KAVSÎ-İ TEBRÎZÎ, Alican

(d. ?/? - ö. ?/?)
Dîvân Şairi
(Divan/Yazılı Edebiyat / 17. Yüzyıl / Azeri)
ISBN: 978-9944-237-86-4

Asıl ismi Alican olan Kavsî, Tebrizlidir. (Araslı 1958: 3; Seyidov 1963: 3; Hey’et 1358: 63; Akpınar 1994: 29; Kerimov 2005: 3; Hikmet 1928: 196; Bayram 2005: 188 ) Hayatı hakkında Azerbaycan’da yapılan çalışmalarda da belirtildiğine göre ( Araslı 1998: 572-573; Seyidov 1963: 20-24; Reiszade 1376: 11-14) bazı Hind ve Fars tezkirelerinin verdiği kısa bilgiler dışında bir bilgi yoktur. Anadolu’da yazılan tezkirelerde de herhangi bir bilgiye rastlanmamaktadır. Doğum tarihi belli değildir. Yaşadığı devir ile ilgili genel bilgilere şiirlerinden ulaşılmaktadır. Bir terci-i bendinde Sultan Süleyman’dan ve Uğurlu Han oğlu Musâhîb’den bahsetmektedir (Çakır 2008: 1043-1045 ). Burada bahsettiği Sultan Süleyman, 1666-1694 yılları arasında hüküm sürmüş bir Safevî hükümdarıdır ( Araslı 1958: 3). Yine beyitte ismi geçen 1666-1667 tarihlerinde Gence’de hakimiyet kurmuş olan Uğurlu Han oğlu Musâhîb de devrin önemli yöneticilerindendir. Ve Kavsî bir müddet Gence’de onun sarayında kalmıştır. ( Devletâbâdî 1377: 604; Aliyarlı 1996: 432.)
 Kavsî’nin şiirine nazire yazdığı ve bir tercî’-i bendinde de (Çakır 2008: 1037-1042) bağını tasvir ettiği Mirza Tâhir-i Kazvînî de 1606-1701 yılları arasında yaşamış ve 1689-1697 yılları arasında önce Şah Süleyman’ın sonra da Şah Hüseyin’in baş vezirliğini yapmıştır. (Kerimov 2005: 4) Bütün bu bilgilerden hareketle Kavsî’nin 17. yüzyılın ilk yarısında dünyaya geldiği, ortalarında ve ikinci yarısında hayatta olduğu tahmin edilmektedir. (Çakır 2008: 6-9) Ailesi ile ilgili bilgiler de Kavsî mahlasıyla şiirler yazmış olan dedesinin ve babasının var olduğu bilgisi ile sınırlıdır. Tebriz’de doğmuş olan Kavsî, ilk eğitimini burada gördükten sonra devrin ilim merkezi olan Isfahan’a gitmiş ve orada büyük âlimlerden biri olan Ağa Hüseyin Hansârî’den eğitim almıştır. Daha sonra bir müddet Hindistan’da Ekber Şah’ın sarayında bulunmuştur. ( Akpınar 2002: 69; Muhtaroğlu, c. 1, 1993: 157) Tebriz’e geri dönmüş ve burada hayatının geri kalan kısmını bir din adamı olarak sürdürmüştür ( Akpınar 1994: 29 ). Vefat tarihi bilinmemektedir. Dîvân'ındaki bazı beyitlerden ve yaşadığı bölgenin özelliklerinden hareketle Şiî mezhebinden olduğu düşünülmektedir. 
Kavsî şiirlerini bir dîvânda toplamıştır. Dîvân'ın tespit edilen on nüshası vardır. Bu nüshalar üzerinden Mümine Çakır tarafından doktora çalışması yapıldı. Dîvân, gazellerle başlamaktadır. Mürettep bir divanda bulunması gereken kaside nazım şekline yer vermemiştir. Kavsî, bu sebeple bir gazel şairi olarak kabul edilebilir. Dîvân'ın nüshalarında farklı rakamlar olmakla birlikte hazırlanan tenkitli metinde 552 gazel, 2 terkîb-i bend, 3 tercî-i bend, 1 murabba, 5 muhammes, 1 müseddes ve 11 rubai yer almaktadır (Çakır 2008: 311).

