Madde Detay
Ebubekir Eroğlu
Eyüp Onart, Süha Kalaycı
(d. 25 Ocak 1950 / ö. -)
şair, dergi yöneticisi, müşavir, müfettiş
(Yeni Edebiyat / 20. Yüzyıl / Anadolu-Osmanlı-Türkiye)
ISBN: 978-9944-237-86-4
Ebubekir Eroğlu, Naciye Hanım ile Devlet Demiryolları’nda çalışan Mustafa Eroğlu’nun oğlu olarak Malatya’nın Yeşilyurt ilçesinde dünyaya geldi. Çocukluk ve ilk gençlik yılları Yeşilyurt’ta geçti. Eroğlu, Yeşilyurt Merkez İlkokulu’nu ve Yeşilyurt Ortaokulu’nu bitirdikten sonra lise öğrenimi için Malatya’ya gitti. Malatya Lisesi’nden 1968'de mezun olan şair, ardından, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ni kazandı ve 1975’de üniversite lisans öğrenimini burada tamamladı. Eroğlu, 1977'de, İstanbul’da, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı bünyesinde iş müfettişi olarak çalışmaya başladı. “Topluluk Hukuku ve Doğrudan Uygulanabilirlik Kavramı” adlı çalışmasını, 1989'da Ankara Üniversitesi bünyesinde gerçekleşen Avrupa Topluluğu eğitimi sonrası tamamladı. 1991''de başmüfettiş olan eroğlu 2004'te Başbakanlık danışmanlığına getirildi. İnsan Hakları Danışma Kurulu üyeliğinde de bulunan ve memuriyet hayatının sonunda İstanbul’a yerleşen Eroğlu, evli ve iki çocuk babasıdır.
İlk şiiri “Olduğu Gibi”’yi, 1965 yılının Aralık ayında henüz onbeş yaşında bir lise öğrencisi iken, Malatya’da yayınlanan Yeni Adım dergisiyle okuyucuya sunan Ebubekir Eroğlu, adını edebiyat dünyasına ilk olarak 1969'da Diriliş Dergisi’nde yayımladığı şiirlerle duyurdu. İlk dönem şiirlerinin önemli bir kısmı Edebiyat dergisinde çıktı. İlk şiir kitabı Kuşluk Saatleri’ni 1974'te, Hukuk Fakültesi’ndeki öğrenimine devam ederken 24 yaşında yayımladı. 1980'e kadar “Eyüp Onart” ve “Süha Kalaycı” müstear isimlerini kullanan Eroğlu, iki arkadaşıyla beraber 1981 yılının Nisan ayında, 80’li yıllarda Türk şiirine önemli katkı sağlayan, Yönelişler dergisini kurdu ve derginin 1981-1990 yılları arasında yayımlanan 53 sayısı boyunca genel yayın yönetmenliğini üstlendi. Yönelişler, 2000’li yıllarda adını duyuran birçok şair ve yazarın ilk eserlerini yayımlaması bakımından önemlidir. Eroğlu’nun şiir, deneme, inceleme ve eleştiri yazıları; Diriliş (1969-79), Edebiyat (1972-73), Yeni Devir (1977-78), Yönelişler (1981-85 ve 1990), Gergedan (1987-88), Yeni Şafak (1996), Zaman (1986-87, 1992-2001), Gösteri, Ludingirra, Yedi İklim ve Kitap-lık gibi gazete ve dergilerde yer aldı.
Ebubekir Eroğlu, Türkiye Yazarlar Birliği tarafından 1985 yılı şiir dalındaki ödüle Kayıpların Şarkısı; 1994 yılı deneme dalındaki ödüle Modern Türk Şiirinin Doğası; 2014 yılı fikir dalındaki ödüle Geçmişin İçindeki Geçmiş - Şi’r-i Kadim Üstüne Deneme adlı eserleriyle layık görüldü. Ulusal bir televizyon kendisi hakkında 2012 yılında bir belgesel yayımladı. Metin Şerhi dersi vermekte olduğu Bülent Ecevit Üniversitesi, 2014'te kendisine fahri doktora payesini tevcih etti. Ulusal bir gazetenin, 2016'da Türkiye Cumhuriyeti Kültür Bakanlığı’nın katkısıyla düzenlediği organizasyonda Necip Fazıl Şiir Ödülü, Eroğlu’na verildi. Sombahar (Ağustos 1992, 12. sayı), Yedi İklim (Haziran 1993, 39. sayı ve Aralık 2001, 141. sayı), Türk Dili (Mayıs 2014, 749. sayı), Hece (Aralık 2015, 228. sayı) ve Kaşgar dergileri şair ile ilgili özel dosyalar hazırladı.
