Madde Detay
BAYEZİD-İ RUMİ, Derviş Mehmed
(d. ?/? - ö. ?/1516\'dan sonra)
tekke şairi
(Tekke / 16. Yüzyıl / Anadolu-Osmanlı-Türkiye)
ISBN: 978-9944-237-86-4
15. asırda yaşayan mutasavvıf şair Bayezid-i Rûmî, Edirne’de doğmuştur ((İsen 1999: 66; Bursalı Mehmed Tahir Efendi 1972: 57; Canım 1995: 73; Türk Dili ve Edebiyatı Ansiklopedisi 1977: 357). Doğum tarihi belli değildir. Babasının adı Abdullah’tır. Bâyezîd-i Rûmî ve Derviş Mehmed diye de bilinir. Çelebi Halife adıyla meşhur olan mürşidi Cemal-i Halvetî’nin işareti üzerine Edirne’ye gelip yerleşmiştir Kendisi için Kıyık mezarlığı yakınında bir tekke yaptırılmış ve tekkeye gelir getirmesi için bir de köy vakfedilmiştir (Türer 1992: 242). Şeyh Bâyezîd Halîfe sanıyla tanınan bu şair, Halvetî tarikatı şeyhlerinden olup, Fatih Sultan Mehmed ve Sultan İkinci Bâyezid devirlerinde yaşamıştır. Kaynaklar, onun Şeyh Çelebi Halife diye anılan Şeyh Mehmed Hamidüddin Cemâlî’nin müridi olduğunu belirtirler. Halkın büyük bir sevgi ve saygı ile kendisine bağlandığı bu zat, şair olduğu kadar âlim bir kimse idi (Bursalı Mehmed Tahir Efendi 1972: 57; Canım 1995: 73). Vefatına kadar Edirne’de yaşamış ve tekkesinin civarına defnedilmiştir. Ölüm tarihi hakkında kaynaklarda değişik rakamlar verilmekle birlikte kendisi Sırr-ı Cânân adlı eserini 1516’da yazdığını ifade ettiğine göre bu tarihten sonra vefat etmiş olmalıdır (Türer 1992: 242). Bursalı Mehmed Tahir Efendi ise, M.1494 /H.900 küsur tarihinde Edirne'de vefat ederek Kıyık kabristanında defnedildiği (1972: 57) bilgisini vermektedir. Türk Dili ve Edebiyatı Ansiklopedisi ise, 1510-14 tarihleri arasında öldüğü (1977: 357) bilgisini vermektedir. Şeyh Bayezid’in Edirne’de vefat ettiği bilinmekle beraber, O. Nuri Paremeci, Kıyık’ta kendisi için hazırlanan bir türbeye defnedildiği ve bugün yerinin kaybolduğunu yazarken, Sicill-i Osmânî müellifi Mehmed Süreyya Efendi, şairin Edirne’de Un Pazarı denilen yerde medfun bulunduğunu kaydetmektedir. Vefat tarihi ise kesin olarak bilinmemektedir (Canım 1995: 73).
Eserleri: Şerh-i Fususül- Hikem, Şerh-i Nusus, Tefsirü'l-Fatiha el-Müsemma bisicli-cili'l Ervah, Turu Sina, Beyan'ül- Esrar li'l Ahrar fi bivadi'l-Meliki'l-Cebbari'l-Gaffar ile Sırr-ı Canan ismindeki Türkçe manzumesinden ibarettir ki, hepsi de basılmamıştır. Halifelerinden Muhyi isimli zatın H. 946 de yazılmış (Devairü'l-Maarif) isminde bir eseri Bursalı Mehmed Tahir Efendi, kendi tarafından görüldüğünü ifade eder (1972: 57).
1. Sırr-ı Cânân: İbnü’l Arabî’nin Fusûsü’l-hikem’ine yazdığı şerhin manzum haşiyesi olan bu eseri bir dostunun Türkçe bir eser yazmasını teklif etmesi üzerine kaleme almıştır. Şiir tekniği, vezin ve kafiye açısından aksayan yönleri bulunmasına rağmen tasavvuf tarihi bakımından önemli bir eser olan Sırr-ı Cânân 5500’ü aşkın beyitten meydana gelmiştir. Eserin yazma bir nüshası Millet Kütüphanesi’ndedir (Ali Emîrî, Manzum, nr.937; Türer 1992: 242; Canım 1995: 73). Dinî eserleri dışında Sırr-ı Cânân adlı tasavvufi mahiyette şiirlerden meydana gelen bir eseri vardır (yazmaları İÜ. ve Millet Kütüphanelerinde). Bu eseri bağlı bulunduğu bir sofinin Türkçe bir eser yazmasını teklif etmesi üzerine hazırladığı söylenir. Sırr-ı Cânân’da Muhiddin-i Arabî’nin tasavvufi görüşleri açıklanırken ünlü mutasavvıfların meşhur sözlerine de yer verilmiştir (Ergun yty: 749; Türk Dili ve Edebiyatı Ansiklopedisi 1977: 357).
2. Secencelü’l-Ervâh: Fatiha suresinin tefsiri olan eserin yazma bir nüshası Süleymaniye Kütüphanesi’nde bulunmaktadır (Hâlet Efendi ilavesi, nr.3/1.vr.3b-39a; Türer 1992: 242; Canım 1995: 73).
