ME'ÂLÎ

(d. 895/1490 - ö. 943/1535/36)
divan şairi
(Divan/Yazılı Edebiyat / 16. Yüzyıl / Anadolu-Osmanlı-Türkiye)
ISBN: 978-9944-237-86-4

II. Bâyezid devrinin ünlü bilgin ve kadılarından Mustafa bin Evhâdüddîn Yarhisarî'nin (ö.1505/6) oğludur. 895/1490 yılında dünyaya geldiği tahmin ediliyor. Asıl adı Mehmed olup İstanbul kadılığına kadar yükselmiş önemli bir kişinin oğlu olduğu için babasına nisbeten Yarhisarîoğlu, köse olduğu için de Köse Me’âlî lakabıyla tanındı. Me’âlî, anne tarafından da ünlü Fenârî ailesine mensuptu. Arapça ve Farsça öğrenimini de kapsayan iyi bir tahsil gördü. Me’âlî, uzun burunlu, garip görünüşlü ve köse biri olduğu için kaynaklar fiziki görüntüsü hakkında da ayrıntılı bilgiler vermektedirler. O, güleç yüzlü, şirin sözlü, zayıf vücutlu, alıngan, şakacı biridir. İlmi kapasitesi ve İstanbul kadılığı gibi devletin üst seviyede görevlerinden birine yükselmiş bir zatın oğlu oluşu, ailesinin konumuna uygun bir öğrenim görmesi, Me’âlî'nin de devrinin ileri gelen isimlerinden biri olmasını gerektirdiği, hiç olmazsa öğrenimini tamamlayınca iyi sayılacak bir göreve tayin edilmesi beklendiği halde o, hezeliyata düşkünlüğü ve gençliğinde toplumun ayak takımıyla düşüp kalkması yüzünden hak ettiği yerlere gelemeden kasaba kadılıklarında kalmıştır. Mülazemetini takiben uzun süre boşta kaldı. Niyeti müderris olmaktı, fakat ahlâkî zaafları yüzünden bu göreve tayin edilmedi. Sonunda kadılığa razı oldu ve Mihaliç, Kebsud ve Fırt'a kadı tayin edildi. Bir süre sonra Denizli kadılığına talip olduysa da yine aynı sebepler yüzünden tayin edilmedi. Ardından Sofya ve Filibe'de kadılık yaptı. Şehzadeliğinden tanıdığı Kanûnî Sultan Süleyman'ın tahta çıkması üzerine hayatı boyunca uhdesinde kalmak üzere Gelibolu kadılığına, Bolayır tevliyeti de eklenerek atandı. Bu yolla on yıl kadar rahat bir ömür sürdükten sonra Gelibolu'da öldü (943/1535-36) ve oraya gömüldü.

Me’âlî neşeli mizaçlı, hafif meşrep, kendisini görenlerin gülmeden edemedikleri garip görünüşlü, köse bir adamdı. Mesleğinde yükselememesinde fiziki görüntüsünün de rolü olduğu gerçektir. Fakat bu zaafları yanında şairin meslekî bakımdan geri kalmasına sebep olan bir diğer özelliği, şiirlerinde hezle ve müstehcenliğe, devrin anlayışını zorlayacak ölçüler içinde yer vermiş olmasıdır. Dîvan şiiri, bu iki meseleye de açık bir yapı sergilemekle birlikte kuşkusuz bunun, devrin örfü içinde bir sınırı vardı. İşte Me’âlî, bu sınırı zorladığı, hatta zaman zaman onu aştığı için gerek mesleki, gerekse özel hayatında sıkıntılara düşmüştür. Kaynaklarda bu durumla ilgili olarak nakledilen anekdotlar vardır.

