Madde Detay
KÂMÎ, Edirneli Mehmed Kâmî Efendi
(d. 1059/1649-50 - ö. 10 Zilkade 11361136/22 Temmuz 1724)
divan şairi
(Divan/Yazılı Edebiyat / 18. Yüzyıl / Anadolu-Osmanlı-Türkiye)
ISBN: 978-9944-237-86-4
Adı Mehmed, mahlası Kâmî’dir. Kendisinden bahseden kaynakların çoğunda adı ile mahlası birlikte zikredilerek Kâmî Mehmed veya Mehmed Kâmî olarak anılmış, bazan da isminin veya mahlasının ya da her ikisinin sonuna bir “Efendi” unvanı eklenmiştir. Edirne’de doğmasından dolayı “Edirneli Efendi” ve “Edirnevî Çelebi” olarak da tanındı. Ahmet Bâdî doğum tarihini 1059/1649-50 olarak verir (Adıgüzel 2008: 295). Kâmî Dîvânı'nın nüshalarından birinin sonunda kayıtlı hayat hikâyesinde yer alan “86 yaşında 1136/1723-24 senesinde öldüğü” ifadesine göre ise 1050/1640-41 senesinde doğmuş olması gerekir. Ancak kendisinin Tuhfetü’z-Zevrâ mesnevisinde belirttiğine göre babası Bağdat Seferi esnasında 1049/1639-40’da Bağdat’tadır, bir süre daha orada kaldıktan sonra Edirne’ye döner ve evlenir, arkasından Kâmî dünyaya gelir (Yazıcı 1998: XIV-XVII). Bütün bu gelişmeler için bir yıllık sürenin az olduğu düşünülürse Kâmî’nin doğumunu 1059/1649-50 kabul etmek daha doğru görünmektedir. Gülşenî tarikati şeyhlerinden Derviş İbrahim-i Gülşenî’nin oğlu olan Kâmî’nin dedesi, bazı kaynaklara göre Manisalı Semerci Dede (Sâlim 2005: 204; Şeyhî 1989: IV/35; Kurnaz vd. 2001: II/845; Peremeci 1940: 259), Babinger’e göre Şeyh Sinan bin Mahmud’dur (Babinger 1982: 281). Kâmî ise Nefîse-i Uhreviyye isimli çeviri eserinde künyesini “Mehmed bin Derviş İbrahim el-Gülşenî bin el-merhûm Şeyh Mehmed” olarak yazar.
Kâmî, ilim tahsiline genç yaşta, henüz Edirne’de iken başladı. Edirne Mevlevîhânesi şeyhi Neşâtî Dede’den edebiyat ve Farsça dersleri aldı (Adıgüzel 2008: 295). Peremeci de “çocukluğunda iyi bir terbiye ve tahsil gördüğü için daha pek genç iken Edirne’nin parmakla gösterilen okumuşlarından olduğunu kaydeder (Peremeci 1940: 269 ). Kâmî, medrese tahsilinin yanısıra babası gibi Gülşenî tarikatine intisab ederek Edirne Gülşenî Tekyesi şeyhi Lâ‘lî Efendi’nin yanında tasavvufî terbiye de aldı (Râmiz 1994: 256). 1098/1686 yılı Muharrem ayında Ankaravî Mehmed Efendi’den mülazım olduğuna göre İstanbul’a gelerek tahsiline burada devam etmiş olmalıdır; ancak kaynaklardaki çelişkili ifadeler dolayısıyla hangi tarihte İstanbul’a geldiğini kesin olarak söylemek mümkün değildir. Ankaravî Mehmed Efendi’den icazet alarak müderrisliğe başlayan ve bu yolda kademe kademe ilerleyen Kâmî, İstanbul’da sırasıyla İvaz Efendi, Nişancı Paşa-yı Atik, Behrâmiye, Topkapı Ahmed Paşa, İbrahim Paşa-yı Atik, Sahn-ı Seman, Rüstem Paşa, Kasım Paşa medreselerinde müderrislik yaptı, fetva eminliği, Bağdat, Galata, Mısır kadılıkları ve evkaf müfettişliği gibi görevlerde bulundu (Salim 2005: 585; Şeyhî 1989: IV, 568). Yakalandığı amansız bir humma hastalığından kurtulamayarak 10 Zilkade 1136 Pazartesi/22 Temmuz 1724’te vefat etti ve Üsküdar’da Karacaahmet türbesi karşısına defnedildi. Bugün de sağlam duran mezar taşında biraderzadesi Nazîr’in şu tarih beyti yazılıdır (İşli 1991: 24-25):
Nezr ide bir fâtiha cûyân olan târîhini
Menzil-i Kâmî Efendi gülşen-i firdevs ola
Kâmî’nin aile efradından kardeşi müderris el-Hac Mustafa Efendi’nin çocukları Lebîb ve Nazîr de şairdir. Kâmî’nin eserlerinde ailesine dair bazı ipuçları mevcuttur. Onun “Târîh Berây-ı Vefât-ı Ciger-gûşe-i Hod” başlıklı kızı için yazdığı manzumeden evlendiğini ve Aişe isimli bir kızının olduğunu öğreniyoruz. Yine bu şiirden öğrendiğimize göre kızı 1129 /1716-17 senesinde henüz evlenmeden, belki evlilik çağına gelmeden vefat etmiştir. Lebîb ve Nazîr Kâmî’nin aile efradından kardeşi müderris el-Hac Mustafa Efendi’nin çocukları Lebîb ve Nazîr de şairdirler. Kâmî’nin eserlerinde de ailesine dair bazı ipuçları mevcuttur. Onun “Târîh Berây-ı Vefât-ı Ciger-gûşe-i Hod” başlıklı kızı için yazdığı manzumeden evlendiğini ve Aişe isimli bir kızının olduğunu öğreniyoruz. Yine bu şiirden öğrendiğimize göre kızı 1129 /1716-17 senesinde henüz evlenmeden, belki evlilik çağına gelmeden vefat etmiştir. Lebîb ve Nazîr için de birer kıt’ası vardır.
