Madde Detay
ÂGEHÎ, Mansur
(d. ?/? - ö. 985/1577)
divan şairi
(Divan/Yazılı Edebiyat / 16. Yüzyıl / Anadolu-Osmanlı-Türkiye)
ISBN: 978-9944-237-86-4
Vardar Yenicesi’nde doğdu. Asıl adı Mansur olan şair Mekke kadılığı görevinde bulunmuş olan ve Hâce Kaynı olarak bilinen Mehemmed Çelebi’den mülazım oldu. Âlî, Âgehî’nin Gelibolu’da müderrislik görevinde bulunduktan sonra bazı kasabalarda kadılık ve müderrislik görevlerinde bulunduğunu söyler. Âgehî, kadılıktan mazulken İstanbul’da 985/1577 yılının Cümâde’l-ûlâ/ Temmuz/Ağustos ayında vefat etti. (Kutluk 1989: 168).
Şuh tabiatlı, hoş sohbet biri olan Âgehî, aynı zamanda iyi bir şairdir. Âgehî, özellikle denizcilik terimlerini kullanarak yazdığı orijinal kaside ile tanınmış ve şöhret bulmuştur, pek çok gemici teriminin kullanıldığı bu kaside “keştî kasidesi” olarak da bilinmektedir. Şair, bu kasideyle Divan şirinin kelime kadrosuna yeni kelimeler kazandırarak ifade imkanlarını genişletmiş, “korsan lisanı diye kaba sayılan gemici dili, birdenbire kültürün bir parçası haline gelmiştir.” (Pala 2002: 269).
Âgehî’nin başlattığı bu ifade tarzı birçok şairi tahmis ve nazîre yazmaya teşvik ederek kısa süreli de olsa bir edebiyat cereyanına vesile olmuştur. (Tietze 1952: 113). “Keştî kasidesi”ne Derûnî, Yahya, Aşkî, Gubârî gibi şairler tarafından nazireler yazılmış; Molla Mehemmed ve Za’fî gibi şairler tarafından şiir tahmis edilmiştir. Denizle canlı bir rabıtaları bulunmayan bu şairlerin şiirleri sunilikten kurtulamamış (Tietze 2010: 451) ve “keştî kasidesi”nin yakaladığı şöhreti yakalayamamıştır. Beyânî bu kasidenin kazandığı şöhret için “eşher min kasidei İmrü’l-kays olmışdur.” (Sungurhan 2008: 19). derken; Âlî de şairin söz kudretine ve şairlikte eşsiz oluşuna “keştî kasidesi”nin açık bir beyan olduğunu söyler. (İsen 1994: 293).
Ahdî kasidenin yazılış sebebini Âgehî’nin bir gemici dilbere aşık olmasına bağlar. (Solmaz 2005: 209). Hasan Çelebi de aynı rivayeti “Bir gemici cevâna ‘âşık u şeydâ ve bahr-i mahabbet hevâsıyla âşinâ oldukda ol tâ’ifenün ıstılâhı üzre bu kasîde-i garrâyı diyüp meşhûr-ı cihân ve makbûl-i erbâb-ı fazl u ‘irfân olmışdur.” (Kutluk 1989: 169). diyerek dile getirir. Tietze, bu iddiaya ihtiyatlı yaklaşmakla beraber, kasidenin âşıkâne bir hava taşıdığını, bir şairin maşukunun mesleğine ait ıstılahlarla şiir yazmasının geleneğe aykırı olmadığını söyleyerek (Tietze 1951: 114) rivayetin gerçek olabileceğine dair açık kapı bırakır.
Âgehî, tanınan ve beğenilen bir şair olmasına rağmen divanı bulunmamaktadır. Şairin şiirleri mecmualar kanalıyla günümüze taşınmıştır.
Kaynakça
İsen, Mustafa (1994). Künhü’l-Ahbâr’ın Tezkire Kısmı. Ankara: AKM Yay.
Kılıç, Filiz (hzl) (2010). Aşık Çelebi, Meşâ’irü’ş-Şu’arâ İnceleme-Metin. İstanbul: İstanbul Araştırmaları Enstitüsü Yay.
Kutluk, İbrahim (hzl) (1989). Kınalı-zade Hasan Çelebi, Tezkiretü’ş-Şu’arâ. Ankara: TTK Yay.
Mecmua. Milli Kütüphane. 06 Hk 319/1. vr. 49b-50b.
Mecmua. Milli Kütüphane. Yaz. A. 1694. vr. 21b-23a.
Mecmua. Süleymaniye Kütüphanesi. 34 Sü-Tarlan 62/4. vr. 42b-43.
Pektaş, Mehmet ve Mehmet Ünal (2013). “Âgehî’nin Şütür Kasidesi”. Turkish Studies 8(1): 2165-2177.
Solmaz, Süleyman (hzl) (2005). Ahdî, Gülşen-i Şu’ara (İnceleme- Metin). Ankara: AKM Yay.
Sungurhan, Aysun (hzl) (2008). Beyânî, Tezkiretü’ş-Şu’arâ. http://ekitap.kulturturizm.gov.tr/belge/1-83502/beyani----tezkiretus-suara.html[erişim tarihi: 27.07.2013]
Pala, İskender (2002). “Osmanlı Şiirinde Gemici Dili”. Şairlerin Dilinden. İstanbul: L&M Yay.
