EMRAH, Ercişli

(d. ?/? - ö. ?/?)
Âşık
(Âşık / 17. Yüzyıl / Anadolu-Osmanlı-Türkiye)
ISBN: 978-9944-237-86-4

Hayatı hakkındaki bilgilerin, şiirlerinden ve meşhur hikâyesindeki rivayetlerden ibaret olduğu, yakın bir tarihe kadar adaşı Erzurumlu Emrah ile karıştırılan, hatta gerçekten yaşamış bir âşık mı yoksa halk hikâyesi kahramanı mı olduğu dahi tartışılan bir halk şairidir. Ercişli hakkındaki tartışmalarda ortaya çıkan ilk problem Emrah’ın gerçekten yaşamış bir âşık olup olmadığı meselesidir. Emrah’ın Âşık Garip veya Kerem gibi sadece bir hikâye kahramanı olmadığı, bir bölgenin adıyla anılan bir şairin, üstelik adına yazılan bu kadar çok şiir olduğu da göz önünde bulundurulduğunda, hakkındaki bilgiler ne kadar az olursa olsun, gerçekten yaşadığı söylenebilir (Sakaoğlu 1987: 18). Ayrıca 18. yüzyılda Kasım adlı bir zat tarafından oluşturulmuş bir cönkte: “Erciş kurbünde yetişmiş derd-i yâr ile bağrı yanık Karakoyunlu âşıklardandır.” ifadesi ile gerçekten yaşadığı hatta Karakoyunlu âşıklardan olduğu belirtilmektedir. Nitekim kendi şiirlerinden birinde de: “Bize Emrah derler Karakoyunlu” diyerek bu bilgiyi destekleyici veriler de sunmaktadır (Bali 1973: 24). 

İkinci husus da Ercişli Emrah’ın, yakın bir zamana kadar 19. yüzyılda yaşamış olan Erzurumlu Emrah ile karıştırılmasından kaynaklanan problemdir ki her iki Emrah’ın kendilerine has edebî kimliklerinin incelenmesi ile iki farklı Emrah’ın olduğu ortaya çıkmaktadır. Erzurumlu Emrah’ı, üslup bakımından farklı kılan en mühim özelliği şiirlerinde divan şiiri lisanının daha belirli olmasıdır. Bunun sebebi 19. yüzyılda halk şiiri ile divan şiiri söyleyişi arasındaki yakınlaşmanın artması ve Erzurumlu Emrah’ın medrese tahsili görmüş olmasıdır (Banarlı 1998: 854). Ercişli’nin ise aruz vezni ile şiir söylememesi, dilinin bütünüyle mahallî kelimelerle örülü olması belirli bir tahsilinin olmadığını göstermektedir. Ayrıca onda Erzurumlu Emrah’taki gibi din ve tasavvuf konularına yönelik söylenen şiirler olmaması da Ercişli’yi farklı kılan bir diğer noktadır (Sakaoğlu 1989: 143). Hayatı neredeyse tamamen hikâyeler üzerine kurulu olan Emrah’ın, mezarının tespit edilişinde de ilginç gelişmeler olmuştur. 1984’te Van Erciş’e bağlı Çelebibağı kasabasında Ercişli Emrah ve Selvihan’a ait olduğu iddia edilen bir mezar taşı bulunmuş, 1991 yılında yapılacak ikinci bir incelemeye kadar bu taşın ve mezarın gerçek Ercişli Emrah’a ait olduğu düşünülmüştür. Yapılan bu ikinci inceleme de ise taşın 18-19. yüzyıldan kaldığı ve üzerindeki “Emrah” yazısının sonradan eklendiği tespit edilerek mezarın Emrah’a ait olmadığı belirtilmiş, tüm yanılgılar giderilmiştir (Bekki: 21).

