FİRDEVSÎ, Şerefeddîn Mûsâ, Uzun Firdevsî, Firdevsî-i Rûmî, Firdevsî-i Tavîl, Türk Firdevsî

(d. 857/1453 - ö. 922’den sonra/1517’den sonra)
nâsir, divan şairi
(Divan/Yazılı Edebiyat / Başlangıç-15. Yüzyıl / Anadolu-Osmanlı-Türkiye)
ISBN: 978-9944-237-86-4

Firdevsî-i Rûmî, Firdevsî-i Tavîl, Uzun Firdevsî veya Türk Firdevsî olarak da bilinen yazarın adı Şerefeddîn Mûsâ’dır. Teşhîsü’l-İnsân adlı eserinde ise adı Orhan bin Genek olarak kayıtlıdır. Süleymân-nâme adlı eserinin 75. cüzünün önsözünde hayatı ve eserleri hakkında geniş bilgi bulunmaktadır. Köklü bir aileye mensuptur. Soyu Alaaddîn Keykûbâd dönemine kadar uzanır. Dedesinin atası Gazi Genek Bey, Sultan Alaaddîn Selçukî’nin hizmetindeyken Bilecik fethi sırasında Osman Gazi’ye intisap etmiş (1299), kendisine Sultanöyüğü (Eskişehir) dirlik olarak verilmiştir. Gazi Genek Bey burada bir cami ve hamam yaptırmıştır. Oğlu, Gelibolu sancak beyi İlyâs Bey’dir. Onun oğlu Hızır Bey, I. Murad devrinde dedesinin zeameti Sultanöyüğü’ne sancak beyi olmuş, oğlu Bâzârlu Bey Yıldırım Bâyezîd’in yanında yer almış ve kahramanlıklar göstermiş, onun oğlu Hacı Genek Bey İstanbul’un fethinde bulunmuş, gösterdiği yararlılıklar karşısında Edincik (Aydıncık) kendisine zeamet olarak verilmiştir. Hacı Genek Bey’in oğlu Firdevsî, burada doğmuştur. Latifî ve diğer kaynaklar onu Bursalı olarak gösterirler. Bu büyük ihtimalle onun öğrenimini Bursa’da yapmasından kaynaklanmaktadır. Firdevsî hayatını Edincik, Bursa, Manisa, Balıkesir ve İstanbul’da geçirmiştir. Köprülü’ye (1977: XII) göre Simavlı Nakşî şeyhi Abdullâh-ı İlâhî müritlerindendir. II. Bâyezîd’e sunduğu 330-380 ciltlik Süleymân-nâme adlı eseri padişah tarafından çok hacimli bulunduğu, içinden 80 cüzü seçilerek diğerlerinin yaktırıldığı, bunun üzerine Firdevsî’nin kırgınlıkla padişahı hicvederek 1512’den önce İran’a kaçtığı ve orada öldüğü söylenmektedir. Fakat 1517’de İstanbul’da bulunduğu yine kendi eserinden anlaşılmaktadır. Dolayısıyla bu tarihten sonra vefat etmiş olmalıdır.

Firdevsî’nin bir kısmının nüshaları elimizde olan bir kısmınınsa adı sadece kaynaklarda zikredilen eserleri şunlardır:

1. Süleymân-nâme-i Kebîr: Kâtip Çelebi’nin Keşfü’z-zünûn’da Şeh-nâme adıyla zikrettiği bu manzum ve mensur karışık eseri Firdevsî, Fatih Sultan Mehmed adına Balıkesir’de yazmaya başlamıştır. Çocukluğunu geçirdiği Belkıs harabeleri ve Edincik çevresinin etkisiyle zihni Süleymân aleyhisselâm hikâyeleriyle dolu olan Firdevsî, Süleymân-nâme’yi bu etkilerle yazmıştır. Fatih’in ölümünden sonra II. Bâyezîd’in isteğiyle yazmaya devam etmiş ve eseri ona ithaf etmiştir. Her iki padişah da onu teşvik etmişlerdir. Hatta müsveddeleri temize çekmek için tuttuğu yazıcıların ücretleri dahi padişahlarca ödenmiştir. Eserin yazımı Firdevsî’ye göre elli yıl sürmüştür.

Cilt sayısı hakkında kaynaklarda verilen sayılar değişiklik gösterir. Latîfî ve Gelibolulu Âlî eserin 360 cilt olduğunda birleşirler. Kınalızâde Hasan Çelebi, Beyânî ve Şemseddin Sâmi eserin 380 cüz olduğunu, Kâtip Çelebi ise 330 cilt olduğunu söylerler. Bursalı Mehmed Tahir Efendi ise 360 cilttir, der. Süleymân-nâme’nin mukaddimesinde verilen bilgiye göre II. Murad, Ahmedî, Şeyhî, Şeyhoğlu ve Ahmed-i Dâ’î gibi büyük şairlere bir Süleymân-nâme yazmalarını teklif eder, fakat hiçbirinin böyle bir konuyu yazmaya güçleri yetmez. Yalnız o mecliste bulunan Sirozlu Sa’dî 3500 beyitlik bir eser yazarsa da Firdevsî’nin deyimiyle bu eser, kendi eseri yanında denizde bir katre misali kalır. Eseri yazmadan önce oldukça ciddi hazırlık yapan Firdevsî’ye Süleymân-nâme, uzun sanını kazandırmıştır.