Me’âlî'nin tek eseri Dîvân’ıdır. Kaynakların söz ettiği mürettep divan günümüze ulaşmamıştır. Fakat bu eser daha kendi yaşadığı dönem olan 16. yüzyıl tezkirecileri tarafından kayıp bir eser olarak tanımlanmaktadır (İsen 1994: 271). Bu divan, mevcut nüsha ve mecmualar taranarak Edith Ambros tarafından yayınlandı. Me’âlî Dîvânı, 1 kaside, 1 Arapça kıt'a, 5 tarih, 8 murabba, 1 destan, 270 gazel, 36 Türkçe kıta ve 61 müfredden meydana gelmektedir. Ambros'un toplayıp neşrettiği divan, müretteb divan özellikleri göstermez. Me’âlî'nin Dîvânı içinde dikkate değer örnek şiirlerden biri, 8 heceli, semai tarzında kaleme alınmış olan destandır. Destan, Osmanlı tarihlerinde Şeytankulu adı verilen Şahkulu Baba Tekeli veya Karabıyıkoğlu'nun Osmanlı devletine isyanını anlatan (1511) ve bu isyana II. Bayezid'in müdahalesini isteyen bir metindir. Destan, elimizde bulunan heceyle yazılmış ilk tam şiir olması açısından önemlidir. Bu şiirin dikkat çeken bir diğer özelliği de hece ve aruz birlikteliğinin divanlarda 18. yüzyılda başlayan bir gelenek olmayıp başlangıçtan itibaren hep var olageldiğini göstermiş olmasıdır.

 Bilindiği gibi divan şairi, içten doğuş yerine dışardan alınmış ve öğrenilmiş bir muhtevayı gündeme getiren kişidir. Şair, doğrudan doğruya kendisi olmak yerine geleneğin gösterdiği duyuşların ifadecisi olduğu için adeta daha önce yazılmış bir senaryoda rolünü icra eder konumdadır. İşte Meâlî, yaşadığı çağda klasik şiirin bu genel özelliklerine karşı çıkan, şahsi yaşayış, arzu ve sıkıntılarını şiire yansıtan görüntüsüyle dikkat çeken biridir. Fakat belirtmek gerekir ki izlediği bu yol, çağının örfüyle uyuşmadığı için yazdıkları şahsen kendisine zarar vermiş, bu ölçüler içinde de çok fazla takipçi bulmamıştır. Muhtevanın ötesinde yine kendi durumunu anlatmaya uygun bir şekil olarak görüldüğü için divanda murabba ve kıt'a nazım şekli ile müfredlere, öbür şiirlere oranla fazla yer verilmiştir. Meâlî, şiirlerinde umumiyetle sade bir dil kullanmıştır. Bu şiirler, ince bir alay ve yergiyi de ihtiva ederler. “Kedi Mersiyesi” böyle bir örnektir. Fakat bu şiirlerin en dikkate değer özelliği, zaman zaman geleneğin sınırlarını zorlayan müstehcenliklere yer vermesidir. 

Kaynakça

Akbayar, Nuri (hzl.) (1996). Mehmed Süreyyâ, Sicill-i Osmanî. İstanbul: Tarih Vakfı Yurt Yay.

Ambros, Edith (1982). Candid Penstrokes The Lyrics of Meâlî, an Ottoman Poet of the 16 th. Century. Berlin: K. Schwarz.

Canım, Rıdvan (hzl.) (2000). Latîfî, Tezkiretü'ş-Şuarâ ve Tabsıratü'n-Nuzemâ. Ankara: AKM Yay. 

Çavuşoğlu, Mehmet (1985). “Bir Divan Neşri Üzerine Notlar”. Erdem 1 (3): 801.

Fâizî. Zübdetü'l-Eşâr. Süleymaniye Ktp. Şehid Ali Paşa. No. 1877. 84b.

İpekten, Haluk vd. (1988). Tezkirelere Göre Divan Edebiyatı İsimler Sözlüğü. Ankara: KB Yay.

İsen, Mustafa (hzl.) (1994). Künhü'l-ahbâr’ın Tezkire Kısmı. Ankara: AKM Yay.

İsen, Mustafa (1991). “Divanlarda Heceyle Yazılmış Şiirler”. Türk Kültürü Araştırmaları XXXIX/1-2: 204.

İsen, Mustafa (2003). “Me’âlî”. İslam Ansiklopedisi. C. 28. İstanbul: TDV Yay. 201-202.

Kılıç, Filiz (hzl.)(2010). Aşık Çelebi, Meşâirü'ş-Şuarâ. İstanbul: İstanbul Araştırmaları Enstitüsü Yay.

