Madde Detay
RÂMÎ, Abdurrahman Râmî Çelebi
(d. ?/? - ö. 1049/1639-40)
Divan şairi
(Divan/Yazılı Edebiyat / 17. Yüzyıl / Anadolu-Osmanlı-Türkiye)
ISBN: 978-9944-237-86-4
Râmî Abdurrahman Çelebi'nin doğum tarihi hakkında kaynaklarda herhangi bir bilgi bulunmaz. Şairle ilgili tezkirelerde, çok az ve birbirine yakın bilgiler mevcuttur. Rıza Tezkiresi'nde Râmî’nin asıl adının Abdurrahman Çelebi olduğu, Rumeli Kazaskeri Molla Ali’nin oğlu olup öğreniminden sonra müderrislik yaptığı yazılıdır. “Çile-i merdan çekerek paye-i erbaine vasıl olmuştu” ibaresinden onun Mevlevî tarikatı ile ilgisi olduğu anlaşılmaktadır. Dîvânı'nda Mevlânâ ve “Ney”e yazdığı iki gazeli mevcuttur. Râmî’nin babası Sünbül Ali Efendi’yi, Şeyhî, Müstakimzâde, Mu'cib ve Rızâ kazasker gösterdikleri halde, Sicill-i Osmânî onun maliyeden yetişip şıkk-ı sani deftardarı olduğunu ve bir kaç sene sonra öldüğünü yazar. Sünbül Ali Efendi hakkında Sicill-i Osmânî'de “Muhaşşi Sinan Efendi’nin oğludur. 942/ 1535-36’da doğdu. 981/ 1573-74’te Halep, 985/1577-78’de Şam, 987 / 1579-80’de Medine, 988/ 1580-81’de Mısır, 990/ 1582-83’te Şam, 991/1583-84’te Bursa, 993/1585’de İstanbul kadısı oldu ve azledildi. 997/1588-89’da Rumeli Kazaskeri oldu ve aynı yıl vefat etti. Ceddinin Sarıgürz /gerz ? Mescidi'nde medfundur" denilmektedir. (Mehmet Süreyya 1308-15/ 1890-97: 250) Sicill-i Osmânî'nin, Râmî’nin babasını aynı eserde yer alan Arnavut Ali Efendi ile karıştırması hatalıdır. Râmî’nin babasının Sünbül Ali Efendi olması daha mantıklıdır. Çünkü babası 1574-1583 yılları arasında Suriye’de kadılık görevleri yaptı. Râmî Dîvânı’nda babası ile ilgili herhangi bir bilgiye rastlanmaz. Dîvânı'nda Şam’dan “meskat-i re’sim” diye bahseder. Asıl adı Mucib'de Abdurrahim; diğer kaynaklarda Abdurrahmandır. Mucib'de onun kadılık yaptığı belirtilir. Tezkirelerde Râmî’ye ait olduğu belirtilerek verilen iki beyit ise mevcud neşirde bulunmaz. Râmî’nin İstanbul’da doğup büyüdüğü, gençlik yıllarının burada geçtiği Şam’dan İstanbul’a yazdığı bir manzum mektuptan anlaşılmaktadır Aynı zamanda bir İstanbul Şehrengizi olan bu kasidede İstanbul’un güzelliklerini anlatırken ona olan hasretini de dile getirmiştir. İstanbul’dan sonra Râmî’nin hayatında önemli bir yer tutan şehir Şam’dır. Râmî tahsilini tamamladıktan sonra müderris olarak Şam’a atandı. Şiirlerinin ne kadarını burada yazdığını kestirmek oldukça zordur. Ancak kasidelerinin büyük bir kısmının Şam’da yazıldığı, ithaf edilen kişilerin burada görevli üst düzey yöneticiler olmasından anlaşılmaktadır. Şam’ın Râmî’nin hayatındaki önemli bir yeri de üç kız kardeşinin burada vebadan ölmesidir. Bu acı olay, onun mısralarına da yansımış, onlar için bir mersiye kaleme almıştır. Kızkardeşinin ölümüne düşürdüğü tarih 1010/ 1601-02'de Şam’da olduğu anlaşılmaktadır. Râmî’nin Şam’da rahat bir hayat sürdüğünü söylemek zordur. Çünkü yazdığı kasidelerde sürekli içinde bulunduğu ortamdan şikayet etti. İstanbul’a daha yüksek bir görev için gitmeyi hep arzu etti. Râmî, Şam’da iken sürekli isyanlarla karşılaştı, bazen de ümitsizliğe düştü. Kasidelerinden Râmî’nin Şam’da babasının görevi süresini de (1574-1583) içine alan uzun bir süre kaldığı söylenebilir. Râmî, Bağdat’a sefer düzenleyen Hafız Ahmet Paşa’nın bu kuşatmasına katıldı ve Bağdat’ta ziyaret yerlerini gezdi. Necef’te Hz. Ali’nin, Kerbela’da Hz.Hüseyin’in ve Mûsâ Kâzım’ın, Hz.Ali’nin kızı Zeyneb’in kabirlerini ziyaret etti. Râmî’nin yine Hafız Ahmet Paşa’nın İran Seferi'ne katıldığı da kasidelerinden anlaşılmaktadır. Şam’dan İstanbul’a yazdığı 137 beyitlik manzum mektubu da onun hayatından izler taşır. Râmî, İstanbul’da 1049 / 1639-40 yılında vefat etti. İstanbul’a ne zaman döndüğü ve mezarının nerede olduğu konusunda bir bilgi bulunmamaktadır.
