Madde Detay
ŞÜKRÎ, Molla Şükrî
(d. ?/? - ö. ?/?)
divan şairi/tarihçi
(Divan/Yazılı Edebiyat / 16. Yüzyıl / Anadolu-Osmanlı-Türkiye)
ISBN: 978-9944-237-86-4
Şükrî, Bitlis’te doğdu. Doğum tarihi bilinmiyor, 15. yüzyılın ikinci yarısında doğmuş olmalıdır. Selîm-nâme’de adı Şükrî olarak verilmesine rağmen kaynaklar ondan Şükrî-i Bitlisî, Mevlânâ Şükrî ve Mevlânâ Âşık isimleriyle bahsederler. Şükrî, Selîm-nâme’de iki yerde Kürt, bir yerde de “Türk ile Türk, Kürt ile Kürt olduğunu” söyler. Kürt emirlerinden ve Bitlis’in mahallî beylerindendir.
Şuara tezkirelerinde hakkında verilen bilgiler yetersizdir ve çoğu zaman birbirini tekrarlamaktadır. Bugün kendi adıyla anılan Şükrîye Medresesi’nde eğitim almıştır (Bayrak ?: 10). Genç yaşta Gilan ve Herat’ta eğitim görmüştür. Steidl (1942:186-187), Şükrî’nin Osmanlıdan önce Akkoyunlu sarayında yaşadığını, eserine Akkoyunlu diyalektinin özelliklerini yansıttığını söyler. Şeref-name (Şeref Han 1998: 280) ve Tarih-i Meşahir-i Kürd’de (Baba Merdux-u Ruhani 1945: 159) Şükrî’nin başlangıçta Türkmen beylerinin hizmetindeyken Bitlis hâkimi Şeref Han’ın, arkasından da Osmanlı hükümdarı Selîm’in hizmetine girdiği belirtilmiştir. I. Selîm tahta geçince İstanbul’a gelerek hükümdara bir kaside sunmuş ve özel meclisine girmiştir. Bu kaside dolayısıyla hükümdar tarafından caize ve Diyarbakır havalisinde zeamet ile ödüllendirilmiştir (Âşık Çelebi 1971: 249a). Dulkadırlı beyi Şehsüvaroğlu Ali Bey’in hizmetinde bulunmuş, 1522’de öldürülmesiyle yerine getirilen Koçi bin Halîl’e kapılanmıştır (Tekindağ 1970: 215). Sultân Selîm’le İran ve Sultân Süleymân’la Belgrad ve Rodos seferlerine katılmış (Âşık Çelebi 1971: 249a); kadılık, müftülük ve müderrislik yapmıştır. Şükrî, Selîm-nâme’nin sonunda “Der-vasf-ı kemâl-i Şükrî ve ahvâl-i o” (5768-5829. beyitler) başlığı altında kendisi hakkında bilgi vermiştir. Bu bilgilere göre, altı dilde gazel söylemekte; Çağatayca, Farsça, Ermenice, Arapça, Kürtçe ve Hintçe bilmektedir. Arapça, Farsça ve Türkçe çok sayıda eser okumuştur. Aruz ve kafiyede mahirdir. Sarf ve nahiv bilmektedir. Muamma, lügaz ve lügatin hepsine vâkıf, nesirde söz sahibidir. Ayrıca tefsir, hadis, kelam, fıkıh vb. İslami bilimleri bilmektedir. Hatiplik ve vaizlik yapmıştır. İyi yüzme bilmekte, ata binmekte, itçilik ve kuşçulukla ilgilenmekte, av avlayıp balık tutmakta, yay çekip ok atmaktadır. Klasik Türk müziği bilmekte, tambur çalmaktadır (M. Süreyya: 1311: 155). Şairin ölüm tarihini bilinmiyor. 1530 yılında Sultân Süleymân’a Selîm-nâme’yi verdikten bir müddet sonra ölmüş olmalıdır.
