Madde Detay
ESRÂR DEDE, Mehmed
(d. 1162?/1748? - ö. 1211/1796)
divan şairi ve tezkire yazarı
(Divan/Yazılı Edebiyat / 18. Yüzyıl / Anadolu-Osmanlı-Türkiye)
ISBN: 978-9944-237-86-4
Asıl adı Mehmed’dir. İstanbul’da doğdu. Doğum tarihi bilinmemektedir. Ergun ise, bir kaynak belirtmeden 1162/1748 yılında doğduğunu ve kırk dokuz yıl ömür sürdüğünü söyler (1945: III/1344). Kendisi tarafından yazılan Süleymaniye Kütüphanesi Hâlet Efendi Mülhakı, No.139’da kayıtlı Sultan Veled Dîvânı’nın iç kapağındaki temellük kaydına göre; babasının ismi Ahmed-i Bî-zebân, dedesinin ismi Hasan İbn Osman’dır. Ölümünden bir yıl önce yazdığı temellük kaydında da (Baykara 1939-40: 12) bu bilgileri tekrarlar ve ilave olarak kendisini “Seyyid” olarak niteler. Fakat bu, tarikatlardaki asalet kaygısıyla verilen bir lakaptan öteye bir anlam ifade etmemektedir.
Esrâr, Arapça ve Farsçadan başka Rum, Latin ve İtalyan dillerini öğrendi. Divana girerek kâtiplik görevinde bulundu. Mesleğinde bir üst dereceye yükselerek “hâcegân” sınıfı arasına girdi. Bazı şiirlerinde ve tezkiresinin girişinde, Mevleviliğe intisabından önceki hayatından büyük bir pişmanlıkla söz eder ve içinde bulunduğu topluluğu, dünyaya önem veren, külah ve hırkalarıyla irfan davası güttüğü hâlde aslında imanı olmayan insanlar olarak niteler. Bir rubaisinde de, Hazret-i Monlâ diyerek tarikate giren bir avuç “abdâl”dan şikâyet eder. Bir beytinde ise “çâr-darb”ı tavsiye eder. Gerek bunlar gerekse Sürurî’nin düşürdüğü tarihte geçen esrar düşkünlüğü, ondaki Kalenderilik eğilimini göstermektedir. Fakat Kalanderilik Mevleviler arasında bir hâl olarak görülmekte ve bazı dervişler kendilerini “Mevlevî abdâlı” olarak nitelendirmektedir. Tezkiresinde, 1201’de ölen Mevlevî Derviş Nuri ile görüştüğünü ve ondan manevi feyz aldığını söylemesi, onun daha önce de Mevlevi muhitlerinde bulunduğunu göstermektedir. Bu sebeple, imansız insanlar olarak nitelediği topluluk Mevlevilik içindeki bir grup veya başka bir tarikat mensupları olabilir. Fakat eldeki bilgiler bu konuda kesin bir şey söylemeye yetmemektedir.
İçinde bulunduğu ortamdan rahatsız olan Esrâr, İhsan Mahvî’nin verdiği bilgiye göre bir merakla Galata Mevlevihanesi'nde Gâlib’in sohbetine katılır ve bundan fevkalade etkilenerek ertesi gün Mevleviliğe intisap eder. Gâlib’in, 9 Şevval 1205 / 11 Haziran 1790’da şeyh olduğu göz önüne alındığında Esrâr’ın intisabı da bu tarihten sonrasına rastlamaktadır. H.1222’de istinsah edilen İstanbul Üniversitesi İbnülemin T.2594 no’da kayıtlı Esrâr Dede Dîvân’ınına müstensih M. Ata tarafından yazılan notta, onun H.1217’de çilesini tamamladığı gece vefat ettiği söylenir. Gâlib’in, onun ölümü üzerine yazdığı tarihte de aynı ifadelere rastlanmaktadır. Mevlevilikte çile 1001 gün sürdüğüne göre, Esrâr Dede’nin 1208/1793’te yani Gâlib’in şeyhliğe tayininden üç yıl sonra Mevleviliğe intisap ettiği ortaya çıkar. Esrâr’ın intisap tarihini daha önceye çeken, Gâlib tarafından Süleymaniye Kütüphanesi Hâlet Efendi Mülhakı, Nr. 46’da kayıtlı Menâkıbu’l-Ârifîn nüshasına düşülen notların ise onunla ilgisi olmadığı anlaşılmaktadır. Çilesini müteakip “dede”lik makamına yükselen Esrâr için, çile çeken dervişlerin nezaretçisi demek olan “kazancı dede”liğe hatta şeyhliğe kadar yükseldiği ileri sürülmekle birlikte bunlar bir rivayetten öteye gitmemektedir. Gâlib ve Esrâr arasında, kısa sürede benzerine az rastlanan bir arkadaşlık oluşmuş fakat bu dostluk bir rivayete göre bir defa bozularak şeyhi tarafından kendisine dergâhtan çıkarma cezası (seyyah) verilmiştir. Tarikat adabına uymamaktan kaynaklandığı tahmin edilen bu ceza üzerine, “dokunma” redifli gazelini yazmış ve affedilerek tekrar Mevlevihaneye dönmüştür.