Ebubekir Eroğlu, şiirlerini Kuşluk Saatleri (1974), Kayıpların Şarkısı (1984), Yirmidört Şiir (1991), Şahitsiz Vakitler (1998), Berzah - Toplu Şiirler (2001), Sınır Taşı (2006), Sesli Harfler (2011), İçkale (2015), Bentler (2017); sanat anlayışı hakkındaki düşüncelerini ise deneme ve inceleme türünde Sezai Karakoç’un Şiiri (1981), Yenileme Bilinci (1988), Sevap Defteri (1992), Modern Türk Şiirinin Doğası (1993), Sabit ve Değişken (1994), Muğlak Ölçekli Harita (1997), Kelimeler Çınladıkça (1997), Hayat Mükemmel Değil (2000), Salınımlar (2005), Çalkantı ve Dalga (2008), Geçmişin İçindeki Geçmiş - Şi’r-i Kadim Üstüne Deneme (2013) adlı eserleriyle yayımlamıştır. Ayrıca Eroğlu'nun Necip Fazıl Kısakürek’in eserlerinden yola çıkarak derlediği Seçmeler (1993) ile çevirisini yapmak suretiyle günümüz Türkçesine kazandırdığı Babanzade Ahmed Naim’in Genel Çizgileriyle İslam ve Filibeli Ahmed Hilmi’nin Allah’ı İnkâr Mümkün Mü adlı çalışmaları mevcuttur.
Modern Türk edebiyatında şiirleri ve şiir üzerine teorik metinleriyle öne çıkan Ebubekir Eroğlu; edebiyat dergiciliği, düşünce yazıları, deneme ve incelemeleriyle de önemli bir entellektüeldir.lk yayımlanan şiiri “Olduğu Gibi” henüz onbeş yaşında okuyucusuyla buluşan Eroğlu, dört yıl sonra seri olarak Diriliş dergisi vasıtasıyla paylaştığı şiirleriyle ülke çapında tanınırlık kazanmasının yanında fikir yazılarıyla da edebiyat ve kültür alanına özgün katkılar sunan bir düşünce adamı olarak kabul görmüştür.
İlk şiir kitabı Kuşluk Saatleri’nde Eroğlu, modern çağ insanının bir sarmala dönüşen endişesini romantizmi elden bırakmadan vermiştir. Bu eserde genel olarak İslamî bir duyarlılığın yanı sıra İkinci Yeni şiirine ait özellikler de görülür. Çokça şiir yazmayı tercih etmediğinden şiir kitapları uzun aralıklarla yayınlanan Eroğlu,'nun Yirmidört Şiir ve Sahipsiz Vakitler ustalık dönemi kabul edilir. Tasavvuf terminolojisine ait kelime dünyası, sembol ve motifleri onun şiirlerinde sıkça yer alır. Şiirlerinde kaynağı Kur’an’dan, hadislerden ve tasavvuftan gelen ifade ve yorumlar da bulunur. Şiirlerinde tasavvuf ve modern öncesi kültürden beslenmek suretiyle Türk şiirinde imgeye dayalı şiir geleneğinin sürdürülmesinde etkili olmuştur. Eroğlu, şiir dilindeki özgün tasarrufları ve imgeleriyle kendi sesini yakalayabilmiş bir şairdir. Zira davet edildiği Almanya’daki bir kitap fuarında okuyacağı “Yol Elçisi” şiirinin Almanca çevirisini “şiiri ve kendi dünyasını bilen” biri tarafından yapılması gerektiğini ifade etmesi, onun aidiyet hissettiği kültür kodlarının ve şiir için imgenin değerini göstermesi açısından önemlidir.
İbn Arabî’nin sekiz organın terbiyesine ilişkin vurgusunun izdüşümleri “Yol Elçisi”nde takip edilebilmektedir. Ancak bu yaklaşım da yine Eroğlu’nun poetik yetkinlik sürecine ulaşma basamakları bağlamında işlenmiştir. Şiir yazma melekesinin olgunlaşması için tüm organların bir eğitime tabi tutulduğuna dair atıflar metnin kurgusuna yerleştirilmiştir. Dil, el, ayak, kulak gibi organların eğitilmesine ilişkin bariz işaretler söz konusudur. Ancak özellikle kalbin eğitilmesi ve marifetin kazanılmasına daha fazla öncelik tanındığı dikkat çekicidir. Çünkü yalnızca kalp insanı cennete götürecek ve poetik anlamda Varlığın dilini duyumsayan bir kalp ile tıpkı “yüreği sağalan yeşil kuş” gibi sonsuzluğa kanat çırpmak ve yüceliklerden nasiplenmek mümkün olabilecektir.
Eroğlu, “Yol Elçisi” şiirinde ruhsal arınma ve manevi yücelme izleğini, bir kendini gerçekleştirme ve poetik kişiliğini inşa etme süreci olarak yeniden yazmıştır. Böylelikle klasik bir formu, modern şiir estetiği içinde yenilemiş ve güncellemiştir. Eroğlu, “bir edebiyatta klasiklerle irtibat[ın], hizayı sağla[dığına], çıtanın yerini göster[diğine]” (Ünal 2015: 76) dikkat çeker, ancak bu belli bir dönüşüm mekanizması ile gerçekleştirilmelidir. Çünkü “eski şiirin dünyasında omurgayı teşkil eden eserlerle kurulacak irtibat bizden önceki kuşakların dillendirdiği kategorik nitelikli yöntemlerle olamaz artık. Eski dünyanın içteki (haricî olmayan) kapılarının açılması, tek tek şair muhayyilesindeki yoğrulmanın derecesine bağlıdır” (Ünal 2015: 77).