Tietze, Andreas (1951). “XVI. Asır Türk Şiirinde Gemici Dili, Âgehî Kasidesi ve Tahmisleri”. Türkiyat Mecmuası.(9 ): 113-137.
Tietze, Andreas (2010). “XVI. Asır Türk Şiirinde Gemici Dili, Âgehî Kasidesine Nazireler”. Zeki Velidi Togan’a Armağan: 451-467.
Madde Yazım Bilgileri
Yazar: MEHMET PEKTAŞYayın Tarihi: 27.07.2013Güncelleme Tarihi: 04.12.2020Eserlerinden Örnekler
Keştî Kasidesi
Çekdürüp firkatanı bizden ırag oldun sen
Bahr-ı firkatde niçe furtunalar çekdüm ben
Sen yıkarsın bu yakalarda gönüller şehrin
Dil ü cân mülkini yagma idici sensin sen
Bâd-i ‘aşkun alavand eyledi sabrum gemisin
İlevend oldı gönül tıflı senün derdünden
Barbariçan siyeh atlasdan olaldan cânâ
Gemici neftilerin ‘âşık-ı zâr etdün sen
Seyr eden yüzüni deryâda erişür Hızır’a
Kadre ugrar seni bir kerre kadırgada gören
Bahr-i ‘ışk içre yürürsem n’ola yelken dorıda
Bir harâmî bakıcı yâre esîr oldum ben
Yâr agyâr ile seyrâna çıkar deryâya
Ehl-i dil ‘âşık olan volta urur gen yakadan
Dûd-ı âhum direk oldı, bu zemîn keştîdür
Bir yeni yelken olupdur ana gerdûn-i köhen
Cânda suguryaturur derd ü belâ renc ü ‘anâ
İstifa oldı gönül mankaları mihnetden
Geldi çatdı dil ü cân zevrakına derd ü elem
Bizi çignetmege bu fülk-i felek dutdı dümen
Rüzgâr oldı muhâlif başuma üşdi belâ
Başladı geldi karıntı yine başdan kıçdan
Bahr-i ‘aşka düşeli oldı muhâlif çenber
Korkum oldur ki gele bad-ı belâ yaprakdan
Eger oldunsa mahabbet denizinde mellâh
Pusula şevk gerek harti gam u derd ü mihen
‘Işk deryâsına saldunsa gönül zevrakını
Bulımazsın bu yakalarda dilâ sen mesken
Rüzgârun karışık oldı hazer eyle dilâ
Üstine aldurasın tira mola mayna seren
Hûblar forsa koçup sana kenâr olmaz ise
Olma anlardan alarga bir iki gün katan
Bahr-i ‘aşk içre olan ‘âşıka pend ey zâhid
Karadan alet onarmak gibidür gen yakadan
Götür ırgalyayı olma paçariz ey agyâr
Yâri ben bahr kenârında kenâr eyler iken
Ey gönül nice yatursın bu limân-ı tende
Himmetün lengerin al mevsimidür aç yelken
Korsan ol hâsılı dünyâdan alarga olıgör
Bu hayırsuz adada durma dilâ iso seren
Rûzgârun pupa olmaz ise avlamagıla
Yüri deryâ üzerinde bir iki gün oyalan
Himmetün göncügin elden salıverme zinhâr
Keştî-yi sabrunı sakla alavand olmaktan
Alamargayla yüri yogısa yel yelkende
Çünki ‘âşık olımazsın hele bârî yelten
Kulzum-i ‘aşka sefer eylemege ‘azm eyle
Rûzgâr oldı yüri tenta fora sök yelken
Etmek istersen eger bâg-ı cinânda manca
‘Amel ü zühd komanyasını vâfir yüklen
Orsa varsan çıkamazsın poça gitsen girdâb
Nice kullansan atar karaya bu keştî-yi ten
Olmadın lenger-i ten bahr-i fenâya fonda
Pupa âlât ile can kalyetasını kullan
Ey dirîgâ bizi gâfille zebûn etdi havâ
Geldi çatdı demür üstinde yaturken düşmen
Yâ İlahî beni girdâb-ı havâdan kurtar
Bize yol vir varalum bir ilimana erken
Olsa deryâ kumı mikdârı kayurmaz derdün
Sâ’ati var geçer ey Âgehî sabret katlan
Kelimâtüm dür-i deryâ-yı hakîkat anlar
Bahr-i ma’nâda şinâverlik eden ehl-i suhân
(Mecmua, Milli Kütüphane, Yaz. A. 1694, vr. 22a-23a. - Tietze, Andreas (1951). “XVI. Asır Türk Şiirinde Gemici Dili, Âgehî Kasidesi ve Tahmisleri”, Türkiyat Mecmuası (9: 114-116.)