Şükrî’nin elimizdeki tek eseri Selîm-nâme'dir. Yazarın Selîm-nâme veya Selîmî-nâme olarak bahsettiği eser kimi kaynaklarda Fütûhâtü’s-Selîmiyye ve Fütûhât-ı Selîm Han olarak geçmektedir. “Fâ'ilâtün fâ'ilâtün fâ'ilün” vezninde yazılmış bir mesnevidir. 5829 beyitten oluşmaktadır. Trabzon valisi Selîm’in Gürcistan seferiyle başlayan olaylar dizisi, 1520’de ölümü ve yazılan mersiyeden sonra Sultân Süleymân’ın tahta geçişiyle biter (284-5734. beyitler). Şükrî, Dulkadır Beyi Şehsüvaroğlu Ali Bey’in hizmetine girmiş ve ona hocalık yapmıştır (İsen 1994: 233). Ali Bey, Selîm’den hayranlıkla bahsederek anlatacaklarını nazmetmesini ister. Ali Bey’in anlattıklarını dikkatle dinler, kendi bildikleriyle birleştirerek Selîm-nâme’yi yazar (927/1520-1521). Selîm-nâme’nin tamamlanmasının ardından Ali Bey katledilir (928/1521-1522). Yerine Koçi bin Halil geçer. Şükrî, Selîm-nâme’yi Koçi Bey’in huzurunda okur. Koçi Bey, Şükrî’ye okuduklarında yanlışlıklar bulunduğunu, hükümdarın hayatını eksik anlattığını, olmamış şeyleri yazdığını, Ali Bey'in olayların içyüzünü bilmediğini, bunları bir kenara bırakıp kendisinden dinlemesini ister. Şükrî, Alî Bey’in anlattıklarıyla yazmış olduğu ilk Selîm-nâme’yi imha eder ve Koçi Bey’in anlattıklarıyla yeni bir eser meydana getirir (930/1523-1524). Şükrî, Selîm-nâme’yi veziriazam İbrâhîm Paşa vasıtasıyla 21 Cemaziyülahir 936/20 Şubat 1530’da Sultân Süleymân’a takdim eder, 15 0000 akçe caize alır (Erünsal 1984: 9). İbrahim Paşa da 20 000 akçe caize verir (Latîfî 1314: 204). Sultan Süleyman doğumundan tahta geçişine kadarki hayatını anlatan bir Süleymân-nâme yazıp getirdiği takdirde kendisine sancak verileceğini vadetmiş, Şükrî’nin ömrü bu eseri yazmaya yetmemiştir. Âlî, şairin Süleymân-nâme’nin bazı bölümlerini yazdığını, fakat tamamlayamadan öldüğünü söyler (İsen 1994: 234).
Selîm-nâme Osmanlı sahasında yazılmış olmasına rağmen Çağatay Türkçesinin bazı ögelerini taşımaktadır. Şükrî eserini Çağatay şairi Alî Şîr Nevâyî’nin etkisinde yazmıştır (Argunşah 1988: 56-57). Selîm-nâme yazıldığı dönemden itibaren birçok esere kaynaklık etmiştir. Tarihî değerinin yüksekliği sebebiyle 1030/1620-1621’de Çerkesler kâtibi Yûsuf eseri nesre çevirmiştir. Divan-ı Hümayun kâtiplerinden Cevrî 1037/1627-1628 yılında hata ve yanlışlıkları gidererek yeniden nazmetmiştir.
Kaynakça
Argunşah, Mustafa (1988). “Şükrî-i Bitlisî. Selim-nâmesi ve Eserin Dili”. Türk Dünyası Araştırmaları. (55): 51-70.
Argunşah, Mustafa (1997). Şükrî-i Bitlisî. Selîm-nâme. Kayseri: Erciyes Üniversitesi Yay.
Âşık Çelebi (1971). Meşâ'irü’ş-şu'arâ (faksimile). Londra. v.249a.
Baba Merdux-u Ruhani (1364/1945). Tarih-i Meşahir-i Kürd. C.I. Tahran. 159.