Divan şiiri geleneğine derin vukûfiyeti olan şair, şiirlerinde bu geleneğin biçim özelliklerini sürdürmez. Ancak Divan şiirinin anlam dünyası, şiirlerinde çağdaş yorumlarla devam eder. Nazire geleneğine farklı bir yorum da getiren Eroğlu, Divan şiiri geleneğini modern şiirin imkânları doğrultusunda genişletir. Tasavvufi şiir geleneğinin yapı taşları Yunus Emre, Nesimi, Fuzuli, Şeyh Galip’ten aldığı ilhamı günümüze taşıyan; Necip Fazıl Kısakürek, Sezai Karakoç, Cahit Zarifoğlu’yla beraber özellikle İngiliz edebiyatından Yeats, Pound, Eliot gibi şairlerin gözüyle Batı’nın şiire yaklaşımını anlamak istemiştir. Dolayısıyla Eroğlu’nun gelenekten beslendiği ve geleneğin içinden moderne baktığı aşikârdır. Birikimini aksettirmesi ve kaynak yelpazesinin genişliğinden dolayı Eroğlu’nun şiirleri hemen herkesin kolaylıkla anlayabileceği açıklıkta değildir. Yalnızlık, şehir, ölüm ve tabiat şiirlerinde ele aldığı ana temalardır. Karmaşanın ve düzensizliğin hâkim olduğu modern hayat karşısında çıkmaza düşen insanın yalnızlığa ve tabiata yönelişi şiirlerindeki en belirgin yaklaşımlardır.
Ebubekir Eroğlu’nun şiiri gelenekle kurduğu bu köklü ilişkiden başka, geleneğin özellikle tasavvufi damarından gelen tabiata, varlığa özel bir yönelişi ile de karakterize olduğunu görüyoruz. Sesli Harfler adlı eseri modern Türk edebiyatında, tabiata yönelen duyarlılığın en özgün örneklerinden birisidir. Onun şiiri başlangıcından beri tabiat motiflerinin yoğun bir biçimde işlendiği metinlerden oluşur. Bu metinlerde romantiklerin temaşa duygusu ile klasik kültürün verilerinin bir sentezi görülür. Dolayısıyla anlam üreten bir duygu hâlinin contemplation (derin düşünme) ile hayret arasında gidip gelen seyri şiirin temel özelliği hâlini alır. Burada kastedilen “anlam” önceden verili bulunan, hazır düşünce değil; öznenin kendisini tabiatın karşısında “şu anda ve burada yaratılıyormuş” hissi içerisinde bulmasından kaynaklanan hayranlık ve şaşırma hâlinin yorumlanmasıdır (Daşçıoğlu 2014: 84).
Eroğlu şiirinin temel problematiği, hem “ritmin yerini bulması” hem de “yüceliklere ayarlı” bir içeriği öncelemesidir. Bu yaklaşım onu tabiata hatta daha kuşatıcı bir kavramla söylersek Varlığa yöneltmiştir: “Doğa [Varlık] bütün saflığıyla sonsuzu temsil ederken hakikatin göstereni durumundadır” (Daşçıoğlu 2011: 64). O hâlde insanda varlığın diliyle mündemiç olma zaruriyeti doğar. Bu yaklaşım onun şiir anlayışının sınırlarını belirler. Öyle ki, Aristo tarihçinin aksine şairin, şeylerin sahip oldukları biçimlere sadık kalması gerekmediğini söyler. Nitekim edebiyat ürünlerinin pek çok türünde ahlakî iddiaların öncelenmesi hedefine mutabık olmak üzere, yazar veya şairler ampirik gerçekliği bükebilme imtiyazı ile hareket ederler. Oysa Eroğlu’nun poetik tavrı tam da bunun tersidir. Eroğlu, Varlığın kendi dilini “olduğu gibi” yani hakikati duyumsamaya yönelik bir tutumla hareket eder. Bu tasarrufunu belirleyici kılan, insanın “algı düzeni ve kavrayış tarzının bozulmuş” olduğuna ilişkin öngörüsüdür. İnsan algısı, hilkatin ahengini duyumsayabildiği anda kozmik ritm yerini bulacaktır. Eroğlu şiirinin karakteristik eğilimi olarak nitelenebilecek bu yaklaşım, şairin çok erken bir dönemde temellük ettiği bir idrak halidir. Şairin ilk yayımlanan şiirinin başlığının “Olduğu Gibi” olması bir tesadüf olmanın ötesinde anlamlı bir tasarruf olsa gerektir. Eroğlu varlığı, tıpkı ilk yayımlanan şiirinde vurguladığı üzere “olduğu gibi” duyumsamak ve ifade etmek üzere yola koyulmuştur. Ki bu da kendi içinde yalnız estetik değil aynı zamanda bir etik/ahlakî iddia olarak yorumlanmalıdır. Kanaatimizce bu tercih Eroğlu’nun Varlık algısı ile ilgilidir. Eroğlu’nun Varlığın dilini metinlerine taşırken Varlığın hakikatinin insanlık için ortak bir zemin oluşturabileceği yaklaşımı ile hareket ettiği anlaşılmaktadır. Nitekim Varlık ile hakikat arasında kopmaz bir bağ olduğu düşüncesinin kabul edildiği klasik kelam kitaplarında “eşyanın hakikati sabittir” ifadesinin ısrarla vurgulandığı görülür.
