Madde Detay
ŞEYHÎ, Sîmkeş-zâde Mehmed Efendi
(d. 1078/Ocak 1668 - ö. 15 Muharrem 1144/20 Temmuz 1731)
biyografi yazarı, müverrih ve divan şairi
(Divan/Yazılı Edebiyat / 18. Yüzyıl / Anadolu-Osmanlı-Türkiye)
ISBN: 978-9944-237-86-4
İsmi Mehmed’dir. 1078 yılı Recep ayının sonlarında/Ocak 1668 İstanbul’da doğdu. (Özcan 1989: 331) Dedesi simkeşbaşı Mehmet Ağa, babası dönemin şairlerinden ve Şeyh Abdülahad Nûrî Efendi’nin halifelerinden Emir Buhârî Dergâhı şeyhi Simkeş-zâde Hasan Feyzî Efendi’dir. (Ekinci 2013: 134) Şairin hayatı hakkında bilinenler oldukça sınırlıdır. Kaynaklar şairin hayatından ziyade eserleri hakkında ayrıntılı bilgiler vermektedir. İlk eğitimini Nakşî şeyhi olan babasından aldı. Devrindeki diğer âlimlerden de dersler alarak medrese tahsilini tamamladı. 1096 Cumâdelâhire/1685 Mayıs’ında Anadolu Kazaskeri Ebû Sa‘îd-zâde Feyzullah Efendi’den mülâzım oldu. Bir süre onun tezkireciliğini yaptı ve ardından bazı medreselerde görevlendirildi. 1102/1690-91 yılında babasının ölümü üzerine onun yerine Edirnekapı dışında Ortakçılar’da bulunan Emîr Buhârî Dergâhı’nın şeyhliğine getirildi. Burada yaklaşık kırk yıl ders verdi ve postnişinlik yaptı. İstanbul’da vefat etti. Kaynaklarda şairin vefat tarihi hususunda ihtilaf vardır. Râmiz, Ayvansarâyî, Mehmed Cemâleddin, Mehmed Süreyyâ ve Bursalı Mehmed Tâhir’e’ göre 1145/1732-33; Şakâ'ik müzeyyillerinden Fındıklılı İsmet’e göre ise 15 Muharrem 1144/20 Temmuz 1731 vefat etmiştir. (Erdem 1994: 177; Ekinci 2013: 134; Özcan 1989: 333) Fındıklılı İsmet, Mehmed Efendi’nin ölümüne “abd-i huceste 1144” ve “zamân-ı hâtime 1144” ibareleri tarih düşürüldüğünü bildirmektedir. Fındıklılı İsmet’in ifadelerinden şairin mezarını gördüğü anlaşılmaktadır. Ayrıca Şeyhi’nin ölümünü tam tarih olarak bildirmesi, onun bu husustaki kesin bilgisinin işaretidir. Eldeki veriler dikkate alındığında Fındıklılı İsmet’in bildirdiği tarihi kabul etmek gerekir. Mezarı, görev yaptığı tekke ile Kemal Paşa-zâde’nin türbesi arasında dergâhın minaresine yakın bir yerde babasının mezarı civarındaydı. Gerek tekke gerekse buradaki mezarlar çevre yolu yapımı sırasında ortadan kaldırılmıştır. (Ekinci 2018: 32-38)
Şairliğinden ziyade nâsirliği ön planda olan Mehmed Efendi, şiirlerinde Şeyhî mahlasını kullanmıştır. Edebî şahsiyeti ve karakteri hakkında çağdaşı tezkire yazarı Sâlim tarafından iyi huylu, edepli, zeki, her şeyin doğrusunu öğrenme ve gerçeği yazma hususunda özenli, dünya hırsından uzak bir kişi olarak nitelendirilmiştir. Ayrıca Sâlim, Şeyhî’nin nazik ifadeleri ve hoş söyleyişe sahip güzel şiirleri olduğunu bildirmektedir. Râmiz, Şeyhî’nin nesir üslûbunu sade ve şeyhâne bulsa da onu edebiyat, tarih, şiir ve inşâda üstün bir şahsiyet olarak tanımlamıştır.
Kaynakça
Akbayar, Nuri (hzl.) (1996). Mehmed Süreyyâ, Sicill-i Osmânî, İstanbul: Tarih Vakfı Yurt Yay. 1598.
Arslan, Mehmet (hzl.) (2003). Mehmed Cemâleddin- Âyine-i Zurefâ, İstanbul: Kitabevi Yay. 46-47.
Babinger, Franz (1992). Osmanlı Tarih Yazarları ve Eserleri. çev. Coşkun Üçok. Ankara: KB Yay. 292-94.
Bursalı Mehmed Tâhir (1342). Osmanlı Müellifleri. C III. İstanbul. 74.
Donuk, Suat, (2017). Nev‘îzâde Atâyî Efendi, Hadâ’iku’l-Hakâ’ik Fî-Tekmileti’ş-Şakâ’ik, Nev‘îzâde’nin Şakâ’ik Zeyli, İstanbul: Türkiye Yazma Eserler Kurumu Başkanlığı Yay.
Ekinci, Ramazan (hzl.) (2013). H. Hüseyin Ayvansarâyî, Vefeyât-ı Ayvansarâyî. İstanbul: Buhara Yay. 134.
Ekinci,
Ramazan, (hzl.) (2017). Uşşâkîzâde İbrahim Hasîb Efendi, Zeyl-i Şakâ’ik,
Uşşâkîzâde’nin Şakâ’ik Zeyli. İstanbul: Türkiye Yazma Eserler Kurumu
Başkanlığı Yay.
Ekinci, Ramazan, (hzl.) (2018). Şeyhî Mehmed Efendi, Vekâyi‘u’l-Fuzalâ, Şeyhî’nin Şakâ’ik Zeyli. İstanbul: Türkiye Yazma Eserler Kurumu Başkanlığı Yay.
Erdem, Sadık (hzl.) (1994). Râmiz ve Âdâb-ı Zurafâ’sı. Ankara: AKM Yay. 177.
Gönül, Behcet (1945). “İstanbul Kütüphanelerinde Al- Şakᾱ’ik Al-Nu‘mâniya Tercüme ve Zeyilleri”. Türkiyat Mecmuası VIII: 136-168.
İnce, Adnan (hzl.) (2005). Sâlim Efendi, Tezkiretü’ş-Şu’arâ. Ankara: AKM Yay. 442-43.
Kayacıoğlu, İsmail, (hzl.) (1998). Şekᾱ’iku’n- Nu‘mâniye Zeyllerinden Vekᾱyiü’l-Fudalâ’daki Şair Biyografileri. Y.üksek Lisans Tezi. Ankara: Gazi Üniversitesi.
Kurnaz, Cemal-M. Tatcı (hzl.) (2001). Mehmed Nâil Tuman, Tuhfe-i Nâilî. C. II. Ankara: Bizim Büro Yay. 2195.
Levend, Agâh Sırrı (2008). Türk Edebiyatı Tarihi. Ankara: TTK Yay. 360-64.
Majer, Hans Georg (1978). Vorstudien Zur Geschichte Der İlmiye Im Osmanichen Reich. München: R. Trofenik. 95-100, 307-322.
Özcan, Abdülkadir (2010). “Şeyhî Mehmed Efendi”. İslâm Ansiklopedisi.C. 39. İstanbul: TDV Yay. 82-84.
Özcan, Abdülkadir (hzl.) (1989a). Şeyhî Mehmed Efendi, Vekᾱyiü’l-Fudalâ. C. 3. İstanbul: Çağrı Yay. VII-XIII.
Özcan, Abdülkadir (hzl.) (1989b). Fındıklılı İsmet, Tekmileti’ş-Şakᾱ'ik Fî Hakk-ı Ehli’l-Hakᾱyık. İstanbul: Çağrı Yay. 331-35.
Uğur, Ali, (1986). The Ottoman Ulemâ in The Mid-17 th. Century, An Analysis of The Vakâ’i‘ü’l-Fuzalâ of The Mehmed Şeyhî Efendi. Berlin: Klaus Schwarz Verlag. XXII-XXXVIII.
Yöntem, Ali Cânib (1928). “Vekᾱyiü’l-Fuzalâ”. Hayat Mecmuası III/75: 2-3.
Madde Yazım Bilgileri
Yazar: ARAŞ. GÖR. RAMAZAN EKİNCİYayın Tarihi: 31.12.2013Güncelleme Tarihi: 12.11.2020Eserlerinden Örnekler
Örnek
Metin
Hoşâ dem kim berîd-i hoş-nüvîd-i
müjde-peymâyî
Vürûd itdükde leb-rîz-i neşât itdi bu
dünyâyı
Hoşâ dem kim vezânî-i nesîm-i
müjde-bâd ile
Sabâveş ‘âlem itdi sâha-i şâdîde
pûyâyı
Ne müjde müjde-i şâdî-fezâ-yı cümle-i
‘âlem
Ne müjde müjde-i behcet-fezâ-yı
neşve-bahşâyî
Ne müjde müjde-i şevk-ı cülûs-ı
ma‘delet-pîrâ
Ne müjde müjde-i sultân-ı dîn-i
re’fet-efzâyî
Ne müjde ya‘ni sad ikbâlle Hân Ahmed-i
Sâlis
Şeref-yâb eyledi el-hamdü li’llâh
taht-ı vâlâyı
Bi-hamdi’llâh yüzi güldi cihânun
feyz-i re’fetle
Açıldı gonçe-i ümmîd-i bâğ-ı
behcet-ârâyî
Olup mihr-i vücûdı zîr-i ebr-i savn-ı
Bârî’de
Bu dem nûr-ı tulû‘iyle münevver kıldı
dünyâyı
Zihî yek dâne dür-i bahr-i re’fet
mevc-i şevket kim
Odur zîver-dih-i tâc u serîr-i
milket-ârâyı
Bahâr-ı gülbün-i re’fet gül-i
hoş-bû-yı devlet kim
Çerâğ-ı
bezmgâh-ı ma‘deletdür pertev-i râyı
Himem dil-beste-i dest-i
kerem-mu‘tâdıdur her dem
Kerem fermân-ber-i Dârâ-yı tab‘-ı
mekrümet-zâyî
Nigâh-ı iltifât-âmîzi ihyâ-kerde-i
‘âlem
Dem-i cân-bahşı reşkîn-sâz-ı enfâs-ı
Mesîhâyî
Olur şermende-i tab‘-ı kerîmi kulzüm-i
re’fet
İder dest-i ‘atâ-bahşı hacîl ebr-i
güher-zâyı
Eger nazm-ı dür-i eltâfını gûş eylese
ol dem
Felek hall eyler idi reşkle ‘ıkd-ı
Süreyyâ’yı
Penâh-ı merhamet zîb-i sarây-ı ‘âli-i
şevket
Tırâz-ı efser-i devlet şeh-i taht-ı
mu‘allâyî
Zihî sultân-ı ‘adl-ârâ ki şâdî-i
cülûsiyle
Makâmât-ı meserret kıldı hakkâ sahn-ı
gabrâyı
Nizâmü’l-mülk-i ‘adl-âver şehenşâh-ı
zafer-yâver
K’ider fermânına münkâd dehr-i kîne-peymâyı
Vücûd-ı re’fet-âlûd-ı hümâyûnı ider
ihyâ
Be-her dem rûhveş cism-i cesîm-i
sahn-ı gabrâyı
Misâl-i âyet-i rahmet vücûd-ı pâkidür
her dem
Hayât-efzâ-yı tab‘-ı intizâm-ı
dâd-pîrâyî
Olup dârü’ş-şifâ dergâh-ı ‘adli
haste-i hüzne
Tabîb-i cûdı eyler zinde her ehl-i
temennâyı
Şehenşâh-ı serîr-i lutf u dâd-ârâ-yı
re’fet kim
Pür itdi cûd u ihsânı basît-i sahn-ı
gabrâyı
O sultân-ı serîr-ârâ-yı cûd u şevketün
lâyık
Olursa
sahn-ı lutfında felek pür-çetr-i fersâyî
O ser-tâc-ı mübâhât-ı cihânı eylemiş
Mevlâ
Sarây-ı ‘âleme ser-mâye-i şâdî-i
garrâyî
Keremde mekrümetde zât-ı ‘âlî-şânı
olmışdur
Hacâlet-bahş u reşkînsâz-ı rûh-ı
Hâtem-i Tâyî
Şehenşâhâ penâhâ ma‘deletgâhâ
Hudâvendâ
Misâl-i rûh ihyâ itdi lutfun cism-i
dünyâyı
Vücûd-ı bî-nazîrün zıll-ı Hak’dur
sâye-i lutfun
Sitemden pâk ü ‘ârî kıldı dehr-i
kîne-peymâyı
Hudâ göstermesün eksikliğün ey mâh-ı
evc-i cûd
Münevver ide her gün mihr-i zâtun
sahn-ı gabrâyı
İdüp ser-levha-i dîbâce-i midhat
sıfâtun hep
Senâ-yı zâtunı itmekde ‘âlem verd-i
zîbâyî
Ne mümkin lâyıkınca midhat-i zât-ı
hümâyûnun
Ne denlü eylesem sahn-ı medîhünde bu
da‘vâyı
Garaz ‘arz-ı le’âlî-i du‘â-yı hayrdur
Şeyhî
Du‘â meydânı içre eyledüm âgâz-ı
pûyâyı
Müşerref eyleye zât-ı hümâyûnun
mede’l-eyyâm
Hezârân ‘adl ü şevketle hemîn taht-ı
mu‘allâyı
Olup eyyâm-ı ‘adlün mevsim-i şâdî-i
‘âlem zîb
Der-i
zâtun ola zîb-i sarây-ı hıfz- ı Mevlâyî
(Ekinci, Ramazan, (hzl.) (2018). Şeyhî Mehmed Efendi, Vekâyi‘u’l-Fuzalâ, Şeyhî’nin Şakâ’ik Zeyli. İstanbul: Türkiye Yazma Eserler Kurumu Başkanlığı Yay. 41-43.)
Babası Feyzî Efendi'nin Gazeline Yaptığı
Tahmis
Derûnında idüp aşkı
yine îkâd n'eylersin
Kafesden mürg-ı cânı
eyleyüp âzâd n'eylersin
Yeniden eyleyüp derd-i
nihânı yâd n'eylersin
Nihân it derd-i aşkı eyleyüp feryâd n'eylersin
Cihânı itdün ey dil âh ile berbâd n'eylersin
(Ekinci, Ramazan (hzl.) (2013). H. Hüseyin Ayvansarâyî, Vefeyât-ı Ayvansarâyî. İstanbul: Buhara Yay. 134)
Vekâyiu’l-Fuzalâ’dan Yer Alan Bir
Şair/Şeyhülislâm Biyografisi
Şeyhü’l-İslâm Bahâyî Mehemmed
Efendi
el-Mevlâ
el-fâzıl ve’l-hibrü’l-kâmil Mehemmed Bahâyî ibnü’l-mevlâ ‘Abdü’l-‘azîz bin
Sa‘dü’d-dîn bin Hasan Cân.