Bayrak, Mehmet (?). “Altı dilde şiir yazan bir şair: Şükrî-i Kürdistanî. Kovara Deng. S.63 (http://www.demanu.com.tr/kovaradeng/arsiv/sayi63/yazi_04.).
Erünsal, İsmail (1984). “Kanuni Sultan Süleyman Devrine Ait Bir İn’amat Defteri”. Osmanlı Tarih Araştırmaları. (IV): 1-17.
İsen, Mustafa (hzl.) (1994). Künhü’l-Ahbâr’ın Tezkire Kısmı. Ankara. AKM Yay. 233-235.
İpekten, Halûk, Mustafa İsen, Recep Toparlı, Naci Okçu ve Turgut Karabey (1988). Tezkirelere Göre Divan Edebiyatı İsimler Sözlüğü. Ankara: KTB Yay.
Kurnaz, Cemal ve Mustafa Tatcı (hzl.) (2001). Mehmet Nâil Tuman, Tuhfe-i Nâilî- Dîvân Şâirlerinin Muhtasar Biyografileri. C.II. Ankara: Bizim Büro Yay.
Latîfî. Tezkire-i Latîfî. Dersaadet. 1314/1898-1899. 204.
Mehmed Süreyya (1311). Sicill-i Osmânî Yâhûd Tezkire-i Meşâhir-i Osmâniyye. İstanbul. 3: 155
Steidl, A. (1942). “Die Wiener Handschrift des Selimî-nâme von Şükrî”. Wiener Zeitschrift für die Kunde des Morgenlandes. Wien: 180-233.
Şeref Han (1988). Şerefname (Kürd Tarihi). (çev. Mehmet Emin Bozarslan). İstanbul. 280.
Tekindağ, M.C. Şehabeddin (1970). “Selim-nâmeler”. Tarih Enstitüsü Dergisi . (1): 197-230.
Uğur, Ahmet (1981). “Şükri-i Bitlisi ve Selim-nâmesi”. A.Ü. İlâhiyat Fakültesi Dergisi. (XXV): 325-347.
Uğur, Ahmet vd. (1995). Şükrî-i Bitlisî. Selim-nâme. İstanbul. İsis Yay.
Madde Yazım Bilgileri
Yazar: PROF. DR. MUSTAFA ARGUNŞAHYayın Tarihi: 07.01.2014Güncelleme Tarihi: 05.12.2020Eserlerinden Örnekler
Selîm-nâme'den
GAZEL
Gönül murgını bend itdün sen ey caʽd-ı ham-ender-ham
Kaşun gözün belâ vü ol belî üzre belâ perçem
Melâmet kûyıda kopmaz menüm tek gamlu Ferhâdî
Melâhat mülkide yokdur senün tek Husrev-i hurrem
Kemâl ü hüsn iklîminde sensin şâh-ı Ferruh-ruh
Belâ vü derd kûyında menem bî-çâre vü mülzem
Lebün gūyâ Mesîh iʽcâzı birle rûh-bahş irdi
Kim eşyâya tekellüm hâletinde cân virür her dem
Nazîrün görmedi ey bî-bedel maʽnâ vü sûretde
Tasavvurla temâşâ gerçi çok itti dil ü dîdem
Cemâlünden kinâyetdür rumûz-ı semme vechu'llâh
Anunla sen mükerremsin çü kerrem-nâ ile âdem
Şikeste Şükrinün nazmı senün evsâf u medhünde
Bi-ʽaynih dürr-i meknûndur nite kim himmetündür yem
Saʽâdet-mendi üstinde şehâ sen müstedâm ol kim
Senünle şâdlıg geldi gününde âhır oldı gam
DER-VASF-I KEMÂL-I ŞÜKRÎ VE AHVÂL-İ O
Diñle iy şâh-bâz-ı sidre-nişîn
Bu sözümni ki çarh ider tahsîn
Bir hüner olsa bir kişide hemân
Âferîn eyler aña halk-ı cihân
Bende Şükrî ki şimdi maʽzûlam
Pâdişâha kemîne bir kulam
Bende vardur kemâl u fasl u hüner
Bir kaç er pâdişâh gûş sunar
Görmişem men hadîs ü tefsîri
Bilmişem ʽilm-i fıkıh u taʽbîri
