Madde Detay
Umran Nazif Yiğiter
Semine Meral
(d. 21 Mart 1915 / ö. 28 Aralık 1964)
Hikâyeci, Yazar
(Yeni Edebiyat / 20. Yüzyıl / Anadolu-Osmanlı-Türkiye)
ISBN: 978-9944-237-86-4
Babası sağlık müdürü Doktor Nazif Bey, annesi Semine Hanım'dır. Babasının görevi nedeniyle çocukluğu Anadolu'nun çeşitli şehir ve kasabalarında geçti. İlköğrenimini Isparta'da (1927), lise öğrenimini İstanbul Pertevniyal Lisesi'nde tamamladı (1933). İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi'ni bitirdi (1936). 25 Kasım 1936'da Maliye Bakanlığı İstanbul Defterdarlığı Feriköy Şube Varidat Muavin Adayı olarak memuriyet hayatına atıldı. 1 Kasım 1937'de başladığı askerlik görevini 1 Kasım 1938 tarihinde tamamladı. 26 Aralık 1938'de İçişleri Bakanlığı Mahalli İdareler Genel Müdürlüğü görevine atandı, bu görevinden 7 Haziran 1939'da istifa ederek ayrıldı. 14 Haziran 1939'da İstanbul'da başladığı hâkimlik ve savcılık görevlerine Konya ve Zonguldak'ta devam etti.
28 Ekim 1943 tarihinde yargıçlık görevinden istifa etti ve İstanbul'a yerleşerek serbest avukatlık yapmaya başladı. Avukatlık yaptığı dönemde Demokrat Parti'ye katılarak siyasete atıldı. 9. dönem seçimlerinde Demokrat Parti'den Konya milletvekili seçilerek Meclis'e girdi. 1954 seçimlerinden önce milletvekilliğinden ayrılarak İstanbul 2. noteri oldu, ölümüne kadar bu görevi sürdürdü. Evli ve iki çocuk babası olan Umran Nazif, 28 Aralık 1964 tarihinde İstanbul'da öldü. Kabri, Feriköy Mezarlığı'ndadır.
Edebiyata çocukluk yıllarından itibaren ilgi duymaya başlayan Umran Nazif Yiğiter, kendisi ile yapılan bir söyleşide bu ilgiye "İyiyi ve güzeli ne zamandan beri seviyoruz, bunu bir tarihle ifade etmek mümkün müdür? İşte bunun gibi... Daha ilk mektep sıralarında iken kıraat kitaplarındaki, hatta üst sınıflarda bulunan kardeşlerimin ve arkadaşlarımın Güzel Yazılar adlı kitaplarındaki şiirler ve hele örnek yazı parçaları beni öyle sarıyordu ki..." cümleleri ile işaret eder (Körükçü 1952: 6, aktaran: Akınbingöl 2002: 2). Umran Nazif'in ilk hikâyesi, 1930 yılında Faruk Gürtunca'nın çıkardığı Çocuk Sesi adlı dergide neşredilmiştir. Aynı dönemde "Avukatın Sırrı" adlı hikâyesi ile Vakit gazetesinin düzenlediği bir yarışmaya katıldı (Alangu 1968: 2). Bununla birlikte Umran Nazif, bir söyleşisinde ilk eseri olarak 1934'te Varlık dergisinde çıkan "Renkli Fener" adlı hikâyesini zikretmiştir (Akınbingöl 2002: 3). Yiğiter, ilerleyen yıllarda hikâyelerini Ocak, Yeni Zonguldak, Vakit, Tan, Ulus, Cumhuriyet gibi gazetelerin yanı sıra Varlık, Yurt ve Dünya gibi dergilerde yayımladı.
