Madde Detay
AHMED, Veliyyüddîn-zâde Ahmed Paşa
(d. 830/1426 ? - ö. 902/1496-97)
divan şairi
(Divan/Yazılı Edebiyat / Başlangıç-15. Yüzyıl / Anadolu-Osmanlı-Türkiye)
ISBN: 978-9944-237-86-4
Asıl adı Ahmed’dir. Kaynaklarda doğum tarihiyle ilgili bir kayıt bulunmamakla birlikte muhtemelen 830/1426 yılı civarında doğmuştur. Babası, Sultân II. Murâd devrinin (sal. 1421-1451) tanınmış kazaskerlerinden Veliyüddîn bin İlyâs (ö. 1432)’tır. Veliyyüddîn Efendi bizzat şiirle meşgul olmanın yanında sanatçıları himaye etmiş bir zattır. Ahmed Paşa, takriben Sultan II. Murâd zamanında (sal. 1421-1451) Osmanlı Devleti’nin başkenti olan ve zamanın önemli kültür sanat merkezlerinden biri konumunda bulunan Edirne’de tahsil gördü. Şiirlerinden iyi bir medrese eğitimi aldığı, Arapça ve Farsçanın yanında devrin geçerli ilimlerini öğrendiği anlaşılmaktadır. Öğrenimini tamamladıktan sonra babasının da yardımıyla Bursa’da Murâdiye Medresesi’nde müderris olarak ilk görevine başladı. Daha sonra 855/1451-52 yılında Edirne’ye kadı tayin edildi. Ahmed Paşa, Fâtih Sultân Mehmed (sal. 1451-1481) tahta geçtiğinde yazdığı şiirlerle onun dikkatini çekerek beğenisini kazandı. Kendisi de Avnî mahlasıyla şiirler yazan, şairleri, bilim ve sanat adamlarını seven, koruyan Fâtih, dönemin önemli şairlerinden Ahmed Paşa’ya da büyük bir ilgi gösterdi. Paşa, bu dönemde kısa zamanda yükseldi. Fâtih, onu önce kazasker, sonra da kendine musahip (sohbet arkadaşı) ve hoca tayin etti. Arkasından da payelerin en yükseği olan vezirlik rütbesini verdi. Ahmed Paşa’nın böyle hızla yükselmesinde; büyük bir şair olmasından ve padişahı methederek onun beğenisini kazanmasından çok, ince zekâsının yanı sıra özellikle devlet adamlığı konusundaki kabiliyetinin ve bunu kullanarak gösterdiği başarının payı fazladır. Şu anekdot, hem Ahmed Paşa ile Fâtih’in yakınlığını hem de Paşa’nın kıvrak zekâsını göstermesi bakımından ilginçtir: Ahmed Paşa’nın sakalını yolma huyu vardır. Fâtih Sultân Mehmed, tik haline gelen bu davranıştan rahatsızdır. Alışkanlığından kurtulmasını sağlamak için Ahmed Paşa’nın ellerini bağlatır. Paşa, bir gün musahip olarak padişahın huzurunda iken Fâtih, onun yöneticilik istememe sebebini öğrenmek ister ve nereyi isterse o yerin idaresini kendisine vereceğini söyler. Ahmed Paşa da bu sözden cesaret alarak yer öpüp sakalını yönetme hakkına yeniden kavuşmak istediğini söyler. Yine Fâtih, ağaran sakalını boyayan Ahmed Paşa’ya huzurunda bulunduğu bir gün niçin “nuru karanlığa” tercih ettiğini sorar. Ahmet Paşa da yalancının yüzünü karaladığını söyleyerek aslında genç olduğu halde ak sakalın kendisini yaşlı gösterdiğini ima eder (Kutlar Oğuz 2012: 454).
Ahmed Paşa’nın, İstanbul muhasarası sırasında Fâtih’in yanında bulunması ve kuşatmanın sonuna kadar hizmetinde olması sultanın ona verdiği değerin önemli göstergelerindendir. Paşa, İstanbul fethedildikten sonra da sarayda büyük bir hürmet görmüş ve imtiyazlı şahıslardan biri olmuştur. Devrin ileri gelen devlet adamlarıyla da sıkı bir ilişki içindedir. Bu dönemde “hâce-i şehriyârî” olan Paşa, birçok şairi Fâtih Sultân Mehmed’e tanıtarak onlara aylık bağlanmasını sağlamıştır. Ahmed Paşa’nın Fâtih’e çok yakın olması, ondan büyük ilgi görmesi, gerek bilim ve şiir gerekse devlet adamlığı konusundaki üstün yeteneği ile başarısı pek çok kişinin kıskançlığına yol açmıştır. Bu kıskançlığın etkisiyle Ahmed Paşa’nın gençlerle ilgilendiğine dair iftira ve dedikodular yayılmıştır. Söylentileri duyan Fâtih de öfkelenerek şairi görevinden azletmiş, bir rivayete göre sarayda Kapıcılar Odası’na, bir rivayete göre de Yedikule’ye hapsettirmiş, Ahmed Paşa, hapishanede iken “kerem” redifli meşhur kasidesini yazıp padişaha gönderince ölümden kurtulup günlük otuz akçe ile Bursa’ya sürülmüş, burada kendisine sırasıyla Orhan, Murâdiye ve Emîr Sultân vakıflarının mütevelliliği verilmiştir. Ahmed Paşa, gözden düşüp İstanbul’dan uzaklaştırıldıktan sonra bir daha oraya dönememiştir. Ancak şair, İstanbul’dan ve saraydan ayrıldıktan sonra kendisini tamamen şiir yazmaya vermiş ve eski mutlu günlerinin hasretini şiirlerine aksettirmiştir. Bursa’da yazdığı bazı şiirlerinden, verilen görevleri beğenmediği ve bunlardan bağışlanmayı istediği anlaşılmaktadır. Söz konusu şiirler üzerine Fâtih, Paşa’yı önce Eskişehir’de Sultanönü, daha sonra da Tire ve Ankara sancak beyliğine tayin etmişse de Ahmed Paşa kimi şiirlerinde, kendisine tevdi edilen bu görevleri de beğenmediğini ve Ankara’dan ayrılmak istediğini belirtmiştir. Ancak muhtemelen o sırada padişahın ölümü, şairin isteklerinin yerine getirilmemesine sebep olmuştur. Sultân II. Bâyezîd tahta çıkınca Ahmed Paşa buna tarih düşürmüş ve yeni padişaha birçok kaside yazarak onun da iltifatını kazanmıştır. II. Bâyezîd, şairi Bursa sancakbeyliğine tayin etmiş ve Ahmed Paşa, ömrünün sonuna kadar bu görevde kalmıştır. Kaynaklarda yeterli bilgi bulunmamakla birlikte Mısır Memlukları ile Osmanlı ordusu arasında yapılan bir muharebeye Ahmed Paşa’nın sancakbeyi olarak katıldığı tahmin edilmektedir (Kutluk 1997: 24).