‘Azîz-zâde Efendi ‘azîz-i Mısr -ı kerem
Her ân ehl-i recâ dergehinde nâsıye-mâl
Çehre-i
muhaddere-i beyân-ı hâli, ‘arûz-ı gubâr-ı tahrîrden berî ve şemse-i eyvân-ı
rif‘at ü şânı1 dîde-i remed-dîde-i vehm ü hayâlden mütevârî, dürr-i bî-bahâ-yı
sadef-i bahr-i vücûd, câm-ı cihân-nümâ-yı fazl-ı nâ-mahdûd:
Beyt
Semend-i hâmeye medhinde gelmez âsâyiş
İderse her ne kadar geşt deşt-i imkânı
Ser-defter-i
‘ulemâ ve ser-çeşme-i fuzalâ, hâ’iz-i fezâ’il-i haseb ü neseb, fâ’iz-i
mehâsin-i mevrûs u mükteseb Mevlânâ el-fâzıl Şeyhü’l-İslâm Bahâyî Mehemmed
Efendi hıdmetleridür. Vâlid-i mâcid-i ‘âlî-şânları sudûr-ı devlet-i Sultân
Ahmed Hân-ı Evvel ’den zîb-efzâ-yı sahâ’if-i Zeyl-i
‘Atâyî olan ‘Abdü’l-‘azîz Efendi’dür ki mu‘allim-i makâm-ı Sultân Murâd
Hânî Sa‘dü’d-dîn-i Sânî cenâblarınun mahdûm-ı râbi‘i olmagla silsile-i
nesebleri Hasan Cân ’a vâ-beste ve mâder-i ferhunde-ahterleri Ebu’s-su‘ûd-zâde
Mustafâ Efendi ’nün kerîme-i mükerremeleri olmagın ‘Allâme Ebu’s-su‘ûd
hazretlerine peyvestedür. Bin on senesi hudûdında tayy-ı merâhil-i vücûd iderek
vâsıl-ı ser-menzil-i şuhûd olup dest-yârî-i tab‘-ı nakkâd ile i‘mâl-i
re’sü’l-mâl-i isti‘dâd ve imdâd-ı sa‘y ü ictihâd ile iş‘âl-i nâ’ire-i zihn-i
vakkâd itdükde üstâdü’l-küll ‘Abdü’r-rahîm Efendi himmetleriyle teşyîd-i
mebânî-i ‘ulûm ve tertîb-i mukaddimât-ı mantûk u mefhûm kılup mir’ât-ı
cihân-nümâ-yı tab‘-ı sâfî-güherleri mıskale-i hidâyet ile cilâ-dâde ve
mertebe-i isti‘dâd u kabûli fevka’l-‘âde olmagın her safha-i varaka-i kitâb ki
mukâbil-i nazar-ı iksîr-eserleri olurdı. Levh-i cilâ-dâde-i Mânî gibi
nigâr-hâne-i hayâllerinde müressem ve hızâne-i hâfızaları zülâl-i füyûzâta
mukassem olup fusûl ü ebvâbı ve su’âl ü cevâbıyla hâzır bulunurdı. Bu resm
üzere mû-şikâf-ı tedkîk ve nihâye-i tahkîk ile mümtâz oldukdan sonra ‘amm-i
mihter-i mükerremleri Şeyhü’l-İslâm Mehemmed Efendi hıdmetlerinden ihrâz-ı
şeref-i mülâzemet ve bin yigirmi altı senesi hilâlinde vâlid-i mâcidleri ile
‘azm-i Beytu’llâhi’l-Harâm idüp edâ-yı hac ve ziyâret itmişler idi. Yigirmi
tokuz Zi’l-hicce’sinde Yâverî-zâde Mehemmed Efendi yirine Dâvûd Paşa Medresesi
ile kâm-revâ, otuz iki Muharrem’inde Velî-zâde ‘Abdu’r-rahmân Efendi yirine
Mahmûd Paşa Medresesi ’ne zînet-bahşâ oldılar. Otuz üç Muharrem’inde Öreke
Mustafâ Efendi yirine Üsküdar Mihrumâhı Medresesi sezâ görilüp otuz beş
Ramazân’ında Atlu Dâvûd Efendi yirine Sahn-ı Semâniyye ’nün birinde
murabba‘-nişîn-i gûşe-i mihrâb ve müfîd-i ders-i ûlî’l-elbâb olup otuz sekiz
Şa‘bân’ında Kebîrî Mehemmed Efendi yirine altmışlı i‘tibârıyla sâniyen Üsküdar
Mihrumâhı’na sâye salup otuz tokuz Zi’l-ka‘de’sinde bâ-hatt-ı hümâyûn-ı
sa‘âdet-makrûn Sânî İbrâhîm Efendi yirine Şeh-zâde dârü’l-ifâdesi ne pâ-nihâde
olmışlar idi. Kırk Cumâde’l-âhire’sinde Kürd Kâsım Efendi yirine Selanik kazâsı
makarr-ı hükm ü imzâları oldı. Kırk bir Cumâde’l-âhire’sinde ma‘zûl ve
yirlerine Kemâl Efendi-zâde İbrâhîm Efendi mevsûl oldı. Kırk üç
Rebî‘ü’l-evvel’inde Hâce-zâde Mes‘ûd Efendi yirine kazâ-yı fezâ-yı
Halebü’ş-şehbâya şehbâl-i himmet açdılar. Kırk dört Muharrem’inde Haleb vâlîsi
Ahmed Paşa ile mâ-beynlerinde vâki‘ mâcerâ sebebiyle şürb-i duhâna mübtelâ
olmagın “Sefer-i hümâyûn tedâriki hakkında sâdır olan fermân-ı cihân-mutâ‘
icrâsına kâdir degül.” diyü ‘arz u inhâ itmegin ‘azlden mâ‘adâ cezîre-i Kıbrıs
’a nefy ü iclâ ve yirleri Mantıkî Ahmed Efendi ’ye revâ görildi. Kırk altı
Şevvâl’inde ‘afv-nâme irsâl olınup vatanlarına ‘avd ile hoş-hâl oldılar. Kırk
sekiz Muharrem’inde Bosnevî Şa‘bân Efendi yirine Şâm-ı dârü’s-selâm kazâsıyla
mazhar-ı ikrâm olınmışlar idi. Kırk tokuz Şevvâl’inde ‘azl ve makâm-ı
hükûmetlerine ‘İsmetî Mehemmed Efendi vasl1 olındı. Elli dört Safer’inde
Âvâre-zâde Mustafâ Efendi yirine dârü’n-nasr-ı Edrine kazâsıyla tebcîl
olındılar. Sene-i mezbûre Zi’l-ka‘de’sinde ma‘zûl ve yirlerine Burusa
kâdîsi Kudsî-zâde Şeyh Mehemmed Efendi menkûl, anlarun yirine ‘İsmetî Mehemmed
Efendi mevsûl oldı. Elli beş Rebî‘ü’l-evvel’inde Hüsâm-zâde ‘Abdu’r-rahmân
Efendi yirine Dârü’s-saltanati’l-‘aliyye mahmiyye-i Kostantıniyye kazâsıyla
sâha-i ikbâlleri pür-tumturâk u tantana olmış idi. Sene-i mezkûre Şevvâl’inde
ma‘zûl ve yirlerine Edrine kâdîsi Başmakcı-zâde Mehemmed Efendi menkûl, anlarun
yirleriyle Selanik kâdîsi İmâm-zâde Şeyh Mehemmed Efendi nâ’ilü’l-me’mûl olup
anlarun yirleri dahı Bosnevî Bâlî Efendi ’ye tevcîh olındı. Elli altı
Rebî‘ü’l-evvel’inde Cinci Hüseyn Efendi yirine Anatolı sadrında
murabba‘-nişîn-i ‘izz ü temkîn olup sene-i mez bûre Receb’inde ‘Abdü’r-rahîm
Efendi yirine sadr-ı Rûm ’a nakl olınduklarında yirlerine sâniyen Çivi-zâde
Şeyh Mehemmed Efendi vasl olındı. Şeyh Nazmî Efendi merhûm lafzen ü ma‘nen bu
gûne târîh dimişdür:
Nazm
Müşerref eyledükde Rûmili sadrını ol fâzıl
Muşâbih oldı rûzı ‘âlemun ‘îde şebi Kadr’e
Bu şevk ile didüm târîh Nazmî lafzen ü ma‘nen
Bin elli altıda geçdi Bahâyî ‘adlle sadra
Sene-i mezkûre Zi’l-ka‘de’sinde Mihalıc kazâsı arpalıgı ile
munfasıl ve yirlerine sâniyen Kara Çelebi-zâde Mahmûd Efendi vâsıl oldı. Elli
yedi Cumâde’l-ûlâ’sında halefleri yirine sâniyen Rûmili sadâretiyle müşerref
olduklarında arpalıkları ol esnâda imâm-ı sultânî olan Karabaş Mahmûd Efendi
’ye virildi. Sene-i merkûme Şevvâl’inde Molova ve Kalonya ve Yund ve Ayazmend
kazâları arpalıklarıyla mütekâ‘id ve makâm-ı hükûmetlerine halef-i sâlifleri
Çivi-zâde Efendi mütesâ‘id oldı. Elli sekiz Receb’inde Midilli arpalıgı dahı
zamîme-i revâtibleri kılınmış idi. Elli tokuz Receb’inde selefleri
‘Abdü’r-rahîm Efendi yirine makâm-ı vâlâ-yı meşîhat-i İslâmiyye’ye su‘ûd ve
erbâb-ı rüsûma bezl-i cûd itdiler. Altmış bir Cumâde’l-ûlâ’sında mesned-i
fetvâdan tenzîl ve ol pâye ile Kara Çelebi-zâde ‘Abdü’l-‘azîz Efendi tebcîl
kılındukda bunlar Anatolıhisârı ’nda vâki‘ yalılarına ‘azîmet itmiş iken mâh-ı
mezbûrda arpalıkları olan Midilli cezîresine nefy ü üclâ fermân olınup
‘alâ-tarîkı’l-müsâmaha Gelibolı’da hatt-ı rahl-i karâr itmişler idi. Sene-i
mezkûre Ramazân’ında Ebû Sa‘îd Mehemmed Efendi şeyhü’l-İslâm olmagla der-i
devlet-medâra da‘vet olınup yalılarında ikâmet buyurdılar. Sene-i merkûme
Zi’l-hicce’sinde taraf-ı sultânîden iki kîse guruş ve iki tulum rûgan-ı sâde ve
iki yüz kîl birinç ve kahve ve şeker irsâliyle pürsiş-i hâtırları oldı. Altmış
iki Ramazân’ınun on ikinci güni Ebû Sa‘îd Mehemmed Efendi def‘a-i sâniyesi
yirine sâniyen şeyhü’l-İslâm ve müşkil-guşâ-yı enâm olduklarında vâlid-i
câmi‘ü’l-hurûf Şeyh Feyzî Hasan Efendi didügi târîhdür:
Nazm
Kerem-i hazret-i Hak eyledi kevni mesrûr
İtdi bir menba‘-ı ihsân u ‘atâyı müftî
Yine teşrîf idicek Feyzi didüm târîhin
‘İzz ile sadra geçüp oldı Bahâyî müftî
Altmış dört Safer’inün on ikinci Cum‘a güni maraz-ı hunnâk ile
mahnûk ve rû-gerdân-ı cânib-i mahlûk olup Câmi‘-i Ebu’l-feth Sultân Mehemmed
Hânî’de salât-ı cenâzeleri edâ ve karîn-i du‘â vü senâ kılınup hâneleri
mukâbilinde türbe-i mu‘ayyenelerinde mânend-i künc-i mahzûn mütevârî vü medfûn
kılındı. Târîh-i sâl-i ‘azm-i dârü’l-karârı ve nakş-ı seng-i mezârı bu mısrâ‘
vâki‘ olmışdur:
Mısrâ‘
Menzilün
firdevs ola el-Fâtiha
Meşîhat-ı İslâmiyye’ye sâlisen selefleri Ebû Sa‘îd Efendi sezâvâr,
mahlûl olan arpalıklarından Midilli kazâsı Ebû Sa‘îd Efendi-zâde Feyzu’llâh
Efendi ’ye mâye-i iftihâr olup Molova ve Kalonya ve Yund ve Ayazmend kazâları
fukarâyı kuzâta ihsân olındı.
Mevlânâ-yı merkûm mahdûm-ı mahâdîm-i fezâ’il-mevsûm, şâh-süvâr-ı
‘arsa-i fazîlet, yeke-tâz-ı meydân-ı ma‘rifet, akl-ı sâf-ı hüdâ-ittisâfları her
vechle memdûh u makbûl, bi-tahsîs fıtnat u zekâ ve rüşd ü sedâd ile
gâlib-i ekser-i ‘ukûl, reşha-i kilk-i zülâl-rîzi dil-teşnegân-ı ihtiyâca mâye-i
Rabbânî, belki tefsîde-lebân-ı ‘atş-ı zarûrete sebeb-i hayât-ı câvidânî,
Asma‘iyyü’l-fesâha, Bermekiyyü’s-semâha, fâzıl-ı bî-mu‘âdil, mefkûdü’l-mümâsil
idi.
Âsâr-ı ‘ilmiyyelerinden manzûrları olan kütüb-i fünûn-ı
gûn-â-gûn-ı Fârsî vü ‘Arabî âsâr-ı kalem-i ‘anberîn-rakamlarıyla meşhûn
oldugından mâ‘adâ müdevven fetâvâları ve müretteb ü mükemmel Dîvân-ı eş‘âr-ı belâgat-şi‘ârları vardur.
Bu eş‘âr-ı âbdâr nümûne-i güftâr-ı dürer-bârlarıdur:
ez-Kasâ’id
Sıfat-ı
Bahâr
Şeh-i bahâr-ı memâliksitân-ı
kişver-gîr
Kalem-rev-i çemeni eyledi yine teshîr
Nesîm-i nusret ile itdi kârını itmâm
Ne tîr çekdi ‘adû üstine ne hod şemşîr
Eritdi âteş-i kahrıyla cevşen-i berfi
Hadeng-i sîne-şikâf-ı şu‘â-ı mihr-i
münîr
Sahîfe-i çemen üzre hat-ı benefşe ile
Rüsûm-ı şâh-ı bahârı kazâ ider tahrîr
Nedür bu dem dem-i ‘Īsâ mıdur ki
feyzinden
Bu gûne kesb-i tarâvet ide zamâne-i
pîr
O haddedür ki rutûbet bakılsa kuhsâra
İderdi tîr-i nazar seng-i hâreye
te’sîr
Letâfetiyle hevânun olurdı tâze nihâl
Bu fasl içinde cemenzâra atsalar bir
tîr
Olurdı lutf-ı hevâdan şüküfte vü
handân
Olınsa gonce-i gül seng-i hâreye
tasvîr
Sıfat-ı
Subh
Sepîde-dem k’ola leb-rîz-i nûr sâgar-ı
hûr
Cihâna fâ’iz olur neş’e-i tecelli-i
Tûr
Seher alup eline câm-ı zer-nigârı
felek
Dimâg-ı halkdan itdi humâr-ı bâdeyi
dûr
Ne câmdur bu ki konmagla bâm-ı eflâke
Ola dimâg-ı mizâc-ı cihâniyân pür-şûr
Diyâr-ı gurbete düşmiş kıyâs ider
kendin
Bu demde hâtır-ı ehl-i dile gam itse
hutûr
Ve lehu
Kala gam-hâne-i bahtum yine pür-gerd-i
melâl
Olsa cârûb-keşi perr-i Hümâ-yı ikbâl
‘Âkıbet oldı cerâg-ı şeb-i hicrâna
fetîl
Rişte-i süst ü ham-ender-ham-ı ümmîd-i
visâl
Kân-ı ikbâlüm eger olsa pezîrende-i
feyz
Senden ey tâb-dih-i çehre-i hurşîd-i
cemâl
Ola yâkût gibi seng-i siyâh-ı bahtum
Zînet-efzâ-yı binâgûş-ı ‘arûs-ı ikbâl
ez-Gazeliyyât
Ruhından dûr idüp bâd-ı sabâ zülfün
duhânâsâ
Füzûn eyler furûg-ı şem‘-i hüsnün
şem‘-i cânâsâ
İrersin devlet-i pâ-bûs-ı yâra ey
gönül bir gün
Hemân sen dergehinde hâksâr ol
âsitânâsâ
Nihâl-i tâzesin neşv ü nemâ hengâmıdur
şimdi
Ko rû-mâl eylesün pâyuna dil âb-ı
revânâsâ
Ve lehu
Sakın hâkisterüm çignetme esb-i nâza
bî-pervâ
Komaz elbette hâlî ‘ışk ocagın bu
dil-i şeydâ
Duhân-ı âh ile şem‘-i ruhundan tâzeler
tâbın
Sönerse gam degül bâd-ı fenâdan dil cerâgâsâ
Bahâyî âdeme gam sûretin göstermese
gâhî
‘Aceb mir’ât idi mir’ât-ı câm-ı
pür-safâ hakkâ
Ve lehu
Dilümde bulmadı cây-ı karâr cûy-ı ümîd
Gülüp açılmadı mânend-i gonce-rûy-ı
ümîd
Bahâyî gam yime cevgân-ı âhun anı
kapar
Kıbâb-ı çerhde âvîze olsa gûy-ı ümîd
Ve lehu
Ruhsâr-ı yârda hat-ı ‘anber-şiken
biter
İ‘câz-ı hüsndür ki gül üzre çemen
biter
Ser-sebz ü hurrem itdi cihânı nesîm-i
lutf
Bilmem Bahâyi tuhm-ı ümîdüm kaçan
biter
Ve lehu
Cur‘a-i câm-ı murâdı dem gelür sâkî-i
feyz
Nev-‘arûs-ı bahtuma gül-gûne-i ruhsâr
ider
Ey Bahâyî gâh olur bâd-ı seher gâh
niyâz
Şâhid-i ikbâli hâb-ı nâzdan bîdâr ider
Ve lehu
Bahâyî hâne-i ümmîdi kalmaz böyle
dil-beste
Nesîm-i lutf eser elbette bir gün
feth-i bâb eyler
Ve lehu
Nâlân iden beni hat-ı sebz-i ‘izârdur
Feryâd-ı ‘andelîbe sebeb nev-bahârdur
Yârun tecelliyâtını sad gûne eyleyen
Âyîne-i dilümde olan inkisârdur
İ‘câz-ı ‘ışkdur bu ki âyîne-i dilüm
Pâ-mâl-i cevr iken de yine bî-gubârdur
Ve lehu
Bûse-i la‘lin hüner cân ile erzân
almadur
Şîve-i ehl-i mahabbet cân virüp cân
almadur
Cûyveş her yana pûyân olmadan maksûd-ı
dil
Yanına bir sîm-ten serv-i hırâmân
almadur
Nev-‘arûs-ı nazma zînet virmenün
ser-mâyesi
Ey Bahâyî destüne kilk-i zer-efşân
almadur
Ve lehu
‘İtâb-ı la‘l-i nâbundan gönül pür-pîc
ü tâb olmaz
Bilür kim kân-ı âteşden çıkan hançerde
âb olmaz
Yıkılmaz dil pey-ender-pey çekerken
câm-ı âzârın
Bu bezmün bâde-nûşı mest olur ammâ
harâb olmaz
‘Aceb mi kuştegân-ı kûy-ı dil-ber
bî-şumâr olsa
Şehîdân-ı belâ-yı ‘ışka mahşerde hisâb
olmaz
Ve lehu
Olmaga meclâ-yı envâr-ı tecellâ-yı
cemâl
Levh-i dil âyîne-i idrâk-i pâk olmak
gerek
Dil-pesend-i rûzgâr olsun benüm kârum
diyen
Şâh-râh-ı semt-i teslîm içre hâk olmak gerek
Ve lehu
Ey Bahâyî bahr-i tab‘un böyle
derd-âlûd iken
Dürr-i nazmun yine âb u tâbdan hâlî
degül
Ve lehu
Geh bana geh ol hançer-i perrâna
bakarsın
Maksûdun eger cân ise cânâna bakarsın
Ve lehu
Dagıtdun hâb-ı nâz-ı yârı ey feryâd
n’eylersin
İdüp fitneyle dunyâyı harâb-âbâd
n’eylersin
Dil-i mecrûhuma lutf eyle kalsun dâm-ı
zülfünde
Şikeste-bâl olan murgı idüp âzâd
n’eylersin
Varup gîsû-yı zülf-i yârı biri birine
katdun
Yine bir fitne tahrîk eyledün ey bâd
n’eylersin
Güzel tasvîr idersin hâl ü hadd-i
dil-beri ammâ
Füsûn u fitneye geldükde ey Bihzâd
n’eylersin
Ve lehu
Tâ key kabâ-yı dil ola sad câk-i ârzû
Ey ‘ışk-ı âteş-efken-i hâşâk-i ârzû
Hayfâ ki şâhsâr-ı murâda sarılmadı
Hâk-i harîm-i dilde biten tâk-i ârzû
Ol resme nâ-ümîd-i visâlüm ki çeşmüme
Mânend-i tûtiyâ görinür hâk-i ârzû
Düşme ümîd-i vuslata olmaz Bahâyiyâ
Nahcîr-i ‘ışk beste-i fitrâk-i ârzû
Ve lehu
Sözüm o hurde hatt-ı müşk-bâr vasfında
Dakîka-bahş-ı safâdur bahâr vasfında
Ve lehu
Tîg-i derkâr olmasa ceyş-i hat-ı
ruhsârda
Fitneler peydâ olur ser-hadd-i hüsn-i
yârda
Ve lehu
Çıkar gerd-i belâ eflâke inmezse yaşum
hâke
Göz açdurmaz felek bir dem dil-i
mahzûn-ı gamnâke
Hayâl-i hançerinden dîde vü dil gark-ı
âb oldı
Reg-i dil benzedi bir ser-bürîde tâk-i
nemnâke
Bahâyî bu zemîn-i dil-keşün te’sîr-i
pür-sûzı
Neşât-ı tâze-bahş oldı semend-i tab‘-ı
câlâke
Ve lehu
Dil-i pür-âteş-i ‘uşşâkdur çünkim
harîdârı
N’ola ol Yûsuf-ı hüsnün olursa germ
bâzârı
Sadâsın kûh dinlerdi figân itdükce
inlerdi
Benüm gibi degüldi Kûh-ken-vâr idi
gam-hârı
Ruh-ı rengîn ü la‘l ü sükkerînin vasf
ider dâ’im
Bahâyî’nun n’ola rengîn ü şîrîn olsa
eş‘ârı
Ve lehu
Sâkiyâ ol cur‘a kim hâk-i çemen nûş
eyledi
Germ idüp bâgı dimâg-ı goncede cûş
eyledi
Dil-i pür-sûza dâg-ı derd-i ‘aşkun
tâze dâg oldı
Bana şimdi mahabbet ‘âlemi dag üsti
bâg oldı
Bahâyî âhdan men‘ itdi ‘uşşâkın o
mîr-i hüsn
Duhânum gördi kim ‘ahd-i şehenşehde
yasag oldı
Rubâ‘iyyât’ındandur
Yâ Rab dilüm eyle mahrem-i râz-ı şuhûd
Olsun nazarumda her dü ‘âlem nâ-bûd
Bir vech ile saykal-ı fenâyı ur kim
Âyîne-i dilde kalmaya jeng-i vücûd
Bu Ebyât
Mesneviyyâtındandur
Gele ey hâme-i huceste-sıfât
Ser-ber-âverde-i ‘azîr-i hayât
Der-guşâ-yı künûz-i Yezdânî
Tercemân-ı kalem-i Rabbânî
Nûş iden sensin ey hüner kânı
Ẓulümât içre âb-ı hayvânı
Sana layıkdur ey huceste-rakam
Dinilürse eger Mesîhâ-dem
Buna şâhid yeter ki cins-i hurûf
Olmamışken bekâ ile mevsûf
Sana olmagla bir nefes dem-sâz
Bula mânend-i Hızr ‘ömr-i dırâz
Seni bilmem ki n’eyle vasf ideyin
Kasr-ı medhün ne gûne rasf ideyin
Seni halk eyleyen kerîm Allâh
Zâtun itmiş garîk-ı nûr-ı siyâh
Kîr-gûn olmış iken âsârun
Yüzin agırdan oldur efkârun
Tıfl-ı ma‘nâya mihribân dâye
Nev-‘arûsân-ı fikre pîrâye
Menba‘-ı âb-ı feyz sensin sen
Söze mîzâb-ı feyz sensin sen
Güler imdâdun ile bâg-ı sühan
Gül olur himmetünle dâg-ı sühan
Kanda ‘arz eylesen kad-i bâlâ
Olur ol yir benefşezâr-ı safâ
Nâz u ‘işveyle kim hırâm idesin
O hırâm ile subhı şâm idesin
Senden ey nây-ı ceşmesâr-ı kadem
Oldı bâg-ı tabî‘atüm hurrem
Eyleyüp sebzezâr-ı tab‘umı şâd
Ser-firâz oldı nahl-i isti‘dâd
Levh-i ta‘lîme dest uraldan ben
Dest-gîrüm enîsüm oldun sen
Senden olmazdı bir nefes hâlî
Mekteb-i dilde fikrüm etfâli
Harekât eyledükce tıfl-ı benân
Mıstar üstinde çün resen-bâzân
Sunar idün idüp ana yârı
Bir terâzû-yı râst-mi‘yârî
Ve lehu
Gel ey mutrib-i nagme-senc-i niyâz
Yine eyle bir perdeden keşf-i râz
Reg-i ham-be-ham-ı dile tâb vir
Bün-i nahl-i ümmîdüme âb vir
Bulup reşh-i lutfunla neşv ü nemâ
Ser ü gerdenin eylesin arş-sâ
Yeter kaldı ey mutrib-i hoş-nevâ
Nihâl-i emel zîr-i bâr-ı ‘anâ
Dem-i gussa-perverle bâd-ı hazân
Yeter oldı bustân-ı câna vezân
Yeter oldı zahm-ı gûy-ı tegerg
Bün-i şâh-ı maksûdı bî-bâr u berg
Gül-i nahl-i ümmîdi çerh-i dejem
Yeter itdi âmâc-ı tîr-i sitem
Kemâlin bulup sahti-i rûzgâr
Nihâl-i emel kaldı nâ-puhte-bâr
Eger senden olmazsa imdâd-ı rûh
Açılmaz dil ü câna bâb-ı fütûh
Olur bir kere rişte-i sâz-ı dil
Kalursa bi-mühr-i cefâ râz-ı dil
Âsâr-ı hayriyyelerinden sa‘âdet-hâneleri civârında olan Kirmastı
Mescidi ’ni câmi‘ eyleyüp vezâ’if-i mebrûra ta‘yîn eylemişlerdür.
