GARÂMÎ

(d. 906/1500 - ö. 991/994 ?/1584/1586 ?)
divan şairi, kadı, remmal, hattat, musikişinas
(Divan/Yazılı Edebiyat / 16. Yüzyıl / Anadolu-Osmanlı-Türkiye)
ISBN: 978-9944-237-86-4

906/1500 yılında Karaferye'de doğdu. Asıl adı Muhammed olup Kadıcık oğlu ya da Remmal Garâmî olarak tanındı. Garâmî mahlasıyla şiirler yazdı. İyi bir eğitim alan şair Leyszâde’den mülazım oldu ve Rumeli’de kadılık yaptı. Rumeli’de nerelerde görev yaptığı hakkında fazla bilgiye sahip olmamakla birlikte Âşık Çelebi’nin, Serfice’ye Garâmî yerine kadılığa tayin edildiği elimizdeki bilgiler arasında olduğuna göre şairin burada görev yaptığı kesindir (Kılıç 2010: 1627).

Garâmî, şâirliğinin yanı sıra musikişinas, remmâl, hüner ve meziyet sahibi, hoş sohbet, on parmağında on marifet olan ilginç ve sıra dışı bir şahsiyet olmasıyla ön plana çıkar. Altmışından sonra seyyidlik alâmeti olan sarık sarması da kendisiyle ilgili latîfeler yapılmasına sebep oldu (Erdoğan 2004: 101). Şiiri ve kişiliği hakkında Sehî, şiiri latif, faziletli, zeki, gönül ehli ve nazik bir kişidir derken, Hasan Çelebi ve Beyânî şairin şiirlerini sade bulduğunu belirtir. Kendisiyle görüştüğünü ifade eden Âşık Çelebi ise şairin musikişinaslığı ve remmâlliğini ön plana çıkarırken odun ve somun hakkındaki murabbalarına da sayfalarca yer verir (Kılıç 2010: 1625-1627, Sungurhan 2009: 132, İsen 1998: 242). Ayrıca tezkirelerde Garâmî’nin muklî hattıyla yazdığı hat ve imzalardan da söz edilir.

Kaynaklar şairin, güzel sesi ve tambur çalması yanında “türkîcik ve râzbârî” gibi bestelerinin de bulunduğunu hatta “sîne-çâk” adını verdiği bir saz bile icat ettiğini ifade etmektedir. Ancak hocası Leyszâde sazı dinledikten sonra “bu sazdan vazgeç” diye yemin verip saz yapımı konusundaki şiddetli dini tehditlerle Garâmî’yi korkutmuştur. Remmâlliği hakkında da bir hayli malumat verilen Garamî’nin, özellikle remilin bir türü olan ilm-i habâyâda eşsiz olduğu gelecekten haber verme, insanın içinden geçenleri bilme, yitikleri bulma, yıldızları barıştırma, sevgiliyi ayağına getirme, sevinci kedere, kederi sevince değiştirme gibi konularda usta olduğu anlatılır (Erdoğan 2013: 219).

Garâmî’nin şiirlerini bir divanda topladığı da mevcut nüshasından anlaşılmaktadır. Garâmî Divanı’nın bugün bilinen tek yazma nüshası İngiltere’de British Museum’da Or. 1148 numarada kayıtlıdır. 169 varak olan divanın, 972/1564 tarihini taşıyan sonundaki kayıttan müellif hattı olduğu anlaşılmaktadır. Bu divanda bulunan şiirlerden yola çıkarak Garâmî’nin genellikle kolay anlaşılan, sade bir anlatımı tercih ettiği üslubuyla ilgili bilgiler arasındadır. Halk diline yakın bir söyleyişi, nükteli şiir tarzını benimsemesi, atasözü ve deyimlerden faydalanmasından dolayı Necâtî takipçisi olarak değerlendirilmiştir (Erdoğan 2004: 101). Ayrıca Âşık Çelebi, bir de şairin Karaferye hakkında yazdığı Şehrengiz’i olduğunu belirtir (Kılıç 2010: 1628).

Mehmed Süreyya, şairin III. Murad devrinin (1574-1595) ortalarında vefat ettiğini kaydetmektedir (Akbayar 1996: 545). Eğer bu bilgi doğru ise kaynaklarda altmışından sonra seyyidlik iddia ederek yeşil sarık sarındığı belirtildiğine ve Sehî Tezkiresi’nin bazı nüshalarında şairin biyografisinin yer aldığına göre III. Murad’ın saltanatının tam ortaları olan 991/1584-994/1586 yıllarında vefat ettiği söylenebilir.