Ahmed Paşa’nın ailesi hakkında kaynaklarda yer alan bilgiler oldukça azdır. Paşa hiç evlenmemiştir. Hatta Fâtih’in Paşa’nın evlenmemesine de neden gösterilen kimi dedikoduların doğruluğunu sınamak için cariyelerinden Tûtî’yi kendisine gönderdiği ve Paşa’nın adı geçen cariyeden bir çocuğu olduğu yolunda bir anekdot (Kutlar Oğuz 2012: 454) bulunsa da kaynaklarda bunu destekleyecek başka bir bilgi bulunmamaktadır. Bilindiği kadarıyla Ahmed Paşa’nın bir de erkek kardeşi vardır. 902/1496-97 yılında Bursa’da vefat eden Ahmed Paşa’nın ölümüne “Göçdi meded şâ’ir-i Rûm” mısraı ile tarih düşürülmüştür. Paşa’nın mezarı, Bursa’da Murâdiye Camii yakınında kendi yaptırdığı medresenin yanındaki türbededir. Harabe olan türbesi son yıllarda tamir edilmiştir.
Sehî Tezkiresi'nde (İsen 1998: 62) Ahmed Paşa’nın Leylâ vü Mecnûn yazdığı belirtilse de bu mesnevî günümüze ulaşmamıştır. Şairin eldeki tek eseri Dîvân’ıdır. Dîvân’ında 34 kaside, 352 gazel, 2 terci-i bend, 1 terkib-i bend, 14 kıta, 39 nazm, 28 tarih manzumesi ve 48 müfred bulunmaktadır. Eser, Ali Nihat Tarlan tarafından 15 yazma nüshası karşılaştırılarak 1966 yılında yayınlanmıştır. Daha sonra bu çalışmanın popüler neşri yapılmıştır (Tarlan 1992). Kimi mecmualarda Ahmed Paşa’nın Dîvân’ında yer almayan başka şiirleri de vardır.
Ahmed Paşa, Bursa’da bir yandan yöneticilik yaparken diğer taraftan edebi sohbetler tertip etmiş, devrin şair ve yazarlarını bir araya getirip kabiliyetli şairlerle ilgilenerek onların yetişmesini sağlamıştır. Şiirden anlayan, şiire değer veren bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelen Paşa, daha küçük yaşlarda şairlik yeteneğini geliştirme imkânı bulmuştur. Kabiliyetli ve kuvvetli bir şair olduğu için devrinde takdir edilip kısa zamanda meşhur olmuştur. O, XV. yüzyılda Osmanlı şiirini tesiri altına alan ve divan şiirinin gelişmesinde önemli rol oynayan büyük ve tanınmış şairlerden biridir. Şöhretinin Osmanlı topraklarının dışına taştığı ve Orta Asya’ya kadar gittiği de hakkındaki rivayetler arasındadır. Ahmed Paşa’nın tesiri, yaşadığı yüzyılla sınırlı kalmayıp asırlarca devam etmiştir. Usta bir şair olan Ahmed Paşa, divan şiirinin gelişmesinde bir merhale olduğu için de kendi devrinden başlayarak Tanzimat dönemine kadar bütün kaynaklar ondan hep övgüyle bahsetmişlerdir. Kaynakların çoğu onun Osmanlı şiirine güzellik ve parlaklık getirdiğini belirtip onu büyük bir şair olarak kaydetmişlerdir. Şair hakkındaki bu görüş günümüze kadar gelmiştir. Ancak bazı tezkireciler ve şairler ise (Canım 2000: 156) Ahmed Paşa’yı İran edebiyatının tesiri altında çokça kalmakla ve şiirlerindeki manaların birçoğunu İranlı şairlerin divanlarından almakla suçlamışlardır. Bunların Ahmed Paşa’yı İran edebiyatını taklit etmekle suçlamaları kıskançlıktan kaynaklanan bir mübalağadır. Çünkü XV. asırda Osmanlı edebiyatı gelişme dönemindedir ve bu sebeple de Osmanlı şairlerinin çoğu İran edebiyatından yararlanmıştır. Dolayısıyla böyle bir etkileşim o dönem için gayet doğal bir durumdur. Ahmed Paşa’yı çekemeyenlerin ortaya attıkları diğer bir iddia da şöyledir: Güya Alî Şîr Nevâyî, Sultân II. Bâyezîd’e otuz üç gazel yollamış, padişah da bunları Ahmed Paşa’ya göndererek nazire yazmasını emretmiş, şair de bu gazellere nazire yazdıktan sonra üslubu güzelleşmiş ve herkes tarafından beğenilmiştir. Nitekim Ahmed Paşa’nın, Sultân II. Bâyezîd devrinden önce Anadolu’da “Sultânü’ş-Şu’arâ” unvanıyla büyük bir şair olarak tanınması bu söylentinin asılsızlığını göstermektedir. Şu anekdot, onun şairlik kudretine olan güvenini ve edebî muhitlerdeki yerini göstermesi bakımından anlamlıdır: Ahmed Paşa, Alî Şîr Nevâyî’nin bir şiirine nazire yazıp Fâtih’e göndermiş, şiiri beğenerek Ahmed Paşa’yı Bursa mütevelliliğine atayan Fâtih, bir gün Paşa’ya “Sen mi iyisin yoksa Necâtî mi?” diye sormuştur. Ahmed Paşa da Necâtî’nin asıl adının Îsâ ve kendi adının da Ahmed olmasına istinaden “Îsâ’nın dirisindense Ahmed’in ölüsü iyidir.” cevabını vermiştir (Kutlar Oğuz 2012: 455). Ahmed Paşa, çok sayıda genç şairin yetişmesine öncülük etmesi, nazire yazması ve özellikle tarih düşürmesiyle meşhurdur. Tarih düşürmede diğer şairlere öncülük etmiştir. Nef’î’ye kadar kaside sahasında üstat kabul edilen Paşa, gazelde de Osmanlı edebiyatının usta şairlerinden biridir.