Rahmetu’llâhi ‘aleyh rahmeten vâsi‘aten.
(Ekinci, Ramazan, (hzl.) (2018). Şeyhî Mehmed Efendi, Vekâyi‘u’l-Fuzalâ, Şeyhî’nin Şakâ’ik Zeyli. İstanbul: Türkiye Yazma Eserler Kurumu Başkanlığı Yay. 690-704)
İlişkili Maddeler
Yayın Tarihi: 31.12.2013Güncelleme Tarihi: 12.11.2020Eserlerinden Örnekler
Örnek
Metin
Hoşâ dem kim berîd-i hoş-nüvîd-i
müjde-peymâyî
Vürûd itdükde leb-rîz-i neşât itdi bu
dünyâyı
Hoşâ dem kim vezânî-i nesîm-i
müjde-bâd ile
Sabâveş ‘âlem itdi sâha-i şâdîde
pûyâyı
Ne müjde müjde-i şâdî-fezâ-yı cümle-i
‘âlem
Ne müjde müjde-i behcet-fezâ-yı
neşve-bahşâyî
Ne müjde müjde-i şevk-ı cülûs-ı
ma‘delet-pîrâ
Ne müjde müjde-i sultân-ı dîn-i
re’fet-efzâyî
Ne müjde ya‘ni sad ikbâlle Hân Ahmed-i
Sâlis
Şeref-yâb eyledi el-hamdü li’llâh
taht-ı vâlâyı
Bi-hamdi’llâh yüzi güldi cihânun
feyz-i re’fetle
Açıldı gonçe-i ümmîd-i bâğ-ı
behcet-ârâyî
Olup mihr-i vücûdı zîr-i ebr-i savn-ı
Bârî’de
Bu dem nûr-ı tulû‘iyle münevver kıldı
dünyâyı
Zihî yek dâne dür-i bahr-i re’fet
mevc-i şevket kim
Odur zîver-dih-i tâc u serîr-i
milket-ârâyı
Bahâr-ı gülbün-i re’fet gül-i
hoş-bû-yı devlet kim
Çerâğ-ı
bezmgâh-ı ma‘deletdür pertev-i râyı
Himem dil-beste-i dest-i
kerem-mu‘tâdıdur her dem
Kerem fermân-ber-i Dârâ-yı tab‘-ı
mekrümet-zâyî
Nigâh-ı iltifât-âmîzi ihyâ-kerde-i
‘âlem
Dem-i cân-bahşı reşkîn-sâz-ı enfâs-ı
Mesîhâyî
Olur şermende-i tab‘-ı kerîmi kulzüm-i
re’fet
İder dest-i ‘atâ-bahşı hacîl ebr-i
güher-zâyı
Eger nazm-ı dür-i eltâfını gûş eylese
ol dem
Felek hall eyler idi reşkle ‘ıkd-ı
Süreyyâ’yı
Penâh-ı merhamet zîb-i sarây-ı ‘âli-i
şevket
Tırâz-ı efser-i devlet şeh-i taht-ı
mu‘allâyî
Zihî sultân-ı ‘adl-ârâ ki şâdî-i
cülûsiyle
Makâmât-ı meserret kıldı hakkâ sahn-ı
gabrâyı
Nizâmü’l-mülk-i ‘adl-âver şehenşâh-ı
zafer-yâver
K’ider fermânına münkâd dehr-i kîne-peymâyı
Vücûd-ı re’fet-âlûd-ı hümâyûnı ider
ihyâ
Be-her dem rûhveş cism-i cesîm-i
sahn-ı gabrâyı
Misâl-i âyet-i rahmet vücûd-ı pâkidür
her dem
Hayât-efzâ-yı tab‘-ı intizâm-ı
dâd-pîrâyî
Olup dârü’ş-şifâ dergâh-ı ‘adli
haste-i hüzne
Tabîb-i cûdı eyler zinde her ehl-i
temennâyı
Şehenşâh-ı serîr-i lutf u dâd-ârâ-yı
re’fet kim
Pür itdi cûd u ihsânı basît-i sahn-ı
gabrâyı
O sultân-ı serîr-ârâ-yı cûd u şevketün
lâyık
Olursa
sahn-ı lutfında felek pür-çetr-i fersâyî
O ser-tâc-ı mübâhât-ı cihânı eylemiş
Mevlâ
Sarây-ı ‘âleme ser-mâye-i şâdî-i
garrâyî
Keremde mekrümetde zât-ı ‘âlî-şânı
olmışdur
Hacâlet-bahş u reşkînsâz-ı rûh-ı
Hâtem-i Tâyî
Şehenşâhâ penâhâ ma‘deletgâhâ
Hudâvendâ
Misâl-i rûh ihyâ itdi lutfun cism-i
dünyâyı
Vücûd-ı bî-nazîrün zıll-ı Hak’dur
sâye-i lutfun
Sitemden pâk ü ‘ârî kıldı dehr-i
kîne-peymâyı
Hudâ göstermesün eksikliğün ey mâh-ı
evc-i cûd
Münevver ide her gün mihr-i zâtun
sahn-ı gabrâyı
İdüp ser-levha-i dîbâce-i midhat
sıfâtun hep
Senâ-yı zâtunı itmekde ‘âlem verd-i
zîbâyî
Ne mümkin lâyıkınca midhat-i zât-ı
hümâyûnun
Ne denlü eylesem sahn-ı medîhünde bu
da‘vâyı
Garaz ‘arz-ı le’âlî-i du‘â-yı hayrdur
Şeyhî
Du‘â meydânı içre eyledüm âgâz-ı
pûyâyı
Müşerref eyleye zât-ı hümâyûnun
mede’l-eyyâm
Hezârân ‘adl ü şevketle hemîn taht-ı
mu‘allâyı
Olup eyyâm-ı ‘adlün mevsim-i şâdî-i
‘âlem zîb
Der-i
zâtun ola zîb-i sarây-ı hıfz- ı Mevlâyî
(Ekinci, Ramazan, (hzl.) (2018). Şeyhî Mehmed Efendi, Vekâyi‘u’l-Fuzalâ, Şeyhî’nin Şakâ’ik Zeyli. İstanbul: Türkiye Yazma Eserler Kurumu Başkanlığı Yay. 41-43.)
Babası Feyzî Efendi'nin Gazeline Yaptığı
Tahmis
Derûnında idüp aşkı
yine îkâd n'eylersin
Kafesden mürg-ı cânı
eyleyüp âzâd n'eylersin
Yeniden eyleyüp derd-i
nihânı yâd n'eylersin
Nihân it derd-i aşkı eyleyüp feryâd n'eylersin
Cihânı itdün ey dil âh ile berbâd n'eylersin
(Ekinci, Ramazan (hzl.) (2013). H. Hüseyin Ayvansarâyî, Vefeyât-ı Ayvansarâyî. İstanbul: Buhara Yay. 134)
Vekâyiu’l-Fuzalâ’dan Yer Alan Bir
Şair/Şeyhülislâm Biyografisi
Şeyhü’l-İslâm Bahâyî Mehemmed
Efendi
el-Mevlâ
el-fâzıl ve’l-hibrü’l-kâmil Mehemmed Bahâyî ibnü’l-mevlâ ‘Abdü’l-‘azîz bin
Sa‘dü’d-dîn bin Hasan Cân.
‘Azîz-zâde Efendi ‘azîz-i Mısr -ı kerem
Her ân ehl-i recâ dergehinde nâsıye-mâl
Çehre-i
muhaddere-i beyân-ı hâli, ‘arûz-ı gubâr-ı tahrîrden berî ve şemse-i eyvân-ı
rif‘at ü şânı1 dîde-i remed-dîde-i vehm ü hayâlden mütevârî, dürr-i bî-bahâ-yı
sadef-i bahr-i vücûd, câm-ı cihân-nümâ-yı fazl-ı nâ-mahdûd:
Beyt
Semend-i hâmeye medhinde gelmez âsâyiş
İderse her ne kadar geşt deşt-i imkânı
Ser-defter-i
‘ulemâ ve ser-çeşme-i fuzalâ, hâ’iz-i fezâ’il-i haseb ü neseb, fâ’iz-i
mehâsin-i mevrûs u mükteseb Mevlânâ el-fâzıl Şeyhü’l-İslâm Bahâyî Mehemmed
Efendi hıdmetleridür. Vâlid-i mâcid-i ‘âlî-şânları sudûr-ı devlet-i Sultân
Ahmed Hân-ı Evvel ’den zîb-efzâ-yı sahâ’if-i Zeyl-i
‘Atâyî olan ‘Abdü’l-‘azîz Efendi’dür ki mu‘allim-i makâm-ı Sultân Murâd
Hânî Sa‘dü’d-dîn-i Sânî cenâblarınun mahdûm-ı râbi‘i olmagla silsile-i
nesebleri Hasan Cân ’a vâ-beste ve mâder-i ferhunde-ahterleri Ebu’s-su‘ûd-zâde
Mustafâ Efendi ’nün kerîme-i mükerremeleri olmagın ‘Allâme Ebu’s-su‘ûd
hazretlerine peyvestedür. Bin on senesi hudûdında tayy-ı merâhil-i vücûd iderek
vâsıl-ı ser-menzil-i şuhûd olup dest-yârî-i tab‘-ı nakkâd ile i‘mâl-i
re’sü’l-mâl-i isti‘dâd ve imdâd-ı sa‘y ü ictihâd ile iş‘âl-i nâ’ire-i zihn-i
vakkâd itdükde üstâdü’l-küll ‘Abdü’r-rahîm Efendi himmetleriyle teşyîd-i
mebânî-i ‘ulûm ve tertîb-i mukaddimât-ı mantûk u mefhûm kılup mir’ât-ı
cihân-nümâ-yı tab‘-ı sâfî-güherleri mıskale-i hidâyet ile cilâ-dâde ve
mertebe-i isti‘dâd u kabûli fevka’l-‘âde olmagın her safha-i varaka-i kitâb ki
mukâbil-i nazar-ı iksîr-eserleri olurdı. Levh-i cilâ-dâde-i Mânî gibi
nigâr-hâne-i hayâllerinde müressem ve hızâne-i hâfızaları zülâl-i füyûzâta
mukassem olup fusûl ü ebvâbı ve su’âl ü cevâbıyla hâzır bulunurdı. Bu resm
üzere mû-şikâf-ı tedkîk ve nihâye-i tahkîk ile mümtâz oldukdan sonra ‘amm-i
mihter-i mükerremleri Şeyhü’l-İslâm Mehemmed Efendi hıdmetlerinden ihrâz-ı
şeref-i mülâzemet ve bin yigirmi altı senesi hilâlinde vâlid-i mâcidleri ile
‘azm-i Beytu’llâhi’l-Harâm idüp edâ-yı hac ve ziyâret itmişler idi. Yigirmi
tokuz Zi’l-hicce’sinde Yâverî-zâde Mehemmed Efendi yirine Dâvûd Paşa Medresesi
ile kâm-revâ, otuz iki Muharrem’inde Velî-zâde ‘Abdu’r-rahmân Efendi yirine
Mahmûd Paşa Medresesi ’ne zînet-bahşâ oldılar. Otuz üç Muharrem’inde Öreke
Mustafâ Efendi yirine Üsküdar Mihrumâhı Medresesi sezâ görilüp otuz beş
Ramazân’ında Atlu Dâvûd Efendi yirine Sahn-ı Semâniyye ’nün birinde
murabba‘-nişîn-i gûşe-i mihrâb ve müfîd-i ders-i ûlî’l-elbâb olup otuz sekiz
Şa‘bân’ında Kebîrî Mehemmed Efendi yirine altmışlı i‘tibârıyla sâniyen Üsküdar
Mihrumâhı’na sâye salup otuz tokuz Zi’l-ka‘de’sinde bâ-hatt-ı hümâyûn-ı
sa‘âdet-makrûn Sânî İbrâhîm Efendi yirine Şeh-zâde dârü’l-ifâdesi ne pâ-nihâde
olmışlar idi. Kırk Cumâde’l-âhire’sinde Kürd Kâsım Efendi yirine Selanik kazâsı
makarr-ı hükm ü imzâları oldı. Kırk bir Cumâde’l-âhire’sinde ma‘zûl ve
yirlerine Kemâl Efendi-zâde İbrâhîm Efendi mevsûl oldı. Kırk üç
Rebî‘ü’l-evvel’inde Hâce-zâde Mes‘ûd Efendi yirine kazâ-yı fezâ-yı
Halebü’ş-şehbâya şehbâl-i himmet açdılar. Kırk dört Muharrem’inde Haleb vâlîsi
Ahmed Paşa ile mâ-beynlerinde vâki‘ mâcerâ sebebiyle şürb-i duhâna mübtelâ
olmagın “Sefer-i hümâyûn tedâriki hakkında sâdır olan fermân-ı cihân-mutâ‘
icrâsına kâdir degül.” diyü ‘arz u inhâ itmegin ‘azlden mâ‘adâ cezîre-i Kıbrıs
’a nefy ü iclâ ve yirleri Mantıkî Ahmed Efendi ’ye revâ görildi. Kırk altı
Şevvâl’inde ‘afv-nâme irsâl olınup vatanlarına ‘avd ile hoş-hâl oldılar. Kırk
sekiz Muharrem’inde Bosnevî Şa‘bân Efendi yirine Şâm-ı dârü’s-selâm kazâsıyla
mazhar-ı ikrâm olınmışlar idi. Kırk tokuz Şevvâl’inde ‘azl ve makâm-ı
hükûmetlerine ‘İsmetî Mehemmed Efendi vasl1 olındı. Elli dört Safer’inde
Âvâre-zâde Mustafâ Efendi yirine dârü’n-nasr-ı Edrine kazâsıyla tebcîl
olındılar. Sene-i mezbûre Zi’l-ka‘de’sinde ma‘zûl ve yirlerine Burusa
kâdîsi Kudsî-zâde Şeyh Mehemmed Efendi menkûl, anlarun yirine ‘İsmetî Mehemmed
Efendi mevsûl oldı. Elli beş Rebî‘ü’l-evvel’inde Hüsâm-zâde ‘Abdu’r-rahmân
Efendi yirine Dârü’s-saltanati’l-‘aliyye mahmiyye-i Kostantıniyye kazâsıyla
sâha-i ikbâlleri pür-tumturâk u tantana olmış idi. Sene-i mezkûre Şevvâl’inde
ma‘zûl ve yirlerine Edrine kâdîsi Başmakcı-zâde Mehemmed Efendi menkûl, anlarun
yirleriyle Selanik kâdîsi İmâm-zâde Şeyh Mehemmed Efendi nâ’ilü’l-me’mûl olup
anlarun yirleri dahı Bosnevî Bâlî Efendi ’ye tevcîh olındı. Elli altı
Rebî‘ü’l-evvel’inde Cinci Hüseyn Efendi yirine Anatolı sadrında
murabba‘-nişîn-i ‘izz ü temkîn olup sene-i mez bûre Receb’inde ‘Abdü’r-rahîm
Efendi yirine sadr-ı Rûm ’a nakl olınduklarında yirlerine sâniyen Çivi-zâde
Şeyh Mehemmed Efendi vasl olındı. Şeyh Nazmî Efendi merhûm lafzen ü ma‘nen bu
gûne târîh dimişdür:
Nazm
Müşerref eyledükde Rûmili sadrını ol fâzıl
Muşâbih oldı rûzı ‘âlemun ‘îde şebi Kadr’e
Bu şevk ile didüm târîh Nazmî lafzen ü ma‘nen
Bin elli altıda geçdi Bahâyî ‘adlle sadra
Sene-i mezkûre Zi’l-ka‘de’sinde Mihalıc kazâsı arpalıgı ile
munfasıl ve yirlerine sâniyen Kara Çelebi-zâde Mahmûd Efendi vâsıl oldı. Elli
yedi Cumâde’l-ûlâ’sında halefleri yirine sâniyen Rûmili sadâretiyle müşerref
olduklarında arpalıkları ol esnâda imâm-ı sultânî olan Karabaş Mahmûd Efendi
’ye virildi. Sene-i merkûme Şevvâl’inde Molova ve Kalonya ve Yund ve Ayazmend
kazâları arpalıklarıyla mütekâ‘id ve makâm-ı hükûmetlerine halef-i sâlifleri
Çivi-zâde Efendi mütesâ‘id oldı. Elli sekiz Receb’inde Midilli arpalıgı dahı
zamîme-i revâtibleri kılınmış idi. Elli tokuz Receb’inde selefleri
‘Abdü’r-rahîm Efendi yirine makâm-ı vâlâ-yı meşîhat-i İslâmiyye’ye su‘ûd ve
erbâb-ı rüsûma bezl-i cûd itdiler. Altmış bir Cumâde’l-ûlâ’sında mesned-i
fetvâdan tenzîl ve ol pâye ile Kara Çelebi-zâde ‘Abdü’l-‘azîz Efendi tebcîl
kılındukda bunlar Anatolıhisârı ’nda vâki‘ yalılarına ‘azîmet itmiş iken mâh-ı
mezbûrda arpalıkları olan Midilli cezîresine nefy ü üclâ fermân olınup