Hikmet Büke’ye göre Firdevsî, Fatih zamanında 1-6. ciltleri yazmış, 7. cildi yazmaya başladığında Fatih vefat etmiştir. II. Bâyezîd zamanında eseri yazmaya devam etmiş, eserin 82. cildi saray kütüphanesine teslim edilmiş, 81. cilt ise kâtip kusurundan dolayı teslim edilmemiştir. Kütüphaneye teslim edilmeyen 81. cildin düzeltilerek Yavuz Sultan Selîm zamanında bitirilmiş olması muhtemeldir. Firdevsî tarafından 99 cilt olarak yazıldığı belirtilen eserin bugün ilk 81. cildi elimizdedir. Büke, bu ciltlerin hangi kütüphanelerde bulunduğunu makalesinde vermektedir (2015: 483-492).

Manzum-mensur karışık yazılan bu ansiklopedik eserde çeşitli dinî hikâye ve rivayetler toplanmıştır. Ayrıca metin; tarih, ahlâk, felsefe, hendese, ilm-i nücûm ve tıbba ait bilgiler de içerir. Süleymân-nâme’nin farklı ciltleri üzerine dokuz doktora tezi (Ahmed Abdo Shaban 1990; Aksoy 2000; Çatıkkaş 1979; Erdem 2005; Genç 1995; Güleç 1994; Jafarova 2010; Usta 1995; Büke 2015) ve yedi yüksek lisans tezi (bkz. Kaynakça) hazırlanmıştır. Çatıkkaş'ın çalışması yayımlanmıştır (2009).

2. Kutb-nâmeKıssa-i Cezîre-i Midilli adıyla da bilinen manzum eserin konusu Midilli baskınıdır. 1499’da başlayıp 1503’e dek süren Osmanlı-Venedik savaşında Venediklilerin İnebahtı, Modon, Koron ve Dıraç kalelerini kaybetmeleri üzerine 1501’de Midilli’ye yapılan deniz harekâtı destan biçiminde anlatılmıştır. Firdevsî, görgü tanıklarının eserine tanıklık ettiğini söyler. Bu nedenle eser Midilli ve II. Bâyezîd dönemi için değerli bir kaynaktır. Bu eser, İbrahim Olgun ve İsmet Parmaksızoğlu tarafından yayımlanmıştır (1980).

3. Da’vet-nâme: Gizli ilimler (ulûm-ı garîbe) ve astronomi konularındaki bu mensur eser 893/1487’de Balıkesir’de telif edilmiştir. Eserin yazılış nedeni, Firdevsî’nin girişte verdiği bilgiye göre şöyledir: Balıkesir’de ömrünü ilimle geçirip ulûm-ı riyâziyâtla meşgulken Sultan Bâyezîd’in meclisinde bir dostu Firdevsî’yi metheder. Padişah da bir eserini görsek, der. Bunun üzerine Firdevsî, marifeti ortaya çıksın ve marifet ehli değerini anlasın diye Da’vet-nâme’yi yazıp padişaha hediye eder. Firdevsî girişte eserini sekiz bâb üzerine düzenlediğini belirtmesine, yedinci ve sekizinci bâblar hakkında bilgi vermesine rağmen eldeki tek nüshada altı bâb vardır. Firdevsî bu eseri, Şemsü’l-Ma’ârifi’s-Sagîr, Mushafü’l-Kevâkib, Dakâyıku’l-Hakâyık gibi Arapça ve Farsça kitaplardan çeviri ve derleme yoluyla meydana getirmiştir. Bu eserde ele alınan konular astroloji, melekler ve cinler, büyü ve davet şeklinde sınıflandırılabilir. Astroloji konusunda zengin bir terminolojiye sahiptir. İçinde halk resmi mahiyetinde yüz kırk bir resim yer almaktadır. Bu eser, Fatma Büyükkarcı tarafından yayımlanmıştır (1995).

4. Münâzara-i Seyf ü Kalem: Akay, Köprülü’ye dayanarak eserin telifini 890/1485-86 olarak (1990), Tanyıldız ise 1502 olarak verir (2005). Eserde kalem ve kılıcın birbirine üstünlüklerini kanıtlamak için sembolik olarak yaptıkları münazara, manzum-mensur karışık olarak anlatılır. Eserin sonunda hakem Süleymân Peygamber münazarayı sonlandırır. Eser üzerinde Ahmet Tanyıldız tarafından bir yüksek lisans tezi yapılmıştır (2005). Ayrıca, Halil İbrahim Usta tarafından bir makale halinde yayımlanmıştır (2009).

5. Kıssa-nâme-i Süleymân Aleyhisselâm: Firdevsî’nin Süleymân-nâme-i Kebîr’den önce telif ettiği mensur Hz. Süleymân kıssasıdır. İbrahim Olgun ve İsmet Parmaksızoğlu’na (1980) göre bu eser bir ön denemedir. Başta ve sonda birer kaside vardır. Metnin mukaddimesinde Firdevsî, telif ettiği bazı eserlerin adlarını kaydetmiştir. Büke, eserin bir nüshasının Millet Kütüphanesi 297.9’de AETrh316 demirbaş numarasıyla (349 varak ve 13 satırlı), diğer nüshasının İstanbul Üniversitesi Merkez Kütüphanesinde 297.91’de NEKTY00715 barkod numarasıyla (195 varak ve 17 satırlı) kayıtlı olduğunu belirtir (2015: 498).

6. Silahşör-nâme (Müsellah-nâme): Farsça’dan tercümedir. Mısır sultanının hazinesinden çıkan bir esere dayanarak on altı bâb üzerine yazılan ve Ahmed Paşa’ya sunulan eserde silahların tarihçesi, nasıl kullanılacağı ve savaşçı milletler anlatılır. Bir nüshası Topkapı Sarayı Müzesi’nde kayıtlı eser, Almancaya çevrilmiş (Baron O. M. V. Schlechta Wssherd 1864), Bonelli tarafından ikinci kez neşredilmiş (1892) ve Türkçe olarak da yayımlanmıştır (M. Wickerhauser t.y.).

