Madde Detay
CEVRÎ, İbrâhîm Çelebi
(d. 1005/1595(?) - ö. 1065/1654)
divan şairi
(Divan/Yazılı Edebiyat / 17. Yüzyıl / Anadolu-Osmanlı-Türkiye)
ISBN: 978-9944-237-86-4
Eserlerinde Cevrî mahlasını kullanan şairin asıl adı İbrahim’dir. İstanbullu olan şairin Emîr Halîfe için 1029/1619-20’de yazdığı bir Mesnevî’nin bitirilişine düşürdüğü Farsça tarihten yola çıkarak Sadeddin Nuzhet Ergun (III, 1053) ve ondan hareketle Hüseyin Ayan (1981: 4) Cevrî’nin 1029/1619-20’de 20-22 yaşlarında olduğunu tahmin ederek doğum tarihini hesaplarlarsa da bunun oldukça öznel bir hesaplama olduğunu söylemek gerekir. Ailesi hakkında kesin bir bilgimiz yoktur. Cevrî, istinsah ettiği nüshalarda ismini çoğunlukla Farsça bir ibareyle verir, asıl adı olan İbrahîm'i ve baba adını söylemek yerine mahlası olan “Cevrî”yi kullanmıştır. Babasının adı sadece Mısır Milli Kütüphanesi Türkçe Yazmaları, Talat 26'daki Veysî’nin Dürretü’t-Tâc fî Sîreti Sâhibi’l-Mi‘râc adlı eserinin istinsah kaydında Cevrî İbrâhîm b. Abdullah 1058/1648 şeklinde geçmektedir. Ama bu eser görülemediğinden bu kaydın doğruluğundan emin değiliz.
Mevlevi olan Cevrî’nin kaynaklarda iyi bir tahsil gördüğüne dair bilgiler vardır. Özellikle Na‘îmâ Tarihi’nde (2007: IV, 1635) Cevrî için ayrı bir başlık açılmış, ayrıca devlet adamlarıyla ilgili bilgiler verilirken de Cevrî’den bahsedilmiştir. Bazı kaynaklarda Divan-ı Hümayun kâtiplerinden olduğu, sonrasında hattatlık yaptığı belirtilirken bazı kaynaklarda ise sadece hattatlık yaptığı söylenir. Na‘îmâ onun çok seri ve güzel yazdığını, hattı ile yirmi iki Mesnevî-i Şerîf ve Sarı Abdullah Efendi’nin Füsûsu’l-Hikem şerhi, Ahlâk-ı Alâ‘î’den birkaç nüsha, Sarı Abdullah Efendi’nin Dürre ve Cevhere isimli eserlerini birçok defa yazdığını belirtmiştir. Yine Na‘îmâ, devlet büyüklerinin güzel hattı ve kâtipliğinin doğruluğuna/sıhhatine güvendiklerinden, muteber nüshaları Cevrî’ye yazdırdıklarını bildirmiştir. Müstakîmzâde, Cevrî’nin hattı Mevlevi dervişi hattat Abdî Efendi’den öğrendiğini söylemiştir (Aktaran Ergun III, 1052). Bursalı Mehmed Tahir (2000: II, 127) istinsah ettiği Mesnevî-i Şerîf’in sayısının, Hz. Mevlânâ'ya günlük on sekiz defa vürut eden tecelli-i zattan dolayı on sekiz sayısının kudsiyetine işaret olarak Mevlevilere ait tabirlerden biri olan nezr-i Mevlânâ yani on sekiz olduğunu bildirmiştir. Esrâr Dede (2000: 113), III. Selîm’in Şeyh Gâlib’e hediye ettiği Mesnevî nüshası için şairin yazdığı kasidede Cevrî hattıyla olan bu nüshanın paha biçilemez olduğunu söylediği beyitleri almıştır. Na‘îmâ, tarihinde Cevrî’nin kişilik yapısıyla da ilgili bilgiler verir. Beşiktaş, Galata, Tophane ve Yenikapı Mevlevihanelerine devamlı giden Cevrî’nin çok vesveseli olduğundan kayığa binmekten çok korktuğu, tekkeleri yayan olarak dolaştığı ve dostlarının bütün ısrarına rağmen ata da binmediği rivayet edilmiştir (Aktaran Ergun III, 1053). Ayrıca Faik Reşad (1311/1893-94: 78) derviş meşrepli, tecrit ehli olduğunu aktarmıştır. Mevleviliğe intisabı şüphesiz olan Cevrî’nin Melamilik’e intisabı Müstakîmzade’ye, Bursalı Tahir’e ve Abdülbaki Gölpınarlı’ya göre kesinse de Sadeddin Nuzhet Ergun’a (1936: 1055-56) göre şüphelidir.
Cevrî, III. Mehmed (1595–1603), I. Ahmed (1603–1517), I. Mustafâ (ilki, 22 Kasım 1617/26 Şubat 1618), II. Osmân (Genç Osmân-1618-22), I. Mustafâ (ikicisi, 19 Mayıs 1622-10 Eylül 1623), IV. Murâd (1623-40), Sultân İbrâhîm (1640-48) ve IV. Mehmed (1648-87)’in saltanatlarını görmüştür ama bu padişahlar tarafından taltif edildiğine dair bir kayıt yoktur.
Cevrî, 1065/1654’te İstanbul’da vefat eder. Ra’î ve Nisârî, Cevrî’nin ölümüne tarih düşmüştür. Rivayetlere göre komşularıyla konuşmadığından cenazesini Abdullah Efendi ve yirmi otuz arkadaşı kaldırmış, Eğrikapı dışında gömülmüş ve mezarı belirsiz hale getirilmiştir (Ayan 1981: 8)
1. Dîvân-ı Cevrî: Tevhit ve münacat bulunmayan divan naat ile başlar. Şair, üçüncü kasidesinde Mevlânâ’yı över. Cevrî’nin divanı özellikle devlet adamlarına sunulan kaside ve tarihler bakımından zengindir. Ayrıca divanında kendi yazdığı ve istinsah ettiği eserlere düştüğü tarihler de bulunmaktadır. Divanda seksen üç kaside; beş terkib-bend; iki terci-bend; iki yüz altmış dokuz gazel; beş matla; ikisi Farsça yüz yirmi dört tarih; kırk rübai; yedi tahmis, sekiz tesdis vardır (Aydın 2010: 10). Kırktan fazla nüshası bulunan divanın, Kayseri Râşid Efendi 1286 numaralı nüshası Cevrî’nin hattıyladır.
2. Selîm-nâme: Cevrî, Şükrî’nin 930/1523-24 yılında kaleme aldığı Selîm-nâme adlı eserini, Ruznameci İbrâhîm Efendi’nin kethüdası Alî Bey’in isteğiyle hatalı bulduğu yerleri düzeltip devrin diline göre 1037/1627-28'de yeniden yazar. Eser fâilâtün fâilâtün fâilün veznindedir. Eserin bilinen tek nüshası Millet Kütüphanesi Ali Emiri Manzum 1310’da kayıtlıdır. Cevrî, bu yeniden yazımın neden yapıldığını açıklamak için eserin başına bir mukaddime (1b-5a) yazar.