Umran Nazif Yiğiter, ilk hikâye kitabı Kara Kasketli Amele'yi (1933) henüz 19 yaşındayken yayımladı. Yazar, bu kitabında işçilerin ve küçük kasaba memurlarının hayatlarına eğilen dört hikâyesini bir araya getirdi. Şükran Kurdakul (1992: 120) bu kitapla ilgili "Kara Kasketli Adam (1933), gerçekçilik eğilimleri ağır basan bir sanatçının başlangıç evresi ürünüdür. Bu öykülerde ülke gerçeklerini yansıtma hevesi, genç yazarı 'şematizm'e götürmüştür." yorumunu yapmıştır. Umran Nazif'in ikinci öykü kitabı İçimizden Bir Kaçı (1941), on üç hikâyeyi içermektedir. Bu kitabıyla birlikte Umran Nazif, ilk kitabındaki dil savruklukları ve özensizliklerini ortadan kaldıran bir yazar görüntüsü çizdi. Tahir Alangu (1968: 4-9) bu kitabı, "İkinci hikâye kitabında ilk kitabındaki kalıplaşmış hikâye anlayışından uzaklaşmış olmakla beraber asıl kişiliğini buldu da denemez." şeklinde değerlendirmiştir.
Umran Nazif'in yazarlık hayatında Zonguldak'ta geçirdiği yılların çok özel bir yeri vardır. Yazar, Zonguldak'ta bir yandan hâkim olarak görev yaparken bir yandan da şehirde çıkan Yeni Zonguldak ve Ocak gazetelerinin yönetiminde görev aldı. Bu gazetelerle Semine Meral takma adıyla fıkra ve makaleler, Umran Nazif imzasıyla hikâyeler neşretti. Yiğiter'in 1943'te Semine Meral müstear adıyla kitaplaştırdığı Tangonun Ölümü adlı romanı, bu dönemde Yeni Zonguldak gazetesinde tefrika edildi.
Kömür Havzasında Amele Hukuku (1943) adlı bir inceleme kitabı yayımlayan Yiğiter'in üçüncü öykü kitabı Yaşamak İçin, 1948'de neşredildi. Bu kitapta şahsi gözlemlerinden beslenen, sağlam konulu, her biri önemli bir sosyal meseleye eğilen, madde ve menfaat karşısında köleleşen insanın psikolojisini başarılı bir şekilde işleyen on iki hikâyeyi bir araya getirdi. Yazar, 1951'de yayımlanan Gar Saati adlı dördüncü öykü kitabında Anadolu'da gözlemlediği memur hayatlarından hareketle kaleme alınmış dokuz hikâyesini neşretti. Tahir Alangu, bu kitapta yer alan hikâyeleri şu cümlelerle değerlendirmiştir: "Gar Saati'ndeki hikâyelerin hepsi de Anadolu kasabalarını çeşitli fırsatlarla dolaştığı sıralarda gördükleri ve duyduklarından çıkarılmış hikâyeler. Başından beri taşra hayatının o kendine has durgun, ama sathın altında kaynaşan meselelerle yüklü, içine aldığı insanları eriten ve damgasını basan gerçeklerden seçtiği konuları sevdiği, anlatışının bu soydan konularda açılıp güçlendiğini görüyorduk. Kasaba yaşantısına yakasını iyice kaptırmış, gönlünü de İstanbul düşlerine kaydırmış, aydın küçük adam. Geride bırakılan öğrenim ve ilk gençlik yıllarını hülyalı bir özlemle boynu bükük, geçim yükünden ezilmiş küçük memurların yaşantısına dayanılarak anlatılıyor. Bu soy hikâyelerinde gerçeğin içine sık sık kendi anılarını da karıştırmasından gelen bir içli hava var." (Alangu 1968: 7). Umran Nazif'in beşinci öykü kitabı 1954'te yayımlanan Tepedeki Ev'dir. Yazar, bu kitabına 1952-1954 yılları arasında yayımladığı on üç hikâyesini almıştır. Yiğiter, Tepedeki Ev'de yer alan hikâyelerinde yaşamaktan ve hayal kurmaktan memnun memurların hayatlarından kesitleri hatıralarından beslenen realist bir bakış açısıyla, sade ve akıcı bir dil ve üslupla işledi. Umran Nazif'in son öykü kitabı Aşk Üçgeni, 1962 yılında yayımlandı, yazar bu kitabında yedi hikâyesini bir araya getirdi. Yiğiter, bu kitabındaki hikâyelerinde gerçekçi bir tarzda şehirli insanın yaşadıklarından kesitler sunan bir yazar görüntüsü sergiledi.