Hayatının son yıllarını Galata Mevlevihanesi'nde geçiren Esrâr, çilesini bitirdiği güne rastlayan bir Mirac gecesi 1211/1796’da vefat etmiştir. Mezarı, bugün Divan Edebiyatı Müzesi olarak kullanılmakta olan Galata Mevlevihanesi’nin bahçesinde, Fasih Dede’nin kabrinin yanındadır. Mezar taşında Gâlib’in düşürdüğü tarih kıtası yazılıdır. Sürûrî ve Sıdkî onun ölümü üzerine tarih düşürmüş, Şeyh Gâlib ise arkadaşının ardından bir mersiye söylemiştir.
Esrâr Dede, en verimli çağında ölmesine karşılık, üç yıl gibi kısa bir süreye Dîvân, Tezkire-i Şu’arâ-yı Mevleviyye gibi önemli eserler sığdırmayı başarmış bir şairdir.
1. Dîvân: Esrâr, daha çok Mevlevi şairlerle ilgili tezkiresiyle tanınmakla birlikte, sanat hayatı bakımından en önemli eseri Dîvân’ıdır. Dîvân’da, 14 kaside, 23 musammat, 264 gazel, 25 kıta, 148 rubai, 5 beyit, mesnevi şeklinde yazılmış 4 şiir manzumeden oluşmaktadır. Gazellerden 2’si Farsça, 1’i Arapçadır. Yedi yazma nüshası bilinen Dîvân, Mehmed Nail tarafından eski harflerle yayımlanmış (İstanbul 1257/1841), tenkitli metni ve incelemesi de Osman Horata tarafından gerçekleştirilmiştir (1998, 2019).
2. Tezkire-i Şu’arâ-yı Mevleviyye: Mevlevî şairleri içine alan tek zümre tezkiresi olması açısından önemli bir kaynaktır. Eserde 217 Mevlevi şairden bahsedilmektedir. Tezkirenin taslağı Gâlib tarafından hazırlanmış ve Esrâr Dede tarafından da iki ay gibi kısa bir sürede tamamlanmıştır. Tezkire, Ali Enver tarafından Semâhâne-i Edeb adıyla kısaltılarak eski harflerle yayımlanmıştır (İstanbul 1309). 12 yazma nüshası bilinen tezkirenin tenkitli metnini İlhan Genç yayımlamıştır (2000).
3. Mübârek-nâme-i Esrâr: Mevlevi mukabelesindeki semayı anlatan 145 beyitlik küçük bir mesnevidir.
4. Fütüvvet-nâme-i Esrâr: 176 beyitlik, fütüvvetin ahlaki tarafları üzerinde duran, mesnevi şeklinde yazılmış bir eserdir (Kasır 1983:107-130).
5. Lügat-i Talyân: İtalyanca-Rumca bir sözlüğün tercümesi ve Latincelerinin ilavesinden oluşan bir lügattir. İlk olarak Ali Emirî tarafından bulunan ve H. Sait Çelebi tarafından tanıtılan bu eser Millet Ktp. AE Mnz 766’daki Şeyh Galib’in el yazısıyla yazdığı bir mecmuanın içindedir (Horata 2000).
Gönül ehli, hoş sohbet, hassas ruhlu, melami, kalender meşrepli bir şair olan Esrâr Dede’nin şairlik yeteneği, İhsan Mahvî’nin verdiği bilgiye göre Mevleviliğe girdikten sonra gün yüzüne çıkmış ve Gâlib’in etkisiyle inkişaf etmiştir. Gerek fikir gerekse sanat hayatında Mevlânâ’nın ve Gâlib’in etkisi büyüktür. Bunu şiirlerinde de sık sık vurgular. Aynı zamanda iyi bir hattat olan şair, Gâlib, Dîvân’ını üç defa istinsah etmiştir. Fakat Gâlib’in etkisi daha çok kişiliği üzerinde olmuş, hayalden ziyade kalemini duygularının emrine vererek rindane bir eda ile lirik, âşıkane gazeller söylemiştir. Gazelleri ve musammatlarının çoğu âşıkanedir. Bunlar arasında en başarılı olduğu yerler hicran ve hasret duygusunu dile getirdiği şiirlerdir. 148 rubaisi ise onun edebiyatımızın çok rubai söyleyen şairleri arasına dâhil etmiştir. Şiirlerinde Hristiyanlıkla ilgili unsurların fazlalığı, onun diğer diller gibi diğer dinlerle de yakından ilgilendiğini göstermektedir. Hayata daha çok Mevlevihane penceresinden bakan şair, devrin ne padişahına ne de bir devlet büyüğüne kaside yazmıştır. Başta Gâlib olmak üzere, Rusûhî, Fasîh gibi Mevlevî şairlere methiyeler yazan ve şiirlerini tahmis eden Esrâr Dede, lirik, külfetsiz bir dille söylediği gazelleri ve Mevlevilik tarihi açısından önemli tezkiresiyle devrinde tanınmayı başarmış bir şairdir.