Kaynaklarda zikredilen Beyânü’l-esrâr, Haşiyetü Envari’t-tenzîl, Hâşiye ‘alâ Fusûsi’l-hikem, Risâletü’l-vücûd, Şerhu’n-nüsûs, Tûru Sînâ, Şerhu’Fusûs, Şergu’l-Mesnevî adlı Arapça eserleri günümüze ulaşmamıştır (Türer 1992: 242; Canım 1995: 73).
Bayezid, zühd, takva ve irfanı ile tanındığından mertebesinin Bâyezîd-i Bistâmî’ye (ö.234/848) yakın olduğunu belirtmek için kendisine Bâyezîd-i Sânî’de denilir. Câmî’den çevirdiği, “ Kendi hüsnün hûblar şeklinde peydâ eyledi/Çeşm-i âşıktan dönüp anı temâşâ eyledi” beyti Türk tasavvuf edebiyatının en tanınmış mısralarıdır. Muhyî adlı bir müridinin telif ettiği Dâire-i Cihannümâ (İÜ Ktp., nr.1533) adlı eserde Bayezid Halife hakkında bazı bilgiler mevcuttur (Türk Dili ve Edebiyatı Ansiklopedisi 1977 : 357; Türer 1992: 242). Bursalı Mehmed Tahir, Beyazıd-ı Rumî’nin Molla Cami’den çevirdiği bu beyiti Osmanlı Müellifleri adlı yapıtında “Arzuy-i yar zahir ve muzhir yet ist lik/ Ber hükm-i akıl in diger amede” (Bursalı Mehmed Tahir Efendi 1972: 57) olarak verilmiştir. Bu beytin doğrusu şöyle olmalıdır: “Ez rûy-ı yâr zâhir ü mazhar yekîst lîk/ Der hükm-i akl în diegr ân diğer âmede”.
Latifi Tezkiresi'nde ise Bayezid-i Rumi hakkında şu bilgi yer almaktadır; takva yolunda İkinci Bayezid, ilahi bilgilerin cevheri ocağı ve denizi idi. Zahir ve bâtın ilimlerde hakikat ve incelikleri kendinde toplayan biriydi. Şeyh Muhyiddin-i Arabî’nin tasavvufla ilgili Füsûs’u nesir olarak şerh etmişti. Tasavvuf ıstılahında âşık mümkünden ibaret, sevilen ise vacipten kinayet olup Allah “gören ve görülendir” sözü gereği, zahirdir, mazhardır gören ve göründüğü yerdir. “Allah insanları kendi sureti üzerine yarattı” sözü gereği, insanoğlu onun tezahür ettiği yer ve güzellerin güzelliği bütün varlıkların Rabbinin aynası olduğuna şu matla ile işaret edilmiştir (İsen 1999: 66). Matla: Kendi hüsnün hûblar şeklinde peydâ edelim/ Çeşm-i âşıktan dönüp anı temâşâ eyledin” (Kendi güzelliğini güzeller şeklinde yarattın, sonra da dönüp aşığın gözünden onu seyrettim.” Molla Hazretleri için yazdığı beyit: Varlık açısından zahir ile mazhar aynı şeydir, fakat akla göre bu başka, o başkadır.” (İsen 1999: 66). Hakikat ehli bu manayı ayet ve hadislerle yüce şeriata uygulamışlardır. Gerçi her grubun meşrebine göre bir anlayışı ve mezhebine göre bir yerden bir manayı alışı söz konusudur. Ama bunun gibi gizli sırlar keşif yoluyla bilinip cehd ile gözlemlenebilir (İsen 1999: 66).
Şiir tekniğine, vezne ve bilhassa kafiyelere ekseriyetle ehemmiyet vermeyen şair, eserini tamamıyla Muhyeddini Arabî’nin tasavvuf felsefesine uygun olarak vücuda getirmiştir. Sırrı Cânân, Âşık Paşa’nın Garibnâme’sini ve İbrahim Tennûrî’nin Gülzar’ı gibi daha ziyade “Ahlâki sofiyâne” bir mahiyette kaleme alınmamış, bilhassa “Vahdet-i vücud” prensipleri izah edilmek suretiyle yazılmıştır. Büyük mutasavvıfların meşhur sözlerini de eserine şahid olarak olan Bâyezid’in bu mesnevisi tasavvuf edebiyatı tarihimizin muhakkak ki en eski ve en değerli vesikalarındandır (Ergun yty: 749). Manzumelerinde şiir tekniğine, vezin ve kafiyeye fazla önem vermeyen Şeyh Bâyezîd, şiiri, tasavvufa dair görüşlerini kitlelere ulaştırma aracı olarak görmüş ve öylece kullanmıştır (Türk Dili ve Edebiyatı Ansiklopedisi 1977: 357; Canım 1995: 73).
Kaynakça
Bayraktar, Nail (hzl.) Bağdatlı İsmail Paşa (1992). Hediyyetü’l-Ârifîn, Esmâü’l-Müellifîn ve Âsârü’l-Musannifîn. İstanbul: Millî Eğitim Basımevi.
Canım, Rıdvan (1995). Edirne Şairleri. Ankara: Akçağ Yay.
Ergun, Sadeddin Nüzhet Ergun (yty). Türk Şairleri. C. 2. yyy.
İsen, Mustafa (1999). Latîfî Tezkiresi. Ankara: Akçağ Yay.