Eroğlu, şiirlerinin yanında inceleme ve denemeleriyle şiir dünyasına katkılar yapar. 1965’ten bu yana çeşitli süreli yayınlarda devam edegelen düşünce yazıları, klasik ve modern Türk şiiri üzerine yazdığı yazılar, 1981-92 arası toplam 53 sayı yayımladığı Yönelişler dergisi ve şiirleri ile Ebubekir Eroğlu, hem şiiri hem de düşünce yazıları ile bütünlüklü bir üretimin sahibidir.
Ebubekir Eroğlu, şiirinden hareketle teoriye dönüştürdüğü, özellikle mensubiyet kesbettiği geleneği ve onun temellük ettiği değerleri edebi bilgisiyle manaya kavuşturmuştur. Modern Türk Şiirini Doğası adlı kitabında modern şiirin yerini gösterme adına bu türün modern öncesi nasıl algılandığını ve sonrasında kazandığı niteliği, geldiği son noktaya değin değerlendirmiş ve özgün örnekler vermiştir. Şiirin “hem bir işlevi hem de görevi” olduğunu sıklıkla vurgulayan Eroğlu’nun şiir anlayışında varoluşsal anlamda bir ahlakî/etik kaygının belirgin yeri olduğu açıktır. Nitekim şiir üzerine yazdığı denemelerde “şairin özerk ve sorumlu” bir kişilik olduğuna dikkati çeker (Eroğlu 2013: 24): “Şair kozmik evreninde sönmesini istemediği anlamsal genişlemenin peşindedir; bunun, toplum içinde kendisini kurtarmaya çalışmakla alakası yok. Çıktığı yolculukta tutkusunun yoğunluğu, bağımsız bir anlam bütününün özerk taşıyıcısı kılar onu, aynı tutkuya sahip olanlar aklının altındadır hep; tek başına ama onlarla dolu olarak yürür şair. (Eroğlu 2013: 25) ” Eroğlu’nun bu yaklaşımı, poetik hedefinin “büyük anlam”a ulaşma arzusundan ileri geldiğini gösterir.
Ebubekir Eroğlu’nun şiirini şekillendiren güç geleneksel birikim karşısındaki tutumu ile modern bireyin kendisini varlık içerisinde konumlandırma çabasıdır. Bu çabası onu Sezai Karakoç ile başlayan gelenekten yararlanma ve geleneği bir uygarlığın özü, birikimi olarak görüp modern şiire bu özü katmak isteyen çizgide tutmuştur. Divan şiirinden yararlanma yaklaşımı gelenekle ilişkilendirilerek açıklanabilir. Sezai Karakoç’un sanatındaki gelişmeyi ve onun Türk edebiyatındaki yerini değerlendirdiği Sezai Karakoç’un Şiiri adlı eserinde Eroğlu, Sezai Karakoç’un eski şiir dünyasıyla kurduğu rabıtayı ortaya çıkarmayı ve onun epik şiire yönelişini anlamlandırmayı hedeflemiştir. Modernleşme kavramı etrafında Türk şiirinin gelişimini incelediği bu eserin yanı sıra Fuzulî, Şeyh Gâlîb, Nesîmî gibi Divan şairlerinin metinlerinden hareketle okuma notları olarak kaleme aldığı Sevap Defteri adlı eseri de şairin şiir eleştirisi sahasında yorumlarını içerir.
Modern Türk Şiirinin Doğası ve Sezai Karakoç’un Şiiri çalışmaları Eroğlu’nun şiire teori bakımından da hâkimiyetini ortaya koyar. Nesirlerinde gördüğümüz gelenekle ve tarihle irtibatlandırma, şiir ve edebiyat incelemelerinde de dikkati çeker. Bu minvalde Eroğlu, Çalkantı ve Dalga adlı eserinde ideal insan tipini tanımlarken Dalga’yla, “Medeniyeti” kuran ve yaşatan bireyin inşasına; Çalkantı’da ise, topluma ilişkin yapılara ve örgütlenme odaklanır. Kitaptaki bütün yazılar insanın inanma boyutuyla birlikte kültürel, geleneksel, iradi yapısının özelliklerini ortaya koyar. İnsanın kendisiyle, toplumla, gelenekle, sanatla, teknolojiyle, tarihle ilintisini ayrıntılı olarak açıklamaya girişir. Onun, Muğlak Ölçekli Harita kitabında yer alan “Medeniyet Temeli” adlı yazısı bir taraftan “Çalkanlı ve Dalga”nın oluşmasına zemin hazırlarken diğer taraftan dünyanın bugünkü hâlini gözler önüne serecek nitelikler barındırır. Bu eserde ise bütün dünya ekonomik bakımdan tam bir küreselleşmeye doğru giderken ve bu küreselleşmenin dilde ve kültürel sahada da gerçekleşeceği beklenirken ideolojik alanlarda çatışmalar, küçük coğrafi alanlardaki derin ayrılıklar dillendirilir.