Ger maʽânî ger bedîʽ ü beyân
Tabʽ-ı pâküm yanındadur yek-sân
İlm-i hikmetle beyân oldı fenüm
Bir zamân zikr ü fikrüm idi benüm
Nahv ilen sarf u mantık ile kelâm
Oldılar zihnüm içün barça gulâm
Şeyhden ıstılâh-ı nakş-ı fusûs
Buldı ifnâ-yı kalbüm içre husûs
İlm-i maʽkûlı görmişem maʽkûl
İlm-i menkûla olmışam men kul
Görmişem men sıhâh-ı cevherîni
Gûşa aldum dürr ile gevherîni
Mâhirem men ʽarûz u kâfiyede
Niçe kim kâfî ile şâfiyede
Ger muʽammâ vü ger lugaz-ı zâhir
V'er lugat cümlesinde-em mâhir
Fenn-i inşâda dahl-ı tâmmum var
İlm-i edvârda kelâmum var
Şâʽirem uşta ortalıkda sözüm
Altı dilde gazel direm men özüm
Türki dir men revân Nevâyî gibi
Fârisîde hemân Binâyî gibi
Arabî söylerem velî Kürdem
Aybsız Tañrıdur budur hor dem
Ermenî dilini kemâlince
Bilürem Hindî dahı hâlince
Gezmişem men Herât u Gîlânı
Tâ bulupmen bu nevʽe ʽirfânı
Men meni cüzʼiyyâta yormamışam
Az kalupdur kütüb ki görmemişem
Fârisîde ne nazm u nesr ki var
Ekser oldur ki görmişem tekrâr
(Mustafa Argunşah (hzl.)(1997), Şükrî-i Bitlisî. Selîm-nâme.)
İlişkili Maddeler
Yayın Tarihi: 07.01.2014Güncelleme Tarihi: 05.12.2020Eserlerinden Örnekler
Selîm-nâme'den
GAZEL
Gönül murgını bend itdün sen ey caʽd-ı ham-ender-ham
Kaşun gözün belâ vü ol belî üzre belâ perçem
Melâmet kûyıda kopmaz menüm tek gamlu Ferhâdî
Melâhat mülkide yokdur senün tek Husrev-i hurrem
Kemâl ü hüsn iklîminde sensin şâh-ı Ferruh-ruh
Belâ vü derd kûyında menem bî-çâre vü mülzem
Lebün gūyâ Mesîh iʽcâzı birle rûh-bahş irdi
Kim eşyâya tekellüm hâletinde cân virür her dem
Nazîrün görmedi ey bî-bedel maʽnâ vü sûretde
Tasavvurla temâşâ gerçi çok itti dil ü dîdem
Cemâlünden kinâyetdür rumûz-ı semme vechu'llâh
Anunla sen mükerremsin çü kerrem-nâ ile âdem
Şikeste Şükrinün nazmı senün evsâf u medhünde
Bi-ʽaynih dürr-i meknûndur nite kim himmetündür yem
Saʽâdet-mendi üstinde şehâ sen müstedâm ol kim
Senünle şâdlıg geldi gününde âhır oldı gam
DER-VASF-I KEMÂL-I ŞÜKRÎ VE AHVÂL-İ O
Diñle iy şâh-bâz-ı sidre-nişîn
Bu sözümni ki çarh ider tahsîn
Bir hüner olsa bir kişide hemân
Âferîn eyler aña halk-ı cihân
Bende Şükrî ki şimdi maʽzûlam
Pâdişâha kemîne bir kulam
Bende vardur kemâl u fasl u hüner
Bir kaç er pâdişâh gûş sunar
Görmişem men hadîs ü tefsîri
Bilmişem ʽilm-i fıkıh u taʽbîri
Ger maʽânî ger bedîʽ ü beyân
Tabʽ-ı pâküm yanındadur yek-sân
İlm-i hikmetle beyân oldı fenüm
Bir zamân zikr ü fikrüm idi benüm
Nahv ilen sarf u mantık ile kelâm
Oldılar zihnüm içün barça gulâm
Şeyhden ıstılâh-ı nakş-ı fusûs
Buldı ifnâ-yı kalbüm içre husûs
İlm-i maʽkûlı görmişem maʽkûl
İlm-i menkûla olmışam men kul
