Madde Detay
NERGİSÎ, Mehmed
(d. ?/? - ö. 1044/1635)
münşi
(Divan/Yazılı Edebiyat / 17. Yüzyıl / Anadolu-Osmanlı-Türkiye)
ISBN: 978-9944-237-86-4
Asıl adı Mehmed olan Nergisî, Saraybosna’da doğmuştur. Doğum tarihi kesin olarak bilinmemektedir. Eserlerinden hareketle 988-993 (1580-1585) yılları arasında doğduğu tahmin edilmektedir. Babası İstanbul’da ve Balkan şehirlerinde kadı olarak görev yapmış Nergisîzâde Ahmed’dir. Mensup olduğu aile unvanından dolayı zaman zaman Nergisîzâde, Nergiszâde isimlerini de kullanan yazar, Nergisî ismiyle şöhret bulmuştur. Kaynaklarda ailesi ve soyu hakkında ayrıntılı bilgi bulunmaz. Eğitimi ve yaptığı görevlerle ilgili kaynaklarda zaman zaman çelişen ifadeler yer alır.
Saraybosna’da eğitimini tamamlayan Nergisî, İstanbul’a gelip Kafzâde Feyzullah Efendi’ye intisap eder, ondan mülâzemet alır. Yine ondan sülüs, nesih ve talik öğrenir. Birkaç medresede müderrislik yapar mülâzım, kadı naibi olarak çalışır. Gabela, Çaniçe, Mostar, Yenipazar, Elbasan, Banaluka, Manastır kadılıklarını yürütür. Özellikle Şeyhülislam Yahya Efendi’nin hayli desteğini görür. Mektuplarından ve eserlerinden anlaşıldığı kadarıyla memuriyet hayatı bir kadılıktan diğerine atanmakla geçen Nergisî’nin arzu ettiği gibi bir göreve atanamadığı, borçlandığı, sürekli maddi sıkıntılarla mücadele ettiği görülür. Beklediği ilgiyi bulamadığını sıkça dile getiren Nergisî, sonunda sultan IV. Murad’ın takdirini kazanır ve Revan seferine gidecek orduya vakanüvis olarak atanır ve arzu ettiği üzere sanat dehasını gösterebileceği bir göreve tayin edilmiş olur. Bu atamadan kısa bir süre sonra ordu, 1044/1635’te törenle Üsküdar’a geçer, hazırlıklar tamamlandıktan sonra Konya’ya doğru yola koyulur. Ordu İzmit’e varmadan Gebze civarlarında bir bataklık içinde atından düşen Nergisî, hayatını kaybeder (Şevval 1044/Mart-Nisan 1635). Nergisî’nin mezarı hakkında kaynaklarda farklı görüşler bulunmaktadır. Şeyhî (Özcan 1989:21), Mehmed Süreyyâ (Akbayar 1996: 1249) ve Nail Tuman (Kurnaz vd. 2001:1045) mezarının Gebze’de; Habîb (1305:241) ve Şemseddin Sâmî (1316: 4573) mezarının Eyüp’te olduğunu belirtirler. Nergisî’nin Üsküdar’a nakledilerek oraya gömüldüğü de rivayetler arasındadır. Bursalı Mehmed Tahir (1338: 440), gösterilen yerlerin hiçbirinde Nergisî’nin mezarına rastlamadığını belirtir.
Nergisî'nin eserleri şu şekilde sıralanabilir:
1. Hamse-i Nergisî: Nergisi’nin en önemli eseri, beş mensur eserden oluşan “Hamse”dir. Eser, Türk edebiyatındaki tek mensur hamse örneğidir. Nergisi’nin beş eserini kendisinin bir araya getirerek Hamse adını verip vermediği kesin olarak bilinmemektedir. Kütüphanelerde bulunan mecmua halindeki on iki yazmanın başında “Hamse-i Nergisî” kaydı bulunmakta, üç matbu nüshası da bu adı taşımaktadır. Son döneme ait kaynakların çoğunda, Hamse’den söz edildiği halde, daha erken döneme ait kaynaklarda, Hamse ismine pek rastlanmaz. Hamse’den söz eden ilk kaynak, Nergisî’nin ölümünden yaklaşık bir asır sonra (1143 /1730), kaleme alınmış olan Vakâyiu’l-Fuzalâ’dır. Mecelletü’n-Nisâb, Mecmû’atü’t-Terâcim, Esâmî, Sicill-i Osmânî, Kâmûsu’l-Âlâm da Hamse’den bahseden diğer önemli biyografik kaynaklardır (Çaldak 2010: 84).
Pek çok yazma nüshaları bulunan Hamse, iki defa Bulak’ta (1255), bir defa İstanbul’da (1285) olmak üzere üç defa basılmıştır. Telif tarihine göre Hamse sırasıyla aşağıdaki eserlerden oluşmaktadır.
1.1. El-Akvâlü’l-Müselleme fi-Gazâvâti’l-Mesleme: Nergisî’nin 1030/1621’de Mostar kadısı iken kaleme aldığı bu eserin adı, bazı kaynaklarda Gazâvât-ı Mesleme veya El-Kavlü’l-Müselleme fi-Gazâvâti’l-Mesleme şeklinde kaydedilse de asıl adının El-Akvâlu’l-Müselleme fi-Gazâvâti’l-Mesleme olduğu anlaşılmaktadır. Eser, Muhyiddîn-i Arabî’nin daha çok Müsâmerât veya Kitâb-ı Sâmire diye bilinen Muhâdarâtü’l-Ebrâr ve Müsâmerâtü’l-Ahyâr adlı kitabından bir faslın tercümesidir. Nergisî’nin, tercüme ettiği bölümde, Mesleme bin Abdülmelik’in Anadolu cephesi komutanlığına tayin olunmasıyla başlayan Anadolu gazaları ve İstanbul seferi, ayrıntılarıyla anlatılır.
Yer yer tarihî gerçekliğe uymayan bazı bilgiler ve masal unsurları içeren eserde Arapça ve özellikle Farsça pek çok manzum parça bulunmaktadır. Konu başlıklarının Farsça olduğu eserde Nergisî sanatlı bir dil kullanmaya gayret etmiş, içerik olarak fazla bir eklenti yapmamıştır. Eser, Hamse-i Nergisî içinde 3 defa basılmış, 1741’de Peyssonnelfils (1933) tarafından Fransızcaya çevrilmiştir. Eserin 20’den fazla yazma nüshası bulunmaktadır. Kayahan Atik tarafından eserle ilgili bir yüksek lisans çalışması yapılmıştır (1990).
1.2. Kânûnu’r-Reşâd: Ünlü İranlı edip ve tarihçi Vassaf Reşîdüddîn Fazlullâh Şîrâzî’ye ait olduğu sanılan Ahlâku’s-Saltana, İlhanlı hükümdarı Muhammed Hudabende adına telif edilmiş Farsça bir siyasetnâmedir. Nergisî, Ahlâku’s-Saltana’yı Türkçeye çevirmiş, Kânûnu’r-Reşâd adını vererek 1033-1034/1624 yılında, İstanbul’da Sultan IV. Murad’a sunmuştur. Eserin farklı dönemlerde yapılmış Türkçe tercümelerine rastlansa da Kânûnu’r-Reşâd çeviri tekniği, dil ve üslubu ile bunlardan bir adım öne çıkmaktadır.
Nergisî, Ahlâku’s-Saltana’yı serbest çeviri tekniğini kullanarak tercüme etmiş, kimi yerlerde yalnızca konuyu aktarmış, önemli gördüğü yerleri genişletmiş, manzum parçalarda tasarrufa gitmiş, çevirdiği eserdeki manzum parçaların az bir kısmını almış, Nef’î, Bâkî, Necâtî, Kafzâde Fâizî gibi Türk şairlerinden aldığı manzum birimlere ve kendi şiirlerine yer vermiştir. Kendi tecrübelerine ve bizzat şahit olduğu hadiselere, Osmanlı tarihindeki bazı olaylara yer veren yazar, kendisinin de ifade ettiği üzere telif düzeyinde bir eser ortaya çıkarmıştır. Kaynak eserdeki 34 civarındaki başlık, Kânûnu’r-Reşâd’da 47’ye çıkmıştır. Bütün bu kişisel tasarruflar ve Nergisî’nin dil ve üslubu göz önünde bulundurulduğunda Kânûnu’r-Reşâd’ın tercüme ve adaptasyon ile ortaya konmuş telif niteliğinde bir eser olduğu söylenebilir.
Meşâkku’l-uşşâk ve Nihâlistân gibi eserlerle mukayese edildiğinde Kânûnu’r-Reşâd’ın dil yönüyle daha sade ve anlaşılır, üslup yönünden daha yalın ve gösterişsiz olduğu söylenebilir. Mukaddime ve övgü bölümlerindeki ağır ve ağdalı dil, sonraki bölümlerde sade ve anlaşılır bir hâle bürünür. Eser üzerine Bahir Selçuk tarafından bir çalışma yapılmıştır (2013).