‘alâ-tarîkı’l-müsâmaha Gelibolı’da hatt-ı rahl-i karâr itmişler idi. Sene-i
mezkûre Ramazân’ında Ebû Sa‘îd Mehemmed Efendi şeyhü’l-İslâm olmagla der-i
devlet-medâra da‘vet olınup yalılarında ikâmet buyurdılar. Sene-i merkûme
Zi’l-hicce’sinde taraf-ı sultânîden iki kîse guruş ve iki tulum rûgan-ı sâde ve
iki yüz kîl birinç ve kahve ve şeker irsâliyle pürsiş-i hâtırları oldı. Altmış
iki Ramazân’ınun on ikinci güni Ebû Sa‘îd Mehemmed Efendi def‘a-i sâniyesi
yirine sâniyen şeyhü’l-İslâm ve müşkil-guşâ-yı enâm olduklarında vâlid-i
câmi‘ü’l-hurûf Şeyh Feyzî Hasan Efendi didügi târîhdür:
Nazm
Kerem-i hazret-i Hak eyledi kevni mesrûr
İtdi bir menba‘-ı ihsân u ‘atâyı müftî
Yine teşrîf idicek Feyzi didüm târîhin
‘İzz ile sadra geçüp oldı Bahâyî müftî
Altmış dört Safer’inün on ikinci Cum‘a güni maraz-ı hunnâk ile
mahnûk ve rû-gerdân-ı cânib-i mahlûk olup Câmi‘-i Ebu’l-feth Sultân Mehemmed
Hânî’de salât-ı cenâzeleri edâ ve karîn-i du‘â vü senâ kılınup hâneleri
mukâbilinde türbe-i mu‘ayyenelerinde mânend-i künc-i mahzûn mütevârî vü medfûn
kılındı. Târîh-i sâl-i ‘azm-i dârü’l-karârı ve nakş-ı seng-i mezârı bu mısrâ‘
vâki‘ olmışdur:
Mısrâ‘
Menzilün
firdevs ola el-Fâtiha
Meşîhat-ı İslâmiyye’ye sâlisen selefleri Ebû Sa‘îd Efendi sezâvâr,
mahlûl olan arpalıklarından Midilli kazâsı Ebû Sa‘îd Efendi-zâde Feyzu’llâh
Efendi ’ye mâye-i iftihâr olup Molova ve Kalonya ve Yund ve Ayazmend kazâları
fukarâyı kuzâta ihsân olındı.
Mevlânâ-yı merkûm mahdûm-ı mahâdîm-i fezâ’il-mevsûm, şâh-süvâr-ı
‘arsa-i fazîlet, yeke-tâz-ı meydân-ı ma‘rifet, akl-ı sâf-ı hüdâ-ittisâfları her
vechle memdûh u makbûl, bi-tahsîs fıtnat u zekâ ve rüşd ü sedâd ile
gâlib-i ekser-i ‘ukûl, reşha-i kilk-i zülâl-rîzi dil-teşnegân-ı ihtiyâca mâye-i
Rabbânî, belki tefsîde-lebân-ı ‘atş-ı zarûrete sebeb-i hayât-ı câvidânî,
Asma‘iyyü’l-fesâha, Bermekiyyü’s-semâha, fâzıl-ı bî-mu‘âdil, mefkûdü’l-mümâsil
idi.
Âsâr-ı ‘ilmiyyelerinden manzûrları olan kütüb-i fünûn-ı
gûn-â-gûn-ı Fârsî vü ‘Arabî âsâr-ı kalem-i ‘anberîn-rakamlarıyla meşhûn
oldugından mâ‘adâ müdevven fetâvâları ve müretteb ü mükemmel Dîvân-ı eş‘âr-ı belâgat-şi‘ârları vardur.
Bu eş‘âr-ı âbdâr nümûne-i güftâr-ı dürer-bârlarıdur:
ez-Kasâ’id
Sıfat-ı
Bahâr
Şeh-i bahâr-ı memâliksitân-ı
kişver-gîr
Kalem-rev-i çemeni eyledi yine teshîr
Nesîm-i nusret ile itdi kârını itmâm
Ne tîr çekdi ‘adû üstine ne hod şemşîr
Eritdi âteş-i kahrıyla cevşen-i berfi
Hadeng-i sîne-şikâf-ı şu‘â-ı mihr-i
münîr
Sahîfe-i çemen üzre hat-ı benefşe ile
Rüsûm-ı şâh-ı bahârı kazâ ider tahrîr
Nedür bu dem dem-i ‘Īsâ mıdur ki
feyzinden
Bu gûne kesb-i tarâvet ide zamâne-i
pîr
O haddedür ki rutûbet bakılsa kuhsâra
İderdi tîr-i nazar seng-i hâreye
te’sîr
Letâfetiyle hevânun olurdı tâze nihâl
Bu fasl içinde cemenzâra atsalar bir
tîr
Olurdı lutf-ı hevâdan şüküfte vü
handân
Olınsa gonce-i gül seng-i hâreye
tasvîr
Sıfat-ı
Subh
Sepîde-dem k’ola leb-rîz-i nûr sâgar-ı
hûr
Cihâna fâ’iz olur neş’e-i tecelli-i
Tûr
Seher alup eline câm-ı zer-nigârı
felek
Dimâg-ı halkdan itdi humâr-ı bâdeyi
dûr
Ne câmdur bu ki konmagla bâm-ı eflâke
Ola dimâg-ı mizâc-ı cihâniyân pür-şûr
Diyâr-ı gurbete düşmiş kıyâs ider
kendin
Bu demde hâtır-ı ehl-i dile gam itse
hutûr
Ve lehu
Kala gam-hâne-i bahtum yine pür-gerd-i
melâl
Olsa cârûb-keşi perr-i Hümâ-yı ikbâl
‘Âkıbet oldı cerâg-ı şeb-i hicrâna
fetîl
Rişte-i süst ü ham-ender-ham-ı ümmîd-i
visâl
Kân-ı ikbâlüm eger olsa pezîrende-i
feyz
Senden ey tâb-dih-i çehre-i hurşîd-i
cemâl
Ola yâkût gibi seng-i siyâh-ı bahtum
Zînet-efzâ-yı binâgûş-ı ‘arûs-ı ikbâl
ez-Gazeliyyât
Ruhından dûr idüp bâd-ı sabâ zülfün
duhânâsâ
Füzûn eyler furûg-ı şem‘-i hüsnün
şem‘-i cânâsâ
İrersin devlet-i pâ-bûs-ı yâra ey
gönül bir gün
Hemân sen dergehinde hâksâr ol
âsitânâsâ
Nihâl-i tâzesin neşv ü nemâ hengâmıdur
şimdi
Ko rû-mâl eylesün pâyuna dil âb-ı
revânâsâ
Ve lehu
Sakın hâkisterüm çignetme esb-i nâza
bî-pervâ
Komaz elbette hâlî ‘ışk ocagın bu
dil-i şeydâ
Duhân-ı âh ile şem‘-i ruhundan tâzeler
tâbın
Sönerse gam degül bâd-ı fenâdan dil cerâgâsâ
Bahâyî âdeme gam sûretin göstermese
gâhî
‘Aceb mir’ât idi mir’ât-ı câm-ı
pür-safâ hakkâ
Ve lehu
Dilümde bulmadı cây-ı karâr cûy-ı ümîd
Gülüp açılmadı mânend-i gonce-rûy-ı
ümîd
Bahâyî gam yime cevgân-ı âhun anı
kapar
Kıbâb-ı çerhde âvîze olsa gûy-ı ümîd
Ve lehu
Ruhsâr-ı yârda hat-ı ‘anber-şiken
biter
İ‘câz-ı hüsndür ki gül üzre çemen
biter
Ser-sebz ü hurrem itdi cihânı nesîm-i
lutf
Bilmem Bahâyi tuhm-ı ümîdüm kaçan
biter
Ve lehu
Cur‘a-i câm-ı murâdı dem gelür sâkî-i
feyz
Nev-‘arûs-ı bahtuma gül-gûne-i ruhsâr
ider
Ey Bahâyî gâh olur bâd-ı seher gâh
niyâz
Şâhid-i ikbâli hâb-ı nâzdan bîdâr ider
Ve lehu
Bahâyî hâne-i ümmîdi kalmaz böyle
dil-beste
Nesîm-i lutf eser elbette bir gün
feth-i bâb eyler
Ve lehu
Nâlân iden beni hat-ı sebz-i ‘izârdur
Feryâd-ı ‘andelîbe sebeb nev-bahârdur
Yârun tecelliyâtını sad gûne eyleyen
Âyîne-i dilümde olan inkisârdur
İ‘câz-ı ‘ışkdur bu ki âyîne-i dilüm
Pâ-mâl-i cevr iken de yine bî-gubârdur
Ve lehu
Bûse-i la‘lin hüner cân ile erzân
almadur
Şîve-i ehl-i mahabbet cân virüp cân
almadur
Cûyveş her yana pûyân olmadan maksûd-ı
dil
Yanına bir sîm-ten serv-i hırâmân
almadur
Nev-‘arûs-ı nazma zînet virmenün
ser-mâyesi
Ey Bahâyî destüne kilk-i zer-efşân
almadur
Ve lehu
‘İtâb-ı la‘l-i nâbundan gönül pür-pîc
ü tâb olmaz
Bilür kim kân-ı âteşden çıkan hançerde
âb olmaz
Yıkılmaz dil pey-ender-pey çekerken
câm-ı âzârın
Bu bezmün bâde-nûşı mest olur ammâ
harâb olmaz
‘Aceb mi kuştegân-ı kûy-ı dil-ber
bî-şumâr olsa
Şehîdân-ı belâ-yı ‘ışka mahşerde hisâb
olmaz
Ve lehu
Olmaga meclâ-yı envâr-ı tecellâ-yı
cemâl
Levh-i dil âyîne-i idrâk-i pâk olmak
gerek
Dil-pesend-i rûzgâr olsun benüm kârum
diyen
Şâh-râh-ı semt-i teslîm içre hâk olmak gerek
Ve lehu
Ey Bahâyî bahr-i tab‘un böyle
derd-âlûd iken
Dürr-i nazmun yine âb u tâbdan hâlî
degül
Ve lehu
Geh bana geh ol hançer-i perrâna
bakarsın
Maksûdun eger cân ise cânâna bakarsın
Ve lehu
Dagıtdun hâb-ı nâz-ı yârı ey feryâd
n’eylersin
İdüp fitneyle dunyâyı harâb-âbâd
n’eylersin
Dil-i mecrûhuma lutf eyle kalsun dâm-ı
zülfünde
Şikeste-bâl olan murgı idüp âzâd
n’eylersin
Varup gîsû-yı zülf-i yârı biri birine
katdun
Yine bir fitne tahrîk eyledün ey bâd
n’eylersin
Güzel tasvîr idersin hâl ü hadd-i
dil-beri ammâ
Füsûn u fitneye geldükde ey Bihzâd
n’eylersin
Ve lehu
Tâ key kabâ-yı dil ola sad câk-i ârzû
Ey ‘ışk-ı âteş-efken-i hâşâk-i ârzû
Hayfâ ki şâhsâr-ı murâda sarılmadı
Hâk-i harîm-i dilde biten tâk-i ârzû
Ol resme nâ-ümîd-i visâlüm ki çeşmüme
Mânend-i tûtiyâ görinür hâk-i ârzû
Düşme ümîd-i vuslata olmaz Bahâyiyâ
Nahcîr-i ‘ışk beste-i fitrâk-i ârzû
Ve lehu
Sözüm o hurde hatt-ı müşk-bâr vasfında
Dakîka-bahş-ı safâdur bahâr vasfında
Ve lehu
Tîg-i derkâr olmasa ceyş-i hat-ı
ruhsârda
Fitneler peydâ olur ser-hadd-i hüsn-i
yârda
Ve lehu
Çıkar gerd-i belâ eflâke inmezse yaşum
hâke
Göz açdurmaz felek bir dem dil-i
mahzûn-ı gamnâke
Hayâl-i hançerinden dîde vü dil gark-ı
âb oldı
Reg-i dil benzedi bir ser-bürîde tâk-i
nemnâke
Bahâyî bu zemîn-i dil-keşün te’sîr-i
pür-sûzı
Neşât-ı tâze-bahş oldı semend-i tab‘-ı
câlâke
Ve lehu
Dil-i pür-âteş-i ‘uşşâkdur çünkim
harîdârı
N’ola ol Yûsuf-ı hüsnün olursa germ
bâzârı
Sadâsın kûh dinlerdi figân itdükce
inlerdi
Benüm gibi degüldi Kûh-ken-vâr idi
gam-hârı
Ruh-ı rengîn ü la‘l ü sükkerînin vasf
ider dâ’im
Bahâyî’nun n’ola rengîn ü şîrîn olsa
eş‘ârı
Ve lehu
Sâkiyâ ol cur‘a kim hâk-i çemen nûş
eyledi
Germ idüp bâgı dimâg-ı goncede cûş
eyledi
Dil-i pür-sûza dâg-ı derd-i ‘aşkun
tâze dâg oldı
Bana şimdi mahabbet ‘âlemi dag üsti
bâg oldı
Bahâyî âhdan men‘ itdi ‘uşşâkın o
mîr-i hüsn
Duhânum gördi kim ‘ahd-i şehenşehde
yasag oldı
Rubâ‘iyyât’ındandur
Yâ Rab dilüm eyle mahrem-i râz-ı şuhûd
Olsun nazarumda her dü ‘âlem nâ-bûd
Bir vech ile saykal-ı fenâyı ur kim
Âyîne-i dilde kalmaya jeng-i vücûd
Bu Ebyât
Mesneviyyâtındandur
Gele ey hâme-i huceste-sıfât
Ser-ber-âverde-i ‘azîr-i hayât
Der-guşâ-yı künûz-i Yezdânî
Tercemân-ı kalem-i Rabbânî
Nûş iden sensin ey hüner kânı
Ẓulümât içre âb-ı hayvânı
Sana layıkdur ey huceste-rakam
Dinilürse eger Mesîhâ-dem
Buna şâhid yeter ki cins-i hurûf
Olmamışken bekâ ile mevsûf
Sana olmagla bir nefes dem-sâz
Bula mânend-i Hızr ‘ömr-i dırâz
Seni bilmem ki n’eyle vasf ideyin
Kasr-ı medhün ne gûne rasf ideyin
Seni halk eyleyen kerîm Allâh
Zâtun itmiş garîk-ı nûr-ı siyâh
Kîr-gûn olmış iken âsârun
Yüzin agırdan oldur efkârun
Tıfl-ı ma‘nâya mihribân dâye
Nev-‘arûsân-ı fikre pîrâye
Menba‘-ı âb-ı feyz sensin sen
Söze mîzâb-ı feyz sensin sen
Güler imdâdun ile bâg-ı sühan
Gül olur himmetünle dâg-ı sühan
Kanda ‘arz eylesen kad-i bâlâ
Olur ol yir benefşezâr-ı safâ
Nâz u ‘işveyle kim hırâm idesin
O hırâm ile subhı şâm idesin
Senden ey nây-ı ceşmesâr-ı kadem
Oldı bâg-ı tabî‘atüm hurrem
Eyleyüp sebzezâr-ı tab‘umı şâd
Ser-firâz oldı nahl-i isti‘dâd
Levh-i ta‘lîme dest uraldan ben
Dest-gîrüm enîsüm oldun sen
Senden olmazdı bir nefes hâlî
Mekteb-i dilde fikrüm etfâli
Harekât eyledükce tıfl-ı benân
Mıstar üstinde çün resen-bâzân
Sunar idün idüp ana yârı
Bir terâzû-yı râst-mi‘yârî
Ve lehu
Gel ey mutrib-i nagme-senc-i niyâz
Yine eyle bir perdeden keşf-i râz
Reg-i ham-be-ham-ı dile tâb vir
Bün-i nahl-i ümmîdüme âb vir
Bulup reşh-i lutfunla neşv ü nemâ
Ser ü gerdenin eylesin arş-sâ
Yeter kaldı ey mutrib-i hoş-nevâ
Nihâl-i emel zîr-i bâr-ı ‘anâ
Dem-i gussa-perverle bâd-ı hazân
Yeter oldı bustân-ı câna vezân
Yeter oldı zahm-ı gûy-ı tegerg
Bün-i şâh-ı maksûdı bî-bâr u berg
Gül-i nahl-i ümmîdi çerh-i dejem
Yeter itdi âmâc-ı tîr-i sitem
Kemâlin bulup sahti-i rûzgâr
Nihâl-i emel kaldı nâ-puhte-bâr
Eger senden olmazsa imdâd-ı rûh
Açılmaz dil ü câna bâb-ı fütûh
Olur bir kere rişte-i sâz-ı dil
Kalursa bi-mühr-i cefâ râz-ı dil
Âsâr-ı hayriyyelerinden sa‘âdet-hâneleri civârında olan Kirmastı
Mescidi ’ni câmi‘ eyleyüp vezâ’if-i mebrûra ta‘yîn eylemişlerdür.