Kaynakça
Abdurrahmân Hibrî. Enîsü’l-Müsâmirîn (Edirne Tarihi). İstanbul Üniversitesi Yazma Eserler Kütüphanesi. No. TY 45. vr. 49b-50a.
Ahdî. Gülşen-i Şu’arâ. Millet Kütüphanesi. Ali Emiri. Tarih. No. 774. vr. 173a.
Alparslan, Ali (1987). Ahmet Paşa. Ankara: KTB Yay.
Âşık Çelebi. Meşâ’irü’ş-Şu’arâ. İstanbul Üniversitesi Yazma Eserler Kütüphanesi. No. 2406. vr. 16a, 22a, 43a-44a.
Ataç, Nurullah (1962). Karalama Defteri. İstanbul: Hür Yay.
Atâyî (1268). Zeyli Şakâyık. C. I. İstanbul.
Atsız, Hüseyin Nihal (hzl.) (1970). Aşıkpaşaoğlu Tarihi. İstanbul: MEB Yay.
Ayverdi, Samiha (1974). Edebî ve Manevî Dünyası İçinde Fâtih. İstanbul: Fetih Cemiyeti Yay.
Banarlı, Nihat Sami (1971). Resimli Türk Edebiyatı Tarihi. C. I. İstanbul: MEB Yay.
Belîğ. Güldeste-i Riyâz-ı İrfân ve Vefeyât-ı Dânişverân-ı Nâdiredân. Topkapı Hazine 1877. vr. 245a-246b, 253b, 270.
Beşbaş, Nermin, H. Denizli (1983). Türkiye’de Vakıf Abideler ve Eski Eserler (Bursa il Merkezi). C. III. Ankara: Vakıflar Genel Müdürlüğü Yay.
Beyânî. Tezkire. Millet Kütüphanesi. Ali Emiri. Tarih. No. 757. vr. 3a, 10b, 11a, 29a.
Bursalı Mehmed Tâhir (1333). Osmânlı Müellifleri. C. II. İstanbul.
Canım, Rıdvan (hzl.) (2000). Latîfî, Tezkiretü’ş-Şu’arâ ve Tabsıratu’n-Nuzamâ (İnceleme-Metin). Ankara: AKM Yay.
Çalışkan, Yaşar (hzl.) (1978). Lâmi’îzâde Abdullah Çelebi, Latîfeler. İstanbul: Tercüman Yay.
Danişmend, İsmail Hami (1971). İzahlı Osmanlı Tarihi Kronolojisi. C. I. İstanbul: Türkiye Yayınevi.
Eğridirli Hâcı Kemâl. Câmiu’n- Nezâir. Bâyezıt Genel Kütüphanesi. No. 5782.
Ergun, Sadettin Nüzhet (1931). Tanzimata Kadar Muhtasar Türk Edebiyatı Tarihi ve Numuneleri. İstanbul: Suhulet Kitabevi.
Erünsal, İsmail E. (hzl.) (1983). The Life and Works of Tâcizâde Cafer Çelebi With Critical Edition of His Divan. İstanbul: İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Yay.
Evliyâ Çelebi (1314). Seyâhat-nâme. C. I. İstanbul.
Fâik Reşâd (1311). Eslâf. C. I. İstanbul.
Fâik Reşâd (1913). Târîh-i Edebiyyât-ı Osmâniyye. İstanbul.
Gelibolulu Mustafâ Âlî (1277). Künhü’l-Ahbâr. C. V. İstanbul.
Gibb, E. J. W (1902). History of Ottoman Poetry. C. II. London.
Gökyay, Orhan Şaik (1982). Destursuz Bağa Girenler. İstanbul: Dergâh Yay.
Gökyay, Orhan Şaik (hzl.) (1978). Gelibolulu Mustafa Âli: Görgü ve Toplum Kuralları Üzerinde Ziyafet Sofraları (Mevâidü’n-Nefâis fi Kavâidi’l-Mecâlis). C. I. İstanbul: Tercüman Yay.
Gölpınarlı, Abdülbaki (hzl.) (1985). Hâfız Divanı. İstanbul: Gerçek Yayınevi.
Hammer-Purgstall, Joseph von (1330). Devlet-i Osmaniye Tarihi. C. IV. çev. M. Ata. İstanbul.