7. Satranç-nâme-i Kebîr: 909/1503’te Balıkesir’de telif edilen eser, satranç oyununun tarihçesi ve tekniği hakkındadır. Manzum-mensur karışıktır. İçinde yetmiş yedi satranç oyunu şekli yer alır. Sekiz bâbdan oluşur. Firdevsî bu eserinde, kırk kadar eseri daha olduğunu belirtmiştir. Eser 1892’de basılmış, Atâ Çatıkkaş tarafından da yayımlanmıştır (2015).

8. Tercüme-i Câmeşûy-nâme: Nasîreddîn Tûsî’nin aynı adlı ve dokuz bâbdan oluşan Farsça eserini Firdevsî, bir bölüm ekleyerek Türkçeye çevirmiştir. Yazar, 914/1508’de tamamladığı eserde bazı kumaşlardaki lekelerin temizlenmesine ilişkin yöntemlerden bahsetmiştir. Eser yayımlanmıştır (Özyaşamış Şakar 2009).

9. Hayât u Memât (Hayât-nâme): Firdevsî’nin son yıllarında, İstanbul’da Farsçadan Türkçeye çevirdiği bu risale, ahlâk ve tasavvufi konular hakkındadır. Manzum-mensur karışık yazılan risale 30 bâbdan oluşur. Bu eserin başında Firdevsî, Süleymân-nâme-i Kebîr’in seksen ikinci cildini tamamladığını belirtir.

10. Tuhfetü’l-Hâdî (Hakâyık-nâme, Hakîkat-nâme, Hadîkatü’l-Hakâyık): Mensur-manzum ve soru-cevap şeklinde yazılmıştır (Büke 2105: 495). Firdevsî bu eseri, Hazînedarbaşı Ali Ağa’nın oğlu Mehmed Bey’e armağan olarak yazmıştır. Eser üzerinde bir yüksek lisans tezi yapılmıştır (Araç 2010). Büke, eserin tespit edilen 14 nüshasını verir (2015: 494-495).

11. Hâcî Bektâş Velî Vilâyet-nâme’si: Hacı Bektaş Velî’nin hayatı hakkında tarihi ve menkıbevi bilgiler içeren manzum bir eserdir. Firdevsî’ye ait olup olmadığı tartışmalıdır.

12. Teşhîsü’l-İnsân: 1481’de Farsçadan Türkçeye tercüme edilen eser Ahmed Paşa’ya ithaf edilmiştir. Asuman Akay eseri detaylı olarak tanımlar (1990). İbrahim Kutluk (1950) tarafından bu eseri tanıtıcı bir makale yayımlanmıştır.

13. Pend-nâme-i Eflâtûn: Sağlık ve temizlik konularında küçük bir risale olup Farsçadan Türkçeye çeviridir. Firdevsî’ye ait olup olmadığı tartışmalıdır. Büke, bilinen tek nüshasının İstanbul Arkeoloji Müzesi, 164 numarada kayıtlı olduğunu bildirir, 105 varaktır (2015: 497).

14. Firâset-nâme: Kaynaklarda, II. Bâyezîd’in cülusundan önce Balıkesir’de yazıldığı belirtilen eserin 114 varaklı, 11 satırlı bir nüshası Büke’nin (2015: 494) verdiği bilgiye göre Milli Kütüphane 06 Mil YZ A 5151 numarada kayıtlıdır. Tasavvufî konulu eser, nazım nesir karışık yazılmıştır.

15. Tecnîsât-ı Süleymân u Belkıs-nâme: Firdevsî bu eserden Münâzara-i Seyf ü Kalem'de eserlerini sayarken Tecnîsât ve Süleymân [ü] Belkıs-nâme şeklinde bahseder, ayrıca Satranç-nâme’de tecnis-i tam ile 7.000 beyitlik “Süleyman ve Belkısnâme” yazdığını söyler.

Şimdiye kadar varlığı bilinmeyen bu eserin bilinen ilk nüshası Boğaziçi Üniversitesi, Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü doktora öğrencisi Resul Altuntaş tarafından bulunmuştur. Bu nüsha Uppsala Üniversitesi Caroline Rediviva Kütüphanesinde, O St. 5 Fol. numarada kayıtlıdır, 4 ciltten ve tahminen yaklaşık 20.000 beyitten oluşmaktadır. Ciltler 4 sütunlu ve 21 satırlıdır. 68 varaktan oluşan 1. ciltte, 1b’de “Hazâ Kitab-ı Süleymân an-cild-i evvel” yazmaktadır. 3b yüzündeki serlevhada “Hazâ Kitâb-ı Süleymân [u] Belkısnâme” yazmakta, sayfanın sonunda yine başlık şeklindeki levhada, “Firdevsi, Tecnis-i tâm ve tarsî min-kelâm” ibaresi yer almaktadır. 1b-3a arasındaki kısım, Farsça yazılmış bir dibacedir. 2. cilt 42 varaklı; 3. cilt 53 varaklı, 4. cilt 61 varaklıdır (toplam 224 varak). Bu eserin 2. nüshası ise Recep Çelik tarafından bulunmuştur ve Gotha Library, Ms. orient. T 208 numarada kayıtlıdır. Bu nüshada 4. cilt eksiktir. Bu dört cilt üzerine doktora tezi çalışmaları başlamıştır: 1. cilt Resul Altuntaş (Boğaziçi Üniv.), 2. cilt Recep Çelik (Selçuk Üniv.), 3. cilt Serap Arslan (Boğaziçi Üniv.), 4.cilt ise Esra Demirkoparan (Boğaziçi Üniv.) tarafından çalışılmaktadır. Bu eser hakkındaki bilgiler doktora çalışmaları sonunda kesinlik kazanacaktır.

