ALTIPARMAK, Muhammed b. Muhammed (Altıparmak Mehmed Efendi)

(d. ?/? - ö. 1033/1623-24)
divan nâsiri
(Divan/Yazılı Edebiyat / 17. Yüzyıl / Anadolu-Osmanlı-Türkiye)
ISBN: 978-9944-237-86-4

Asıl adı Muhammed olup lakabı Altıparmak'tır. Üsküp’te doğan Muhammed Efendi’nin doğum tarihi hakkında bilgi yoktur. Babası Mekke ve Medine kadılığı yapmış olan Mehmed Efendi’dir. Muhammed Efendi’nin adı, kaynaklarda, Altıparmak Muhammed bin Muhammed, Altıparmak bin el-Çıkrıkçı, eş-Şeyh Muhammed bin Muhammed-i Üskübî, Mehmed bin Mehmed Üskübî, Mehmed Efendi Üskübî Altıparmak, Mehmed Hâdim Mehmed, Üsküplü Muhammed Altıparmak-ı Halvetî, Altıparmak Mehmed Efendi, Çıkrıkçı-zâde Efendi gibi çeşitli şekillerde yer alır. Muhammed Efendi, Üsküp’te eğitimine devam ettiği sıralarda önce “Çıkrıkçı-zâde” diye tanındı daha sonra çevresinde ve ilim âleminde “Altıparmak” lakabıyla meşhur oldu [İznik’te Lefke kapısında türbesi bulunan Altıparmak, Anadolu âlimlerinden 1046/1637’de vefat eden Hayreddin Efendi’dir (Bursalı Mehmed Tahir 1333/1:212)]. Nüzhet-i Cihân ve Telhîs Tercümesi gibi eserlerinde kendi isminden “Muhammed bin Muhammed bi-Altıparmak” şeklinde bahsetmesi de bu durumu destekler(Şerh-i Telhîs, Revan 1790: vr. 1b; Nev'izâde Atâî 1989/2:758; Bursalı Mehmed Tahir 1333/1:212; Karaismailoğlu 1989/2:542; Kılıç 1990:15-16; Kılıç 2007:333).

Muhammed Efendi, eğitimini Üsküp’te tamamladıktan sonra Bayramiyye tarikatı şeyhlerinden Seyyid Ca’fer Efendi’ye intisap etti. Daha sonra, İstanbul’a giderek Fatih Câmii’nde uzun süre hadis, tefsir, fıkıh dersleri ve vaazlar verdi. Burada yaptığı dersler ve verdiği vaazlardan dolayı şöhreti arttı. Bu faaliyetlerini İstanbul’da uzun bir süre sürdürdükten sonra Mısır’a (Kahire) gitti. Kahire’de verdiği dersler ve çeşitli konularda yaptığı konuşmalar ile Arap âlimlerinin ve bölge halkının takdirini kazandı. Muhammed Efendi, Kahire’de verdiği dersleri ve tasavvufla meşguliyetini ömrünün sonuna kadar devam ettirdi. 1033/1623-24 yılında tahminen 70 yaşın üzerinde iken vefat etti. Cenazesi büyük bir kalabalık tarafından kaldırılarak “Sûk-ı Gâr” denilen yerde, kendi adına yaptırdığı ve bugün de “Mescidu Altıparmak” diye anılan câmiin avlusuna defn edildi (Atâî 1989/2:758-9; Kâtip Çelebi, 2008/2:416-7; Bursalı Mehmed Tahir 1333/1:212; Karaismailoğlu 1989/2:542; Kılıç 1990:17).

Nüzhet-i Cihân adlı eserinin mukaddimesinde yer alan manzumelerinden şiirle de uğraştığı anlaşılmaktadır, ancak kaynaklarda şairliği hakkında bilgi yoktur (Uzunçarşılı 1988/3:493; Kılıç, 1990:18; Durmuş 2002/25:156-157; Şanlı 2010: LVIII-LIX).

Muhammed Efendi, eserlerinde tefsir ve hadisle ilgili çok sayıda risâle yazdığını belirtmişse de bugün telîf ve tercüme eserlerinden ancak sekiz tanesi mevcuttur. Bu eserler önem sırasına göre şunlardır:

1. Telhîs Tercümesi: Eser, Kazvînî’nin (ö. 739/1338) Telhîsü’l-Miftâh fi’l-Me'ânî ve’l-Beyân adlı Arapça eserinin Türkçe tercümesidir. Eser, uzun süre Osmanlı medreselerinde ders kitabı olarak okutulmuştur. Kazvînî’nin Telhîsü’l-Miftâh isimli eseri ise, Sekkâkî’nin (ö. 626/1229) sarf, nahiv, meânî ve beyân konularını ele aldığı tanınmış belâgat kitabı Miftâhu’l-Ulûm’un üçüncü kısmının Arapça özetidir. Altıparmak’ın Şerh-i Telhîs adıyla bilinen bu eseri, Keşfü’z-Zünûn’da da belirtildiği üzere, "mukaddime"si şerh, geri kalan kısmı ise tercüme olduğundan dolayı genel itibariyle “şerh” değil, “tercüme”dir. Eser, başlığı bulunmayan kısa bir “dîbâce”den sonra yer alan “mukaddime”, “el-fennü’l-evvel 'ilmü’l-me'ânî”, “el-fennü’s-sânî 'ilmü’l-beyân”, “el-fennü’s-sâlis 'ilmü’l-bedî'” adı verilen bölümler ile fennü’s-sâlisin tetimmesi olan “hâtime”den meydana gelir. Altıparmak, “dîbâce”de ömrünü ilim tahsili ile geçirdiğini; tefsir ve hadis dersleri verdiğini, tefsir ve hadisle ilgili risaleler yazdığını ancak bunları temize çekemediğini, ilm-i siyer ve hadîs alanında yazılmış bir eser olan Me'âricü’n-Nübüvve’yi tercüme ettiğini belirtmiştir. Bazı dostlarının isteği üzerine, öğrencilerin “ilm-i meânî”yi öğrenmelerine yardımcı olmak ve Kur’an’ın i'câzının anlaşılmasına katkı sağlamak için Telhîs’i “şerh” ettiğini ifade etmiştir. Ancak Altıparmak her ne kadar Telhîs'i şert ettiğini belirtse de bu eserin "mukkaddime"si şerh özelliği taşımakla birlikte geri kalan kısmı tercümedir(Şerh-i Telhîs, Revan 1790: vr. 1b-2a). Altıparmak Telhîs Tercümesi'nde Arapça cümleleri bire bir Türkçe'ye çevirmemiş, cümlelerin anlamını genel olarak vermiştir.  “Mukaddime”de “fesâhat”, “belâgat, “müfredde olan fesâhat”, “kelâmda fesâhat” ve “mütekellimde fesâhat” konularına yer verilmiştir(Şerh-i Telhîs, Revan 1790: vr. 6a-6b; Yanık vd. 2001: 2).

Eserin “el-fennü’l-evvel ‘ilmü’l-me'ânî” başlığını taşıyan birinci bölümünde, sırasıyla, “ahvâl-i isnâd-ı haberî”, “müsnedün ileyh”, “müsned”, “müte'allikât-ı fi’l”, “kasr”, “inşâ”, “fasl ve vasl”, “îcâz, ıtnâb ve müsâvât” konuları ele alınmıştır. İkinci bölüm “el-fennü’s-sânî 'ilm-i beyân” başlığını taşır. Bu bölümde “teşbîh”, “hakîkat ve mecâz” ve “kinâye” konuları üzerinde durulmuştur. “el-fennüs-sâlis 'ilmü’l-bedî‘” başlığını taşıyan üçüncü bölümde söz sanatlarına yer verilmiştir. Önce “bedî' ilmi” ile “kelâmın tahsîni ve vücûhunun bilindiği” belirtilmiş, sonra söz sanatları “ma'nevî” ve “lafzî” olmak üzere ikiye ayrılmıştır. Üzerinde durulan manevî sanatlar; mutâbakat, mürâ'atü’n-nazîr, irsâd, müşâkele, müzâvece, aks, rücû', tevriye, istihdâm, lüff ü neşr, cem', tefrîk, taksîm, cem' ma'a’t-tefrîk, cem' ma'a’t-taksîm, cem' ma'a’t-tefrîk ve’t-taksîm, tecrîd, mübâlağa, mezheb-i kelâmî, hüsn-i ta'lîl, terfî', te’kîdü’l-medh bimâ yüşbihü’z-zemm, te’kîdü’z-zemm bimâ yüşbihü’l-medh, istitba', idmâc, tevcîh, hezl, tecâhül-i 'ârif, kavl bi’l-mûcib ve ıttırâd’dır. Ele alınan lafzî sanatlar ise; cinâs, reddü’l-'acz 'ale’s-sadr, sec', muvâzene, kalb, teşrî', lüzûm mâ-lâ yelzem’dir. Hâtime’de “serikat-ı şi'riyye” konularından “nesh ve intihâl”, “igâre ve mesh”, “iktibâs”, “tazmîn”, “'akd ü hall” ve “telmîh” ele alınmıştır. 

Telhîs Tercümesi’nin Süleymaniye Ktp., Fatih, Nr. 4534 ve Topkapı Sarayı Müzesi Ktp., Revan, Nr. 1790'da kayıtlı iki nüshası vardır. Ancak Revan, Nr. 1790'da kayıtlı nüshanın “ve minhü’l-cem' ma'a’t-taksîm” başlığından sonraki kısmı eksiktir(Şanlı 2010:LXIII-LXXXI).