Kavsî, beyitlerinde zaman zaman “dilsizlik”ten şikayet eder. Devrinde yöneticiler tarafından Farsça karşısında ikinci plana düşürülen Türkçeye bu sebeple Türkçeyi en güzel haliyle kullanarak sahip çıkar. Arapça ve Farsça kelimelerden ziyade Türkçe kelime ve tamlamaları tercih eder. Oldukça sade ve anlaşılır bir dili vardır. Halk söyleyişlerine, kalıplaşmış ifadelere, atasözlerine ve deyimlere sıkça yer vermiştir. Bu kullanımlar sırasında deyimleri hem gerçek hem de mecaz anlamlarını kastedecek şekilde başarıyla kullanmıştır. Ayrıca Arapça veya Farsçasını kullandığı kelimenin aynı beyitte Türkçesine de başarıyla yer verir. Gazelleri oldukça renkli ve hareketlidir. Beyitlerde siyah-beyaz, sarı, yeşil, kırmızı renkler dikkat çeker. Toplum hayatına ait canlı sahnelere, günlük hayata dair ayrıntılara beyitlerde rastlamak mümkündür. Bütün bunlarda sehl-i mümteni hissedilir. Kavsî’nin dilinde 17. yüzyılda devrin Azerî Türkçesinin özellikleri görülmektedir. Özellikle paralelleşme denilen geçiş devri özelliği olan sözcüklerin, seslerin, eklerin farklı şekillerinin aynı metinde bir arada kullanılması, “ben ve men”, kibi ve kimi” gibi, ya da I. çokluk şahıs ek-fiilin geniş zamanı olan “-ız, -iz” yerine zaman zaman “ık, -ik” ekinin kullanılması gibi, Kavsî’de görülen özelliklerdendir. Ayrıca Türkçe ve Farsça kelimelerle terkipler kurmuştur. “Ben-i yek-reng, harîf-i her” gibi. ( Çakır 2008: 82-87 ).
Kavsî, bir takım tasavvufî tabirleri kullanmakla birlikte onda tasavvuf, derinliği olmayan, sadece aşk karşısında âşığın halini ifade etmek için kullanılan bir unsur olarak ortaya çıkmaktadır. Kavsî’de aşk, maddîdir. İlâhî aşka ve tasavvufa klasik birkaç ifadenin dışında rastlanmamaktadır. Dîvân'ın başında bulunan bir tevhid, iki nât ve Hz. Ali’yi konu alan bir gazelin dışında ve birkaç münacât türünde gazelden başka dînî muhtevalı şiiri yoktur ( Çakır 2008: 23-24 ).
 Kavsî’nin Divân'ında dikkat çeken bir özellik de nazirelerdir. “Fuzûlî mektebinin önemli bir temsilcisi” ( Rüstemova 2004: 477 ) ve Fuzûlî takipçisi kabul edilen Kavsî, en çok Fuzûlî’ye nazireler ve “nazirenin uzantısı” tazminler yazmıştır. Devrinin önemli şairlerinden Vahîd’e yazdığı nazirelerinin dışında Ali Şir Nevâî’ye yazdığı nazireleri de vardır. Nazireleri basit birer taklit eseri olmayıp, bazı benzerliklerin dışında kendine has mazmunları ve hayalleri olan başarılı ve orijinal şiirlerdir. 16. Yüzyılda Afyon’da yaşamış, Afyon Mevlevîhânesi Şeyhi, Semâî mahlaslı Derviş Mehmed Çelebi’nin mütekerrir müseddesine yazdığı iki naziresi oldukça dikkat çekicidir. Bu müseddesin, her bendinin sonunda tekrar edilen “Belâ dildendür ol dildâr elinden dâdımız yokdur / Gönüldendür şikayet kimseden feryâdımuz yokdur” (Çıpan 2002: 62) beytinin iki mısralarını birer gazelinde kullanarak müseddesi tazmin etmiştir (Çakır 2008: 597). Bu nazireleri de onun Anadolu’daki şairlerden haberdar olduğunu göstermektedir. Kavsî, kendisinden önce gelen Fuzûlî, Ali Şir Nevâî, Vahîd ve Saib Tebrîzî gibi şairlerden etkilenerek bu şairlerin bir kısmına nazireler yazdı. Ayrıca kendisinden sonra gelen şairleri de etkilemiştir. Hatta yakın coğrafyalarda bulunan Ermeniler arasında da onun şiirleri okundu ve bestelendi. Elyas Muşeg Astvasaturyan 1721 tarihinde tamamladığı mecmuasına Kavsî’nin şiirlerinden örnekler almıştır. ( Seyidov 1976: 146-147 ) Kavsî, dili kullanmadaki becerisi, sosyal hayatı şiire dahil edişi ve başarılı şiirleriyle Anadolu topraklarında pek bilinmeyen fakat Anadolu dışındaki Türk topraklarında tanınan önemli bir divan şairidir. 