Eserleri şunlardır:
1. Dîvân: Dîvân’da üçü na't, üçü Hz. Hüseyin, Abdülkadir-i Geylânî ve tarikat-i Gülşeniyye, diğerleri devlet büyükleri için yazılmış biri Çağatay Türkçesiyle olmak üzere 25 kaside, ikisi tahmis, ikisi terci, ikisi terkib-bend, biri murabba, biri tardiyye, biri müseddes olmak üzere 9 musammat, ikisi uzun (Behcetü’l-Feyhâ, Firûz-nâme ), üçü kısa, biri muamma olarak yazılmış 6 mesnevi, biri Sıhhat-nâme, biri tebrik-i Ramazan, biri Safî'nin Nasihat-nâme'sine takriz olarak kaleme alınmış sekizi Farsça olmak üzere 227 gazel, 79’u tarih manzumesi olmak üzere 99 kıt‘a, 1 rubai, müfred, matla, kıta, mesnevi nazım şekilleriyle yazılmış 29 muamma, gazel, kıt‘a, mesnevi nazım şekilleriyle yazılmış ikisi Farsça olmak üzere 17 lugaz, 168 matla ve 11 müfred mevcuttur. Kâmî Dîvânı’nın Türkiye ve Türkiye dışındaki kütüphanelerde 21 nüshası tespit edilmiş olup üzerine Kezban Özyılmaz (1994) tarafından bir yüksek lisans, Ali Yıldırım (1995) ve Gülgün Erişen Yazıcı (1998) tarafından iki doktora tezi hazırlanmıştır. Dîvân ayrıca Ali Yıldırım (2009) ve Gülgün Yazıcı (2010) tarafından yayımlanmıştır.
2. Behcetü’l-Feyhâ: Kâmî’nin Bağdat kadılığı esnasında kaleme aldığı bu mesnevi 6 başlık altında 224 beyitten oluşur, Bağdat valisi Hasan Paşa’nın bu bölgedeki aşiretlerin isyanlarını bastırması ve Bağdat’la ilgili imar çalışmalarını anlatır. İsmini Bağdat’ın güneyinde yer alan Hille’nin lakabı Feyha’dan alır. Behcetü’l-Feyhâ mesnevisi Ali Yıldırım tarafından yayımlanmıştır (1995). Eserin yayıma esas alınan nüshaları dışında Edirne Bâdî Efendi 2136 ve TSMK Hazine 925 numarada iki nüshası daha kayıtlıdır.
3. Tuhfetü‘z-Zevrâ: Bağdat kadılığı esnasında yazdığı bir diğer mesnevi olan bu eserde Kâmî, Bağdat’ta medfun velileri anlatır. 26 başlıkta 581 beyitten oluşan mesnevi, Ali Yıldırım tarafından yayımlanmıştır (2000). Eser yayıma esas alınan nüshası dışında Kâmî Dîvânı’nın Edirne Selimiye, Badi Efendi, 2136/2 numaralı nüshasında da kayıtlıdır.
4. Fîrûz-nâme: Öğüt vermek amacıyla yazılmış temsilî bir mesnevi olan Fîrûz-nâme üçlü bir aşk hikâyesini konu alır. 159 beyitlik bu mesnevi Özlem Ercan tarafından yayımlanmıştır (2002). Yayıma esas alınan iki nüsha dışında Fîrûz-nâme, Kâmî Dîvânı’nın Edirne, Selimiye, Badi Efendi. 2136/1, İstanbul Üniv. Ktp., T. 2839 ve T. 2888 numaralı nüshalarında bulunmasının yanı sıra müstakil olarak TSMK, Revan 2015/4, v.146b-151a, Millet Kütüphanesi, Selimiye (Pertev Paşa). 419, v.22b-67a., Süleymaniye Ktp., Esad Efendi 3416, Viyana Kütüphanesi 721, v. 136-139, Mısır Millî Kütüphanesi 738, v. 253-256’da kayıtlıdır.