Dîvân'nın Üniversite Kütüphanesi nu: 2811'den başka, Medine Ârif Hikmet Kütüphanesi (Süleymaniye Kütüphanesi Mikrofilm Arşivi nu: 2957) ile Süleymaniye Kütüphanesi Yazma Bağışlar nu: 3459'da kayıtlı olmak üzere üç nüshası vardır. Dîvân'da 22 kaside, 3 mersiye, 301 gazel, 2 şikâyetnâme, 45 kıt'a, 8 tarih, 45 rübai bulunmaktadır.
Şairi gençliğinde tanıyan Rıza, onun hayallerini beğenir. Râmî’nin şiirlerinin büyük kısmı âşıkâne ve rindâne bir eda taşır. Beşerî aşkın ağırlıklı olduğu gazelleri dönemine göre sade bir Türkçe ile yazıldı. Şiirlerinde tasavvufî terimlere yer vermekle beraber o, dünyevî yönü ağır basan bir şairdir. Râmî, İran şairlerinden Selman, Urfî ve Enverî’yi över ve kendisinin de onların seviyesine çıktığını ifade eder. Çağdaşı şairlerinden Şeyhülislam Yahyâ, Riyâzî ve Mantıkî'yi beğenir. Kasidelerinde Nef’î'den oldukça etkilenmiştir. Bu etkilenme bazen “intihal”e kadar vardı. Râmî’nin kaside sunduğu Kuyucu Murat Paşa, Hüsrev Paşa ve Hafız Ahmet Paşa’ya Nef’î de kaside sunmuştur. (Hamami 2001: 5-31)
Kaynakça
Altun, Kudret (hzl.)(1997). Tezkire-i Mûcib. Ankara: AKM Yay.
Abdulkadiroğlu, Abdulkerim (hzl.) (1999). İsmail Belîğ Nuhbetü’l-Âsâr Li-Zeyli Zübdeti’l-Eş’âr. Ankara: AKM Yay.
Erdağı, Sadık (1988). Râmî Abdurrahman Divanı (İnceleme-Metin). Doktora Tezi. Malatya: İnönü Üniversitesi.
Hamami, Erdal (hzl.)(2001). Râmî Dîvânı. Ankara: KB. Yay.
Mehmed Süreyya (1308-15/ 1890-97). Sicill-i Osmânî. C.3. İstanbul: Matbaa-i Âmire. C.112.
Müstakimzade Süleyman Sadeddin (2000). Mecelletü’n-Nisâb fi’n-Nisbi ve’l-Künâ ve’l-Elkâb. (Tıpkı Basım)Ankara: KB Yay. 228.
Özcan, Abdulkadir (hzl.) (1989). Şeyhî Mehmed Efendi Şakâ’ik-i Nu’mâniyye ve Zeyilleri “Vakâyiü’l-Fuzalâ”. C. 4. İstanbul: Çağrı Yay.
Zavotçu, Gencay (hzl.)(2009). Rıza Tezkiresi, (İncelenme-Metin). İstanbul: Sahhaflar Kitap Sarayı.
Madde Yazım Bilgileri
Yazar: PROF. DR. İSMAİL HAKKI AKSOYAKYayın Tarihi: 22.06.2014Güncelleme Tarihi: 26.11.2020Eserlerinden Örnekler
Yıllar geçer ki vâkı‘ada görmezüz seni
Kendün gibi hayâlüni bî-gâne eyledün
Bâl ü perümde kalmayıcak zerrece mecâl
Şem-i cemâl-i hüsnüne pervâne eyledün
(Zavotçu, Gencay (hzl.)(2009). Rıza Tezkiresi, (İncelenme-Metin). İstanbul: Sahhaflar Kitap Sarayı).
