KUDDUSİ, Ahmed

(d. 1183/15.07.1769 - ö. 1265/1849)
Tekke Şairi
(Tekke / 19. Yüzyıl / Anadolu-Osmanlı-Türkiye)
ISBN: 978-9944-237-86-4

Asıl adı Ahmed’dir. Şeyh Ahmed, Kuddûsî Baba ve Maraşîzâde adlarıyla da tanınmaktadır. Kuddûsî Ahmed Efendi, 15 Temmuz 1769'da (11 Rebîülevvel 1183) Niğde’nin Bor ilçesinde doğmuştur. Babası Maraş’tan Niğde’ye göç eden Nakşibendi şeyhi Seyyid İbrahim Efendi’dir. Maraş’ın en eski ailelerinden kabul edilen Tekerekli ailesine mensup olarak bilinmektedirler. Dulkadirli Türkmenistan’dan gelirken hep âlim çıkaran Tekerekli ailesini de getirmiştir. Ahmed Kuddûsî bu aileye dayanmaktadır (www.eskisite.kahramanmarasbb.com). III. Mustafa, I. Abdulhamid, III. Selim, IV. Mustafa ve Abdulmecid dönemlerini gören Kuddûsî’nin padişahlardan ikisini veya bazı rivayetlere göre dördünü gördüğü belirtilmektedir (www.dergipark.ulakbim.gov.tr). 1807 ve 1810 yıllarında yaşanan Osmanlı-Rus savaşına, ardından da Balkan savaşına katılmıştır. Savaş sonrası bir süre Şumnu’da kaldıktan sonra tekrar hacca giderek memleketi olan Bor’a dönmüştür. Gençliğinde manevi aşka düştüğü ifade edilen Kuddûsî’nin, sonraki yıllarda “feyze ermek için çokça evlenmesi gerektiğine dair manevi bir işaret aldığını” belirterek 16 hanımla evlendiği ve bunlardan da 26 çocuğu olduğu belirtilmektedir (Kuddûsî Divanı 114/10/145; Kuddûsî Hazinetü’l Esrar 12’den Ünver 2003: 138). Kuddûsî din eğitimini babasından almıştır. Medrese eğitimine başlamakla birlikte, Kâzımîr Hâşiyesi’nde “ilm-i zâhir ile Hak Celle ve Alâ bilinmez, ilmi yakîn hâsıl olmaz” ibaresini okuduktan sonra okulu bırakmış ve tasavvufa yönelmiştir. Nakşibendi tarikatı ile ilgili eğitimini babasından alan Kuddûsî, zikr, şükr, cezbe ve aşkı arttıkça genç yaşta velilik basamaklarını hızla tırmanmıştır. Tasavvufta “vilâdi sânî” (ikinci doğum) denilen ve mülk âleminden melekût âlemine doğma hadisesini de kısa sürede babasının elinden tecrübe ettiğini şiirlerinde dile getirmiştir (Kuddûsî Divanı 19-20; Kuddûsî Hazinetü’l Esrar 12-14’ten Ünver 2003: 135). Kadirilik ve Halvetilik gibi tarikat öğretilerine de sahip olan Ahmed Efendi’nin Arapça bildiği; Kur’an ve tasavvuf ehli olduğu eserlerinden anlaşılmaktadır. 1786 yılında babasının ölümünden sonra uzun süren seyahatlere çıkan Ahmed Efendi, tasavvuf eğitimini buralarda da sürdürmüştür. Önce Turhal, Erzincan ve Kayseri gibi Anadolu şehirlerini dolaşmış; daha sonra Şam, Mısır, Hicaz ve Mekke’ye gitmiştir ve Mekke/Hicaz’da 17 yıl kalmıştır. Yüce dağlarda ve çöllerde yaptığı halvet ve riyazetlerinde kendisine gayb âleminden her gün bir nar verildiğini şiirlerinde ve mektuplarında dile getirmiştir (Ünver 2003: 136). Kuddûsî, Nakşibendi geleneğini bir müddet sürdürmüştür. Çeşitli kaynaklarda belirtildiği üzere Nakşibendi tarikatında önem verilen süluk ve zikrin müritlerine yeterince faydalı olmadığını görerek Kadiriyye tarikatına yönelmiş; müritlerini daha kolay ve daha hoşgörülü olduğuna inandığı bu tarikatın esaslarına göre yetiştirmiştir. Daha çok Kadiri şeyhi olarak bilinen Kuddûsî, aslında tarikatlarla ilgili düşüncesini bir şiirinde ''Hem Halvetî hem Celvetî hem Kadirî hem Nakşîyem'' (www.journals.istanbul.edu.tr) diyerek belirtmiştir. Özel hayatındaki şaibeler yüzünden Bor çevresinde hayli tepki görmüş; bazı çevreler tarafından ağır bir şekilde suçlanmış ve işkence görmüştür. Bu yüzden 13 yıl zaviyesinden dışarı çıkamadığı rivayet edilmektedir (Uludağ 2002: 315-316). 1849 yılında Bor’da vefat eden Kuddûsî, vasiyeti üzerine Bor bezinden kefene sarılarak defnedilmiştir. Kuddûsî’nin vefatından sonra yerine oğlu Abdurrahman tarikatı yönetmiştir. 