Ercişli Emrah hakkındaki ilk tespit, 1927 yılında Ziyaeddin Fahri Fındıkoğlu tarafından yapılmıştır. Bu tespitten sonra Fuat Köprülü, Selman Mümtaz, Pertev Naili Boratav, Cem Aşkun, Muraz Uraz, Sadettin Nüzhet Ergun, Ali Saraçoğlu, Hikmet Dizdaroğlu, Saim Sakaoğlu, Muhan Bali, Fahrettin Kırzıoğlu ve Cahit Öztelli gibi araştırmacılar, yayınlarıyla Ercişli Emrah’ı çeşitli açılardan ele alan çalışmalar yapmışlardır.

Pek çok kaynakta 17. yüzyılda yaşadığı ve Karakoyunlu bir âşık olduğu kabul edilen Ercişli Emrah’ın, “Emrah ile Selvihan Hikâyesi”nin değişik bölgelerde derlenen varyantlarına göre hayatı ve hikâyesi şu şekildedir: Babası, Âşık Ahmed olarak bilinen bir ozandır. Tiflis, Gence, Ahlat, Erivan veya Karabağ’dan Erciş’e gelmiş, buraya yerleşmiştir. Emrah ise ya Erciş’te doğmuştur, ya da Erciş’e geldiğinde çok küçük yaştadır. Aradan yıllar geçer Emrah büyür, on dört yaşına gelir. Babasının her gün elinde sazı ile gittiği Miloğlu Ahmet’in âşık meclisini gizlice izlemeye başlar. Fark edilince o da saz çalmaya niyetlenir, fakat saz çalmayı bilmediği için eline aldığı beyin sazının tellerini koparır. Babası da hiddetlenerek Emrah’ın ağzına bir tokat vurur. Ağzının kanını temizlemek ve abdest almak için gururu incinmiş bir şekilde köyün dışındaki bir çeşmeye gider ve Allah’tan kendisine ya bir sevda vermesini ya da emanetini hemen almasını diler. Duası kabul edilir, yanına gelen pirin elinden bade içer, fakat aynı badeyi Miloğlu Ahmet’in kızı Selvi de içmiştir. İki genç birbirlerini pirin sayesinde görür ve birbirlerine âşık olurlar. Bir vesile ile gerçek hayatta da karşılaşarak birbirlerine gönül veriler.

Bu esnada Şah Abbas, kimsenin alamadığı söylenen Van Kalesi'ni almak için yola çıkmış, önüne çıkan köyleri yakıp yıkarak kaleyi muhasara etmiştir. Yedi yıl süren bu kuşatma, şehirde büyük kıtlığa sebep olmuştur. Bu kıtlığa güvenen Şah Abbas, şehrin eninde sonunda teslim olacağını beklerken, bir koca ninenin Şah Abbas’ı Van’da kıtlık olmadığına, tam tersine bolluk bereket içinde yaşadıklarına inandırır. Bunun üzerine kuşatma kaldırılır. Fakat şah, memleketine geri dönerken askerleri de geçtiği yerleri talan eder, genç kızları da tutsak alarak yanlarında götürürler. Bu tutsak kızlar arasında Selvi ve yakın arkadaşı Nazlı da vardır. Şah Abbas, askerlerinin bu hareketlerini öğrenince çok kızar ve Selvi’yi kaçıran askerleri öldürtür. Fakat Selvi’yi yanına alarak memleketine döner.

Sevdiğinin kaçırıldığını öğrendiğinde Emrah da yollara düşer. Bu yolculuğunda ona babası yarenlik eder. Uzun bir yolculuktan ve türlü maceralardan sonra Emrah ve babası İsfahan’a gelir. Fakat İsfahan’a geldiklerinde Şah’ın ve Selvi’nin düğünleri olmaktadır. Emrah yabancı bir âşık gibi toy meclisine girerek diğer âşıklarla atışmaya başlar ve hepsini mat eder. Bu maharetini görünce Şah Abbas, huzuruna çağırarak Emrah’ı dinler. Emrah, badeli bir âşık olduğunu ve Selvi’nin sözlüsü olduğunu söyler. Şah da her ikisini de farklı şekillerde sınamak ister. Emrah, şahın sorduğu soruların hepsine cevap verir. Şah onların gerçek Hak âşıkları olduğunu anlasa da yanındaki on iki veziri itiraz eder ve Emrah’ın, verdikleri zehri içip dâd-ı Hak olduğunu ispat etmesini isterler. Emrah da Selvi’nin kadehi kendisine vermesi şartıyla bu sınavı da kabul eder. Selvi’nin uzattığı zehir dolu kadehi içeceği esnada gözüne pir görünür, parmağını kadehe sokarak zehri keser. Zehir Emrah’a etki etmez. Şah da vezirleri cezalandırır, onlara da bir ferman vererek gitmelerine izin verir.