5. Şerh-i Hicv-i Şifâî: Şerh-i Kaside-i Şifâî ismiyle de bilinen eser, İran hükümdarı Şah Abbas’ın hekimbaşısı Şifâî’nin Mü‘min Han için kaside nazım şekliyle yazdığı hicviyyenin şerhidir. Kâmî, eserin başında Abdülkadir-i Bağdâdî’nin Mısır’dan Anadolu’ya geldiğinde Anadolu şairlerine bir armağan ve yeni bir çeşni olmak üzere bu kasideyi getirdiğini kendisinin de şerh ettiğini belirtir. Eserin kütüphanelerde bilinen beş nüshası mevcuttur: TTK Y/651, Süleymaniye Ktp., Hüsrev Paşa 603, Süleymaniye Ktp., Esad Efendi 2825, Kütahya İlçe Halk Ktp. 43 Ze 545/10, Marburg, Staatsbibliotek 3017.
6. Âsaf-nâme: Bu eser hakkında tarihle alakalı bir manzume olduğu dışında bilgi bulunamadığı gibi kütüphane kataloglarında nüshasına da rastlanamamıştır.
Kâmî’nin bunlar dışında Fetâvâ-yi Kâ‘idiyye, Huz Mâ Safâ (sözdizimi ile ilgili), Mehâmmü‘l-fukahâ Fî-Tabakâti‘l-Hanefiyye, Metâlib-i Sâ’ire, Salât-i Mes‘ûdî, Nefise-i Uhreviyye, Riyâzü‘l-Kâsimîn adlı bir kısmı telif bir kısmı tercüme dinî ve ilmî eserleri vardır. Bunlardan Riyazü’l-Kâsımîn Şam’da yayımlanmıştır (1421).
Şair ve şeyh bir babanın oğlu olarak dünyaya gelmiş olan Kâmî, aileden intikal eden bir tasavvuf ve edebiyat kültürüyle yetişmiş, babasının yanı sıra Edirne Mevlevîhanesi şeyhi Neşatî Dede’den Farsça ve edebiyat dersleri almış, ailesi vasıtasıyla Gülşenî, Neşatî vasıtasıyla da Mevlevî terbiyesine aşina olmuştur. Bu birikimle geliştirdiği şiir dili devrin şairleri ve şuara tezkiresi yazarları tarafından daima takdirle karşılanan Kâmî’nin şiirleri nazikâne, zarifâne, muhayyel, rengîn, ışıltılı ve nükteli olarak değerlendirilmiş, şairliğinin yanı sıra âlimlik ve münşiliği de övülmüştür. Silahdar Mustafa Paşa tarafından döneminin Nâbî’ye yakın derecede büyük şairi kabul edilen (Raşid 1315: V/401), Osmanzâde Tâib ve Seyyid Vehbî’nin ise devrin en iyi iki şairinden biri olarak gördüğü Kâmî (Salim 2005: 197; Dikmen 1991: 39), özellikle kasideleri, gazelleri, lugaz ve tarih manzumeleriyle öne çıkmıştır.
Bir yandan âşıkâne rindâne gazelleriyle Necâtî, Bâkî ve Şeyhülislam Yahya’nın çizgisini sürdüren bir yandan da Nâbî’den etkilenerek hikemî gazeller söyleyen Kâmî’yi bu iki üslup arasında değerlendirmek mümkündür. Ancak o daha çok rindâne ve âşıkâne şiirleriyle meşhur olmuştur. Kasidelerinde ise Nef’î etkisi görülür. Farsça ve Arapça’yı birinden diğerine tercüme yapabilecek, hatta bu dillerde şiir söyleyebilecek derecede iyi bilen Kâmî, Dîvân'ında Farsça şiirlerin yanı sıra dönemin temayülüne uyarak Çağatay Türkçesiyle de bir gazele yer vermiştir. Bu gazel Kapudan Mustafa Paşa’ya methiyedir. Kâmî’nin şiirleri gözle görülür bir sadelik, akıcılık ve hiç zorlanmadan söylenmiş intibaı veren rahat ve doğal bir söyleyişe sahiptir. Dönemin genel eğilimine uyarak günlük konuşma diline, halk söyleyişlerine, atasözleri ve deyimlere şiirinde bolca yer veren Kâmî, bunları başarıyla kullanmıştır, redif ve kafiye bulmakta da oldukça başarılıdır. Lale Devri'ni idrak eden bütün şairler gibi kaside, gazel ve tarih manzumelerinde devrin zevk ve eğlence hayatını, imar faaliyetlerini anlatan Kâmî, bir yandan da toplumsal aksaklıklara kayıtsız kalmamış zaman zaman şiirlerinde çağın bu yönüne dikkat çekmiştir. Mesnevi nazım şekliyle yazdığı “sûkiyye”si İstanbul’un mahalle ve semt isimlerini konu alan ilginç bir manzumedir (Kalpaklı 1995:42). Gülşenî olması dolayısıyla tasavvufi unsurlara da bolca yer vermiş, sadece Gülşenîlik değil, Mevlevîlik ve Bektaşîliğe dair şiirler de yazmış, kendi tasavvufi tecrübelerini kimi şiirlerinde dile getirmiştir.
Kaynakça
Abdülkadiroğlu, Abdülkerim (hzl.) (1999). İsmail Belîğ Nuhbetü’l-Âsâr Li-Zeyli Zübdeti’l-Eş’âr. Ankara: AKM Yay. 349-355.