Kurnaz, Cemal ve Mustafa Tatçı (hzl.)(2001). Nail Tuman, Tuhfe-i Nâilî. Ankara: Bizim Büro Yay.

Kut, Turgut (1984). “XVI. Yüzyıl Divan Şairlerinden Meâlî'nin Hece Vezinli Bir Destanı”. Folklor ve Etnoğrafya Araştırmaları. İstanbul. 311.

Kutlu, Mustafa (1986). “Me’âlî”. Türk Dili ve Edebiyatı Ansiklopedisi. C.6. İstanbul: Dergah Yay. 166-167.

Kutluk, İbrahim (hzl.) (1978). Kınalızâde Hasan Çelebi, Tezkiretü'ş-Şuarâ. Ankara: TTK Yay.

Nev'îzâde Atâî (1852). Şakayık Zeyli. İstanbul. 

Riyâzî. Riyazu'ş-Şuarâ. Nurosmaniye Ktp. No. 3724. vr. 129b.

Sungurhan Eyduran, Aysun (hzl.) (2008). Beyânî, Tezkiretü’ş-Şu’arâ. Ankara: Kültür Bakanlığı e-kitap: http://ekitap.kulturturizm.gov.tr/belge/1-83502/beyani----tezkiretus-suara.html [erişim tarihi: 20.03.2013]

Madde Yazım Bilgileri

Yazar: PROF. DR. MUSTAFA İSEN
Yayın Tarihi: 02.05.2013
Güncelleme Tarihi: 22.08.2021

Eserlerinden Örnekler

Örnek Şiirler

 

Mersiye-i Gürbe

I

Çıkdun elden n'edelüm ansızun eyvâh pisi

Yandun ölüm odına derd ile nâ–gâh pisi

Hasretâ şîr-i ecel buldı sana râh pisi

N'edelüm âh pisi n'eyleyelüm âh pisi

II

Kanı ol bebr bakışlu kanı ol şîr-i zaman

Kanı ol virmeyen aslan ile kaplana eman

Kanı ol oldugı evde komıyan hîç sıçan

N'edelüm âh pisi n'eyleyelüm âh pisi

III

Katı lâg-bâz idi gâyetde eyü kişiyidi

Gökde uçan kuşı avlamag anun işiyidi

Yidügi çörek idi dibleyidi pişiyidi

N'edelüm âh pisi n'eyleyelüm âh pisi

IV

Serçe dutar gibi dutardı tavukla kazı

Kendü akranı gibi şîr ile iderdi bâzî

Niçe kâfir sıçan öldürmiş idi ol gâzî

N'edelüm âh pisi n'eyleyelüm âh pisi

V

Gâh tesbîh geçürürdi gehî banlar idi

Ahiret korkusunu bilür idi anlar idi

Bû Alî görse zekâsını anun tanlar idi

N'edelüm âh pisi n'eyleyelüm âh pisi

VI

Aglamakdan ana gözsüz sepel oldı a'mâ

Kıldı maymûn tenini kanlu yaşı kızıl ala

Kurd u dilkü taga düşdiler oluban şeydâ

N'edelüm âh pisi n'eyleyelüm âh pisi

VII

Şîr-i merd idi bahâdurdı yavuz gürbeyidi

Yaşlu sanman anı genc idi katı körpeyidi

Bıyıgı kıllarınun her biri bir harbeyidi

N'edelüm âh pisi n'eyleyelüm âh pisi

VIII

Cenge basar idi kasd idicek şîr-i neri

Pençesile tutar atar idi evranı beri

Hîç kaçırmazdı yetişüp tutardı keleri

N'edelüm âh pisi n'eyleyelüm âh pisi

IX

Hûb âvâz ile ol şâm u seher mavlar idi

Sansarı hîç mecâl itmez idi avlar idi

Ana öykünmez idi şîr abes gavlar idi

N'edelüm âh pisi n'eyleyelüm âh pisi

X

Görse bogardı baragı kovar idi çakalı

Yolar idi eline girse keçinün sakalı

Her ögünde yir idi keklik ile boz bakalı

N'edelüm âh pisi n'eyleyelüm âh pisi

XI

 