16. Hadîs-i Ahsen: Varlığı tartışmalı olan bu eserin adına sadece Münâzara-i Seyf ü Kalem’de rastlanır. İçeriği hakkında bilgi yoktur.

17. Tâli-i Mevlûd-ı Kebîr: Eserin adına Münâzara-i Seyf ü Kalem’de rastlanır. Büke (2015: 495), eserin II+3I+X yapraklı ve 15 satırlı nüshasının Millî Kütüphane, Ankara Adnan Ötüken İl Halk Kütüphanesi, 06 Hk 3204’te, 1386 DVD numarasıyla kayıtlı olduğunu belirtir.

18. Şerh-i Hadîs-i Erba’în: Millet Yazma Eser Kütüphanesinde, AEFrs6 numarada kayıtlıdır, 5 varaklıdır. Büke, Atıf Efendi Yazma Eser Kütüphanesi, 34 Atf 2846/9 arşiv numarasıyla kayıtlı bir nüshasını daha bulmuştur (2015: 497). Açıklamaları Farsça olan kırk hadis tercümesidir.

19. Kitâbü’l-Mevâ’iz: Büke, Muallim Cevdet Yazmaları, 297.85 MEV numarada kayıtlı “Mevâ’iz el-Firdevs” adlı bir eserin varlığından söz eder (2015: 497).

20. Kur’ân-ı Kerîm’den Tefeüle Dâir Bir Risâle: Tek nüshası İstanbul Üniversitesi Merkez Kütüphanesi, 297.7 yer ve NEKTY00816 arşiv numarasıyla kayıtlıdır. Kütüphane kayıtlarına göre eser 89 varaktır (Büke, 2015: 497).

21. Gülistân Tercümesi: İstanbul Arkeoloji Müzesi Kütüphanesindeki bir Gülistân nüshasında Firdevsî’nin adı geçtiği için Bursalı Mehmet Tahir, eserin Firdevsî’ye ait olduğunu iddia eder. Fuat Köprülü ise eserin Uzun Firdevsî’ye değil başka bir Firdevsî’ye ait olabileceğini belirtir ve bu fikre karşı çıkar.

22. Barak Baba Risalesi: Gölpınarlı tarafından Firdevsî’ye ait olduğu iddia edilir (Büke 2015: 498).

Büke, Zeytinoğlu Halk Kütüphanesi’nde 43 Ze 689/1 arşiv numarasıyla kayıtlı olan Süleymân-nâme nüshasında, 2a, 6. satırdaki ifadeye göre (…kitablar varsa anları cümle içine katmışdur tatvil-i kelam itmekiçün kasas gibi tali’-i mevlüd gibi mülheme’i nice dahı bunlarun gibi cem’ idüp…) Kasas’ın ayrı bir eser olabileceğini belirtir (2015: 498).

Firdevsî, genç yaşta şiir, tarih, kısas, ilm-i nücum, felsefe, hendese, tıp gibi konularla ilgilenmiştir. Aruz ilmini Bursalı Melîhî’den öğrenmiştir (Köprülü 1977: 650). Yazılarında yer yer Hz. Ali, Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin methiyelerine rastlanır. İbrahim Olgun (1978: 190-192), Firdevsî’nin çağının bir ansiklopedisti olduğunu vurgular. Ayrıca eserlerinin, onun kendi zamanında geçerli bilgilerden haberli olduğunu gösterdiğini belirtir. Bu bilgiler arasında doğu mitolojisi, eski Türk mitolojisi, peygamber kıssaları, tarih, din, tasavvuf, tarikat büyüklerinin hikâyeleri, geometri, astroloji, satranç, binicilik, savaş taktikleri sayılabilir. Bildiği her şeyi her fırsatta tekrarlamaktadır. Kendisinden önce yaşayan Ahmed-i Dâ’î, Ahmedî ve Şeyhî gibi şairleri saygı ve takdirle anar. Onlar kadar olmamakla birlikte kendisinin değerli bir şair olduğunu belirterek övünür. Kendisini sık sık İranlı Firdevsî’ye benzetir. Beyânî, Hasan Çelebi ve Gelibolulu Âlî tezkirelerinde, onun velut bir şair olmasına rağmen şiirlerinin pek de değerli olmadığı yazılıdır. Gelibolulu Âlî, onun seçtiği mahlasa lâyık olmadığını da belirtir. Tahir Olgun (1978: 193-194) ise Firdevsî’nin dilinin Türk dili açısından çok önemli olduğunu vurgular. Dolayısıyla Firdevsî, edebiyatı farklı konulardaki bilgilerini sergilemek için bir araç olarak kullanmış, öğretici nitelikte eserler yazmış bir nâsir ve şairdir demek mümkündür.

Kaynakça

Abdulkadiroğlu, Abdulkerim (hzl.) (1998). Güldeste-i Riyâz-ı İrfân ve Vefeyât-ı Dânişverân-ı Nâdiredân, İsmail Beliğ, Bursalı. Ankara.

Abul, Yasemin (2004). Süleymân-nâme-i Kebir (47. Cilt) Metin Tenkidi ve İnceleme. Yüksek Lisans Tezi. Manisa: Celal Bayar Üniversitesi.

Akay-Ahmed Abdo Shaban, Asuman (1990). Firdevsî Süleyman-nâme (44. Cilt) Metin ve Fiiller Üzerine Bir İnceleme. Doktora Tezi. İstanbul: İstanbul Üniversitesi.