Hammer-Purgstall, Joseph von (1833). Geschishte der Osmanischc Dichtkunts, Pesth, Die Haut II. In C. A. Hartleben’s Verlage.
Hoca Sa’deddîn (1279). Tâcü’t-Tevârîh. C. II. İstanbul.
İnalcık, Halil (2003). Şair ve Patron (Patrimonyal Devlet ve Sanat Üzerine Sosyolojik Bir İnceleme). Ankara: Doğu-Batı Yay.
İpekten, Haluk (hzl.) (1974). Karamanlı Nizâmî, Hayatı, Edebi Kişiliği ve Divanı. Ankara: Atatürk Üniversitesi Yay.
İsen, Mustafa (hzl.) (1998). Sehî Bey Tezkiresi - Heşt-Behişt. Ankara: Akçağ Yay.
İstanbul Kütüphaneleri Türkçe Yazma Divanlar Katalogu (1967). C. I. İstanbul: Milli Eğitim Basımevi.
İz, Fahir, G. Kut (1985). “XV. Yüzyıl Divan Nazım ve Nesri”. Büyük Türk Klasikleri. C. II. İstanbul: Ötüken-Söğüt Yay. 219-413.
Kaf-zâde Fâizî. Zübdetü’l-Eş’âr. Süleymaniye Kütüphanesi. Şehit Ali Paşa. No. 1877.
Kocatürk, Vasfi Mahir (1970). Türk Edebiyatı Tarihi (Başlangıcından Bugüne Kadar Türk Edebiyatının Tarihi, Tahlili ve Tenkidi). C. I. Ankara: Edebiyat Yayınevi. 231-234.
Koçu, Reşat Ekrem (1958). İstanbul Ansiklopedisi. C. I. İstanbul: Tan Matbaası.
Köprülü, Mehmet Fuat (1934). Türk Dili ve Edebiyatı Hakkında Araştırmalar. İstanbul: Kanaat Kitabevi.
Köprülü, Mehmet Fuat (1966). Edebiyat Araştırmaları. Ankara: TTK Basımevi.
Köprülü, Mehmet Fuat (1981). Türk Edebiyatı Tarihi. İstanbul: Ötüken Yay.
Kut, Günay (1990). “Bursalı Ahmet Paşa”. İslâm Ansiklopedisi. C. II. İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı Yay.
Kutlar, Fatma Sabiha, Ö. Öztekin (2006). "Divan Şiirinde Çiçeklere Dair". Gölbaşı Mogan Gölü Andezit Taşı Centaurea Tchihatcheffii, II. Uluslararası Gölbaşı-Andezit ve Sevgi Çiçeği Festivali, 17-19 Haziran 2005 Gölbaşı-Ankara. Ankara: Bizim Büro Basımevi. 601-627.
Kutlar Oğuz, Fatma Sabiha (2012). “Mehmed Tevfikʼin Nevâdirüʼz-Zarâʾifʼi”. Turkish Studies 7 (4): 443-465.
Kutluk, İbrahim (hzl.) (1978). Kınalı-zâde Hasan Çelebi, Tezkiretü’ş-Şuarâ. C. I. Ankara: TTK Yay.
Kutluk, İbrahim (hzl.) (1997). Beyânî Mustafa Bin Cârullâh, Tezkiretü’ş-Şuarâ. Ankara: TTK Yay.
Latîfî. Tezkire. Kayseri Raşit Efendi Kütüphanesi. No. 1160.
Mahmûd Celâleddîn Hulvî. Lemezât. İstanbul Üniversitesi Yazma Eserler Kütüphanesi. Türkçe Yazmalar. No. 2894. vr. 165a-168b.
Mazıoğlu Hasibe (1956). Fuzûlî-Hâfız, İki Şair Arasında Bir Karşılaştırma. Ankara: TTK Basımevi.
Mecdî Efendi (1269). Tercüme-i Şakâyık. İstanbul.
Mehmed Süreyyâ (1308). Sicill-i Osmânî Yâhûd Tezkîre-i Meşâhîr-i Osmâniyye. C. I. İstanbul.
Mehmed Tevfîk (1290). Kâfile-i Şu’arâ. İstanbul.
Mevlânâ Nizâmî-i Yezdî (1303). Dîvân-ı Elbise. İstanbul.
Muallim Nâcî (1307). Osmanlı Şairleri. İstanbul.
Muallim Nâcî (1308). Sünbüle. İstanbul.
Muallim Nâcî (1333). Esâmî. İstanbul.
Olgun, Tâhir. Veliyyüddînoğlu Ahmed Paşa Dîvânı’nın Nesre Çevrilişi. Süleymaniye Kütüphanesi. F. S. Türkmen. No. 54.
Pervâne Bey. Mecmû’atü’n-Nezâ’ir. Topkapı Sarayı Kütüphanesi. Bağdat Kitaplığı. No. 406.
Riyâzî. Riyâzü’ş-Şu’arâ. Nuruosmaniye Kütüphanesi. No. 3724. vr. 16b-19b
Sehî. Heşt Bihişt. İstanbul Üniversitesi Yazma Eserler Kütüphanesi. Türkçe Yazmalar. No. 2540. vr. 18b-20a.
Şahâbeddîn Süleymân (1338). Târîh-i Edebiyyât-ı Osmâniyye. İstanbul.
Şemseddîn Sâmî (1306). Kâmûsu’l-A’lâm. C. I. İstanbul.
Şentürk, Ahmet Atilla (1994). Ahmet Paşa’nın Güneş Kasidesi Üzerine Düşünceler. İstanbul: Enderun Kitabevi.
Tâcî-zâde Ca’fer Çelebi. Hevesnâme. İstanbul Üniversitesi Yazma Eserler Kütüphanesi. Türkçe Yazmalar. Nu. 9861.