Şütür Kasidesi
Süvâr olup şütüre gitdi yâr hücremden
Belâ şütürlerine menzil oldı hücre-i ten
Visâli hücresine gönlüm üştüri iremez
Bu hücrede geçe üştür meger ki sûzenden
Geleydi hücre-i Mecnûn’a üştür-i Leylâ
Kılurdı hücresini makdem-i şütür rû-şen
Şütür-dil olma dilâ hücre-i cihândur bu
Ne hücre bâki kalur bunda ne şütür ne sen
Safâ şütürleri dil hücresine meyl itmez
Firâz-i hücrede üştür dilâ tutar mı vatan
Bulur mı hücre-i ışkun yolın her üştür-dil
Gezerse hücre-i dehri şütür-veş âmmeten
Nedür bu hücre vü bunca şütür bu denlü raht
Şütür ola sana tâbût u raht-ı hücre kefen
Şütür gibi bu fenâ hücreyi mekân itme
Şütür gibi nedür ey dil sana bu hücre-i ten
Getürme hücre-i cismüne üştür-i nefsi
Ki hücre teng ü şütür büzürg ü ‘azîm beden
Dilersen üştür-i dil hücresi ola rû-şen
Şütür gibi bu fenâ hücrede belâ yüklen
Dürüşke hücreyi ‘Arş ide himmetün şütüri
Yüri şütür gibi ten hücresini kılma vatan
Tayanma hücre-i cism ile üştür-i nefse
Ki hücre süst ü harâb u şütür kavî düşmen
Götürmeden şütür-i mevt hücreden rahtı
Şütürle hücreden el çek nedür bevâr pûzen
Ne hücresinde safâ var ne üştüründe vefâ
Bu fâni hücreyi üştür-veş eyleme mesken
Çü hücre köhne şütür mest ü sâr-bân gâfil
Revânun üştürine hücre olmaz ayruk ten
Meger ki mahmil-i üştürde şâh-ı hücre-nişîn
Şütürle hücrene lutfundan eyle sâye-figen
Şütür-süvâr-ı ‘Arab şâh-ı hücre-i Ka’be
Medîne hücre şütür-bânındur ana Veys-i Karen
Bi-hakk-ı hücre-i Sâlih, bi-hakk-ı üştür-i kuds
Şütür çerân ki bir hücredür Sekiz Gül-şen
Hezâr-bâr şütür-i hücren içre zânû-bend
Henüz hücrene bin bin şütür çeker mahzen
Gerekmez üştür-i dünyâ vü hücre-i ‘ukbâ
Şütürle hücre gerekmez ayâ emîr-i zemen
Derûn-ı hücre ki hâr-ı şütürle memlûdur
Şütürle hücreye gelsen olurdı sahn-ı çemen
Şütür şütür keremün hücre hücre ihsânun
Ne hücre kaldı ne üştür ki ermedi senden
Ne deyyâr-ı ‘Arab’sın şeh-i şütür hücre
Cihân şütürleri hücren içinde zânû-zen
Şütürle hücreni medh itmede zebân kâsır
Ki hücre, hücre-i Çîn; üştür, üştür-i Ermen
Şütür Burâk’un olup ‘Arş hücren olsa n’ola
Süvâr olup şütüre hücren oldı Milk-i Yemen
Süvâr olup şütüre hücreden kaçup gitdün
Şütür figâna gelüp hücre eyledi şîven
Dil oldı hücrede sensiz şütür gibi esrük
Şütür ki hücrede sensüz kala tutar mı resen
Şütürle hücrene ‘azm itse Âgehî benden
Varınca hücre dek o şütüri olur kef-zen
Bu hücrede eger üştürce olsa ma’rifeti
Şütürle hücreni medh eylemekde beste-dehen
Garaz sana bu şütür hücreden mehabbetdür
Şütürle hücre behâne murâd sensin sen
Nete ki mest-i üştür-süvâr olup hüccâc
Nete ki hücre-i Ka’be şütürle ola hasen
Niçe kıtâr-ı şütür hücre hücre medh u senâ
Şütürle hücrene ben hâk-sâr-ı kem-terden
(Mecmua, Milli Kütüphane, 06 Hk 319/1. 49b-50b- Mecmua, Milli Kütüphane, Yaz. A. 1694. 21b-22b-Mecmua, Süleymaniye Kütüphanesi, 34 Sü-Tarlan 62/4. vr. 42b-43b)
İlişkili Maddeler
Yayın Tarihi: 27.07.2013Güncelleme Tarihi: 04.12.2020Eserlerinden Örnekler
Keştî Kasidesi
Çekdürüp firkatanı bizden ırag oldun sen
Bahr-ı firkatde niçe furtunalar çekdüm ben
Sen yıkarsın bu yakalarda gönüller şehrin
Dil ü cân mülkini yagma idici sensin sen
Bâd-i ‘aşkun alavand eyledi sabrum gemisin
İlevend oldı gönül tıflı senün derdünden
Barbariçan siyeh atlasdan olaldan cânâ
Gemici neftilerin ‘âşık-ı zâr etdün sen
Seyr eden yüzüni deryâda erişür Hızır’a
Kadre ugrar seni bir kerre kadırgada gören
Bahr-i ‘ışk içre yürürsem n’ola yelken dorıda
Bir harâmî bakıcı yâre esîr oldum ben
Yâr agyâr ile seyrâna çıkar deryâya
Ehl-i dil ‘âşık olan volta urur gen yakadan
Dûd-ı âhum direk oldı, bu zemîn keştîdür
Bir yeni yelken olupdur ana gerdûn-i köhen
Cânda suguryaturur derd ü belâ renc ü ‘anâ
İstifa oldı gönül mankaları mihnetden
Geldi çatdı dil ü cân zevrakına derd ü elem
Bizi çignetmege bu fülk-i felek dutdı dümen