Adıgüzel, Niyazi (2008). Edirneli Ahmed Bâdî’nin Riyâz-ı Belde-i Edirne Adlı Eserinin Tezkire Kısmı. Doktora Tezi. Edirne:Trakya Üniversitesi. 295-300.
Ali Canip (1927). "On İkinci Asır Edebiyatının En Meşhûr Simalarından: Edirneli [Kâmî] Efendi -Halil Nihad Bey'e-". Hayat. I(11). 4-6.
Babinger, Franz (1982). Osmanlı Tarih Yazarları ve Eserleri. çev. Prof. Dr. Coşkun Üçok. Ankara. 281.
Bursalı Mehmet Tahir (1333). Osmanlı Müellifleri. İstanbul. III: 141-142.
Canım, Rıdvan (1995). Başlangıçtan Günümüze Edirne Şairleri. Ankara: Akçağ Yay. 360.
Ceylan, Ömür (2011). "Klasik Türkçenin Ufuklarında: Edirneli Kâmî ve Çağatayca Manzumesi". Bağ Bozumu. Edebiyat Araştırmaları. İstanbul. Kesit Yayınları. 69-75.
Çapan, Pervin (hzl.) (2005). Mustafa Safâyî Efendi Tezkire-i Safâyî: Nuhbetü’l-Âsâr Min Fevâ’idi’l-Eş’âr İnceleme-Metin-İndeks. Ankara: AKM Yay. 521-524.
Çelebi-zâde Asım (1828). Asım Tarihi, İstanbul. 174.
Dikmen , Hamit (1991). Seyyid Vehbî ve Divanının Karşılaştırmalı Metni. Doktora Tezi. Ankara: Ankara Üniversitesi.
Ercan, Özlem (2002). “Kâmî Mehmed Efendi ve Fîrûznâme”. Uludağ Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Sosyal Bilimler Dergisi. III (3) : 115-134.
Erdem, Sadık (hzl.) (1994). Râmiz ve Âdâb-ı Zurafâ’sı. Ankara: AKM Yay. 39.
Erişen Yazıcı, Gülgün (hzl.) (1998). Edirneli Kami ve Divanının Tenkitli Metni. Doktora Tezi. Ankara: Ankara Üniversitesi.
Erişen Yazıcı, Gülgün. Kâmî Divanı. ekitap.kulturturizm.gov.tr/Eklenti/10619,kamipdf.pdf?0 (erişim tarihi: 20.07.2014)
Fatin (1271). Hatimetü'l-eş'ar. İstanbul. 351.
Gölpınarlı, Abdülbaki (1955). Divan Şiiri XVIII. Yüzyıl. İstanbul: Varlık Yay. 8.
Horata, Osman (2006). "Klasik Estetikte Hazan Rüzgârları: Son Klasik Dönem". Türk Edebiyatı Tarihi. C.II. Ankara: KB Yay.153-155.
Horata, Osman (2009). Has Bahçede Hazan Vakti XVIII. Yüzyıl: Son Klasik Dönem Türk Edebiyatı. Ankara: Akçağ Yay. 437-542.
İnce, Adnan (hzl.) (2005). Tezkiretü’ş-Şu’arâ Sâlim Efendi. Ankara: AKM Yay. 585-586.
İşli, Emin Nedret (1991). İstanbul’da Gömülü Şairlerin Mezar Kitabeleri. Yüksek Lisans Tezi. İstanbul: İstanbul Üniversitesi.
Kalpaklı, Mehmet (1995). “Kâmî'nin Lugazı (16-17.Yüzyillarda [Istanbul’da] Mahalle ve Semt Adlari)”. İstanbul, 14 (Temmuz): 42-45.
Köprülü-zade Mehmed Fuad (1934). Eski Şairlerimiz (Divan Edebiyatı Antolojisi). İstanbul. 456.
Mehmed Süreyya (1311). Sicill-i Osmani, İstanbul. 73.
Müstakim-zade Süleyman Sadeddin. Mecelletü'n-nisab ve fi'n-nisebi ve ve'l-küna ve'l-elkab. Süleymaniye Ktp. Halet Ef. no. 628. v.364a.
Kurnaz, Cemâl ve Mustafa Tatçı (hzl.) (2001). Mehmed Nâil Tuman, Tuhfe-i Nâilî - Divan Şairlerinin Muhtasar Biyografileri. C.I. Ankara: Bizim Büro Yay. 845-856.
Özcan, Abdulkadir (hzl.) (1989). Şeyhî Mehmed Efendi Şakâik-ı Nu’mâniye ve Zeyilleri-Vekâyiü’l-Fudalâ. İstanbul: Çağrı Yay. IV:567.
Özyılmaz Gündüz, Kezban (hzl.)(1994). Kâmî, Hayatı, Eserleri, Edebi Kişiliği ve Divanının Tenkidli Metni. Yüksek Lisans Tezi. Konya: Selçuk Üniversitesi.
Peremeci, Osman Nuri. Edirne Tarihi. İstanbul. Resimli Ay Matbaası.
Raşid (1315). Raşid Tarihi. İstanbul.
Yazıcı, Gülgün (2004). “Kâmî’nin Şiirlerinde Günlük Hayat”, Akademik Araştırmalar Dergisi. 6 21): 93-108.