ŞÂM-I CENNET-MEŞÂMMDAN ŞUARÂ-İ DÂRÜ’S-SALTANAT-İ RUM’A İRSÂL OLUNAN MEKTÛB-I DÜRER-BÂRDUR
Gel ey bâd-ı sebük-rev hem-inân ol eşheb-i subha
Diyâr-ı Rûm’a azm eyle safâsın sür bu devrânun
Varup evvel makarr-ı tahtgâh-ı Kayser-i Rûm’a
Nedür dârât u devlet-hânesin gör Âl-i Osmân’un
Ferîdûn olmamışdur böyle devlet-hâneye mâlik
Ne devlet-hânedür seyr it sarâyın şâh-ı zî-şânun
Geçüp andan ser-â-pâ şehr-i İstanbul’ı seyr eyle
Temâşâ eyle işretgâhını alâ vü ednânun
Nedür gör mülk-i Rûm içre o şehr-i vüsat-ârâyı
Seyâhatde anun seyriyle tekmîl eyle noksânun
Gedalâr sâhib-i tarz-ı mülûk-i agniyâ ise
Tenezzül eylemez bezmine şâhân-ı cihânbânun
Ne âlemdür gör ol şehr-i safâ encâm-ı pür-işret
Tenaumda gedâsı agniyâsı rûz u şeb anun
Nedür ol kesret-i nimet nedür ol vefret-i işret
Behişt-i câvidânîdür meger bu köhne dünyânun
Talebkâr-ı naîm-i âlem-i fânî olurlardı
Göreydi ehl-i cennet nimetün ol şehr-i zîbânun
İşitseydi eger vasfın eli varmazdı şermenden
Günahkâre der-i firdevsi redde dahi rıdvânun
Nedür ol kûşe kûşe her taraf etrâf-ı deryâda
Mukâbil birbirine kesret-i gülzâr u büldânun
Nedür ol dil-küşâ kâşâneler şâhâne meskenler
Felek mimârı yapmış gûyiyâ bünyân-ı eyvanun
Nedür ol pür-letâfet bâglar ol lâleler güller
Nedür yir yir o kasr-ı dil-küşâsı her gülistânun
Tarâvet-bahş olur gülzârına mevc-i nazarla subh
Gül-âb-âlûde anber-bû ider nesrîn ü reyhânun
Zülâl-i sun ile perverde itmiş bâgbân-ı dehr
Nihâl-i kad çeken âzâde her serv-i hırâmânun
Şükûfe tarhın üstâd eylemiş her gül zemîn içre
Müşâbih encüm-i rahşânına gûyâ ki cevzânun
Nedür ol hurde-nakş-ı pârehâ-yı seng-i reng-â-reng
O tûlânî hıyâbânında her gül-geşt-i ranânun
Hıred meftûn olur tarh-ı reh-i pür-nakşını görse
Nazar hayrân olur seyr eylese tarz-ı hıyâbânun
Nedür ol câ-be-câ mey-hâneler deryâ kenârında
Nedür ol zevrak-ı pür-meyle seyr-i mey-güserânun
Nedür ol gûne gûne bâdeler sad-nev ü sad-elvân
Nedür ol husrevânî humlar ol sâgarları anun
Nedür kat kat o bâlâ-hâneler yir yir neşîmenler
Nedür ol kûşe kûşe bezm-i rûh-efzâsı yârânun
Yâ ol tersâ-beçe ol lâle-had hûbân-ı şehr-âşûb
İderler gökde yagma ismetün hüsn ile ayânun
Perî-peykerlerün akl almada kâfirleri bunlar
İderler bir nefesde âdemün târâc-ı îmânun
Nedür ol neşve-i kudsî şarâb-ı dil-güşâsında
Çeker nakd-i hıred harc itmeyen elbette husrânun
Bahâr-ı işreti görmez hazân bu bâg-ı fânîde
Kesilmez feyzi andan bir nefes câm-ı musaffânun
Seher pür-nûr ider âfâkı mihr-i câm-ı rahşânı
Ziyâ-güster ider şeb şulesinden mâh-ı tâbânun
İçen bir katresin câm-ı Cem-i devrâna tan eyler
Görür mâ-fi’z-zamîrin neşve-i pinhân ü peydânun
Mey-i şem ile kandîlin yakar peymânenün sâkî
İder sahn-ı münevver câmî-i dünyâ vü ukbânun
Hevâ-yı Dicle vü gül-geşt-i mehtâb-ı hümâyûn-şeb
Kadehle cürasından zâhir olur bâde-h˘ârânun
Giçe rûyun gül-âb-ı subh ile yıkar kadeh her gün
Nazargâh itmege âyînesin hûrşîd-i rahşânun
Olur nev-rûz hergün rûz-ı bâzârında anunçün
Geçer iyş u tarâbla ömri dâim gülşen-i cânun
Selâm olsun o işret-hânelerde olan ihvâna
Güni günden yeg olsun mey-fürûşân-ı dil-ârânun
Çekerler mey gamun âyâ kaçan yâd itseler gâhî
Bu mihnet-hânede mihnet-keşân-ı şâm-ı hicrânun
Nedür ol nîlgûn deryâ o cây-ı mecmau’l-bahreyn
Medâr-ı cünbiş-i gerdânîdür bu çetr-i fersânun