Kaynakça
Aksoy, Hasan (1995). “Esrar Dede”. İslâm Ansiklopedisi. C.2. İstanbul: TDV Yay. 432-434.
Ayan, Gönül (1993). "Esrâr Dede Tezkiresi'nde Mevlânâ Sevgisi". 7. Millî Mevlânâ Kongresi: Tebliğler. 3-4 Mayıs 1993. Konya: SÜ Araştırmaları Merkezi. 35-42.
Baykara, Rusuhi (1939-40). 18. Asır Şairlerinden Mehmed Esrar Dede, Hayatı, Tasavvufî Şahsiyeti ve Eserleri. Lisans Tezi. İstanbul: İstanbul Üniversitesi.
Ergun, S. Nüzhet (1945).Türk Şairleri. C.3. İstanbul. 1344.
Fatin Davud (1271). Hâtimetü’l-Eş’âr, İstanbul.9-10.
Genç, İlhan (hzl.) (2000), Tezkire-i Şuarâ-yı Mevleviyye. Ankara: AKM Yay.
Gibb, E.J.W. (1967). A History of Ottoman Poetry, C.4. London. 211.
Gölpınarlı, Abdulbaki (1983). Mevlâna’dan Sonra Mevlevîlik. 2. bs. İstanbul.
Horata, Osman (1997). “Esrar Dede’nin Şiirlerinde Tahkiye I, II”.Türk Dili 544: 593-599; 546: 423-433.
Horata, Osman (2000). “Esrar Dede’nin Lügat-i Talyân Tercümesi”. Türkbilig, Türkoloji Araştırmaları 1: 73-80.
HORATA, Osman (2006), “Klasik Estetikte Hazan Rüzgârları: Son Klâsik Dönem”. Türk Edebiyatı Tarihi. C.2. ed. T. S. Halman vd. Ankara: KTB Yay. 435-560.
Horata, Osman (2009). Has Bahçede Hazan Vakti, XVIII: Yüzyıl: Son Klasik Dönem Türk Edebiyatı. Ankara: Akçağ Yay.
Horata, Osman. "Esrar Dede'nin Terkib-Bent Şeklinde Bir Devriyyesi". Milli Folklor 56: 95-99.
Horata, Osman (2007). "Şeyh Galib'in Esrar Dede Mersiyesi veya Bir Şairin Serenadı". Edebiyat ve Dil Yazıları: Mustafa İsen’e Armağan. Ankara. 283-290.
Horata, Osman (hzl.) (1998). Esrâr Dede, Hayatı, Eserleri, Şiir Dünyası ve Dîvânı. Ankara: KB Yay.
HORATA, Osman (hzl.) (2019). Esrâr Dede Dîvân. https://ekitap.ktb.gov.tr/Eklenti/64058,esrar-dede-divanipdf.pdf?0
Kasır, H. Ali (1983). “Türk Edebiyatında ve Esrar Dede’nin Fütüvvetnamesi”. Atatürk Üniversitesi SBE Dergisi, H. İpekten Armağanı. Erzurum. 107-130.
Kasır, H. Ali (1996), Esrar Dede, Hayatı, Edebî Kişiliği ve Divanının Karşılaştırmalı Metni. Doktora Tezi. Erzurum: Atatürk Üniversitesi.
Muallam Naci (1308). Esâmî. İstanbul. 58.
Muallim Naci. “Esrâr Dede”. Mecmua-i Muallim 20: 78-79.
Mehmed Süreyya (1308). Sicill-i Osmanî. İstanbul. 330.
Mehmed Tevfîk. Kâfile-i Şuarâ. İstanbul. 41.
Mehmed Tevfik. Mecmuatü’t-Teracim. İÜ Ty.192. vr. 134b.
Kocatürk, V. Mahir (1964). Büyük Türk Edebiyatı Tarihi. Ankara.
Madde Yazım Bilgileri
Yazar: PROF. DR. OSMAN HORATAYayın Tarihi: 02.04.2013Güncelleme Tarihi: 22.11.2020Eserlerinden Örnekler
Dîvân
Gazel
Gitdin ammâ ey şâh-levendim tîz gel
Beni çok yollara bakdırma efendim tîz gel
Gel gel ey rûh-ı revân-bahş-ı dil-i nâ-çârım
Hasteyim bister-i hicrâna döşendim tîz gel
Seni görmeyeli bu dîde-i hûn-efşânım
O kadar agladı kim ben de begendim tîz gel
Belimi bükdü beni hâke düşürdü firkat
Dest-gîr ol meded ey serv-i bülendim tîz gel
Bilirim va’d-i vefâ eyledigiñ gerçekdir
Lîk yok sabra mecâl ‘işve-pesendim tîz gel
Yakmadan bahr ü beri âteş-i âh-ı Esrâr
Keşti-i nâza süvâr ol da efendim tîz gel
Gazel
Derd-i dile bî-gâne vü mahrem güler ben aglarım
Özge belâ kim hâlime ‘âlem güler ben aglarım
Hîç kimseye olmuş degil böyle belâ-yı bü’l-aceb
Kim beytü’l-ahzân-ı dilimde gam güler ben aglarım
Çeşmim gül-i dûzah-nejâd eşkim şerâr-ı fitne-zâd
Zevkim gamımdır aglasam nâlem güler ben aglarım
Gül gibi hûn-seyyâleyim gül-berg-i âteş-jâleyim
Cânâne-meşreb âşıkım işvem güler ben aglarım
Nâz u niyâza vakt yok hayrân olur görse gözüm
Ancak hemân ol dil-ber-i gül-fem güler ben aglarım
Nâdîde bir dîvâneyim başdan başa efsâneyim
Hicrânımın ahvâline mâtem güler ben aglarım
Sâz-ı cünûn âgâz eder efgânıma dem-sâz olur
Her nagme-i eyvâha zîr ü bem güler ben aglarım
Nahl-i ümîde el sunar handân ol giryân men
Esnâ-i ekl-i dânede Âdem güler ben aglarım
Dil sînede bir bahr-i hûn Esrâr bî-sabr u sükûn
Gerçi gül-i zahm-ı derûn her dem güler ben aglarım
(Horata, Osman (hzl.) (1998). Esrâr Dede, Hayatı, Eserleri, Şiir Dünyası ve Dîvânı. Ankara: KB Yay. 460-61, 470-71.)