Düğün hazırlıkları Erciş’te devam ederken Selvi’nin kardeşleri, onun Emrah’la evlenmesine engel olmak için Selvi’yi kaçırırlar. Emrah da yine babasıyla beraber yollara düşer, Erzurum’a Halep’e giderler, türlü maceralar yaşarlar. En sonunda Selvi’nin Gence’de Kara Vezirin oğlu ile evlenmek üzere olduğunu öğrenirler. Fakat Selvi, çeyizinde yer alacak halıyı kendinin yedi yılda dokuması şartıyla bu nişanlılığı kabul etmiştir.

Emrah, bir vesile ile karşılaştığını Nazlı’nın yardımıyla Selvi’yi bulur fakat tam kavuştuklarında vezirin askerleri çıkagelir. Bu durumdan kurtulmak için Şah Abbas’ın kendilerine verdikleri fermanı kullanmak isteseler de fermanı İsfahan’a unuttuklarını anlarlar. Bu arada Kara Vezir bir hile kurar, Şah Abbas’a fermanı almak için gönderilen elçiden, şahın Emrah’ı hiç tanımadığını yazdığı sahte fermanı sanki şahtan getirmiş gibi hana iletmesini ister. Böylece Emrah önce zindana atılır, sonra idam edilmeden önce çarşıda dokuz gün gezdirilmesine karar verilir. Fakat babası İsfahan’a fermanı almaya gider. Büyük uğraşlar sonucu Emrah tam idam edilecekken fermanı yetiştirir. Ferman gelince Emrah da kurtulur, babası, Nazlı ve Selvi ile beraber Erciş’e dönmek üzere yola çıkarlar. Yolda daha önceden karşılaştığı Selatin Peri’yi de alıp Erciş’e dönerler. Emrah, önce Selvi’yle sonra da Selatin Peri ile nikâhlanır, muratlarına ererler. Hikâyenin Erzurum, Çankırı, Erciş, Maraş ve Revan olmak üzere beş varyantı vardır. 

Beş varyantı ve bu varyantlardan birinin üç metni ile beraber yedi rivayeti tespit edilen bu halk hikâyesinde temel olarak halk tabakasına mensup bir âşığın yüksek tabakaya mensup bir bey kızını sevmesi konusu ele alınmıştır. Bu kızın evvela Şah Abbas sonra da kardeşleri tarafından kaçırılması, saz şairinin onun peşine düşerek şairlik kudreti ve manevi kuvveti sayesinde sevgilisini kurtarması hikâyenin ana hatlarını oluşturur. Elinde sazından başka vasıtası olmayan âşıkla, maddi kuvvet bakımından kendinden çok üstün insanların karşılaşması ve çatışması hikâyenin dramını teşkil eder. Ayrıca bu hikâyenin tarihî hadiseler ve kişilerle olan sıkı ilgisi de ona bir kat daha önem kazandırmaktadır. Hikâye, çeşitli epizotlarla geliştirilmiş ve bunlar çok kuvvetli bir teknikle birbirine bağlanmıştır. Hikâyede âşık pek çok kez zor durumla karşılaşır, dinleyiciler bu şekilde meraklandırıldıktan sonra güçlükler çözülerek kahraman, sevdiğine kavuşur. Yani epizotlar muhtelif durumları gösterecek tarzda sıralanmış ve bu sıralamada merak ve heyecan uyandırma esas olarak alınmıştır (Bali 1973: 285).