Osmanlı döneminde medreselerde belâgatla ilgili okutulan temel ders kitaplarının en önemlileri arasında, Sekkâkî’nin Miftâhu’l-Ulûm’u, Cürcânî’nin Miftâh’a yazdığı şerh, Kazvînî’nin -Sekkâkî’nin eserinin özeti olan- Telhîsü’l-Miftâh’ı ve Taftazânî’nin bu esere yazdığı şerhler yer almaktadır. Bunlar arasında özellikle Kazvînî’nin Telhîsü’l-Miftâh’ı, kendisinden sonra yazılan pek çok belâgat kitabına kaynaklık etmiş ve bu yönüyle bir anlamda belâgat ilmi için temel başvuru kitabı olmuştur. 

Yukarıda isimlerini zikrettiğimiz ve belâgat ilminin temel kitapları kabul edilen bu eserlerin Arapça olması, bunlardan yararlanmayı zorlaştırmıştır. Bu sebeple başta Mutavvel ve Telhîsü’l-Miftâh olmak üzere belâgatla ilgili önemli eserlerin zamanla Türkçeye tercümeleri yapılmıştır. Ancak yapılan ilk tercümelerde terimlerin Türkçe karşılıklarının bulunmamasının da etkisiyle eserlerin orjinallerine bağlı kalınması, bu terimlerin açıklanması sırasında Arapça ifadelerin tekrarlanmasına sebep olmuştur. Bu durum eserlerden yararlanmayı güçleştirmiştir. Altıparmak Muhammed Efendi’nin Telhîs Tercümesi, mevcut bilgilere göre belâgat alanında temel kitaplardan olan Telhîsü’l-Miftâh’ın Anadolu’da yapılmış Türkçe ilk tercümesidir. Bu sebeple eser, belâgat ilminin Anadolu ve Osmanlı coğrafyasında öğrenilmesi, yaygınlaşması ve gelenek oluşması bakımından büyük önem taşır. Altıparmak’ın “dîbâce”de de belirttiği gibi, Telhîs Tercümesi, ilm-i meânîyi öğrenmek isteyen “ashâb-ı tahsîle yardımcı olması” ve “Kur’an-ı Kerîm”in i’câzının anlaşılmasına hizmet etmek” amacıyla yazılmıştır. Belâgat alanında tercüme de olsa Anadolu’da yazılan ilk eser olması ve Telhîsü’l-Miftâh’ta karşılıkları bulunmayan belâgatla ilgili bazı terimlerin tanımlanması bakımından orjinallik gösterir. Eserin dikkat çeken diğer önemli bir yönü ise, Arapça cümle yapısının etkisiyle, Türkçe cümlelerin genel olarak -Arapça cümlelere benzer şekilde- devrik yapıda olmasıdır(Şanlı 2010:LXXXIII-LXXXV).

2. Delâ’il-i Nübüvvet-i Muhammedî ve Şemâ’il-i Fütüvvet-i Ahmedî (=Me'âricü’n-Nübüvve Tercümesi, Altıparmak): Eser, Mu'înüddin Muhammed bin Abdullah el-Ferâhî el-Hırevî (Molla Miskin, ö. 954/1547)’nin Me'âricü’n-Nübüvve fî Medârici’l-Fütüvve isimli tanınmış Farsça siyerinin Türkçe tercümesidir. “Revnaku’l-Mecâlis” ismi de verilen eser, bir mukaddime, dört rükün ve bir hâtime şeklinde düzenlenmiş bir peygamberler tarihidir. Bu tercüme, mütercimine nisbetle kısaca “Altıparmak” adıyla da bilinir. Altıparmak, kitabın isminin Delâ’il-i Nübüvvet-i Muhammedî ve Şemâ’il-i Fütüvvet-i Ahmedî olduğunu belirttikten sonra, eserini Hz. Peygamber’e ithaf etmiştir. Herkesin faydalanabilmesi için açık bir dille yazılan eser, aslındaki düzene uygun olarak tercüme edilmiştir. Eserin birinci rüknünde, Hz. Âdem, Hz. Şit, Hz. İdris, Hz. Nuh, Hz. Hud, Hz. İbrahim ve Hz. İsmail döneminde meydana gelen hâdiseler; ikinci rükünde Hz. Muhammed’in doğumundan peygamber oluşuna kadar geçen sürede meydana gelen olaylar; üçüncü rükünde vahyin gelişi ve keyfiyeti ile mi'râc hadisesi; 4. rükünde Hicret’ten itibaren Hz. Muhammed’in vefatına kadar olan dönemdeki gelişmeler ve Hâtime’de Hz. Muhammed’in mu'teber kitaplarda bildirilen mucizeleri anlatılır.

Kocanişancı Celâlzâde Mustafa Bey (ö. 975/1567-8) de aynı eseri, Kanuni Sultan Süleyman’ın emri üzerine Delâ’il-i Nübüvvet-i Muhammedî ve Şemâ’il-i Fütüvvet-i Ahmedî adıyla 964/1556-7’de tercüme etmiştir. Celâlzâde Mustafa Bey ile Altıparmak’ın tercümelerine aynı ismi vermeleri, iki eserin karıştırılmasına sebep olmuştur (Kâtip Çelebi 2008/4:1377; Kılıç 1990:20).