1.3. Meşâkku’l-Uşşâk: Meşâkku’l-Uşşâk, Elbasan’da kaleme alınmış, 1034/1625’te Şeyhülislâm Yahyâ Efendi’ye sunulmuştur. Eser, tercümeleri ile tanınan yazarın, ilk özgün eseri olma bakımından önem taşır. Sanatlı bir dille yazılan Meşâkku’l-Uşşâk, Arap ve İran kaynaklı konular yerine Osmanlı coğrafyasına ait olayları ve dönemin sosyal hayatını aksettirme yönüyle orijinallik gösterir.
Meşâkku’l-Uşşâk uzun bir dibâce ve 10 hikâyeden oluşmaktadır. Eserdeki yedinci hikâye, yazarın kendi başından geçen bir aşk macerasıdır. On hikâyeden yedisi, ilk kez Nergisî tarafından kaleme alınmıştır. İranlı şair Riyâzi’nin aşkının anlatıldığı hikâye ile yeniçeri Ferdî’ye âşık iki kişinin ölümünü anlatan iki hikâye konu yönüyle orijinallik göstermez.
Nergisî, hikâyelerini çevresinden duyduğu veya bizzat şahit olduğu olaylardan hareketle kaleme almıştır. İyi bir gözlem gücüne sahip olan yazar, mahalli unsurları, karakterlerin duygu ve davranışlarını kendisine özgü bir üslûpla yansıtmıştır. Meşâkku’l-Uşşâk, mahalli unsurlara yer verme, yaşanmış olaylardan esinlenme, gerçeklik boyutunu önemseme gibi özellikleri ile Türk hikâye geleneği içinde önemli bir yer tutar. Geleneksel manzum ve mensur hikâyelerde sıkça görülen olağanüstü olay ve motifler, yabancı konu ve kahramanların aksine Meşâkku’l-Uşşâk, yerli hayatı ve mahalli unsurları, 17. yüzyıl Osmanlı toplum yapısını yansıtır. Bu yönleriyle eser, bir bakıma realist Türk hikâyeciliğinin habercisi olur.
Meşâkku’l-Uşşâk; Hamse-i Nergisî, içerisinde iki defa Bulak’ta (1255), bir defa da İstanbul’da (1285) olmak üzere üç defa basılmıştır. Meşakku’l-Uşşâk’ın yurt içi ve yurt dışındaki kütüphanelerde 30 civarında nüshası bulunmaktadır. Meşâkku’l-Uşşâk üzerine Bahir Selçuk tarafından bir çalışma yapılmıştır (2009).
1.4. İksîr-i Devlet (İksîr-i Sa’âdet): Eser, Gazâlî’nin Kîmyâ-yı Sa’âdet adlı Farsça kitabının ikinci “rükn”ünün dördüncü “asl”ından “kardeşlik”e ait kısmın tercümesidir. Türkçe pek çok tercümesi bulunan Kimyâ-yı Sa’âdet’in tercümeleri arasında en çok rağbet göreni, Nergisî’nin bu kısmî tercümesidir. Kaynaklarda eserin hangi tarihte ve nerede yazıldığı, kime sunulduğu ile ilgili net bilgiler bulunmaz. Fakat eser büyük ihtimalle 1041/1632 tarihinde İstanbul’da yazılıp Şeyhülislam Ahizâde Efendi’ye sunulmuştur.
Eserin girişinde Nergisî, iki çeşit tercümeden bahseder. Kaynak metnin aslına sadık kalınarak yapılan tercüme ve serbest tercüme. Nergisî’ye göre birinci kısım tercümede anlam yetersiz ve dil güzelliklerden yoksundur. Bu nedenle yazar, kendisini ifade etme ve meramını dile getirme imkânı sunan ikinci kısım tercümeyi tercih ettiğini bildirir. Süslü nesir ile serbest bir şekilde yapılan tercümede, aralara manzum parçalar serpiştirilir. İlk dönem eserlerinden olan eser, Nergisî’nin özgün ve güçlü üslubunu tam olarak yansıtmaktan uzaktır. Üç defa Hamse-i Nergisî içinde, bir defa da müstakil olarak İstanbul’da basılan eserin 20 civarında yazma nüshası bulunmaktadır. Eser üzerine Nurten Çelik tarafından bir yüksek lisans çalışması yapılmış (2012), daha sonra genişletilerek yayımlanmıştır (Selçuk, Çelik 2019).
1.5. Nihâlistân: Nergisî’nin Hamse’sini oluşturan eserlerinden en önemlisi, ustalık döneminin bir ürünü olan ve Sultan IV. Murad’a takdim edilen Nihâlistân’dır. Eser iki defa yazılmıştır. Çekirdeğini sadece aşk hikâyelerinden oluşan Meşâkku’l-Uşşâk’ın oluşturduğu ilk eser, daha sonra birtakım ekleme ve çıkarmalarla 1042 (1632/1633)’de yeniden kaleme alınmıştır.
Gülistân ve Baharistân’a nazire olması için Nihâlistân adı verilen eserde 25 hikâye bulunmaktadır. Birinci bölüm cömertlik (8 hikâye), ikinci bölüm aşk (6 hikâye), üçüncü bölüm çeşitli olaylar (4 hikâye), dördüncü bölüm ettiğini bulma (2 hikâye), beşinci bölüm tövbe (5 hikâye) hakkında yazılmış hikâyeleri içermektedir. Hikâyeler, yazarın yaşadığı dönemde veya yaşadığı döneme yakın bir zaman diliminde gerçekleşmiş olaylar üzerine kuruludur. Anlatıcının araya girmesi, fayda amacı güdülmesi, sanatlı ve ağdalı dil Nihâlistân’ın klâsik anlatı özelliklerini yansıtsa da olay örgüsü, gerçeklik olgusu onu, klasik eserlerden ayıran ve modern hikâyelere yaklaştıran özelliklerdendir. Nihâlistân’ın yurt içinde ve yurt dışında 20’den fazla yazma nüshası bulunmaktadır. Eser, Hamse-i Nergisî içinde üç defa basılmıştır. Nihâlistân, Nergisî ile ilgili araştırma ve inceleme ile birlikte yayımlanmıştır (Çaldak 2012).
2. Münşe’ât (Esâlîbu’l-Mekâtîb): Nergisî’nin dostlarıyla ve devlet adamlarıyla yazışmalarını ihtiva eden Münşeât’ı 1031/1622'de tertip edilerek uzun bir takdim yazısıyla Şeyhülislâm Yahya Efendi’ye sunulmuştur. Kronolojik sıraya göre tertip edilen otograf nüshada 37 parça yazı bulunduğu halde, başka nüshalarda bu sayının 50’yi aştığı görülmektedir. Ganîzâde Nadirî, Azmîzâde Hâletî ve Şeyh Mehmed bin Mahmud Efendi gibi dönemin tanınmış şahsiyetleri esere takrizler yazmıştır.
Ağdalı bir dille kaleme alınan bu eserdeki mektuplar, dönemin siyasi ve sosyal yapısına ışık tutacak ipuçları barındırmaktadır. Nergisî’ye ait 39 mektup şikâyet, sıla hasreti, tebrik, iş isteme, bulunduğu makamda kalabilme gibi gerekçelerle dönemin tanınmış şahsiyetlerine yazılmıştır. Kâfzâde Fâizî, Şeyhülislâm Yahya, Veysî, Nef’î, Ünsî, Nev’îzâde kendilerine mektup yazılmış devrin önemli isimleri arasında bulunmaktadır. Nergisî’nin mektuplarında kullandığı dil, diğer eserlerindeki gibi sanatlı ve ağdalıdır. Hitap ettiği şahsın makam ve mevkiine göre dil ve ifade tarzının değiştiği görülür. Eserin transkripsiyonlu metni, İngilizce bir girişle birlikte yayımlanmıştır (Walsh 1969). 50’den fazla yazma nüshası bulunan eser üzerine İbrahim Halil Haksever (1995) tarafından bir doktora çalışması yapılmıştır.
3. El-Vasfu’l-Kâmil fi-Ahvâli Vezîri’l-Âdil: Bazı kaynaklarda Gazâvât-ı Murtazâ Paşa adı ile anılan eser, Banaluka’da 1038/1628-29 tarihinde yazılmıştır. Eser, bir giriş ile “vasf” adı verilen beş bölümden oluşur. Birinci bölümde, Murtazâ Paşa’nın güzel ahlakı, dindarlık ve takvası, âlimlere ve halka iyi davranması; ikinci bölümde, kahramanlık ve cesareti, savaşçılık ve biniciliği; üçüncü bölümde, ortadan kaldırdığı zulüm ve haksızlıklar, tamir ve ıslah ettiği cami ve kaleler; dördüncü bölümde, yaptığı savaşlar ve elde ettiği başarılar; beşinci bölümde ise, dirayet ve tedbiri ile düşmanlarını nasıl dize getirdiği anlatılır. Nergisî’nin eserleri içinde dili en sade ve anlaşılır olan El-Vasfu’l-Kâmil’dir. Eser üzerine Fahri Oluk (2007) tarafından bir çalışma yapılmıştır.