Kaynakça

A Catalogue Of Persian Manuscrıpts. (Compiled By Ahmad Monzavı), Publication No: 33. Regiomal Cultural Instıtute. C. 3.  2488.

Akpınar, Yavuz (2002). “Kavsî Tebrîzî”. İslam Ansiklopedisi. C. 25. İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı Yay.  69-70.

Aliyarlı, Süleyman (1996). Azerbaycan Tarihi, Uzak Geçmişten 1870-ci İllere Kadar. Bakı.

Araslı, Hamit (1956). XVII-XVIII. Asr Azerbaycan Edebiyatı Tarihi. Bakı.

Araslı, Hamit (1958). Gövsî Tebrîzî, Seçilmiş Eserleri. Bakı.

Araslı, Hamit (1998). Azerbaycan Edebiyatı Tarihi ve Problemleri (Seçilmiş Eserleri 1. cilt) Bakı: Gençlik.

Aziz Devletâbâdî (1377). Suhanverân-ı Azerbaycan. İntişârât-ı Sütûde. C. II. Tahran.

Bayram, Ömer (2005). Azerbaycan Sahası Tezkireleri ve Seyyid Azim Şirvânî’nin Tezkiresi. Doktora Tezi. Ankara: Gazi Üniversitesi. 

Çakır Mümine (hzl.) (2008). Kavsî, Hayatı, Edebî Kişiliği ve Dîvânı ( İnceleme-Tenkitli Metin- Dizin). Doktora Tezi. Ankara: Gazi Üniversitesi.

Çıpan, Mustafa (2002). Dîvâne Mehmed Çelebi (Afyon Mevlevîhânesi Şeyhi). Konya:  Konya Valiliği İl Kültür Müdürlüğü Yay. 

Kerimov, Paşa (2005). Qövsi Tebrizi Seçilmiş Eserleri.  Bakı: Lider Neşriyat.

Mahmud Hidâyet. Gülzâr-ı Câvidân. C. 2.

Muhtaroğlu, Vilayet (1993). Türkiye Dışındaki Türk Edebiyatları Antolojisi, Azerbaycan Edebiyatı. C. 1. KB Yay. 157.

Reiszade, Seyide Hamide (1376). Dîvân-ı Kavsî. Tahran: Hûşe Matbaası.

Rieu, Charles (1888). Catalogue of The Turkish Manuseripts in The British Muzeum. London.

Rüstemova, Azade (2004). “Azerî (Doğu Oğuz) Sahası XI-XVIII Yüzyıllar”. Türk Dünyası Edebiyat Tarihi. C. 6.  Ankara: AKM Yay.

Süleyman Mümtaz (1925). “Kavsî”. Azerbaycan Edebiyatı. 5. Üçüncü Beynelmilel Matbaası.