Tarih-i Altıparmak adıyla da tanınan bu kitap, Altıparmak Muhammed Efendi’nin kütüphanelerde nüshasına en çok rastlanan eseridir(Kılıç 1990:21). Mevcut bilgilere göre eserin yurt içinde ve yurt dışındaki kütüphanelerde 130’dan fazla nüshası bulunmaktadır. Bu nüshaların bir kısmının bulunduğu kütüphaneler ve kayıt numaraları şöyledir: Süleymaniye Kütüphanesi, Hâmidiye, Nr.925, Fâtih, Nr. 4287-4288, Çelebi Abdullah Efendi, Nr. 241, Ayasofya, Nr. 3020, Pertevniyal, Nr. 216, Lâleli, Nr. 2038, Serez, Nr. 1813, Şehid Ali Paşa, Nr. 1946, H. Hüsnü Paşa, Nr. 49; Nuruosmaniye Kütüphanesi, Nr. 3083, 3084, 3085, 3086; Millî Kütüphane, Yz. A. 1332, 3008, 3355, 3489; İstanbul Üniversitesi Kütüphanesi, TY. Nr. 933, 1202, 7282, 7365, 7381; Bâyezid Devlet Kütüphanesi, Nr. 5237, 5318; Kayseri Râşid Efendi Kütüphanesi, Nr. 906, eki 955; Mevlânâ Müzesi, Nr. 3085, Konya Bölge Yazma Eserler Kütüphanesi, Nr.  5374, 3715.

Altıparmak’ın eserinin İstanbul’da ve Bulak’ta (Mısır) farklı tarihlerde çok sayıda baskıları yapılmıştır. A. Faruk Meyan, Altıparmak’ın bu eserini, İstanbul 1273/1856 tarihli baskısını esas alarak Altıparmak Peygamberler Tarihi adıyla 1976’da yayımlamıştır. Meyan, bu yayımda eseri sadeleştirmesinin yanında bazı ilaveler de yapmıştır. M. Faruk Gürtunca da aynı eseri, Altıparmak Peygamberler Tarihi adıyla yayımlamış ancak bu yayımda Altıparmak’ın eserinden başka yirmiye yakın kaynaktan yararlanmıştır (Gürtunca 2007).

3. Nüzhet-i Cihân ve Nâdire-i Zamân (Terceme-i Nigâristân): Bu eser, Ahmed bin Muhammed bin Abdulgafûr-ı Gıfârî el-Kazvînî (ö. 975/1567)’nin çeşitli dönemlerde yazılmış eserlerden derlediği kıssalar mecmuası olan Nigâristân isimli Farsça İslâm tarihinin tercümesidir. Kaynaklarda Şeyhülislam Yahya Efendi tarafından da tercüme edildiği belirtilir. Ancak Şeyhülislam Yahya Efendi’nin eseri, Kemalpaşazâde’nin Şeyh Sa'dî’nin Gülistân’ına nazire olarak yazdığı Nigâristan adlı Farsça eserin Türkçe tercümesidir (Bursalı Mehmed Tahir 1333/1:212, Büyük Türk Klâsikleri 1986/3:264, 1987/5:135, Karaismailoğlu 1989/2:542).

Eserin bilinen nüshaları şunlardır: Süleymaniye Kütüphanesi, Ali Nihad Tarlan, Nr. 106; İstanbul Üniversitesi, TY., Nr. 1208, 6061; Bâyezid Devlet Kütüphanesi, Nr. 5626; Kayseri Râşid Efendi Kütüphanesi, Nr. 26812; Vatikan Kütüphanesi, Vat. Turco 279; Mısır Milli Kütüphanesi Türkçe Yazmaları, et-Tarihut-Timuriye 2172. Mehmed F. Köprülü de Altıparmak Muhammed Efendi’nin Nigâristan tercümesine ait bir nüshanın şahsî kütüphanesinde bulunduğunu bildirmiştir(Köprülü 1986:365, dipnot 11; Kılıç 1990:22-3).