Kaynakça

Akbayar, Nuri (hzl.) (1996). Mehmed Süreyyâ, Sicill-i Osmanî. İstanbul: Tarih Vakfı Yurt Yay.

Başpınar, Fatih (2013). Garâmî - Dîvân. İstanbul: Yedirenk Yay. 

Demir, Recep (2014). “XVI. Yüzyıl Şairi Garâmî’nin Edebiyat Çevresi ve Saraya Yaklaşma Gayretleri”. Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi, The Journal of International Social Research 7 (33): 80-92.

Erdoğan, Kenan (2004). “Ateş Pahası Deyimi ve Sıra Dışı Bir Şair Garâmî Üzerine”. Millî Folklor 8 (64): 98-106.

Erdoğan, Kenan ve Tuğba Aydoğan (2013). “Balkanlarda Bilinmeyen Bir Şair Garâmî ve Divânı”. 2. Uluslar arası Dil ve Edebiyat Konferansı Bildiri Kitabı I. Balkanlarda Türkçe. Tiran/Arnavutluk.

İsen, Mustafa (hzl.) (1998). Tezkire Heşt Behişt. Sehî Bey. Ankara: Akçağ Yay.

Kılıç, Filiz (hzl.) (2010). Âşık Çelebi, Meşâirü'ş-Şuarâ. İstanbul: İstanbul Araştırmaları Enstitüsü Yay.

Kurnaz, Cemal ve Mustafa Tatçı (hzl.) (2001). Nail Tuman, Tuhfe-i Nâilî. Ankara: Bizim Büro Yay.

Sungurhan Aysun (hzl.) (2008). Beyânî, Tezkiretü'ş-Şuarâ. Ankara: KB Yay. e-kitap: http://ekitap.kulturturizm.gov.tr/dosya/1-215416/h/giris.pdf [erişim tarihi: 04.02.2015]

Sungurhan Eyduran, Aysun (hzl.) (2009). Kınalızâde Hasan ÇelebiTezkiretü’ş-Şu’arâ. Ankara: KB Yay. e-kitap:http://ekitap.kulturturizm.gov.tr/dosya/1-219121/h/girishc.pdf [erişim tarihi 04.02.2015]

Şemseddin Sâmî (1311). Kâmûsü’l-A’lâm. C.5. İstanbul.

 

Madde Yazım Bilgileri

Yazar: ARAŞ. GÖR. ŞERİFE ÖRDEK
Yayın Tarihi: 05.02.2015
Güncelleme Tarihi: 01.11.2020

Eserlerinden Örnekler

Murabba’-ı Somun

Çok zemândur ikimüz bir sofrada konuşmaduk

Cenge girüp biribirümüzle el sunuşmaduk

Sofra sahrâsında esb-i ele binüp koşmaduk

Karvaşalum gel beri meydâna aslanum somun

Kapına giden kapar geldükde unun dengini

Furuna girsekdi görürdün cihânun cengini

Halka dirir benekle dîvâneler pelehengini

Ey yürekler bâresi her yirde yârânum somun

Furuna düşen ider habbâze dilince sadâ

İn haber itmek kanı nânı key kamu ehlibâ

Akça ile eyle yüz göstermezin dirsen bana

Nakd-ı cânum al ala gözli güzel hanum somun

Ocaga mı yandı götürildi dünyâda odun

Kar yirine yagan olsayıdı n’olaydı un

Heftesidür itmegün yüzini gördümdüm bugün

Kandasın sen ey ekâbir lokması cânum somun

Sözime gûş ur işit ey husrev-i ‘âlî-cenâb

Oldı bu kahtile ‘âlem halkınun hâli harâb

Oldı görmez yirde gözgü kimse togmaz âftâb

Kapuyı yakdum odun oldı açuk kaldı bâb

Heftesidür sancılalı dahı çig yatur kebâb

Ey Garâmî himet eylerse o şâh-ı kâm-yâb

Tanrı Tagınun gelür odunı bî-‘add u hisâb

Şimdi halkun derdi bu va’llâhi a’lemü’s-savâb

(Kılıç, Filiz (hzl.) (2010). Âşık Çelebi, Meşâirü'ş-Şuarâ. İstanbul: İstanbul Araştırmaları Enstitüsü Yay. 1628, 1629.)