O cünbişle nedür ol dem-be-dem emvâc-ı zü’l-bahreyn
Kebûdî safhadur etrâfı gûyâ hâk-rîzânun
Cüvânân ile zevraklar pür olsa rûy-ı deryâda
Döner hûrşîd-i âlem-tâbına gerdûn-ı gerdânun
Nedür ol hûblar ol serv-kadler tâze dil-berler
Kaparlar bir nazarda res-i mâlun tâcir-i cânun
Semend-i nâz ile yügrük cüvânlar seyrin istersen
Yüri ey âşık-ı şûrîde seyr it Atmeydânun
Vefâ meydânına var ger mülâyim dilber istersen
Safâsın sürmek ise maksadun dünyâda gılmânun
Alurlar bir nazarda şîve-i hüsn ile cân nakdin
Aceb şûrîdedür hakkâ ki hûbânı Karamân’un
Nazar gâretger-i dîdâr olur her semte vardukça
Bun-i her-mû tecellîzâr olur cisminde insânun
Bir özge tarz u tavr u hüsn ü âna mâlik olmışlar
Alurlar bir bakışda aklını uşşâk-ı bî-cânun
Dem-i vasl içre bunlar cân virürler mürde uşşâka
Mesîhâsâ bilürler var ise âyînün ihyânun
Aceb hâl oldı varduk Rûm’a bir takrîb ile gerçi
Felek el vermedi ammâ safâsın sürmege anun
Safâ sürmek degül gamdan helâk olduk elemlerle
Göz açdurmadı ve’l-hâsıl bize âlâmı dünyânun
Yüzin göstermedi bir gün felek ben zâr u nâ-kâma
Mey-i hûrşîdden hâlî nigûn bir câm-ı mînânun
Nihâl-i işret oldı ser-nigûn hâk-i mezelletde
Kopardı anı bâd-ı sarsarı âşûb-ı hırmânun
Dil oldı anda bed-mestân-ı hayret gibi vahşet-gîr
Gubâr-ı gurbet aldı âfetin idrâk ü izânun
Eger bir kâmkâr-ı rûzgârun olmasa lutfı
Kalurdı lâle-i dilde sevâd-ı dâg-ı husrânun
Dil oldı kibriyâ-âbâd-ı mirâc-ı dem-i sohbet
Terahhum idicek ahvâline ben zâr u şeydânun
Virüp neşve-nümâ gülzâr-ı bezmi gonce-i taba
Açıldı dil görince şebnem-i inâm u ihsânun
Tâbîb-i lutfını tayîn idüp emrâz-ı âmâle
Anunla refte refte buldı sıhhat-bahş dermânun
Bu lutfa mazhar iden ben kulın kimdür eger dirsen
Sana vasf ideyim ey bâd kadrin ol felek-şânun
Felek-kevkeb hidîv-i kâmkâr-ı sadr-ı devletdür
Ser-efrâdı der-i-nev-i beşerde Rûm u Îrân’un
Odur Rûm’un çerâg-efrûz-ı mesnedgâh-ı ikbâli
Odur ihyâ iden âsârını âl-i Hasan Cân’un
Saîdül-künye bir zât-ı mükemmeldür ki olmışdur
Şeref-bahşı mehâdimün zevil-ensâbı ayânun
Kelâm-ı vâzıhı müşkil-güşâ-yı ilm-i hikmetdür
Hat-ı tahrîridür ser-levhası tefsir-i Kur’ân’un
Maârif ehline bezm-i latîfi bâg-ı Cennetdür
Odur dâim naîm-i bî-zevâli ehl-i irfânun
Safâ-yı bezm-i hâsü’l-hâsına itmiş kazâ tayîn
Zemînün verd-i handânun sipihrin mâh-ı tâbânun
Hezâr ahsent ey bâd-ı seher kilk-i nigûnsâra
Anun nâmıyla tasdîr itdügiçün nâme ünvânun
Varup dergâhına ey bâd arz-ı itizâr eyle
Òulûsun arz idüp mihnet-keşân-ı şâm-ı sahrânun
Ola ecdâdı gibi kâmkâr-ı mesned-i fetvâ
Ola matla-fürûz-ı kevkebi ol sadr-ı alânun
Kazâ fermân olup müjgân-ı çeşm-i şâhid-i bahtı
Dele çün neşter-i hûn-rîz her dem kalbün adânun
Hemîşe çün felek hargâh-ı mâh-ı âsmân olsun
Nazargâh olsun eltâfına her-dem lutf-ı Mevlâ’nun
Selâmetle hemîşe hurrem u handân u şâd olsun
Güni günden yeg olsun dâ’imâ ol sadr u âlânun
Gel ey yâd eyle bundan böyle nazm erbâbınun seyrin
Virüp ruhsat inâna atf içün esb-i sebük-pânun
Varup evvel der-i devlet-meâb-ı şeyhü’l-İslâma
Yüzün sür pâyine ol mürşid-i dünyâ vü ukbânun
Cenâb-ı Hazret-i Yahyâ Efendi kim Òudâ zâtın
Mükerrem eylemiş takvayıla sadrında Numân’un
Cihâna gelmedi bir böyle üstâd-ı suhan-perver
Sözüyle buldı sûret kâleb-i mazmûn-ı manânun
Akıtdı kilk-i sehhârı zülâl-ı âb-ı hayvânı
Kelâmı itdi ihyâ hikmetin nutk-ı Mesîhânun