Yazıcı, Gülgün (2001) . “Kâmî’nin Şiirlerinde Tasavvuf”. Tasavvuf Dergisi. 3 (7) : 217-230.
Yıldırım, Ali (1995). “Kâmî'nin Behçetü'l-Feyha Mesnevisi”. Fırat Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi. 7(1-2): 280-301.
Yıldırım, Ali (hzl.)(1995). Kâmî, Edirneli Mehmed Çelebi, Hayatı, Sanatı Eserleri ve Divanının Tenkitli Metni. Doktora Tezi. Elazığ: Fırat Üniversitesi.
Yıldırım, Ali (2000). “Kâmî’nin Tuhfetü’z-Zevrâ Adlı Mesnevîsi”, Fırat Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, S.5, Elazığ 2000, ss.81-111.
Yıldırım, Ali (hzl.)(2009). Kâmî Dîvânı (Edirneli Efendi Çelebi) Hayatı, Sanatı, Eserleri ve Dîvânının Tenkitli Metni. Ankara. MEB Yay.
Yıldırım, Ali (2001). “Kâmî’nin Divan Şiiri ve Şairi Hakkındaki Düşünceleri”. Fırat Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi. 11 (2): 185-198.
Kâmî Muhammed bin Ahmed bin İbrahim Edirnevî el-Hanefî Efendi (1421). Riyâzü’l-Kâsımîn ev Fıkhu’l-umrâni’l-İslâmî. hzl. Mustafa Ahmed bin Hamuş. Dimeşk.
Madde Yazım Bilgileri
Yazar: PROF. DR. GÜLGÜN YAZICIYayın Tarihi: 12.09.2014Güncelleme Tarihi: 12.11.2020Eserlerinden Örnekler
Gazel
Tokınup gülşeni âheste uyandurdı sabâ
Andelîbi yine aşk ile dolandurdı sabâ
Gül-zemîn-i çemeni ebr-i bahâra suladup
Cûları mevce-i reşk ile bulandurdı sabâ
Bülbülüñ nâle vü feryâdını gûş itmedügin
Yüzine urdı gül-i âli utandurdı sabâ
Gösterüp gonce-i ne’şgüfteyi seng-i yedevâr
Vâdi-i gülşene bârânı boşandurdı sabâ
Basıcak ceyş-i Habeş gibi benefşe çemeni
Sûsene tîgi levendâne kuşandurdı sabâ
Zülf-i dildâra dokunmam diyerek gerçekden
Dil-i vâbeste-i Kâmî’yi inandurdı sabâ
Gazel
Düşdi rind-i lâ-ubâlî câm-ı sahbâdan yaña
İltifât itmez felekde çarh-ı mînâdan yaña
Rişte-i sevdâya tâb-âver degül temkîn-i kûh
Zülf-i Leylâ’dur çeken Mecnûn’ı sahrâdan yaña
Hasretüñle dîde-i giryânuma virdüm güşâd
Kasr-ı dilden revzen açdum yine deryâdan yaña
Tal‘at-ı dildârı teşbîh itdiler çün kendüye
Oldı bâzâr âfitâb-ı ‘âlem-ârâdan yaña
Kurb-ı sultân oldı bâ‘is sûziş-i pervâneye
Bâd-zencünbân iken şem‘-i şeb-ârâdan yaña
Gülşen içre bülbüle bir dem hevâdâr olmadı
N’eylesün anı hevâ hoş verd-i ra‘nâdan yaña
Kâmiyâ eyler kazâ elbette keşf-i râz-ı ‘aşk
Çâki-i dâmen düşer dest-i Züleyhâ’dan yaña
Gazel
Ol âfetüñ ‘uşşâka vefâsında nazar var
Ammâ yine bir gûne cefâsında nazar var
Zâhid okur ol nev-resi hamyâzeler ile
Ser tâbe-kadem hüsn ü bahâsında nazar var
Sâkî görilür neş’ede te’sîri habâbuñ
Câmuñ bu mey-i huş-rübâsında nazar var
Kûteh-nazaruñ seyri medâ-yı basarından
Gâfil ki temâşâ-yı verâsında nazar var
Her bir güli bir renge kodı nâmiye ammâ
Nergisde olan neşv ü nemâsında nazar var
Olma taraf-ı devlet-i dünyâya çeşim-dûz
Nâ’il olanuñ zevk u safâsında nazar var
Her dîde-i ney şu‘le-i âvâz ile hem-dem
Kâmî hele dil-sûz nevâsında nazar var
Gazel
Ey hat-ı zûr ‘ârızı örter bürür misin
Bir şem‘ümüz var anı dahı söndürür misin
Alduñ rakîbi yanuña kayd-ı hayât ile
Kurbânuñ oldıgum ya bizi öldürür misin
Bir dâne kalmayınca cihân içre ey felek
Bu âsiyâbı tâbe-haşir döndürür misin
Ruhsâr-ı yâre gör ne ‘aceb nakş işledi
Ol duht-i rez didükleri sahbâ görür misin
Ey serv-i bâğ gördüñ o nahl-i sanavberi
Pâ der-gil-i firâk yirüñde durur mısın
Kûyuñda girye eylemesün n’işlesün şehâ
Bî-çâre mübtelâñı meger güldürür misin
Ağzuñda tüy bitince te’essüfle dâ’ima
Mazmûn-ı hatt-ı la‘lini sorar yürür misin
Reftâr-ı yâr tavr-ı hakîkatde Kâmiyâ
Semt-i mecâza sen dahı bilmem yürür misün
(Erişen Yazıcı, Gülgün. Kâmî Divanı, ekitap.kulturturizm.gov.tr/Eklenti/10619,kamipdf.pdf?0 (erişim tarihi: 20.07.2014).