4. Arapça Risale: Altı sayfadan oluşan Arapça eser, alışverişle ilgili bir fıkıh risalesidir (Çaldak 2006:562).
5. Horos-nâme: Bu mensur hikâyenin altı sayfalık bir nüshası Millet Kütüphanesinde, diğeri Dil Tarih Coğrafya Fakültesi Kütüphanesinde bulunmaktadır. Yazılış tarihi bilinmeyen bu mensur eser, horoz ile tilki hikâyesidir.
Sanatlı bir dille yazılan alegorik hikâyede hayatlarını başkalarını aldatmak üzerine kuran kurnaz kişilerin sonunda kazdıkları kuyuya düşecekleri konusu işlenir. Hikâye bir inceleme yazısıyla birlikte Süleyman Çaldak (1999) tarafından yayımlanmıştır.
6. Şiirleri:
Daha çok münşî olarak tanınan Nergisî, aynı zamanda şuara tezkirelerinde adı geçen önemli bir şairdir. Bazı kaynaklarda, onun şiirlerini ihtiva eden bir divanı veya divançesi olduğu söylenmektedir. Bugüne kadar Nergisî adına kayıtlı bir divan tespit edilememiş olsa da şiir mecmualarında onun adına kayıtlı manzumelere rastlanmaktadır. Nergisî’nin eserlerinde başka şairlere ait Arapça ve Farsça manzumelerin yanında kendisine ait Türkçe, Farsça ve Arapça şiirler bulunmaktadır. Kafzâde Fâizî için terkib-bend nazım şekliyle yazılmış sekiz bentlik bir mersiye, Saraybosna hakkında yazılmış bir kaside ve Şeyhülislam Yahya Efendi için yazılmış Meşâkku’l-Uşşâk’taki altı beyitlik gazel ve altmış üç beyitlik kaside, Sultan IV. Murad’ı ve Şeyhülislam Ahizâde Hüseyin Efendi’yi övmek için yazılmış kıt’a-i kebire, Nergisî’nin manzumeleri arasında yer almaktadır. Nergisî’nin eserlerinden ve özellikle şiir mecmualarından hareketle tespit edilen Saray redifli kasidesi (Selçuk 2014a), Kafzâde Fâizî mersiyesi (Selçuk 2015) ve gazelleri (Selçuk 2014b: 1-20; Selçuk 2016: 405-412; Selçuk 2020: 988-998) üzerine çeşitli çalışmalar yapılmıştır. Şiirlerinin genel anlamda yapı ve muhteva bakımından başarılı olduğu fakat bunların Nergisî’nin münşiliğinin gölgesinde kaldığı söylenebilir.
Nergisî; Şeyhülislam Yahya, Taşköprüzâde Mehmed Kemaleddin Efendi, Kafzâde Fâizî, Veysî ve Nev’îzâde Atâyî gibi dönemin önemli simalarıyla çeşitli vesilelerle görüşmüş, mektuplaşmıştır. Pek çok kişinin yardım ve desteğini görmüş olsa da bu güçlü ve yetenekli münşinin istediği gibi bir göreve getirilmediğinden dolayı huzursuz olduğu, sıkıntılı bir hayat sürdüğü, bazı kişilerle problemler yaşadığı, azledildiği, bundan dolayı da eserlerinde ve mektuplarında bu ilgisizlikten ve sıkıntılardan sıkça yakındığı görülür.
Eserlerinden ve kaynaklardan anlaşıldığı kadarıyla kültürlü bir aile ortamında yetişmiş olan Nergisî, iyi bir eğitim almış, Arapça ve Farsçayı incelikleriyle öğrenmiştir. Kafzâde Feyzullah Efendi’den sülüs, nesih ve ta’lik hatlarını öğrenmiş olan Nergisî’nin talik, nestalik, talik kırması, sülüs ve nesih hatlarında oldukça başarılı olduğu kaynaklarda ifade edilmektedir. Ta’likin “hurde şikeste” türündeki başarısı ve süratli olarak yazması meşhurdur.
Nergisî’nin sanatçı kişiliği üzerinde Veysî’nin önemli bir etkisinin olduğu anlaşılmaktadır. Nergisî, Elbasan kadısı iken önceden tanıştığı hocası Veysî ile sık sık mektuplaşır, yazılarında ona hep “üstad” diye hitap eder. Nergisî’nin yazdıklarını takdir eden Veysî de yazılarının bir benzerini daha önce görmemiş ve işitmemiş olduğunu ifade eder.
Gazavât-ı Mesleme, Kânûnu’r-Reşâd gibi ilk dönem eserlerinde usta sanatçılar karşısında çekingen bir tavır sergileyen Nergisî, sonraki dönemlerde kaleme aldığı eserlerinde, kendinden emin bir yazar olarak görünür. Eserlerindeki sağlam ve güçlü dil, zengin secilerle şiirselleşen cümleler, Nergisî’nin sanat gücünü ve dehasını gösterme bakımından önem taşır. Nergisî, eserlerinin dibâce kısmında son derece ağır ve sanatlı bir dil kullanırken diğer bölümlerde nispeten daha sade bir dil kullanır. Anlattıklarından ziyade üslûbuyla, anlatım tarzıyla öne çıkan Nergisî’nin son derece uzun cümleler, zincirleme tamlamalar kullanması, Arapça ve Farsça kelimelerin yaygın olmayan anlamlarına başvurması, alışılmamış mecaz, hayal ve bağdaştırmalara yer vermesi onun anlaşılmasını engellemiştir.
Woodhead’in (2006:321-322) de belirttiği üzere Nergisî, yazdığı hemen her şeyde, genelde yüksek bir düzeyi yakalama peşinde olmuştur. Bunun arka planında, sanatçı kişiliğinin inşâlı kompozisyonlardan zevk almasının yanında, onun meslek yaşamının çoğunu Bosna’nın taşra merkezlerinde orta derecede bir kadı olarak geçirmiş olmasının da etkisi vardır. Zira mektuplarından da anlaşıldığı üzere Nergisî, bu yolla sanat gücünü ve yeteneğini sergileme ve bu vesileyle daha iyi bir yere gelme düşüncesi gütmüştür.
Nergisî, inşâda orijinallik ve özgünlük peşinde olduğunu, muhayyile kudreti yüksek olanları acze düşürecek bir sanat göstermek istediğini Meşâkku’l-Uşşâk’ta açıkça belirtir (Selçuk 2009:128-129). Dil ve üslûptaki orijinallik arayışlarını içerikte de sürdürür. Güçlü bir gözlemci olan Nergisî, Meşâkku’l-Uşşâk, Nihâlistan, Kânûnu’r-Reşâd gibi eserlerinde Osmanlı tarih ve coğrafyasına, sosyal hayatına ait unsurlara bolca yer verir. Hamse’sinde efsanevî ve olağanüstü olaylar yerine, yaşadığı çevreyi, bazen kendi maceralarını anlatır.
Klâsik Türk edebiyatında sanatlı nesrin (inşâ) en önemli temsilcisi olan, Tanzimat dönemine kadar nesirde hep taklit ve takip edilen Nergisî, Tanzimat’la birlikte “gayr-i tabiî ve Acem taklitçisi” olduğu yönünde tenkit edilir. Öyle ki Namık Kemal, üslûbundaki garabet yüzünden Nergisî’nin eserlerinden anlam çıkarmanın yabancı bir dille yazılmış olan Gülistan’ı anlamaktan daha zor olduğunu belirtir (1283: nr. 416). Şemsettin Sâmî de Nergisî’den bahsederken eski münşilerin manayı biçime feda edip tumturaklı şeyler söylediklerini ifade eder (1316: VI/ 4573).
Kaynakça
Abdulkadiroğlu, Abdulkerim (hzl.) (1999). İsmail Beliğ Nuhbetü’l-Âsâr li-zeyli Zübdetil-Eş’âr. Ankara: AKM Yay.
Akbayar, Nuri (hzl) (1996). Mehmed Süreyyâ Sicill-i Osmanî. C. 4. İstanbul: Tarih Vakfı Yay.
Akün, Ömer Faruk (1993). “Nergisî”. İslam Ansiklopedisi. C. 9. İstanbul: MEB Yay.
Atik, Kayhan (1990). Gazavât-ı Mesleme. Yüksek Lisans Tezi. Kayseri: Erciyes Üniversitesi.
Blochet, Edgar (1933). Cataloque des Manuscrits, Turcs. C.II. Paris: Bibliotheque Nationale.
Bursalı Mehmed Tahir (1338). Osmanlı Müellifleri. C. 2. İstanbul: Ali Şükrü Matbaası.
Coşkun, Ali Osman (1985). Seyrekzâde Mehmet Âsım. Zeyl-i Zübdetül-Eş'âr. Yüksek Lisans Tezi. Ankara: Gazi Üniversitesi.
Çaldak, Süleyman (1999). “Nergisî’nin Horos-nâme’si”. AÜ, Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Dergisi. (13): 243-250.
Çaldak, Süleyman (2006). “Nergisî”. İslam Ansiklopedisi. C. 32. İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı Yay. 560-562.
Çaldak, Süleyman (2010). Nergisî ve Nihâlistân’ı. İstanbul: Kesit Yay.
Çelik, Nurten (2012). Nergisî İksîr-i Sa’âdet (İnceleme-Metin-Dizin). Yüksek Lisans Tezi. Adıyaman: Adıyaman Üniversitesi.