Rahmetu’llâhi ‘aleyh rahmeten vâsi‘aten.
(Ekinci, Ramazan, (hzl.) (2018). Şeyhî Mehmed Efendi, Vekâyi‘u’l-Fuzalâ, Şeyhî’nin Şakâ’ik Zeyli. İstanbul: Türkiye Yazma Eserler Kurumu Başkanlığı Yay. 690-704)
İlişkili Maddeler
Güncelleme Tarihi: 12.11.2020Eserlerinden Örnekler
Örnek
Metin
Hoşâ dem kim berîd-i hoş-nüvîd-i
müjde-peymâyî
Vürûd itdükde leb-rîz-i neşât itdi bu
dünyâyı
Hoşâ dem kim vezânî-i nesîm-i
müjde-bâd ile
Sabâveş ‘âlem itdi sâha-i şâdîde
pûyâyı
Ne müjde müjde-i şâdî-fezâ-yı cümle-i
‘âlem
Ne müjde müjde-i behcet-fezâ-yı
neşve-bahşâyî
Ne müjde müjde-i şevk-ı cülûs-ı
ma‘delet-pîrâ
Ne müjde müjde-i sultân-ı dîn-i
re’fet-efzâyî
Ne müjde ya‘ni sad ikbâlle Hân Ahmed-i
Sâlis
Şeref-yâb eyledi el-hamdü li’llâh
taht-ı vâlâyı
Bi-hamdi’llâh yüzi güldi cihânun
feyz-i re’fetle
Açıldı gonçe-i ümmîd-i bâğ-ı
behcet-ârâyî
Olup mihr-i vücûdı zîr-i ebr-i savn-ı
Bârî’de
Bu dem nûr-ı tulû‘iyle münevver kıldı
dünyâyı
Zihî yek dâne dür-i bahr-i re’fet
mevc-i şevket kim
Odur zîver-dih-i tâc u serîr-i
milket-ârâyı
Bahâr-ı gülbün-i re’fet gül-i
hoş-bû-yı devlet kim
Çerâğ-ı
bezmgâh-ı ma‘deletdür pertev-i râyı
Himem dil-beste-i dest-i
kerem-mu‘tâdıdur her dem
Kerem fermân-ber-i Dârâ-yı tab‘-ı
mekrümet-zâyî
Nigâh-ı iltifât-âmîzi ihyâ-kerde-i
‘âlem
Dem-i cân-bahşı reşkîn-sâz-ı enfâs-ı
Mesîhâyî
Olur şermende-i tab‘-ı kerîmi kulzüm-i
re’fet
İder dest-i ‘atâ-bahşı hacîl ebr-i
güher-zâyı
Eger nazm-ı dür-i eltâfını gûş eylese
ol dem
Felek hall eyler idi reşkle ‘ıkd-ı
Süreyyâ’yı
Penâh-ı merhamet zîb-i sarây-ı ‘âli-i
şevket
Tırâz-ı efser-i devlet şeh-i taht-ı
mu‘allâyî
Zihî sultân-ı ‘adl-ârâ ki şâdî-i
cülûsiyle
Makâmât-ı meserret kıldı hakkâ sahn-ı
gabrâyı
Nizâmü’l-mülk-i ‘adl-âver şehenşâh-ı
zafer-yâver
K’ider fermânına münkâd dehr-i kîne-peymâyı
Vücûd-ı re’fet-âlûd-ı hümâyûnı ider
ihyâ
Be-her dem rûhveş cism-i cesîm-i
sahn-ı gabrâyı
Misâl-i âyet-i rahmet vücûd-ı pâkidür
her dem
Hayât-efzâ-yı tab‘-ı intizâm-ı
dâd-pîrâyî
Olup dârü’ş-şifâ dergâh-ı ‘adli
haste-i hüzne
Tabîb-i cûdı eyler zinde her ehl-i
temennâyı
Şehenşâh-ı serîr-i lutf u dâd-ârâ-yı
re’fet kim
Pür itdi cûd u ihsânı basît-i sahn-ı
gabrâyı
O sultân-ı serîr-ârâ-yı cûd u şevketün
lâyık
Olursa
sahn-ı lutfında felek pür-çetr-i fersâyî
O ser-tâc-ı mübâhât-ı cihânı eylemiş
Mevlâ
Sarây-ı ‘âleme ser-mâye-i şâdî-i
garrâyî
Keremde mekrümetde zât-ı ‘âlî-şânı
olmışdur
Hacâlet-bahş u reşkînsâz-ı rûh-ı
Hâtem-i Tâyî
Şehenşâhâ penâhâ ma‘deletgâhâ
Hudâvendâ
Misâl-i rûh ihyâ itdi lutfun cism-i
dünyâyı
Vücûd-ı bî-nazîrün zıll-ı Hak’dur
sâye-i lutfun
Sitemden pâk ü ‘ârî kıldı dehr-i
kîne-peymâyı
Hudâ göstermesün eksikliğün ey mâh-ı
evc-i cûd
Münevver ide her gün mihr-i zâtun
sahn-ı gabrâyı
İdüp ser-levha-i dîbâce-i midhat
sıfâtun hep
Senâ-yı zâtunı itmekde ‘âlem verd-i
zîbâyî
Ne mümkin lâyıkınca midhat-i zât-ı
hümâyûnun
Ne denlü eylesem sahn-ı medîhünde bu
da‘vâyı
Garaz ‘arz-ı le’âlî-i du‘â-yı hayrdur
Şeyhî
Du‘â meydânı içre eyledüm âgâz-ı
pûyâyı
Müşerref eyleye zât-ı hümâyûnun
mede’l-eyyâm
Hezârân ‘adl ü şevketle hemîn taht-ı
mu‘allâyı
Olup eyyâm-ı ‘adlün mevsim-i şâdî-i
‘âlem zîb
Der-i
zâtun ola zîb-i sarây-ı hıfz- ı Mevlâyî
(Ekinci, Ramazan, (hzl.) (2018). Şeyhî Mehmed Efendi, Vekâyi‘u’l-Fuzalâ, Şeyhî’nin Şakâ’ik Zeyli. İstanbul: Türkiye Yazma Eserler Kurumu Başkanlığı Yay. 41-43.)
Babası Feyzî Efendi'nin Gazeline Yaptığı
Tahmis
Derûnında idüp aşkı
yine îkâd n'eylersin
Kafesden mürg-ı cânı
eyleyüp âzâd n'eylersin
Yeniden eyleyüp derd-i
nihânı yâd n'eylersin
Nihân it derd-i aşkı eyleyüp feryâd n'eylersin
Cihânı itdün ey dil âh ile berbâd n'eylersin
(Ekinci, Ramazan (hzl.) (2013). H. Hüseyin Ayvansarâyî, Vefeyât-ı Ayvansarâyî. İstanbul: Buhara Yay. 134)
Vekâyiu’l-Fuzalâ’dan Yer Alan Bir
Şair/Şeyhülislâm Biyografisi
Şeyhü’l-İslâm Bahâyî Mehemmed
Efendi
el-Mevlâ
el-fâzıl ve’l-hibrü’l-kâmil Mehemmed Bahâyî ibnü’l-mevlâ ‘Abdü’l-‘azîz bin
Sa‘dü’d-dîn bin Hasan Cân.
‘Azîz-zâde Efendi ‘azîz-i Mısr -ı kerem
Her ân ehl-i recâ dergehinde nâsıye-mâl
Çehre-i
muhaddere-i beyân-ı hâli, ‘arûz-ı gubâr-ı tahrîrden berî ve şemse-i eyvân-ı
rif‘at ü şânı1 dîde-i remed-dîde-i vehm ü hayâlden mütevârî, dürr-i bî-bahâ-yı
sadef-i bahr-i vücûd, câm-ı cihân-nümâ-yı fazl-ı nâ-mahdûd:
Beyt
Semend-i hâmeye medhinde gelmez âsâyiş
İderse her ne kadar geşt deşt-i imkânı
Ser-defter-i
‘ulemâ ve ser-çeşme-i fuzalâ, hâ’iz-i fezâ’il-i haseb ü neseb, fâ’iz-i
mehâsin-i mevrûs u mükteseb Mevlânâ el-fâzıl Şeyhü’l-İslâm Bahâyî Mehemmed
Efendi hıdmetleridür. Vâlid-i mâcid-i ‘âlî-şânları sudûr-ı devlet-i Sultân
Ahmed Hân-ı Evvel ’den zîb-efzâ-yı sahâ’if-i Zeyl-i
‘Atâyî olan ‘Abdü’l-‘azîz Efendi’dür ki mu‘allim-i makâm-ı Sultân Murâd
Hânî Sa‘dü’d-dîn-i Sânî cenâblarınun mahdûm-ı râbi‘i olmagla silsile-i
nesebleri Hasan Cân ’a vâ-beste ve mâder-i ferhunde-ahterleri Ebu’s-su‘ûd-zâde
Mustafâ Efendi ’nün kerîme-i mükerremeleri olmagın ‘Allâme Ebu’s-su‘ûd
hazretlerine peyvestedür. Bin on senesi hudûdında tayy-ı merâhil-i vücûd iderek
vâsıl-ı ser-menzil-i şuhûd olup dest-yârî-i tab‘-ı nakkâd ile i‘mâl-i
re’sü’l-mâl-i isti‘dâd ve imdâd-ı sa‘y ü ictihâd ile iş‘âl-i nâ’ire-i zihn-i
vakkâd itdükde üstâdü’l-küll ‘Abdü’r-rahîm Efendi himmetleriyle teşyîd-i
mebânî-i ‘ulûm ve tertîb-i mukaddimât-ı mantûk u mefhûm kılup mir’ât-ı
cihân-nümâ-yı tab‘-ı sâfî-güherleri mıskale-i hidâyet ile cilâ-dâde ve
mertebe-i isti‘dâd u kabûli fevka’l-‘âde olmagın her safha-i varaka-i kitâb ki
mukâbil-i nazar-ı iksîr-eserleri olurdı. Levh-i cilâ-dâde-i Mânî gibi
nigâr-hâne-i hayâllerinde müressem ve hızâne-i hâfızaları zülâl-i füyûzâta
mukassem olup fusûl ü ebvâbı ve su’âl ü cevâbıyla hâzır bulunurdı. Bu resm
üzere mû-şikâf-ı tedkîk ve nihâye-i tahkîk ile mümtâz oldukdan sonra ‘amm-i
mihter-i mükerremleri Şeyhü’l-İslâm Mehemmed Efendi hıdmetlerinden ihrâz-ı
şeref-i mülâzemet ve bin yigirmi altı senesi hilâlinde vâlid-i mâcidleri ile
‘azm-i Beytu’llâhi’l-Harâm idüp edâ-yı hac ve ziyâret itmişler idi. Yigirmi
tokuz Zi’l-hicce’sinde Yâverî-zâde Mehemmed Efendi yirine Dâvûd Paşa Medresesi
ile kâm-revâ, otuz iki Muharrem’inde Velî-zâde ‘Abdu’r-rahmân Efendi yirine
Mahmûd Paşa Medresesi ’ne zînet-bahşâ oldılar. Otuz üç Muharrem’inde Öreke
Mustafâ Efendi yirine Üsküdar Mihrumâhı Medresesi sezâ görilüp otuz beş
Ramazân’ında Atlu Dâvûd Efendi yirine Sahn-ı Semâniyye ’nün birinde
murabba‘-nişîn-i gûşe-i mihrâb ve müfîd-i ders-i ûlî’l-elbâb olup otuz sekiz
Şa‘bân’ında Kebîrî Mehemmed Efendi yirine altmışlı i‘tibârıyla sâniyen Üsküdar
Mihrumâhı’na sâye salup otuz tokuz Zi’l-ka‘de’sinde bâ-hatt-ı hümâyûn-ı
sa‘âdet-makrûn Sânî İbrâhîm Efendi yirine Şeh-zâde dârü’l-ifâdesi ne pâ-nihâde
olmışlar idi. Kırk Cumâde’l-âhire’sinde Kürd Kâsım Efendi yirine Selanik kazâsı
makarr-ı hükm ü imzâları oldı. Kırk bir Cumâde’l-âhire’sinde ma‘zûl ve
yirlerine Kemâl Efendi-zâde İbrâhîm Efendi mevsûl oldı. Kırk üç
Rebî‘ü’l-evvel’inde Hâce-zâde Mes‘ûd Efendi yirine kazâ-yı fezâ-yı
Halebü’ş-şehbâya şehbâl-i himmet açdılar. Kırk dört Muharrem’inde Haleb vâlîsi
Ahmed Paşa ile mâ-beynlerinde vâki‘ mâcerâ sebebiyle şürb-i duhâna mübtelâ
olmagın “Sefer-i hümâyûn tedâriki hakkında sâdır olan fermân-ı cihân-mutâ‘
icrâsına kâdir degül.” diyü ‘arz u inhâ itmegin ‘azlden mâ‘adâ cezîre-i Kıbrıs
’a nefy ü iclâ ve yirleri Mantıkî Ahmed Efendi ’ye revâ görildi. Kırk altı
Şevvâl’inde ‘afv-nâme irsâl olınup vatanlarına ‘avd ile hoş-hâl oldılar. Kırk
sekiz Muharrem’inde Bosnevî Şa‘bân Efendi yirine Şâm-ı dârü’s-selâm kazâsıyla
mazhar-ı ikrâm olınmışlar idi. Kırk tokuz Şevvâl’inde ‘azl ve makâm-ı
hükûmetlerine ‘İsmetî Mehemmed Efendi vasl1 olındı. Elli dört Safer’inde
Âvâre-zâde Mustafâ Efendi yirine dârü’n-nasr-ı Edrine kazâsıyla tebcîl
olındılar. Sene-i mezbûre Zi’l-ka‘de’sinde ma‘zûl ve yirlerine Burusa
kâdîsi Kudsî-zâde Şeyh Mehemmed Efendi menkûl, anlarun yirine ‘İsmetî Mehemmed
Efendi mevsûl oldı. Elli beş Rebî‘ü’l-evvel’inde Hüsâm-zâde ‘Abdu’r-rahmân
Efendi yirine Dârü’s-saltanati’l-‘aliyye mahmiyye-i Kostantıniyye kazâsıyla
sâha-i ikbâlleri pür-tumturâk u tantana olmış idi. Sene-i mezkûre Şevvâl’inde
ma‘zûl ve yirlerine Edrine kâdîsi Başmakcı-zâde Mehemmed Efendi menkûl, anlarun
yirleriyle Selanik kâdîsi İmâm-zâde Şeyh Mehemmed Efendi nâ’ilü’l-me’mûl olup
anlarun yirleri dahı Bosnevî Bâlî Efendi ’ye tevcîh olındı. Elli altı
Rebî‘ü’l-evvel’inde Cinci Hüseyn Efendi yirine Anatolı sadrında
murabba‘-nişîn-i ‘izz ü temkîn olup sene-i mez bûre Receb’inde ‘Abdü’r-rahîm
Efendi yirine sadr-ı Rûm ’a nakl olınduklarında yirlerine sâniyen Çivi-zâde
Şeyh Mehemmed Efendi vasl olındı. Şeyh Nazmî Efendi merhûm lafzen ü ma‘nen bu
gûne târîh dimişdür:
Nazm
Müşerref eyledükde Rûmili sadrını ol fâzıl
Muşâbih oldı rûzı ‘âlemun ‘îde şebi Kadr’e
Bu şevk ile didüm târîh Nazmî lafzen ü ma‘nen
Bin elli altıda geçdi Bahâyî ‘adlle sadra
Sene-i mezkûre Zi’l-ka‘de’sinde Mihalıc kazâsı arpalıgı ile
munfasıl ve yirlerine sâniyen Kara Çelebi-zâde Mahmûd Efendi vâsıl oldı. Elli
yedi Cumâde’l-ûlâ’sında halefleri yirine sâniyen Rûmili sadâretiyle müşerref
olduklarında arpalıkları ol esnâda imâm-ı sultânî olan Karabaş Mahmûd Efendi
’ye virildi. Sene-i merkûme Şevvâl’inde Molova ve Kalonya ve Yund ve Ayazmend
kazâları arpalıklarıyla mütekâ‘id ve makâm-ı hükûmetlerine halef-i sâlifleri
Çivi-zâde Efendi mütesâ‘id oldı. Elli sekiz Receb’inde Midilli arpalıgı dahı
zamîme-i revâtibleri kılınmış idi. Elli tokuz Receb’inde selefleri
‘Abdü’r-rahîm Efendi yirine makâm-ı vâlâ-yı meşîhat-i İslâmiyye’ye su‘ûd ve
erbâb-ı rüsûma bezl-i cûd itdiler. Altmış bir Cumâde’l-ûlâ’sında mesned-i
fetvâdan tenzîl ve ol pâye ile Kara Çelebi-zâde ‘Abdü’l-‘azîz Efendi tebcîl
kılındukda bunlar Anatolıhisârı ’nda vâki‘ yalılarına ‘azîmet itmiş iken mâh-ı
mezbûrda arpalıkları olan Midilli cezîresine nefy ü üclâ fermân olınup
‘alâ-tarîkı’l-müsâmaha Gelibolı’da hatt-ı rahl-i karâr itmişler idi. Sene-i
mezkûre Ramazân’ında Ebû Sa‘îd Mehemmed Efendi şeyhü’l-İslâm olmagla der-i
devlet-medâra da‘vet olınup yalılarında ikâmet buyurdılar. Sene-i merkûme
Zi’l-hicce’sinde taraf-ı sultânîden iki kîse guruş ve iki tulum rûgan-ı sâde ve
iki yüz kîl birinç ve kahve ve şeker irsâliyle pürsiş-i hâtırları oldı. Altmış
iki Ramazân’ınun on ikinci güni Ebû Sa‘îd Mehemmed Efendi def‘a-i sâniyesi
yirine sâniyen şeyhü’l-İslâm ve müşkil-guşâ-yı enâm olduklarında vâlid-i
câmi‘ü’l-hurûf Şeyh Feyzî Hasan Efendi didügi târîhdür:
Nazm
Kerem-i hazret-i Hak eyledi kevni mesrûr
İtdi bir menba‘-ı ihsân u ‘atâyı müftî
Yine teşrîf idicek Feyzi didüm târîhin
‘İzz ile sadra geçüp oldı Bahâyî müftî
Altmış dört Safer’inün on ikinci Cum‘a güni maraz-ı hunnâk ile
mahnûk ve rû-gerdân-ı cânib-i mahlûk olup Câmi‘-i Ebu’l-feth Sultân Mehemmed
Hânî’de salât-ı cenâzeleri edâ ve karîn-i du‘â vü senâ kılınup hâneleri
mukâbilinde türbe-i mu‘ayyenelerinde mânend-i künc-i mahzûn mütevârî vü medfûn
kılındı. Târîh-i sâl-i ‘azm-i dârü’l-karârı ve nakş-ı seng-i mezârı bu mısrâ‘
vâki‘ olmışdur:
Mısrâ‘
Menzilün
firdevs ola el-Fâtiha
Meşîhat-ı İslâmiyye’ye sâlisen selefleri Ebû Sa‘îd Efendi sezâvâr,
mahlûl olan arpalıklarından Midilli kazâsı Ebû Sa‘îd Efendi-zâde Feyzu’llâh
Efendi ’ye mâye-i iftihâr olup Molova ve Kalonya ve Yund ve Ayazmend kazâları
fukarâyı kuzâta ihsân olındı.