İlişkili Maddeler
Yayın Tarihi: 12.09.2014Güncelleme Tarihi: 12.11.2020Eserlerinden Örnekler
Gazel
Tokınup gülşeni âheste uyandurdı sabâ
Andelîbi yine aşk ile dolandurdı sabâ
Gül-zemîn-i çemeni ebr-i bahâra suladup
Cûları mevce-i reşk ile bulandurdı sabâ
Bülbülüñ nâle vü feryâdını gûş itmedügin
Yüzine urdı gül-i âli utandurdı sabâ
Gösterüp gonce-i ne’şgüfteyi seng-i yedevâr
Vâdi-i gülşene bârânı boşandurdı sabâ
Basıcak ceyş-i Habeş gibi benefşe çemeni
Sûsene tîgi levendâne kuşandurdı sabâ
Zülf-i dildâra dokunmam diyerek gerçekden
Dil-i vâbeste-i Kâmî’yi inandurdı sabâ
Gazel
Düşdi rind-i lâ-ubâlî câm-ı sahbâdan yaña
İltifât itmez felekde çarh-ı mînâdan yaña
Rişte-i sevdâya tâb-âver degül temkîn-i kûh
Zülf-i Leylâ’dur çeken Mecnûn’ı sahrâdan yaña
Hasretüñle dîde-i giryânuma virdüm güşâd
Kasr-ı dilden revzen açdum yine deryâdan yaña
Tal‘at-ı dildârı teşbîh itdiler çün kendüye
Oldı bâzâr âfitâb-ı ‘âlem-ârâdan yaña
Kurb-ı sultân oldı bâ‘is sûziş-i pervâneye
Bâd-zencünbân iken şem‘-i şeb-ârâdan yaña
Gülşen içre bülbüle bir dem hevâdâr olmadı
N’eylesün anı hevâ hoş verd-i ra‘nâdan yaña
Kâmiyâ eyler kazâ elbette keşf-i râz-ı ‘aşk
Çâki-i dâmen düşer dest-i Züleyhâ’dan yaña
Gazel
Ol âfetüñ ‘uşşâka vefâsında nazar var
Ammâ yine bir gûne cefâsında nazar var
Zâhid okur ol nev-resi hamyâzeler ile
Ser tâbe-kadem hüsn ü bahâsında nazar var
Sâkî görilür neş’ede te’sîri habâbuñ
Câmuñ bu mey-i huş-rübâsında nazar var
Kûteh-nazaruñ seyri medâ-yı basarından
Gâfil ki temâşâ-yı verâsında nazar var
Her bir güli bir renge kodı nâmiye ammâ
Nergisde olan neşv ü nemâsında nazar var
Olma taraf-ı devlet-i dünyâya çeşim-dûz
Nâ’il olanuñ zevk u safâsında nazar var
Her dîde-i ney şu‘le-i âvâz ile hem-dem
Kâmî hele dil-sûz nevâsında nazar var
Gazel
Ey hat-ı zûr ‘ârızı örter bürür misin
Bir şem‘ümüz var anı dahı söndürür misin
Alduñ rakîbi yanuña kayd-ı hayât ile
Kurbânuñ oldıgum ya bizi öldürür misin
Bir dâne kalmayınca cihân içre ey felek
Bu âsiyâbı tâbe-haşir döndürür misin
Ruhsâr-ı yâre gör ne ‘aceb nakş işledi
Ol duht-i rez didükleri sahbâ görür misin
Ey serv-i bâğ gördüñ o nahl-i sanavberi
Pâ der-gil-i firâk yirüñde durur mısın
Kûyuñda girye eylemesün n’işlesün şehâ
Bî-çâre mübtelâñı meger güldürür misin
Ağzuñda tüy bitince te’essüfle dâ’ima
Mazmûn-ı hatt-ı la‘lini sorar yürür misin
Reftâr-ı yâr tavr-ı hakîkatde Kâmiyâ
Semt-i mecâza sen dahı bilmem yürür misün
(Erişen Yazıcı, Gülgün. Kâmî Divanı, ekitap.kulturturizm.gov.tr/Eklenti/10619,kamipdf.pdf?0 (erişim tarihi: 20.07.2014).