Tâhirü’l-Mevlevî (1931). Manzum Bir Muhtıra. İstanbul: İttifak Matbaası.
Tansel, Fevriye Abdullah (1966). Namık Kemal’in Mektupları. C. II. Ankara. TTK Yay.
Tarlan, Ali Nihat (hzl.) (1966). Ahmet Paşa Divanı. İstanbul: Milli Eğitim Basımevi.
Tarlan, Ali Nihat (hzl.) (1992). Ahmet Paşa Divanı. Ankara: Akçağ Yay.
Taşköprülü-zâde Mehmed Kemâleddîn (1287). Târîh-i Saf (Tuhfetü’l-Ahbâb). C. I. İstanbul.
Tayyâr-zâde Ahmet Atâ (1292). Târîh-i Atâ. C. V. İstanbul: yyy.
Tolasa, Harun (1973). Ahmet Paşa’nın Şiir Dünyası. Ankara: Atatürk Üniversitesi Yay.
Tosyavî-zâde Rıf’at Osmân (1920). Edirne Rehnümâsı. Edirne.
Yaltkaya, Şerafettin, Kilisli R. Bilge (hzl.) (1971). Kâtib Çelebi, Keşf-el-Zünûn. C. I. İstanbul: MEB Yay.
Ziyâ Paşa (1291-1292). Harâbât. C. I-II. İstanbul.
Madde Yazım Bilgileri
Yazar: PROF. DR. TURGUT KARABEYYayın Tarihi: 01.10.2014Güncelleme Tarihi: 01.08.2021Eserlerinden Örnekler
Güneş Kasîdesi’nden
Taht urup tâk-ı felekde husrev-i hâver güneş
Geydi nârencî kabâ urundı nûr efser güneş
Mesned-i sultân-ı subh oldı serîr-i âsumân
Saçdı pîrûze tabaklardan zer ü gevher güneş
Kufl açup dürc-i zebercedden cevâhir dökdi kim
Hâk küncin eyleye gencîne-i cevher güneş
Kulzüm-i Hindün batırmağa gümiş zevrakların
Bâd-bân-ı nûr ile donatdı fülk-i zer güneş
Gûyiyâ Nûşin-revân-ı subhdur kim adl içün
Lâciverdî kubbeye zencîr-i zer asar güneş
(Tarlan, Ali Nihat (hzl.) (1992). Ahmet Paşa Divanı. Ankara: Akçağ Yay. 64.)
Kerem Kasîdesi’nden
Muhît-i keremün katresi ummân-ı kerem
Bâğ-ı cûd ebr-i kefünden dolu bârân-ı kerem
Matla’-ı subh-ı zafer mihr-i zekâ ebr-i hayâ
Felek-i izz ü a’lâ dâver-i devrân-ı kerem
Tâc-bahş-ı ser-i sultân-ı selâtîn-i cihân
Zînet-i taht ü nigîn Hazret-i Sultân-ı kerem
ZıII-ı Hak Şâh Muhammed ki eşiği göğünün
Kem-terîn ılduzı olur meh-i tâbân-ı kerem
Ayağı toprağıdır cevher-i iksîr-i hayât
Âsitânı tozıdur sürme-i a’yân-ı kerem
(Tarlan, Ali Nihat (hzl.) (1992). Ahmet Paşa Divanı. Ankara: Akçağ Yay. 68.)
Gazel
Ser-nâme-i mahabbetı cânâna yazmışım
Hasret risâlesin varak-ı cânâ yazmışım
Nâlişlerini derd ile bî-çâre bülbülün
Bâd-ı sabâ eliyle gülistâna yazmışım
Zülfün hikâyesini gönülde misâl edip
Gam kıssasını levh-ı perîşâna yazmışım
Resm etmişim gözümde hayâlini gûyiyâ
Nakş-ı nigârı sagar-ı mercâna yazmışım
Tâb-ı ruhunla sûzunu yazarken Ahmed’in
Şevkinden odlara düşüben yana yazmışım
(Tarlan, Ali Nihat (hzl.) (1992). Ahmet Paşa Divanı. Ankara: Akçağ Yay. 215)
Gazel
Çîn-i zülfün miske benzetdüm hatâsın bilmedüm
Gey perîşân söyledüm bu yüz karasın bilmedüm
Ben kara toprağ idüm cân virdi bûyundan sabâ
Hey ne cân-perver kıyâmet dil-rübâsın bilmedüm
Kad kıyâmet gamze âfet zülf fitne hat belâ
Âh kim ben hüsninün bunca belâsın bilmedüm
Dün tabîbe derd-i dilden bir devâ sordum didi
Gam yimeden özge bu derdün devâsın bilmedüm
Cânuma bir merhabâ sundı ezelde çeşm-i yâr
Şöyle mest oldum ki gayrun merhabâsın bilmedüm
Kadd-i dil-dârun hevâ-dârı değülse zülf-i yâr
Her kademde n’içün öper hâk-i pâsın bilmedüm
Kasdı hâk itmek değülse ömrini âşıklarun
Ayağa n’içün salar zülf-i dü-tâsın bilmedüm
Ben kemân-ı vaslını çekmek dilerdüm dil-berün
Hecr hükm-endâz imiş tîr-i kazâsın bilmedüm
Sidreye benzetdüğim ayb itme cânâ kaddini
K’anı benzetmekde bundan müntehâsın bilmedüm
Çün cihândan yeg bilür ma’şûk sırrın âşıkun
Pes neden dinler rakîbün iftirâsın bilmedüm
Hâk-i pâyın açdı dil çeşmin ki gördüm hüsnini
Nice cevherdendür anun tûtîyâsın bilmedüm
Çün tabîb-i la’lüne anber satar hindû benün
Yâ neden bekler lebün dârü’ş-şifâsın bilmedüm
Yandığından ağlar şem’-i meclis hâlüme
Yâr oda n’içün yakar ben mübtelâsın bilmedüm
Bana dil-berden inâyet istemen ey dostlar
Sanmasın düşmân beni kadr-i cefâsın bilmedüm
Nâmeye nâmın yazarken gitdi aklım âh kim
Nice yazdum ruk’a-ı medh ü senâsın bilmedüm
Kaçdı Ahmed hışm-ı çeşminden velî bir kimseye
Sâye-ı zülfinden özge ilticâsın bilmedüm
(Tarlan, Ali Nihat (hzl.) (1992). Ahmet Paşa Divanı. Ankara: Akçağ Yay. 211-212.)