Rüzgâr oldı muhâlif başuma üşdi belâ
Başladı geldi karıntı yine başdan kıçdan
Bahr-i ‘aşka düşeli oldı muhâlif çenber
Korkum oldur ki gele bad-ı belâ yaprakdan
Eger oldunsa mahabbet denizinde mellâh
Pusula şevk gerek harti gam u derd ü mihen
‘Işk deryâsına saldunsa gönül zevrakını
Bulımazsın bu yakalarda dilâ sen mesken
Rüzgârun karışık oldı hazer eyle dilâ
Üstine aldurasın tira mola mayna seren
Hûblar forsa koçup sana kenâr olmaz ise
Olma anlardan alarga bir iki gün katan
Bahr-i ‘aşk içre olan ‘âşıka pend ey zâhid
Karadan alet onarmak gibidür gen yakadan
Götür ırgalyayı olma paçariz ey agyâr
Yâri ben bahr kenârında kenâr eyler iken
Ey gönül nice yatursın bu limân-ı tende
Himmetün lengerin al mevsimidür aç yelken
Korsan ol hâsılı dünyâdan alarga olıgör
Bu hayırsuz adada durma dilâ iso seren
Rûzgârun pupa olmaz ise avlamagıla
Yüri deryâ üzerinde bir iki gün oyalan
Himmetün göncügin elden salıverme zinhâr
Keştî-yi sabrunı sakla alavand olmaktan
Alamargayla yüri yogısa yel yelkende
Çünki ‘âşık olımazsın hele bârî yelten
Kulzum-i ‘aşka sefer eylemege ‘azm eyle
Rûzgâr oldı yüri tenta fora sök yelken
Etmek istersen eger bâg-ı cinânda manca
‘Amel ü zühd komanyasını vâfir yüklen
Orsa varsan çıkamazsın poça gitsen girdâb
Nice kullansan atar karaya bu keştî-yi ten
Olmadın lenger-i ten bahr-i fenâya fonda
Pupa âlât ile can kalyetasını kullan
Ey dirîgâ bizi gâfille zebûn etdi havâ
Geldi çatdı demür üstinde yaturken düşmen
Yâ İlahî beni girdâb-ı havâdan kurtar
Bize yol vir varalum bir ilimana erken
Olsa deryâ kumı mikdârı kayurmaz derdün
Sâ’ati var geçer ey Âgehî sabret katlan
Kelimâtüm dür-i deryâ-yı hakîkat anlar
Bahr-i ma’nâda şinâverlik eden ehl-i suhân
(Mecmua, Milli Kütüphane, Yaz. A. 1694, vr. 22a-23a. - Tietze, Andreas (1951). “XVI. Asır Türk Şiirinde Gemici Dili, Âgehî Kasidesi ve Tahmisleri”, Türkiyat Mecmuası (9: 114-116.)
Şütür Kasidesi
Süvâr olup şütüre gitdi yâr hücremden
Belâ şütürlerine menzil oldı hücre-i ten
Visâli hücresine gönlüm üştüri iremez
Bu hücrede geçe üştür meger ki sûzenden
Geleydi hücre-i Mecnûn’a üştür-i Leylâ
Kılurdı hücresini makdem-i şütür rû-şen
Şütür-dil olma dilâ hücre-i cihândur bu
Ne hücre bâki kalur bunda ne şütür ne sen
Safâ şütürleri dil hücresine meyl itmez
Firâz-i hücrede üştür dilâ tutar mı vatan
Bulur mı hücre-i ışkun yolın her üştür-dil
Gezerse hücre-i dehri şütür-veş âmmeten
Nedür bu hücre vü bunca şütür bu denlü raht
Şütür ola sana tâbût u raht-ı hücre kefen
Şütür gibi bu fenâ hücreyi mekân itme
Şütür gibi nedür ey dil sana bu hücre-i ten
Getürme hücre-i cismüne üştür-i nefsi
Ki hücre teng ü şütür büzürg ü ‘azîm beden
Dilersen üştür-i dil hücresi ola rû-şen
Şütür gibi bu fenâ hücrede belâ yüklen
Dürüşke hücreyi ‘Arş ide himmetün şütüri
Yüri şütür gibi ten hücresini kılma vatan
Tayanma hücre-i cism ile üştür-i nefse
Ki hücre süst ü harâb u şütür kavî düşmen
Götürmeden şütür-i mevt hücreden rahtı
Şütürle hücreden el çek nedür bevâr pûzen
Ne hücresinde safâ var ne üştüründe vefâ
Bu fâni hücreyi üştür-veş eyleme mesken
Çü hücre köhne şütür mest ü sâr-bân gâfil
Revânun üştürine hücre olmaz ayruk ten
Meger ki mahmil-i üştürde şâh-ı hücre-nişîn
Şütürle hücrene lutfundan eyle sâye-figen
Şütür-süvâr-ı ‘Arab şâh-ı hücre-i Ka’be
Medîne hücre şütür-bânındur ana Veys-i Karen
Bi-hakk-ı hücre-i Sâlih, bi-hakk-ı üştür-i kuds
Şütür çerân ki bir hücredür Sekiz Gül-şen
Hezâr-bâr şütür-i hücren içre zânû-bend
Henüz hücrene bin bin şütür çeker mahzen
Gerekmez üştür-i dünyâ vü hücre-i ‘ukbâ
Şütürle hücre gerekmez ayâ emîr-i zemen
Derûn-ı hücre ki hâr-ı şütürle memlûdur
Şütürle hücreye gelsen olurdı sahn-ı çemen
Şütür şütür keremün hücre hücre ihsânun
Ne hücre kaldı ne üştür ki ermedi senden
Ne deyyâr-ı ‘Arab’sın şeh-i şütür hücre