Ebubekir Eroğlu’nun nesri, toplumdaki dönüşümü medeniyet havzası bağlamında ele alır. Onun yaptığı bu çözümleme “Yenileşme Bilinci” adlı kitabında ilk şiirlerinden itibaren modern çağın içine düştüğü tereddüdü ve gerilimi genel çerçevede değerlendirmiş; toplumun kimliği, kültürel bakımdan yenilenmesi ve eski dile olan bağlantısı, demokratik kültür ortamında dini inançlara bakışın geçirdiği değişim ve bireylerde görülen kaygı işlenmiştir. Modern şiir geleneğimizde bir “kültürel bütünlük” sorununa dikkat çeken Eroğlu’na göre, şiir muhayyilesi hem modern öncesi değerlerimizi algılama konusunda çatışma içeren durumlarla karşı karşıya kalmakta, hem de modern değerleri değerlendirme konusunda zihinsel ve duyumsal yetisi işlevsel değildir. Modern sonrası süreci şekillendiren ve ilk bakışta kolayca adı konulamayan derindeki sıkıntıları tespit eden Eroğlu’nun, “yenileme bilinci” yoksunluğuna vurgu yapar. Zira Türkiye ortamında “yenileşme” resmî ve gayri resmî bir ülkü gibi gündem teşkil etmiş görünse de günlük hayatın zorladığı ölçüden daha ileri ve derin bir bilinç hâline dönüşmemiştir (Eroğlu 2011: 19). Eroğlu, “yenileme bilinci”nin, “eski güneşleri kırparak yıldız elde etmek olmadığı”nı vurgulayarak, “esasen hayatı alışkanlıklar toplamından ibaret görmeyen bireyin muhayyilesinde varolabileceğini” ifade eder. Bu bağlamda Eroğlu’nun iki tür yenileme bilincinden söz ettiğini anlamak mümkündür. Şöyle ki: Şeyh Galib örneğinde görüldüğü üzere kendi geleneği içinde ihtiyaç duyulan tazelik ve canlılığın yeniden yakalanmasına ilham veren yenileme bilinci; ikincisi ise, farklı kültür ögeleri ile yüz yüze gelen muhayyilenin edilgenliğe yüz vermeden “etkin” bir tutumla “algıladıklarını kendisi için ve kendi zihninde yenilemesi” (Eroğlu 2006: 43), durumudur. Kanaatimizce ikinci duruma Eroğlu’nun da aralarında bulunduğu yirminci yüzyıl şairlerinden bir grup isim örnek teşkil edebilir.
Türk şiirinin kaynaklarına bir yolculuk olarak kabul edilen Geçmişin İçindeki Geçmiş - Şi’r-i Kadim Üstüne Deneme adlı eserinde Eroğlu, Türk dilinin coğrafyasını, tarihini, etkilendiği alanları, o dilin yarattığı şiir biçimlerini denemeci kalemiyle anlatmakta, eski şiirimizin damarlarını, poetikasını oluşturan kültürel dokuyu, tarihsel birikim ve dilin evrelerini de göz önüne alarak tahlil etmektedir. Bu kitabıyla Ebubekir Eroğlu, şiir ve poetik yapılaşma bağlamında, “gelenek” dediğimiz olgunun varoluş süreçlerini, zeminini, bünyesini, katmanlarını, dolaşım yollarını, burçlarını, imkânlarını oluşturan öncü ve kalıcı şiir damarlarıyla kimi zirve isimler bağlamında örneklendirdiği şairlere dair görüşlerini, hayli hacimli sayılabilecek bir metinle dile getirmektedir. Bu eser özetle, Anadolu’da oluşan Türk şiirinin Herat merkezli mistik bir duyarlılıktan kaynaklanan Yunus Emre ve Süleyman Çelebi ile “ma’şeri bir lirizm” oluşturan, Bâkî’nin çağı kentlileşerek olgunlaşan tarihi modern edebiyatımızda Yahya Kemal ve Sezai Karakoç’da örneklerini gördüğümüz kendi şiirinin de kaynaklarını arayan ve bulan bir titiz dikkatin ürünüdür. Böylece Eroğlu aynı zamanda, Anadolu’da Türkçe söylenmiş şiirin, kendi şiiri için oluşturduğu zemine işaret etmektedir. Bu yüzden onun şiirindeki geçmişe dair izleri yalnızca yukarıda adlarını andığımız şairlerin belirli şiirleriyle kurduğu metinler arası ilişkiyle sınırlı sanmak doğru olmaz. Aynı zamanda Yunus Emre’den başlayarak birçok klasik şairin, duyuşun ve dilin dolaşımından geçerek Eroğlu şiirini beslediğini kabul etmek gerekir. Bu son denemesinde, eski dünyada şiirin toplumun günlük hayatını temsil etme işlevine değinen Eroğlu, bugün pratik hayatta gölgelense de şiirin hâlâ “çağının bilincini temsil etme” görevinin devam ettiğini vurgulamaktadır. “Temsilini şiirden başka bir yerde bulamayacağımız bir insan gerçeği”, şiirin işlev ve görevlerinin önemini her zaman korumasını sağlayacaktır. (Eroğlu 2011: 98)