Tezkire-i Şu’arâ-yı Mevleviyye
NESÎB DEDE
Ol ‘azîz-i mısr-ı ma’rifetün nâm-ı nâmîleri Yûsuf olup mevlidi Konya’dur. Hengâm-ı tufûliyyetde tahsîl-i ‘ulûm ü fünûnı ekseriyâ ihvân-ı Mevleviyyeden itmekle ‘aşk-ı bî-pâyâna mâlik ve tekmîl-i nefs-i nâtıka arzûsıyla cânib-i Dâru’d-devleye sâlik olup hatt-ı vâfir-i fezâ’il ü mefâhir-peydâ ve Siyâvuş Paşa’ya üstâdiyyet ile intisâb itmişken bin toksan tokuz senesi fitne-i ‘azîme-i meşhûre zuhûrında bî-zâr-ı alâ’ik-i mâ-sivâ ve Müneccimbaşı Ahmed Dede ile gayrı merreten zikr olındıgı üzre Siyâhî Dede hizmetinde ber-pâ olmagla dâhil-i harem-serây-ı Mevlevî sonra binyüz yigirmi üç senesi Yenikapu Mevlevîhânesine şeyh olup ol makâm-ı müteberrikede nâkil-i Mesnevî olmışdur. Bir müddet dahi Konya’da hizmet-i celîle-i tarîkatîde olmışlardı. Hatt-ı ta’lîkda hoş-nüvîslikleri Cevrî merhuma fâ’ik selâset-i şi’r-i hurde-kârları mevc-âb-ı revân-ı irfân dinmeğe lâyıkdur. Mefâhir-i Mevleviyyeyi hâvî eş’âr-ı bî-şümârlarından bir gazel sebt olınup âsâr-ı meşhûrelerinden bunlar tahrîr olındı.
Gazel
Nâmûs ü câhı çâha atan Mevlevîlerüz
Dünyâ-yı dûnı hîçe satan Mevlevîlerüz
Deh-rûze kâr u bârını dehrün hebâ bilüp
Peygûle-i fenâda yatan Mevlevîlerüz
Ârâmumuz semâ’ iledür rûzgârda
Gird-âb-ı bahr-ı aşka batan Mevlevîlerüz
Telhî-i fâka itmek içün nefsümüz helâk
H’ân-ı vücuda zehr katan Mevlevîlerüz
Biz ey Nesîb devlet-i Monlâ-yı Rûmda
Dünyâ-yı dûnı hîçe satan Mevlevîlerüz
Ve lehüm
Hüsn-i hulk olmaz imiş hûy-ı redîye tebdîl
Müşg-i ezfer yine bir dahi dönüp hûn olmaz
Ve lehüm
O gûne mest-i harâbam ki kâse-i serime
Tokınsalar gelür âvâze-i şarâb şarâb
Ve lehüm
Serv-i sehî yanında meh-i nev kıyâs ider
Ol mû-miyân-ı serv-i kadün hançerin gören
Târîh-i intikâlleri bin yüz yigirmi altıda olup hânkâh-ı Bâb-ı cedîdde medfen-i meşâyih-i eslâfda medfûndur. Seyyid Vehbî târîh-i vefâtlarında dimişdür.
Târîh
Geldi bir mısra’ derûna feyz-i Mevlânâ ile
‘Arş ola rûh-ı nesîb-i Mevlevîye cilve-gâh
(Genç, İlhan (hzl.) (2000). Esrar Dede Tezkire-i Şu’arâ-yı Mevleviyye, Ankara: AKM Yay. 495-497.)