İlişkili Maddeler
Güncelleme Tarihi: 12.11.2020Eserlerinden Örnekler
Gazel
Tokınup gülşeni âheste uyandurdı sabâ
Andelîbi yine aşk ile dolandurdı sabâ
Gül-zemîn-i çemeni ebr-i bahâra suladup
Cûları mevce-i reşk ile bulandurdı sabâ
Bülbülüñ nâle vü feryâdını gûş itmedügin
Yüzine urdı gül-i âli utandurdı sabâ
Gösterüp gonce-i ne’şgüfteyi seng-i yedevâr
Vâdi-i gülşene bârânı boşandurdı sabâ
Basıcak ceyş-i Habeş gibi benefşe çemeni
Sûsene tîgi levendâne kuşandurdı sabâ
Zülf-i dildâra dokunmam diyerek gerçekden
Dil-i vâbeste-i Kâmî’yi inandurdı sabâ
Gazel
Düşdi rind-i lâ-ubâlî câm-ı sahbâdan yaña
İltifât itmez felekde çarh-ı mînâdan yaña
Rişte-i sevdâya tâb-âver degül temkîn-i kûh
Zülf-i Leylâ’dur çeken Mecnûn’ı sahrâdan yaña
Hasretüñle dîde-i giryânuma virdüm güşâd
Kasr-ı dilden revzen açdum yine deryâdan yaña
Tal‘at-ı dildârı teşbîh itdiler çün kendüye
Oldı bâzâr âfitâb-ı ‘âlem-ârâdan yaña
Kurb-ı sultân oldı bâ‘is sûziş-i pervâneye
Bâd-zencünbân iken şem‘-i şeb-ârâdan yaña
Gülşen içre bülbüle bir dem hevâdâr olmadı
N’eylesün anı hevâ hoş verd-i ra‘nâdan yaña
Kâmiyâ eyler kazâ elbette keşf-i râz-ı ‘aşk
Çâki-i dâmen düşer dest-i Züleyhâ’dan yaña
Gazel
Ol âfetüñ ‘uşşâka vefâsında nazar var
Ammâ yine bir gûne cefâsında nazar var
Zâhid okur ol nev-resi hamyâzeler ile
Ser tâbe-kadem hüsn ü bahâsında nazar var
Sâkî görilür neş’ede te’sîri habâbuñ
Câmuñ bu mey-i huş-rübâsında nazar var
Kûteh-nazaruñ seyri medâ-yı basarından
Gâfil ki temâşâ-yı verâsında nazar var
Her bir güli bir renge kodı nâmiye ammâ
Nergisde olan neşv ü nemâsında nazar var
Olma taraf-ı devlet-i dünyâya çeşim-dûz
Nâ’il olanuñ zevk u safâsında nazar var
Her dîde-i ney şu‘le-i âvâz ile hem-dem
Kâmî hele dil-sûz nevâsında nazar var
Gazel
Ey hat-ı zûr ‘ârızı örter bürür misin
Bir şem‘ümüz var anı dahı söndürür misin
Alduñ rakîbi yanuña kayd-ı hayât ile
Kurbânuñ oldıgum ya bizi öldürür misin
Bir dâne kalmayınca cihân içre ey felek
Bu âsiyâbı tâbe-haşir döndürür misin
Ruhsâr-ı yâre gör ne ‘aceb nakş işledi
Ol duht-i rez didükleri sahbâ görür misin
Ey serv-i bâğ gördüñ o nahl-i sanavberi
Pâ der-gil-i firâk yirüñde durur mısın
Kûyuñda girye eylemesün n’işlesün şehâ
Bî-çâre mübtelâñı meger güldürür misin
Ağzuñda tüy bitince te’essüfle dâ’ima
Mazmûn-ı hatt-ı la‘lini sorar yürür misin
Reftâr-ı yâr tavr-ı hakîkatde Kâmiyâ
Semt-i mecâza sen dahı bilmem yürür misün
(Erişen Yazıcı, Gülgün. Kâmî Divanı, ekitap.kulturturizm.gov.tr/Eklenti/10619,kamipdf.pdf?0 (erişim tarihi: 20.07.2014).