Türer, Osman (1992). "Bayezid Halife", Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi. C. 5. İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı Yay. 242.
Yaltkaya, Şerefeddin, R. Bilge (hzl.) (1971). Kâtip Çelebi, Keşf-el-Zunûn. C. 2. İstanbul: MEB Yay.
Yavuz, A.Fikri, İsmail Özen (hzl) (1972). Bursalı Mehmed Tahir Efendi Osmanlı Müellifleri. C. 1. İstanbul: Meral Yay.
"Bayezid-i Rûmî” (1977). Türk Dili ve Edebiyatı Ansiklopedisi. C. 1. İstanbul: Dergâh Yay. 357.
Madde Yazım Bilgileri
Yazar: ARAŞ. GÖR. EMİNE ÇAKIRYayın Tarihi: 22.02.2015Güncelleme Tarihi: 05.12.2020Eserlerinden Örnekler
Mesnevi
Yazubsan adle zulme hoş Şevâhid
Getürdün da’vi-i fazluna şâhid
Nitekim Tûr-i Sînâ ittin inşâ
Hem anı şerh idüben ittin ifşâ
Maâd ahvâliçün yazdındı bir Meh
İşittikte bırağur şehliğin şeh
Yazubdun Mesnevî’ye şerh-i merğub
Gören kişi didi kim nice mahbûb
Secencel yazmış idin bir risâle
Gören gönlünde kalmazdı cehale
İki âyîne şekl itmiştin anda
Kimesne yazmamıştır bu zamanda
Yazupsun Fâtiha tefsîri’ni sen
Lisân-ı tayrdır gören bir ahsen
Nusûs’una çü Şeyh’in ittin imlâ
Kabûl itti görenler dimedi lâ
Arab dilinde düşdi işbu sözler
Az olur Rûm içinde bunı özler
Çü Rûm’a gele bir hûb-ı zamâne
gerekdürür libâs-i Rûmiyâne
Ezelden sûz ile sâz ide geldin
Suhan evcinde pervâz ide geldin
Giru can bezmini âvâzelendir
Lisân-ı Rûmi üzre tazelendir
Bir üslûba sakın sen dime bid’at
Bunu Şâri’ sarîhan didi sünnet
Ergun, Sadeddin Nüzhet Ergun (yty). Türk Şairleri. C. 2. yyy. 749.
Sırr-ı Cânan’dan-
Araz dimek gereksin âleme sen
Göresin cevheri ol yüzde tâ sen
Hicâb oldı araz cevherle kısmet
Uyar değüldürücü şer’e bu kısmet
Çü Hakdur kim zuhur eyledi evvel
Hakîkat ma’niyi gösterdi evvel
Hakîkat kim olur pes tohmun olur
Taayyünle teşahhus âlem olur
Dimek sâdıkdürür âlem arazdur
Kalem âlemdürür cevher arazdur
Yaratdı cevheri demekde sâdık
Araz olması dahi oldı sâdık
Eğer zıll olmaza âlem nic olur
Hakk’a mahdûd olmak lâzım olur
Bu âlem Hakk’da ya aksi hulûldür
Bunı böyl anlayanlar tab’ı küldür
Samed vasfına hiç ma’nî bulunmaz
Mücevvef kalır u hiç içi dolmaz
Tenâhî olmamak da anlanılmaz
Fesâdı çok görüp yüz dile gelmez
Adem hükmi gelür zıll olmayile
Maiyyet akrebiyzet dahi bile
Adem hükmin didük ma’dûm-i mahzî
Dimedük gerçi didi anı ba’zi
Ki zî zıl zılle akrebdür bilürsin
Maiyyet ma’nisini de görürsin
Biri birinden ayru olmadığın
Mezâhir zâhiri hoş sakladuğın
Zuhûr iderse sana bu maânî
Seni ister bulur giru kalani
Dimişler bu arad-ulu olanlar
Bu âyetten bu ma’nîyi alanlar
Hayâl olmakda sâdık oldu âlem
Bu ma’nîden kaçurmaz tab’ı âdem
Taayyün çün vücûd olmaz diseler
Tabı’ kaçmaz eğer bâtıl diseler
Ki zîrâ bâtıl-ı mutlak muarref
Olıncağaz ademledür muarref
Eğer kâfirlere bâtıl dirisen
Nisebledür onat bak key er isen
Mudil ismine mazhardur bilürsin
Yudıllü men yeşâ s-anı görürsin
Budur Hak Haklığın isbât itmek
Hakk’un Haklığını her yerde görmek
Nefiy butlânı isbât –ı Hakk olur
Hakk’un ehli burayı böyle bulur
Bâtıla inkâr ider isen şehâ
Bulımadun bil ki Hakk’ı müntehâ
Bâtıl-ı nisbîye bugün Hak digil
Yoğ olana bâtıl-ı mutlak digil
Bâtıl-ı nisbîyle Hak cem’olur
Hak Hakk’ı isbât o vakitte olur
Câhil anun zatına inkâr ider
Bâtıl-ı mutlakda anı derç ider
Sen sakın inkâr idüben söğmegil
Bâtıl-ı mutlak diyüben döğmegil
Bâtıl-ı nisbî di anun adını
Nisbet ile dinür ana pes denî
Bu tevhide lisân-ı Zeyd şâhid
İdeyin anla dahi ol müşâhid
Lisân-ı Zeyd’e câr ola Enelhak
Enelhak dimesiyle olmad ol Hak
Lisân-ı Zeyd kendü Zeyd olmaz
Bunı inkâr ider kimse bulunmaz
Cüz ü kül nispeti niceyse iy can
Yüri var imdi sende oldı Rahman
Muzil ismine dinildi muhakkak
Bu bâtıldur mukabildür buna Hak
Ergun, Sadeddin Nüzhet Ergun (yty). Türk Şairleri. C. 2. yyy. 749-750.