Kuddûsî, mahlasıyla ilgili olarak Allah’ın “Kuddûs” ismine mahzar olduğunu, bu aşk deryasına düştüğünü ifade etmiştir. Kendisinin de şiirinde beyan ettiği gibi, “Kuddûs” ismini annesinin rahmindeyken aldığını ve bundan dolayı da, Allah dışında herhangi bir varlığa, nesneye meyletmesinin mümkün olmadığını söylemiştir ((www.eskisite.kahramanmarasbb.com). Eserleri şunlardır:

1. Divan: Aruz ve heceyle yazılmış şiirlerden oluşmaktadır. Aruz vezni ile yazılanlar, kaside, gazel, murabba, muhammes, müseddes, muaşşer, müstezat ve kıt’alardan oluşmaktadır. Heceyle yazılan şiirleri ise dörtlüklerden oluşmaktadır. Tasavvufun bütün yönleriyle ele alındığı Divan, tekke atmosferi, tarikat adabı, tasavvufun hükümleri ve dervişlik hâlini ayrıntılı bir şekilde işlemiştir.

Divan’da en fazla ele alınan konu ilahi aşktır. Tenik’in tespitlerine göre divanın çeşitli nüshalarında bulunan 1050’nin üzerindeki şiirin yüzde seksene yakınında ilahi aşka yer verilmiştir. İlahi aşktan sonra en fazla işlenen konular ibadet ve zikirdir. Zikir, diğer eserlerinde de fazlaca işlenmiştir. Divan’da işlenen diğer konular ise, peygamber sevgisi, tefekkür, ma’rifet, ayne’l-yakîn, uzlet, tevbe, tevhid, varlık, mahv/hiçlik, sâlik, seyr u süluk, insan, nefs/benlik, ölüm, akıl, cezbe vb.dir. Kuddûsî, divanında ayet ve hadislerden çokça faydalanmıştır (www.eskisite.kahramanmarasbb.com). Kuddûsî hakkında Ali Tenik tarafından hem bir doktora hem de pek çok çalışma yapılmış; bu çalışmalarda Divan’ın piyasada matbu olarak en çok baskısı bulunan taş baskı nüshası kullanılmıştır. Kuddûsî’nin Divan’ı üzerine bir diğer çalışma Ahmet Doğan’a ait Ahmed Kuddûsî-Tenkitli Metin adlı çalışmadır.