Ebubekir Eroğlu, gerginliğin, çatışmanın, karşıtlığın şairi değil; dinginliği, varlıksal huzurun şairi olduğunu İçkale adlı eserinde duyumsatır: “İçerik bakımından ateş, Herakleitos’da varolma ile yokolma (odunun varlığı ile köz/külün varlığı) arasındaki gerilimi, çatışmayı verir. Eroğlu’nun şiirindeki su ise, bir gerilimi, bir çatışmayı değil, serinlik ve dinginlik ile varlığın evrilmesini dile getirmektedir. Ateş, Herakleitos’da, varlıktaki devridaimin, tekerrürün, bengi dönüşün simgesi ise, Eroğlu’nun şiirinde de, su, dünya varlığının devridaiminin, bengi dönüşünün sembolü olarak ortaya çıkmaktadır. Su, dünya-varlığının, halden hale dönüşümünün varlığının onunla gerçekleştiği bir şeydir (Kayıran, http://images.ykykultur.com.tr/upload/ document/11ce0099-a6fb-4075-bbcb-198770a20a97.pdf, 28.07.2018 tarihinde erişildi). Eroğlu İçkale’de siyasal tarihten esinlenerek, varlığın tekerrürünün, suyun halleri tarzında devridaim içinde olduğunu belirtir: Özellikle “geri dönüş mümkündür, vakit var/ ruhun eski halini alması mümkün” dizeleri insanın/müminin inşirah içinde olmasını, iç muhasebeyi bırakmadan yenilenme fikrine bağlı kalması gerektiği vurgular. Eroğlu, bu yapıtın hülasası ve temeli olarak kabul edilebilecek, “İçkale” ile “Vakanüvisin Günlüğü”nden isimli şiirleriyle, devrimci hareketleri ilerleme, değişim ve dönüşüm düşüncesi bağlamında değerlendirirken, nihayete ermekte olan yüzyılın destansı yönünü de ele alır. Dolayısıyla İçkale, geride bırakılan iki yüzyıl boyunca bütün dünya tarihini etkisine alan değişim düşüncesinin geçiciliğine, buna karşın arınma ve yenilenmenin her çağ için değişmeyen hakikat olduğuna değinen beynelmilel bir eserdir.
Aynı zamanda Eroğlu’nun son eseri olan Bentler’de Türk şiirini tematik olarak etkileyen son yüzyılın yenilmişlik psikolojisinin dönüşüm ve yenilenme düşüncesiyle yıkılmak istendiği görülür. İçkale’nin sağladığı dinamizm Bentler’de pratiğe dönüşmüştür. Türk şiirinin en derin yarası olan ve gündemini diğerlerine karşı belirleme ihtiyacı içine düşüren bu his, Eroğlu tarafından fark edilmiş ve yerinde teşhis konulmuştur. Ona göre içinde bulunulan dönem, tarihin seyri içerisinde gayet normal bir izdüşümü mahiyetindedir. Zira modern Türk edebiyatının beslendiği karşıtlıklar düşünüldüğünde, “Memleket şairleri ile ‘40 Kuşağı’ şairleri arasındaki karşıtlık ve İkinci Yeni ile Toplumcu şiir arasındaki karşıtlık gibi” Bentler, yıkımın karşısına dirilişi yerleştirmiş, bu diyalektik ile Eroğlu, bir dönüşüm ve yenilenme evresi oluşturmuştur. “Cumhuriyet dönemi Türk şiirinin ana çizgisinin son büyük tematik ve problematik keşfi, yıkım toprağına ayak basmış olması idi. Nâzım Hikmet’ten Ahmet Oktay’a, Karakoç’tan Cemal Süreya’ya, II Dünya Savaşı sonrası döneminin ana ruh halidir bu. Ebubekir Eroğlu’nun ‘Bentler’ini, bu yıkım düşüncesinden sıyrılmanın, yıkımı bir son olarak değil de belki bir olağan evre olarak okumak gerektiği anlayışının şiiri olarak görmek gerekir. Bu nedenle ihtiyatlılık talebi, bu şiirlerin bir başka düşünselliğini dile getiriyor. Modern Türk şiiri, yüzyılın başından beri, bir karşıtlık diyalektiği içinde, bir poetik mücadeleler tarihi biçiminde gelişim gösterir. Bu karşıtlık diyalektiği de, Türk şiirinin modernliğinin özelliklerinden biri olagelmiştir. İşte, ‘Bentler’, tam da bu yıkım-diriliş dirimselliği karşıtlığı diyalektiğine dönem oluşturuyor” (Kayıran, http://www.hurriyet.com.tr/ebubekir-eroglundan-bentler-40454577, 11.05.2017 tarihinde erişildi).