sual-
Cemî’ yerde Hak bulunsa iy yâr
Halâda dahi bulınur yüzi var
Cevap-
Nesiyle oldı müstekrehlig anun
Sana nisbetdürür ürkdüği cânun
Sinek nice üşer anun başına
Kurudur az zamand-üşse yaşına
Bu söze ister isen şâhid-i hak
Diyeyin sana imdi sen beri bak
Hadîs içre Resûl-i Hak diyübtür
Ne hoş ma’nî bu arada yayıbdur
Kokusı sâyim ağzı Hak yanında
Güzeldür müşgeen sadnin yanında
Kabâhat sana nisbet oldı iy can
Münezzehdür bu ma’nîlerde Rahman
Necisle cevherün üstine nâgeh
Güneş doğsa sen olsan ana âgeh
Kabâhat gelmedi u şemse aslâ
O cevherden şeref de gelmez asla
Kubuh sen bil kabîhün zâtisidür
Vücûdun nefsinün değül kabâhat
Kabîhun nefsinündürür habâset
Vücûdun nefsine gelmez kabâhat
Merâtibden düşer ana habâset
Niseble ârızadur geldi geçti
Fakîrün bu arada çok söz açdı
İki veçhi ola fi’li kabîhün
Biri fi’lî biri vasfî kabîhün
Fiil fi’liyyetinde fi’le mensûb
Anun vasfını ab didindi mahbûb
Bu araya gel imdi sen onat bak
En evvel elde olacak budur cak
Fiille vasfını ayır da otur
Dilersen kim içün taşun ola nur
Gel imdi girelüm sinünle söze
Dutalum bunı dahi süze süze
Ne cevherler açalum dinler isen
İşidüb zevk idersin key er isen
Gel imdi Hakk’ı tevhid itmek üçdür
Tabîatde rekâbet olsa güçdür
Biri ef’âli birlemekdürür bil
Cemî’ ef’âli birlemekdürür bil
Cemî’ ef’âli Hakk’a müstenid kıl
Pes ef’âl-i İlâhîdür görünen
Göz ü gönülün ile gör ü inan
Ergun, Sadeddin Nüzhet Ergun (yty). Türk Şairleri. C. 2. yyy. 750.
İlişkili Maddeler
Yayın Tarihi: 22.02.2015Güncelleme Tarihi: 05.12.2020Eserlerinden Örnekler
Mesnevi
Yazubsan adle zulme hoş Şevâhid
Getürdün da’vi-i fazluna şâhid
Nitekim Tûr-i Sînâ ittin inşâ
Hem anı şerh idüben ittin ifşâ
Maâd ahvâliçün yazdındı bir Meh
İşittikte bırağur şehliğin şeh
Yazubdun Mesnevî’ye şerh-i merğub
Gören kişi didi kim nice mahbûb
Secencel yazmış idin bir risâle
Gören gönlünde kalmazdı cehale
İki âyîne şekl itmiştin anda
Kimesne yazmamıştır bu zamanda
Yazupsun Fâtiha tefsîri’ni sen
Lisân-ı tayrdır gören bir ahsen
Nusûs’una çü Şeyh’in ittin imlâ
Kabûl itti görenler dimedi lâ
Arab dilinde düşdi işbu sözler
Az olur Rûm içinde bunı özler
Çü Rûm’a gele bir hûb-ı zamâne
gerekdürür libâs-i Rûmiyâne
Ezelden sûz ile sâz ide geldin
Suhan evcinde pervâz ide geldin
Giru can bezmini âvâzelendir
Lisân-ı Rûmi üzre tazelendir
Bir üslûba sakın sen dime bid’at
Bunu Şâri’ sarîhan didi sünnet
Ergun, Sadeddin Nüzhet Ergun (yty). Türk Şairleri. C. 2. yyy. 749.