2. Nasâih-i Kuddûsî (Külliyat-ı Kuddûsî): Mevlânâ Müzesi Kütüphanesi, nu: 2444, vr. 201-207a. Kuddûsî, bu risalede yoksulluktan dolayı çektiği sıkıntıyı ve ailesi ile akrabalarının karşılaştığı açlık ve kıtlığı anlatmaktadır. Ayrıca Kuddûsî, Osmanlı toplumunun 1800’lerdeki sosyo-ekonomik durumu hakkında Anadolu ve İstanbul halkının bir portresini de çizmektedir. Bu risalede de, insanlara bazı tasavvufi konular hakkında tavsiye ve nasihatlerde bulunmaktadır (www.eskisite.kahramanmarasbb.com).

3. Hazînetü’l-Esrâr ve Ganîmetü’l-Ebrâr: Konya Mevlana Müzesi Kütüphanesi, nr: 2444. Arapça yazılmıştır. Divan’dan sonra Kuddûsî’nin ikinci büyük eseridir. Külliyat-ı Kuddûsî'nin içinde 207b-285a varakları arasında yer alan eserde tasavvufun temel konuları ele alınmıştır. 1825 yılında tamamlanan eser, Allah’a vuslatı amaçlayan sâlikin din ve dünya hayatının nasıl olması gerektiği hususunda rehberdir. Eserde ayrıca ilim, zikir ve namaz konuları da işlenmiştir. Eser üzerine bir yüksek lisans tezi hazırlanmıştır: Hüseyin Sunar (1998). "Ahmed Kuddûsî’nin Hazinetü’l-Esrâr ve Ganîmetü’l-Ebrâr Adlı Eserinin Tercemesi, Tahrîk ve Tahlili." MÜ SBE YLT (www.eskisite.kahramanmarasbb.com).

4. Pendnâme-i Kuddûsî: Konya Mevlânâ Müzesi Kütüphanesi, nr: 2444. En son yazdığı risale olarak bilinmektedir. Dili Türkçedir. Eserde hayatının amacı, dünya hayatının geçiciliği, Yaratıcı’ya karşı hazırlıklı olma gereği ve hesap gününde Hakk’a karşı mahcup olmama ve zikir hususlarında uyarılar vardır (www.eskisite.kahramanmarasbb.com).

5. Mektupları: Konya Mevlânâ Müzesi Kütüphanesi, Külliyat-ı Kuddûsî, vr. 204a-207a. Kuddûsî’nin Külliyat’ında el yazması beş mektup bulunmaktadır. Mektuplardan üçü kardeşlerine, biri Ali Efendi’ye, bir diğeri ise Yusuf Efendi’ye yazılmıştır.

6. İcâzetnâme-i Kuddûsî: Konya Mevlânâ Müzesi Kütüphanesi, Külliyat-ı Kuddûsî vr. 87b-89b. Manzum ve mensur iki bölümden oluşan risalede manevi yolla bütün müminlere verdiği zikr icazetnamesi bulunmaktadır (www.eskisite.kahramanmarasbb.com).

7. Vasiyetnâme-i Kuddûsî: Konya Mevlânâ Müzesi Kütüphanesi, Külliyat-ı Kuddûsî, vr. 35a-35b. Kuddûsî, son vasiyetinde de zikir konusu üzerinde durmuştur. Çünkü ona göre zikir, sûfî yaşamının en önemli ibadetidir. Kuddûsî, Vasiyetnâme’de, öldükten sonra nasıl defnedileceği hususunda da açıklamalarda bulunmuştur (www.eskisite.kahramanmarasbb.com

Kuddûsî üzerine doktora tezi hazırlayan Tenik’in incelemelerine göre “Kuddûsî’nin düşüncesi genelde sistematik bir görünüm arz etmektedir. Bu sebeple ele almış olduğu konular birbirleriyle irtibatlıdır. Öyle ki, bir konunun anlaşılması, diğer konuların da bilinmesini gerektirir. Genel olarak Kuddûsî’nin tasavvuf düşüncesinin üç sacayağı vardır; bunlar zikir, aşk ve marifet konularıdır (www.eskisite.kahramanmarasbb.com). 