Derisi kakum u semmûr ü vaşakdan yeg idi

Râst idi hüsni gibi hulkı dahi gögçeg idi

Kedi sanman anı ol bir ala gözli beg idi

N'edelüm âh pisi n'eyleyelüm âh pisi

 

XII

Her seher kalkar elini yüzini yur idi ol

Katı pâk idi vü her vech ile ma'mûr idi ol

Kimse bilmezdi anun kadrini bir nûr idi ol

N'edelüm âh pisi n'eyleyelüm âh pisi

XIII

 

Degme gûyendeye yog idi anun âvâzı

Zühre işitse sadâsın bıragurdı sâzı

Hîç sevmezdi ne sûfîyi vü ne gammâzı

N'edelüm âh pisi n'eyleyelüm âh pisi

 

XIV

 Rûhı şâd ola ki incitmez idi kimseneyi

Ne gönindeki biti ne kulagında keneyi

Paşa ile başı hoş idi severdi teneyi

N'edelüm âh pisi n'eyleyelüm âh pisi

 

XV

 Anrasa heybet ile inler idi kevn ü mekân

Mavlasa sît ü sadâsıle tolar idi cihân

Defterin dürdi anun (hayf) bu devrân-ı zaman

N'edelüm âh pisi n'eyleyelüm âh pisi

 

XVI

 Katı nuhsind idi dilkü gibi çok yaşlu idi

Kurd ile hasm idi kaplan ile savaşlu idi

Serv-kadd idi ala gözlü kara kaşlu idi

N'edelüm âh pisi n'eyleyelüm âh pisi

 

XVII

 Sever idüm ben anı cân ile mahbûb gibi

Her gice koyar idüm koynuma bir hûb gibi

Pâk iderdi ev için kuyrugı cârûb gibi

N'edelüm âh pisi n'eyleyelüm âh pisi


XVIII

Kurtarırdı yılan agzına düşen kurbagayı

Yuvalardı sıçan oynar gibi kaplumbagayı

Taşagı kılına saymaz idi dizdâr agayı

N'edelüm âh pisi n'eyleyelüm âh pisi


XIX

Kâmil idi hem edeblü idi hem uslu idi

Akıl idi eyü soy idi kişi aslu idi

Receb ayıdi vefât itdügi güz faslı idi

N'edelüm âh pisi n'eyleyelüm âh pisi


XX

Ey Me'âlî anun öldügini kim aglamaya

Acıyup hasret ile cânını kim daglamaya

Cûş idüp kanlı yaşı seyl oluban çaglamaya

N'edelüm âh pisi n'eyleyelüm âh pisi


XXI

Şimdidengiru sıçan duta bütün dünyâyı

Gemüre hegbeyi çuvalı dele torvayı

İnlede yohsulı vü yohsu ede hem bayı

N'edelüm âh pisi n'eyleyelüm âh pisi.

(İsen, Mustafa (1993). Acıyı Bal Eylemek, Türk Edebiyatında Mersiye. Ankara: Akçağ Yay. 138-142.)


 

Destan

Kendü elünde düredi

Yetiş Gâzî Hünkâr yetiş

Çıktı ellere yüridi

Yetiş Gâzî Hünkâr yetiş

 

Çok devletlüler yog oldı

Taglar bayı turag oldı

Bir Türk elünde beg oldı

Yetiş Gâzî Hünkâr yetiş

 

Görün netdi Şah-kulıyı

İndi yaykadı yalıyı

Aldurdun Anatoluyı

Yetiş Gâzî Hünkâr yetiş

 

Akıl ayın bayın oldı

Bir acayib oyun oldı

Çok sipahun hayin oldı

Yetiş Gâzî Hünkâr yetiş

 

Yandı Köti başdan başa

Kim kayil ola bu işe

Kazuga urıldı Paşa

Yetiş Gâzî Hünkâr yetiş

 

Yakdı köti gibi şarun

Yok mıdur namus ve arun

Bile al gel Yeniçerin

Yetiş Gâzî Hünkâr yetiş

 

Sultan Korkud korkub kaçdı

Ali Paşa berü geçdi

Oyalanup az az göçdi

Yetiş Gâzî Hünkâr yetiş

 