İlişkili Maddeler
Yayın Tarihi: 02.04.2013Güncelleme Tarihi: 22.11.2020Eserlerinden Örnekler
Dîvân
Gazel
Gitdin ammâ ey şâh-levendim tîz gel
Beni çok yollara bakdırma efendim tîz gel
Gel gel ey rûh-ı revân-bahş-ı dil-i nâ-çârım
Hasteyim bister-i hicrâna döşendim tîz gel
Seni görmeyeli bu dîde-i hûn-efşânım
O kadar agladı kim ben de begendim tîz gel
Belimi bükdü beni hâke düşürdü firkat
Dest-gîr ol meded ey serv-i bülendim tîz gel
Bilirim va’d-i vefâ eyledigiñ gerçekdir
Lîk yok sabra mecâl ‘işve-pesendim tîz gel
Yakmadan bahr ü beri âteş-i âh-ı Esrâr
Keşti-i nâza süvâr ol da efendim tîz gel
Gazel
Derd-i dile bî-gâne vü mahrem güler ben aglarım
Özge belâ kim hâlime ‘âlem güler ben aglarım
Hîç kimseye olmuş degil böyle belâ-yı bü’l-aceb
Kim beytü’l-ahzân-ı dilimde gam güler ben aglarım
Çeşmim gül-i dûzah-nejâd eşkim şerâr-ı fitne-zâd
Zevkim gamımdır aglasam nâlem güler ben aglarım
Gül gibi hûn-seyyâleyim gül-berg-i âteş-jâleyim
Cânâne-meşreb âşıkım işvem güler ben aglarım
Nâz u niyâza vakt yok hayrân olur görse gözüm
Ancak hemân ol dil-ber-i gül-fem güler ben aglarım
Nâdîde bir dîvâneyim başdan başa efsâneyim
Hicrânımın ahvâline mâtem güler ben aglarım
Sâz-ı cünûn âgâz eder efgânıma dem-sâz olur
Her nagme-i eyvâha zîr ü bem güler ben aglarım
Nahl-i ümîde el sunar handân ol giryân men
Esnâ-i ekl-i dânede Âdem güler ben aglarım
Dil sînede bir bahr-i hûn Esrâr bî-sabr u sükûn
Gerçi gül-i zahm-ı derûn her dem güler ben aglarım
(Horata, Osman (hzl.) (1998). Esrâr Dede, Hayatı, Eserleri, Şiir Dünyası ve Dîvânı. Ankara: KB Yay. 460-61, 470-71.)
Tezkire-i Şu’arâ-yı Mevleviyye
NESÎB DEDE
Ol ‘azîz-i mısr-ı ma’rifetün nâm-ı nâmîleri Yûsuf olup mevlidi Konya’dur. Hengâm-ı tufûliyyetde tahsîl-i ‘ulûm ü fünûnı ekseriyâ ihvân-ı Mevleviyyeden itmekle ‘aşk-ı bî-pâyâna mâlik ve tekmîl-i nefs-i nâtıka arzûsıyla cânib-i Dâru’d-devleye sâlik olup hatt-ı vâfir-i fezâ’il ü mefâhir-peydâ ve Siyâvuş Paşa’ya üstâdiyyet ile intisâb itmişken bin toksan tokuz senesi fitne-i ‘azîme-i meşhûre zuhûrında bî-zâr-ı alâ’ik-i mâ-sivâ ve Müneccimbaşı Ahmed Dede ile gayrı merreten zikr olındıgı üzre Siyâhî Dede hizmetinde ber-pâ olmagla dâhil-i harem-serây-ı Mevlevî sonra binyüz yigirmi üç senesi Yenikapu Mevlevîhânesine şeyh olup ol makâm-ı müteberrikede nâkil-i Mesnevî olmışdur. Bir müddet dahi Konya’da hizmet-i celîle-i tarîkatîde olmışlardı. Hatt-ı ta’lîkda hoş-nüvîslikleri Cevrî merhuma fâ’ik selâset-i şi’r-i hurde-kârları mevc-âb-ı revân-ı irfân dinmeğe lâyıkdur. Mefâhir-i Mevleviyyeyi hâvî eş’âr-ı bî-şümârlarından bir gazel sebt olınup âsâr-ı meşhûrelerinden bunlar tahrîr olındı.
Gazel
Nâmûs ü câhı çâha atan Mevlevîlerüz
Dünyâ-yı dûnı hîçe satan Mevlevîlerüz
Deh-rûze kâr u bârını dehrün hebâ bilüp
Peygûle-i fenâda yatan Mevlevîlerüz
Ârâmumuz semâ’ iledür rûzgârda
Gird-âb-ı bahr-ı aşka batan Mevlevîlerüz
Telhî-i fâka itmek içün nefsümüz helâk
H’ân-ı vücuda zehr katan Mevlevîlerüz
Biz ey Nesîb devlet-i Monlâ-yı Rûmda
Dünyâ-yı dûnı hîçe satan Mevlevîlerüz
Ve lehüm
Hüsn-i hulk olmaz imiş hûy-ı redîye tebdîl
Müşg-i ezfer yine bir dahi dönüp hûn olmaz
Ve lehüm
O gûne mest-i harâbam ki kâse-i serime
Tokınsalar gelür âvâze-i şarâb şarâb
Ve lehüm
Serv-i sehî yanında meh-i nev kıyâs ider
Ol mû-miyân-ı serv-i kadün hançerin gören
Târîh-i intikâlleri bin yüz yigirmi altıda olup hânkâh-ı Bâb-ı cedîdde medfen-i meşâyih-i eslâfda medfûndur. Seyyid Vehbî târîh-i vefâtlarında dimişdür.