Şiirlerinde üzerinde en fazla durduğu temalar şöyledir: Ahlaki çöküntünün hız kazanması, fitnenin artması, merhametin kalmaması, kimsenin hayra bir kuruş para harcamaması, şerre para saçılması, sahtekârlık ve hıyanetin yaygınlığı; kahve, enfiye, içki, tütün, afyon tüketiminin artması, erkeklerin ipekli giymeye meyletmesi, Müslüman mahallelerinde meyhaneler açılması, sarhoşların artması, arka arkaya eklenen savaşların bezginliği, kıtlık vs.dir (www.dergipark.ulakbim.gov.tr). Ayrıca ilim, irfan, çalışma, doğruluk, saygı, sevgi, Allah ve peygamber sevgisi, Mevlana yakınlığı, taassup karşıtlığı gibi temalar da işlenmiştir (www.dergipark.ulakbim.gov.tr). 

V. M. Kocatürk’ün belirttiği üzere Kuddûsî’nin şiirlerinde orijinal bir ruh ve coşkun bir ilham yoktur. Didaktik karakteri ağır basan şiirleriyle orta lirik bir üsluba sahiptir (1964: 614). Şiirleri diğer şairlerin şiirleriyle kaynaşarak türküye dönüşmekte ve halka mâl olabilmektedir. Örneğin Daşdemir’in incelemelerinde ortaya çıktığı üzere “Seyreyle Güzel” (TRT: 2402) isimli türkü, Hâce Muhammed Lutfî’nin “neler eyler” redifli gazelinin ilk beyti ile ondan bir asır önce yaşayan Niğdeli Ahmed Kuddusî’nin “usandım” redifli gazelinden bir beytin bir araya getirilmesi ile meydana gelmiştir. Ana metin kolaj yöntemiyle dönüştürülmüştür. Kaynak kişisi Raci Alkır olan türkünün sözlerinin Kuddûsî’ye ait bölümü şöyledir: Meyl eylemezem gayrısına tevbeler olsun/Bu âna değin itdiğim isyandan usandım/Çün zerre vefâ bulmadım ihvân-ı zemândan/Şol yüzleri dost özleri düşmandan usandım" (www.e-dergi.atauni.edu.tr). Başta babası Seyyid İbrahim Efendi olmak üzere Bahâeddin Nakşîbendî, Abdülkâdir Geylânî, Yunus Emre, Sarı Saltuk ve Mevlana’dan feyz alan Kuddûsî, Sünni tekke şiirinin son büyük temsilcisi olarak kabul edilmektedir (www.dergipark.ulakbim.gov.tr; Ecer 1990: 59; Cebecioğlu 2007: 20-21). 

Şiirlerinde en fazla işlediği tema ilahi aşktır. Tenik’in belirttiği gibi Kuddûsî, insanı, Hakk’ın zuhurundan bir parça, Hakk’ı ise, insanın aslı ve ilk kaynağı olarak görür. (www.tasavvufdergisi.net). Kuddûsî’nin şiirlerinde Allah sevgisi o kadar yücedir ki adeta Allah’ın cemalinden başka bir şey görmez. Diğer insanların çirkin gördüğü her şey yaratıcıya olan aşkı neticesinde güzel görünür (www.tasavvufdergisi.net). 