3. Hilye-i Çehâr Yâr-ı Güzîn: Hakanî’nin Hilye’sinin etkisiyle, fe'ilâtün fe'ilâtün fe'ilün vezniyle yazılmış yüz kırk beş beyitlik küçük bir mesnevidir. Eserin pek çok nüshası bulunmaktadır ve Arap harfleriyle üç kez basılmıştır. Cevrî, bu eser için divanında yazdığı tarih kıtasında 1040/1630 tarihini verirken eserin son beytinde bitiriliş tarihini 1050/1640 olarak verir. Eserde münacat, naat ve mukaddimeden sonra dört halifenin hilyelerinden/fiziksel özelliklerinden söz edilir ve eser bir hâtime ile biter.
4. Hall-i Tahkîkât: Mesnevî’nin ilk on sekiz beyti ile ondan seçilen kırk beytin her birine beşer beyit eklenerek bir şerh oluşturulmuş dört yüz on beş beyitlik bir terkib-benttir. Eser fâ'ilâtün fâ'ilâtün fâ'ilün vezniyle yazılmıştır. Sonda da altı beyitlik bir hâtime bulunur. Eserin ismi, aynı zamanda ebced hesabına göre yazılış tarihi olan 1057/1647 tarihini vermektedir. Sofu Mehmed Paşa’ya ithaf edilmiştir.
5. Aynü'l-Füyûz: Yûsuf Sîneçâk Dede’nin Mesnevî-i Ma‘nevî’den bir anlam bütünlüğü içinde seçtiği üç yüz altmış altı beyitlik Cezîre-i Mesnevî adlı Farsça eserinin fâ'ilâtün fâ'ilâtün fâ'ilün vezniyle yazılmış manzum şerhidir. Şerh, her beyte beş beyit ilave edilerek oluşturulmuştur. Sofu Mehmed Paşa’ya sunulan eserin telif tarihi 1057/1647’dir.
6. Melhame: Yazıcı Sâlih'in 811/1408’de yazdığı Şemsiyye adlı eserin 1045/1635’te yeniden yazımıdır. Yazılma amacı, tıpkı Selîm-nâme gibi 17. yüzyılda dilinin eskimesiyle artık anlaşılamaz hale gelmesidir. Üç bin altı yüz beyit civarında olan bu eser, fe'ilâtün mefâ'ilün fe'ilün vezniyle kaleme alınmıştır. Milli Kütüphane, 06 Mil Yz FB 118 arşiv numarasında kayıtlı nüshası müellif hattıyladır. Şimdiye kadar tespit edilen nüshalarının sayısı elli dokuz olan Melhame ilki 1273/1856'da olmak üzere üç kere basılmış ama 1318/1900-01'de muhtemelen Osmanlı topraklarının ve padişahlarının geleceğine yönelik kehanetlerin yayılmasını önlemek amacıyla yasaklanmıştır (Boyraz 2006: 55, 70-73). Tabiat olaylarına dayanarak gelecekten haber veren eserde otuz beyitlik giriş kısmının ardından Süryani, Acem, Arap, Yunanlılarda;Yahudilik ve Hıristiyanlıkta yıl başının ne zaman olduğu, Rum ve Arap takvimlerine göre yıl başı hangi güne denk gelirse o yıl olacaklarla ilgili kehanetler ve Ekim ayından başlayarak aylar ve ayların özellikleri anlatılır (Boyraz 2009: 69).
7. Nazm-ı Niyâz: Eser, ahkâma dair mart ayından başlayarak şubat sonuna kadar on iki ayın özelliklerinden söz eden fâ'ilâtün fâ'ilâtün fâ'ilün vezniyle yazılmış yaklaşık iki yüz beyitlik mesnevidir. Son beytinde Cevrî kendi ismini ve eserin ismini verir. Eserin ismi aynı zamanda yazılış tarihi olan 1058/1648’dir.
8. Beyân-ı A’dâd-ı Sıfathâ-yı Nefs-i İnsânî: Hakîm Senâyî’nin öğrencilerinden Vecdî mahlaslı Abdülvahid Gaznevî’nin Me’hâzü’n-Nüfûs adlı eserinin tercümesi (Ayan 1981: 28) olan bu risalede Hz. Âdem’in dört unsurdan yaratılması, nefsin dört unsurla karşılaştırılması ve nefsin hastalıklarının ilaçları mensur olarak anlatılır. Arada Türkçe ve Farsça manzum kısımların da bulunduğu risale Süleymaniye Kütüphanesi Nafiz Paşa 402 ve Yazma Bağışlar 547/3 numaralarda kayıtlıdır.
Na‘îmâ, Cevrî’nin bir muamma risalesinden ve “müfredât-ı tıbba” dair “garip” bir manzumesinden bahsetse de (2007: C. IV, 1635) bugün elimizde bu eserler yoktur. Ayrıca Cevrî’ye isnat edilen Terceme-i Ahvâl-i Hâce Hâfız-ı Şîrâzî adlı eserde Cevrî’ye ait herhangi bir kayıt bulunmamaktadır. Cevrî Târîhi adıyla iki cilt halinde basılan tarih de Edirneli Örfî Mahmûd’a aittir.
17. yüzyıl siyasal alandaki karışıklığına rağmen edebiyat dünyası adına yeni arayışların olduğu bir dönemdir. Cevrî de bu dönemde adından söz ettiren çok yönlü bir şahsiyettir. Çoğunlukla “ârifane” şiirler yazan Cevrî’nin, özellikle Rûhî-i Bağdâdî’nin terkib-bendine yazdığı naziresi oldukça meşhurdur. Mevlevi olan şair gerek divanında Peygamber’i övdükten sonra Mevlânâ’yı övdüğü bir kaside yazması gerek Mesnevî’den hareketle yazdığı Hall-i Tahkîkât ve Aynü’l-Füyûz adlı eserleriyle Mevlânâ’ya olan hayranlığını ortaya koyar.