Görmişem men sıhâh-ı cevherîni
Gûşa aldum dürr ile gevherîni
Mâhirem men ʽarûz u kâfiyede
Niçe kim kâfî ile şâfiyede
Ger muʽammâ vü ger lugaz-ı zâhir
V'er lugat cümlesinde-em mâhir
Fenn-i inşâda dahl-ı tâmmum var
İlm-i edvârda kelâmum var
Şâʽirem uşta ortalıkda sözüm
Altı dilde gazel direm men özüm
Türki dir men revân Nevâyî gibi
Fârisîde hemân Binâyî gibi
Arabî söylerem velî Kürdem
Aybsız Tañrıdur budur hor dem
Ermenî dilini kemâlince
Bilürem Hindî dahı hâlince
Gezmişem men Herât u Gîlânı
Tâ bulupmen bu nevʽe ʽirfânı
Men meni cüzʼiyyâta yormamışam
Az kalupdur kütüb ki görmemişem
Fârisîde ne nazm u nesr ki var
Ekser oldur ki görmişem tekrâr
(Mustafa Argunşah (hzl.)(1997), Şükrî-i Bitlisî. Selîm-nâme.)
İlişkili Maddeler
Güncelleme Tarihi: 05.12.2020Eserlerinden Örnekler
Selîm-nâme'den
GAZEL
Gönül murgını bend itdün sen ey caʽd-ı ham-ender-ham
Kaşun gözün belâ vü ol belî üzre belâ perçem
Melâmet kûyıda kopmaz menüm tek gamlu Ferhâdî
Melâhat mülkide yokdur senün tek Husrev-i hurrem
Kemâl ü hüsn iklîminde sensin şâh-ı Ferruh-ruh
Belâ vü derd kûyında menem bî-çâre vü mülzem
Lebün gūyâ Mesîh iʽcâzı birle rûh-bahş irdi
Kim eşyâya tekellüm hâletinde cân virür her dem
Nazîrün görmedi ey bî-bedel maʽnâ vü sûretde
Tasavvurla temâşâ gerçi çok itti dil ü dîdem
Cemâlünden kinâyetdür rumûz-ı semme vechu'llâh
Anunla sen mükerremsin çü kerrem-nâ ile âdem
Şikeste Şükrinün nazmı senün evsâf u medhünde
Bi-ʽaynih dürr-i meknûndur nite kim himmetündür yem
Saʽâdet-mendi üstinde şehâ sen müstedâm ol kim
Senünle şâdlıg geldi gününde âhır oldı gam
DER-VASF-I KEMÂL-I ŞÜKRÎ VE AHVÂL-İ O
Diñle iy şâh-bâz-ı sidre-nişîn
Bu sözümni ki çarh ider tahsîn
Bir hüner olsa bir kişide hemân
Âferîn eyler aña halk-ı cihân
Bende Şükrî ki şimdi maʽzûlam
Pâdişâha kemîne bir kulam
Bende vardur kemâl u fasl u hüner
Bir kaç er pâdişâh gûş sunar
Görmişem men hadîs ü tefsîri
Bilmişem ʽilm-i fıkıh u taʽbîri
Ger maʽânî ger bedîʽ ü beyân
Tabʽ-ı pâküm yanındadur yek-sân
İlm-i hikmetle beyân oldı fenüm
Bir zamân zikr ü fikrüm idi benüm
Nahv ilen sarf u mantık ile kelâm
Oldılar zihnüm içün barça gulâm
Şeyhden ıstılâh-ı nakş-ı fusûs
Buldı ifnâ-yı kalbüm içre husûs
İlm-i maʽkûlı görmişem maʽkûl
İlm-i menkûla olmışam men kul
Görmişem men sıhâh-ı cevherîni
Gûşa aldum dürr ile gevherîni
Mâhirem men ʽarûz u kâfiyede
Niçe kim kâfî ile şâfiyede
Ger muʽammâ vü ger lugaz-ı zâhir
V'er lugat cümlesinde-em mâhir
Fenn-i inşâda dahl-ı tâmmum var
İlm-i edvârda kelâmum var
Şâʽirem uşta ortalıkda sözüm
Altı dilde gazel direm men özüm
Türki dir men revân Nevâyî gibi