Sırr-ı Cânan’dan-
Araz dimek gereksin âleme sen
Göresin cevheri ol yüzde tâ sen
Hicâb oldı araz cevherle kısmet
Uyar değüldürücü şer’e bu kısmet
Çü Hakdur kim zuhur eyledi evvel
Hakîkat ma’niyi gösterdi evvel
Hakîkat kim olur pes tohmun olur
Taayyünle teşahhus âlem olur
Dimek sâdıkdürür âlem arazdur
Kalem âlemdürür cevher arazdur
Yaratdı cevheri demekde sâdık
Araz olması dahi oldı sâdık
Eğer zıll olmaza âlem nic olur
Hakk’a mahdûd olmak lâzım olur
Bu âlem Hakk’da ya aksi hulûldür
Bunı böyl anlayanlar tab’ı küldür
Samed vasfına hiç ma’nî bulunmaz
Mücevvef kalır u hiç içi dolmaz
Tenâhî olmamak da anlanılmaz
Fesâdı çok görüp yüz dile gelmez
Adem hükmi gelür zıll olmayile
Maiyyet akrebiyzet dahi bile
Adem hükmin didük ma’dûm-i mahzî
Dimedük gerçi didi anı ba’zi
Ki zî zıl zılle akrebdür bilürsin
Maiyyet ma’nisini de görürsin
Biri birinden ayru olmadığın
Mezâhir zâhiri hoş sakladuğın
Zuhûr iderse sana bu maânî
Seni ister bulur giru kalani
Dimişler bu arad-ulu olanlar
Bu âyetten bu ma’nîyi alanlar
Hayâl olmakda sâdık oldu âlem
Bu ma’nîden kaçurmaz tab’ı âdem
Taayyün çün vücûd olmaz diseler
Tabı’ kaçmaz eğer bâtıl diseler
Ki zîrâ bâtıl-ı mutlak muarref
Olıncağaz ademledür muarref
Eğer kâfirlere bâtıl dirisen
Nisebledür onat bak key er isen
Mudil ismine mazhardur bilürsin
Yudıllü men yeşâ s-anı görürsin
Budur Hak Haklığın isbât itmek
Hakk’un Haklığını her yerde görmek
Nefiy butlânı isbât –ı Hakk olur
Hakk’un ehli burayı böyle bulur
Bâtıla inkâr ider isen şehâ
Bulımadun bil ki Hakk’ı müntehâ
Bâtıl-ı nisbîye bugün Hak digil
Yoğ olana bâtıl-ı mutlak digil
Bâtıl-ı nisbîyle Hak cem’olur
Hak Hakk’ı isbât o vakitte olur
Câhil anun zatına inkâr ider
Bâtıl-ı mutlakda anı derç ider
Sen sakın inkâr idüben söğmegil
Bâtıl-ı mutlak diyüben döğmegil
Bâtıl-ı nisbî di anun adını
Nisbet ile dinür ana pes denî
Bu tevhide lisân-ı Zeyd şâhid
İdeyin anla dahi ol müşâhid
Lisân-ı Zeyd’e câr ola Enelhak
Enelhak dimesiyle olmad ol Hak
Lisân-ı Zeyd kendü Zeyd olmaz
Bunı inkâr ider kimse bulunmaz
Cüz ü kül nispeti niceyse iy can
Yüri var imdi sende oldı Rahman
Muzil ismine dinildi muhakkak
Bu bâtıldur mukabildür buna Hak
Ergun, Sadeddin Nüzhet Ergun (yty). Türk Şairleri. C. 2. yyy. 749-750.
sual-
Cemî’ yerde Hak bulunsa iy yâr
Halâda dahi bulınur yüzi var
Cevap-
Nesiyle oldı müstekrehlig anun
Sana nisbetdürür ürkdüği cânun
Sinek nice üşer anun başına
Kurudur az zamand-üşse yaşına
Bu söze ister isen şâhid-i hak
Diyeyin sana imdi sen beri bak
Hadîs içre Resûl-i Hak diyübtür
Ne hoş ma’nî bu arada yayıbdur
Kokusı sâyim ağzı Hak yanında
Güzeldür müşgeen sadnin yanında
Kabâhat sana nisbet oldı iy can
Münezzehdür bu ma’nîlerde Rahman
Necisle cevherün üstine nâgeh
Güneş doğsa sen olsan ana âgeh
Kabâhat gelmedi u şemse aslâ
O cevherden şeref de gelmez asla
Kubuh sen bil kabîhün zâtisidür
Vücûdun nefsinün değül kabâhat
Kabîhun nefsinündürür habâset
Vücûdun nefsine gelmez kabâhat
Merâtibden düşer ana habâset
Niseble ârızadur geldi geçti
Fakîrün bu arada çok söz açdı
İki veçhi ola fi’li kabîhün
Biri fi’lî biri vasfî kabîhün
Fiil fi’liyyetinde fi’le mensûb
Anun vasfını ab didindi mahbûb
Bu araya gel imdi sen onat bak
En evvel elde olacak budur cak
Fiille vasfını ayır da otur
Dilersen kim içün taşun ola nur
Gel imdi girelüm sinünle söze
Dutalum bunı dahi süze süze
Ne cevherler açalum dinler isen
İşidüb zevk idersin key er isen
Gel imdi Hakk’ı tevhid itmek üçdür
Tabîatde rekâbet olsa güçdür
Biri ef’âli birlemekdürür bil
Cemî’ ef’âli birlemekdürür bil
Cemî’ ef’âli Hakk’a müstenid kıl
Pes ef’âl-i İlâhîdür görünen
Göz ü gönülün ile gör ü inan
Ergun, Sadeddin Nüzhet Ergun (yty). Türk Şairleri. C. 2. yyy. 750.