Cevrî’nin şairlik kudreti hem kendi döneminde hem sonrasında yazılan biyografilerde takdir edilmiştir. Döneminin şiir zevkine uygun, dil ve estetik yönden kuvvetli şiirler yazan Cevrî; Nef’î, Atâyî, Dervîş Meyyâl, Mezâkî, Ârâmî gibi şairlerle aynı meclislerde bulunmuştur. Bazı şiirlerinde özellikle Nef’î, Na’îlî, Nevres-i Kadîm, Vecdî ve 16. yüzyılın önemli isimlerinden Bâkî’nin etkisi hissedilir. Yine şiirlerinde Örfî ve Şifâyî gibi İranlı şairlerin de adı geçmektedir. Ayrıca divanında Fuzûlî, Şeyhülislâm Yahyâ, Makâlî, Ârif Çelebi ve Nev’î’nin gazeline yaptığı tahmisler, Nâdirî’nin bir gazelinin taştiri Cevrî’nin bu şairleri beğendiğinin bir göstergesidir. Kendinden sonra gelen şairlerden Ayşî, Tıybî, Mahvî, Neyyir Dede, Fıtnat Hanım Cevrî’nin gazellerini tahmis etmiştir. Neşâtî ve Lutfî de etkilediği şairlerdendir. Cevrî’nin divanındaki şiirler döneminin devlet adamlarını, sosyal hayatını, mimarisini, edebî ve ilmî hayatını yansıtması bakımından dikkate değerdir. Cevrî’nin teklif üzerine yazdığı şiirler de vardır. Mesela saraydaki hanendeleri anlattığı bir kaside, “tuğra, kemer, araba, kadeh, eldiven” için yazdığı kıt’alar bu tarz şiirlerindendir. Birçok şiir mecmuasında da Cevrî’ye ait şiirler bulunmaktadır. Yine bazı mecmualarda bestelenmiş gazellerine de rastlanır.
Kaynakça
Akkuş, Yasemin (2001). Melhame-i Cevri: Tanıtımı-Transkripsiyonlu Metin-Konu Tasnifi-Asıl Metin-Sözlük. Yüksek Lisans Tezi. Sakarya: Sakarya Üniversitesi.
Atik, Arzu (2013). “Bir Hulasa Denemesi: Cevrî ve Selîmnâme’si”. Divan Edebiyatı Araştırmaları Dergisi (8): 21-36.
Abdulkadiroğlu, Abdülkerim (hzl.) (1999). İsmail Belîg: Nuhbetü’l-Âsâr Li-Zeyli Zübdeti’l-Eş’âr. Ankara: AKM Yay.
Ayan, Hüseyin (1981). Cevrî: Hayâtı, Edebî Kişiliği, Eserleri ve Divanının Tenkidli Metni. Erzurum: Atatürk Üniversitesi Yay.
Ayan, Hüseyin (1993). “Cevrî”. İslâm Ansiklopedisi C. 7. İstanbul: TDV Yay. 460-61.
Aydın, Haluk (2010). Cevrî Divanı’nın Tahlili. Doktora Tezi. Balıkesir: Balıkesir Üniversitesi.
Boyraz, Şeref (2006). Fal Kitabı : Melhemeler ve Türk Halk Kültürü. İstanbul : Kitabevi Yay.
Çapan, Pervin (hzl.) (2005). Mustafa Safâyî: Tezkire-i Safâyî (Nuhbetü’l-Âsâr min Fevâ’idi’l-Eş‘âr)İnceleme-Metin-İndeks. Ankara: AKM Yay.
Demir, Remzi (1999). “Melhameler ve Bir On Yedinci Yüzyıl Osmanlı Âlim ve Edibi Cevrî Çelebi’nin Melhame’si”. Osmanlı. C. 8. Ankara: Yeni Türkiye Yay. 431-441.
Ergun, Sadettin Nuzhet (1936). Türk Şairleri. C.1. İstanbul.
Faik Reşad (1311/1893-94). Eslaf. C. 1. İstanbul: Âlem Matbaası.
Gülmez, Sema (2006). Cevrî İbrahîm Çelebi ve Hilye-i Çihâr-yâr-ı Güzîn Adlı Eseri. Yüksek Lisans Tezi. İzmir: Dokuz Eylül Üniversitesi.
Genç, İlhan (hzl.) (2000). Esrar Dede, Tezkire-i Şu’arâ-yı Mevleviyye: İnceleme-Metin. Ankara: AKM Yay.
Hidayetoğlu, A. Selahaddin (1986). Aynü’l-füyûz Tenkidli Metin ve İnceleme. Yüksek Lisans Tezi. Konya: Selçuk Üniversitesi.
İpşirli, Mehmet (hzl.) (2007). Naîmâ Mustafa Efendi: Târih-i Na‘îmâ (Ravzatü’l-Hüseyn fî Huâsati ahbâri’l-hâfikayn). C.4. Ankara: TTK Yay.
Kurnaz, Cemal ve Mustafa Tatçı (hzl.) (2000). Bursalı Mehmed Tahir, Osmanlı Müellifleri. Ankara: Bizim Büro Basımevi.
Zavotçu, Gencay (hzl.) (2009). Zehr-i Mār-Zāde Seyyid Mehmed Rızā: Hayatı, Eserleri, Edebi Kişiliği ve Tezkiresi. http://ekitap.kulturturizm.gov.tr/dosya/1-219138/h/metin.pdf [erişim tarihi: 17 Haziran 2013].