Hazinetü’l-Esrâr’da varoluş felsefesine dair inançlar da göze çarpmaktadır. Tenik’in değerlendirmesiyle “Böyle bir varoluş felsefesine bağlı varlıklar, her yönüyle güzeldir ve her cihetleriyle sevilmeye değerdir. Allah’ın tecellisiyle varlık sahnesine çıkan her varlık derununda Rabbani güzellikler barındırır. Onun için Hakk’ın yaratmış olduğu ve halk sıfatının özelliklerini üzerinde taşıyan her varlık güzeldir. Çünkü Yaratıcısı güzeldir. Yaratılmış hiçbir nesne Hâlik’tan dolayı, yani yaratılış vasıflarından dolayı tenkit edilemez. O nesneyi tenkit Yaratıcısının işine, hikmetine müdahale anlamına gelir. Dünya üzerinde hiçbir nesne anlamsız, amaçsız bir şekilde yaratılmamıştır. Her eşyanın kendine verilen güç nispetinde, diğer eşyaya inanılmaz şekilde ihtiyacı veya faydası vardır. Bu nedenle her mahluk, Hâlik’tan dolayı bir aşk nuru taşımaktadır. Kendini keşfeden varlık, bunun bilincine varır ve Rabbine bu aşk üzere yaklaşmaya çaba sarf eder. Bütün varlıklara bu sevgi nuruyla bakarak şu neticeye varır: Var olan her şey güzeldir. Varlığın temel yapısını oluşturan dört temel unsur (anasır-ı erba’a), en güzel nesnelere maya olmuştur. İnsana canlılığını sağlayan dört element: Toprak, su, hava ve ateştir. Varlığı bu dört elementin birleşmesinden yaratan Allah’tır. Bu temelin harcı olan bu dört unsuru da en güzel bir biçimde yoğurup, şekillendirip aşk ile üfleyen de en büyük Yaratıcıdır.” (www.tasavvufdergisi.net).

Kuddûsî’nin tasavvuf düşüncesini dile getirdiği eserlerden biri de Pendnâme”sidir. Eserde “insanın en büyük faziletini, göklere, yere ve bunların içinde bulunan her tür mahlukata bakıp tefekkür ederek, Allah’ın azamet, kudret ve izzetini ayne’l-yakin bilmek olarak değerlendiren Kuddûsî (www.tasavvufdergisi.net) bu düşüncesini şiire şöyle yansıtmıştır:"Sen de Kuddûsî tefekkür bahrına tal ‘ışk ıla/Çün ona her kim talarsa ol bulıser dürlerin" (www.tasavvufdergisi.net). Kuddûsî’nin üzerinde önemle durduğu hususlardan biri de Allah-âlem ilişkisidir. Her şeyden mutlak münezzeh olarak kabul edilen Allah, âlemleri yaratandır. Âlemde Allah’ın isimlerinin tecellisinden başka bir şey bulunmadığına inanıldığı için âlem, Allah’tan ayrı kabul edilmemektedir (www.tasavvufdergisi.net). 

Kuddûsî’nin üslubunda dikkati çeken bir başka husus Kur’an’a yapılan atıflardır (www.dergipark.ulakbim.gov.tr). Sonuç olarak pek çok tarikatı ruhunda içselleştirmiş bir mutasavvıf şair olan Kuddûsî’nin edebî kişiliği tasavvuf, ilahi aşk, zikir konuları çerçevesinde şekillenmiştir. Eserlerinde gerek kendisinin gerekse içinde bulunduğu dönemin çalkantılarının izleri de açık bir şekilde görülmektedir. Arapça bilgisinin yer yer yoğun hissedildiği bir üsluba sahip olan Kuddûsî, zaman zaman Yunusvari bir eda da yakalamıştır.  

Kaynakça

Cebecioğlu, Ethem (2007).“Şeyh Kuddûsî'nin Mevlânâ Sevgisi”, Altınoluk. Ağustos. 258: 20-21.

Doğan, Ahmet (hzl) (2002). Kuddûsî Divanı. Ankara: Akçağ Yay.