İlişkili Maddeler
Yayın Tarihi: 01.10.2014Güncelleme Tarihi: 01.08.2021Eserlerinden Örnekler
Güneş Kasîdesi’nden
Taht urup tâk-ı felekde husrev-i hâver güneş
Geydi nârencî kabâ urundı nûr efser güneş
Mesned-i sultân-ı subh oldı serîr-i âsumân
Saçdı pîrûze tabaklardan zer ü gevher güneş
Kufl açup dürc-i zebercedden cevâhir dökdi kim
Hâk küncin eyleye gencîne-i cevher güneş
Kulzüm-i Hindün batırmağa gümiş zevrakların
Bâd-bân-ı nûr ile donatdı fülk-i zer güneş
Gûyiyâ Nûşin-revân-ı subhdur kim adl içün
Lâciverdî kubbeye zencîr-i zer asar güneş
(Tarlan, Ali Nihat (hzl.) (1992). Ahmet Paşa Divanı. Ankara: Akçağ Yay. 64.)
Kerem Kasîdesi’nden
Muhît-i keremün katresi ummân-ı kerem
Bâğ-ı cûd ebr-i kefünden dolu bârân-ı kerem
Matla’-ı subh-ı zafer mihr-i zekâ ebr-i hayâ
Felek-i izz ü a’lâ dâver-i devrân-ı kerem
Tâc-bahş-ı ser-i sultân-ı selâtîn-i cihân
Zînet-i taht ü nigîn Hazret-i Sultân-ı kerem
ZıII-ı Hak Şâh Muhammed ki eşiği göğünün
Kem-terîn ılduzı olur meh-i tâbân-ı kerem
Ayağı toprağıdır cevher-i iksîr-i hayât
Âsitânı tozıdur sürme-i a’yân-ı kerem
(Tarlan, Ali Nihat (hzl.) (1992). Ahmet Paşa Divanı. Ankara: Akçağ Yay. 68.)
Gazel
Ser-nâme-i mahabbetı cânâna yazmışım
Hasret risâlesin varak-ı cânâ yazmışım
Nâlişlerini derd ile bî-çâre bülbülün
Bâd-ı sabâ eliyle gülistâna yazmışım
Zülfün hikâyesini gönülde misâl edip
Gam kıssasını levh-ı perîşâna yazmışım
Resm etmişim gözümde hayâlini gûyiyâ
Nakş-ı nigârı sagar-ı mercâna yazmışım
Tâb-ı ruhunla sûzunu yazarken Ahmed’in
Şevkinden odlara düşüben yana yazmışım
(Tarlan, Ali Nihat (hzl.) (1992). Ahmet Paşa Divanı. Ankara: Akçağ Yay. 215)
Gazel
Çîn-i zülfün miske benzetdüm hatâsın bilmedüm
Gey perîşân söyledüm bu yüz karasın bilmedüm
Ben kara toprağ idüm cân virdi bûyundan sabâ
Hey ne cân-perver kıyâmet dil-rübâsın bilmedüm
Kad kıyâmet gamze âfet zülf fitne hat belâ
Âh kim ben hüsninün bunca belâsın bilmedüm
Dün tabîbe derd-i dilden bir devâ sordum didi
Gam yimeden özge bu derdün devâsın bilmedüm
Cânuma bir merhabâ sundı ezelde çeşm-i yâr
Şöyle mest oldum ki gayrun merhabâsın bilmedüm
Kadd-i dil-dârun hevâ-dârı değülse zülf-i yâr
Her kademde n’içün öper hâk-i pâsın bilmedüm
Kasdı hâk itmek değülse ömrini âşıklarun
Ayağa n’içün salar zülf-i dü-tâsın bilmedüm
Ben kemân-ı vaslını çekmek dilerdüm dil-berün
Hecr hükm-endâz imiş tîr-i kazâsın bilmedüm
Sidreye benzetdüğim ayb itme cânâ kaddini
K’anı benzetmekde bundan müntehâsın bilmedüm
Çün cihândan yeg bilür ma’şûk sırrın âşıkun
Pes neden dinler rakîbün iftirâsın bilmedüm
Hâk-i pâyın açdı dil çeşmin ki gördüm hüsnini
Nice cevherdendür anun tûtîyâsın bilmedüm
Çün tabîb-i la’lüne anber satar hindû benün
Yâ neden bekler lebün dârü’ş-şifâsın bilmedüm
Yandığından ağlar şem’-i meclis hâlüme
Yâr oda n’içün yakar ben mübtelâsın bilmedüm
Bana dil-berden inâyet istemen ey dostlar
Sanmasın düşmân beni kadr-i cefâsın bilmedüm
Nâmeye nâmın yazarken gitdi aklım âh kim
Nice yazdum ruk’a-ı medh ü senâsın bilmedüm
Kaçdı Ahmed hışm-ı çeşminden velî bir kimseye
Sâye-ı zülfinden özge ilticâsın bilmedüm
(Tarlan, Ali Nihat (hzl.) (1992). Ahmet Paşa Divanı. Ankara: Akçağ Yay. 211-212.)