Mevlânâ-yı merkûm mahdûm-ı mahâdîm-i fezâ’il-mevsûm, şâh-süvâr-ı
‘arsa-i fazîlet, yeke-tâz-ı meydân-ı ma‘rifet, akl-ı sâf-ı hüdâ-ittisâfları her
vechle memdûh u makbûl, bi-tahsîs fıtnat u zekâ ve rüşd ü sedâd ile
gâlib-i ekser-i ‘ukûl, reşha-i kilk-i zülâl-rîzi dil-teşnegân-ı ihtiyâca mâye-i
Rabbânî, belki tefsîde-lebân-ı ‘atş-ı zarûrete sebeb-i hayât-ı câvidânî,
Asma‘iyyü’l-fesâha, Bermekiyyü’s-semâha, fâzıl-ı bî-mu‘âdil, mefkûdü’l-mümâsil
idi.
Âsâr-ı ‘ilmiyyelerinden manzûrları olan kütüb-i fünûn-ı
gûn-â-gûn-ı Fârsî vü ‘Arabî âsâr-ı kalem-i ‘anberîn-rakamlarıyla meşhûn
oldugından mâ‘adâ müdevven fetâvâları ve müretteb ü mükemmel Dîvân-ı eş‘âr-ı belâgat-şi‘ârları vardur.
Bu eş‘âr-ı âbdâr nümûne-i güftâr-ı dürer-bârlarıdur:
ez-Kasâ’id
Sıfat-ı
Bahâr
Şeh-i bahâr-ı memâliksitân-ı
kişver-gîr
Kalem-rev-i çemeni eyledi yine teshîr
Nesîm-i nusret ile itdi kârını itmâm
Ne tîr çekdi ‘adû üstine ne hod şemşîr
Eritdi âteş-i kahrıyla cevşen-i berfi
Hadeng-i sîne-şikâf-ı şu‘â-ı mihr-i
münîr
Sahîfe-i çemen üzre hat-ı benefşe ile
Rüsûm-ı şâh-ı bahârı kazâ ider tahrîr
Nedür bu dem dem-i ‘Īsâ mıdur ki
feyzinden
Bu gûne kesb-i tarâvet ide zamâne-i
pîr
O haddedür ki rutûbet bakılsa kuhsâra
İderdi tîr-i nazar seng-i hâreye
te’sîr
Letâfetiyle hevânun olurdı tâze nihâl
Bu fasl içinde cemenzâra atsalar bir
tîr
Olurdı lutf-ı hevâdan şüküfte vü
handân
Olınsa gonce-i gül seng-i hâreye
tasvîr
Sıfat-ı
Subh
Sepîde-dem k’ola leb-rîz-i nûr sâgar-ı
hûr
Cihâna fâ’iz olur neş’e-i tecelli-i
Tûr
Seher alup eline câm-ı zer-nigârı
felek
Dimâg-ı halkdan itdi humâr-ı bâdeyi
dûr
Ne câmdur bu ki konmagla bâm-ı eflâke
Ola dimâg-ı mizâc-ı cihâniyân pür-şûr
Diyâr-ı gurbete düşmiş kıyâs ider
kendin
Bu demde hâtır-ı ehl-i dile gam itse
hutûr
Ve lehu
Kala gam-hâne-i bahtum yine pür-gerd-i
melâl
Olsa cârûb-keşi perr-i Hümâ-yı ikbâl
‘Âkıbet oldı cerâg-ı şeb-i hicrâna
fetîl
Rişte-i süst ü ham-ender-ham-ı ümmîd-i
visâl
Kân-ı ikbâlüm eger olsa pezîrende-i
feyz
Senden ey tâb-dih-i çehre-i hurşîd-i
cemâl
Ola yâkût gibi seng-i siyâh-ı bahtum
Zînet-efzâ-yı binâgûş-ı ‘arûs-ı ikbâl
ez-Gazeliyyât
Ruhından dûr idüp bâd-ı sabâ zülfün
duhânâsâ
Füzûn eyler furûg-ı şem‘-i hüsnün
şem‘-i cânâsâ
İrersin devlet-i pâ-bûs-ı yâra ey
gönül bir gün
Hemân sen dergehinde hâksâr ol
âsitânâsâ
Nihâl-i tâzesin neşv ü nemâ hengâmıdur
şimdi
Ko rû-mâl eylesün pâyuna dil âb-ı
revânâsâ
Ve lehu
Sakın hâkisterüm çignetme esb-i nâza
bî-pervâ
Komaz elbette hâlî ‘ışk ocagın bu
dil-i şeydâ
Duhân-ı âh ile şem‘-i ruhundan tâzeler
tâbın
Sönerse gam degül bâd-ı fenâdan dil cerâgâsâ
Bahâyî âdeme gam sûretin göstermese
gâhî
‘Aceb mir’ât idi mir’ât-ı câm-ı
pür-safâ hakkâ
Ve lehu
Dilümde bulmadı cây-ı karâr cûy-ı ümîd
Gülüp açılmadı mânend-i gonce-rûy-ı
ümîd
Bahâyî gam yime cevgân-ı âhun anı
kapar
Kıbâb-ı çerhde âvîze olsa gûy-ı ümîd
Ve lehu
Ruhsâr-ı yârda hat-ı ‘anber-şiken
biter
İ‘câz-ı hüsndür ki gül üzre çemen
biter
Ser-sebz ü hurrem itdi cihânı nesîm-i
lutf
Bilmem Bahâyi tuhm-ı ümîdüm kaçan
biter
Ve lehu
Cur‘a-i câm-ı murâdı dem gelür sâkî-i
feyz
Nev-‘arûs-ı bahtuma gül-gûne-i ruhsâr
ider
Ey Bahâyî gâh olur bâd-ı seher gâh
niyâz
Şâhid-i ikbâli hâb-ı nâzdan bîdâr ider
Ve lehu
Bahâyî hâne-i ümmîdi kalmaz böyle
dil-beste
Nesîm-i lutf eser elbette bir gün
feth-i bâb eyler
Ve lehu
Nâlân iden beni hat-ı sebz-i ‘izârdur
Feryâd-ı ‘andelîbe sebeb nev-bahârdur
Yârun tecelliyâtını sad gûne eyleyen
Âyîne-i dilümde olan inkisârdur
İ‘câz-ı ‘ışkdur bu ki âyîne-i dilüm
Pâ-mâl-i cevr iken de yine bî-gubârdur
Ve lehu
Bûse-i la‘lin hüner cân ile erzân
almadur
Şîve-i ehl-i mahabbet cân virüp cân
almadur
Cûyveş her yana pûyân olmadan maksûd-ı
dil
Yanına bir sîm-ten serv-i hırâmân
almadur
Nev-‘arûs-ı nazma zînet virmenün
ser-mâyesi
Ey Bahâyî destüne kilk-i zer-efşân
almadur
Ve lehu
‘İtâb-ı la‘l-i nâbundan gönül pür-pîc
ü tâb olmaz
Bilür kim kân-ı âteşden çıkan hançerde
âb olmaz
Yıkılmaz dil pey-ender-pey çekerken
câm-ı âzârın
Bu bezmün bâde-nûşı mest olur ammâ
harâb olmaz
‘Aceb mi kuştegân-ı kûy-ı dil-ber
bî-şumâr olsa
Şehîdân-ı belâ-yı ‘ışka mahşerde hisâb
olmaz
Ve lehu
Olmaga meclâ-yı envâr-ı tecellâ-yı
cemâl
Levh-i dil âyîne-i idrâk-i pâk olmak
gerek
Dil-pesend-i rûzgâr olsun benüm kârum
diyen
Şâh-râh-ı semt-i teslîm içre hâk olmak gerek
Ve lehu
Ey Bahâyî bahr-i tab‘un böyle
derd-âlûd iken
Dürr-i nazmun yine âb u tâbdan hâlî
degül
Ve lehu
Geh bana geh ol hançer-i perrâna
bakarsın
Maksûdun eger cân ise cânâna bakarsın
Ve lehu
Dagıtdun hâb-ı nâz-ı yârı ey feryâd
n’eylersin
İdüp fitneyle dunyâyı harâb-âbâd
n’eylersin
Dil-i mecrûhuma lutf eyle kalsun dâm-ı
zülfünde
Şikeste-bâl olan murgı idüp âzâd
n’eylersin
Varup gîsû-yı zülf-i yârı biri birine
katdun
Yine bir fitne tahrîk eyledün ey bâd
n’eylersin
Güzel tasvîr idersin hâl ü hadd-i
dil-beri ammâ
Füsûn u fitneye geldükde ey Bihzâd
n’eylersin
Ve lehu
Tâ key kabâ-yı dil ola sad câk-i ârzû
Ey ‘ışk-ı âteş-efken-i hâşâk-i ârzû
Hayfâ ki şâhsâr-ı murâda sarılmadı
Hâk-i harîm-i dilde biten tâk-i ârzû
Ol resme nâ-ümîd-i visâlüm ki çeşmüme
Mânend-i tûtiyâ görinür hâk-i ârzû
Düşme ümîd-i vuslata olmaz Bahâyiyâ
Nahcîr-i ‘ışk beste-i fitrâk-i ârzû
Ve lehu
Sözüm o hurde hatt-ı müşk-bâr vasfında
Dakîka-bahş-ı safâdur bahâr vasfında
Ve lehu
Tîg-i derkâr olmasa ceyş-i hat-ı
ruhsârda
Fitneler peydâ olur ser-hadd-i hüsn-i
yârda
Ve lehu
Çıkar gerd-i belâ eflâke inmezse yaşum
hâke
Göz açdurmaz felek bir dem dil-i
mahzûn-ı gamnâke
Hayâl-i hançerinden dîde vü dil gark-ı
âb oldı
Reg-i dil benzedi bir ser-bürîde tâk-i
nemnâke
Bahâyî bu zemîn-i dil-keşün te’sîr-i
pür-sûzı
Neşât-ı tâze-bahş oldı semend-i tab‘-ı
câlâke
Ve lehu
Dil-i pür-âteş-i ‘uşşâkdur çünkim
harîdârı
N’ola ol Yûsuf-ı hüsnün olursa germ
bâzârı
Sadâsın kûh dinlerdi figân itdükce
inlerdi
Benüm gibi degüldi Kûh-ken-vâr idi
gam-hârı
Ruh-ı rengîn ü la‘l ü sükkerînin vasf
ider dâ’im
Bahâyî’nun n’ola rengîn ü şîrîn olsa
eş‘ârı
Ve lehu
Sâkiyâ ol cur‘a kim hâk-i çemen nûş
eyledi
Germ idüp bâgı dimâg-ı goncede cûş
eyledi
Dil-i pür-sûza dâg-ı derd-i ‘aşkun
tâze dâg oldı
Bana şimdi mahabbet ‘âlemi dag üsti
bâg oldı
Bahâyî âhdan men‘ itdi ‘uşşâkın o
mîr-i hüsn
Duhânum gördi kim ‘ahd-i şehenşehde
yasag oldı
Rubâ‘iyyât’ındandur
Yâ Rab dilüm eyle mahrem-i râz-ı şuhûd
Olsun nazarumda her dü ‘âlem nâ-bûd
Bir vech ile saykal-ı fenâyı ur kim
Âyîne-i dilde kalmaya jeng-i vücûd
Bu Ebyât
Mesneviyyâtındandur
Gele ey hâme-i huceste-sıfât
Ser-ber-âverde-i ‘azîr-i hayât
Der-guşâ-yı künûz-i Yezdânî
Tercemân-ı kalem-i Rabbânî
Nûş iden sensin ey hüner kânı
Ẓulümât içre âb-ı hayvânı
Sana layıkdur ey huceste-rakam
Dinilürse eger Mesîhâ-dem
Buna şâhid yeter ki cins-i hurûf
Olmamışken bekâ ile mevsûf
Sana olmagla bir nefes dem-sâz
Bula mânend-i Hızr ‘ömr-i dırâz
Seni bilmem ki n’eyle vasf ideyin
Kasr-ı medhün ne gûne rasf ideyin
Seni halk eyleyen kerîm Allâh
Zâtun itmiş garîk-ı nûr-ı siyâh
Kîr-gûn olmış iken âsârun
Yüzin agırdan oldur efkârun
Tıfl-ı ma‘nâya mihribân dâye
Nev-‘arûsân-ı fikre pîrâye
Menba‘-ı âb-ı feyz sensin sen
Söze mîzâb-ı feyz sensin sen
Güler imdâdun ile bâg-ı sühan
Gül olur himmetünle dâg-ı sühan
Kanda ‘arz eylesen kad-i bâlâ
Olur ol yir benefşezâr-ı safâ
Nâz u ‘işveyle kim hırâm idesin
O hırâm ile subhı şâm idesin
Senden ey nây-ı ceşmesâr-ı kadem
Oldı bâg-ı tabî‘atüm hurrem
Eyleyüp sebzezâr-ı tab‘umı şâd
Ser-firâz oldı nahl-i isti‘dâd
Levh-i ta‘lîme dest uraldan ben
Dest-gîrüm enîsüm oldun sen
Senden olmazdı bir nefes hâlî
Mekteb-i dilde fikrüm etfâli
Harekât eyledükce tıfl-ı benân
Mıstar üstinde çün resen-bâzân
Sunar idün idüp ana yârı
Bir terâzû-yı râst-mi‘yârî
Ve lehu
Gel ey mutrib-i nagme-senc-i niyâz
Yine eyle bir perdeden keşf-i râz
Reg-i ham-be-ham-ı dile tâb vir
Bün-i nahl-i ümmîdüme âb vir
Bulup reşh-i lutfunla neşv ü nemâ
Ser ü gerdenin eylesin arş-sâ
Yeter kaldı ey mutrib-i hoş-nevâ
Nihâl-i emel zîr-i bâr-ı ‘anâ
Dem-i gussa-perverle bâd-ı hazân
Yeter oldı bustân-ı câna vezân
Yeter oldı zahm-ı gûy-ı tegerg
Bün-i şâh-ı maksûdı bî-bâr u berg
Gül-i nahl-i ümmîdi çerh-i dejem
Yeter itdi âmâc-ı tîr-i sitem
Kemâlin bulup sahti-i rûzgâr
Nihâl-i emel kaldı nâ-puhte-bâr
Eger senden olmazsa imdâd-ı rûh
Açılmaz dil ü câna bâb-ı fütûh
Olur bir kere rişte-i sâz-ı dil
Kalursa bi-mühr-i cefâ râz-ı dil
Âsâr-ı hayriyyelerinden sa‘âdet-hâneleri civârında olan Kirmastı
Mescidi ’ni câmi‘ eyleyüp vezâ’if-i mebrûra ta‘yîn eylemişlerdür.
Rahmetu’llâhi ‘aleyh rahmeten vâsi‘aten.