Faik Reşad (yty). Eslâf, (hzl. Şemsettin Kutlu). İstanbul: Tercüman 1001 Temel Eser.
Habîb Efendi (1306). Hatt ve Hattâtân, İstanbul: Ebuzziya Matbaası.
Haksever, Halil İbrahim (1995). Eski Türk Edebiyatında Münşe’âtlar ve Nergisî’nin Münşe’âtı. Doktora Tezi. Malatya: İnönü Üniversitesi.
Haksever, Halil İbrahim (2001). “Veysi ve Nergisî’nin Karşılıklı Mektupları”. AKÜ Sosyal Bilimler Dergisi. II(2):179-182.
İnal, İbnülemin Mahmud Kemâl (hzl.) (1928). Müstakîmzâde Süleyman Sadeddin Tuhfe-i Hattâtîn. İstanbul.
Kavruk, Hasan (1999). “Şeyhülislâm Yahyâ-Nergisî Münasebeti”. Journal of Turkish Studies. (23):135-144.
Kayabaşı, Bekir (hzl.) (1997). Kafzâde Fâizî’nin Zübdetü’l-Eş’âr’ı. Doktora Tezi. Malatya: İnönü Üniversitesi.
Kınlı, Süleyman (2007). Hat ve Hattâtân’da Osmanlı Hattatları.Yüksek Lisans Tezi. İstanbul: Marmara Üniversitesi.
Kocatürk, Vasfi Mahir (1970). Türk Edebiyatı Tarihi. Ankara: Edebiyat Yay.
Kurnaz, Cemal ve Mustafa Tatcı (hzl.)(2001). Mehmed Nâil Tuman Tuhfe-i Nâilî-Divan Şairlerinin Muhtasar Biyografileri. C.II. Ankara: Bizim Büro Yay.
Nail Tuman (1961). İstanbul Kütüphaneleri Türkçe Hamseler Kataloğu. İstanbul.
Namık Kemal (1283). “Lisan-ı Osmânînin Edebiyatı Hakkında Bazı Mülahazatı Şamildir”. Tasvîr-i Efkâr. S.426.
Nergisî (Mehmed b. Ahmed). El-Vasfü’l-Kâmil fi-Ahvâli Vezîri’l-Âdil. Nuruosmaniye Ktp. Nu: 4969.
Nergisî (Mehmed b. Ahmed). Horos-nâme. Mecmu’a. Ali Emiri Efendi. (Millet ktp.) Nu:573.
Nergisî (Mehmed b. Ahmed). Gazavât-ı Mesleme. İstanbul 1285.
Nergisî (Mehmed b. Ahmed). İksîr-i Sa’âdet. İstanbul 1285.
Nergisî (Mehmed b. Ahmed). Kânûnu’r-Reşâd. Nuruosmaniye Ktp. Nu:4969.
Nergisî (Mehmed b. Ahmed). Meşâkku’l-Uşşâk. Hamidiye (Sül.Ktp) Nu: 1078; Bulak 1255; İstanbul 1285.
Nergisî (Mehmed b. Ahmed). Münşe’ât-ı Nergisî. Haşim Paşa (Sül. Ktp), Nu:65; R Topkapı Sarayı Müzesi Ktp., Revan K., No:1056.
Nergisî (Mehmed b. Ahmed). Nihâlistân. Nuruosmaniye Ktp. Nu: 4969.
Oluk, Fahri (2007). El-vasfu'l-Kâmil fi-Ahvâli Veziri'l-Âdil” Adlı Yazma Eserin Transkripsiyon ve Değerlendirilmesi. Yüksek Lisans Tezi. Kayseri: Erciyes Üniversitesi.
Özcan Abdülkadir (hzl) (1989). Şeyhî Mehmed Efendi Vakayıü’l-Fuzalâ, (Şakâyık-ı Numaniyye ve Zeyilleri). C. III. İstanbul: Çağrı Yay.
Paşagiç, Safvet Beg (1912). Bosnjacı İ Hercegovci u İslamskoj Knjizevnosti. Sarajevo (Trc. Ş.B.). Nergisî. Yeni Mecmua. C.I. İstanbul 1917. 15.
Selçuk, Bahir (2009). Nergisî, Meşâkku’l-Uşşâk (İnceleme-Metin). Erzurum: Salkımsöğüt Yay.
Selçuk, Bahir (2009). “Nergisî’nin Meşâkku’l-Uşşâk’ında Osmanlı Sosyal Hayatından Yansımalar”. Bilig. (49):161-176.
Selçuk, Bahir (2012). “Nihâlistan ve Meşâkku’l-Uşşak Çerçevesinde Nergisî’nin Hikâyeciliğine Genel Bir Bakış”. Dil ve Edebiyat Araştırmaları. (5): 93-108.
Selçuk, Bahir (2013). Nergisî Kânûnu’r-Reşâd (Ahlâku’s-Saltana Çevirisi). İstanbul: Kesit Yay.
Selçuk,
Bahir (2014a). “Bir Şehir Medhiyesi: Nergisî‟nin Saray Kasidesi”. International
Journal of Language Academy. (2/3): 27-39.
Selçuk,
Bahir (2014b). “Şiir Mecmualarında Nergisî’nin Türkçe Gazelleri ve Bu Gazeller
Üzerine Bir Değerlendirme”. Dicle Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü
Dergisi. 6 (12): 1-20.
Selçuk,
Bahir (2015). “Nergisî’nin Kâfzâde Fâizî Mersiyesi”. Fırat Üniversitesi
Sosyal Bilimler Dergisi. 25 (1): 1-14.
Selçuk,
Bahir (2016). “Nergisî’nin Yeni Bir Gazeli Üzerine”. Littera Turca
Journal of Turkish Language and Literature (1): 405-412.
Selçuk,
Bahir ve Nurten Çelik (2018). “Safvet-Beg Başagiç’in Gözünden Nergisî”. Fırat
Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi. 28 (2): 43-62.
Selçuk,
Bahir ve Nurten Çelik (2019). Nergisî’nin Kîmyâ-yı Sa’âdet Çevirisi
İksîr-i Devlet. İstanbul: Kesit Yay.
Selçuk, Bahir (2020). “Nergisî’nin Bir Mecmuadaki “Gönlümüz” Redifli Gazeli Üzerine”. Littera Turca Journal of Turkish Language and Literature .6 (4): 988-998.
Şemseddin Sâmî (1316). Kamusu’l-A’lâm. C. 6. İstanbul. (Tıpkıbasım: 1996). Ankara: Kaşgar Neşriyat.
Walsh John R. (1969). The Esâlibü’l-mekâtib (Münşe’ât) of Mehmed Nergisî Efendi. Archivum Ottomanicum. C. I.
Woodhead, Christine (2006). “Orta Klâsik Dönem Estetik Nesir”. (çev. Yurdanur Salman). Türk Edebiyatı Tarihi. C. 2. İstanbul: KTB Yay.
Zavotçu, Gencay (hzl.)(2009). Rıza Tezkiresi (İnceleme-Metin). İstanbul: Sahhaflar Kitap Sarayı.
Madde Yazım Bilgileri
Yazar: PROF. DR. BAHİR SELÇUKYayın Tarihi: 05.09.2013Güncelleme Tarihi: 26.11.2020Eserlerinden Örnekler
Nihâlistân’dan
Deli Mestâne Lakabı ile Meşhûr-ı Diyâr u Bîgâne Âhir-i ‘Ömrine Dek İdmân-ı Şarâb-ı Müdâm ile Âlûde İken Nâmını Âhere İskât İtmekle Tevbekâr Oldugıdur:
Sipâhî-zâdegân-ı levendâne-sîmâdan Deli Mestâne dimekle şöhret-yâfte bir nâ-murâd-ı mütelâşî-nihâd kesb-i ‘ömr-i heftâde-sâle-i pederi bir iki senede bâhte-i kumâr-bâzî-i mey-perestî kılup bir az zamân mahsûl-ı tîmâr ve sâ’ir vucûh-ı kesb u kâr ile bâde-nûş u mey-güsâr olup bir hâle vardı ki hâne-i vîrânede seng-râh-ı mûş u halîde-i pây-ı gürbe olacak ne bir gendüm-dâne ve ne bir hasîr-pâre-i dervîşâne kalup ‘âkibet mesken ü tîmârın dahı semen-i yesîre nakd idüp idhâl-ı hum-ı hüsrevânî kıldı. El-hâsıl ‘ömr-i ber-bâd-dâdesi hudûd-ı sittîne müşârefe idüp hergiz eyyâm-ı sıyâmdan gayrı zamânda bâr-keş-i ‘alâyık-ı idrâk olmayup külle ân mest-i bî-bâk-ı vâlih-i duhter-i rez u meftûn-ı ferzend-i tâk idi. İfrât-ı şûrîdegî-i mey-perestîden bir tabakaya varmış idi ki ‘âkil ü lâ-ya’kıl oldugı zamânlar fark olınmayup tamâm zirve-i a’lâ-yı idmâna ‘urûc itmekle Beyt:
Çıkınca nâmı mey-âşâmlıgla bir rindün
Elinde âb görilse şarâbdur dirler
Nesr: mey nûş itmese de yine ser-hoş kıyâs olınurdı.