Madde Yazım Bilgileri
Yazar: DR. ARZU ATİKYayın Tarihi: 31.08.2013Güncelleme Tarihi: 25.11.2020Eserlerinden Örnekler
Dîvân
Gazel
Lebinde nükte fehm eyle dil-i ma‘nîde pinhân ol
Dilâ hem can-ı âlem kıl özün hem âlem-i cân ol
Hat-ı ruhsârını enmûzec-i ma‘nâ-yı fıtrat bil
Sevâdından haberdâr-ı nukûş-ı levh-i imkân ol
Eger bir cây-ı âsâyiş dilersen çîn-i zülfinde
Geçüp cem’iyyet-i hâtır hevâsından perîşân ol
Nigâh-ı gamzeden bir kuvvet-i kudsiyye buldunsa
Yüri bî-bâk ü perva pençe-tâb-ı şîr-i merdân ol
Zebân-ı çeşm ü ebrû âşinâ-yı cânun oldıysa
Bilüp keyfiyyet-i râz-ı derûn-ı ışkı hayrân ol
Dilünde var ise ışka heves sabra vedâ‘ eyle
İrince kûy-ı yâre vâdî-i mihnetde pûyân ol
Eger hâk-i vücûdun cevher-i ışk itmek istersen
Gubâr-ı pây-ı merdân ol türâb-ı kûy-ı rindân ol
Mahabbet derdini cânunda sakla merd-i kâbilsen
Vücûdun hâk idince rûzgâr ol gevhere kân ol
Düşünme keyf-i esrâr-ı cihâna kalma hayretde
Bu ma‘nânun hayâlinden geçüp sen mest-i irfân ol
Tayanmaz keştî-i Nûh-ı hired tûfânına ışkun
Necât ümmîdin istersen o sâhilden girîzân ol
Olursan tâlib-i kesb-i kemâl-i nefs-i insanî
Ne denlü ârif-i âgâh isen ol denlü nâdân ol
Olur insân-ı kâmil âciz-i idrâk hakîkatde
Eger derk itmek istersen bu sırrı kâmil insân ol
Usûl-ı ilm-i tevhîdi dürüst itdinse hikmetle
Ne Fisagor-ı âlem ne Eflatun-ı Yunan ol
Dili gerd-i sivâdan pâk idüp mir’ât-i sâfî kıl
Cemâl-i cân gibi manzûr-ı çeşm-i pâk-bînân ol
Kelâm-ı nâtıka mazmûn-ı ma‘nâ-yı İlâhîdür
Hadîs-i men arefden nükte fehm eyle sühandân ol
Sühandur mebde-i i hikmet sühandur menşe-i fıtnat
Sözüm dinle ser-â-pâ gûş-ı akl u hûş-ı iz‘ân ol
Sühandur tercemân-ı nükte-i râz-ı dil-i ma‘nâ
Dilersen nutka gel sen de benüm da‘vâma bürhân ol
Sözünden bellüdür ehl-i dilün ser-mâye-i zevki
Bu sözle âşinâ çık dil-şinâs-ı nükte-sencan ol
Hasûdâ ta‘nı ko güftârına üstâd-ı ma‘nânın
Eger var ise fehmün pîş-i tab‘ında sebak-hân ol
Sühan sen bildügün ma‘nâ degüldür gel sükût eyle
Mu‘ârız düşme üstâda kelâmundan peşîmân ol
Zebânum âb-rûy-ı tab‘-ı Seyf-i Esferengîdür
Sen istersen sühanda peyrev-i üstâd-ı Kirmân ol
İrişdi nagme-i nazm-ı bülendüm evc-i ma‘nâya
Sen istersen hem-âheng-i nevâ-senc-i Sıfâhân ol
Harîr-i nüktemün âşüftesi zülf-i nezâketdür
Sen istersen hevâdâr-ı birîşîm-tâb-ı Şirvân ol
Sarîr-i hâmemün dem-bestesi nutk-ı belâgatdür
Sen istersen şüküfte-bülbül-i Şîrâz u Kâşân ol
Degülsen Husrev-i endîşemün dârâtına mâlik
Gerekse Dihlev-i ma‘nîde sâhib-nâm u unvân ol
Degülsen dâstân-ı tab‘umun takrîrine kâdir
Gerek Firdevsî-i dehr ü gerek Vassâf-ı devrân ol
Cihângîr olamazsın müdde‘î Cevrî kadar sözde
Gerekse Rûmda Bâkî Acem mülkinde Selmân ol
(Ayan, Hüseyin (1981). Cevrî: Hayâtı, Edebî Kişiliği, Eserleri ve Divanının Tenkidli Metni. Erzurum: Atatürk Üniversitesi Yay. 154-55.)
Gazel
Çarha baş egmek ise rütbe-i ulyâya sebeb
Ya nedür secde-i mihrâb-ı temennâya sebeb
Olmasa devr-i felek vâsıta-i lutf-ı kazâ
Her denî bulmaz idi devlet-i dünyâya sebeb
Ehline çünki olur bâ‘is-i noksân-ı ma‘âş
Ya nedür kesb-i kemâl itmede gavgâya sebeb
Ehl-i dil sanma zarûretden olur müstagnî
İstese bulmaya mı pâye-i a‘lâya sebeb
Alınur gerçi bu bâzârda kâlâ-yı murâd
Olur ammâ yine Cevrî ana ser-mâye sebeb
(Ayan, Hüseyin (1981). Cevrî: Hayâtı, Edebî Kişiliği, Eserleri ve Divanının Tenkidli Metni. Erzurum: Atatürk Üniversitesi Yay.184.)
Mevsim-i gül fasl-ı gülşen nev-bahâr eyyâmıdur
Devr-i sâgar nûş-ı mey seyr-i kenâr eyyâmıdur
Mu‘tedil bâd-ı bahârı mevc-zen bahr-ı çemen
Zevrak-ı cam-ı şarâb-ı hoş-güvâr eyyâmıdur
Cûylar oldı revân esdi nesîm-i subh-dem
Turmasun ehl-i hevâ geşt ü güzâr eyyâmıdur
Böyle günlerde nesîm eyler küşâde dilleri
Gonca-veş açılsa her kalb-i figâr eyyâmıdur
Şâh-ı gül zeyn itmede dîvânını günden güne
Gelse Cevrî gibi feryâda hezâr eyyâmıdur
(Ayan, Hüseyin (1981). Cevrî: Hayâtı, Edebî Kişiliği, Eserleri ve Divanının Tenkidli Metni. Erzurum: Atatürk Üniversitesi Yay. 192.)
Niçe bir nazm ile dünyâya belâgat satalum
Varalum nesr ile meclisde hikâyet satalum
Niçe bir tâze zebân ile olup yâve-güzar
Turfe elfâz-ı müzahrefle nezâket satalum
Niçe bir Tâlib ü Örfî vü Şifâyî diyerek
Alalum destümüz çünki zarâfet satalum
Niçe bir dahl idelüm şi‘rine üstâdlarun
Fen-i eş‘ârda ya‘nî ki mehâret satalum
Geçelüm ârif olup cümle bu sevdâlardan
Ne ferâset ne kıyâset ne zekâvet satalum
Çekelüm çehre-i ma‘nâya riyâ perdesinin
Gayri yüzden görinüp âleme sûret satalum
Kimse almazsa metâ‘-ı hüneri ey Cevrî
Biz de şimden girü dünyâya kerâmet satalum
(Ayan, Hüseyin (1981). Cevrî: Hayâtı, Edebî Kişiliği, Eserleri ve Divanının Tenkidli Metni. Erzurum: Atatürk Üniversitesi Yay. 248.)
Olmasa gamzen dem-â-dem yâr u hem-dem çeşmüne
Mülk-i fitne böyle olmazdı müsellem çeşmüne
Ol nigâh-ı fitne-engîze hezârân âferîn
Fenn-i sihri ögredür hem gamzene hem çeşmüne
İtse âsâyiş kaçan halvet-serây-ı hâbda
Naz olur bîgâne olmaz şîve mahrem çeşmüne
Böyle nâz u şîveden hâlî iken ammâ yine
Bakmaga tâkat getürmez kimse bir dem çeşmüne
Yalınuz Cevrî degül meftân u âşüften senün
Beste dünyâ zülfüne dil-hasta âlem çeşmüne
(Ayan, Hüseyin (1981). Cevrî: Hayâtı, Edebî Kişiliği, Eserleri ve Divanının Tenkidli Metni. Erzurum: Atatürk Üniversitesi Yay. 261.)