4. Terceme-i Sittin li-Câmi'i’l-Besâtîn (=Yûsuf-nâme): Tâceddin Cemâleddin Ebu Bekr Ahmed bin Muhammed bin Zeyd et-Tûsî (Tarsusî)’nin 60 bölümden meydana gelen Yûsuf sûresi tefsirinin Türkçe tercümesidir(Bursalı Mehmed Tahir 1333/1:212; TDEA 1986/6:203; Kılıç 1990:23). Asıl adı Câmi'u Letâ’ifi’l-Besâtîn olan eserin tespit edebildiğimiz kadarıyla kütüphanelerde yirmiye yakın nüshası bulunmaktadır. Bu nüshaların bir kısmının bulunduğu kütüphaneler ve kayıt numaraları şöyledir: Süleymaniye Kütüphanesi, M. Hafid Efendi, Nr. 234, Damad İbrahim Paşa, Nr. 767, H. Hüsnü Paşa, Nr. 97, 7169, Hacı Mahmud Efendi, Nr. 1627, 1924, Çelebi Abdullah Efendi, Nr. 188, Hüsrev Paşa, Nr. 204; İstanbul Belediyesi Atatürk Ktp., K. 241; Topkapı Sarayı Müze Kütüphanesi, Revan, Nr.1066; Köprülü Ktp., Nr. 286, 357; Manisa İl Halk Kütüphanesi, Akhisar Zeynelzâde, Nr. 5809; Ankara Adnan Ötüken İl Halk Kütüphanesi, Nr. 3954.

5. Mi'râcü’n-Nebî: Eserde, Hz. Muhammed’in mi'râca çıkışı, mi'râc sırasında meydana gelen olaylar ile Hz. Peygamber’in vefâtından sonra Hz. Ali’nin halife oluşuna kadar geçen sürede yaşanan önemli hadiseler anlatılmıştır. Eserin bilinen bir nüshası Manisa İl Halk Kütüphanesi, Nr. 5043’te kayıtlıdır.

6. Tefsîr: Ahzab Suresi’nin 38. ayetindeki "mâ kâne 'ale'n-nebiyyi min harecin fîmâ faraza'llahu leh (Allah’ın, kendisine farz kıldığı şeyleri yerine getirmesi konusunda peygambere herhangi bir güçlük (vebâl) yoktur.)" şeklindeki bir kısmın tefsiridir. Müellif hattıyla 9 yaprak olarak yazılmış olan tek nüsha, Süleylaniye Kütüphanesi, Laleli, Nr. 139’dadır.

7. Şerh-i Akâ'idü’n-Nesefî: Nesefî(ö. 537/1142)’nin Akâ’idü’n-Nesefî isimli İslâm akâidini öğretici bir tarzda özetlediği meşhur eserinin şerhidir. Eserin bilinen bir nüshası Çorum Hasan Paşa İl Halk Kütüphanesi, Nr. 1004/1’dedir.

8. Müslümanlığın Hıristiyanlıktan Üstünlüğü Hakkında Risâle: Eser, Süleymaniye Ktp., Pertevniyal, Nr.998’de kayıtlı yazmanın 236-260 varakları arasındadır.

Kaynakça

Altıparmak Mehmed Efendi. Şerh-i Telhîs. Süleymaniye Ktp. Fatih. Nr. 4535.

Altıparmak Mehmed Efendi. Şerh-i Telhîs. Topkapı Sarayı Müzesi Ktp. Revan. Nr. 1790.

Bursalı Mehmed Tahir (1333). Osmanlı Müellifleri. C. I. İstanbul.

Büyük Türk Klâsikleri. (1986). "Kemâlpaşazâde". C.3. İstanbul: Ötüken-Söğüt Yay.

Durmuş, İsmail (1988). “Abddünnâfi İffet Efendi”. İslam Ansiklopedisi. C.1. İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı Yay.

Durmuş, İsmail (2002). “Kazvînî, Hatîb”. İslam Ansiklopedisi. C.25. İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı Yay.

Gürtunca, M. Faruk (2007). Altıparmak Peygamberler Tarihi. İstanbul.

Karaismailoğlu, Adnan (1989). “Altıparmak Mehmed Efendi”. İslam Ansiklopedisi. C.2. İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı Yay.

Kâtip Çelebi (2008). Keşfü’z-Zunûn. Terc. Rüştü Balcı. 5 C. İstanbul: Tarih Vakfı Yurt Yay.

Kılıç, Atabey (hzl.)(1990). Üskübî’nin ‘Şerh-i Telhîs’i. Yüksek Lisans Tezi. İzmir: Ege Üniversitesi.

Kılıç, Atabey (2007). “Altıparmak Mehmed Efendi ve Şerh-i Telhîs-i Miftâh’ında Şerh Metodu”. Turkish Studies 2(3): 332-339.

Meyan, A. Faruk (1976). Altıparmak Peygamberler Tarihi. İstanbul.

Özcan, Abdülkadir (hzl.) (1989). Şakaik-ı Nu’maniye ve Zeyilleri Hadaiku’l-Hakaik Fî Tekmileti’ş-Şakaik. C. 2.  İstanbul: Çağrı Yay.

Şanlı, İsmet (hzl.)(2010). Muhammed bin Muhammed Altıparmak Telhîs Tercümesi (Tenkitli Metin). Ankara: Ürün Yay.

Türk Dili ve Edebiyatı Ansiklopedisi (TDEA). (1986). "Mehmed Efendi (Altıparmak)". C. 6. İstanbul: Dergâh Yay.