Umran Nazif, hem Sait Faik'in hikâye yazdığı hem de 1950 kuşağının ön plana çıktığı dönemde öykü yazmasına rağmen, iki öykü anlayışına da uzak durarak kendi öykü evrenini oluşturmaya çalışan yazarlardan biridir. O, bir akım, hareket içerisinde yer almamış, ısrarla kendi öykü dünyasını oluşturmaya çalışmıştır. Bununla birlikte öykü tarihimizde çoğunlukla ihmal edilmiş, görmezden gelinmiş, giderek neredeyse sadece "Süslen Berberi" adlı öyküsüyle hatırlanır olmuştur. Oysa Yiğiter, savruk, kusurlu diline rağmen, öykücülüğümüze taşıdığı sosyal değişim teması ve sosyolojik tanıklık yaklaşımlarıyla öncü öykücülerden biridir. Öykülerinde, özellikle taşra ve merkez farklılaşmasını iyi analiz edip değişimin yıkımlarına dikkat çeker (Tosun 2013: 111).
Behçet Necatigil, Umran Nazif'in öykücülüğünü şu cümlelerle değerlendirir: "Umran Nazif, yerli renge önem vererek gerçekçi bir metodla çalıştı; gözleme, yaşanmışa dayandı, konularını toplum ve fert düzenindeki bozukluk ve bocalamalardan seçti; sosyal çatışma ve yetersizliklerde, geçmişin zamanla acılardan sıyrılmış, anılarına sığınan insan psikolojisi üzerinde durdu. Hayatının ve mesleğinin akışında yine de ümitli ve sempatik anılar hâline girmiş Anadolu kasabalarındaki gündelik hayatları yansıttı." (Necatigil 1980: 416).
Memur, kasaba hayatı, aşk, sosyal değişim gibi kavramlar Umran Nazif'in öykücülüğünü belirleyen anahtar kelimeler olarak tespit edilebilir. Gerek babasının gerekse kendisinin memuriyeti dolayısıyla gözlemlediği taşra hayatı, yazarın hikâye evrenini besleyen en önemli unsurlardan biridir. Yiğiter, bu minvalde yapıtlarında Anadolu insanının, özellikle de Orta Anadolu ve Karadeniz kasabalarında yaşayan insanlarının sorunlarını kolay, anlaşılır ve sade bir anlatımla dile getirmiştir. O, hikâyelerinde taşra yaşamından edindiği izlenim ve gözlemlerden yola çıkarak, işçileri, köylüleri, küçük memurları anlatmıştır. Yiğiter'in hikâyelerinde bir bütün hâlinde gözlemlenen unsurlardan bir diğeri, metinde ustaca yansıtılan yerli ve mahalli renktir. Anadolu kasabalarındaki gündelik hayatını yansıttığı öykülerde yer yer beliren gülmece öğesi, yazarın duygulu anlatımını etkili kılmıştır. Yazar, gerçekçi bir bakış açısının gözlemlendiği öykülerinde toplumsal yapıdaki bozuklukları, bu yapı içerisindeki bireyin sorunlarıyla yoksulluklarını, umutlarını, çelişkilerini, iç dünyalarını başarılı bir şekilde yansıtmıştır. Bütün bu özellikler, Umran Nazif'i modern Türk öykücülüğünün önemli isimlerinden biri hâline getirmiştir.
Kaynakça
Akınbingöl, Gökhan (2002). Umran Nazif Yiğiter'in Hikâyeciliği. Yüksek Lisans Tezi. Adana: Çukurova Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü.
Alangu, Tahir (1968). Cumhuriyetten Sonra Hikâye ve Roman (C. 2). İstanbul: İstanbul Matbaası.
Arslan, Fatih (2013). Hayat Arası Öyküler ya da Umran Nazif Yiğiter. Erzurum: Salkımsöğüt Yay.
Kurdakul, Şükran (1992). Çağdaş Türk Edebiyatı-4. Ankara: Bilgi Yay.
Lekesiz, Ömer (1997). Yeni Türk Edebiyatında Öykü. C.1. İstanbul: Kaknüs Yay.
Necatigil, Behçet (1980). Edebiyatımızda İsimler Sözlüğü (11. Baskı). İstanbul: Varlık Yay. 416.
Necatigil, Behçet (1992). Edebiyatımızda Eserler Sözlüğü (4. Baskı). İstanbul: Varlık Yay. 154.