Odur ol zü-fünûn-ı dehr kim fazlıyla olmışdur
Şehen-şâh-ı cihândâr-ı serîr-i ilm ü irfânun
Sutûr-ı nazm-ı pâkinden zülâl-i sihr olur cârî
İder sîr-âb anunla bâg-ı huşkin nazm u inşânun
Ne üstâd-ı hüner-perverdür ol deryâ-yı irfân kim
Şikeste itdi kadrin nazm-ı pâki dürr-i yektânun
Revâ görmez cenâbun intisâb-ı nazma ammâ kim
Makâm-ı ictihâdun anlayup fark eyleyen anun
Garaz şire sülûkinden safâ-yı tab-ı pâkidür
Ne an kim eyleye işâr-ı fazl-ı rütbe-i şânun
Ola zâtıyla pür-revnak makâm-ı şeyhü’l-islâmı
Ola sadrında dâyim muhterem ol sadr-ı alânun
Yine atf-ı inân it ey nesîm-i hoş-hevâ andan
Varup dergâh-ı âl-i kadrına bir rifat-ârânun
Cenâb-ı Hazret-i Azmî Efendi-zâde kim fazlı
Şeh-i hâver gibi malûmıdur alânun ednânun
İder hikmet-nisâb-ı akl-ı kül zer-dûz-i fikriyle
Kazâyâ-yı ulûma müttehid malûl u burhânun
Zülâl-i fazlıdur ser-sebz iden sahrâ-yı irfânı
Fûrat u Dicle’sidür sanki ol mühlik beyâbânun
Dükân-ı marifetde bir kemer-beste-gulâm itmiş
Metâ-ı hâce-i tabına kilk-i anber-efşânun
Ne sihir-engîzdür şirinde ol üstâd-ı kâmil kim
Bilürdi görse nazmun Sâmirî fennide noksânun
Fezâ-yı bâg-ı nazmı hurrem-âbâd-ı maârifdür
Mey-i peymâne-i bezm-i hayâli rûhdur anun
Olup bahr-ı nizâma fikr-i gavvâs nigûnsârı
Çıkarmış her tarafdan sâhile dürr-i firâvânun
Cilâü’r-rûhdur mecmûa-i mazmûn-ı eşârı
İder kesb-i maârif kim nazargâh itse dîvânun
Ola dâyim bülend-ikbâl-i devlet sadr-ı alâda
Ziyâd itsün Hudâ günden güne rifatle ünvânun
Yine üftân u hîzân ey sabâ atf-ı inân ele
Varup dergâhına bir kahrâmân-ı mülk-i irfânun
Sadâ-yı tumturâk-ı nazm ile âvâze-i fazlı
Diyâr-ı Rûm’dan dâyim ol üstâd-ı suhan-dânun
Gırîv-i Rüstemâne kûs-ı Keykâvus-heybetle
Uçurdı gözlerinden hâbını yârân-ı Îrân’un
Cenâb-ı Hazret-i Nefî Efendi kim hilâl-i nev
Felekden gösterür barmakla ehl-i nazma rüchânun
Şikest itdi kilîd-i genc-i nazmı dest-i fikriyle
Tasarruf eyledi gencîne-i nakd-i firâvânun
O tab-ı pâkiyle Urfî-i Rûm olduguna hâlâ
Acem’de Rûm’da teslîmi vardur cümle yârânun
Felek mislin getürmez rûzgâra tâ-ebed devrân
Karârın virmese dûlâbına bu çarh-ı gerdânun
Dirîgâ rütbe-i kadrin bilür bir merd-i kâmil yok
Ki ola âsûde zıll-i devletinde dâ’imâ anun
Cefâ itse aceb mi çarh-ı zâlim bilmeyüp kadrin
Ne bilsün kadrini nâdân olan merd-i zebân-dânun
Ne çâre dest-gîr olmaz felek erbâb-ı irfâna
Bulınmaz sâye-i ikbâli bir şâh-ı cihânbânun
Ola devletde izzetde ale’r-ragmil-adû her dem
Pür ide sıyt-ı fazlı künbedin bu köhne eyvânun
Yine atf-ı inân it ey sabâ esb-i sebük-pâye
Yüzün sür pâyine bir kâmkâr-ı sadr-ı irfânun
Seherden hurrem-âbâd-ı maârif seyrin eylersün
Riyâzî’nün riyâz-ı fazlın it meydân-ı cevlânun
Gören der gülşen-i nazmında âteş-pâre mazmûnun
Ne zîbâ tarh ider bir gün sabâ gül-berg-i ranânun
Sutûr-ı nazm-ı eşârı o selsâl-i müferrahdur
Gelür gûyâ ayagı çeşmesinden âb-ı hayvânun
Safâ-yı nazm-ı pâki âb-ı tâb-ı âlem-i manâ
Kelâm-ı hikmet-âmîzi dürr-i mengûşıdur cânun
Temevvüc eyledükçe kulzüm-i tab-ı dür-efşânı
Pür eyler rûzgârun gevher-i fazlıyla dâmânun
Cihân-ı nazma virdi tâze revnak tab-ı mevzûnı
Nev itdi köhne tarzın tarh-ı fikri resm-i manânun
Sevâd-ı safha-i tahrîri çün kuhl-i cevâhirdür
N’ola çekse zamâne çeşmine gerdûn-ı gerdânun
Hemîşe mesned-i devletde olsun iyş u işretde
Hemîşe hurrem olsun bâg-ı âmâli o zî-şânun