Uzunçarşılı, İsmail Hakkı (1988). Osmanlı Devleti’nin İlmiyye Teşkilatı. Ankara.

Yanık, H. Nevzat vd. (Haz.). (2001). Telhîs ve Tercümesi Kur'ân'ın Eşsiz Belâgatı. İstanbul: Huzur Yay.

Madde Yazım Bilgileri

Yazar: DOÇ. DR. İSMET ŞANLI
Yayın Tarihi: 13.04.2014
Güncelleme Tarihi: 14.12.2020

Eserlerinden Örnekler

Telhîs Tercümesi’nden

Kinâye: Kinâye, lügatde "künyetü bi-kezâ 'an-kezâ" dirler ve künût dahi dinilür. Kaçan tasrîhi terk itseler ıstılâhda iki ma'nâya gelür. Biri ma'nâ-yı masdarîdür ki fi'l-i mütekellimdür. Lâzımı zikr idüp melzûm murâd itmekdür lâzımuñ irâdesi cevâzıyla. İkincisi nefs-i lafzdur ki Musannif rahimehu’llâh aña işâret itdi ve didi bir lafzdur ki ma'nâsınuñ lâzımı murâd ola ma'nâsınuñ ol lâzım ile bile murâd olmasınuñ cevâzıyla "tavîlü'n-necâd" lafzı gibi kılıcı bağı uzundur dimekden murâd kâmeti uzundur dimekdür. Kılıcı bağı uzundur dimeği murâd itmek dahi câyizdür. Pes zâhir oldı ki kinâye mecâza muhâlif olur ma'nâ-yı hakîkîde irâde itmekde lâzımınuñ irâdesiyle mecâza ma'nâ-yı hakîkî murâd olmak câyiz degüldür. Meselâ "râ eytü eseden fî'l-hümâmi" dise hayvân, hayvân-ı müfteris murâd olınmaz. Zîrâ ma'nâ-yı hakîkî murâd olmağı men' ider karîne vardur. Kinâyede ma'nâ-yı hakîkî lâzım ile ma'nen murâd olınmak câyizdür ve vâcib zîrâ "tavîlü'n-necâd" disek necâdı olmasa yine kinâye sahîh olur ve "cebânü'l-kelb" dise cömerddür dimekden kinâye, kelbi olmasa câyizdür.

Sekkâkî mecâz ile kinâye[y]i fark itdi. Kinâyede intikâl lâzımdan melzûmadur, mecâzda melzûmdan lâzımadur. Meselâ "tavîlü'n-necâd" kavlinde nicâd ki lâzımdur, tûl kâmet murâd olınmışdur ki melzûmdur mecâzda gaysdan ki melzûmdur, nebte intikâl olınur ki lâzımdur Sekkâkî’nüñ böyle farkı redd olındı. Bunuñla ki lâzım mâdemki melzûm olmaya andan lâzıma intikâl olınmaz. Zîrâ lâzım olduğı haysiyyetden câyizdür ki e'amm ola andan ehassa intikâl olınmaz. Bu takdîrce intikâl melzûmdan lâzıma olur mecâzda oldugı gibi pes fark mütehakkık olmaz.

 Kinâye dahi üç kısımdur:

Kısm-ı evvel te’nîsi kinâyeden 'ibâret olduğı i'tibârıyladur. Ol kinâye ile matlûb gayrı ve nisbetüñ gayrıdur.

Ûlâdandur şol kinâye ki ma'nâ-yı vâhiddür ki sıfâtdan bir sıfatda müttefik olalar ki mevsûf-ı mu'ayyene muhtass u 'ârız ola. Ol sıfat zikr olınur ol mevsûfa muvassal olınur. Şâ'irüñ kavli gibi "ve't-tâ'ibîne mecâmi'a'l-azgâni". Mısra'-ı evvel, "ed-dâribîne bi-külle ebyâze miczemin" ya'nî darb idiciler her keskin ebyaz ya'nî seyfile dahi tağlar hokka mecma'larını. Miczem kâti' ma'nâsınadur. Azgân, zaganuñ cem'idür. Ma'nâsı vâhiddür ki kulûbdan kinâyedür.

Dahi ûlâdan ol kinâyedendür ki mecmû'-ı me'ânîdür ya'nî bir sıfat ahz olınur andan lâzım âhere zamm olınur. Cümlesi bir mevzû'-ı muhtass olur, anlardan ol mevsûfa intikâl olınur. Bizüm kavlimüz gibi: İnsândan kinâye itdügüm hâldedür, müstevî’l-kâmedür "arîzü'l-azfâri". Bu kinâyeye hâssaten mürekkebe dirler. Bu iki kinâyenüñ şartı meknî 'anh muhtass olmakdur tâ kim intikâl mümkin ola.

Aksâm-ı kinâyeden ikinci ol kinâyedür ki anuñla matlûb sıfat ola.