(Çaldak, Süleyman (2010). Nergisî ve Nihâlistân’ı. İstanbul: Kesit Yay. 472-473.)
Meşâkku’l-Uşşâk’tan
Başındaki destâr-ı perîşân-ı kevr ü mutallâ-kenârı ser-i serv üzre meh-i tâbâna, egnindeki kabâ-yı vâlâ-tırâz-ı dil-keş-endâmı dûş-ı havrâda istebrak-ı cinâna, ol miyân-ı hasreten li’l-’uşşâkı ihâta kılan kemer-bend-i zer-nişânı pâsbân-ı genc-i nihân olmış ejdehâ-yı pîçâna, miyân-bendinden âvîhte olan yek-âvîz-i hûn-rîzi kenâr-ı kehkeşânda necm-i gîsûdâr-ı fitne-nişâna, gîsûvân-ı ‘âkil-bend-i ‘âkl- rübâsı gülsitân-ı hüsn ü cemâl içre bülbül-i cân-âver-i ef’î-i helâhil-feşâna, müjgânları kîş-i pür-nâvek-i ebrûvân-kemâna, ġabġab-ı mevzûnı sîb-i cinâna, dehân-ı gül-gûnı cevher-i câna benzer. El-hâsıl bir turfe şükûh u şevket-i hûbî ve bir özge tavr u âyîn-i mahbûbî ile nâzân nâzân hırâmân olup kûşe-i dükkâna pertâb idüp câygâh-ı me’lûfında sunûf-ı ihtizâz ile murabba’-nişîn-i mesnedgâh-ı ‘arz-ı nâz oldı. ‘Aşık-ı şeydâ ki yâr-ı havrâ-peykerün bu hey’et-i mirrîhâne ile cünbiş-i terahhum-fersâsın gördi, bir kerre şâh-bâz-ı ‘akl ü idrâki, sa’îd-i sabr u tahammülinden rem-gerde bâl-güşây-ı evc-i perîşânî olup kenâr-ı düvâl-i mecâl-i tasarruf ser-pençe-i iktidârından düşdi.
(Selçuk, Bahir (2009). Nergisî, Meşâkku’l-Uşşâk (İnceleme-Metin). Erzurum: Salkımsöğüt Yay. 202.)
İksîr-i Sa’âdet (İksîr-i Devlet)’ten
Hakk-ı sâbi’ pîrâna hürmet ve etfâla merhametdür, zîrâ hazret-i sallallâhu aleyhi ve sellem bu iki hâlde taksîr idenleri “Bizden degüldür.” diyü işâret buyurmışlardur ve mûy-ı sefîde ta’zîm ü ikrâm cenâb-ı kerîmi zi’l-celâle ta’zîm idügin ifâde vü tasrîh buyurup hîç nev’-i beşerden bir şâbb-ı emced ihtirâm-ı pîrân-ı sâl-hûrdeyi kendüye ilzâm eylemez ki hazret-i Hudâvend-i mukaddirü’l-âcâl ol cüvân-ı sütûde-hısâlı hengâm-ı pîrîye îsâl itmeye ve zamân-ı erzel-i ‘ömrde bâliġ-i sohbetleri olduġı cüvânân-ı sâhib-tâb u tüvânun ri’âyet ü ikrâmlarına mazhar olmaya diyü buyurmışlardur ve müttefakun ‘aleyh-i tecrebekârân-ı rûzgârdur ki zâbıta-ı ta’zîm-i sâl-hurdegân-ı dehri pîş-nihâd idenler elbette ber-hûrdâr u mu’ammer olup hilâfına zâhib olanlar ne şecere-i devletden ictinâ-ı ŝimâr-ı murâd itmişler ne mezra’a-ı âmâlden iktitâf-ı mahsûl-ı me’mûl kılmışlardur.
(Çelik, Nurten (2012). Nergisî İksîr-i Sa’âdet (İnceleme-Metin-Dizin). Yüksek Lisans Tezi. Adıyaman: Adıyaman Üniversitesi.106)
Kânûnu’r-Reşâd’dan:
Teşvîk u İġrâ be-İstihdâm-ı Elyak u Ahrâ:
Vâcibdür ki pâdşâhlar şâyeste-i kabûl-ı hıdmet bildikleri ‘ibâdı nevâziş-i iltifât ile mahrem-i bezm-i ri’âyet ve müsta’idd-i redd ü nefret gördükleri bed-nihâdı serzeniş ü ‘itâb ile rânde-i mefâviz-i ihânet kılmaġı lâzıme-i düstûr-ı saltanat ve tuġrâ-yı menâşîr-i devlet bileler. Zîrâ nîk-nihâdân-ı hoş-dile terbiyyet ve bed-nijâdân-ı erâzilden mübâ’adet kânûnı ri’âyet olınmasa şîve-i temyîz-i rezîl ü ‘azîz ber-taraf olup nikû-menişân-ı ‘âlem belâ-keş-i hizy u serzeniş ve muhtel-revişân-ı ümem cür’a-çeş-i lutf u perveriş olmak lâzım gelür ve bir diyârda ki eşrâr-ı li’âma kerem ve ahyâr-ı kirâma sitem revâ görile elbette ol memâlik sûzân-ı âteş-i mehâlik olup havâlisinden müzn-i hayr u nikûyî munkatı’ olmaġla ahâlisinün kiştzâr-ı âmâli bârân-ı ihsân-ı Rabbânî ile kesb-i reyyânî kılmak mümteni’ ü muhâl olur.
(Selçuk, Bahir (2013). Nergisî Kânûnu’r-Reşâd (Ahlâku’s-Saltana Çevirisi). İstanbul: Kesit Yay. 142.)
Gazel
fâ’ilâtün fâ’ilâtün fâ’ilâtün fâ’ilün
Ey felek ey bî-terahhum cevr ü ‘udvân tâ-be-key
Hîç dükenmez mi gamun bu derd ü ahzân tâ-be-key
Hîç nesîm-i subh-ı vasl esmez mi gülzâr-ı dile
İmtidâd-ı şâm-ı bî-encâm-ı hicrân tâ-be-key
Seyle virdi hâsıl-ı ‘ömrüm niçe bir cûş ider
Nîl-i eşkün bir karârı yok mı tuğyân tâ-be-key
Niçe bir geh nazm ü geh nesr ile keşf-i sûz-ı dil
Bu ‘alevler şu’leler ey dâğ-ı pinhân tâ-be-key
Çâk-ı sînem olmada dâğ-ı derûna muttasıl
Bu ta’addî câna ey müjgân-ı cânân tâ-be-key
Fâriġ ol havf ü recâ-yı hicr ü vasl-ı yârdan
Nergîsî bu kayd-ı fikr-i sûd u hüsrân tâ-be-key
(Selçuk, Bahir (2009). Nergisî, Meşâkku’l-Uşşâk (İnceleme-Metin). Erzurum: Salkımsöğüt Yay. 131.)
İlişkili Maddeler
Yayın Tarihi: 05.09.2013Güncelleme Tarihi: 26.11.2020Eserlerinden Örnekler
Nihâlistân’dan
Deli Mestâne Lakabı ile Meşhûr-ı Diyâr u Bîgâne Âhir-i ‘Ömrine Dek İdmân-ı Şarâb-ı Müdâm ile Âlûde İken Nâmını Âhere İskât İtmekle Tevbekâr Oldugıdur:
Sipâhî-zâdegân-ı levendâne-sîmâdan Deli Mestâne dimekle şöhret-yâfte bir nâ-murâd-ı mütelâşî-nihâd kesb-i ‘ömr-i heftâde-sâle-i pederi bir iki senede bâhte-i kumâr-bâzî-i mey-perestî kılup bir az zamân mahsûl-ı tîmâr ve sâ’ir vucûh-ı kesb u kâr ile bâde-nûş u mey-güsâr olup bir hâle vardı ki hâne-i vîrânede seng-râh-ı mûş u halîde-i pây-ı gürbe olacak ne bir gendüm-dâne ve ne bir hasîr-pâre-i dervîşâne kalup ‘âkibet mesken ü tîmârın dahı semen-i yesîre nakd idüp idhâl-ı hum-ı hüsrevânî kıldı. El-hâsıl ‘ömr-i ber-bâd-dâdesi hudûd-ı sittîne müşârefe idüp hergiz eyyâm-ı sıyâmdan gayrı zamânda bâr-keş-i ‘alâyık-ı idrâk olmayup külle ân mest-i bî-bâk-ı vâlih-i duhter-i rez u meftûn-ı ferzend-i tâk idi. İfrât-ı şûrîdegî-i mey-perestîden bir tabakaya varmış idi ki ‘âkil ü lâ-ya’kıl oldugı zamânlar fark olınmayup tamâm zirve-i a’lâ-yı idmâna ‘urûc itmekle Beyt:
Çıkınca nâmı mey-âşâmlıgla bir rindün
Elinde âb görilse şarâbdur dirler
Nesr: mey nûş itmese de yine ser-hoş kıyâs olınurdı.