Târîh
Geldi bir mısra’ derûna feyz-i Mevlânâ ile
‘Arş ola rûh-ı nesîb-i Mevlevîye cilve-gâh
(Genç, İlhan (hzl.) (2000). Esrar Dede Tezkire-i Şu’arâ-yı Mevleviyye, Ankara: AKM Yay. 495-497.)
İlişkili Maddeler
Güncelleme Tarihi: 22.11.2020Eserlerinden Örnekler
Dîvân
Gazel
Gitdin ammâ ey şâh-levendim tîz gel
Beni çok yollara bakdırma efendim tîz gel
Gel gel ey rûh-ı revân-bahş-ı dil-i nâ-çârım
Hasteyim bister-i hicrâna döşendim tîz gel
Seni görmeyeli bu dîde-i hûn-efşânım
O kadar agladı kim ben de begendim tîz gel
Belimi bükdü beni hâke düşürdü firkat
Dest-gîr ol meded ey serv-i bülendim tîz gel
Bilirim va’d-i vefâ eyledigiñ gerçekdir
Lîk yok sabra mecâl ‘işve-pesendim tîz gel
Yakmadan bahr ü beri âteş-i âh-ı Esrâr
Keşti-i nâza süvâr ol da efendim tîz gel
Gazel
Derd-i dile bî-gâne vü mahrem güler ben aglarım
Özge belâ kim hâlime ‘âlem güler ben aglarım
Hîç kimseye olmuş degil böyle belâ-yı bü’l-aceb
Kim beytü’l-ahzân-ı dilimde gam güler ben aglarım
Çeşmim gül-i dûzah-nejâd eşkim şerâr-ı fitne-zâd
Zevkim gamımdır aglasam nâlem güler ben aglarım
Gül gibi hûn-seyyâleyim gül-berg-i âteş-jâleyim
Cânâne-meşreb âşıkım işvem güler ben aglarım
Nâz u niyâza vakt yok hayrân olur görse gözüm
Ancak hemân ol dil-ber-i gül-fem güler ben aglarım
Nâdîde bir dîvâneyim başdan başa efsâneyim
Hicrânımın ahvâline mâtem güler ben aglarım
Sâz-ı cünûn âgâz eder efgânıma dem-sâz olur
Her nagme-i eyvâha zîr ü bem güler ben aglarım
Nahl-i ümîde el sunar handân ol giryân men
Esnâ-i ekl-i dânede Âdem güler ben aglarım
Dil sînede bir bahr-i hûn Esrâr bî-sabr u sükûn
Gerçi gül-i zahm-ı derûn her dem güler ben aglarım
(Horata, Osman (hzl.) (1998). Esrâr Dede, Hayatı, Eserleri, Şiir Dünyası ve Dîvânı. Ankara: KB Yay. 460-61, 470-71.)
Tezkire-i Şu’arâ-yı Mevleviyye
NESÎB DEDE
Ol ‘azîz-i mısr-ı ma’rifetün nâm-ı nâmîleri Yûsuf olup mevlidi Konya’dur. Hengâm-ı tufûliyyetde tahsîl-i ‘ulûm ü fünûnı ekseriyâ ihvân-ı Mevleviyyeden itmekle ‘aşk-ı bî-pâyâna mâlik ve tekmîl-i nefs-i nâtıka arzûsıyla cânib-i Dâru’d-devleye sâlik olup hatt-ı vâfir-i fezâ’il ü mefâhir-peydâ ve Siyâvuş Paşa’ya üstâdiyyet ile intisâb itmişken bin toksan tokuz senesi fitne-i ‘azîme-i meşhûre zuhûrında bî-zâr-ı alâ’ik-i mâ-sivâ ve Müneccimbaşı Ahmed Dede ile gayrı merreten zikr olındıgı üzre Siyâhî Dede hizmetinde ber-pâ olmagla dâhil-i harem-serây-ı Mevlevî sonra binyüz yigirmi üç senesi Yenikapu Mevlevîhânesine şeyh olup ol makâm-ı müteberrikede nâkil-i Mesnevî olmışdur. Bir müddet dahi Konya’da hizmet-i celîle-i tarîkatîde olmışlardı. Hatt-ı ta’lîkda hoş-nüvîslikleri Cevrî merhuma fâ’ik selâset-i şi’r-i hurde-kârları mevc-âb-ı revân-ı irfân dinmeğe lâyıkdur. Mefâhir-i Mevleviyyeyi hâvî eş’âr-ı bî-şümârlarından bir gazel sebt olınup âsâr-ı meşhûrelerinden bunlar tahrîr olındı.