Eger ol kinâyede intikâl vâsıta ile olmazsa karîbedür, karîbe dahi iki kısmdur

Vâzıhadur, intikâl sühûlet ile olur. Bülegânuñ tûl kâmetinden kinâyede "tavîlün nicâdühü ve tavîlü'n-necâdi" kavlleri gibi bu iki kinâyenüñ farkına işâret itdi, bu kavlile kinâye-i ûlâ sâzicedür. İkincide tasrîhün mâ vardur sıfat mevsûfa râci' zamîri mutazammın olduğıçün. Zîrâ merfû'ına muhtâcdur. Pes nev'-i tasrîhi müştemil olur.

 Yâhud hafiyyedür. Te’emmül ve i'mâl-ı revîye muhtâcdur, vâzıha kavline ma'tûfdur. Bülegânuñ eblehden kinâyelerinde 'arîzü’l-kafâ kavlleri gibi. Başı ifrât ile büyük kafası olmak i'tikâd hasebiyle eblehlige lâzımdur. Lâkin andan intikâl te’emmülle mevkûfdur herkes intikâl itmez, 'arîz kafa hod aslâ intikâl idemez, lâkin intikâl bilâ-vâsıta olur.

 Eger intikâl vâsıta ile olursa [kinâye-i] ba'îdedür. 'Arab-ı 'urbânuñ remâdı kesîrdür kavlleri gibi çok ziyâfetden kinâye iderler. Kesret-i remâddan çok odun yanmağa intikâl olınur. Kıdre altında andan çok ta'âmlar bişmege andan çok ekller olmaga. Ekille eklüñ cem'idür. Andan çok konuk gelmege. Andan maksûd intikâl olınmışdur ki muzâf olmakdur. Vesâyitüñ kesret ü kılleti hasebiyle vuzûh u hafâ muhtelif olur, emsilesi lâ-yuhsâdur tetebbu' eyle.

 Kinâyenüñ üçünci kısmı anuñla matlûb nisbet olınur ya'nî bir emrüñ emr-i âhere isbâtda yâhud andan yakîn murâd iderler. Ziyâd el-A'cem kavli gibi: "İnne's-semâhate ve'l-mürüvvete ve'n-nedâ" Tahkîkan semâhat ya'nî lutf u kemâl-i recûliyyet ki mürüvvet andan 'ibâretdür. Dahi ihsân bir kubbedür ki ol kubbe nasb olınmışdur İbn Haşrec üzerine. Tahkîkan şâ'ir diledi ki İbn Haşrec’i bu sıfata ihtisâs ide gerek 'alâ-vechi’l-hasr gerek bi-dûne’l-hasr. Pes tasrîhi terk itdi bu sıfatlara muhtassdur dimekle dahi bunuñ misli ne ise yâ mecrûrdur "en tekûle" kavline ma'tûfdur "bi-misli'l-kavl" dimekdür yâ mansûbdur "en tekûle"nüñ mef'ûlüne ma'tûfdur ya'nî kinâyeye terk itdi ol sıfâtı bir kubbede kılup ol kubbe İbn Haşrec üzerine nasb olınmak ile "fî kubbetin" dimek ile işâret itdi kubbe sâhibi imiş. Kubbe hayme üzerine mansûb olandur.

Ziyâd’uñ kavli gibidür. Kinâyedür murâd nisbete sıfat olmakda mevsûfa 'Arab-ı 'urbanuñ kavli mecd fülânuñ sevbin mâbeynindedür, kerem bürdeyhi beynindedür. Mevsûf bu iki kısımdaki kinâye üç kısm idi. Kimerde de mezkûr olur nitekim mürûr itdi. Nitekim dinür müslimîni îzâ’ idenüñ garazında, müslim oldur ki müslümânlar elinden lisânından sâlim ola. Bu kelâm kinâyedür müslümânlar îzâ’ iden kimesneden İslâm sıfatın nefy itmekdür. Ol garazı kelâmda mezkûr degüldür. Garaz şey’ün nâhiyesidür. "Nazirtü ileyhi min gurzu" dirsin her kangı cânibden nazar itseñ, gaynuñ zammıyladur rânuñ sükûnıyla ve zammıyla.

 Sekkâkî eyitdi: Kinâye mütefâvite olur ta'rîze ve telvîhe ve remze ve îmâya ve işârete "tenkasimu" dimedi. Zîrâ bunlar kinâye aksâmı degüldür, belki andan e'amdur. 'Urdiyyete münâsib ta'rîzdür ya'nî kinâye kaçan 'urdiyye olsa mevsûf gayr-ı mezkûr içün sevk olınsa münâsib aña ta'rîz tesmiye olınmakdur. "Ariztü li-fülânin" dinür. Kaçan bir kavl diseñ ve murâduñ ol âher olsa ke’ennehü bir cânibe işâret itdük. Tahkîk budur ki bu kelâmı zikr idüp ma'nâ-yı hakîkî ve ma'nâ-yı mecâzisi murâd olınmayup kelâmuñ 'arazından fehm olınan murâd olur. Meselâ bir kimseden ihsân umup "vallahi inne li-muhtâcün" dirsin. Bundan murâduñ taleb bu kelâm ne hakîkat ve ne mecâza taleb içün mevzû' degüldür. Ancak su’âl kelâmuñ cânibinden fehm olınur.