***

Bâkî’nin Azledilmesi Üzerine Yazdığı Manzume

İrüp şi’rile Bâkî hûb nâma

Duhûl itdi kulûb-ı hâs u ‘amâ

Nice Zâtî Necatî nice Ahmed

Bunlardan belki ahmeddür enâma

Tahayyül idemez şi’rin Hayâlî

İremez idi aksâ-yı merâma

İşitse güft ü gûyın belki Selmân

Diyeydi almaz idüm şi’ri fâma

İdüp de akd ıkd dürr-i nazmın

Nizâmî dizemez silk-i nizâma

Sunup câm-ı Cemin destine Câmî

Geyürür idi ana fahrî câme

Sözin anlamıyan dir mantıku’t-tayr

Bilen bülbül dir ol mîr-i kelâma

Süleymân’un şi’ir dir âsafiyken

Azil gadr itdi ol mîr-i kelâma

Ri’âyetden ki olmuşdı mukârin

Kamusı döndi ahlâma menâma

Kasâvet tardiyçün def’-i gam içün

Düşünmek lâzım olmuşdı müdâma

Şi’irle pehlevân-ı ‘âlem olup

Salâ itdi Garâmî Rûm’a Şâm’a 

(Demir, Recep (2014). “XVI. Yüzyıl Şairi Garâmî’nin Edebiyat Çevresi ve Saraya Yaklaşma Gayretleri”Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi, The Journal of International Social Research 7 (33): 85.)

***

İstanbul’da Yaşanan Arpa ve Otluk Kıtlığı Üzerine Yazdığı Manzumesinden

Arpası olsa olur tarlada başak kırpanun

Yıgınla bulunur vaktiyle çayır çırpanun

Yalıya çık saza çal otluk dilersen dırpanun

Âh elinden otlugun feryâd elinden arpanun

Göge çıktı arpa derdinden figânı atlarun

Oda yandı ot içün göynidi cânı atlarun

Arpa otluk bulmayup kurıdı kanı atlarun

Ah elinden otlugun feryâd elinden arpanun

Şehr içinde otluga arpaya kalmadı sebât

Yire sokdı göge mi uçurdı bilmem kâinât

Bişe ona onbişe yigirmiye satıldı at

Ah elinden otlugun feryâd elinden arpanun

Bine aldum altunun birine satdum atumı

Baldırı toruya bindim terk idüp dârâtumı

Defter almaz otluga arpaya ihrâcâtumı

Ah elinden otlugun feryâd elinden arpanun

Az bahâya nice virmezsin ki otlık arpa yok

Göremez düşünde at otlugı tutmışdur uçuk

Oynadı at gitdi çul kalmadı ortada buçuk

Ah elinden otlugun feryâd elinden arpanun 

(Erdoğan, Kenan ve Tuğba Aydoğan (2013). “Balkanlarda Bilinmeyen Bir Şair Garâmî ve Divânı”. 2. Uluslar arası Dil ve Edebiyat Konferansı Bildiri Kitabı I. Balkanlarda Türkçe. Tiran/Arnavutluk. 228.)

***

Ey dil dime cism itmez rûh ile revândan haz

Bir ten ki ola mürde itmez mi o candan haz

Herkes ne bilür la’lün mey idügini cânâ

Sarrâfî olan eyler yâkut-ı revândan haz

Lutf eyle benüm nâlem bülbül gibi arturma

Ey yüzi gül itmezsin âh ile figândan haz

Kirpigün o tîr-endâz kaşunsa kemân-keşdür

Dil murgı kaçar itmez tîr ile kemândan haz

Fakr ile gelen âdem dünyada huzûr itmez

Devletlü olan eyler kevn ile mekândan haz

Bin dürlü kirişmeyle nâzına niyâz itdüm

Âşık olan itmez mi çeşm-i nigerândan haz

La’l-i lebini öpsem sorar mı bunı âdem

İtmez mi şu kes kucsa mûy ile miyândan haz

Ey zâhid-i sad sâle kucma belini dirsin

La’l-i lebini öpsem olmaz mı ya andan haz

Benden çü Garâmîyem gir koynuma hîç korkma

Ger eyler isen rûhum emn ile emândan haz 

(Başpınar, Fatih (2013). Garâmî - Dîvân. İstanbul: Yedirenk Yay. 482, 483.)


İlişkili Maddeler

Sn.Madde AdıD.Tarihi / Ö.TarihiBenzerlikİncele
1ŞEYHÎ, Lamba-zâde Şeyhî Mustafa Efendid. ? - ö. ?Doğum YeriGörüntüle
2İZZET, Hüseyin İzzet Efendi, Karaferyelid. 1829 - ö. ?Doğum YeriGörüntüle
3RÂMİZ, Seyyid Mehmed Râmiz Efendid. ? - ö. 1758Doğum YeriGörüntüle