Aksoy, Mustafa (2000). Uzun Firdevsi’nin Süleyman-name’sinde Destan Unsurları (2 cilt). Doktora Tezi. İzmir: Ege Üniversitesi.

Araç, Güllü (2010). Uzun Firdevsî ve Hakâyık-nâme’si. Yüksek Lisans Tezi. Ankara: Hacettepe Üniversitesi.

Balcı, Rüştü (Arapçadan tercüme eden) (2007). Kâtip Çelebi: Keşfü’z-zunûn an Esâmi’l-Kütübi ve’l-fünûn [Kitapların ve İlimlerin İsimlerinden Şüphelerin Giderilmesi]. 5 c. İstanbul: Tarih Vakfı Yay.

Biçer, Bekir (2005). Firdevsî-i Rûmî ve Tarihçiliği. Doktora Tezi. Konya: Selçuk Üniversitesi.

Biçer, Bekir (2006). Firdevsî-i Rûmî ve TarihçiliğiKonya: Tablet Yay.

Bursalı Mehmed Tahir (1333). Osmânlı Müellifleri. C. 2. İstanbul.

Büke, Himmet (2015). Fı̇rdevsı̂-i Rumı̂, Süleymannâme (38. Cı̇lt), Dı̇l Özellı̇klerı̇, Metı̇n, Söz Dı̇zı̇nı̇. Doktora Tezi. Isparta: Süleyman Demirel Üniversitesi.

Büke, Himmet (2015). “Firdevsî-i Rumî, Hayatı ve Eserleri Hakkında yeni Bilgiler”. Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi (7/13): 481-501.

Büyükkarcı, Fatma (1993). Firdevsî-i Tavîl ve Da’vet-nâme’si. Yüksek Lisans Tezi. İstanbul: Boğaziçi Üniversitesi.

Büyükkarcı, Fatma (hzl.) (1995). Firdevsî-i Tavîl ve Da’vetnâme’si: İnceleme, Transkripsiyon, İndeks, Faksimile ve Mikrofiş. Cambridge, Mass.: Harvard Üniversitesi.

Canım, Rıdvan (hzl.) (2000). Latîfî, Tezkiretü’ş-Şu’arâ ve Tabsıratü’n-Nuzamâ, İnceleme-Metin. Ankara: AKM Yay.

Çatıkkaş, Atâ (1979). Firdevsî-i Rûmî’nin Süleymân-nâme-i Kebîr’i (72. Cilt) Gramer, Sentaks, Lügat, Metin. Doktora Tezi. İstanbul: İstanbul Üniversitesi.

Çatıkkaş, M. Atâ (1985). “Firdevsî-i Rûmî’nin Şatranc-nâme-i Firdevsî’si”. Türk Dünyası Araştırmaları Dergisi (37): 186-198.

Çatıkkaş, Atâ (1983). “Türk Firdevsî’si ve Süleymannâme-i Kebîr”. Türk Dünyası Araştırmaları (25): 169-178.

Çatıkkaş, M. Atâ (hzl.) (2009). Firdevsî-i Rûmî, Süleymannâme-i Kebîr. Ankara: TDK Yay.

Çatıkkaş, M. Atâ (2015). Firdevsî-i Rumî, Satranç-nâme-i Kebir: İnceleme, Metin, Dizin. Ankara: TDK Yay.

Çelik, Zeynep (2010). Firdevsi-i Rumi’nin Süleymanname Yazmasının (81. Cilt) (82b-123b yk.) Bilimsel Yayını Üzerine Dil İncelemeleri. Yüksek Lisans Tezi. İstanbul: Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi.

Erdem, Mehmet Dursun (2005). Kitab-ı Kıssaname-i Süleyman Aleyhisselam Üzerine Söz Dizimi Çalışması (Süleymanname 74. Cilt). Doktora Tezi. Samsun: On Dokuz Mayıs Üniversitesi.

Genç, Gülnaz (1995). Firdevsi-i Rumi Süleyman-name (25 ve 26 Ciltler). Doktora Tezi. İstanbul: Marmara Üniversitesi.

Gölpınarlı, Abdülbâki (1958). Vilâyet-nâme, Menâkıb-ı Hünkar Hacı Bektaş-ı Velî. İstanbul: İnkılap.

Güleç, Hamdi (1994). Firdevsi-i Rumi’nin Süleymanname’si -42. Cilt- Dasitan-ı Ceng-i Aheng-i Efrasiyab-ı Türk- Üzerinde Bir Metin İncelemesi. Doktora Tezi. İzmir Ege Üniversitesi.

Güleç, Hamdi (2006). “Süleymânnâme’de Eski Türk Destanlarına Ait Unsurlar, Dil-Üslûp ve Motifler”. Bilig (36): 243-260.

İsen, Mustafa (hzl.) (1994). Künhü’l-ahbâr’ın Tezkire Kısmı. Ankara: AKM Yay.

İsmâil Belîğ (1302). Güldeste-i İrfân. Bursa.

Jafarova, İlhama (2010). Firdevsî-i Rûmî’nin Süleymân-nâme-i Kebîr’i (63. Cilt) İnceleme-Metin-Dizin. Doktora Tezi. İstanbul: Marmara Üniversitesi.

Jafarova, İlhama (2003). Firdevsi-i Rumi’nin Süleymanname Yazmasının (81. Cilt, 54b-82a, 28 yk.) Yayını ve Üzerine Dil İncelemeleri. Yüksek Lisans Tezi. İstanbul: Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi.

Köprülü, Fuat (1977). “Firdevsî”. İslâm Ansiklopedisi. C. 4. İstanbul: MEB Yay. 649.

Köprülü, Orhan (1996). “Firdevsî, Uzun”. Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi. C. 13. İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı Yay. 127-129.