Madde Yazım Bilgileri

Yazar: DR. ÖĞR. ÜYESİ MUMİNE ÇAKIR
Yayın Tarihi: 31.12.2014
Güncelleme Tarihi: 21.11.2020

Eserlerinden Örnekler


Dutar âheng mutrib çün dil-i pür-ıztırâb oynar

Meger bilmez mi kim defsiz bu ser-mest-i harâb oynar 

Uşaklar teg senün kapunda çarh-ı pîr illerdür

Bu ümmîd ile kim bir gün olur bir feth-i bâb oynar 

Nice etfâl ile dîvâne hem-raks olmasun yâ Rab

Ki zevkinden nesîm-i nev-bahârun şeyh u şâb oynar 

Beni reşk âteşi mey teg ider bir şu’le od sâkî

Sipend-i şûh çün mestâne raks eyler kebâb oynar

Gönül sen çarh-ı bî-zinhârdan zinhâra tiz geldün

Ki her bir dâne başında yüz il bu âsyâb oynar 

Özünçün sâye-bân fikr eyle çıh gerdûnun altından

Ki bir gün öz yerinden âhir ol zerrîn-tınâb oynar 

N’ola ger bî-karâr olsam sipihrün pîç ü tâbından

Ki başumda felâhen teg bu agır âsyâb oynar 

Bu ol söz pertevidür kim Fużûlî söylemiş Kavsî  

Niçün kim mevclenmiş suda ‘aks-i âftâb oynar 

(Çakır Mümine (hzl.) (2008). Kavsî, Hayatı, Edebî Kişiliği ve Dîvânı ( İnceleme-Tenkitli Metin- Dizin). Doktora Tezi. Ankara: Gazi Üniversitesi. 495.)

***

Işkında ol perînün efsâne olmayam mı

Zencîr üzmeyem mi dîvâne olmayam mı 

Öz rütbesince her kim zillet çeker cihânda

Ben genc-i râygânem vîrâne olmayam mı 

Ben özgeden özümden öz gönlüm ü gözümden 

Ol âşinâdan ötrü bîgâne olmayam mı

Ol cilve salmasun mı her gün beni ayagdan

Bir böyle seyl önünde vîrâne olmayam mı

Ey gülbün-i nezâket herçend bülbülem ben

Sen şem’-i mahfil olsan pervâne olmayam mı

Çöllerde varmayam mı Mecnûn ile ser-â-ser

Dîvâneyem anunla hem-hâne olmayam mı

Leylîlenür ol âhû tedrîc birle Kavsî

Ben dahi vara vara dîvâne olmayam mı 

(Çakır Mümine (hzl.) (2008). Kavsî, Hayatı, Edebî Kişiliği ve Dîvânı ( İnceleme-Tenkitli Metin- Dizin). Doktora Tezi. Ankara: Gazi Üniversitesi. 980.)


***

Hîç yahmaz öz elile sînemde şem-i dâgı

Yandurdı ol beni kim yansun anun çerâgı 

Bir yol işitmez ol mâh efgânumı ne sözdür

Kim güllerün hemîşe bülbüldedür kulagı 

Maglûb-ı hüsndür ‘ışk ger Rüstem-i zamândur

Ferhâdı çapdı Şîrîn Ferhâd çapdı dâgı

Hat leşgerüne çok hem yüz virme ey güzel kim

Bir dahi yok anun teg sultân-ı hüsne yagı 

 
Şâm-ı firâk-ı hâlin hicrân telâfîsinde

Bir ŝubh-dem su’âl it ey gözlerüm çerâgı 

Ben ‘ışk vâdîsinde ser-geşte olmayım mı

Kim bu çölün görünmez hîç bir ucı bucagı 

Her kime devr-i gerdûn ger bâde virdi ger hûn

Bir bir benüm başumda sındurdı boş çanagı 

Aldanma virse gerdûn tâc u külâh-ı devlet

Kim bu harîf oynar peyveste dagı dagı

Kasdına bir ilandur leyl ü nehâr-ı ‘âlem

Her kim ki fark eyler Kavsî karadan agı 

(Çakır Mümine (hzl.) (2008). Kavsî, Hayatı, Edebî Kişiliği ve Dîvânı ( İnceleme-Tenkitli Metin- Dizin). Doktora Tezi. Ankara: Gazi Üniversitesi. 972.)