İlişkili Maddeler
Yayın Tarihi: 31.08.2013Güncelleme Tarihi: 25.11.2020Eserlerinden Örnekler
Dîvân
Gazel
Lebinde nükte fehm eyle dil-i ma‘nîde pinhân ol
Dilâ hem can-ı âlem kıl özün hem âlem-i cân ol
Hat-ı ruhsârını enmûzec-i ma‘nâ-yı fıtrat bil
Sevâdından haberdâr-ı nukûş-ı levh-i imkân ol
Eger bir cây-ı âsâyiş dilersen çîn-i zülfinde
Geçüp cem’iyyet-i hâtır hevâsından perîşân ol
Nigâh-ı gamzeden bir kuvvet-i kudsiyye buldunsa
Yüri bî-bâk ü perva pençe-tâb-ı şîr-i merdân ol
Zebân-ı çeşm ü ebrû âşinâ-yı cânun oldıysa
Bilüp keyfiyyet-i râz-ı derûn-ı ışkı hayrân ol
Dilünde var ise ışka heves sabra vedâ‘ eyle
İrince kûy-ı yâre vâdî-i mihnetde pûyân ol
Eger hâk-i vücûdun cevher-i ışk itmek istersen
Gubâr-ı pây-ı merdân ol türâb-ı kûy-ı rindân ol
Mahabbet derdini cânunda sakla merd-i kâbilsen
Vücûdun hâk idince rûzgâr ol gevhere kân ol
Düşünme keyf-i esrâr-ı cihâna kalma hayretde
Bu ma‘nânun hayâlinden geçüp sen mest-i irfân ol
Tayanmaz keştî-i Nûh-ı hired tûfânına ışkun
Necât ümmîdin istersen o sâhilden girîzân ol
Olursan tâlib-i kesb-i kemâl-i nefs-i insanî
Ne denlü ârif-i âgâh isen ol denlü nâdân ol
Olur insân-ı kâmil âciz-i idrâk hakîkatde
Eger derk itmek istersen bu sırrı kâmil insân ol
Usûl-ı ilm-i tevhîdi dürüst itdinse hikmetle
Ne Fisagor-ı âlem ne Eflatun-ı Yunan ol
Dili gerd-i sivâdan pâk idüp mir’ât-i sâfî kıl
Cemâl-i cân gibi manzûr-ı çeşm-i pâk-bînân ol
Kelâm-ı nâtıka mazmûn-ı ma‘nâ-yı İlâhîdür
Hadîs-i men arefden nükte fehm eyle sühandân ol
Sühandur mebde-i i hikmet sühandur menşe-i fıtnat
Sözüm dinle ser-â-pâ gûş-ı akl u hûş-ı iz‘ân ol
Sühandur tercemân-ı nükte-i râz-ı dil-i ma‘nâ
Dilersen nutka gel sen de benüm da‘vâma bürhân ol
Sözünden bellüdür ehl-i dilün ser-mâye-i zevki
Bu sözle âşinâ çık dil-şinâs-ı nükte-sencan ol
Hasûdâ ta‘nı ko güftârına üstâd-ı ma‘nânın
Eger var ise fehmün pîş-i tab‘ında sebak-hân ol
Sühan sen bildügün ma‘nâ degüldür gel sükût eyle
Mu‘ârız düşme üstâda kelâmundan peşîmân ol
Zebânum âb-rûy-ı tab‘-ı Seyf-i Esferengîdür
Sen istersen sühanda peyrev-i üstâd-ı Kirmân ol
İrişdi nagme-i nazm-ı bülendüm evc-i ma‘nâya
Sen istersen hem-âheng-i nevâ-senc-i Sıfâhân ol
Harîr-i nüktemün âşüftesi zülf-i nezâketdür
Sen istersen hevâdâr-ı birîşîm-tâb-ı Şirvân ol
Sarîr-i hâmemün dem-bestesi nutk-ı belâgatdür
Sen istersen şüküfte-bülbül-i Şîrâz u Kâşân ol
Degülsen Husrev-i endîşemün dârâtına mâlik
Gerekse Dihlev-i ma‘nîde sâhib-nâm u unvân ol
Degülsen dâstân-ı tab‘umun takrîrine kâdir
Gerek Firdevsî-i dehr ü gerek Vassâf-ı devrân ol
Cihângîr olamazsın müdde‘î Cevrî kadar sözde
Gerekse Rûmda Bâkî Acem mülkinde Selmân ol
(Ayan, Hüseyin (1981). Cevrî: Hayâtı, Edebî Kişiliği, Eserleri ve Divanının Tenkidli Metni. Erzurum: Atatürk Üniversitesi Yay. 154-55.)
Gazel
Çarha baş egmek ise rütbe-i ulyâya sebeb
Ya nedür secde-i mihrâb-ı temennâya sebeb
Olmasa devr-i felek vâsıta-i lutf-ı kazâ
Her denî bulmaz idi devlet-i dünyâya sebeb
Ehline çünki olur bâ‘is-i noksân-ı ma‘âş
Ya nedür kesb-i kemâl itmede gavgâya sebeb
Ehl-i dil sanma zarûretden olur müstagnî
İstese bulmaya mı pâye-i a‘lâya sebeb
Alınur gerçi bu bâzârda kâlâ-yı murâd
Olur ammâ yine Cevrî ana ser-mâye sebeb
(Ayan, Hüseyin (1981). Cevrî: Hayâtı, Edebî Kişiliği, Eserleri ve Divanının Tenkidli Metni. Erzurum: Atatürk Üniversitesi Yay.184.)
Mevsim-i gül fasl-ı gülşen nev-bahâr eyyâmıdur
Devr-i sâgar nûş-ı mey seyr-i kenâr eyyâmıdur
Mu‘tedil bâd-ı bahârı mevc-zen bahr-ı çemen
Zevrak-ı cam-ı şarâb-ı hoş-güvâr eyyâmıdur
Cûylar oldı revân esdi nesîm-i subh-dem
Turmasun ehl-i hevâ geşt ü güzâr eyyâmıdur
Böyle günlerde nesîm eyler küşâde dilleri
Gonca-veş açılsa her kalb-i figâr eyyâmıdur
Şâh-ı gül zeyn itmede dîvânını günden güne
Gelse Cevrî gibi feryâda hezâr eyyâmıdur
(Ayan, Hüseyin (1981). Cevrî: Hayâtı, Edebî Kişiliği, Eserleri ve Divanının Tenkidli Metni. Erzurum: Atatürk Üniversitesi Yay. 192.)
Niçe bir nazm ile dünyâya belâgat satalum
Varalum nesr ile meclisde hikâyet satalum
Niçe bir tâze zebân ile olup yâve-güzar
Turfe elfâz-ı müzahrefle nezâket satalum
Niçe bir Tâlib ü Örfî vü Şifâyî diyerek
Alalum destümüz çünki zarâfet satalum
Niçe bir dahl idelüm şi‘rine üstâdlarun
Fen-i eş‘ârda ya‘nî ki mehâret satalum
Geçelüm ârif olup cümle bu sevdâlardan
Ne ferâset ne kıyâset ne zekâvet satalum
Çekelüm çehre-i ma‘nâya riyâ perdesinin
Gayri yüzden görinüp âleme sûret satalum
Kimse almazsa metâ‘-ı hüneri ey Cevrî
Biz de şimden girü dünyâya kerâmet satalum
(Ayan, Hüseyin (1981). Cevrî: Hayâtı, Edebî Kişiliği, Eserleri ve Divanının Tenkidli Metni. Erzurum: Atatürk Üniversitesi Yay. 248.)