Ecer, Vehbi (1990). ″Sarı Saltuk'dan Ahmed Kuddusî'ye″, Millî Kültür. Haziran. 73: 59-63.

http://e-dergi.atauni.edu.tr/ataunitaed/article/view/5000015840/5000015815 [erişim tarihi: 7.02.2015].

http://dergipark.ulakbim.gov.tr/omuifd/article/view/5000073483 [erişim Tarihi: 07.02.2015].

http://eskisite.kahramanmarasbb.com/images/flippingbook/ahmed_kuddusi_ibnulmerasi/ahmed_kuddusi_ibnulmerasi.pdf [erişim tarihi: 09.02.2015].

http://journals.istanbul.edu.tr/iuturkiyat/article/viewFile/5000037715/pdf_38 [erişim tarihi: 7.02.2015].

http://www.tasavvufdergisi.net/Makaleler/530278030_23.24.pdf [erişim tarihi: 7.02.2015].

Kocatürk, Vasfi Mahir (1964). Türk Edebiyatı Tarihi. Ankara: Edebiyat Yay.

Kuddûsî, Ahmed, Külliyat-ı Kuddûsî, Konya Mevlânâ Müzesi Kütüphanesi, nr. 2444.

Kuddûsî, Ahmed. Dîvân. İstanbul Üniversitesi Kütüphanesi, Türkçe Yazma Dîvânlar Kataloğu, IV, 986. nr. 1487.

Kuddûsî, Ahmed (1291). Dîvân. Taş Baskı. İstanbul.

Kuyumcu, Fehmi (hzl.) (1982). Kuddûsî Divanı. Ankara: Gaye Matbaası.

Sunar, Hüseyin (hzl.) (1998). Hazînetü’l-Esrâr ve Ganîmetü’l-Ebrâr. İstanbul: Borlu Ahmed Kuddûsî Vakfı Yay.

Tenik, Ali (2007). Ahmed Kuddûsî ve Tasavvuf DüşüncesiYayımlanmamış Doktora Tezi. Ankara: Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü. 

Tenik, Ali (2012). Ahmed Kuddûsî ve Tasavvuf Düşüncesi. İstanbul: Borlu Ahmed Kuddûsî Vakfı Yay.

Tenik, Ali (2014). Kuddûsî Dîvânı -Metin, Çeviri ve Notlar. İstanbul: Borlu Ahmed Kuddûsî Vakfı Yay.

Uçman, Abdullah (1989). “Kuddusi”. Başlangıçtan Günümüze Kadar Büyük Türk Klasikleri. C. IX. İstanbul: Ötüken Neşriyat. 197.

Uludağ, Süleyman, Mustafa Asım Köksal (1996). “Kuddûsî Ahmed Efendi”, Diyanet İslam Ansiklopedisi. C. 2 . İstanbul. 315-316.

Uludağ, Süleyman, Mustafa Asım Köksal (2002) “Kuddûsî Ahmed Efendi”, İslam Ansiklopedisi. C. 26. Ankara: Türkiye Diyanet Vakfı Yay. 315-316.

Ünver, Mustafa (2003). “Borlu Kâdirî Şeyhi Ahmed Kuddûsî (1769-1849) ve Şiirlerinde Kur’ân-ı Kerim’e Yaptığı Atıflar”, Ondokuz Mayıs Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi. 16: 129-184. 

“Kuddûsî Ahmed Efendi” (1982). Türk Dili ve Edebiyatı Ansiklopedisi. C. V. İstanbul: Dergâh Yay. 429-430.


Madde Yazım Bilgileri

Yazar: DOÇ. DR. PERVİN ERGUN
Yayın Tarihi: 18.02.2015
Güncelleme Tarihi: 08.12.2020

Eserlerinden Örnekler

Kaside

mefâ’îlün mefâ’îlün mefâ’îlün mefâ’îlün

Kapanur ise bir kapu ne kapular açar Mevlâ

Tevekkül it yime kaygu işiñi hoş yapar Mevlâ

 

Tabibiñdir seniñ inan ider her derdiñe derman

Olur müşkilleriñ âsân kılar zahme tîmâr Mevlâ

 

Günâh dermanı istiğâr dimiş Peygamber-i Muhtâr

Hemân sen ağlayub yalvar kulunı yarlıgar Mevlâ

 