(Ekinci, Ramazan, (hzl.) (2018). Şeyhî Mehmed Efendi, Vekâyi‘u’l-Fuzalâ, Şeyhî’nin Şakâ’ik Zeyli. İstanbul: Türkiye Yazma Eserler Kurumu Başkanlığı Yay. 690-704)
İlişkili Maddeler
Eserlerinden Örnekler
Örnek
Metin
Hoşâ dem kim berîd-i hoş-nüvîd-i
müjde-peymâyî
Vürûd itdükde leb-rîz-i neşât itdi bu
dünyâyı
Hoşâ dem kim vezânî-i nesîm-i
müjde-bâd ile
Sabâveş ‘âlem itdi sâha-i şâdîde
pûyâyı
Ne müjde müjde-i şâdî-fezâ-yı cümle-i
‘âlem
Ne müjde müjde-i behcet-fezâ-yı
neşve-bahşâyî
Ne müjde müjde-i şevk-ı cülûs-ı
ma‘delet-pîrâ
Ne müjde müjde-i sultân-ı dîn-i
re’fet-efzâyî
Ne müjde ya‘ni sad ikbâlle Hân Ahmed-i
Sâlis
Şeref-yâb eyledi el-hamdü li’llâh
taht-ı vâlâyı
Bi-hamdi’llâh yüzi güldi cihânun
feyz-i re’fetle
Açıldı gonçe-i ümmîd-i bâğ-ı
behcet-ârâyî
Olup mihr-i vücûdı zîr-i ebr-i savn-ı
Bârî’de
Bu dem nûr-ı tulû‘iyle münevver kıldı
dünyâyı
Zihî yek dâne dür-i bahr-i re’fet
mevc-i şevket kim
Odur zîver-dih-i tâc u serîr-i
milket-ârâyı
Bahâr-ı gülbün-i re’fet gül-i
hoş-bû-yı devlet kim
Çerâğ-ı
bezmgâh-ı ma‘deletdür pertev-i râyı
Himem dil-beste-i dest-i
kerem-mu‘tâdıdur her dem
Kerem fermân-ber-i Dârâ-yı tab‘-ı
mekrümet-zâyî
Nigâh-ı iltifât-âmîzi ihyâ-kerde-i
‘âlem
Dem-i cân-bahşı reşkîn-sâz-ı enfâs-ı
Mesîhâyî
Olur şermende-i tab‘-ı kerîmi kulzüm-i
re’fet
İder dest-i ‘atâ-bahşı hacîl ebr-i
güher-zâyı
Eger nazm-ı dür-i eltâfını gûş eylese
ol dem
Felek hall eyler idi reşkle ‘ıkd-ı
Süreyyâ’yı
Penâh-ı merhamet zîb-i sarây-ı ‘âli-i
şevket
Tırâz-ı efser-i devlet şeh-i taht-ı
mu‘allâyî
Zihî sultân-ı ‘adl-ârâ ki şâdî-i
cülûsiyle
Makâmât-ı meserret kıldı hakkâ sahn-ı
gabrâyı
Nizâmü’l-mülk-i ‘adl-âver şehenşâh-ı
zafer-yâver
K’ider fermânına münkâd dehr-i kîne-peymâyı
Vücûd-ı re’fet-âlûd-ı hümâyûnı ider
ihyâ
Be-her dem rûhveş cism-i cesîm-i
sahn-ı gabrâyı
Misâl-i âyet-i rahmet vücûd-ı pâkidür
her dem
Hayât-efzâ-yı tab‘-ı intizâm-ı
dâd-pîrâyî
Olup dârü’ş-şifâ dergâh-ı ‘adli
haste-i hüzne
Tabîb-i cûdı eyler zinde her ehl-i
temennâyı
Şehenşâh-ı serîr-i lutf u dâd-ârâ-yı
re’fet kim
Pür itdi cûd u ihsânı basît-i sahn-ı
gabrâyı
O sultân-ı serîr-ârâ-yı cûd u şevketün
lâyık
Olursa
sahn-ı lutfında felek pür-çetr-i fersâyî
O ser-tâc-ı mübâhât-ı cihânı eylemiş
Mevlâ
Sarây-ı ‘âleme ser-mâye-i şâdî-i
garrâyî
Keremde mekrümetde zât-ı ‘âlî-şânı
olmışdur
Hacâlet-bahş u reşkînsâz-ı rûh-ı
Hâtem-i Tâyî
Şehenşâhâ penâhâ ma‘deletgâhâ
Hudâvendâ
Misâl-i rûh ihyâ itdi lutfun cism-i
dünyâyı
Vücûd-ı bî-nazîrün zıll-ı Hak’dur
sâye-i lutfun
Sitemden pâk ü ‘ârî kıldı dehr-i
kîne-peymâyı
Hudâ göstermesün eksikliğün ey mâh-ı
evc-i cûd
Münevver ide her gün mihr-i zâtun
sahn-ı gabrâyı
İdüp ser-levha-i dîbâce-i midhat
sıfâtun hep
Senâ-yı zâtunı itmekde ‘âlem verd-i
zîbâyî
Ne mümkin lâyıkınca midhat-i zât-ı
hümâyûnun
Ne denlü eylesem sahn-ı medîhünde bu
da‘vâyı
Garaz ‘arz-ı le’âlî-i du‘â-yı hayrdur
Şeyhî
Du‘â meydânı içre eyledüm âgâz-ı
pûyâyı
Müşerref eyleye zât-ı hümâyûnun
mede’l-eyyâm
Hezârân ‘adl ü şevketle hemîn taht-ı
mu‘allâyı
Olup eyyâm-ı ‘adlün mevsim-i şâdî-i
‘âlem zîb
Der-i zâtun ola zîb-i sarây-ı hıfz- ı Mevlâyî
(Ekinci, Ramazan, (hzl.) (2018). Şeyhî Mehmed Efendi, Vekâyi‘u’l-Fuzalâ, Şeyhî’nin Şakâ’ik Zeyli. İstanbul: Türkiye Yazma Eserler Kurumu Başkanlığı Yay. 41-43.)
Babası Feyzî Efendi'nin Gazeline Yaptığı
Tahmis
Derûnında idüp aşkı
yine îkâd n'eylersin
Kafesden mürg-ı cânı
eyleyüp âzâd n'eylersin
Yeniden eyleyüp derd-i
nihânı yâd n'eylersin
Nihân it derd-i aşkı eyleyüp feryâd n'eylersin
Cihânı itdün ey dil âh ile berbâd n'eylersin
(Ekinci, Ramazan (hzl.) (2013). H. Hüseyin Ayvansarâyî, Vefeyât-ı Ayvansarâyî. İstanbul: Buhara Yay. 134)
Vekâyiu’l-Fuzalâ’dan Yer Alan Bir
Şair/Şeyhülislâm Biyografisi
Şeyhü’l-İslâm Bahâyî Mehemmed Efendi
el-Mevlâ
el-fâzıl ve’l-hibrü’l-kâmil Mehemmed Bahâyî ibnü’l-mevlâ ‘Abdü’l-‘azîz bin
Sa‘dü’d-dîn bin Hasan Cân.
‘Azîz-zâde Efendi ‘azîz-i Mısr -ı kerem
Her ân ehl-i recâ dergehinde nâsıye-mâl
Çehre-i muhaddere-i beyân-ı hâli, ‘arûz-ı gubâr-ı tahrîrden berî ve şemse-i eyvân-ı rif‘at ü şânı1 dîde-i remed-dîde-i vehm ü hayâlden mütevârî, dürr-i bî-bahâ-yı sadef-i bahr-i vücûd, câm-ı cihân-nümâ-yı fazl-ı nâ-mahdûd:
Beyt
Semend-i hâmeye medhinde gelmez âsâyiş
İderse her ne kadar geşt deşt-i imkânı
Ser-defter-i
‘ulemâ ve ser-çeşme-i fuzalâ, hâ’iz-i fezâ’il-i haseb ü neseb, fâ’iz-i
mehâsin-i mevrûs u mükteseb Mevlânâ el-fâzıl Şeyhü’l-İslâm Bahâyî Mehemmed
Efendi hıdmetleridür. Vâlid-i mâcid-i ‘âlî-şânları sudûr-ı devlet-i Sultân
Ahmed Hân-ı Evvel ’den zîb-efzâ-yı sahâ’if-i Zeyl-i
‘Atâyî olan ‘Abdü’l-‘azîz Efendi’dür ki mu‘allim-i makâm-ı Sultân Murâd
Hânî Sa‘dü’d-dîn-i Sânî cenâblarınun mahdûm-ı râbi‘i olmagla silsile-i
nesebleri Hasan Cân ’a vâ-beste ve mâder-i ferhunde-ahterleri Ebu’s-su‘ûd-zâde
Mustafâ Efendi ’nün kerîme-i mükerremeleri olmagın ‘Allâme Ebu’s-su‘ûd
hazretlerine peyvestedür. Bin on senesi hudûdında tayy-ı merâhil-i vücûd iderek
vâsıl-ı ser-menzil-i şuhûd olup dest-yârî-i tab‘-ı nakkâd ile i‘mâl-i
re’sü’l-mâl-i isti‘dâd ve imdâd-ı sa‘y ü ictihâd ile iş‘âl-i nâ’ire-i zihn-i
vakkâd itdükde üstâdü’l-küll ‘Abdü’r-rahîm Efendi himmetleriyle teşyîd-i
mebânî-i ‘ulûm ve tertîb-i mukaddimât-ı mantûk u mefhûm kılup mir’ât-ı
cihân-nümâ-yı tab‘-ı sâfî-güherleri mıskale-i hidâyet ile cilâ-dâde ve
mertebe-i isti‘dâd u kabûli fevka’l-‘âde olmagın her safha-i varaka-i kitâb ki
mukâbil-i nazar-ı iksîr-eserleri olurdı. Levh-i cilâ-dâde-i Mânî gibi
nigâr-hâne-i hayâllerinde müressem ve hızâne-i hâfızaları zülâl-i füyûzâta
mukassem olup fusûl ü ebvâbı ve su’âl ü cevâbıyla hâzır bulunurdı. Bu resm
üzere mû-şikâf-ı tedkîk ve nihâye-i tahkîk ile mümtâz oldukdan sonra ‘amm-i
mihter-i mükerremleri Şeyhü’l-İslâm Mehemmed Efendi hıdmetlerinden ihrâz-ı
şeref-i mülâzemet ve bin yigirmi altı senesi hilâlinde vâlid-i mâcidleri ile
‘azm-i Beytu’llâhi’l-Harâm idüp edâ-yı hac ve ziyâret itmişler idi. Yigirmi
tokuz Zi’l-hicce’sinde Yâverî-zâde Mehemmed Efendi yirine Dâvûd Paşa Medresesi
ile kâm-revâ, otuz iki Muharrem’inde Velî-zâde ‘Abdu’r-rahmân Efendi yirine
Mahmûd Paşa Medresesi ’ne zînet-bahşâ oldılar. Otuz üç Muharrem’inde Öreke
Mustafâ Efendi yirine Üsküdar Mihrumâhı Medresesi sezâ görilüp otuz beş
Ramazân’ında Atlu Dâvûd Efendi yirine Sahn-ı Semâniyye ’nün birinde
murabba‘-nişîn-i gûşe-i mihrâb ve müfîd-i ders-i ûlî’l-elbâb olup otuz sekiz
Şa‘bân’ında Kebîrî Mehemmed Efendi yirine altmışlı i‘tibârıyla sâniyen Üsküdar
Mihrumâhı’na sâye salup otuz tokuz Zi’l-ka‘de’sinde bâ-hatt-ı hümâyûn-ı
sa‘âdet-makrûn Sânî İbrâhîm Efendi yirine Şeh-zâde dârü’l-ifâdesi ne pâ-nihâde
olmışlar idi. Kırk Cumâde’l-âhire’sinde Kürd Kâsım Efendi yirine Selanik kazâsı
makarr-ı hükm ü imzâları oldı. Kırk bir Cumâde’l-âhire’sinde ma‘zûl ve
yirlerine Kemâl Efendi-zâde İbrâhîm Efendi mevsûl oldı. Kırk üç
Rebî‘ü’l-evvel’inde Hâce-zâde Mes‘ûd Efendi yirine kazâ-yı fezâ-yı
Halebü’ş-şehbâya şehbâl-i himmet açdılar. Kırk dört Muharrem’inde Haleb vâlîsi
Ahmed Paşa ile mâ-beynlerinde vâki‘ mâcerâ sebebiyle şürb-i duhâna mübtelâ
olmagın “Sefer-i hümâyûn tedâriki hakkında sâdır olan fermân-ı cihân-mutâ‘
icrâsına kâdir degül.” diyü ‘arz u inhâ itmegin ‘azlden mâ‘adâ cezîre-i Kıbrıs
’a nefy ü iclâ ve yirleri Mantıkî Ahmed Efendi ’ye revâ görildi. Kırk altı
Şevvâl’inde ‘afv-nâme irsâl olınup vatanlarına ‘avd ile hoş-hâl oldılar. Kırk
sekiz Muharrem’inde Bosnevî Şa‘bân Efendi yirine Şâm-ı dârü’s-selâm kazâsıyla
mazhar-ı ikrâm olınmışlar idi. Kırk tokuz Şevvâl’inde ‘azl ve makâm-ı
hükûmetlerine ‘İsmetî Mehemmed Efendi vasl1 olındı. Elli dört Safer’inde
Âvâre-zâde Mustafâ Efendi yirine dârü’n-nasr-ı Edrine kazâsıyla tebcîl
olındılar. Sene-i mezbûre Zi’l-ka‘de’sinde ma‘zûl ve yirlerine Burusa
kâdîsi Kudsî-zâde Şeyh Mehemmed Efendi menkûl, anlarun yirine ‘İsmetî Mehemmed
Efendi mevsûl oldı. Elli beş Rebî‘ü’l-evvel’inde Hüsâm-zâde ‘Abdu’r-rahmân
Efendi yirine Dârü’s-saltanati’l-‘aliyye mahmiyye-i Kostantıniyye kazâsıyla
sâha-i ikbâlleri pür-tumturâk u tantana olmış idi. Sene-i mezkûre Şevvâl’inde
ma‘zûl ve yirlerine Edrine kâdîsi Başmakcı-zâde Mehemmed Efendi menkûl, anlarun
yirleriyle Selanik kâdîsi İmâm-zâde Şeyh Mehemmed Efendi nâ’ilü’l-me’mûl olup
anlarun yirleri dahı Bosnevî Bâlî Efendi ’ye tevcîh olındı. Elli altı
Rebî‘ü’l-evvel’inde Cinci Hüseyn Efendi yirine Anatolı sadrında
murabba‘-nişîn-i ‘izz ü temkîn olup sene-i mez bûre Receb’inde ‘Abdü’r-rahîm
Efendi yirine sadr-ı Rûm ’a nakl olınduklarında yirlerine sâniyen Çivi-zâde
Şeyh Mehemmed Efendi vasl olındı. Şeyh Nazmî Efendi merhûm lafzen ü ma‘nen bu
gûne târîh dimişdür:
Nazm
Müşerref eyledükde Rûmili sadrını ol fâzıl
Muşâbih oldı rûzı ‘âlemun ‘îde şebi Kadr’e
Bu şevk ile didüm târîh Nazmî lafzen ü ma‘nen
Bin elli altıda geçdi Bahâyî ‘adlle sadra
Sene-i mezkûre Zi’l-ka‘de’sinde Mihalıc kazâsı arpalıgı ile
munfasıl ve yirlerine sâniyen Kara Çelebi-zâde Mahmûd Efendi vâsıl oldı. Elli
yedi Cumâde’l-ûlâ’sında halefleri yirine sâniyen Rûmili sadâretiyle müşerref
olduklarında arpalıkları ol esnâda imâm-ı sultânî olan Karabaş Mahmûd Efendi
’ye virildi. Sene-i merkûme Şevvâl’inde Molova ve Kalonya ve Yund ve Ayazmend
kazâları arpalıklarıyla mütekâ‘id ve makâm-ı hükûmetlerine halef-i sâlifleri
Çivi-zâde Efendi mütesâ‘id oldı. Elli sekiz Receb’inde Midilli arpalıgı dahı
zamîme-i revâtibleri kılınmış idi. Elli tokuz Receb’inde selefleri
‘Abdü’r-rahîm Efendi yirine makâm-ı vâlâ-yı meşîhat-i İslâmiyye’ye su‘ûd ve
erbâb-ı rüsûma bezl-i cûd itdiler. Altmış bir Cumâde’l-ûlâ’sında mesned-i
fetvâdan tenzîl ve ol pâye ile Kara Çelebi-zâde ‘Abdü’l-‘azîz Efendi tebcîl
kılındukda bunlar Anatolıhisârı ’nda vâki‘ yalılarına ‘azîmet itmiş iken mâh-ı
mezbûrda arpalıkları olan Midilli cezîresine nefy ü üclâ fermân olınup
‘alâ-tarîkı’l-müsâmaha Gelibolı’da hatt-ı rahl-i karâr itmişler idi. Sene-i
mezkûre Ramazân’ında Ebû Sa‘îd Mehemmed Efendi şeyhü’l-İslâm olmagla der-i
devlet-medâra da‘vet olınup yalılarında ikâmet buyurdılar. Sene-i merkûme
Zi’l-hicce’sinde taraf-ı sultânîden iki kîse guruş ve iki tulum rûgan-ı sâde ve
iki yüz kîl birinç ve kahve ve şeker irsâliyle pürsiş-i hâtırları oldı. Altmış
iki Ramazân’ınun on ikinci güni Ebû Sa‘îd Mehemmed Efendi def‘a-i sâniyesi
yirine sâniyen şeyhü’l-İslâm ve müşkil-guşâ-yı enâm olduklarında vâlid-i
câmi‘ü’l-hurûf Şeyh Feyzî Hasan Efendi didügi târîhdür:
Nazm
Kerem-i hazret-i Hak eyledi kevni mesrûr
İtdi bir menba‘-ı ihsân u ‘atâyı müftî
Yine teşrîf idicek Feyzi didüm târîhin
‘İzz ile sadra geçüp oldı Bahâyî müftî
Altmış dört Safer’inün on ikinci Cum‘a güni maraz-ı hunnâk ile
mahnûk ve rû-gerdân-ı cânib-i mahlûk olup Câmi‘-i Ebu’l-feth Sultân Mehemmed
Hânî’de salât-ı cenâzeleri edâ ve karîn-i du‘â vü senâ kılınup hâneleri
mukâbilinde türbe-i mu‘ayyenelerinde mânend-i künc-i mahzûn mütevârî vü medfûn
kılındı. Târîh-i sâl-i ‘azm-i dârü’l-karârı ve nakş-ı seng-i mezârı bu mısrâ‘
vâki‘ olmışdur:
Mısrâ‘
Menzilün
firdevs ola el-Fâtiha
Meşîhat-ı İslâmiyye’ye sâlisen selefleri Ebû Sa‘îd Efendi sezâvâr,
mahlûl olan arpalıklarından Midilli kazâsı Ebû Sa‘îd Efendi-zâde Feyzu’llâh
Efendi ’ye mâye-i iftihâr olup Molova ve Kalonya ve Yund ve Ayazmend kazâları
fukarâyı kuzâta ihsân olındı.