Gazel
Nâmûs ü câhı çâha atan Mevlevîlerüz
Dünyâ-yı dûnı hîçe satan Mevlevîlerüz
Deh-rûze kâr u bârını dehrün hebâ bilüp
Peygûle-i fenâda yatan Mevlevîlerüz
Ârâmumuz semâ’ iledür rûzgârda
Gird-âb-ı bahr-ı aşka batan Mevlevîlerüz
Telhî-i fâka itmek içün nefsümüz helâk
H’ân-ı vücuda zehr katan Mevlevîlerüz
Biz ey Nesîb devlet-i Monlâ-yı Rûmda
Dünyâ-yı dûnı hîçe satan Mevlevîlerüz
Ve lehüm
Hüsn-i hulk olmaz imiş hûy-ı redîye tebdîl
Müşg-i ezfer yine bir dahi dönüp hûn olmaz
Ve lehüm
O gûne mest-i harâbam ki kâse-i serime
Tokınsalar gelür âvâze-i şarâb şarâb
Ve lehüm
Serv-i sehî yanında meh-i nev kıyâs ider
Ol mû-miyân-ı serv-i kadün hançerin gören
Târîh-i intikâlleri bin yüz yigirmi altıda olup hânkâh-ı Bâb-ı cedîdde medfen-i meşâyih-i eslâfda medfûndur. Seyyid Vehbî târîh-i vefâtlarında dimişdür.
Târîh
Geldi bir mısra’ derûna feyz-i Mevlânâ ile
‘Arş ola rûh-ı nesîb-i Mevlevîye cilve-gâh
(Genç, İlhan (hzl.) (2000). Esrar Dede Tezkire-i Şu’arâ-yı Mevleviyye, Ankara: AKM Yay. 495-497.)
İlişkili Maddeler
Eserlerinden Örnekler
Dîvân
Gazel
Gitdin ammâ ey şâh-levendim tîz gel
Beni çok yollara bakdırma efendim tîz gel
Gel gel ey rûh-ı revân-bahş-ı dil-i nâ-çârım
Hasteyim bister-i hicrâna döşendim tîz gel
Seni görmeyeli bu dîde-i hûn-efşânım
O kadar agladı kim ben de begendim tîz gel
Belimi bükdü beni hâke düşürdü firkat
Dest-gîr ol meded ey serv-i bülendim tîz gel
Bilirim va’d-i vefâ eyledigiñ gerçekdir
Lîk yok sabra mecâl ‘işve-pesendim tîz gel
Yakmadan bahr ü beri âteş-i âh-ı Esrâr
Keşti-i nâza süvâr ol da efendim tîz gel
Gazel
Derd-i dile bî-gâne vü mahrem güler ben aglarım
Özge belâ kim hâlime ‘âlem güler ben aglarım
Hîç kimseye olmuş degil böyle belâ-yı bü’l-aceb
Kim beytü’l-ahzân-ı dilimde gam güler ben aglarım
Çeşmim gül-i dûzah-nejâd eşkim şerâr-ı fitne-zâd
Zevkim gamımdır aglasam nâlem güler ben aglarım
Gül gibi hûn-seyyâleyim gül-berg-i âteş-jâleyim
Cânâne-meşreb âşıkım işvem güler ben aglarım
Nâz u niyâza vakt yok hayrân olur görse gözüm
Ancak hemân ol dil-ber-i gül-fem güler ben aglarım
Nâdîde bir dîvâneyim başdan başa efsâneyim
Hicrânımın ahvâline mâtem güler ben aglarım
Sâz-ı cünûn âgâz eder efgânıma dem-sâz olur
Her nagme-i eyvâha zîr ü bem güler ben aglarım
Nahl-i ümîde el sunar handân ol giryân men
Esnâ-i ekl-i dânede Âdem güler ben aglarım
Dil sînede bir bahr-i hûn Esrâr bî-sabr u sükûn
Gerçi gül-i zahm-ı derûn her dem güler ben aglarım
(Horata, Osman (hzl.) (1998). Esrâr Dede, Hayatı, Eserleri, Şiir Dünyası ve Dîvânı. Ankara: KB Yay. 460-61, 470-71.)
Tezkire-i Şu’arâ-yı Mevleviyye
NESÎB DEDE
Ol ‘azîz-i mısr-ı ma’rifetün nâm-ı nâmîleri Yûsuf olup mevlidi Konya’dur. Hengâm-ı tufûliyyetde tahsîl-i ‘ulûm ü fünûnı ekseriyâ ihvân-ı Mevleviyyeden itmekle ‘aşk-ı bî-pâyâna mâlik ve tekmîl-i nefs-i nâtıka arzûsıyla cânib-i Dâru’d-devleye sâlik olup hatt-ı vâfir-i fezâ’il ü mefâhir-peydâ ve Siyâvuş Paşa’ya üstâdiyyet ile intisâb itmişken bin toksan tokuz senesi fitne-i ‘azîme-i meşhûre zuhûrında bî-zâr-ı alâ’ik-i mâ-sivâ ve Müneccimbaşı Ahmed Dede ile gayrı merreten zikr olındıgı üzre Siyâhî Dede hizmetinde ber-pâ olmagla dâhil-i harem-serây-ı Mevlevî sonra binyüz yigirmi üç senesi Yenikapu Mevlevîhânesine şeyh olup ol makâm-ı müteberrikede nâkil-i Mesnevî olmışdur. Bir müddet dahi Konya’da hizmet-i celîle-i tarîkatîde olmışlardı. Hatt-ı ta’lîkda hoş-nüvîslikleri Cevrî merhuma fâ’ik selâset-i şi’r-i hurde-kârları mevc-âb-ı revân-ı irfân dinmeğe lâyıkdur. Mefâhir-i Mevleviyyeyi hâvî eş’âr-ı bî-şümârlarından bir gazel sebt olınup âsâr-ı meşhûrelerinden bunlar tahrîr olındı.