Olmasa gamzen dem-â-dem yâr u hem-dem çeşmüne
Mülk-i fitne böyle olmazdı müsellem çeşmüne
Ol nigâh-ı fitne-engîze hezârân âferîn
Fenn-i sihri ögredür hem gamzene hem çeşmüne
İtse âsâyiş kaçan halvet-serây-ı hâbda
Naz olur bîgâne olmaz şîve mahrem çeşmüne
Böyle nâz u şîveden hâlî iken ammâ yine
Bakmaga tâkat getürmez kimse bir dem çeşmüne
Yalınuz Cevrî degül meftân u âşüften senün
Beste dünyâ zülfüne dil-hasta âlem çeşmüne
(Ayan, Hüseyin (1981). Cevrî: Hayâtı, Edebî Kişiliği, Eserleri ve Divanının Tenkidli Metni. Erzurum: Atatürk Üniversitesi Yay. 261.)
İlişkili Maddeler
Güncelleme Tarihi: 25.11.2020Eserlerinden Örnekler
Dîvân
Gazel
Lebinde nükte fehm eyle dil-i ma‘nîde pinhân ol
Dilâ hem can-ı âlem kıl özün hem âlem-i cân ol
Hat-ı ruhsârını enmûzec-i ma‘nâ-yı fıtrat bil
Sevâdından haberdâr-ı nukûş-ı levh-i imkân ol
Eger bir cây-ı âsâyiş dilersen çîn-i zülfinde
Geçüp cem’iyyet-i hâtır hevâsından perîşân ol
Nigâh-ı gamzeden bir kuvvet-i kudsiyye buldunsa
Yüri bî-bâk ü perva pençe-tâb-ı şîr-i merdân ol
Zebân-ı çeşm ü ebrû âşinâ-yı cânun oldıysa
Bilüp keyfiyyet-i râz-ı derûn-ı ışkı hayrân ol
Dilünde var ise ışka heves sabra vedâ‘ eyle
İrince kûy-ı yâre vâdî-i mihnetde pûyân ol
Eger hâk-i vücûdun cevher-i ışk itmek istersen
Gubâr-ı pây-ı merdân ol türâb-ı kûy-ı rindân ol
Mahabbet derdini cânunda sakla merd-i kâbilsen
Vücûdun hâk idince rûzgâr ol gevhere kân ol
Düşünme keyf-i esrâr-ı cihâna kalma hayretde
Bu ma‘nânun hayâlinden geçüp sen mest-i irfân ol
Tayanmaz keştî-i Nûh-ı hired tûfânına ışkun
Necât ümmîdin istersen o sâhilden girîzân ol
Olursan tâlib-i kesb-i kemâl-i nefs-i insanî
Ne denlü ârif-i âgâh isen ol denlü nâdân ol
Olur insân-ı kâmil âciz-i idrâk hakîkatde
Eger derk itmek istersen bu sırrı kâmil insân ol
Usûl-ı ilm-i tevhîdi dürüst itdinse hikmetle
Ne Fisagor-ı âlem ne Eflatun-ı Yunan ol
Dili gerd-i sivâdan pâk idüp mir’ât-i sâfî kıl
Cemâl-i cân gibi manzûr-ı çeşm-i pâk-bînân ol
Kelâm-ı nâtıka mazmûn-ı ma‘nâ-yı İlâhîdür
Hadîs-i men arefden nükte fehm eyle sühandân ol
Sühandur mebde-i i hikmet sühandur menşe-i fıtnat
Sözüm dinle ser-â-pâ gûş-ı akl u hûş-ı iz‘ân ol
Sühandur tercemân-ı nükte-i râz-ı dil-i ma‘nâ
Dilersen nutka gel sen de benüm da‘vâma bürhân ol
Sözünden bellüdür ehl-i dilün ser-mâye-i zevki
Bu sözle âşinâ çık dil-şinâs-ı nükte-sencan ol
Hasûdâ ta‘nı ko güftârına üstâd-ı ma‘nânın
Eger var ise fehmün pîş-i tab‘ında sebak-hân ol
Sühan sen bildügün ma‘nâ degüldür gel sükût eyle
Mu‘ârız düşme üstâda kelâmundan peşîmân ol
Zebânum âb-rûy-ı tab‘-ı Seyf-i Esferengîdür
Sen istersen sühanda peyrev-i üstâd-ı Kirmân ol
İrişdi nagme-i nazm-ı bülendüm evc-i ma‘nâya
Sen istersen hem-âheng-i nevâ-senc-i Sıfâhân ol
Harîr-i nüktemün âşüftesi zülf-i nezâketdür
Sen istersen hevâdâr-ı birîşîm-tâb-ı Şirvân ol
Sarîr-i hâmemün dem-bestesi nutk-ı belâgatdür
Sen istersen şüküfte-bülbül-i Şîrâz u Kâşân ol
Degülsen Husrev-i endîşemün dârâtına mâlik
Gerekse Dihlev-i ma‘nîde sâhib-nâm u unvân ol
Degülsen dâstân-ı tab‘umun takrîrine kâdir
Gerek Firdevsî-i dehr ü gerek Vassâf-ı devrân ol
Cihângîr olamazsın müdde‘î Cevrî kadar sözde
Gerekse Rûmda Bâkî Acem mülkinde Selmân ol
(Ayan, Hüseyin (1981). Cevrî: Hayâtı, Edebî Kişiliği, Eserleri ve Divanının Tenkidli Metni. Erzurum: Atatürk Üniversitesi Yay. 154-55.)
Gazel
Çarha baş egmek ise rütbe-i ulyâya sebeb
Ya nedür secde-i mihrâb-ı temennâya sebeb
Olmasa devr-i felek vâsıta-i lutf-ı kazâ
Her denî bulmaz idi devlet-i dünyâya sebeb
Ehline çünki olur bâ‘is-i noksân-ı ma‘âş
Ya nedür kesb-i kemâl itmede gavgâya sebeb
Ehl-i dil sanma zarûretden olur müstagnî
İstese bulmaya mı pâye-i a‘lâya sebeb
Alınur gerçi bu bâzârda kâlâ-yı murâd
Olur ammâ yine Cevrî ana ser-mâye sebeb
(Ayan, Hüseyin (1981). Cevrî: Hayâtı, Edebî Kişiliği, Eserleri ve Divanının Tenkidli Metni. Erzurum: Atatürk Üniversitesi Yay.184.)