Fârisîde hemân Binâyî gibi
Arabî söylerem velî Kürdem
Aybsız Tañrıdur budur hor dem
Ermenî dilini kemâlince
Bilürem Hindî dahı hâlince
Gezmişem men Herât u Gîlânı
Tâ bulupmen bu nevʽe ʽirfânı
Men meni cüzʼiyyâta yormamışam
Az kalupdur kütüb ki görmemişem
Fârisîde ne nazm u nesr ki var
Ekser oldur ki görmişem tekrâr
(Mustafa Argunşah (hzl.)(1997), Şükrî-i Bitlisî. Selîm-nâme.)
İlişkili Maddeler
Eserlerinden Örnekler
Selîm-nâme'den
GAZEL
Gönül murgını bend itdün sen ey caʽd-ı ham-ender-ham
Kaşun gözün belâ vü ol belî üzre belâ perçem
Melâmet kûyıda kopmaz menüm tek gamlu Ferhâdî
Melâhat mülkide yokdur senün tek Husrev-i hurrem
Kemâl ü hüsn iklîminde sensin şâh-ı Ferruh-ruh
Belâ vü derd kûyında menem bî-çâre vü mülzem
Lebün gūyâ Mesîh iʽcâzı birle rûh-bahş irdi
Kim eşyâya tekellüm hâletinde cân virür her dem
Nazîrün görmedi ey bî-bedel maʽnâ vü sûretde
Tasavvurla temâşâ gerçi çok itti dil ü dîdem
Cemâlünden kinâyetdür rumûz-ı semme vechu'llâh
Anunla sen mükerremsin çü kerrem-nâ ile âdem
Şikeste Şükrinün nazmı senün evsâf u medhünde
Bi-ʽaynih dürr-i meknûndur nite kim himmetündür yem
Saʽâdet-mendi üstinde şehâ sen müstedâm ol kim
Senünle şâdlıg geldi gününde âhır oldı gam
DER-VASF-I KEMÂL-I ŞÜKRÎ VE AHVÂL-İ O
Diñle iy şâh-bâz-ı sidre-nişîn
Bu sözümni ki çarh ider tahsîn
Bir hüner olsa bir kişide hemân
Âferîn eyler aña halk-ı cihân
Bende Şükrî ki şimdi maʽzûlam
Pâdişâha kemîne bir kulam
Bende vardur kemâl u fasl u hüner
Bir kaç er pâdişâh gûş sunar
Görmişem men hadîs ü tefsîri
Bilmişem ʽilm-i fıkıh u taʽbîri
Ger maʽânî ger bedîʽ ü beyân
Tabʽ-ı pâküm yanındadur yek-sân
İlm-i hikmetle beyân oldı fenüm
Bir zamân zikr ü fikrüm idi benüm
Nahv ilen sarf u mantık ile kelâm
Oldılar zihnüm içün barça gulâm
Şeyhden ıstılâh-ı nakş-ı fusûs
Buldı ifnâ-yı kalbüm içre husûs
İlm-i maʽkûlı görmişem maʽkûl
İlm-i menkûla olmışam men kul
Görmişem men sıhâh-ı cevherîni
Gûşa aldum dürr ile gevherîni
Mâhirem men ʽarûz u kâfiyede
Niçe kim kâfî ile şâfiyede
Ger muʽammâ vü ger lugaz-ı zâhir
V'er lugat cümlesinde-em mâhir
Fenn-i inşâda dahl-ı tâmmum var
İlm-i edvârda kelâmum var
Şâʽirem uşta ortalıkda sözüm
Altı dilde gazel direm men özüm
Türki dir men revân Nevâyî gibi
Fârisîde hemân Binâyî gibi
Arabî söylerem velî Kürdem
Aybsız Tañrıdur budur hor dem
Ermenî dilini kemâlince
Bilürem Hindî dahı hâlince
Gezmişem men Herât u Gîlânı
Tâ bulupmen bu nevʽe ʽirfânı
Men meni cüzʼiyyâta yormamışam
Az kalupdur kütüb ki görmemişem
Fârisîde ne nazm u nesr ki var
Ekser oldur ki görmişem tekrâr
(Mustafa Argunşah (hzl.)(1997), Şükrî-i Bitlisî. Selîm-nâme.)