Gazel
Nâmûs ü câhı çâha atan Mevlevîlerüz
Dünyâ-yı dûnı hîçe satan Mevlevîlerüz
Deh-rûze kâr u bârını dehrün hebâ bilüp
Peygûle-i fenâda yatan Mevlevîlerüz
Ârâmumuz semâ’ iledür rûzgârda
Gird-âb-ı bahr-ı aşka batan Mevlevîlerüz
Telhî-i fâka itmek içün nefsümüz helâk
H’ân-ı vücuda zehr katan Mevlevîlerüz
Biz ey Nesîb devlet-i Monlâ-yı Rûmda
Dünyâ-yı dûnı hîçe satan Mevlevîlerüz
Ve lehüm
Hüsn-i hulk olmaz imiş hûy-ı redîye tebdîl
Müşg-i ezfer yine bir dahi dönüp hûn olmaz
Ve lehüm
O gûne mest-i harâbam ki kâse-i serime
Tokınsalar gelür âvâze-i şarâb şarâb
Ve lehüm
Serv-i sehî yanında meh-i nev kıyâs ider
Ol mû-miyân-ı serv-i kadün hançerin gören
Târîh-i intikâlleri bin yüz yigirmi altıda olup hânkâh-ı Bâb-ı cedîdde medfen-i meşâyih-i eslâfda medfûndur. Seyyid Vehbî târîh-i vefâtlarında dimişdür.
Târîh
Geldi bir mısra’ derûna feyz-i Mevlânâ ile
‘Arş ola rûh-ı nesîb-i Mevlevîye cilve-gâh
(Genç, İlhan (hzl.) (2000). Esrar Dede Tezkire-i Şu’arâ-yı Mevleviyye, Ankara: AKM Yay. 495-497.)
İlişkili Maddeler
Sn. | Madde Adı | D.Tarihi / Ö.Tarihi | Benzerlik | İncele |
---|---|---|---|---|
1 | Ali Kemal | d. 17 Ekim 1869 - ö. 6 Kasım 1922 | Doğum Yeri | Görüntüle |
2 | Osman Tuğlu | d. 31 Ekim 1960 - ö. ? | Doğum Yeri | Görüntüle |
3 | ŞEYHÎ/LÂLÎ, Şeyh Mehmed Memiş Efendi | d. ? - ö. 1723-24 | Doğum Yeri | Görüntüle |
4 | Ali Kemal | d. 17 Ekim 1869 - ö. 6 Kasım 1922 | Doğum Yılı | Görüntüle |
5 | Osman Tuğlu | d. 31 Ekim 1960 - ö. ? | Doğum Yılı | Görüntüle |
6 | ŞEYHÎ/LÂLÎ, Şeyh Mehmed Memiş Efendi | d. ? - ö. 1723-24 | Doğum Yılı | Görüntüle |
7 | Ali Kemal | d. 17 Ekim 1869 - ö. 6 Kasım 1922 | Ölüm Yılı | Görüntüle |
8 | Osman Tuğlu | d. 31 Ekim 1960 - ö. ? | Ölüm Yılı | Görüntüle |
9 | ŞEYHÎ/LÂLÎ, Şeyh Mehmed Memiş Efendi | d. ? - ö. 1723-24 | Ölüm Yılı | Görüntüle |
10 | Ali Kemal | d. 17 Ekim 1869 - ö. 6 Kasım 1922 | Meslek | Görüntüle |
11 | Osman Tuğlu | d. 31 Ekim 1960 - ö. ? | Meslek | Görüntüle |
12 | ŞEYHÎ/LÂLÎ, Şeyh Mehmed Memiş Efendi | d. ? - ö. 1723-24 | Meslek | Görüntüle |
13 | Ali Kemal | d. 17 Ekim 1869 - ö. 6 Kasım 1922 | Alan/Yüzyıl/Saha | Görüntüle |
14 | Osman Tuğlu | d. 31 Ekim 1960 - ö. ? | Alan/Yüzyıl/Saha | Görüntüle |
15 | ŞEYHÎ/LÂLÎ, Şeyh Mehmed Memiş Efendi | d. ? - ö. 1723-24 | Alan/Yüzyıl/Saha | Görüntüle |
16 | Ali Kemal | d. 17 Ekim 1869 - ö. 6 Kasım 1922 | Madde Adı | Görüntüle |
17 | Osman Tuğlu | d. 31 Ekim 1960 - ö. ? | Madde Adı | Görüntüle |
18 | ŞEYHÎ/LÂLÎ, Şeyh Mehmed Memiş Efendi | d. ? - ö. 1723-24 | Madde Adı | Görüntüle |