Mevsim-i gül fasl-ı gülşen nev-bahâr eyyâmıdur
Devr-i sâgar nûş-ı mey seyr-i kenâr eyyâmıdur
Mu‘tedil bâd-ı bahârı mevc-zen bahr-ı çemen
Zevrak-ı cam-ı şarâb-ı hoş-güvâr eyyâmıdur
Cûylar oldı revân esdi nesîm-i subh-dem
Turmasun ehl-i hevâ geşt ü güzâr eyyâmıdur
Böyle günlerde nesîm eyler küşâde dilleri
Gonca-veş açılsa her kalb-i figâr eyyâmıdur
Şâh-ı gül zeyn itmede dîvânını günden güne
Gelse Cevrî gibi feryâda hezâr eyyâmıdur
(Ayan, Hüseyin (1981). Cevrî: Hayâtı, Edebî Kişiliği, Eserleri ve Divanının Tenkidli Metni. Erzurum: Atatürk Üniversitesi Yay. 192.)
Niçe bir nazm ile dünyâya belâgat satalum
Varalum nesr ile meclisde hikâyet satalum
Niçe bir tâze zebân ile olup yâve-güzar
Turfe elfâz-ı müzahrefle nezâket satalum
Niçe bir Tâlib ü Örfî vü Şifâyî diyerek
Alalum destümüz çünki zarâfet satalum
Niçe bir dahl idelüm şi‘rine üstâdlarun
Fen-i eş‘ârda ya‘nî ki mehâret satalum
Geçelüm ârif olup cümle bu sevdâlardan
Ne ferâset ne kıyâset ne zekâvet satalum
Çekelüm çehre-i ma‘nâya riyâ perdesinin
Gayri yüzden görinüp âleme sûret satalum
Kimse almazsa metâ‘-ı hüneri ey Cevrî
Biz de şimden girü dünyâya kerâmet satalum
(Ayan, Hüseyin (1981). Cevrî: Hayâtı, Edebî Kişiliği, Eserleri ve Divanının Tenkidli Metni. Erzurum: Atatürk Üniversitesi Yay. 248.)
Olmasa gamzen dem-â-dem yâr u hem-dem çeşmüne
Mülk-i fitne böyle olmazdı müsellem çeşmüne
Ol nigâh-ı fitne-engîze hezârân âferîn
Fenn-i sihri ögredür hem gamzene hem çeşmüne
İtse âsâyiş kaçan halvet-serây-ı hâbda
Naz olur bîgâne olmaz şîve mahrem çeşmüne
Böyle nâz u şîveden hâlî iken ammâ yine
Bakmaga tâkat getürmez kimse bir dem çeşmüne
Yalınuz Cevrî degül meftân u âşüften senün
Beste dünyâ zülfüne dil-hasta âlem çeşmüne
(Ayan, Hüseyin (1981). Cevrî: Hayâtı, Edebî Kişiliği, Eserleri ve Divanının Tenkidli Metni. Erzurum: Atatürk Üniversitesi Yay. 261.)
İlişkili Maddeler
Eserlerinden Örnekler
Dîvân
Gazel
Lebinde nükte fehm eyle dil-i ma‘nîde pinhân ol
Dilâ hem can-ı âlem kıl özün hem âlem-i cân ol
Hat-ı ruhsârını enmûzec-i ma‘nâ-yı fıtrat bil
Sevâdından haberdâr-ı nukûş-ı levh-i imkân ol
Eger bir cây-ı âsâyiş dilersen çîn-i zülfinde
Geçüp cem’iyyet-i hâtır hevâsından perîşân ol
Nigâh-ı gamzeden bir kuvvet-i kudsiyye buldunsa
Yüri bî-bâk ü perva pençe-tâb-ı şîr-i merdân ol
Zebân-ı çeşm ü ebrû âşinâ-yı cânun oldıysa
Bilüp keyfiyyet-i râz-ı derûn-ı ışkı hayrân ol
Dilünde var ise ışka heves sabra vedâ‘ eyle
İrince kûy-ı yâre vâdî-i mihnetde pûyân ol
Eger hâk-i vücûdun cevher-i ışk itmek istersen
Gubâr-ı pây-ı merdân ol türâb-ı kûy-ı rindân ol
Mahabbet derdini cânunda sakla merd-i kâbilsen
Vücûdun hâk idince rûzgâr ol gevhere kân ol
Düşünme keyf-i esrâr-ı cihâna kalma hayretde
Bu ma‘nânun hayâlinden geçüp sen mest-i irfân ol
Tayanmaz keştî-i Nûh-ı hired tûfânına ışkun
Necât ümmîdin istersen o sâhilden girîzân ol
Olursan tâlib-i kesb-i kemâl-i nefs-i insanî
Ne denlü ârif-i âgâh isen ol denlü nâdân ol
Olur insân-ı kâmil âciz-i idrâk hakîkatde
Eger derk itmek istersen bu sırrı kâmil insân ol
Usûl-ı ilm-i tevhîdi dürüst itdinse hikmetle
Ne Fisagor-ı âlem ne Eflatun-ı Yunan ol
Dili gerd-i sivâdan pâk idüp mir’ât-i sâfî kıl
Cemâl-i cân gibi manzûr-ı çeşm-i pâk-bînân ol
Kelâm-ı nâtıka mazmûn-ı ma‘nâ-yı İlâhîdür
Hadîs-i men arefden nükte fehm eyle sühandân ol
Sühandur mebde-i i hikmet sühandur menşe-i fıtnat
Sözüm dinle ser-â-pâ gûş-ı akl u hûş-ı iz‘ân ol
Sühandur tercemân-ı nükte-i râz-ı dil-i ma‘nâ
Dilersen nutka gel sen de benüm da‘vâma bürhân ol
Sözünden bellüdür ehl-i dilün ser-mâye-i zevki
Bu sözle âşinâ çık dil-şinâs-ı nükte-sencan ol
Hasûdâ ta‘nı ko güftârına üstâd-ı ma‘nânın
Eger var ise fehmün pîş-i tab‘ında sebak-hân ol
Sühan sen bildügün ma‘nâ degüldür gel sükût eyle
Mu‘ârız düşme üstâda kelâmundan peşîmân ol
Zebânum âb-rûy-ı tab‘-ı Seyf-i Esferengîdür
Sen istersen sühanda peyrev-i üstâd-ı Kirmân ol
İrişdi nagme-i nazm-ı bülendüm evc-i ma‘nâya
Sen istersen hem-âheng-i nevâ-senc-i Sıfâhân ol
Harîr-i nüktemün âşüftesi zülf-i nezâketdür
Sen istersen hevâdâr-ı birîşîm-tâb-ı Şirvân ol
Sarîr-i hâmemün dem-bestesi nutk-ı belâgatdür
Sen istersen şüküfte-bülbül-i Şîrâz u Kâşân ol
Degülsen Husrev-i endîşemün dârâtına mâlik
Gerekse Dihlev-i ma‘nîde sâhib-nâm u unvân ol
Degülsen dâstân-ı tab‘umun takrîrine kâdir
Gerek Firdevsî-i dehr ü gerek Vassâf-ı devrân ol
Cihângîr olamazsın müdde‘î Cevrî kadar sözde
Gerekse Rûmda Bâkî Acem mülkinde Selmân ol
(Ayan, Hüseyin (1981). Cevrî: Hayâtı, Edebî Kişiliği, Eserleri ve Divanının Tenkidli Metni. Erzurum: Atatürk Üniversitesi Yay. 154-55.)