Şiirlerini herhangi bir sanat endişesinden uzak, bölgenin ağız özelliklerini oldukça fazla yansıtan, sade bir dille söyleyen Emrah; koşma, semai ve destan türünde şiir söylemiştir. Bu şiirlerde de daha çok aşk temasını işlemiş, Selvi’ye olan aşkını dile getirmiştir. Sınırlı bir kelime dağarcığı ile çok şey söyleyebilmiş, Anadolu insanının saf ruhuna işleyecek söyleyişler dile getirmiştir (Sakaoğlu 1987: 55).

  

Kaynakça

Bali, Muhan (1973). Erciş’li Emrah ile Selvi Han Hikâyesi: Varyantların Tesbiti ve Halk Hikâyeciliği Bakımından Önemi. Ankara: Atatürk Üniversitesi Yay.

Banarlı, Nihat Sami (1998). Resimli Türk Edebiyatı Tarihi. İstanbul: Millî Eğitim Yay.

Bekki, Salahaddin (1996). “Ercişli Emrah'ın Şâhidesi (Mezar Taşı) Üzerine”, Erciyes, 224: 21-22.

Necatigil, Behçet (1995). Edebiyatımızda İsimler Sözlüğü. İstanbul: Varlık Yay.

Sakaoğlu, Saim (1987). Ercişli Emrah. Ankara: Kültür ve Turizm Bakanlığı Yay.

Sakaoğlu, Saim (1995). "Ercişli Emrah", TDV İslam Ansiklopedisi. C. 11. İstanbul: TDV Yay. 274.

Türk Dili Türk Şiiri Özel Sayısı III (Halk Şiiri) (1989).  445-450: 143.

"Emrah (Ercişli)"(1979). Türk Dili ve Edebiyatı Ansiklopedisi. C. 3.  İstanbul: Dergâh Yay. 39.


Madde Yazım Bilgileri

Yazar: DR. ÖĞR. ÜYESİ LOKMAN TAŞKESENLİOĞLU
Yayın Tarihi: 18.02.2015
Güncelleme Tarihi: 06.12.2020

Eserlerinden Örnekler

Koşma

Merhamet kıl hanlar öldürme bizi

Feleğin devrinde amanımız var

Pir elinnen bile bâdeler içtik

O yar’ınan ahd ü peymanımız var
 

O yar menim elde küllü varımdır

Namusumdur, gayretimdir, arımdır

Alem bilir Selvi menim yarımdır

Bizim Şah Abbas’tan fermanımız var

 

Kayguya kanığız kargıştan beri

Ölümden pervasız dönmenik geri

Gönülde yattıkça gül yüzlü peri

Bizim her zahmanda seyranımız var

 

Bize Emrah derler Karakoyunlu

Namertler içinde yiğit oyunlu

Kaz kimi kısmanık, erkek boyunlu

Bir Türk’ük Türklükten dermanımız var

 

Saraçoğlu, Ali (1999). Ercişli Emrah. Ankara: Kültür Bakanlığı Yay. 251.

 

Koşma
 

Bir nazenin bana gel gel eyledi

Varmasam incinir varsam incinir

Nazik ellerinden ince belinden

Sarmasam incinir sarsam incinir

 

Kaşına çekilmiş kudret kalemi

Görmemiş dünyada derdi, elemi

Gelir bin naz ile verir selamı

Almasam incinir alsam incinir

 

Kime söylüyüm bu müşgül halları

Bülbül teki öter şirin dilleri

Dostun bahçasında gonca gülleri

Dermesem incinir dersem incinim

 

Gördüm yarın yanağından alını

Boşa mı savurdum ömür malını

Emrah diyer dudağının balını

Sormasam incinir sorsam incinir

 

Saraçoğlu, Ali (1999). Ercişli Emrah. Ankara: Kültür Bakanlığı Yay. 264.