Cihân şütürleri hücren içinde zânû-zen
Şütürle hücreni medh itmede zebân kâsır
Ki hücre, hücre-i Çîn; üştür, üştür-i Ermen
Şütür Burâk’un olup ‘Arş hücren olsa n’ola
Süvâr olup şütüre hücren oldı Milk-i Yemen
Süvâr olup şütüre hücreden kaçup gitdün
Şütür figâna gelüp hücre eyledi şîven
Dil oldı hücrede sensiz şütür gibi esrük
Şütür ki hücrede sensüz kala tutar mı resen
Şütürle hücrene ‘azm itse Âgehî benden
Varınca hücre dek o şütüri olur kef-zen
Bu hücrede eger üştürce olsa ma’rifeti
Şütürle hücreni medh eylemekde beste-dehen
Garaz sana bu şütür hücreden mehabbetdür
Şütürle hücre behâne murâd sensin sen
Nete ki mest-i üştür-süvâr olup hüccâc
Nete ki hücre-i Ka’be şütürle ola hasen
Niçe kıtâr-ı şütür hücre hücre medh u senâ
Şütürle hücrene ben hâk-sâr-ı kem-terden
(Mecmua, Milli Kütüphane, 06 Hk 319/1. 49b-50b- Mecmua, Milli Kütüphane, Yaz. A. 1694. 21b-22b-Mecmua, Süleymaniye Kütüphanesi, 34 Sü-Tarlan 62/4. vr. 42b-43b)
İlişkili Maddeler
Güncelleme Tarihi: 04.12.2020Eserlerinden Örnekler
Keştî Kasidesi
Çekdürüp firkatanı bizden ırag oldun sen
Bahr-ı firkatde niçe furtunalar çekdüm ben
Sen yıkarsın bu yakalarda gönüller şehrin
Dil ü cân mülkini yagma idici sensin sen
Bâd-i ‘aşkun alavand eyledi sabrum gemisin
İlevend oldı gönül tıflı senün derdünden
Barbariçan siyeh atlasdan olaldan cânâ
Gemici neftilerin ‘âşık-ı zâr etdün sen
Seyr eden yüzüni deryâda erişür Hızır’a
Kadre ugrar seni bir kerre kadırgada gören
Bahr-i ‘ışk içre yürürsem n’ola yelken dorıda
Bir harâmî bakıcı yâre esîr oldum ben
Yâr agyâr ile seyrâna çıkar deryâya
Ehl-i dil ‘âşık olan volta urur gen yakadan
Dûd-ı âhum direk oldı, bu zemîn keştîdür
Bir yeni yelken olupdur ana gerdûn-i köhen
Cânda suguryaturur derd ü belâ renc ü ‘anâ
İstifa oldı gönül mankaları mihnetden
Geldi çatdı dil ü cân zevrakına derd ü elem
Bizi çignetmege bu fülk-i felek dutdı dümen
Rüzgâr oldı muhâlif başuma üşdi belâ
Başladı geldi karıntı yine başdan kıçdan
Bahr-i ‘aşka düşeli oldı muhâlif çenber
Korkum oldur ki gele bad-ı belâ yaprakdan
Eger oldunsa mahabbet denizinde mellâh
Pusula şevk gerek harti gam u derd ü mihen
‘Işk deryâsına saldunsa gönül zevrakını
Bulımazsın bu yakalarda dilâ sen mesken
Rüzgârun karışık oldı hazer eyle dilâ
Üstine aldurasın tira mola mayna seren
Hûblar forsa koçup sana kenâr olmaz ise
Olma anlardan alarga bir iki gün katan
Bahr-i ‘aşk içre olan ‘âşıka pend ey zâhid
Karadan alet onarmak gibidür gen yakadan
Götür ırgalyayı olma paçariz ey agyâr
Yâri ben bahr kenârında kenâr eyler iken
Ey gönül nice yatursın bu limân-ı tende
Himmetün lengerin al mevsimidür aç yelken
Korsan ol hâsılı dünyâdan alarga olıgör
Bu hayırsuz adada durma dilâ iso seren
Rûzgârun pupa olmaz ise avlamagıla
Yüri deryâ üzerinde bir iki gün oyalan
Himmetün göncügin elden salıverme zinhâr
Keştî-yi sabrunı sakla alavand olmaktan
Alamargayla yüri yogısa yel yelkende
Çünki ‘âşık olımazsın hele bârî yelten
Kulzum-i ‘aşka sefer eylemege ‘azm eyle
Rûzgâr oldı yüri tenta fora sök yelken
Etmek istersen eger bâg-ı cinânda manca
‘Amel ü zühd komanyasını vâfir yüklen
Orsa varsan çıkamazsın poça gitsen girdâb
Nice kullansan atar karaya bu keştî-yi ten
Olmadın lenger-i ten bahr-i fenâya fonda
Pupa âlât ile can kalyetasını kullan
Ey dirîgâ bizi gâfille zebûn etdi havâ
Geldi çatdı demür üstinde yaturken düşmen
Yâ İlahî beni girdâb-ı havâdan kurtar
Bize yol vir varalum bir ilimana erken
Olsa deryâ kumı mikdârı kayurmaz derdün
Sâ’ati var geçer ey Âgehî sabret katlan
Kelimâtüm dür-i deryâ-yı hakîkat anlar
Bahr-i ma’nâda şinâverlik eden ehl-i suhân
(Mecmua, Milli Kütüphane, Yaz. A. 1694, vr. 22a-23a. - Tietze, Andreas (1951). “XVI. Asır Türk Şiirinde Gemici Dili, Âgehî Kasidesi ve Tahmisleri”, Türkiyat Mecmuası (9: 114-116.)