***

 Cihâne şûr salmış duzlu güftârun edâlardan

Seni ey cân-ı şîrîn sahlasun Tengri belâlardan 

İşüm peyveste bûy-ı zülfün almakdur sabâlardan

Gedâlık eylerem ezbes ki dervîşem gedâlardan 

Haberdâr olmayan mi’râc-ı ma’nâdan ne bilsün kim

Senün yerden göge var imtiyâzun dil-rubâlardan 

Güneş ikbâlini gör katre-i şebnemle kim hüsnün

Yetişse arşa başı göz götürmez bî-nevâlardan 

Kerem kıl rişte-i medd-i nigâhun kesme benden kim

Üzüldi rişte-i cân tâ üzüldüm âşinâlardan 

Hevâ-yı nefse zinhâr ey Züleyhâ koyma ‘ışk adın

Ki hüsn-i pâk çekmez dâmenin bî-müdde’âlardan 

Ona nakd-i hayâtun öz elünle tapşur âzâd ol

Ki ben düşdüm belâya her kadar kaçdum belâlardan

Gönül âyînesin göz nola çalsa daşdan daşa

Ki farż-ı ‘ayndur kat’-ı ta’alluk hod-nümâlardan 

Nigâh-ı âşinâdan vahşet-i tîr eylerem Kavsî

İşitdüm bes ki men bîgâne sözler âşinâlardan 

(Çakır Mümine (hzl.) (2008). Kavsî, Hayatı, Edebî Kişiliği ve Dîvânı ( İnceleme-Tenkitli Metin- Dizin). Doktora Tezi. Ankara: Gazi Üniversitesi. 866)


İlişkili Maddeler

Sn.Madde AdıD.Tarihi / Ö.TarihiBenzerlikİncele
1ALİ FEYZULLAHÎ VAHİDd. 1899 - ö. 06.05.1995Doğum YeriGörüntüle
2SABÛRÎ, Hüseyin Sabûrî Efendi, Tebrizlid. ? - ö. 1852Doğum YeriGörüntüle
3MÎRZÂ MAHDÛMd. ? - ö. 1587Doğum YeriGörüntüle
4ALİ FEYZULLAHÎ VAHİDd. 1899 - ö. 06.05.1995Doğum YılıGörüntüle
5SABÛRÎ, Hüseyin Sabûrî Efendi, Tebrizlid. ? - ö. 1852Doğum YılıGörüntüle
6MÎRZÂ MAHDÛMd. ? - ö. 1587Doğum YılıGörüntüle
7ALİ FEYZULLAHÎ VAHİDd. 1899 - ö. 06.05.1995Ölüm YılıGörüntüle
8SABÛRÎ, Hüseyin Sabûrî Efendi, Tebrizlid. ? - ö. 1852Ölüm YılıGörüntüle
9MÎRZÂ MAHDÛMd. ? - ö. 1587Ölüm YılıGörüntüle
10ALİ FEYZULLAHÎ VAHİDd. 1899 - ö. 06.05.1995MeslekGörüntüle
11SABÛRÎ, Hüseyin Sabûrî Efendi, Tebrizlid. ? - ö. 1852MeslekGörüntüle
12MÎRZÂ MAHDÛMd. ? - ö. 1587MeslekGörüntüle
13ALİ FEYZULLAHÎ VAHİDd. 1899 - ö. 06.05.1995Alan/Yüzyıl/SahaGörüntüle
14SABÛRÎ, Hüseyin Sabûrî Efendi, Tebrizlid. ? - ö. 1852Alan/Yüzyıl/SahaGörüntüle
15MÎRZÂ MAHDÛMd. ? - ö. 1587Alan/Yüzyıl/SahaGörüntüle
16ALİ FEYZULLAHÎ VAHİDd. 1899 - ö. 06.05.1995Madde AdıGörüntüle
17SABÛRÎ, Hüseyin Sabûrî Efendi, Tebrizlid. ? - ö. 1852Madde AdıGörüntüle
18MÎRZÂ MAHDÛMd. ? - ö. 1587Madde AdıGörüntüle