Yine atf-ı inân it ey sabâ gel eşheb-i bâda
Varup sür yüzüni dergâhına bir merd-i dânânun
Duâlar eyle bizden Mantıkî-i sâhib-izâna
Sorarsa hâlini şâm-ı belâda olan ihvânun
Aceb her-câyîdür âfet unutdı gitdi yârânı
Ne var yâd eylese düşdükçe gâhi eski yârânun
Tutalum devletiyle hem-ser olmış başı gerdûna
Yetişmiş rifatiyle pâyesi burcına keyvânun
Hakîkat olmadukdan sonra neylerler o ünvânı
Galat-bahş oldugunda şübhe yokdur çarh-ı nâ-dânun
Aceb mi bulsa sûret Rûm’da aklın ugurlayup
Esîr-i kayd-ı sûret bir alay beyhûde hayvânun
Çeküp esb-i sebük-pânun inânun atfe ruhsat vir
Gel ey bâd ile bundan böyle seyrin yâve-gûyânun
Maârif ehl-i erbâb-ı selîka bunda hatm oldı
Budur kim zikr olundı bir bir efrâdı ol ayânun
Gel imdi Rûm’da seyr eyle bezm-i yâve-gûyânı
Ecânible felek gör neylemiş âyîn ü erkânun
Taaccüb itme ammâ vaz-ı nâ-hemvâr-ı gerdûna
Görüp bu rûzgârun böyle ahvâl-i perîşânun
Karışdı sohbet-i âlem dem-i âhir zamândur bu
Vucûdı kalmadı bezm-i cihânda ehl-i irfânun
Kalanlar da sipihr-i nâ-bekârun derd-i kahrından
Elinden kâse kâse zehr içer sâkî-i devrânun
Efâzıl madeniyken tahtgâh-ı mülk-i Osmânî
İderken kâm-bîn ü kâm-yâb-ı erbâb-ı irfânun
Mübeddel olmış ashâb-ı maârif yâve-gûyâna
Tegallüb eylemiş alâsına eşhâsı ednânun
Hüner kadrin bilür bir merd-i kâmil kalmamış gitmiş
Tehî olmış maârifden dili ednânun alânun
Müteşâirler şâir Rûm’da fark olmadan kalmış
Şu denlü kesreti var nev-heves terzîk-i gûyânun
Şaîri şirden fark eylemezler bahs geldükde
Kabûl itmezler ammâ sözde nazmun belki Hassân’un
Bu kavmün ser-firâzı âb-rûy-ı herze-kirdârı
Ki redd eyler kabûlun nazımda Urfî-i devrânun
Har-ı çingâne-sîret dîv-peyker yâve-gû Cevrî
Ki tezkiriyle lanet kesb ider her uzvı şeytânun
Suhanda kadrini bilmek dilersen var kıyâs eyle
Ola perverdesi ol har tulûı gibi nâ-dânun
Aceb cehl-i mürekkeb bü'l-aceb terkîb-i bed-hey’et
Ki ömri cerr ile geçmiş o hîz-i kâse-gerdânun
Bunun emsâli bir kaç mübtezel terzîk-gû yâve
Geçer zumunca ammâ her biri mâ-fevki Sabhân'un
Fazîlet add olur zannıyla bunlar mutlakâ şimdi
Zebân-ı tâzesin anlar geçüp yârân-ı Îrân’un
Elinde her biri dîvân-ı Urfî gezdirür dâyim
Görenler zann ide tâ kim mezâyâsın bilür anun
Mezâyâsın ko tursun belki tahte’l-lafz-ı manâdan
Görüp fehm eylemezler me’hâzın mefhûm-ı manânun
Yeter geşt ü güzâr itdük yeter ey bâd-ı rûh-efzâ
Kimünle söyleşirsin yok vücûdı hiç suhan-dânun
Gele bî-hûde teşnî eyleme terk it bu gavgâyı
Sükût evlâdur ey Râmî eger var ise izânun
Tutalum şâir olmışsın sana ragbet mi eylerler
Diyâr-ı Rûm’a vardun ragbetin gördün mi irfânun
Gel ey bâd-ı seher atf-ı inân it cânib-i Şâm’a
İrişdür gûşına tâze haber alânun ednânun
Yeter söz haddini buldı yeter hatm-i kelâm eyle
Duâ-yı hayrını vird-i zebân it her dem ihvânun
Bi-hamdi’llâh bugün sıhhatdeyüz künc-i ferâgatde
Zamân-ı devletinde pâdişâh-ı âlem-ârânun
(Hamami, Erdal (hzl.)(2001). Râmî Divanı. Ankara: KB. Yay. 231).
İlişkili Maddeler
Yayın Tarihi: 22.06.2014Güncelleme Tarihi: 26.11.2020Eserlerinden Örnekler
Yıllar geçer ki vâkı‘ada görmezüz seni
Kendün gibi hayâlüni bî-gâne eyledün
Bâl ü perümde kalmayıcak zerrece mecâl
Şem-i cemâl-i hüsnüne pervâne eyledün
(Zavotçu, Gencay (hzl.)(2009). Rıza Tezkiresi, (İncelenme-Metin). İstanbul: Sahhaflar Kitap Sarayı).