Gazel
Çarha baş egmek ise rütbe-i ulyâya sebeb
Ya nedür secde-i mihrâb-ı temennâya sebeb
Olmasa devr-i felek vâsıta-i lutf-ı kazâ
Her denî bulmaz idi devlet-i dünyâya sebeb
Ehline çünki olur bâ‘is-i noksân-ı ma‘âş
Ya nedür kesb-i kemâl itmede gavgâya sebeb
Ehl-i dil sanma zarûretden olur müstagnî
İstese bulmaya mı pâye-i a‘lâya sebeb
Alınur gerçi bu bâzârda kâlâ-yı murâd
Olur ammâ yine Cevrî ana ser-mâye sebeb
(Ayan, Hüseyin (1981). Cevrî: Hayâtı, Edebî Kişiliği, Eserleri ve Divanının Tenkidli Metni. Erzurum: Atatürk Üniversitesi Yay.184.)
Mevsim-i gül fasl-ı gülşen nev-bahâr eyyâmıdur
Devr-i sâgar nûş-ı mey seyr-i kenâr eyyâmıdur
Mu‘tedil bâd-ı bahârı mevc-zen bahr-ı çemen
Zevrak-ı cam-ı şarâb-ı hoş-güvâr eyyâmıdur
Cûylar oldı revân esdi nesîm-i subh-dem
Turmasun ehl-i hevâ geşt ü güzâr eyyâmıdur
Böyle günlerde nesîm eyler küşâde dilleri
Gonca-veş açılsa her kalb-i figâr eyyâmıdur
Şâh-ı gül zeyn itmede dîvânını günden güne
Gelse Cevrî gibi feryâda hezâr eyyâmıdur
(Ayan, Hüseyin (1981). Cevrî: Hayâtı, Edebî Kişiliği, Eserleri ve Divanının Tenkidli Metni. Erzurum: Atatürk Üniversitesi Yay. 192.)
Niçe bir nazm ile dünyâya belâgat satalum
Varalum nesr ile meclisde hikâyet satalum
Niçe bir tâze zebân ile olup yâve-güzar
Turfe elfâz-ı müzahrefle nezâket satalum
Niçe bir Tâlib ü Örfî vü Şifâyî diyerek
Alalum destümüz çünki zarâfet satalum
Niçe bir dahl idelüm şi‘rine üstâdlarun
Fen-i eş‘ârda ya‘nî ki mehâret satalum
Geçelüm ârif olup cümle bu sevdâlardan
Ne ferâset ne kıyâset ne zekâvet satalum
Çekelüm çehre-i ma‘nâya riyâ perdesinin
Gayri yüzden görinüp âleme sûret satalum
Kimse almazsa metâ‘-ı hüneri ey Cevrî
Biz de şimden girü dünyâya kerâmet satalum
(Ayan, Hüseyin (1981). Cevrî: Hayâtı, Edebî Kişiliği, Eserleri ve Divanının Tenkidli Metni. Erzurum: Atatürk Üniversitesi Yay. 248.)
Olmasa gamzen dem-â-dem yâr u hem-dem çeşmüne
Mülk-i fitne böyle olmazdı müsellem çeşmüne
Ol nigâh-ı fitne-engîze hezârân âferîn
Fenn-i sihri ögredür hem gamzene hem çeşmüne
İtse âsâyiş kaçan halvet-serây-ı hâbda
Naz olur bîgâne olmaz şîve mahrem çeşmüne
Böyle nâz u şîveden hâlî iken ammâ yine
Bakmaga tâkat getürmez kimse bir dem çeşmüne
Yalınuz Cevrî degül meftân u âşüften senün
Beste dünyâ zülfüne dil-hasta âlem çeşmüne
(Ayan, Hüseyin (1981). Cevrî: Hayâtı, Edebî Kişiliği, Eserleri ve Divanının Tenkidli Metni. Erzurum: Atatürk Üniversitesi Yay. 261.)
İlişkili Maddeler
Sn. | Madde Adı | D.Tarihi / Ö.Tarihi | Benzerlik | İncele |
---|---|---|---|---|
1 | Ziya Paşa | d. 1829 - ö. 1880 | Doğum Yeri | Görüntüle |
2 | Yusuf Mardin | d. 16 Mart 1916 - ö. 6 Ocak 1995 | Doğum Yeri | Görüntüle |
3 | Hüseyin Daniş | d. 1870 - ö. 1943 | Doğum Yeri | Görüntüle |
4 | Ziya Paşa | d. 1829 - ö. 1880 | Doğum Yılı | Görüntüle |
5 | Yusuf Mardin | d. 16 Mart 1916 - ö. 6 Ocak 1995 | Doğum Yılı | Görüntüle |
6 | Hüseyin Daniş | d. 1870 - ö. 1943 | Doğum Yılı | Görüntüle |
7 | Ziya Paşa | d. 1829 - ö. 1880 | Ölüm Yılı | Görüntüle |
8 | Yusuf Mardin | d. 16 Mart 1916 - ö. 6 Ocak 1995 | Ölüm Yılı | Görüntüle |
9 | Hüseyin Daniş | d. 1870 - ö. 1943 | Ölüm Yılı | Görüntüle |
10 | Ziya Paşa | d. 1829 - ö. 1880 | Meslek | Görüntüle |
11 | Yusuf Mardin | d. 16 Mart 1916 - ö. 6 Ocak 1995 | Meslek | Görüntüle |
12 | Hüseyin Daniş | d. 1870 - ö. 1943 | Meslek | Görüntüle |
13 | Ziya Paşa | d. 1829 - ö. 1880 | Alan/Yüzyıl/Saha | Görüntüle |
14 | Yusuf Mardin | d. 16 Mart 1916 - ö. 6 Ocak 1995 | Alan/Yüzyıl/Saha | Görüntüle |
15 | Hüseyin Daniş | d. 1870 - ö. 1943 | Alan/Yüzyıl/Saha | Görüntüle |
16 | Ziya Paşa | d. 1829 - ö. 1880 | Madde Adı | Görüntüle |
17 | Yusuf Mardin | d. 16 Mart 1916 - ö. 6 Ocak 1995 | Madde Adı | Görüntüle |
18 | Hüseyin Daniş | d. 1870 - ö. 1943 | Madde Adı | Görüntüle |