(Çaldak, Süleyman (2010). Nergisî ve Nihâlistân’ı. İstanbul: Kesit Yay. 472-473.)
Meşâkku’l-Uşşâk’tan
Başındaki destâr-ı perîşân-ı kevr ü mutallâ-kenârı ser-i serv üzre meh-i tâbâna, egnindeki kabâ-yı vâlâ-tırâz-ı dil-keş-endâmı dûş-ı havrâda istebrak-ı cinâna, ol miyân-ı hasreten li’l-’uşşâkı ihâta kılan kemer-bend-i zer-nişânı pâsbân-ı genc-i nihân olmış ejdehâ-yı pîçâna, miyân-bendinden âvîhte olan yek-âvîz-i hûn-rîzi kenâr-ı kehkeşânda necm-i gîsûdâr-ı fitne-nişâna, gîsûvân-ı ‘âkil-bend-i ‘âkl- rübâsı gülsitân-ı hüsn ü cemâl içre bülbül-i cân-âver-i ef’î-i helâhil-feşâna, müjgânları kîş-i pür-nâvek-i ebrûvân-kemâna, ġabġab-ı mevzûnı sîb-i cinâna, dehân-ı gül-gûnı cevher-i câna benzer. El-hâsıl bir turfe şükûh u şevket-i hûbî ve bir özge tavr u âyîn-i mahbûbî ile nâzân nâzân hırâmân olup kûşe-i dükkâna pertâb idüp câygâh-ı me’lûfında sunûf-ı ihtizâz ile murabba’-nişîn-i mesnedgâh-ı ‘arz-ı nâz oldı. ‘Aşık-ı şeydâ ki yâr-ı havrâ-peykerün bu hey’et-i mirrîhâne ile cünbiş-i terahhum-fersâsın gördi, bir kerre şâh-bâz-ı ‘akl ü idrâki, sa’îd-i sabr u tahammülinden rem-gerde bâl-güşây-ı evc-i perîşânî olup kenâr-ı düvâl-i mecâl-i tasarruf ser-pençe-i iktidârından düşdi.
(Selçuk, Bahir (2009). Nergisî, Meşâkku’l-Uşşâk (İnceleme-Metin). Erzurum: Salkımsöğüt Yay. 202.)
İksîr-i Sa’âdet (İksîr-i Devlet)’ten
Hakk-ı sâbi’ pîrâna hürmet ve etfâla merhametdür, zîrâ hazret-i sallallâhu aleyhi ve sellem bu iki hâlde taksîr idenleri “Bizden degüldür.” diyü işâret buyurmışlardur ve mûy-ı sefîde ta’zîm ü ikrâm cenâb-ı kerîmi zi’l-celâle ta’zîm idügin ifâde vü tasrîh buyurup hîç nev’-i beşerden bir şâbb-ı emced ihtirâm-ı pîrân-ı sâl-hûrdeyi kendüye ilzâm eylemez ki hazret-i Hudâvend-i mukaddirü’l-âcâl ol cüvân-ı sütûde-hısâlı hengâm-ı pîrîye îsâl itmeye ve zamân-ı erzel-i ‘ömrde bâliġ-i sohbetleri olduġı cüvânân-ı sâhib-tâb u tüvânun ri’âyet ü ikrâmlarına mazhar olmaya diyü buyurmışlardur ve müttefakun ‘aleyh-i tecrebekârân-ı rûzgârdur ki zâbıta-ı ta’zîm-i sâl-hurdegân-ı dehri pîş-nihâd idenler elbette ber-hûrdâr u mu’ammer olup hilâfına zâhib olanlar ne şecere-i devletden ictinâ-ı ŝimâr-ı murâd itmişler ne mezra’a-ı âmâlden iktitâf-ı mahsûl-ı me’mûl kılmışlardur.
(Çelik, Nurten (2012). Nergisî İksîr-i Sa’âdet (İnceleme-Metin-Dizin). Yüksek Lisans Tezi. Adıyaman: Adıyaman Üniversitesi.106)
Kânûnu’r-Reşâd’dan:
Teşvîk u İġrâ be-İstihdâm-ı Elyak u Ahrâ:
Vâcibdür ki pâdşâhlar şâyeste-i kabûl-ı hıdmet bildikleri ‘ibâdı nevâziş-i iltifât ile mahrem-i bezm-i ri’âyet ve müsta’idd-i redd ü nefret gördükleri bed-nihâdı serzeniş ü ‘itâb ile rânde-i mefâviz-i ihânet kılmaġı lâzıme-i düstûr-ı saltanat ve tuġrâ-yı menâşîr-i devlet bileler. Zîrâ nîk-nihâdân-ı hoş-dile terbiyyet ve bed-nijâdân-ı erâzilden mübâ’adet kânûnı ri’âyet olınmasa şîve-i temyîz-i rezîl ü ‘azîz ber-taraf olup nikû-menişân-ı ‘âlem belâ-keş-i hizy u serzeniş ve muhtel-revişân-ı ümem cür’a-çeş-i lutf u perveriş olmak lâzım gelür ve bir diyârda ki eşrâr-ı li’âma kerem ve ahyâr-ı kirâma sitem revâ görile elbette ol memâlik sûzân-ı âteş-i mehâlik olup havâlisinden müzn-i hayr u nikûyî munkatı’ olmaġla ahâlisinün kiştzâr-ı âmâli bârân-ı ihsân-ı Rabbânî ile kesb-i reyyânî kılmak mümteni’ ü muhâl olur.
(Selçuk, Bahir (2013). Nergisî Kânûnu’r-Reşâd (Ahlâku’s-Saltana Çevirisi). İstanbul: Kesit Yay. 142.)
Gazel
fâ’ilâtün fâ’ilâtün fâ’ilâtün fâ’ilün
Ey felek ey bî-terahhum cevr ü ‘udvân tâ-be-key
Hîç dükenmez mi gamun bu derd ü ahzân tâ-be-key
Hîç nesîm-i subh-ı vasl esmez mi gülzâr-ı dile
İmtidâd-ı şâm-ı bî-encâm-ı hicrân tâ-be-key
Seyle virdi hâsıl-ı ‘ömrüm niçe bir cûş ider
Nîl-i eşkün bir karârı yok mı tuğyân tâ-be-key
Niçe bir geh nazm ü geh nesr ile keşf-i sûz-ı dil
Bu ‘alevler şu’leler ey dâğ-ı pinhân tâ-be-key
Çâk-ı sînem olmada dâğ-ı derûna muttasıl
Bu ta’addî câna ey müjgân-ı cânân tâ-be-key
Fâriġ ol havf ü recâ-yı hicr ü vasl-ı yârdan
Nergîsî bu kayd-ı fikr-i sûd u hüsrân tâ-be-key
(Selçuk, Bahir (2009). Nergisî, Meşâkku’l-Uşşâk (İnceleme-Metin). Erzurum: Salkımsöğüt Yay. 131.)
İlişkili Maddeler
Güncelleme Tarihi: 26.11.2020Eserlerinden Örnekler
Nihâlistân’dan
Deli Mestâne Lakabı ile Meşhûr-ı Diyâr u Bîgâne Âhir-i ‘Ömrine Dek İdmân-ı Şarâb-ı Müdâm ile Âlûde İken Nâmını Âhere İskât İtmekle Tevbekâr Oldugıdur:
Sipâhî-zâdegân-ı levendâne-sîmâdan Deli Mestâne dimekle şöhret-yâfte bir nâ-murâd-ı mütelâşî-nihâd kesb-i ‘ömr-i heftâde-sâle-i pederi bir iki senede bâhte-i kumâr-bâzî-i mey-perestî kılup bir az zamân mahsûl-ı tîmâr ve sâ’ir vucûh-ı kesb u kâr ile bâde-nûş u mey-güsâr olup bir hâle vardı ki hâne-i vîrânede seng-râh-ı mûş u halîde-i pây-ı gürbe olacak ne bir gendüm-dâne ve ne bir hasîr-pâre-i dervîşâne kalup ‘âkibet mesken ü tîmârın dahı semen-i yesîre nakd idüp idhâl-ı hum-ı hüsrevânî kıldı. El-hâsıl ‘ömr-i ber-bâd-dâdesi hudûd-ı sittîne müşârefe idüp hergiz eyyâm-ı sıyâmdan gayrı zamânda bâr-keş-i ‘alâyık-ı idrâk olmayup külle ân mest-i bî-bâk-ı vâlih-i duhter-i rez u meftûn-ı ferzend-i tâk idi. İfrât-ı şûrîdegî-i mey-perestîden bir tabakaya varmış idi ki ‘âkil ü lâ-ya’kıl oldugı zamânlar fark olınmayup tamâm zirve-i a’lâ-yı idmâna ‘urûc itmekle Beyt:
Çıkınca nâmı mey-âşâmlıgla bir rindün
Elinde âb görilse şarâbdur dirler
Nesr: mey nûş itmese de yine ser-hoş kıyâs olınurdı.
(Çaldak, Süleyman (2010). Nergisî ve Nihâlistân’ı. İstanbul: Kesit Yay. 472-473.)