Sığın hem aña şeytândan dahi dost gibi düşmândan

Niyâz eyle dil ü cândan ‘adû mekrin bozar Mevlâ

 

Gurûr itme öğerlerse hazîn olma söğerlerse

Tahammül it döğerlerse olur nâçâra çâr Mevlâ

 

Su’al it ‘afiyet her dem şikâyet itme gelse gam

Hemîn ol sâbir ü ebsem kışı eyler bahâr Mevlâ

 

Güneş-veş ‘âmiyye nef’ it Hızır-veş çağırana yit

Tarîk-ı muhsinâta git ki bire on yazar Mevlâ…

 

İderseñ zikr-i Kuddûsî siler kalbiñdeki pâsı

Komaz hîç dilde vesvâsı hem eyler pây-dar Mevlâ

Doğan, Ahmet (hzl.) (2002). Kuddûsî Divanı. Ankara: Akçağ Yay. 20-22.

 

Gazel

fa’ilâtün fa’ilâtün fa’ilün

‘Işk güzel ‘âşık güzel ü yâr güzel

Gül güzel bülbül güzel gülzâr güzel

 

Tevbe olsun ki (bu) halkı yirmerem

Halk güzel Hâlik güzel her var güzel

 

Bulmadım bir nesne kim ola ‘abes

Çâr ‘anâsır yil su hâk ü nâr güzel

 

Yedi gökler dahi anlarda olan

 Levh Kalem ay gün cünûd-ı yâr güzel

 

‘Arş u Kürsî Beyt-i Ma’mur u melek

Pes dahi anlardaki envâr güzel

 

Yedi kat yer dahi anlarda olan

Cümle eşyâya virilmiş kâr güzel

 

Yok-durur ‘âlemde bir beyhûde şey

Taş ağac sâ’ir cemâd can-dâr güzel

 

On sekiz biñ dürlü ‘âlem halkı hep

Kulluk iderler kamu her bâr güzel

 

Kelb ü hınzîr ü yılan ‘akreb dahi

Sâ’iriniñ var nice esrâr güzel

 

Var yaratmakda ‘azâbı dûzahı

Nice nice hikmet-i Cebbâr güzel

 

Kâfiri şeytânı halk itmekde hem

Var mesâlih ideriz ikrâr güzel

 

İ’tirâz itme sakın Kuddûsîyâ

Hak güzel halkı güzel âsâr güzel

Doğan, Ahmet (hzl.) (2002). Kuddûsî Divanı. Ankara: Akçağ Yay. 323-324.

 

Koyub Şem'î Baba Dâr-ı Fenâyı

Koyub Şem’î Baba dâr-ı fenâyı

Cihân-ı bâkîye göçüben gitdi

Atub hem ardına cümle sivâyı

Ecel şerbetini içüben gitdi

 

‘Âşık ma’şukını çünki ârzûlar

 Cemâlin görmeğe eyler intizâr

Cavidân gülşânın idüb ihtiyâr

Dost iline cânı uçuban gitdi

 

Solar bu bahcede açılan gonca

Evrâkı dökilür vakti gelince

Emân virmez ölüm kocaya gence

Dirler fulan kimse kaçuban gitdi

 

Bu evde yahşi kem bir ahad kalmaz

Gelen gider hemîn bir dahi gelmez

Gördüñ mi anadan toğanı ölmez

Âdem Ata yolu açuban gitdi

 

‘Âşık olan yimez sivâ gussasın

Kulağına koymaz zâhid kıssasın

Erenler feyzinden alub hissesin

Cihâna cevherler saçuban gitdi

 

Bu ‘âlemde nice dem sürmiş idi

Evliyâ râhına hoş girmiş idi

Menzil-i bâlâya hem irmiş idi

Mâsivâdan cümle geçüben gitdi

 

Kuddûsîyâ aña bil gerçek ‘âşık

Sâzendedir diyü zann itme fâsık

Ehl-i Hak olmağa oluban lâyık

Yârini ağyârdan seçüben gitdi

Doğan, Ahmet (hzl.) (2002). Kuddûsî Divanı. Ankara: Akçağ Yay. 672.