Şütür Kasidesi
Süvâr olup şütüre gitdi yâr hücremden
Belâ şütürlerine menzil oldı hücre-i ten
Visâli hücresine gönlüm üştüri iremez
Bu hücrede geçe üştür meger ki sûzenden
Geleydi hücre-i Mecnûn’a üştür-i Leylâ
Kılurdı hücresini makdem-i şütür rû-şen
Şütür-dil olma dilâ hücre-i cihândur bu
Ne hücre bâki kalur bunda ne şütür ne sen
Safâ şütürleri dil hücresine meyl itmez
Firâz-i hücrede üştür dilâ tutar mı vatan
Bulur mı hücre-i ışkun yolın her üştür-dil
Gezerse hücre-i dehri şütür-veş âmmeten
Nedür bu hücre vü bunca şütür bu denlü raht
Şütür ola sana tâbût u raht-ı hücre kefen
Şütür gibi bu fenâ hücreyi mekân itme
Şütür gibi nedür ey dil sana bu hücre-i ten
Getürme hücre-i cismüne üştür-i nefsi
Ki hücre teng ü şütür büzürg ü ‘azîm beden
Dilersen üştür-i dil hücresi ola rû-şen
Şütür gibi bu fenâ hücrede belâ yüklen
Dürüşke hücreyi ‘Arş ide himmetün şütüri
Yüri şütür gibi ten hücresini kılma vatan
Tayanma hücre-i cism ile üştür-i nefse
Ki hücre süst ü harâb u şütür kavî düşmen
Götürmeden şütür-i mevt hücreden rahtı
Şütürle hücreden el çek nedür bevâr pûzen
Ne hücresinde safâ var ne üştüründe vefâ
Bu fâni hücreyi üştür-veş eyleme mesken
Çü hücre köhne şütür mest ü sâr-bân gâfil
Revânun üştürine hücre olmaz ayruk ten
Meger ki mahmil-i üştürde şâh-ı hücre-nişîn
Şütürle hücrene lutfundan eyle sâye-figen
Şütür-süvâr-ı ‘Arab şâh-ı hücre-i Ka’be
Medîne hücre şütür-bânındur ana Veys-i Karen
Bi-hakk-ı hücre-i Sâlih, bi-hakk-ı üştür-i kuds
Şütür çerân ki bir hücredür Sekiz Gül-şen
Hezâr-bâr şütür-i hücren içre zânû-bend
Henüz hücrene bin bin şütür çeker mahzen
Gerekmez üştür-i dünyâ vü hücre-i ‘ukbâ
Şütürle hücre gerekmez ayâ emîr-i zemen
Derûn-ı hücre ki hâr-ı şütürle memlûdur
Şütürle hücreye gelsen olurdı sahn-ı çemen
Şütür şütür keremün hücre hücre ihsânun
Ne hücre kaldı ne üştür ki ermedi senden
Ne deyyâr-ı ‘Arab’sın şeh-i şütür hücre
Cihân şütürleri hücren içinde zânû-zen
Şütürle hücreni medh itmede zebân kâsır
Ki hücre, hücre-i Çîn; üştür, üştür-i Ermen
Şütür Burâk’un olup ‘Arş hücren olsa n’ola
Süvâr olup şütüre hücren oldı Milk-i Yemen
Süvâr olup şütüre hücreden kaçup gitdün
Şütür figâna gelüp hücre eyledi şîven
Dil oldı hücrede sensiz şütür gibi esrük
Şütür ki hücrede sensüz kala tutar mı resen
Şütürle hücrene ‘azm itse Âgehî benden
Varınca hücre dek o şütüri olur kef-zen
Bu hücrede eger üştürce olsa ma’rifeti
Şütürle hücreni medh eylemekde beste-dehen
Garaz sana bu şütür hücreden mehabbetdür
Şütürle hücre behâne murâd sensin sen
Nete ki mest-i üştür-süvâr olup hüccâc
Nete ki hücre-i Ka’be şütürle ola hasen
Niçe kıtâr-ı şütür hücre hücre medh u senâ
Şütürle hücrene ben hâk-sâr-ı kem-terden
(Mecmua, Milli Kütüphane, 06 Hk 319/1. 49b-50b- Mecmua, Milli Kütüphane, Yaz. A. 1694. 21b-22b-Mecmua, Süleymaniye Kütüphanesi, 34 Sü-Tarlan 62/4. vr. 42b-43b)