Meşâkku’l-Uşşâk’tan
Başındaki destâr-ı perîşân-ı kevr ü mutallâ-kenârı ser-i serv üzre meh-i tâbâna, egnindeki kabâ-yı vâlâ-tırâz-ı dil-keş-endâmı dûş-ı havrâda istebrak-ı cinâna, ol miyân-ı hasreten li’l-’uşşâkı ihâta kılan kemer-bend-i zer-nişânı pâsbân-ı genc-i nihân olmış ejdehâ-yı pîçâna, miyân-bendinden âvîhte olan yek-âvîz-i hûn-rîzi kenâr-ı kehkeşânda necm-i gîsûdâr-ı fitne-nişâna, gîsûvân-ı ‘âkil-bend-i ‘âkl- rübâsı gülsitân-ı hüsn ü cemâl içre bülbül-i cân-âver-i ef’î-i helâhil-feşâna, müjgânları kîş-i pür-nâvek-i ebrûvân-kemâna, ġabġab-ı mevzûnı sîb-i cinâna, dehân-ı gül-gûnı cevher-i câna benzer. El-hâsıl bir turfe şükûh u şevket-i hûbî ve bir özge tavr u âyîn-i mahbûbî ile nâzân nâzân hırâmân olup kûşe-i dükkâna pertâb idüp câygâh-ı me’lûfında sunûf-ı ihtizâz ile murabba’-nişîn-i mesnedgâh-ı ‘arz-ı nâz oldı. ‘Aşık-ı şeydâ ki yâr-ı havrâ-peykerün bu hey’et-i mirrîhâne ile cünbiş-i terahhum-fersâsın gördi, bir kerre şâh-bâz-ı ‘akl ü idrâki, sa’îd-i sabr u tahammülinden rem-gerde bâl-güşây-ı evc-i perîşânî olup kenâr-ı düvâl-i mecâl-i tasarruf ser-pençe-i iktidârından düşdi.
(Selçuk, Bahir (2009). Nergisî, Meşâkku’l-Uşşâk (İnceleme-Metin). Erzurum: Salkımsöğüt Yay. 202.)
İksîr-i Sa’âdet (İksîr-i Devlet)’ten
Hakk-ı sâbi’ pîrâna hürmet ve etfâla merhametdür, zîrâ hazret-i sallallâhu aleyhi ve sellem bu iki hâlde taksîr idenleri “Bizden degüldür.” diyü işâret buyurmışlardur ve mûy-ı sefîde ta’zîm ü ikrâm cenâb-ı kerîmi zi’l-celâle ta’zîm idügin ifâde vü tasrîh buyurup hîç nev’-i beşerden bir şâbb-ı emced ihtirâm-ı pîrân-ı sâl-hûrdeyi kendüye ilzâm eylemez ki hazret-i Hudâvend-i mukaddirü’l-âcâl ol cüvân-ı sütûde-hısâlı hengâm-ı pîrîye îsâl itmeye ve zamân-ı erzel-i ‘ömrde bâliġ-i sohbetleri olduġı cüvânân-ı sâhib-tâb u tüvânun ri’âyet ü ikrâmlarına mazhar olmaya diyü buyurmışlardur ve müttefakun ‘aleyh-i tecrebekârân-ı rûzgârdur ki zâbıta-ı ta’zîm-i sâl-hurdegân-ı dehri pîş-nihâd idenler elbette ber-hûrdâr u mu’ammer olup hilâfına zâhib olanlar ne şecere-i devletden ictinâ-ı ŝimâr-ı murâd itmişler ne mezra’a-ı âmâlden iktitâf-ı mahsûl-ı me’mûl kılmışlardur.
(Çelik, Nurten (2012). Nergisî İksîr-i Sa’âdet (İnceleme-Metin-Dizin). Yüksek Lisans Tezi. Adıyaman: Adıyaman Üniversitesi.106)
Kânûnu’r-Reşâd’dan:
Teşvîk u İġrâ be-İstihdâm-ı Elyak u Ahrâ:
Vâcibdür ki pâdşâhlar şâyeste-i kabûl-ı hıdmet bildikleri ‘ibâdı nevâziş-i iltifât ile mahrem-i bezm-i ri’âyet ve müsta’idd-i redd ü nefret gördükleri bed-nihâdı serzeniş ü ‘itâb ile rânde-i mefâviz-i ihânet kılmaġı lâzıme-i düstûr-ı saltanat ve tuġrâ-yı menâşîr-i devlet bileler. Zîrâ nîk-nihâdân-ı hoş-dile terbiyyet ve bed-nijâdân-ı erâzilden mübâ’adet kânûnı ri’âyet olınmasa şîve-i temyîz-i rezîl ü ‘azîz ber-taraf olup nikû-menişân-ı ‘âlem belâ-keş-i hizy u serzeniş ve muhtel-revişân-ı ümem cür’a-çeş-i lutf u perveriş olmak lâzım gelür ve bir diyârda ki eşrâr-ı li’âma kerem ve ahyâr-ı kirâma sitem revâ görile elbette ol memâlik sûzân-ı âteş-i mehâlik olup havâlisinden müzn-i hayr u nikûyî munkatı’ olmaġla ahâlisinün kiştzâr-ı âmâli bârân-ı ihsân-ı Rabbânî ile kesb-i reyyânî kılmak mümteni’ ü muhâl olur.
(Selçuk, Bahir (2013). Nergisî Kânûnu’r-Reşâd (Ahlâku’s-Saltana Çevirisi). İstanbul: Kesit Yay. 142.)
Gazel
fâ’ilâtün fâ’ilâtün fâ’ilâtün fâ’ilün
Ey felek ey bî-terahhum cevr ü ‘udvân tâ-be-key
Hîç dükenmez mi gamun bu derd ü ahzân tâ-be-key
Hîç nesîm-i subh-ı vasl esmez mi gülzâr-ı dile
İmtidâd-ı şâm-ı bî-encâm-ı hicrân tâ-be-key
Seyle virdi hâsıl-ı ‘ömrüm niçe bir cûş ider
Nîl-i eşkün bir karârı yok mı tuğyân tâ-be-key
Niçe bir geh nazm ü geh nesr ile keşf-i sûz-ı dil
Bu ‘alevler şu’leler ey dâğ-ı pinhân tâ-be-key
Çâk-ı sînem olmada dâğ-ı derûna muttasıl
Bu ta’addî câna ey müjgân-ı cânân tâ-be-key
Fâriġ ol havf ü recâ-yı hicr ü vasl-ı yârdan
Nergîsî bu kayd-ı fikr-i sûd u hüsrân tâ-be-key
(Selçuk, Bahir (2009). Nergisî, Meşâkku’l-Uşşâk (İnceleme-Metin). Erzurum: Salkımsöğüt Yay. 131.)
İlişkili Maddeler
Eserlerinden Örnekler
Nihâlistân’dan
Deli Mestâne Lakabı ile Meşhûr-ı Diyâr u Bîgâne Âhir-i ‘Ömrine Dek İdmân-ı Şarâb-ı Müdâm ile Âlûde İken Nâmını Âhere İskât İtmekle Tevbekâr Oldugıdur:
Sipâhî-zâdegân-ı levendâne-sîmâdan Deli Mestâne dimekle şöhret-yâfte bir nâ-murâd-ı mütelâşî-nihâd kesb-i ‘ömr-i heftâde-sâle-i pederi bir iki senede bâhte-i kumâr-bâzî-i mey-perestî kılup bir az zamân mahsûl-ı tîmâr ve sâ’ir vucûh-ı kesb u kâr ile bâde-nûş u mey-güsâr olup bir hâle vardı ki hâne-i vîrânede seng-râh-ı mûş u halîde-i pây-ı gürbe olacak ne bir gendüm-dâne ve ne bir hasîr-pâre-i dervîşâne kalup ‘âkibet mesken ü tîmârın dahı semen-i yesîre nakd idüp idhâl-ı hum-ı hüsrevânî kıldı. El-hâsıl ‘ömr-i ber-bâd-dâdesi hudûd-ı sittîne müşârefe idüp hergiz eyyâm-ı sıyâmdan gayrı zamânda bâr-keş-i ‘alâyık-ı idrâk olmayup külle ân mest-i bî-bâk-ı vâlih-i duhter-i rez u meftûn-ı ferzend-i tâk idi. İfrât-ı şûrîdegî-i mey-perestîden bir tabakaya varmış idi ki ‘âkil ü lâ-ya’kıl oldugı zamânlar fark olınmayup tamâm zirve-i a’lâ-yı idmâna ‘urûc itmekle Beyt:
Çıkınca nâmı mey-âşâmlıgla bir rindün
Elinde âb görilse şarâbdur dirler
Nesr: mey nûş itmese de yine ser-hoş kıyâs olınurdı.
(Çaldak, Süleyman (2010). Nergisî ve Nihâlistân’ı. İstanbul: Kesit Yay. 472-473.)