ŞÂM-I CENNET-MEŞÂMMDAN ŞUARÂ-İ DÂRÜ’S-SALTANAT-İ RUM’A İRSÂL OLUNAN MEKTÛB-I DÜRER-BÂRDUR
Gel ey bâd-ı sebük-rev hem-inân ol eşheb-i subha
Diyâr-ı Rûm’a azm eyle safâsın sür bu devrânun
Varup evvel makarr-ı tahtgâh-ı Kayser-i Rûm’a
Nedür dârât u devlet-hânesin gör Âl-i Osmân’un
Ferîdûn olmamışdur böyle devlet-hâneye mâlik
Ne devlet-hânedür seyr it sarâyın şâh-ı zî-şânun
Geçüp andan ser-â-pâ şehr-i İstanbul’ı seyr eyle
Temâşâ eyle işretgâhını alâ vü ednânun
Nedür gör mülk-i Rûm içre o şehr-i vüsat-ârâyı
Seyâhatde anun seyriyle tekmîl eyle noksânun
Gedalâr sâhib-i tarz-ı mülûk-i agniyâ ise
Tenezzül eylemez bezmine şâhân-ı cihânbânun
Ne âlemdür gör ol şehr-i safâ encâm-ı pür-işret
Tenaumda gedâsı agniyâsı rûz u şeb anun
Nedür ol kesret-i nimet nedür ol vefret-i işret
Behişt-i câvidânîdür meger bu köhne dünyânun
Talebkâr-ı naîm-i âlem-i fânî olurlardı
Göreydi ehl-i cennet nimetün ol şehr-i zîbânun
İşitseydi eger vasfın eli varmazdı şermenden
Günahkâre der-i firdevsi redde dahi rıdvânun
Nedür ol kûşe kûşe her taraf etrâf-ı deryâda
Mukâbil birbirine kesret-i gülzâr u büldânun
Nedür ol dil-küşâ kâşâneler şâhâne meskenler
Felek mimârı yapmış gûyiyâ bünyân-ı eyvanun
Nedür ol pür-letâfet bâglar ol lâleler güller
Nedür yir yir o kasr-ı dil-küşâsı her gülistânun
Tarâvet-bahş olur gülzârına mevc-i nazarla subh
Gül-âb-âlûde anber-bû ider nesrîn ü reyhânun
Zülâl-i sun ile perverde itmiş bâgbân-ı dehr
Nihâl-i kad çeken âzâde her serv-i hırâmânun
Şükûfe tarhın üstâd eylemiş her gül zemîn içre
Müşâbih encüm-i rahşânına gûyâ ki cevzânun
Nedür ol hurde-nakş-ı pârehâ-yı seng-i reng-â-reng
O tûlânî hıyâbânında her gül-geşt-i ranânun
Hıred meftûn olur tarh-ı reh-i pür-nakşını görse
Nazar hayrân olur seyr eylese tarz-ı hıyâbânun
Nedür ol câ-be-câ mey-hâneler deryâ kenârında
Nedür ol zevrak-ı pür-meyle seyr-i mey-güserânun
Nedür ol gûne gûne bâdeler sad-nev ü sad-elvân
Nedür ol husrevânî humlar ol sâgarları anun
Nedür kat kat o bâlâ-hâneler yir yir neşîmenler
Nedür ol kûşe kûşe bezm-i rûh-efzâsı yârânun
Yâ ol tersâ-beçe ol lâle-had hûbân-ı şehr-âşûb
İderler gökde yagma ismetün hüsn ile ayânun
Perî-peykerlerün akl almada kâfirleri bunlar
İderler bir nefesde âdemün târâc-ı îmânun
Nedür ol neşve-i kudsî şarâb-ı dil-güşâsında
Çeker nakd-i hıred harc itmeyen elbette husrânun
Bahâr-ı işreti görmez hazân bu bâg-ı fânîde
Kesilmez feyzi andan bir nefes câm-ı musaffânun
Seher pür-nûr ider âfâkı mihr-i câm-ı rahşânı
Ziyâ-güster ider şeb şulesinden mâh-ı tâbânun
İçen bir katresin câm-ı Cem-i devrâna tan eyler
Görür mâ-fi’z-zamîrin neşve-i pinhân ü peydânun
Mey-i şem ile kandîlin yakar peymânenün sâkî
İder sahn-ı münevver câmî-i dünyâ vü ukbânun
Hevâ-yı Dicle vü gül-geşt-i mehtâb-ı hümâyûn-şeb
Kadehle cürasından zâhir olur bâde-h˘ârânun
Giçe rûyun gül-âb-ı subh ile yıkar kadeh her gün
Nazargâh itmege âyînesin hûrşîd-i rahşânun
Olur nev-rûz hergün rûz-ı bâzârında anunçün
Geçer iyş u tarâbla ömri dâim gülşen-i cânun
Selâm olsun o işret-hânelerde olan ihvâna
Güni günden yeg olsun mey-fürûşân-ı dil-ârânun
Çekerler mey gamun âyâ kaçan yâd itseler gâhî
Bu mihnet-hânede mihnet-keşân-ı şâm-ı hicrânun
Nedür ol nîlgûn deryâ o cây-ı mecmau’l-bahreyn
Medâr-ı cünbiş-i gerdânîdür bu çetr-i fersânun
O cünbişle nedür ol dem-be-dem emvâc-ı zü’l-bahreyn
Kebûdî safhadur etrâfı gûyâ hâk-rîzânun
Cüvânân ile zevraklar pür olsa rûy-ı deryâda
Döner hûrşîd-i âlem-tâbına gerdûn-ı gerdânun