İlişkili Maddeler
Sn. | Madde Adı | D.Tarihi / Ö.Tarihi | Benzerlik | İncele |
---|---|---|---|---|
1 | HAZRET, Muhammedin Ziyauddin | d. 1855/1858? - ö. 1924 | Doğum Yeri | Görüntüle |
2 | Ferit Şahin | d. 5 Temmuz 1950 - ö. 1 Ekim 1997 | Doğum Yeri | Görüntüle |
3 | MÜŞTÂK, Müştâk Baba, Bitlisli | d. 1759 - ö. 1832 | Doğum Yeri | Görüntüle |
4 | HAZRET, Muhammedin Ziyauddin | d. 1855/1858? - ö. 1924 | Doğum Yılı | Görüntüle |
5 | Ferit Şahin | d. 5 Temmuz 1950 - ö. 1 Ekim 1997 | Doğum Yılı | Görüntüle |
6 | MÜŞTÂK, Müştâk Baba, Bitlisli | d. 1759 - ö. 1832 | Doğum Yılı | Görüntüle |
7 | HAZRET, Muhammedin Ziyauddin | d. 1855/1858? - ö. 1924 | Ölüm Yılı | Görüntüle |
8 | Ferit Şahin | d. 5 Temmuz 1950 - ö. 1 Ekim 1997 | Ölüm Yılı | Görüntüle |
9 | MÜŞTÂK, Müştâk Baba, Bitlisli | d. 1759 - ö. 1832 | Ölüm Yılı | Görüntüle |
10 | HAZRET, Muhammedin Ziyauddin | d. 1855/1858? - ö. 1924 | Meslek | Görüntüle |
11 | Ferit Şahin | d. 5 Temmuz 1950 - ö. 1 Ekim 1997 | Meslek | Görüntüle |
12 | MÜŞTÂK, Müştâk Baba, Bitlisli | d. 1759 - ö. 1832 | Meslek | Görüntüle |
13 | HAZRET, Muhammedin Ziyauddin | d. 1855/1858? - ö. 1924 | Alan/Yüzyıl/Saha | Görüntüle |
14 | Ferit Şahin | d. 5 Temmuz 1950 - ö. 1 Ekim 1997 | Alan/Yüzyıl/Saha | Görüntüle |
15 | MÜŞTÂK, Müştâk Baba, Bitlisli | d. 1759 - ö. 1832 | Alan/Yüzyıl/Saha | Görüntüle |
16 | HAZRET, Muhammedin Ziyauddin | d. 1855/1858? - ö. 1924 | Madde Adı | Görüntüle |
17 | Ferit Şahin | d. 5 Temmuz 1950 - ö. 1 Ekim 1997 | Madde Adı | Görüntüle |
18 | MÜŞTÂK, Müştâk Baba, Bitlisli | d. 1759 - ö. 1832 | Madde Adı | Görüntüle |