İlişkili Maddeler
Güncelleme Tarihi: 05.12.2020Eserlerinden Örnekler
Mesnevi
Yazubsan adle zulme hoş Şevâhid
Getürdün da’vi-i fazluna şâhid
Nitekim Tûr-i Sînâ ittin inşâ
Hem anı şerh idüben ittin ifşâ
Maâd ahvâliçün yazdındı bir Meh
İşittikte bırağur şehliğin şeh
Yazubdun Mesnevî’ye şerh-i merğub
Gören kişi didi kim nice mahbûb
Secencel yazmış idin bir risâle
Gören gönlünde kalmazdı cehale
İki âyîne şekl itmiştin anda
Kimesne yazmamıştır bu zamanda
Yazupsun Fâtiha tefsîri’ni sen
Lisân-ı tayrdır gören bir ahsen
Nusûs’una çü Şeyh’in ittin imlâ
Kabûl itti görenler dimedi lâ
Arab dilinde düşdi işbu sözler
Az olur Rûm içinde bunı özler
Çü Rûm’a gele bir hûb-ı zamâne
gerekdürür libâs-i Rûmiyâne
Ezelden sûz ile sâz ide geldin
Suhan evcinde pervâz ide geldin
Giru can bezmini âvâzelendir
Lisân-ı Rûmi üzre tazelendir
Bir üslûba sakın sen dime bid’at
Bunu Şâri’ sarîhan didi sünnet
Ergun, Sadeddin Nüzhet Ergun (yty). Türk Şairleri. C. 2. yyy. 749.
Sırr-ı Cânan’dan-
Araz dimek gereksin âleme sen
Göresin cevheri ol yüzde tâ sen
Hicâb oldı araz cevherle kısmet
Uyar değüldürücü şer’e bu kısmet
Çü Hakdur kim zuhur eyledi evvel
Hakîkat ma’niyi gösterdi evvel
Hakîkat kim olur pes tohmun olur
Taayyünle teşahhus âlem olur
Dimek sâdıkdürür âlem arazdur
Kalem âlemdürür cevher arazdur
Yaratdı cevheri demekde sâdık
Araz olması dahi oldı sâdık
Eğer zıll olmaza âlem nic olur
Hakk’a mahdûd olmak lâzım olur
Bu âlem Hakk’da ya aksi hulûldür
Bunı böyl anlayanlar tab’ı küldür
Samed vasfına hiç ma’nî bulunmaz
Mücevvef kalır u hiç içi dolmaz
Tenâhî olmamak da anlanılmaz
Fesâdı çok görüp yüz dile gelmez
Adem hükmi gelür zıll olmayile
Maiyyet akrebiyzet dahi bile
Adem hükmin didük ma’dûm-i mahzî
Dimedük gerçi didi anı ba’zi
Ki zî zıl zılle akrebdür bilürsin
Maiyyet ma’nisini de görürsin
Biri birinden ayru olmadığın
Mezâhir zâhiri hoş sakladuğın
Zuhûr iderse sana bu maânî
Seni ister bulur giru kalani
Dimişler bu arad-ulu olanlar
Bu âyetten bu ma’nîyi alanlar
Hayâl olmakda sâdık oldu âlem
Bu ma’nîden kaçurmaz tab’ı âdem
Taayyün çün vücûd olmaz diseler
Tabı’ kaçmaz eğer bâtıl diseler
Ki zîrâ bâtıl-ı mutlak muarref
Olıncağaz ademledür muarref
Eğer kâfirlere bâtıl dirisen
Nisebledür onat bak key er isen
Mudil ismine mazhardur bilürsin
Yudıllü men yeşâ s-anı görürsin
Budur Hak Haklığın isbât itmek
Hakk’un Haklığını her yerde görmek
Nefiy butlânı isbât –ı Hakk olur
Hakk’un ehli burayı böyle bulur
Bâtıla inkâr ider isen şehâ
Bulımadun bil ki Hakk’ı müntehâ
Bâtıl-ı nisbîye bugün Hak digil
Yoğ olana bâtıl-ı mutlak digil
Bâtıl-ı nisbîyle Hak cem’olur
Hak Hakk’ı isbât o vakitte olur
Câhil anun zatına inkâr ider
Bâtıl-ı mutlakda anı derç ider
Sen sakın inkâr idüben söğmegil
Bâtıl-ı mutlak diyüben döğmegil
Bâtıl-ı nisbî di anun adını
Nisbet ile dinür ana pes denî
Bu tevhide lisân-ı Zeyd şâhid
İdeyin anla dahi ol müşâhid
Lisân-ı Zeyd’e câr ola Enelhak
Enelhak dimesiyle olmad ol Hak
Lisân-ı Zeyd kendü Zeyd olmaz
Bunı inkâr ider kimse bulunmaz
Cüz ü kül nispeti niceyse iy can
Yüri var imdi sende oldı Rahman
Muzil ismine dinildi muhakkak
Bu bâtıldur mukabildür buna Hak
Ergun, Sadeddin Nüzhet Ergun (yty). Türk Şairleri. C. 2. yyy. 749-750.