Mülküne düşmen el sundı

Memleket kan ile yundı

Etmegün yiyenler döndi

Yetiş Gâzî Hünkâr yetiş

 

Gör Kızılbaşun halini

Zulme uzatdı elini

Tutmasun Osman ilini

Yetiş Gâzî Hünkâr yetiş

 

Müslümanlar zebûn oldı

Erkek dişi bagbun oldı

Katı büyük kırgın oldı

Yetiş Gâzî Hünkâr yetiş

 

Yiyenler senün ni’metün

Saklamadılar hürmetün

Yaradan vire fursatun

Yetiş Gâzî Hünkâr yetiş

 

Sultan Ahmed varamadı

Yezîd cengin göremedi

Kaçtı yezid duramadı

Yetiş Gâzî Hünkâr yetiş

 

Ali Paşa ardın sürdi

Yorgun leşker ile erdi

Başında yazusın gördi

Yetiş Gâzî Hünkâr yetiş

 

Şeytan-kulı düşdi anda

Başı yuvalandı kanda

Fitneler koptı cihanda

Yetiş koca hünkar yetiş

 

Ey Me’âlî aceb haldür

Kızılbaşun işi âldür

Şüphesüz kanı helâldür

Yetiş Gâzî Hünkâr yetiş

 

(Edith Ambros (hzl.) (1982). Candid Penstrokes The Lyrics of Meâlî, an Ottoman Poet of the 16 th. Century. Berlin: K. Schwarz. 189.)


İlişkili Maddeler

Sn.Madde AdıD.Tarihi / Ö.TarihiBenzerlikİncele
1EBUSSUUD EFENDİ, Hâce Çelebid. 1490 - ö. 1574Doğum YılıGörüntüle
2NİŞÂNÎ, Koca Nişancı/Celâl-zâde/ Nişancı Mustafa Bey b. Tosyalı Kadı Celâl Efendi/Mustafa Çelebid. 1490/1491? - ö. 1567Doğum YılıGörüntüle
3ÜFTÂDE, Mehmed Muhyiddind. 1490 - ö. 1581Doğum YılıGörüntüle
4EBUSSUUD EFENDİ, Hâce Çelebid. 1490 - ö. 1574Ölüm YılıGörüntüle
5NİŞÂNÎ, Koca Nişancı/Celâl-zâde/ Nişancı Mustafa Bey b. Tosyalı Kadı Celâl Efendi/Mustafa Çelebid. 1490/1491? - ö. 1567Ölüm YılıGörüntüle
6ÜFTÂDE, Mehmed Muhyiddind. 1490 - ö. 1581Ölüm YılıGörüntüle
7EBUSSUUD EFENDİ, Hâce Çelebid. 1490 - ö. 1574MeslekGörüntüle
8NİŞÂNÎ, Koca Nişancı/Celâl-zâde/ Nişancı Mustafa Bey b. Tosyalı Kadı Celâl Efendi/Mustafa Çelebid. 1490/1491? - ö. 1567MeslekGörüntüle
9ÜFTÂDE, Mehmed Muhyiddind. 1490 - ö. 1581MeslekGörüntüle
10EBUSSUUD EFENDİ, Hâce Çelebid. 1490 - ö. 1574Alan/Yüzyıl/SahaGörüntüle
11NİŞÂNÎ, Koca Nişancı/Celâl-zâde/ Nişancı Mustafa Bey b. Tosyalı Kadı Celâl Efendi/Mustafa Çelebid. 1490/1491? - ö. 1567Alan/Yüzyıl/SahaGörüntüle
12ÜFTÂDE, Mehmed Muhyiddind. 1490 - ö. 1581Alan/Yüzyıl/SahaGörüntüle
13EBUSSUUD EFENDİ, Hâce Çelebid. 1490 - ö. 1574Madde AdıGörüntüle
14NİŞÂNÎ, Koca Nişancı/Celâl-zâde/ Nişancı Mustafa Bey b. Tosyalı Kadı Celâl Efendi/Mustafa Çelebid. 1490/1491? - ö. 1567Madde AdıGörüntüle
15ÜFTÂDE, Mehmed Muhyiddind. 1490 - ö. 1581Madde AdıGörüntüle