Kaynakça
ATTAR, Feridüddin (1963).Mantık al-Tayr II, Çev: Abdülbaki Gölpınarlı, İstanbul: MEB.
BARSKANMAY, Ali (2011). “Yirmibirinci Yüzyılın Son Çeyreğinde; Ebubekir Eroğlu Şiiri”, Yedi İklim, S. 141, s. 28- 41.
BAŞ, M.Kevser (2015). “Lirik Şiirin “Tuzu Kuru” mu?/Şiirdeki Bireyselliğin Toplumsallığı ve Evrenselliği Üzerine”, Hece Dergisi, Yıl:19, S.219, Mart 2015, s.97-104.
BAŞ, M.Kevser (2015). “İç Estetikten Dış Kabuğa Modern Şiir Geleneğimiz: Ebubekir Eroğlu’nun Modern Türk Şiirinin Doğası Adlı Eseri”, Hece Dergisi, Yıl:19, S.228, Aralık 2015, s.83-95.
BAŞ, M. Kevser (2017). “Poetik Bir Metin Olarak Ebubekir Eroğlu’nun “Yol Elçisi” Şiiri”, ERDEM-İnsan ve Toplum Bilimleri Dergisi, AKM Başkanlığı, S.71-72, 2016-2017, s.5-24.
DAŞÇIOĞLU, Yılmaz (2011). “Şiirin Varlığa Doğru Atılımı-Ebubekir Eroğlu’nun Şiiri Üzerine Düşünceler”, Türk Edebiyatı, 455, s.64-65.
DAŞÇIOĞLU, Yılmaz (2014). “Gelenek ve Modernizm Arasında Ebubekir Eroğlu Şiiri ve Düşüncesi Üzerine Dikkatler”, Türk Dili, s.84-84
EROĞLU, Ebubekir (2013). Geçmişin İçindeki Geçmiş-Şi’r-i Kadîm Üstüne Denemeler, İstanbul: Yapı Kredi Yayınları.
EROĞLU, Ebubekir (2001). Berzah, İstanbul: Yapı Kredi Yayınları.
EROĞLU, Ebubekir (2011). Modern Türk Şiirinin Doğası, 3. Baskı, İstanbul: Yapı Kredi Yayınları.
EROĞLU, Ebubekir (2006). Yenileme Bilinci,İstanbul: Sufi Kitap
EROĞLU, Ebubekir (2011). Sabit ve Değişken, İstanbul: Timaş Yayınları.
EROĞLU, Ebubekir (2013). Geçmişin İçindeki Geçmiş - Şi’r-i Kadim Üstüne Deneme, 1. Baskı. İstanbul: Yapı Kredi Yayınları.
GÜLTAŞ, Veysel (2013). Kadı Burhaneddin’den Günümüze Hukukçu Şairler Antolojisi, İstanbul: Toplumsal Dönüşüm Yayınları.
IŞIK, İhsan Işık (2007). Resimli ve Metinli Türk Edebiyatçılar ve Kültür Adamları Ansiklopedisi, 3. Cilt, 2. Baskı, Ankara: Elvan Yayınları. s. 1279 - 1280.
KABAKLI, Ahmet (2002). Türk Edebiyatı, 4. Cilt, 11. Baskı, İstanbul: Türk Edebiyatı Vakfı Yayınları, s. 732-733.
KAYIRAN, Yücel, “Bir Olgunluk Dönemi Şairi”, http://www.hurriyet.com.tr/ebubekir-eroglundan-bentler-40454577 (erişim tarihi: 11.05.2017)
KAYIRAN, Yücel, “Ruhun eski hali ya da Felsefi Şiir”, http://images.ykykultur.com.tr/ upload/ document/11ce0099-a6fb-4075-bbcb-8770a20a97.pdf (erişim tarihi:28.07.2018).
TİKEN, Servet (2007). Ebubekir Eroğlu’nun Şiiri. Yüksek Lisans Tezi. Erzurum: Atatürk Üniversitesi.
ÜNAL, Hayriye (2015). “Ebubekir Eroğlu ile Söyleşi”, Hece Dergisi, S. 228, s.73-77.
Tanzimat’tan Bugüne Edebiyatçılar Ansiklopedisi (2003). İstanbul: Yapı Kredi Yayınları, s. 405 - 406.