sual-
Cemî’ yerde Hak bulunsa iy yâr
Halâda dahi bulınur yüzi var
Cevap-
Nesiyle oldı müstekrehlig anun
Sana nisbetdürür ürkdüği cânun
Sinek nice üşer anun başına
Kurudur az zamand-üşse yaşına
Bu söze ister isen şâhid-i hak
Diyeyin sana imdi sen beri bak
Hadîs içre Resûl-i Hak diyübtür
Ne hoş ma’nî bu arada yayıbdur
Kokusı sâyim ağzı Hak yanında
Güzeldür müşgeen sadnin yanında
Kabâhat sana nisbet oldı iy can
Münezzehdür bu ma’nîlerde Rahman
Necisle cevherün üstine nâgeh
Güneş doğsa sen olsan ana âgeh
Kabâhat gelmedi u şemse aslâ
O cevherden şeref de gelmez asla
Kubuh sen bil kabîhün zâtisidür
Vücûdun nefsinün değül kabâhat
Kabîhun nefsinündürür habâset
Vücûdun nefsine gelmez kabâhat
Merâtibden düşer ana habâset
Niseble ârızadur geldi geçti
Fakîrün bu arada çok söz açdı
İki veçhi ola fi’li kabîhün
Biri fi’lî biri vasfî kabîhün
Fiil fi’liyyetinde fi’le mensûb
Anun vasfını ab didindi mahbûb
Bu araya gel imdi sen onat bak
En evvel elde olacak budur cak
Fiille vasfını ayır da otur
Dilersen kim içün taşun ola nur
Gel imdi girelüm sinünle söze
Dutalum bunı dahi süze süze
Ne cevherler açalum dinler isen
İşidüb zevk idersin key er isen
Gel imdi Hakk’ı tevhid itmek üçdür
Tabîatde rekâbet olsa güçdür
Biri ef’âli birlemekdürür bil
Cemî’ ef’âli birlemekdürür bil
Cemî’ ef’âli Hakk’a müstenid kıl
Pes ef’âl-i İlâhîdür görünen
Göz ü gönülün ile gör ü inan
Ergun, Sadeddin Nüzhet Ergun (yty). Türk Şairleri. C. 2. yyy. 750.
İlişkili Maddeler
Eserlerinden Örnekler
Mesnevi
Yazubsan adle zulme hoş Şevâhid
Getürdün da’vi-i fazluna şâhid
Nitekim Tûr-i Sînâ ittin inşâ
Hem anı şerh idüben ittin ifşâ
Maâd ahvâliçün yazdındı bir Meh
İşittikte bırağur şehliğin şeh
Yazubdun Mesnevî’ye şerh-i merğub
Gören kişi didi kim nice mahbûb
Secencel yazmış idin bir risâle
Gören gönlünde kalmazdı cehale
İki âyîne şekl itmiştin anda
Kimesne yazmamıştır bu zamanda
Yazupsun Fâtiha tefsîri’ni sen
Lisân-ı tayrdır gören bir ahsen
Nusûs’una çü Şeyh’in ittin imlâ
Kabûl itti görenler dimedi lâ
Arab dilinde düşdi işbu sözler
Az olur Rûm içinde bunı özler
Çü Rûm’a gele bir hûb-ı zamâne
gerekdürür libâs-i Rûmiyâne
Ezelden sûz ile sâz ide geldin
Suhan evcinde pervâz ide geldin
Giru can bezmini âvâzelendir
Lisân-ı Rûmi üzre tazelendir
Bir üslûba sakın sen dime bid’at
Bunu Şâri’ sarîhan didi sünnet
Ergun, Sadeddin Nüzhet Ergun (yty). Türk Şairleri. C. 2. yyy. 749.
Sırr-ı Cânan’dan-
Araz dimek gereksin âleme sen
Göresin cevheri ol yüzde tâ sen
Hicâb oldı araz cevherle kısmet
Uyar değüldürücü şer’e bu kısmet
Çü Hakdur kim zuhur eyledi evvel
Hakîkat ma’niyi gösterdi evvel
Hakîkat kim olur pes tohmun olur
Taayyünle teşahhus âlem olur
Dimek sâdıkdürür âlem arazdur
Kalem âlemdürür cevher arazdur
Yaratdı cevheri demekde sâdık
Araz olması dahi oldı sâdık
Eğer zıll olmaza âlem nic olur
Hakk’a mahdûd olmak lâzım olur
Bu âlem Hakk’da ya aksi hulûldür
Bunı böyl anlayanlar tab’ı küldür
Samed vasfına hiç ma’nî bulunmaz
Mücevvef kalır u hiç içi dolmaz
Tenâhî olmamak da anlanılmaz
Fesâdı çok görüp yüz dile gelmez
Adem hükmi gelür zıll olmayile
Maiyyet akrebiyzet dahi bile
Adem hükmin didük ma’dûm-i mahzî
Dimedük gerçi didi anı ba’zi
Ki zî zıl zılle akrebdür bilürsin
Maiyyet ma’nisini de görürsin
Biri birinden ayru olmadığın
Mezâhir zâhiri hoş sakladuğın
Zuhûr iderse sana bu maânî
Seni ister bulur giru kalani
Dimişler bu arad-ulu olanlar
Bu âyetten bu ma’nîyi alanlar
Hayâl olmakda sâdık oldu âlem
Bu ma’nîden kaçurmaz tab’ı âdem
Taayyün çün vücûd olmaz diseler
Tabı’ kaçmaz eğer bâtıl diseler
Ki zîrâ bâtıl-ı mutlak muarref
Olıncağaz ademledür muarref
Eğer kâfirlere bâtıl dirisen
Nisebledür onat bak key er isen
Mudil ismine mazhardur bilürsin
Yudıllü men yeşâ s-anı görürsin
Budur Hak Haklığın isbât itmek
Hakk’un Haklığını her yerde görmek
Nefiy butlânı isbât –ı Hakk olur
Hakk’un ehli burayı böyle bulur
Bâtıla inkâr ider isen şehâ
Bulımadun bil ki Hakk’ı müntehâ
Bâtıl-ı nisbîye bugün Hak digil
Yoğ olana bâtıl-ı mutlak digil
Bâtıl-ı nisbîyle Hak cem’olur
Hak Hakk’ı isbât o vakitte olur
Câhil anun zatına inkâr ider
Bâtıl-ı mutlakda anı derç ider
Sen sakın inkâr idüben söğmegil
Bâtıl-ı mutlak diyüben döğmegil
Bâtıl-ı nisbî di anun adını
Nisbet ile dinür ana pes denî
Bu tevhide lisân-ı Zeyd şâhid
İdeyin anla dahi ol müşâhid
Lisân-ı Zeyd’e câr ola Enelhak
Enelhak dimesiyle olmad ol Hak
Lisân-ı Zeyd kendü Zeyd olmaz
Bunı inkâr ider kimse bulunmaz
Cüz ü kül nispeti niceyse iy can
Yüri var imdi sende oldı Rahman
Muzil ismine dinildi muhakkak
Bu bâtıldur mukabildür buna Hak
Ergun, Sadeddin Nüzhet Ergun (yty). Türk Şairleri. C. 2. yyy. 749-750.