 'Urdiyyenüñ gayrı içün münâsib eger vesâyit çok olursa kesîrü’r-remâd misâlinde oldugı gibi telvîhdür. Zîrâ telvîh ırakdan işâretdür.

 Eger vesâyit kalîl olursa lüzûmda hafâ ile 'arîzü'l-kafâda olduğı gibi münâsib remzdür. Zîrâ remz yakînde olan hafâ ile işâretdür. Andan soñra Sekkâkî didi ta'rîz ahyânen mecâzen olur. Senüñ muhâtaba kavlüñ gibi sen baña îzâ' idersin yakînde bilürsin, sen muhâtab olan insânı murâd idersin muhâtabı degül.

 Eger muhâtab ile ol böyle olan insânı murâd iderseñ kinâye olur. İkisinden dahi karîneden lâzımdur ki sûret-i ûlâda murâd muhâtabuñ gayrı insân idügine delâlet eyleye tâ kim mecâz ola sûret-i sâniyede muhâtab ile ol insân murâd idügine delâlet idüp kinâye ola.

 Fasl: Bülegâ ittifâk itdiler ki mecâz, hakîkîden ve kinâye, tasrîhîden eblağdur. Zîrâ bu ikisinde intikâl melzûmdan lâzımadur. Bu intikâl nisbî-i beyyine ile da'vâ gibidür. Zîrâ melzûmuñ vücûdı lâzımuñ vücûdını iktizâ ider, melzûm lâzımdan Musannif’üñ olmadıgı içün. Dahi bülegâ ittifâk itdiler ki isti'âre-i tasrîhiyye ve temsîliyye teşbîhden eblağdur. Zîrâ ol isti'âre mecâzdan nev'dür. Mecâz hakîkatden eblağ idügi ma'lûm oldı. İsti'âre-i tasrîhiyye ve temsîliyye ile kayd itdük. Zîrâ isti'âre-i tahyîliyye ve mekniyye mecâz envâ'ından degüldür. Âgâh ol ki mecâz ve kinâye eblağdur dimeden murâd nefsinde ma'nâ üzere bir şey’ ziyâde ider dimek degüldür. Belki aslî ma'nâyı isbâtı te’kîd ider dimekdür

(Şanlı, İsmet (hzl.)(2010). Muhammed bin Muhammed Altıparmak Telhîs Tercümesi (Tenkitli Metin). Ankara: Ürün Yay. 262-267.)


İlişkili Maddeler

Sn.Madde AdıD.Tarihi / Ö.TarihiBenzerlikİncele
1İrfan Bellürd. 1954 - ö. ?Doğum YeriGörüntüle
2RİNDÎ, Mehmed Rindî Efendid. ? - ö. 1565Doğum YeriGörüntüle
3Necati Zekeriyad. 11 Kasım 1928 - ö. 10 Haziran 1988Doğum YeriGörüntüle
4İrfan Bellürd. 1954 - ö. ?Doğum YılıGörüntüle
5RİNDÎ, Mehmed Rindî Efendid. ? - ö. 1565Doğum YılıGörüntüle
6Necati Zekeriyad. 11 Kasım 1928 - ö. 10 Haziran 1988Doğum YılıGörüntüle
7İrfan Bellürd. 1954 - ö. ?Ölüm YılıGörüntüle
8RİNDÎ, Mehmed Rindî Efendid. ? - ö. 1565Ölüm YılıGörüntüle
9Necati Zekeriyad. 11 Kasım 1928 - ö. 10 Haziran 1988Ölüm YılıGörüntüle
10İrfan Bellürd. 1954 - ö. ?MeslekGörüntüle
11RİNDÎ, Mehmed Rindî Efendid. ? - ö. 1565MeslekGörüntüle
12Necati Zekeriyad. 11 Kasım 1928 - ö. 10 Haziran 1988MeslekGörüntüle
13İrfan Bellürd. 1954 - ö. ?Alan/Yüzyıl/SahaGörüntüle
14RİNDÎ, Mehmed Rindî Efendid. ? - ö. 1565Alan/Yüzyıl/SahaGörüntüle
15Necati Zekeriyad. 11 Kasım 1928 - ö. 10 Haziran 1988Alan/Yüzyıl/SahaGörüntüle
16İrfan Bellürd. 1954 - ö. ?Madde AdıGörüntüle
17RİNDÎ, Mehmed Rindî Efendid. ? - ö. 1565Madde AdıGörüntüle
18Necati Zekeriyad. 11 Kasım 1928 - ö. 10 Haziran 1988Madde AdıGörüntüle