Köz, İbrahim (2004). Firdevsî-i Rûmî’nin Süleymannâme Yazmasının (81. Cilt 7a-54b yk.) Bilimsel Yayını ve Üzerine Dil İncelemeleri. Yüksek Lisans Tezi. İstanbul: Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi.

Kutluk, İbrahim (hzl.) (1997). Beyâni Mustafa bin Carullah, Tezkiretü’ş-Şuarâ. Ankara: TTK Yay.

Kutluk, İbrahim (1950). “Kenek Oğlu Orhan ve Teşhisü’l-İnsan”. Türk Dili (3): 29-33.

Kutluk, İbrahim (hzl.) (1989). Kınalı-zâde Hasan Çelebi: Tezkiretü’ş-Şu’arâ. 2. bs. Ankara: TTK Yay.

Olgun, İbrahim (1978). “Uzun Firdevsi ve Türkçeciliği”. Ömer Asım Aksoy Armağanı. Ankara: TDK Yay.

Olgun, İbrahim, İ. Parmaksızoğlu (hzl.) (1980). Firdevsî-i Rûmî. Kutb-nâme. Ankara: TTK Yay.

Özyaşamış Şakar, Sezer (2003). Firdevsi-i Rumi’nin Süleymanname Yazması’nın (81. Cilt, 28 yk.) Bilimsel Yayını ve Üzerine Dil İncelemeleri. Yüksek Lisans Tezi. İstanbul: Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi.

Özyaşamış Şakar, Sezer (hzl.) (2009). Firdevsî-i Rûmî, Terceme-i Câmeşûy-nâme. İstanbul: Simurg Yay.

Şimşek, Yaşar (2013), Firdevsi-i Rumi, Süleyman-name-i Kebir (76. Cilt) Giriş, Ses Bilgisi, Tenkitli Metin, Sözlük. Yüksek Lisans Tezi. Samsun: Ondokuz Mayıs Üniversitesi.

Tanyıldız, Ahmet (2005). Firdevsî-i Tavîl, Münazara-i Seyf ü Kalem (İnceleme, Metin, Sözlük). Yüksek Lisans Tezi. Ankara: Hacettepe Üniversitesi.

Türkmen, Fikret (2007). “Firdevsî-i Rûmî’nin Süleymân-nâme İsimli Eserinin Yazılışı ve Nüshaları”. Edebiyat ve Dil Yazıları: Mustafa İsen’e Armağan. Ankara: Grafiker Yay. 591-598.

Usta, Halil İbrahim (1995). Firdevsi-i Rumi, Süleyman-name-i Kebir (İnceleme-Metin-Sözlük). Doktora Tezi. Ankara: Ankara Üniversitesi.

Usta, Halil İbrahim (2009). “Firdevsî-i Rûmî’nin Bir Münazarası”. Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Dergisi 49 (1): 61-93.

Vanlı, Murat (2012). Firdevsî-i Rûmî, Süleymân-nâme-i Kebîr (8.-9. Ciltler)İnceleme-Metin. Yüksek Lisans Tezi. Erzincan: Erzincan Üniversitesi.

Yıldız, Ersin (1980). Davetname ve 17. yy. sonu 18. yy Başı Minyatürleri Karşılaştırması. Lisans Tezi. İstanbul: İstanbul Üniversitesi.

Madde Yazım Bilgileri

Yazar: DOÇ. DR. FATMA BÜYÜKKARCI YILMAZ
Yayın Tarihi: 23.08.2013
Güncelleme Tarihi: 01.02.2021

Eserlerinden Örnekler

Süleymân-nâme-i Kebîrden

Der beyân-ı hâl-i hod mî-gûyed ender ma’ârif-i teşbîhât-ı Beytü’l-mukaddes

Ba’dehû ulemâdan mahfî degüldür ki bu Süleyman-nâme-i Kebîr’ün te’lîfinden maksûd va’z u nasîhatdür ve bu târîh-i dil-pezîrün tazyîfinden murâd olan sana ve senün nefsünden haber virmek pend ü ma’rifetdür. Pes bu takdîrce bilmek gerekdür ki Süleymân Peygamber Beytü’l-mukaddes’i yapdıyise sen dahı âlem-i vücûdun Süleymân’ısun, gönül ki beyt-i Hak’dur, anı ma’mûr itmek ardınca olasın, eger kim gökde Beytü’l-ma’mûr varısa kerrûbîler tavâf edecek mesciddür ve eger yir yüzinde Ka‘be varısa mü’minler tavâf edecek ziyâretgâhıdur. Ammâ ki gönül ol ikiden yigdür ki Allâhu ta’âlânun nazar-gâhıdur. Sa’d bin Tesrî rahmetullâh eydür: Ol iki cihân fahrı Muhammed Mustafâ’dan, ol habîb-i Hudâ hazretinden istedüm ki kim Halıkıla cümle mahlûk arasında hicâb pes mü’minün gönline nazar itsen Ka’be’ye ve Kuds-i mübâreke benzer, kim Ka’be’ye Kuds’e varan ayag ile yürür varur. Ammâ ki gönül isteyen yüzi üstine yürise gerek. Anunçün ki gönül viren âşıklar yüzlerin yire sürücilerdür. Ka’be’ye Kudüs’e gidenlere kılaguz gerek. Velâkin gönüle Kur’ân kılaguz ve Çalap yoldaş yiter (…).

Nazm

Bu durur Kuds-i mübârek mescidine pes misâl

Kim ider sâfî kulûba Hak nazar sâhib-kemâl

Beyt-i Hak’dur çünki kalbün pâk sâf it olma kalb

Tâ ki sana rahmet ide ol Rahîm-i Zü’l-celâl

(Çatıkkaş, M. Atâ (hzl.) (2009). Firdevsî-i Rûmî: Süleymannâme-i Kebîr. Ankara: TDK Yay. 368-369.)