Meşâkku’l-Uşşâk’tan
Başındaki destâr-ı perîşân-ı kevr ü mutallâ-kenârı ser-i serv üzre meh-i tâbâna, egnindeki kabâ-yı vâlâ-tırâz-ı dil-keş-endâmı dûş-ı havrâda istebrak-ı cinâna, ol miyân-ı hasreten li’l-’uşşâkı ihâta kılan kemer-bend-i zer-nişânı pâsbân-ı genc-i nihân olmış ejdehâ-yı pîçâna, miyân-bendinden âvîhte olan yek-âvîz-i hûn-rîzi kenâr-ı kehkeşânda necm-i gîsûdâr-ı fitne-nişâna, gîsûvân-ı ‘âkil-bend-i ‘âkl- rübâsı gülsitân-ı hüsn ü cemâl içre bülbül-i cân-âver-i ef’î-i helâhil-feşâna, müjgânları kîş-i pür-nâvek-i ebrûvân-kemâna, ġabġab-ı mevzûnı sîb-i cinâna, dehân-ı gül-gûnı cevher-i câna benzer. El-hâsıl bir turfe şükûh u şevket-i hûbî ve bir özge tavr u âyîn-i mahbûbî ile nâzân nâzân hırâmân olup kûşe-i dükkâna pertâb idüp câygâh-ı me’lûfında sunûf-ı ihtizâz ile murabba’-nişîn-i mesnedgâh-ı ‘arz-ı nâz oldı. ‘Aşık-ı şeydâ ki yâr-ı havrâ-peykerün bu hey’et-i mirrîhâne ile cünbiş-i terahhum-fersâsın gördi, bir kerre şâh-bâz-ı ‘akl ü idrâki, sa’îd-i sabr u tahammülinden rem-gerde bâl-güşây-ı evc-i perîşânî olup kenâr-ı düvâl-i mecâl-i tasarruf ser-pençe-i iktidârından düşdi.
(Selçuk, Bahir (2009). Nergisî, Meşâkku’l-Uşşâk (İnceleme-Metin). Erzurum: Salkımsöğüt Yay. 202.)
İksîr-i Sa’âdet (İksîr-i Devlet)’ten
Hakk-ı sâbi’ pîrâna hürmet ve etfâla merhametdür, zîrâ hazret-i sallallâhu aleyhi ve sellem bu iki hâlde taksîr idenleri “Bizden degüldür.” diyü işâret buyurmışlardur ve mûy-ı sefîde ta’zîm ü ikrâm cenâb-ı kerîmi zi’l-celâle ta’zîm idügin ifâde vü tasrîh buyurup hîç nev’-i beşerden bir şâbb-ı emced ihtirâm-ı pîrân-ı sâl-hûrdeyi kendüye ilzâm eylemez ki hazret-i Hudâvend-i mukaddirü’l-âcâl ol cüvân-ı sütûde-hısâlı hengâm-ı pîrîye îsâl itmeye ve zamân-ı erzel-i ‘ömrde bâliġ-i sohbetleri olduġı cüvânân-ı sâhib-tâb u tüvânun ri’âyet ü ikrâmlarına mazhar olmaya diyü buyurmışlardur ve müttefakun ‘aleyh-i tecrebekârân-ı rûzgârdur ki zâbıta-ı ta’zîm-i sâl-hurdegân-ı dehri pîş-nihâd idenler elbette ber-hûrdâr u mu’ammer olup hilâfına zâhib olanlar ne şecere-i devletden ictinâ-ı ŝimâr-ı murâd itmişler ne mezra’a-ı âmâlden iktitâf-ı mahsûl-ı me’mûl kılmışlardur.
(Çelik, Nurten (2012). Nergisî İksîr-i Sa’âdet (İnceleme-Metin-Dizin). Yüksek Lisans Tezi. Adıyaman: Adıyaman Üniversitesi.106)
Kânûnu’r-Reşâd’dan:
Teşvîk u İġrâ be-İstihdâm-ı Elyak u Ahrâ:
Vâcibdür ki pâdşâhlar şâyeste-i kabûl-ı hıdmet bildikleri ‘ibâdı nevâziş-i iltifât ile mahrem-i bezm-i ri’âyet ve müsta’idd-i redd ü nefret gördükleri bed-nihâdı serzeniş ü ‘itâb ile rânde-i mefâviz-i ihânet kılmaġı lâzıme-i düstûr-ı saltanat ve tuġrâ-yı menâşîr-i devlet bileler. Zîrâ nîk-nihâdân-ı hoş-dile terbiyyet ve bed-nijâdân-ı erâzilden mübâ’adet kânûnı ri’âyet olınmasa şîve-i temyîz-i rezîl ü ‘azîz ber-taraf olup nikû-menişân-ı ‘âlem belâ-keş-i hizy u serzeniş ve muhtel-revişân-ı ümem cür’a-çeş-i lutf u perveriş olmak lâzım gelür ve bir diyârda ki eşrâr-ı li’âma kerem ve ahyâr-ı kirâma sitem revâ görile elbette ol memâlik sûzân-ı âteş-i mehâlik olup havâlisinden müzn-i hayr u nikûyî munkatı’ olmaġla ahâlisinün kiştzâr-ı âmâli bârân-ı ihsân-ı Rabbânî ile kesb-i reyyânî kılmak mümteni’ ü muhâl olur.
(Selçuk, Bahir (2013). Nergisî Kânûnu’r-Reşâd (Ahlâku’s-Saltana Çevirisi). İstanbul: Kesit Yay. 142.)
Gazel
fâ’ilâtün fâ’ilâtün fâ’ilâtün fâ’ilün
Ey felek ey bî-terahhum cevr ü ‘udvân tâ-be-key
Hîç dükenmez mi gamun bu derd ü ahzân tâ-be-key
Hîç nesîm-i subh-ı vasl esmez mi gülzâr-ı dile
İmtidâd-ı şâm-ı bî-encâm-ı hicrân tâ-be-key
Seyle virdi hâsıl-ı ‘ömrüm niçe bir cûş ider
Nîl-i eşkün bir karârı yok mı tuğyân tâ-be-key
Niçe bir geh nazm ü geh nesr ile keşf-i sûz-ı dil
Bu ‘alevler şu’leler ey dâğ-ı pinhân tâ-be-key
Çâk-ı sînem olmada dâğ-ı derûna muttasıl
Bu ta’addî câna ey müjgân-ı cânân tâ-be-key
Fâriġ ol havf ü recâ-yı hicr ü vasl-ı yârdan
Nergîsî bu kayd-ı fikr-i sûd u hüsrân tâ-be-key
(Selçuk, Bahir (2009). Nergisî, Meşâkku’l-Uşşâk (İnceleme-Metin). Erzurum: Salkımsöğüt Yay. 131.)
İlişkili Maddeler
Sn. | Madde Adı | D.Tarihi / Ö.Tarihi | Benzerlik | İncele |
---|---|---|---|---|
1 | TÂLİB, Tâlib Ahmed, Süleymaniyeli Tâlib | d. ? - ö. 1674-75 | Doğum Yeri | Görüntüle |
2 | CÛDÎ, Mehmed Çuhacî-zâde | d. ? - ö. 1815 | Doğum Yeri | Görüntüle |
3 | ZÜHDÎ, Abdülkerîm | d. ? - ö. 1874 | Doğum Yeri | Görüntüle |
4 | TÂLİB, Tâlib Ahmed, Süleymaniyeli Tâlib | d. ? - ö. 1674-75 | Doğum Yılı | Görüntüle |
5 | CÛDÎ, Mehmed Çuhacî-zâde | d. ? - ö. 1815 | Doğum Yılı | Görüntüle |
6 | ZÜHDÎ, Abdülkerîm | d. ? - ö. 1874 | Doğum Yılı | Görüntüle |
7 | TÂLİB, Tâlib Ahmed, Süleymaniyeli Tâlib | d. ? - ö. 1674-75 | Ölüm Yılı | Görüntüle |
8 | CÛDÎ, Mehmed Çuhacî-zâde | d. ? - ö. 1815 | Ölüm Yılı | Görüntüle |
9 | ZÜHDÎ, Abdülkerîm | d. ? - ö. 1874 | Ölüm Yılı | Görüntüle |
10 | TÂLİB, Tâlib Ahmed, Süleymaniyeli Tâlib | d. ? - ö. 1674-75 | Meslek | Görüntüle |
11 | CÛDÎ, Mehmed Çuhacî-zâde | d. ? - ö. 1815 | Meslek | Görüntüle |
12 | ZÜHDÎ, Abdülkerîm | d. ? - ö. 1874 | Meslek | Görüntüle |
13 | TÂLİB, Tâlib Ahmed, Süleymaniyeli Tâlib | d. ? - ö. 1674-75 | Alan/Yüzyıl/Saha | Görüntüle |
14 | CÛDÎ, Mehmed Çuhacî-zâde | d. ? - ö. 1815 | Alan/Yüzyıl/Saha | Görüntüle |
15 | ZÜHDÎ, Abdülkerîm | d. ? - ö. 1874 | Alan/Yüzyıl/Saha | Görüntüle |
16 | TÂLİB, Tâlib Ahmed, Süleymaniyeli Tâlib | d. ? - ö. 1674-75 | Madde Adı | Görüntüle |
17 | CÛDÎ, Mehmed Çuhacî-zâde | d. ? - ö. 1815 | Madde Adı | Görüntüle |
18 | ZÜHDÎ, Abdülkerîm | d. ? - ö. 1874 | Madde Adı | Görüntüle |