Mevlânâ-yı merkûm mahdûm-ı mahâdîm-i fezâ’il-mevsûm, şâh-süvâr-ı
‘arsa-i fazîlet, yeke-tâz-ı meydân-ı ma‘rifet, akl-ı sâf-ı hüdâ-ittisâfları her
vechle memdûh u makbûl, bi-tahsîs fıtnat u zekâ ve rüşd ü sedâd ile
gâlib-i ekser-i ‘ukûl, reşha-i kilk-i zülâl-rîzi dil-teşnegân-ı ihtiyâca mâye-i
Rabbânî, belki tefsîde-lebân-ı ‘atş-ı zarûrete sebeb-i hayât-ı câvidânî,
Asma‘iyyü’l-fesâha, Bermekiyyü’s-semâha, fâzıl-ı bî-mu‘âdil, mefkûdü’l-mümâsil
idi.
Âsâr-ı ‘ilmiyyelerinden manzûrları olan kütüb-i fünûn-ı
gûn-â-gûn-ı Fârsî vü ‘Arabî âsâr-ı kalem-i ‘anberîn-rakamlarıyla meşhûn
oldugından mâ‘adâ müdevven fetâvâları ve müretteb ü mükemmel Dîvân-ı eş‘âr-ı belâgat-şi‘ârları vardur.
Bu eş‘âr-ı âbdâr nümûne-i güftâr-ı dürer-bârlarıdur:
ez-Kasâ’id
Sıfat-ı
Bahâr
Şeh-i bahâr-ı memâliksitân-ı
kişver-gîr
Kalem-rev-i çemeni eyledi yine teshîr
Nesîm-i nusret ile itdi kârını itmâm
Ne tîr çekdi ‘adû üstine ne hod şemşîr
Eritdi âteş-i kahrıyla cevşen-i berfi
Hadeng-i sîne-şikâf-ı şu‘â-ı mihr-i
münîr
Sahîfe-i çemen üzre hat-ı benefşe ile
Rüsûm-ı şâh-ı bahârı kazâ ider tahrîr
Nedür bu dem dem-i ‘Īsâ mıdur ki
feyzinden
Bu gûne kesb-i tarâvet ide zamâne-i
pîr
O haddedür ki rutûbet bakılsa kuhsâra
İderdi tîr-i nazar seng-i hâreye
te’sîr
Letâfetiyle hevânun olurdı tâze nihâl
Bu fasl içinde cemenzâra atsalar bir
tîr
Olurdı lutf-ı hevâdan şüküfte vü
handân
Olınsa gonce-i gül seng-i hâreye
tasvîr
Sıfat-ı
Subh
Sepîde-dem k’ola leb-rîz-i nûr sâgar-ı
hûr
Cihâna fâ’iz olur neş’e-i tecelli-i
Tûr
Seher alup eline câm-ı zer-nigârı
felek
Dimâg-ı halkdan itdi humâr-ı bâdeyi
dûr
Ne câmdur bu ki konmagla bâm-ı eflâke
Ola dimâg-ı mizâc-ı cihâniyân pür-şûr
Diyâr-ı gurbete düşmiş kıyâs ider
kendin
Bu demde hâtır-ı ehl-i dile gam itse
hutûr
Ve lehu
Kala gam-hâne-i bahtum yine pür-gerd-i
melâl
Olsa cârûb-keşi perr-i Hümâ-yı ikbâl
‘Âkıbet oldı cerâg-ı şeb-i hicrâna
fetîl
Rişte-i süst ü ham-ender-ham-ı ümmîd-i
visâl
Kân-ı ikbâlüm eger olsa pezîrende-i
feyz
Senden ey tâb-dih-i çehre-i hurşîd-i
cemâl
Ola yâkût gibi seng-i siyâh-ı bahtum
Zînet-efzâ-yı binâgûş-ı ‘arûs-ı ikbâl
ez-Gazeliyyât
Ruhından dûr idüp bâd-ı sabâ zülfün
duhânâsâ
Füzûn eyler furûg-ı şem‘-i hüsnün
şem‘-i cânâsâ
İrersin devlet-i pâ-bûs-ı yâra ey
gönül bir gün
Hemân sen dergehinde hâksâr ol
âsitânâsâ
Nihâl-i tâzesin neşv ü nemâ hengâmıdur
şimdi
Ko rû-mâl eylesün pâyuna dil âb-ı
revânâsâ
Ve lehu
Sakın hâkisterüm çignetme esb-i nâza
bî-pervâ
Komaz elbette hâlî ‘ışk ocagın bu
dil-i şeydâ
Duhân-ı âh ile şem‘-i ruhundan tâzeler
tâbın
Sönerse gam degül bâd-ı fenâdan dil cerâgâsâ
Bahâyî âdeme gam sûretin göstermese
gâhî
‘Aceb mir’ât idi mir’ât-ı câm-ı
pür-safâ hakkâ
Ve lehu
Dilümde bulmadı cây-ı karâr cûy-ı ümîd
Gülüp açılmadı mânend-i gonce-rûy-ı
ümîd
Bahâyî gam yime cevgân-ı âhun anı
kapar
Kıbâb-ı çerhde âvîze olsa gûy-ı ümîd
Ve lehu
Ruhsâr-ı yârda hat-ı ‘anber-şiken
biter
İ‘câz-ı hüsndür ki gül üzre çemen
biter
Ser-sebz ü hurrem itdi cihânı nesîm-i
lutf
Bilmem Bahâyi tuhm-ı ümîdüm kaçan
biter
Ve lehu
Cur‘a-i câm-ı murâdı dem gelür sâkî-i
feyz
Nev-‘arûs-ı bahtuma gül-gûne-i ruhsâr
ider
Ey Bahâyî gâh olur bâd-ı seher gâh
niyâz
Şâhid-i ikbâli hâb-ı nâzdan bîdâr ider
Ve lehu
Bahâyî hâne-i ümmîdi kalmaz böyle
dil-beste
Nesîm-i lutf eser elbette bir gün
feth-i bâb eyler
Ve lehu
Nâlân iden beni hat-ı sebz-i ‘izârdur
Feryâd-ı ‘andelîbe sebeb nev-bahârdur
Yârun tecelliyâtını sad gûne eyleyen
Âyîne-i dilümde olan inkisârdur
İ‘câz-ı ‘ışkdur bu ki âyîne-i dilüm
Pâ-mâl-i cevr iken de yine bî-gubârdur
Ve lehu
Bûse-i la‘lin hüner cân ile erzân
almadur
Şîve-i ehl-i mahabbet cân virüp cân
almadur
Cûyveş her yana pûyân olmadan maksûd-ı
dil
Yanına bir sîm-ten serv-i hırâmân
almadur
Nev-‘arûs-ı nazma zînet virmenün
ser-mâyesi
Ey Bahâyî destüne kilk-i zer-efşân
almadur
Ve lehu
‘İtâb-ı la‘l-i nâbundan gönül pür-pîc
ü tâb olmaz
Bilür kim kân-ı âteşden çıkan hançerde
âb olmaz
Yıkılmaz dil pey-ender-pey çekerken
câm-ı âzârın
Bu bezmün bâde-nûşı mest olur ammâ
harâb olmaz
‘Aceb mi kuştegân-ı kûy-ı dil-ber
bî-şumâr olsa
Şehîdân-ı belâ-yı ‘ışka mahşerde hisâb
olmaz
Ve lehu
Olmaga meclâ-yı envâr-ı tecellâ-yı
cemâl
Levh-i dil âyîne-i idrâk-i pâk olmak
gerek
Dil-pesend-i rûzgâr olsun benüm kârum
diyen
Şâh-râh-ı semt-i teslîm içre hâk olmak gerek
Ve lehu
Ey Bahâyî bahr-i tab‘un böyle
derd-âlûd iken
Dürr-i nazmun yine âb u tâbdan hâlî
degül
Ve lehu
Geh bana geh ol hançer-i perrâna
bakarsın
Maksûdun eger cân ise cânâna bakarsın
Ve lehu
Dagıtdun hâb-ı nâz-ı yârı ey feryâd
n’eylersin
İdüp fitneyle dunyâyı harâb-âbâd
n’eylersin
Dil-i mecrûhuma lutf eyle kalsun dâm-ı
zülfünde
Şikeste-bâl olan murgı idüp âzâd
n’eylersin
Varup gîsû-yı zülf-i yârı biri birine
katdun
Yine bir fitne tahrîk eyledün ey bâd
n’eylersin
Güzel tasvîr idersin hâl ü hadd-i
dil-beri ammâ
Füsûn u fitneye geldükde ey Bihzâd
n’eylersin
Ve lehu
Tâ key kabâ-yı dil ola sad câk-i ârzû
Ey ‘ışk-ı âteş-efken-i hâşâk-i ârzû
Hayfâ ki şâhsâr-ı murâda sarılmadı
Hâk-i harîm-i dilde biten tâk-i ârzû
Ol resme nâ-ümîd-i visâlüm ki çeşmüme
Mânend-i tûtiyâ görinür hâk-i ârzû
Düşme ümîd-i vuslata olmaz Bahâyiyâ
Nahcîr-i ‘ışk beste-i fitrâk-i ârzû
Ve lehu
Sözüm o hurde hatt-ı müşk-bâr vasfında
Dakîka-bahş-ı safâdur bahâr vasfında
Ve lehu
Tîg-i derkâr olmasa ceyş-i hat-ı
ruhsârda
Fitneler peydâ olur ser-hadd-i hüsn-i
yârda
Ve lehu
Çıkar gerd-i belâ eflâke inmezse yaşum
hâke
Göz açdurmaz felek bir dem dil-i
mahzûn-ı gamnâke
Hayâl-i hançerinden dîde vü dil gark-ı
âb oldı
Reg-i dil benzedi bir ser-bürîde tâk-i
nemnâke
Bahâyî bu zemîn-i dil-keşün te’sîr-i
pür-sûzı
Neşât-ı tâze-bahş oldı semend-i tab‘-ı
câlâke
Ve lehu
Dil-i pür-âteş-i ‘uşşâkdur çünkim
harîdârı
N’ola ol Yûsuf-ı hüsnün olursa germ
bâzârı
Sadâsın kûh dinlerdi figân itdükce
inlerdi
Benüm gibi degüldi Kûh-ken-vâr idi
gam-hârı
Ruh-ı rengîn ü la‘l ü sükkerînin vasf
ider dâ’im
Bahâyî’nun n’ola rengîn ü şîrîn olsa
eş‘ârı
Ve lehu
Sâkiyâ ol cur‘a kim hâk-i çemen nûş
eyledi
Germ idüp bâgı dimâg-ı goncede cûş
eyledi
Dil-i pür-sûza dâg-ı derd-i ‘aşkun
tâze dâg oldı
Bana şimdi mahabbet ‘âlemi dag üsti
bâg oldı
Bahâyî âhdan men‘ itdi ‘uşşâkın o
mîr-i hüsn
Duhânum gördi kim ‘ahd-i şehenşehde
yasag oldı
Rubâ‘iyyât’ındandur
Yâ Rab dilüm eyle mahrem-i râz-ı şuhûd
Olsun nazarumda her dü ‘âlem nâ-bûd
Bir vech ile saykal-ı fenâyı ur kim
Âyîne-i dilde kalmaya jeng-i vücûd
Bu Ebyât
Mesneviyyâtındandur
Gele ey hâme-i huceste-sıfât
Ser-ber-âverde-i ‘azîr-i hayât
Der-guşâ-yı künûz-i Yezdânî
Tercemân-ı kalem-i Rabbânî
Nûş iden sensin ey hüner kânı
Ẓulümât içre âb-ı hayvânı
Sana layıkdur ey huceste-rakam
Dinilürse eger Mesîhâ-dem
Buna şâhid yeter ki cins-i hurûf
Olmamışken bekâ ile mevsûf
Sana olmagla bir nefes dem-sâz
Bula mânend-i Hızr ‘ömr-i dırâz
Seni bilmem ki n’eyle vasf ideyin
Kasr-ı medhün ne gûne rasf ideyin
Seni halk eyleyen kerîm Allâh
Zâtun itmiş garîk-ı nûr-ı siyâh
Kîr-gûn olmış iken âsârun
Yüzin agırdan oldur efkârun
Tıfl-ı ma‘nâya mihribân dâye
Nev-‘arûsân-ı fikre pîrâye
Menba‘-ı âb-ı feyz sensin sen
Söze mîzâb-ı feyz sensin sen
Güler imdâdun ile bâg-ı sühan
Gül olur himmetünle dâg-ı sühan
Kanda ‘arz eylesen kad-i bâlâ
Olur ol yir benefşezâr-ı safâ
Nâz u ‘işveyle kim hırâm idesin
O hırâm ile subhı şâm idesin
Senden ey nây-ı ceşmesâr-ı kadem
Oldı bâg-ı tabî‘atüm hurrem
Eyleyüp sebzezâr-ı tab‘umı şâd
Ser-firâz oldı nahl-i isti‘dâd
Levh-i ta‘lîme dest uraldan ben
Dest-gîrüm enîsüm oldun sen
Senden olmazdı bir nefes hâlî
Mekteb-i dilde fikrüm etfâli
Harekât eyledükce tıfl-ı benân
Mıstar üstinde çün resen-bâzân
Sunar idün idüp ana yârı
Bir terâzû-yı râst-mi‘yârî
Ve lehu
Gel ey mutrib-i nagme-senc-i niyâz
Yine eyle bir perdeden keşf-i râz
Reg-i ham-be-ham-ı dile tâb vir
Bün-i nahl-i ümmîdüme âb vir
Bulup reşh-i lutfunla neşv ü nemâ
Ser ü gerdenin eylesin arş-sâ
Yeter kaldı ey mutrib-i hoş-nevâ
Nihâl-i emel zîr-i bâr-ı ‘anâ
Dem-i gussa-perverle bâd-ı hazân
Yeter oldı bustân-ı câna vezân
Yeter oldı zahm-ı gûy-ı tegerg
Bün-i şâh-ı maksûdı bî-bâr u berg
Gül-i nahl-i ümmîdi çerh-i dejem
Yeter itdi âmâc-ı tîr-i sitem
Kemâlin bulup sahti-i rûzgâr
Nihâl-i emel kaldı nâ-puhte-bâr
Eger senden olmazsa imdâd-ı rûh
Açılmaz dil ü câna bâb-ı fütûh
Olur bir kere rişte-i sâz-ı dil
Kalursa bi-mühr-i cefâ râz-ı dil
Âsâr-ı hayriyyelerinden sa‘âdet-hâneleri civârında olan Kirmastı
Mescidi ’ni câmi‘ eyleyüp vezâ’if-i mebrûra ta‘yîn eylemişlerdür.
Rahmetu’llâhi ‘aleyh rahmeten vâsi‘aten.
(Ekinci, Ramazan, (hzl.) (2018). Şeyhî Mehmed Efendi, Vekâyi‘u’l-Fuzalâ, Şeyhî’nin Şakâ’ik Zeyli. İstanbul: Türkiye Yazma Eserler Kurumu Başkanlığı Yay. 690-704)
İlişkili Maddeler
Sn. | Madde Adı | D.Tarihi / Ö.Tarihi | Benzerlik | İncele |
---|---|---|---|---|
1 | MÜNÎR, Çörekçi-zâde Ahmed Bahâeddin Münîr Efendi | d. ? - ö. 1769-70 | Doğum Yeri | Görüntüle |
2 | ÂRİF, Alî Beyzâde Ârif Efendi | d. 1832-33 - ö. 1850 ds. | Doğum Yeri | Görüntüle |
3 | MİHRÎ, İsmâil Mihrî Efendi | d. ? - ö. 1751-52 | Doğum Yeri | Görüntüle |
4 | BELÎĞ, İsmâil (Bursalı) | d. 1668 - ö. 1730 | Doğum Yılı | Görüntüle |
5 | RİF'AT, Üsküdârî Hâfız Ahmed Rif'at Efendi | d. ? - ö. 1731-32 | Ölüm Yılı | Görüntüle |
6 | AZÎZ EFENDİ, Hıfzî-zâde | d. ? - ö. 1731-32 | Ölüm Yılı | Görüntüle |
7 | FİRÂKÎ (VİSÂLÎ), Şeyh Mustafa Firâkî Efendi | d. ? - ö. 1731-32 | Ölüm Yılı | Görüntüle |
8 | Abdullah Ataşçı | d. 22 Kasım 1973 - ö. ? | Meslek | Görüntüle |
9 | Muammer Hacıoğlu | d. 16 Eylül 1945 - ö. 05 Nisan 1992 | Meslek | Görüntüle |
10 | Muhiddin Raif Yengin | d. 1880 - ö. 30 Aralık 1955 | Meslek | Görüntüle |
11 | ŞERÎF, Mehmed Şerîf Efendi | d. 1717 - ö. 1790 | Alan/Yüzyıl/Saha | Görüntüle |
12 | HALÎLÎ, İbrâhîm Halîlî Paşa | d. ? - ö. 1808-09 | Alan/Yüzyıl/Saha | Görüntüle |
13 | NÛRÎ, Mehmed Paşa | d. 1760 - ö. 1790 | Alan/Yüzyıl/Saha | Görüntüle |
14 | RÂŞİD, Râşid Efendi, İstanbullu | d. ? - ö. 1855 ds. | Madde Adı | Görüntüle |
15 | BEDRÎ, Ahmed Bedrî Efendi | d. 1817 - ö. 1861 ds. | Madde Adı | Görüntüle |
16 | CELÎLÎ, Celîlî Efendi | d. ? - ö. ? | Madde Adı | Görüntüle |