 

Koşma

Kapına gelmişim ey İran Şahı

Ya ver Han Selvi’mi ya vur başımı

Suçum var bağışla, gel azat eyle

Ya ver Han Selvi’mi ya vur başımı

 

Umarım Mevla’dan yüce olasın

Karayer üstünde devlet bulasın

Altın taht üstünde daim kalasın

Ya ver Han Selvi’mi ya vur başımı

 

Kul değilim mezetlerde satılım

Pul değilim mizanlarda tartılım

Huda canım almaz, ölüp kurtulum

Ya ver Han Selvi’mi ya vur başımı

 

Sefil Emrah diyer belim büküldü

Dağlar kara battı, turna çekildi

Ömrüm zaya gitti, taşım dikildi

Ya ver Han Selvi’mi ya vur başımı

Saraçoğlu, Ali (1999). Ercişli Emrah. Ankara: Kültür Bakanlığı Yay. 193.

 

Destan

Gökyüzünde bölük bölük durnalar

Göçüz bölük bölündü durnam

Başıma dar oldu geniş dünyalar

Gençliğim elimden alındı durnam

 

 Göz yaşlarım dere olsa

 Alsa gitse göle beni

 Nazlı yarnan güleş tutsam

 Çalsa yerden yere beni

 

Ocaklarda yanan şemdir, çerağdır

Üreğimde yanan gamdır, merakdır

Babam ihtiyardır, yollar ırakdır

Yavaş yürü, peder yoruldu durnam

 

 Dünyaların varı olsam

 Şadlığı deryasına dalsam

 Gülistanda bir gül olsam

 O yar gelip derse beni

 

Ovalar çekilir, dağlar aşarız

Her seher, her sabah yoldan şaşarız

Yoluz uzun İsfahan’a düşerseniz

Diyin itgin kullar bulundu durnam

 

 Gözelerden bir baç alsam

 Dosta çıkan yamaç olsam

 Bir kurumuş ağaç olsam

 O yar vurup kırsa beni

 

Bir güzelin atışına dağlandım

Kul edildim kapısına bağlandım

Bögün dedim, yarın dedim, eglendim

Kalem mi tersine çalındı durnam

 

Her nerde olursan çağır Allah’ı

Seni darda koymaz vallahi billahi

Selvihan’a haber edin Emrah’ı

Bağrım delim delim delindi durnam

 

Saraçoğlu, Ali (1999). Ercişli Emrah. Ankara: Kültür Bakanlığı Yay. 212.


İlişkili Maddeler

Sn.Madde AdıD.Tarihi / Ö.TarihiBenzerlikİncele
1DERTLİ KÂZIM, Kâzım Gülled. 1954 - ö. ?Doğum YeriGörüntüle
2Akşit Göktürkd. 27 Aralık 1934 - ö. 26 Şubat 1988Doğum YeriGörüntüle
3Abdurrahman Adıyand. 25 Mayıs 1964 - ö. ?Doğum YeriGörüntüle
4DERTLİ KÂZIM, Kâzım Gülled. 1954 - ö. ?Doğum YılıGörüntüle
5Akşit Göktürkd. 27 Aralık 1934 - ö. 26 Şubat 1988Doğum YılıGörüntüle
6Abdurrahman Adıyand. 25 Mayıs 1964 - ö. ?Doğum YılıGörüntüle
7DERTLİ KÂZIM, Kâzım Gülled. 1954 - ö. ?Ölüm YılıGörüntüle
8Akşit Göktürkd. 27 Aralık 1934 - ö. 26 Şubat 1988Ölüm YılıGörüntüle
9Abdurrahman Adıyand. 25 Mayıs 1964 - ö. ?Ölüm YılıGörüntüle
10DERTLİ KÂZIM, Kâzım Gülled. 1954 - ö. ?Alan/Yüzyıl/SahaGörüntüle
11Akşit Göktürkd. 27 Aralık 1934 - ö. 26 Şubat 1988Alan/Yüzyıl/SahaGörüntüle
12Abdurrahman Adıyand. 25 Mayıs 1964 - ö. ?Alan/Yüzyıl/SahaGörüntüle
13DERTLİ KÂZIM, Kâzım Gülled. 1954 - ö. ?Madde AdıGörüntüle
14Akşit Göktürkd. 27 Aralık 1934 - ö. 26 Şubat 1988Madde AdıGörüntüle
15Abdurrahman Adıyand. 25 Mayıs 1964 - ö. ?Madde AdıGörüntüle