İlişkili Maddeler
Eserlerinden Örnekler
Keştî Kasidesi
Çekdürüp firkatanı bizden ırag oldun sen
Bahr-ı firkatde niçe furtunalar çekdüm ben
Sen yıkarsın bu yakalarda gönüller şehrin
Dil ü cân mülkini yagma idici sensin sen
Bâd-i ‘aşkun alavand eyledi sabrum gemisin
İlevend oldı gönül tıflı senün derdünden
Barbariçan siyeh atlasdan olaldan cânâ
Gemici neftilerin ‘âşık-ı zâr etdün sen
Seyr eden yüzüni deryâda erişür Hızır’a
Kadre ugrar seni bir kerre kadırgada gören
Bahr-i ‘ışk içre yürürsem n’ola yelken dorıda
Bir harâmî bakıcı yâre esîr oldum ben
Yâr agyâr ile seyrâna çıkar deryâya
Ehl-i dil ‘âşık olan volta urur gen yakadan
Dûd-ı âhum direk oldı, bu zemîn keştîdür
Bir yeni yelken olupdur ana gerdûn-i köhen
Cânda suguryaturur derd ü belâ renc ü ‘anâ
İstifa oldı gönül mankaları mihnetden
Geldi çatdı dil ü cân zevrakına derd ü elem
Bizi çignetmege bu fülk-i felek dutdı dümen
Rüzgâr oldı muhâlif başuma üşdi belâ
Başladı geldi karıntı yine başdan kıçdan
Bahr-i ‘aşka düşeli oldı muhâlif çenber
Korkum oldur ki gele bad-ı belâ yaprakdan
Eger oldunsa mahabbet denizinde mellâh
Pusula şevk gerek harti gam u derd ü mihen
‘Işk deryâsına saldunsa gönül zevrakını
Bulımazsın bu yakalarda dilâ sen mesken
Rüzgârun karışık oldı hazer eyle dilâ
Üstine aldurasın tira mola mayna seren
Hûblar forsa koçup sana kenâr olmaz ise
Olma anlardan alarga bir iki gün katan
Bahr-i ‘aşk içre olan ‘âşıka pend ey zâhid
Karadan alet onarmak gibidür gen yakadan
Götür ırgalyayı olma paçariz ey agyâr
Yâri ben bahr kenârında kenâr eyler iken
Ey gönül nice yatursın bu limân-ı tende
Himmetün lengerin al mevsimidür aç yelken
Korsan ol hâsılı dünyâdan alarga olıgör
Bu hayırsuz adada durma dilâ iso seren
Rûzgârun pupa olmaz ise avlamagıla
Yüri deryâ üzerinde bir iki gün oyalan
Himmetün göncügin elden salıverme zinhâr
Keştî-yi sabrunı sakla alavand olmaktan
Alamargayla yüri yogısa yel yelkende
Çünki ‘âşık olımazsın hele bârî yelten
Kulzum-i ‘aşka sefer eylemege ‘azm eyle
Rûzgâr oldı yüri tenta fora sök yelken
Etmek istersen eger bâg-ı cinânda manca
‘Amel ü zühd komanyasını vâfir yüklen
Orsa varsan çıkamazsın poça gitsen girdâb
Nice kullansan atar karaya bu keştî-yi ten
Olmadın lenger-i ten bahr-i fenâya fonda
Pupa âlât ile can kalyetasını kullan
Ey dirîgâ bizi gâfille zebûn etdi havâ
Geldi çatdı demür üstinde yaturken düşmen
Yâ İlahî beni girdâb-ı havâdan kurtar
Bize yol vir varalum bir ilimana erken
Olsa deryâ kumı mikdârı kayurmaz derdün
Sâ’ati var geçer ey Âgehî sabret katlan
Kelimâtüm dür-i deryâ-yı hakîkat anlar
Bahr-i ma’nâda şinâverlik eden ehl-i suhân
(Mecmua, Milli Kütüphane, Yaz. A. 1694, vr. 22a-23a. - Tietze, Andreas (1951). “XVI. Asır Türk Şiirinde Gemici Dili, Âgehî Kasidesi ve Tahmisleri”, Türkiyat Mecmuası (9: 114-116.)