 

Kutb-nâme’den

Ender sebeb-i te’lîf-i kitâb-ı Kutb-nâme

Nutka gel kim ey debîr-i pür-hüner

Sözleründür dürr ü gevher mu’teber

 

Nutka gelsen şerm ider Îsâ bugün

Devr içinde Hazretün Mûsâ bugün

 

Ma’rifetden açuban emleh kelâm

Di ma’ârifden hakîkat hoş peyâm

 

Rub’-i meskûn içresin erkân-ı mülk

Cism olur âlem özündür cân-ı mülk

 

Cehd kılub ilmile itdün ömri sarf

Merd-i câhil misli kılmadun telef

 

Âdem ol ki aklı vü ilmi ola

Hulk u sabr u zihni vü hilmi ola

 

Kim hakîkat bir degül ilm ü cehil

Nitekim nâ-ehlile kâmil ehil

 

İlmile olur kişi sâhib-kemâl

Hilmile bulur kişi nûr-ı cemâl

(…)

Hemçü men Firdevsî misli kâm-yâb

İder te’lîf ra‘nâ bir kitâb

 

Çün Nizâmî nazma virür hoş nizâm

Ruk’ile başda götürür hâs u âm

 

Çok kitâbı gerçi tasnîf eyledüm

Çün Süleymân-nâme te’lîf eyledüm

 

Lîk her te’lîfe vardur bir sebeb

Kim sebebsiz nesne yokdur bu aceb

 

Kim diler tahsîl ider dürr ü güher

Ol Bedahşân mülkine kılur sefer

 

Nâfe-i Çîn isteyen itmez hatâ

Azmi der Mâçîn ü Çîn ile Hatâ

 

Cem‘ idem mercânile diyen dürer

Kulzümün gavvâsına varub irer

 

Hikmeti tahsîl idem diyen hakîm

İlm-i ebdân okur ol varur delim

 

Bu kitâbun bil sebeb te’lîfine

Diyelüm nedür cihet tasnîfine

 

Kutbu’l-aktâbı kılam sana beyân

Tâ bilesin kimdürür kutbı ayân

 

Uşbu asrun kutbı kimdür şerh idem

Râstın idüb kizb aradan tarh idem

 

Kutbsuz olmaz zemân anla yakîn

Kutba inkâr itmegil gâyet sakın

 

Kutb-i aktâb olmayınca her zamân

Revnakı bulmaz cihânda ins ü cân

 

Kutbun evsâfın idersem ger beyân

Key mutavvel düşiserdür dâstân

 

Kutb-ı âlem kimdür anı diyelüm

Medhi içre şehd ü şeker yiyelüm

 

Bu zemânun kutunı anla cedîd

Şâh Sultân Âl-i Osmân Bâyezîd

 

Kutb-ı âlem pâdişâhdur bî-gümân

Vasfın işit tâ gide şekk ü gümân

 

Kutbu’l-aktâb olmasaydı pâdişâh

Lih kralı olmayaydı pes tebâh

 

Kutbu’l-aktâb olmasa Şâh Bâyezîd

Düşmenân görmez idi kahr-ı şedîd

 

Kutb-ı Şâh emrinde olmasaydı bâd

Kavm-ı Efreng olmaz idi tündbâd

 

Kutb-ı Şâh emrind’olub deryâ vü berk

Suda Efreng oldı hark u dahi gark

 

Kutbu’l-aktâb olmasaydı Şehriyâr

Dilegince dönmez idi rûzgâr

 

Kutbu’l-aktâb olduğiçün ser-firâz

Tâ’ate kâ’im olup ider niyâz

 

Meyli yokdur mâl ü genc ü hikmete

Hayli çoğiken sürer yüz tâ’ate

 

Tâc ü tahtun olmışiken sâhibi

Oldı fakr ile fenânun tâlibi

 

Suffesi sîm olmuşiken tahtı zer

Mülk-i ukbay hevesidür nâm-ver

 

Emrine fermân iken hayl ü haşem

Tâc ü tahta meyli yok bir zerre hem

 

Tâbi’iyken taht u şemşîr ü kemer

Mülk-i dünyây’itmedi kat’â nazar

 

Hak tebârek devletin itsün ziyâd

Ol mübârek gönl’ola âbâd u şâh

(Olgun, İbrahim, İ. Parmaksızoğlu (hzl.) (1980). Firdevsî-i Rûmî: Kutb-nâme. Ankara: TTK Yay. 27-30.)

 

Da’vet-nâme’den

Hikâyet: Sahratü’n-nâr meşhûr est.

