olup her birini câdde-i sedâd-ı kavîm ve menhec-i reşâd-ı müstakîm üzerine süluk itdürüp anlaruŋ kabul ü redd ve ikâmet ü tardında muktezâ-yı mesâlih-i devlet-i saltanatumuz üzerine halleda’llâhu te’âlâ hâkim ü âmir ola ve re’âyâ ki vedâyi’-i Hak te’âlâdur, kemâl-i ri’âyetini vâcib bilüp levâzımına kıyâm göstere ve ol emr-i hatîr ve şugl-i celîl dekâyıkından bir dakîka mühmel ve nâ-mer’î komaya ve bizüm erbâb-ı devlet ve ashâb-ı hazretümüz sadr-ı büzürgvârı müşîr ve müdebbir-i tedbîr ve Kahrâmân-ı memâlik-i mahruse huffiha’llâhu bimezîdi’l-ittisâ’ bilüp cüz’î vü küllî cemî’-i umurda anuŋ sıdk-ı inâyet ve ihtimâm-ı kifâyetine rücu’ idüp anuŋ hükmi ve mu’arra’ansuz bir maslahata şüru’ itmeyeler. Ümerâ vü ekâbir ve a’yân-ı memleket cümle-i mühimmâtda anuŋ emrinden tecâvüz kılup imzâ ve tenfîz-i ahkâm-ı devlet ve ısdâr-ı evâmir ü nevâhî-i dergâh-ı ma’deletde bizüm kâyim-makâmumuz bilüp hükmine mutî’ ü münkâd olalar. Ve bu menşûr-ı refî’-i hümâyûnuŋ mazmûnını muhakkak bilüp medlûlüne i’timâd ideler.

(Şeyh Mahmûd b. Edhem. Gülşen-i İnşâ. Süleymaniye Kütüphanesi. Kadızâde Mehmed Efendi Bölümü. Nr. 421. vr. 8b-9a; 117a-119a.)


İlişkili Maddeler

Sn.Madde AdıD.Tarihi / Ö.TarihiBenzerlikİncele
1KÂSIMÎ, Hatib-zâde Muhyiddin Mehmed Efendid. 17 Haziran 1460 - ö. 15 Mayıs 1534Doğum YeriGörüntüle
2HIZRÎd. ? - ö. ?Doğum YeriGörüntüle
3İBRAHİM, İbrâhîm bin Ahmed el-Amasîd. ? - ö. 1590\'dan sonraDoğum YeriGörüntüle
4KÂSIMÎ, Hatib-zâde Muhyiddin Mehmed Efendid. 17 Haziran 1460 - ö. 15 Mayıs 1534Doğum YılıGörüntüle
5HIZRÎd. ? - ö. ?Doğum YılıGörüntüle
6İBRAHİM, İbrâhîm bin Ahmed el-Amasîd. ? - ö. 1590\'dan sonraDoğum YılıGörüntüle
7KÂSIMÎ, Hatib-zâde Muhyiddin Mehmed Efendid. 17 Haziran 1460 - ö. 15 Mayıs 1534Ölüm YılıGörüntüle
8HIZRÎd. ? - ö. ?Ölüm YılıGörüntüle
9İBRAHİM, İbrâhîm bin Ahmed el-Amasîd. ? - ö. 1590\'dan sonraÖlüm YılıGörüntüle
10KÂSIMÎ, Hatib-zâde Muhyiddin Mehmed Efendid. 17 Haziran 1460 - ö. 15 Mayıs 1534MeslekGörüntüle
11HIZRÎd. ? - ö. ?MeslekGörüntüle
12İBRAHİM, İbrâhîm bin Ahmed el-Amasîd. ? - ö. 1590\'dan sonraMeslekGörüntüle
13KÂSIMÎ, Hatib-zâde Muhyiddin Mehmed Efendid. 17 Haziran 1460 - ö. 15 Mayıs 1534Alan/Yüzyıl/SahaGörüntüle
14HIZRÎd. ? - ö. ?Alan/Yüzyıl/SahaGörüntüle
15İBRAHİM, İbrâhîm bin Ahmed el-Amasîd. ? - ö. 1590\'dan sonraAlan/Yüzyıl/SahaGörüntüle
16KÂSIMÎ, Hatib-zâde Muhyiddin Mehmed Efendid. 17 Haziran 1460 - ö. 15 Mayıs 1534Madde AdıGörüntüle
17HIZRÎd. ? - ö. ?Madde AdıGörüntüle
18İBRAHİM, İbrâhîm bin Ahmed el-Amasîd. ? - ö. 1590\'dan sonraMadde AdıGörüntüle