İlişkili Maddeler
Eserlerinden Örnekler
Gazel
Tokınup gülşeni âheste uyandurdı sabâ
Andelîbi yine aşk ile dolandurdı sabâ
Gül-zemîn-i çemeni ebr-i bahâra suladup
Cûları mevce-i reşk ile bulandurdı sabâ
Bülbülüñ nâle vü feryâdını gûş itmedügin
Yüzine urdı gül-i âli utandurdı sabâ
Gösterüp gonce-i ne’şgüfteyi seng-i yedevâr
Vâdi-i gülşene bârânı boşandurdı sabâ
Basıcak ceyş-i Habeş gibi benefşe çemeni
Sûsene tîgi levendâne kuşandurdı sabâ
Zülf-i dildâra dokunmam diyerek gerçekden
Dil-i vâbeste-i Kâmî’yi inandurdı sabâ
Gazel
Düşdi rind-i lâ-ubâlî câm-ı sahbâdan yaña
İltifât itmez felekde çarh-ı mînâdan yaña
Rişte-i sevdâya tâb-âver degül temkîn-i kûh
Zülf-i Leylâ’dur çeken Mecnûn’ı sahrâdan yaña
Hasretüñle dîde-i giryânuma virdüm güşâd
Kasr-ı dilden revzen açdum yine deryâdan yaña
Tal‘at-ı dildârı teşbîh itdiler çün kendüye
Oldı bâzâr âfitâb-ı ‘âlem-ârâdan yaña
Kurb-ı sultân oldı bâ‘is sûziş-i pervâneye
Bâd-zencünbân iken şem‘-i şeb-ârâdan yaña
Gülşen içre bülbüle bir dem hevâdâr olmadı
N’eylesün anı hevâ hoş verd-i ra‘nâdan yaña
Kâmiyâ eyler kazâ elbette keşf-i râz-ı ‘aşk
Çâki-i dâmen düşer dest-i Züleyhâ’dan yaña
Gazel
Ol âfetüñ ‘uşşâka vefâsında nazar var
Ammâ yine bir gûne cefâsında nazar var
Zâhid okur ol nev-resi hamyâzeler ile
Ser tâbe-kadem hüsn ü bahâsında nazar var
Sâkî görilür neş’ede te’sîri habâbuñ
Câmuñ bu mey-i huş-rübâsında nazar var
Kûteh-nazaruñ seyri medâ-yı basarından
Gâfil ki temâşâ-yı verâsında nazar var
Her bir güli bir renge kodı nâmiye ammâ
Nergisde olan neşv ü nemâsında nazar var
Olma taraf-ı devlet-i dünyâya çeşim-dûz
Nâ’il olanuñ zevk u safâsında nazar var
Her dîde-i ney şu‘le-i âvâz ile hem-dem
Kâmî hele dil-sûz nevâsında nazar var
Gazel
Ey hat-ı zûr ‘ârızı örter bürür misin
Bir şem‘ümüz var anı dahı söndürür misin
Alduñ rakîbi yanuña kayd-ı hayât ile
Kurbânuñ oldıgum ya bizi öldürür misin
Bir dâne kalmayınca cihân içre ey felek
Bu âsiyâbı tâbe-haşir döndürür misin
Ruhsâr-ı yâre gör ne ‘aceb nakş işledi
Ol duht-i rez didükleri sahbâ görür misin
Ey serv-i bâğ gördüñ o nahl-i sanavberi
Pâ der-gil-i firâk yirüñde durur mısın
Kûyuñda girye eylemesün n’işlesün şehâ
Bî-çâre mübtelâñı meger güldürür misin
Ağzuñda tüy bitince te’essüfle dâ’ima
Mazmûn-ı hatt-ı la‘lini sorar yürür misin
Reftâr-ı yâr tavr-ı hakîkatde Kâmiyâ
Semt-i mecâza sen dahı bilmem yürür misün
(Erişen Yazıcı, Gülgün. Kâmî Divanı, ekitap.kulturturizm.gov.tr/Eklenti/10619,kamipdf.pdf?0 (erişim tarihi: 20.07.2014).
İlişkili Maddeler
Sn. | Madde Adı | D.Tarihi / Ö.Tarihi | Benzerlik | İncele |
---|---|---|---|---|
1 | MÂTEMÎ/HÂTEMÎ | d. ? - ö. 1595/96 | Doğum Yeri | Görüntüle |
2 | SEVDAYÎ, Ahmed Çelebi | d. ? - ö. 1590 | Doğum Yeri | Görüntüle |
3 | SÂDIK, Edirneli | d. 1831 - ö. 1854 ds. | Doğum Yeri | Görüntüle |
4 | MÂTEMÎ/HÂTEMÎ | d. ? - ö. 1595/96 | Doğum Yılı | Görüntüle |
5 | SEVDAYÎ, Ahmed Çelebi | d. ? - ö. 1590 | Doğum Yılı | Görüntüle |
6 | SÂDIK, Edirneli | d. 1831 - ö. 1854 ds. | Doğum Yılı | Görüntüle |
7 | MÂTEMÎ/HÂTEMÎ | d. ? - ö. 1595/96 | Ölüm Yılı | Görüntüle |
8 | SEVDAYÎ, Ahmed Çelebi | d. ? - ö. 1590 | Ölüm Yılı | Görüntüle |
9 | SÂDIK, Edirneli | d. 1831 - ö. 1854 ds. | Ölüm Yılı | Görüntüle |
10 | MÂTEMÎ/HÂTEMÎ | d. ? - ö. 1595/96 | Meslek | Görüntüle |
11 | SEVDAYÎ, Ahmed Çelebi | d. ? - ö. 1590 | Meslek | Görüntüle |
12 | SÂDIK, Edirneli | d. 1831 - ö. 1854 ds. | Meslek | Görüntüle |
13 | MÂTEMÎ/HÂTEMÎ | d. ? - ö. 1595/96 | Alan/Yüzyıl/Saha | Görüntüle |
14 | SEVDAYÎ, Ahmed Çelebi | d. ? - ö. 1590 | Alan/Yüzyıl/Saha | Görüntüle |
15 | SÂDIK, Edirneli | d. 1831 - ö. 1854 ds. | Alan/Yüzyıl/Saha | Görüntüle |
16 | MÂTEMÎ/HÂTEMÎ | d. ? - ö. 1595/96 | Madde Adı | Görüntüle |
17 | SEVDAYÎ, Ahmed Çelebi | d. ? - ö. 1590 | Madde Adı | Görüntüle |
18 | SÂDIK, Edirneli | d. 1831 - ö. 1854 ds. | Madde Adı | Görüntüle |