Ebû Alî Sînâ eyidür: Âdem Peygamberün mushafında getürmişlerdür kim Hak te’âlâ Âdem-i Safîi yaratmazdan mukaddem bir şahz yaratdı kim adına Sahratü’n-nâr dirler. Anun şekli şöyle idi kim başı âdem başı gibi ve iki eli âdem eli gibi ve iki ayagı âdem ayagı gibi, ammâ başundan ayagına degin âdem yüzi gibi. Elinde ve ayagında ve karnında ve başında fi’l-cümle dört bin yüzi var ve her yüzinde âdem gibi gözi ve kaşı ve burnı ve agzı var idi. Hak te’âlâ anı od ile hevâdan halk itmiş idi. Su ile hâk ana karışmamışdı. Hak te’âlâ ana tokuz yüz bin yıl ömr virdi. Bu Sahratü’n-nâr Allâhu te’âlâya münacat idüp eyitdi kim: “İlâhî ve Mevlâyî! Bu abdünü yalnız yaratdun, bana bir mûnis ve yoldaş yokdur kim anunla üns tutam.” Hak te’âlâ duasın kabûl idüp ol münâcâtın nefsinden bir nûr zâhir olup bir dişi Sahratü’n-nâr halk olundı. Ve bunlara âdem nefsi gibi nefs virilüp cimâ‘ eylediler. Dişisi hâmile olup bir müddetten sonra dört bin oglan togurdı. Tokuz yüz bin yıl içinde Sahrâ mücâma‘ât kim itdi, nesli üredi ve Sahrâ’nun nesli dünyâ yüzini tutdı. Ve Sahrâ fenâya vardı, hâk ü bâd oldı üstâd kavlince; çünkim Sahrâ fânî oldı ve evlâdları çogaldı, dünyâ doldı, fesâda başladılar, tesbîh ü tehlîli unutdılar. Heft zemîn inledi. Allâhu ta‘âlâ hazretine üzerinden ref‘in ricâ eyledi. Hak sübhânehu ve te’âlâ hazretleri dahı yedinci semânun meleklerine emr eyledi ki Sahrâ kavmiyle cenk idüp helâk ideler. Pes helâk itmeden âciz oldılar, nâliş itdiler. Hak ta‘âlâ hazretleri Hameletü’l-arşdan iki melek gönderdi; birinün adı Havl (?) ve birinün adı Kuvve (?) idi. Gelüp bu cinnîleri helâk eylediler. Anlardan hemân iki kimesne kaldı. Birisi erkek ve birisi dişi idi. Bu kalan cinnîler anlarun neslinden olup sonra yine ürediler. Hak ta‘âlâ anların üzerlerine birer melek-i müvekkel kodı. İnşallâhu ta‘âlâ yirinde her birin yine zikr idelüm. Ol Sahratü’n-nâr’un sureti bu minvâl üzere idi.”

(Büyükkarcı, Fatma (hzl.) (1995). Firdevsî-i Tavîl ve Da’vetnâme’si: İnceleme, Transkripsiyon, İndeks, Faksimile ve Mikrofiş. Cambridge, Mass.: Harvard Üniversitesi. 114-115.)

 

Tercüme-i Câmeşûy-nâme’den

Der beyân-ı fihrist-i kitâb

Ba’dehû zurafâdan mahfî ve ehl-i sanâyi’den pûşîde olmaya ki risâlenün tasnîfine sebeb-i cihet ve te’lîfine hikmet bu oldı ki zikr olan sultân bin sultânun Sultân Bâyezid bin Mehmed Han’un huldet-i milkete izz-i nusret emrine imtisâl gösterip Süleymân-nâme-i Kebîr-i ehl-i târîh-i a’zam-ı lâ-nazîrün te’lîfine meşgûl olup künc-i halvetde makam-ı uzletde oturmışken yitmiş sekizinci cildini kaleme rakama getürüp bitürmişken nâgehân libâsumuz ârifler gönli gibi gam lekesinden pâk itmeg-içün sâfî sâbûnla yuyup pûşîde kılmag-içün gönderüp âhir câme-şûy lekesin çıkarmakda âciz kalup aczine i’tirâf-ı ikrâr idicek meger ki kimseneyede Acem şâhı Uzun Hasan hazînesinden çıkmış bir Câme-şûy-nâme vardı ki tokuz bâb üzerine Seyyid Nâsir-i Tûsî rahmeten vâsi’aten baglayup tasnîf etmiş, ebyât eş’ârla musanna’ terkîbler ve müsecca’ tertîble te’lîf etmiş.

Nazm

Çün-ki görmiş bu kitâbı ol hakîm-i nâm-ver

Tâzîden döndürmiş anı Fârisî’ye_ol pür-hüner

Halka görmiş gey gerekdür bu risâle-i kemâl

Pâk diller tâlib olur ne ki var hayrü’l-beşer

Fakîr dahı bu gereklü risâleyi bu sagîr ü ra‘nâ makâleyi Pârisî’den Türkî’ye terceme kıldum. Tâ kim câme-şûy[ı] ehl-i san‘at belki bekler hizmet iden, erkân-ı devlet yazup okıyup bununla amel kılup fâyide-mend olalar. Bu Firdevsî-i hakîrün musannef kitâbı bilün, rûhını hayr du‘â birle şâd ideler.

Nazm

Her kim ider bu kitâb-ıla amel

Fâ’ide bula be-gâyet bî-zul[el]

Lutf idüp benüm-içün ide du’â

Rahmet ide tâ ki Hak azze vü cel

Ba’dehû bu kitâb on bâb üzerine baglanup te’lîf oldı. Nite şöyle kim

el-Bâbü’l-evvel evvelki bâb câme-şûylık san‘atı ne zamânda te’lîf olup zuhûra geldi, evvel sâbûnla libâs yuyup pâk iden kimdür ve sâbûn süren kimdür, kimden yâdgâr kaldı, anı bildürür.

(Özyaşamış Şakar, Sezer (hzl.) (2009). Firdevsî-i Rûmî: Terceme-i Câmeşûy-nâme. İstanbul: Simurg Yay. 5-6.)


İlişkili Maddeler

Sn.Madde AdıD.Tarihi / Ö.TarihiBenzerlikİncele
1ŞÛHÎ, Kadı-zâde Mehmed Şûhî Çelebid. ? - ö. Temmuz-Ağustos 1683Doğum YeriGörüntüle
2RAVZÎd. ? - ö. 1600\'den sonraDoğum YeriGörüntüle
3SEFİL SADIK, Sadık Kıyakd. 1947 - ö. ?Doğum YeriGörüntüle