Türk Dili-Dil ve Edebiyat Dergisi-(2014)."ÖZEL BÖLÜM: ŞİİR NÖBETİNDE 40 YIL: EBUBEKİR EROĞLU", C.CVI, S.749, Mayıs 2014, s. 79-122.
Hece Dergisi, (2015), DOSYA:EBUBEKİR EROĞLU ŞİİRİNİN 50. YILINDA, Yıl:19, S.228, Aralık 2015, s. 66-109.
Madde Yazım Bilgileri
Yazar: PROF. DR. MÜNİRE KEVSER BAŞYayın Tarihi: 06.03.2019Güncelleme Tarihi: 21.04.2021
Yayın Tarihi: 06.03.2019Güncelleme Tarihi: 21.04.2021
Güncelleme Tarihi: 21.04.2021
Eser Adı | Yayın evi | Basım yılı | Eser türü |
---|---|---|---|
Kuşluk Saatleri | Yenisanat Yayınları / İstanbul | 1974 | Şiir |
Sezai Karakoç'un Şiiri | Bürde Yayınları / İstanbul | 1981 | Eleştiri |
Kayıpların Şarkısı | Bürde Yayınları / İstanbul | 1984 | Şiir |
Yenileme Bilinci | Nehir Yayınları / İstanbul | 1988 | Deneme |
Yirmidört Şiir | İz Yayıncılık / İstanbul | 1991 | Şiir |
Sevap Defteri | İz Yayıncılık / İstanbul | 1992 | Deneme |
Modern Türk Şiirinin Doğası | YKY / İstanbul | 1993 | Deneme |
Necip Fazıl Kısakürek (Seçmeler) | YKY / İstanbul | 1993 | Derleme |
Sabit ve Değişken | İz Yayıncılık / İstanbul | 1994 | Deneme |
Kelimeler Çınladıkça | İnsan Yayınları / İstanbul | 1997 | Deneme |
Muğlak Ölçekli Harita | İz Yayıncılık / İstanbul | 1997 | Deneme |
Şahitsiz Vakitler | YKY / İstanbul | 1998 | Şiir |
Hayat Mükemmel Değil | İnsan Yayınları / İstanbul | 2000 | Deneme |
Berzah (Toplu Şiirler 1968-1998) | YKY / İstanbul | 2001 | Şiir |
Salınımlar | Sufi Kitap / İstanbul | 2005 | Deneme |
Sınır Taşı | YKY / İstanbul | 2006 | Şiir |
Çalkantı ve Dalga | Timaş Yayınları / İstanbul | 2008 | Deneme |
Sesli Harfler | YKY / İstanbul | 2011 | Şiir |
Geçmişin İçindeki Geçmiş | YKY / İstanbul | 2013 | Deneme |
İçkale | YKY / İstanbul | 2015 | Şiir |
Bentler | YKY / İstanbul | 2017 | Şiir |
İlişkili Maddeler
Sn. | Madde Adı | D.Tarihi / Ö.Tarihi | Benzerlik | İncele |
---|---|---|---|---|
1 | İZZETTİN, İzzettin Dönmez | d. 01.01.1952 - ö. ? | Doğum Yeri | Görüntüle |
2 | NECEF, Hacı Ali Osman | d. ? - ö. 1912 | Doğum Yeri | Görüntüle |
3 | Selim Erdoğan | d. 29 Mart 1962 - ö. ? | Doğum Yeri | Görüntüle |
4 | OZANOĞLU/ELVANÎ, Nurettin Gür | d. 01.04.1950 - ö. ? | Doğum Yılı | Görüntüle |
5 | CEVDET, Cevdet Ülger | d. 1950 - ö. ? | Doğum Yılı | Görüntüle |
6 | Ömer Lütfü Mete | d. 2 Şubat 1950 - ö. 18 Kasım 2009 | Doğum Yılı | Görüntüle |
7 | Yücel Kayıran | d. 13 Eylül 1964 - ö. ? | Meslek | Görüntüle |
8 | Hikmet Ersoy | d. 1938 - ö. ? | Meslek | Görüntüle |
9 | Fikret Akın | d. 1952 - ö. ? | Meslek | Görüntüle |
10 | Behçet Aysan | d. 28 Temmuz 1949 - ö. 02 Temmuz 1993 | Alan/Yüzyıl/Saha | Görüntüle |
11 | Seçkin Erdi | d. 1981 - ö. ? | Alan/Yüzyıl/Saha | Görüntüle |
12 | Nermin Yıldırım | d. 07 Mart 1980 - ö. ? | Alan/Yüzyıl/Saha | Görüntüle |
13 | Halit Eyüp (Yenişehirlizâde) | d. 1877 - ö. 7 Şubat 1902 | Madde Adı | Görüntüle |
14 | Arif Ay | d. 9 Aralık 1953 - ö. ? | Madde Adı | Görüntüle |
15 | EYUP SAMSAK | d. 1908 - ö. 1956 | Madde Adı | Görüntüle |