İlişkili Maddeler
Güncelleme Tarihi: 01.08.2021Eserlerinden Örnekler
Güneş Kasîdesi’nden
Taht urup tâk-ı felekde husrev-i hâver güneş
Geydi nârencî kabâ urundı nûr efser güneş
Mesned-i sultân-ı subh oldı serîr-i âsumân
Saçdı pîrûze tabaklardan zer ü gevher güneş
Kufl açup dürc-i zebercedden cevâhir dökdi kim
Hâk küncin eyleye gencîne-i cevher güneş
Kulzüm-i Hindün batırmağa gümiş zevrakların
Bâd-bân-ı nûr ile donatdı fülk-i zer güneş
Gûyiyâ Nûşin-revân-ı subhdur kim adl içün
Lâciverdî kubbeye zencîr-i zer asar güneş
(Tarlan, Ali Nihat (hzl.) (1992). Ahmet Paşa Divanı. Ankara: Akçağ Yay. 64.)
Kerem Kasîdesi’nden
Muhît-i keremün katresi ummân-ı kerem
Bâğ-ı cûd ebr-i kefünden dolu bârân-ı kerem
Matla’-ı subh-ı zafer mihr-i zekâ ebr-i hayâ
Felek-i izz ü a’lâ dâver-i devrân-ı kerem
Tâc-bahş-ı ser-i sultân-ı selâtîn-i cihân
Zînet-i taht ü nigîn Hazret-i Sultân-ı kerem
ZıII-ı Hak Şâh Muhammed ki eşiği göğünün
Kem-terîn ılduzı olur meh-i tâbân-ı kerem
Ayağı toprağıdır cevher-i iksîr-i hayât
Âsitânı tozıdur sürme-i a’yân-ı kerem
(Tarlan, Ali Nihat (hzl.) (1992). Ahmet Paşa Divanı. Ankara: Akçağ Yay. 68.)
Gazel
Ser-nâme-i mahabbetı cânâna yazmışım
Hasret risâlesin varak-ı cânâ yazmışım
Nâlişlerini derd ile bî-çâre bülbülün
Bâd-ı sabâ eliyle gülistâna yazmışım
Zülfün hikâyesini gönülde misâl edip
Gam kıssasını levh-ı perîşâna yazmışım
Resm etmişim gözümde hayâlini gûyiyâ
Nakş-ı nigârı sagar-ı mercâna yazmışım
Tâb-ı ruhunla sûzunu yazarken Ahmed’in
Şevkinden odlara düşüben yana yazmışım
(Tarlan, Ali Nihat (hzl.) (1992). Ahmet Paşa Divanı. Ankara: Akçağ Yay. 215)
Gazel
Çîn-i zülfün miske benzetdüm hatâsın bilmedüm
Gey perîşân söyledüm bu yüz karasın bilmedüm
Ben kara toprağ idüm cân virdi bûyundan sabâ
Hey ne cân-perver kıyâmet dil-rübâsın bilmedüm
Kad kıyâmet gamze âfet zülf fitne hat belâ
Âh kim ben hüsninün bunca belâsın bilmedüm
Dün tabîbe derd-i dilden bir devâ sordum didi
Gam yimeden özge bu derdün devâsın bilmedüm
Cânuma bir merhabâ sundı ezelde çeşm-i yâr
Şöyle mest oldum ki gayrun merhabâsın bilmedüm
Kadd-i dil-dârun hevâ-dârı değülse zülf-i yâr
Her kademde n’içün öper hâk-i pâsın bilmedüm
Kasdı hâk itmek değülse ömrini âşıklarun
Ayağa n’içün salar zülf-i dü-tâsın bilmedüm
Ben kemân-ı vaslını çekmek dilerdüm dil-berün
Hecr hükm-endâz imiş tîr-i kazâsın bilmedüm
Sidreye benzetdüğim ayb itme cânâ kaddini
K’anı benzetmekde bundan müntehâsın bilmedüm
Çün cihândan yeg bilür ma’şûk sırrın âşıkun
Pes neden dinler rakîbün iftirâsın bilmedüm
Hâk-i pâyın açdı dil çeşmin ki gördüm hüsnini
Nice cevherdendür anun tûtîyâsın bilmedüm
Çün tabîb-i la’lüne anber satar hindû benün
Yâ neden bekler lebün dârü’ş-şifâsın bilmedüm
Yandığından ağlar şem’-i meclis hâlüme
Yâr oda n’içün yakar ben mübtelâsın bilmedüm
Bana dil-berden inâyet istemen ey dostlar
Sanmasın düşmân beni kadr-i cefâsın bilmedüm
Nâmeye nâmın yazarken gitdi aklım âh kim
Nice yazdum ruk’a-ı medh ü senâsın bilmedüm
Kaçdı Ahmed hışm-ı çeşminden velî bir kimseye
Sâye-ı zülfinden özge ilticâsın bilmedüm
(Tarlan, Ali Nihat (hzl.) (1992). Ahmet Paşa Divanı. Ankara: Akçağ Yay. 211-212.)
İlişkili Maddeler
Eserlerinden Örnekler
Güneş Kasîdesi’nden
Taht urup tâk-ı felekde husrev-i hâver güneş
Geydi nârencî kabâ urundı nûr efser güneş
Mesned-i sultân-ı subh oldı serîr-i âsumân
Saçdı pîrûze tabaklardan zer ü gevher güneş
Kufl açup dürc-i zebercedden cevâhir dökdi kim
Hâk küncin eyleye gencîne-i cevher güneş
Kulzüm-i Hindün batırmağa gümiş zevrakların
Bâd-bân-ı nûr ile donatdı fülk-i zer güneş
Gûyiyâ Nûşin-revân-ı subhdur kim adl içün
Lâciverdî kubbeye zencîr-i zer asar güneş
(Tarlan, Ali Nihat (hzl.) (1992). Ahmet Paşa Divanı. Ankara: Akçağ Yay. 64.)