sual-
Cemî’ yerde Hak bulunsa iy yâr
Halâda dahi bulınur yüzi var
Cevap-
Nesiyle oldı müstekrehlig anun
Sana nisbetdürür ürkdüği cânun
Sinek nice üşer anun başına
Kurudur az zamand-üşse yaşına
Bu söze ister isen şâhid-i hak
Diyeyin sana imdi sen beri bak
Hadîs içre Resûl-i Hak diyübtür
Ne hoş ma’nî bu arada yayıbdur
Kokusı sâyim ağzı Hak yanında
Güzeldür müşgeen sadnin yanında
Kabâhat sana nisbet oldı iy can
Münezzehdür bu ma’nîlerde Rahman
Necisle cevherün üstine nâgeh
Güneş doğsa sen olsan ana âgeh
Kabâhat gelmedi u şemse aslâ
O cevherden şeref de gelmez asla
Kubuh sen bil kabîhün zâtisidür
Vücûdun nefsinün değül kabâhat
Kabîhun nefsinündürür habâset
Vücûdun nefsine gelmez kabâhat
Merâtibden düşer ana habâset
Niseble ârızadur geldi geçti
Fakîrün bu arada çok söz açdı
İki veçhi ola fi’li kabîhün
Biri fi’lî biri vasfî kabîhün
Fiil fi’liyyetinde fi’le mensûb
Anun vasfını ab didindi mahbûb
Bu araya gel imdi sen onat bak
En evvel elde olacak budur cak
Fiille vasfını ayır da otur
Dilersen kim içün taşun ola nur
Gel imdi girelüm sinünle söze
Dutalum bunı dahi süze süze
Ne cevherler açalum dinler isen
İşidüb zevk idersin key er isen
Gel imdi Hakk’ı tevhid itmek üçdür
Tabîatde rekâbet olsa güçdür
Biri ef’âli birlemekdürür bil
Cemî’ ef’âli birlemekdürür bil
Cemî’ ef’âli Hakk’a müstenid kıl
Pes ef’âl-i İlâhîdür görünen
Göz ü gönülün ile gör ü inan
Ergun, Sadeddin Nüzhet Ergun (yty). Türk Şairleri. C. 2. yyy. 750.
İlişkili Maddeler
Sn. | Madde Adı | D.Tarihi / Ö.Tarihi | Benzerlik | İncele |
---|---|---|---|---|
1 | GÜFTÎ, Ali | d. ? - ö. 1677 | Doğum Yeri | Görüntüle |
2 | VECDÎ, Cafer Çelebi | d. ? - ö. ? | Doğum Yeri | Görüntüle |
3 | KESBÎ /KİSBÎ, Kesbî Mehmet Efendi | d. ? - ö. 1640 | Doğum Yeri | Görüntüle |
4 | GÜFTÎ, Ali | d. ? - ö. 1677 | Doğum Yılı | Görüntüle |
5 | VECDÎ, Cafer Çelebi | d. ? - ö. ? | Doğum Yılı | Görüntüle |
6 | KESBÎ /KİSBÎ, Kesbî Mehmet Efendi | d. ? - ö. 1640 | Doğum Yılı | Görüntüle |
7 | GÜFTÎ, Ali | d. ? - ö. 1677 | Ölüm Yılı | Görüntüle |
8 | VECDÎ, Cafer Çelebi | d. ? - ö. ? | Ölüm Yılı | Görüntüle |
9 | KESBÎ /KİSBÎ, Kesbî Mehmet Efendi | d. ? - ö. 1640 | Ölüm Yılı | Görüntüle |
10 | GÜFTÎ, Ali | d. ? - ö. 1677 | Alan/Yüzyıl/Saha | Görüntüle |
11 | VECDÎ, Cafer Çelebi | d. ? - ö. ? | Alan/Yüzyıl/Saha | Görüntüle |
12 | KESBÎ /KİSBÎ, Kesbî Mehmet Efendi | d. ? - ö. 1640 | Alan/Yüzyıl/Saha | Görüntüle |
13 | GÜFTÎ, Ali | d. ? - ö. 1677 | Madde Adı | Görüntüle |
14 | VECDÎ, Cafer Çelebi | d. ? - ö. ? | Madde Adı | Görüntüle |
15 | KESBÎ /KİSBÎ, Kesbî Mehmet Efendi | d. ? - ö. 1640 | Madde Adı | Görüntüle |