 

Sene Bin İki Yüz Kırk Sekiz Oldı

Sene biñ iki yüz kırk sekiz oldı

Kıyâmet ‘alâmeti eyledi zuhûr

Bir şedîd kış olub beñzimiz soldı

Ditreşüb iñleriz misal-i zenbûr

 

Görmemiş böyle bir şitâ pirler

Ecdâdımız dahi görmemiş dirler

‘Âkıllar ağlaşub gam gussa yirler

‘Ârif olan bundan çok ‘ibret alur

 

Küp küpecik desti bardak yarıldı

Koyun kiçi sâ’ir hayvan kırıldı

Bu musîbet bize Hakdan virildi

Sanmañız anı kim ‘abes oluyor

 

‘Âlimler kitâbıñ sırrın bilürler

Kâmiller kıssadan hisse alurlar

Dün ü gün tevbeye meşgûl olurlar

Dirler kıyâmetiñ rûzı geliyor

 

Zukâklar buz ile kar ile toldı

Dükkân değirmenler kapanub kaldı

Bir köyden bir köye gidilmez oldı

Üç guruşa çıkdı bir tabla kömür

 

Evlerimiz dahi toldı kar ile

Az kaldı ki tağlar taşlar yarıla

Ünsiyyet eyledik şimdi nâr ile

Elmadan armuddan tatlı oldı kor …

Doğan, Ahmet (hzl.) (2002). Kuddûsî Divanı. Ankara: Akçağ Yay. 680.


İlişkili Maddeler

Sn.Madde AdıD.Tarihi / Ö.TarihiBenzerlikİncele
1YILDIRIM, Mevlüt Yıldırımd. 1896 - ö. 04.04.1954Doğum YeriGörüntüle
2Muzaffer Buyrukçud. 1 Şubat 1930 - ö. 22 Ağustos 2006Doğum YeriGörüntüle
3İBRAHİM DABAKd. 10.10.1938 - ö. 11.09.2003Doğum YeriGörüntüle
4YILDIRIM, Mevlüt Yıldırımd. 1896 - ö. 04.04.1954Doğum YılıGörüntüle
5Muzaffer Buyrukçud. 1 Şubat 1930 - ö. 22 Ağustos 2006Doğum YılıGörüntüle
6İBRAHİM DABAKd. 10.10.1938 - ö. 11.09.2003Doğum YılıGörüntüle
7YILDIRIM, Mevlüt Yıldırımd. 1896 - ö. 04.04.1954Ölüm YılıGörüntüle
8Muzaffer Buyrukçud. 1 Şubat 1930 - ö. 22 Ağustos 2006Ölüm YılıGörüntüle
9İBRAHİM DABAKd. 10.10.1938 - ö. 11.09.2003Ölüm YılıGörüntüle
10YILDIRIM, Mevlüt Yıldırımd. 1896 - ö. 04.04.1954Alan/Yüzyıl/SahaGörüntüle
11Muzaffer Buyrukçud. 1 Şubat 1930 - ö. 22 Ağustos 2006Alan/Yüzyıl/SahaGörüntüle
12İBRAHİM DABAKd. 10.10.1938 - ö. 11.09.2003Alan/Yüzyıl/SahaGörüntüle
13YILDIRIM, Mevlüt Yıldırımd. 1896 - ö. 04.04.1954Madde AdıGörüntüle
14Muzaffer Buyrukçud. 1 Şubat 1930 - ö. 22 Ağustos 2006Madde AdıGörüntüle
15İBRAHİM DABAKd. 10.10.1938 - ö. 11.09.2003Madde AdıGörüntüle