Kerem Kasîdesi’nden
Muhît-i keremün katresi ummân-ı kerem
Bâğ-ı cûd ebr-i kefünden dolu bârân-ı kerem
Matla’-ı subh-ı zafer mihr-i zekâ ebr-i hayâ
Felek-i izz ü a’lâ dâver-i devrân-ı kerem
Tâc-bahş-ı ser-i sultân-ı selâtîn-i cihân
Zînet-i taht ü nigîn Hazret-i Sultân-ı kerem
ZıII-ı Hak Şâh Muhammed ki eşiği göğünün
Kem-terîn ılduzı olur meh-i tâbân-ı kerem
Ayağı toprağıdır cevher-i iksîr-i hayât
Âsitânı tozıdur sürme-i a’yân-ı kerem
(Tarlan, Ali Nihat (hzl.) (1992). Ahmet Paşa Divanı. Ankara: Akçağ Yay. 68.)
Gazel
Ser-nâme-i mahabbetı cânâna yazmışım
Hasret risâlesin varak-ı cânâ yazmışım
Nâlişlerini derd ile bî-çâre bülbülün
Bâd-ı sabâ eliyle gülistâna yazmışım
Zülfün hikâyesini gönülde misâl edip
Gam kıssasını levh-ı perîşâna yazmışım
Resm etmişim gözümde hayâlini gûyiyâ
Nakş-ı nigârı sagar-ı mercâna yazmışım
Tâb-ı ruhunla sûzunu yazarken Ahmed’in
Şevkinden odlara düşüben yana yazmışım
(Tarlan, Ali Nihat (hzl.) (1992). Ahmet Paşa Divanı. Ankara: Akçağ Yay. 215)
Gazel
Çîn-i zülfün miske benzetdüm hatâsın bilmedüm
Gey perîşân söyledüm bu yüz karasın bilmedüm
Ben kara toprağ idüm cân virdi bûyundan sabâ
Hey ne cân-perver kıyâmet dil-rübâsın bilmedüm
Kad kıyâmet gamze âfet zülf fitne hat belâ
Âh kim ben hüsninün bunca belâsın bilmedüm
Dün tabîbe derd-i dilden bir devâ sordum didi
Gam yimeden özge bu derdün devâsın bilmedüm
Cânuma bir merhabâ sundı ezelde çeşm-i yâr
Şöyle mest oldum ki gayrun merhabâsın bilmedüm
Kadd-i dil-dârun hevâ-dârı değülse zülf-i yâr
Her kademde n’içün öper hâk-i pâsın bilmedüm
Kasdı hâk itmek değülse ömrini âşıklarun
Ayağa n’içün salar zülf-i dü-tâsın bilmedüm
Ben kemân-ı vaslını çekmek dilerdüm dil-berün
Hecr hükm-endâz imiş tîr-i kazâsın bilmedüm
Sidreye benzetdüğim ayb itme cânâ kaddini
K’anı benzetmekde bundan müntehâsın bilmedüm
Çün cihândan yeg bilür ma’şûk sırrın âşıkun
Pes neden dinler rakîbün iftirâsın bilmedüm
Hâk-i pâyın açdı dil çeşmin ki gördüm hüsnini
Nice cevherdendür anun tûtîyâsın bilmedüm
Çün tabîb-i la’lüne anber satar hindû benün
Yâ neden bekler lebün dârü’ş-şifâsın bilmedüm
Yandığından ağlar şem’-i meclis hâlüme
Yâr oda n’içün yakar ben mübtelâsın bilmedüm
Bana dil-berden inâyet istemen ey dostlar
Sanmasın düşmân beni kadr-i cefâsın bilmedüm
Nâmeye nâmın yazarken gitdi aklım âh kim
Nice yazdum ruk’a-ı medh ü senâsın bilmedüm
Kaçdı Ahmed hışm-ı çeşminden velî bir kimseye
Sâye-ı zülfinden özge ilticâsın bilmedüm
(Tarlan, Ali Nihat (hzl.) (1992). Ahmet Paşa Divanı. Ankara: Akçağ Yay. 211-212.)
İlişkili Maddeler
Sn. | Madde Adı | D.Tarihi / Ö.Tarihi | Benzerlik | İncele |
---|---|---|---|---|
1 | FEZÂYÎ, Dervîş Mehmed | d. ? - ö. 1737-38 | Doğum Yeri | Görüntüle |
2 | FEYZÎ, Halıcı-zâde İbrahîm Feyzî Bey | d. ? - ö. ? | Doğum Yeri | Görüntüle |
3 | HÂDÎ, Meme-zâde Hâdî Ahmed Çelebi | d. ? - ö. 1609-10 | Doğum Yeri | Görüntüle |
4 | TURSUN BEY, Lebîbî, Tûr-ı Sînâ | d. 1426 ? - ö. 1491 veya 1499 sonrası | Doğum Yılı | Görüntüle |
5 | TURSUN BEY, Lebîbî, Tûr-ı Sînâ | d. 1426 ? - ö. 1491 veya 1499 sonrası | Ölüm Yılı | Görüntüle |
6 | TURSUN BEY, Lebîbî, Tûr-ı Sînâ | d. 1426 ? - ö. 1491 veya 1499 sonrası | Meslek | Görüntüle |
7 | TURSUN BEY, Lebîbî, Tûr-ı Sînâ | d. 1426 ? - ö. 1491 veya 1499 sonrası | Alan/Yüzyıl/Saha | Görüntüle |
8 | TURSUN BEY, Lebîbî, Tûr-ı Sînâ | d. 1426 ? - ö. 1491 veya 1499 sonrası | Madde Adı | Görüntüle |