Tosun, Necip (2013). Öykümüzün Kırk Kapısı. Ankara: Hece Yay.
Yalçın, Murat (Ed., 2010). Tanzimat'tan Bugüne Edebiyatçılar Ansiklopedisi (3. Baskı). İstanbul: Yapı Kredi Yay. C. 2. 1135-1136.
Madde Yazım Bilgileri
Yazar: DR. NECATİ TONGAYayın Tarihi: 15.03.2018Güncelleme Tarihi: 13.11.2020
Yayın Tarihi: 15.03.2018Güncelleme Tarihi: 13.11.2020
Güncelleme Tarihi: 13.11.2020
Eser Adı | Yayın evi | Basım yılı | Eser türü |
---|---|---|---|
Kara Kasketli Amele | Sebat Matbaası / İstanbul | 1933 | Hikâye |
İçimizden Bir Kaçı | Zonguldak Halkevi Yay. / Zonguldak | 1941 | Hikâye |
Kömür Havzasında Amele Hukuku | İncealemdaroğlu Matbaası / Zonguldak | 1943 | İnceleme |
Tangonun Ölümü | Kozlu Halkevi Yay. / Zonguldak | 1943 | Roman |
Yaşamak İçin | Varlık Yay. / İstanbul | 1948 | Hikâye |
Gar Saati | Yeditepe Yay. / İstanbul | 1951 | Hikâye |
Tepedeki Ev | Seçilmiş Hikâyeler Dergisi Yay. / Ankara | 1954 | Hikâye |
Aşk Üçgeni | Yeditepe Yay. / İstanbul | 1962 | Hikâye |
İlişkili Maddeler
Sn. | Madde Adı | D.Tarihi / Ö.Tarihi | Benzerlik | İncele |
---|---|---|---|---|
1 | KÂMÎ, Hüseyin Kâmî Bey | d. ? - ö. 1912-14 | Doğum Yeri | Görüntüle |
2 | SİYÂMÎ, Mehmed Alî | d. ? - ö. 1654-55 | Doğum Yeri | Görüntüle |
3 | HULÛS, İsmail Hulûs Dede | d. ? - ö. 1805-06 | Doğum Yeri | Görüntüle |
4 | M. Türker Acaroğlu | d. 1915 - ö. 3 Ekim 2016 | Doğum Yılı | Görüntüle |
5 | Melih Cevdet Anday | d. 5 Temmuz 1331/1915 - ö. 28 Kasım 2002 | Doğum Yılı | Görüntüle |
6 | İlyas Eserberlin | d. 10 Ocak 1915 - ö. 5 Ekim 1983 | Doğum Yılı | Görüntüle |
7 | Rıfkı Melûl Meriç | d. 1901 - ö. 22 Ocak 1964 | Ölüm Yılı | Görüntüle |
8 | ZARALI HALİL, Halil İnce | d. 1906/1917? - ö. 15.01.1964 | Ölüm Yılı | Görüntüle |
9 | SIRRÎ, Muharrem Hilmi Kösetürkmen | d. 1878 - ö. 1964 | Ölüm Yılı | Görüntüle |
10 | Nursel Duruel | d. 3 Mart 1941 - ö. ? | Meslek | Görüntüle |
11 | AYHAN SARIİSMAİLOĞLU | d. 1932 - ö. ? | Meslek | Görüntüle |
12 | Tevfik Tanyolaç | d. 1897 - ö. 1975 | Meslek | Görüntüle |
13 | Hamdi Olcay | d. 1910 - ö. 2 Temmuz 1986 | Alan/Yüzyıl/Saha | Görüntüle |
14 | Nezir İçgören | d. 1963 - ö. ? | Alan/Yüzyıl/Saha | Görüntüle |
15 | Yelda Karataş | d. 14 Ocak 1954 - ö. ? | Alan/Yüzyıl/Saha | Görüntüle |
16 | GURBETÇİ OZAN, Meral Gökkaya | d. 01.04.1960 - ö. ? | Madde Adı | Görüntüle |
17 | NAZÎF, Ahmed | d. ? - ö. 1842-43 | Madde Adı | Görüntüle |
18 | Nizamettin Nazif Tepedelenlioğlu | d. 1901 - ö. 25 Mayıs 1970 | Madde Adı | Görüntüle |