Şütür Kasidesi
Süvâr olup şütüre gitdi yâr hücremden
Belâ şütürlerine menzil oldı hücre-i ten
Visâli hücresine gönlüm üştüri iremez
Bu hücrede geçe üştür meger ki sûzenden
Geleydi hücre-i Mecnûn’a üştür-i Leylâ
Kılurdı hücresini makdem-i şütür rû-şen
Şütür-dil olma dilâ hücre-i cihândur bu
Ne hücre bâki kalur bunda ne şütür ne sen
Safâ şütürleri dil hücresine meyl itmez
Firâz-i hücrede üştür dilâ tutar mı vatan
Bulur mı hücre-i ışkun yolın her üştür-dil
Gezerse hücre-i dehri şütür-veş âmmeten
Nedür bu hücre vü bunca şütür bu denlü raht
Şütür ola sana tâbût u raht-ı hücre kefen
Şütür gibi bu fenâ hücreyi mekân itme
Şütür gibi nedür ey dil sana bu hücre-i ten
Getürme hücre-i cismüne üştür-i nefsi
Ki hücre teng ü şütür büzürg ü ‘azîm beden
Dilersen üştür-i dil hücresi ola rû-şen
Şütür gibi bu fenâ hücrede belâ yüklen
Dürüşke hücreyi ‘Arş ide himmetün şütüri
Yüri şütür gibi ten hücresini kılma vatan
Tayanma hücre-i cism ile üştür-i nefse
Ki hücre süst ü harâb u şütür kavî düşmen
Götürmeden şütür-i mevt hücreden rahtı
Şütürle hücreden el çek nedür bevâr pûzen
Ne hücresinde safâ var ne üştüründe vefâ
Bu fâni hücreyi üştür-veş eyleme mesken
Çü hücre köhne şütür mest ü sâr-bân gâfil
Revânun üştürine hücre olmaz ayruk ten
Meger ki mahmil-i üştürde şâh-ı hücre-nişîn
Şütürle hücrene lutfundan eyle sâye-figen
Şütür-süvâr-ı ‘Arab şâh-ı hücre-i Ka’be
Medîne hücre şütür-bânındur ana Veys-i Karen
Bi-hakk-ı hücre-i Sâlih, bi-hakk-ı üştür-i kuds
Şütür çerân ki bir hücredür Sekiz Gül-şen
Hezâr-bâr şütür-i hücren içre zânû-bend
Henüz hücrene bin bin şütür çeker mahzen
Gerekmez üştür-i dünyâ vü hücre-i ‘ukbâ
Şütürle hücre gerekmez ayâ emîr-i zemen
Derûn-ı hücre ki hâr-ı şütürle memlûdur
Şütürle hücreye gelsen olurdı sahn-ı çemen
Şütür şütür keremün hücre hücre ihsânun
Ne hücre kaldı ne üştür ki ermedi senden
Ne deyyâr-ı ‘Arab’sın şeh-i şütür hücre
Cihân şütürleri hücren içinde zânû-zen
Şütürle hücreni medh itmede zebân kâsır
Ki hücre, hücre-i Çîn; üştür, üştür-i Ermen
Şütür Burâk’un olup ‘Arş hücren olsa n’ola
Süvâr olup şütüre hücren oldı Milk-i Yemen
Süvâr olup şütüre hücreden kaçup gitdün
Şütür figâna gelüp hücre eyledi şîven
Dil oldı hücrede sensiz şütür gibi esrük
Şütür ki hücrede sensüz kala tutar mı resen
Şütürle hücrene ‘azm itse Âgehî benden
Varınca hücre dek o şütüri olur kef-zen
Bu hücrede eger üştürce olsa ma’rifeti
Şütürle hücreni medh eylemekde beste-dehen
Garaz sana bu şütür hücreden mehabbetdür
Şütürle hücre behâne murâd sensin sen
Nete ki mest-i üştür-süvâr olup hüccâc
Nete ki hücre-i Ka’be şütürle ola hasen
Niçe kıtâr-ı şütür hücre hücre medh u senâ
Şütürle hücrene ben hâk-sâr-ı kem-terden
(Mecmua, Milli Kütüphane, 06 Hk 319/1. 49b-50b- Mecmua, Milli Kütüphane, Yaz. A. 1694. 21b-22b-Mecmua, Süleymaniye Kütüphanesi, 34 Sü-Tarlan 62/4. vr. 42b-43b)
İlişkili Maddeler
Sn. | Madde Adı | D.Tarihi / Ö.Tarihi | Benzerlik | İncele |
---|---|---|---|---|
1 | RÂZÎ, Yûsuf Efendi | d. ? - ö. 25 Eylül 1618 | Doğum Yeri | Görüntüle |
2 | YÛSUF Sîneçâk | d. ? - ö. 1546/47 | Doğum Yeri | Görüntüle |
3 | HAYRETÎ | d. ? - ö. 1534/35 | Doğum Yeri | Görüntüle |
4 | RÂZÎ, Yûsuf Efendi | d. ? - ö. 25 Eylül 1618 | Doğum Yılı | Görüntüle |
5 | YÛSUF Sîneçâk | d. ? - ö. 1546/47 | Doğum Yılı | Görüntüle |
6 | HAYRETÎ | d. ? - ö. 1534/35 | Doğum Yılı | Görüntüle |
7 | RÂZÎ, Yûsuf Efendi | d. ? - ö. 25 Eylül 1618 | Ölüm Yılı | Görüntüle |
8 | YÛSUF Sîneçâk | d. ? - ö. 1546/47 | Ölüm Yılı | Görüntüle |
9 | HAYRETÎ | d. ? - ö. 1534/35 | Ölüm Yılı | Görüntüle |
10 | RÂZÎ, Yûsuf Efendi | d. ? - ö. 25 Eylül 1618 | Meslek | Görüntüle |
11 | YÛSUF Sîneçâk | d. ? - ö. 1546/47 | Meslek | Görüntüle |
12 | HAYRETÎ | d. ? - ö. 1534/35 | Meslek | Görüntüle |
13 | RÂZÎ, Yûsuf Efendi | d. ? - ö. 25 Eylül 1618 | Alan/Yüzyıl/Saha | Görüntüle |
14 | YÛSUF Sîneçâk | d. ? - ö. 1546/47 | Alan/Yüzyıl/Saha | Görüntüle |
15 | HAYRETÎ | d. ? - ö. 1534/35 | Alan/Yüzyıl/Saha | Görüntüle |
16 | RÂZÎ, Yûsuf Efendi | d. ? - ö. 25 Eylül 1618 | Madde Adı | Görüntüle |
17 | YÛSUF Sîneçâk | d. ? - ö. 1546/47 | Madde Adı | Görüntüle |
18 | HAYRETÎ | d. ? - ö. 1534/35 | Madde Adı | Görüntüle |