Nedür ol hûblar ol serv-kadler tâze dil-berler
Kaparlar bir nazarda res-i mâlun tâcir-i cânun
Semend-i nâz ile yügrük cüvânlar seyrin istersen
Yüri ey âşık-ı şûrîde seyr it Atmeydânun
Vefâ meydânına var ger mülâyim dilber istersen
Safâsın sürmek ise maksadun dünyâda gılmânun
Alurlar bir nazarda şîve-i hüsn ile cân nakdin
Aceb şûrîdedür hakkâ ki hûbânı Karamân’un
Nazar gâretger-i dîdâr olur her semte vardukça
Bun-i her-mû tecellîzâr olur cisminde insânun
Bir özge tarz u tavr u hüsn ü âna mâlik olmışlar
Alurlar bir bakışda aklını uşşâk-ı bî-cânun
Dem-i vasl içre bunlar cân virürler mürde uşşâka
Mesîhâsâ bilürler var ise âyînün ihyânun
Aceb hâl oldı varduk Rûm’a bir takrîb ile gerçi
Felek el vermedi ammâ safâsın sürmege anun
Safâ sürmek degül gamdan helâk olduk elemlerle
Göz açdurmadı ve’l-hâsıl bize âlâmı dünyânun
Yüzin göstermedi bir gün felek ben zâr u nâ-kâma
Mey-i hûrşîdden hâlî nigûn bir câm-ı mînânun
Nihâl-i işret oldı ser-nigûn hâk-i mezelletde
Kopardı anı bâd-ı sarsarı âşûb-ı hırmânun
Dil oldı anda bed-mestân-ı hayret gibi vahşet-gîr
Gubâr-ı gurbet aldı âfetin idrâk ü izânun
Eger bir kâmkâr-ı rûzgârun olmasa lutfı
Kalurdı lâle-i dilde sevâd-ı dâg-ı husrânun
Dil oldı kibriyâ-âbâd-ı mirâc-ı dem-i sohbet
Terahhum idicek ahvâline ben zâr u şeydânun
Virüp neşve-nümâ gülzâr-ı bezmi gonce-i taba
Açıldı dil görince şebnem-i inâm u ihsânun
Tâbîb-i lutfını tayîn idüp emrâz-ı âmâle
Anunla refte refte buldı sıhhat-bahş dermânun
Bu lutfa mazhar iden ben kulın kimdür eger dirsen
Sana vasf ideyim ey bâd kadrin ol felek-şânun
Felek-kevkeb hidîv-i kâmkâr-ı sadr-ı devletdür
Ser-efrâdı der-i-nev-i beşerde Rûm u Îrân’un
Odur Rûm’un çerâg-efrûz-ı mesnedgâh-ı ikbâli
Odur ihyâ iden âsârını âl-i Hasan Cân’un
Saîdül-künye bir zât-ı mükemmeldür ki olmışdur
Şeref-bahşı mehâdimün zevil-ensâbı ayânun
Kelâm-ı vâzıhı müşkil-güşâ-yı ilm-i hikmetdür
Hat-ı tahrîridür ser-levhası tefsir-i Kur’ân’un
Maârif ehline bezm-i latîfi bâg-ı Cennetdür
Odur dâim naîm-i bî-zevâli ehl-i irfânun
Safâ-yı bezm-i hâsü’l-hâsına itmiş kazâ tayîn
Zemînün verd-i handânun sipihrin mâh-ı tâbânun
Hezâr ahsent ey bâd-ı seher kilk-i nigûnsâra
Anun nâmıyla tasdîr itdügiçün nâme ünvânun
Varup dergâhına ey bâd arz-ı itizâr eyle
Òulûsun arz idüp mihnet-keşân-ı şâm-ı sahrânun
Ola ecdâdı gibi kâmkâr-ı mesned-i fetvâ
Ola matla-fürûz-ı kevkebi ol sadr-ı alânun
Kazâ fermân olup müjgân-ı çeşm-i şâhid-i bahtı
Dele çün neşter-i hûn-rîz her dem kalbün adânun
Hemîşe çün felek hargâh-ı mâh-ı âsmân olsun
Nazargâh olsun eltâfına her-dem lutf-ı Mevlâ’nun
Selâmetle hemîşe hurrem u handân u şâd olsun
Güni günden yeg olsun dâ’imâ ol sadr u âlânun
Gel ey yâd eyle bundan böyle nazm erbâbınun seyrin
Virüp ruhsat inâna atf içün esb-i sebük-pânun
Varup evvel der-i devlet-meâb-ı şeyhü’l-İslâma
Yüzün sür pâyine ol mürşid-i dünyâ vü ukbânun
Cenâb-ı Hazret-i Yahyâ Efendi kim Òudâ zâtın
Mükerrem eylemiş takvayıla sadrında Numân’un
Cihâna gelmedi bir böyle üstâd-ı suhan-perver
Sözüyle buldı sûret kâleb-i mazmûn-ı manânun
Akıtdı kilk-i sehhârı zülâl-ı âb-ı hayvânı
Kelâmı itdi ihyâ hikmetin nutk-ı Mesîhânun
Odur ol zü-fünûn-ı dehr kim fazlıyla olmışdur
Şehen-şâh-ı cihândâr-ı serîr-i ilm ü irfânun
Sutûr-ı nazm-ı pâkinden zülâl-i sihr olur cârî
İder sîr-âb anunla bâg-ı huşkin nazm u inşânun
Ne üstâd-ı hüner-perverdür ol deryâ-yı irfân kim
Şikeste itdi kadrin nazm-ı pâki dürr-i yektânun
Revâ görmez cenâbun intisâb-ı nazma ammâ kim
Makâm-ı ictihâdun anlayup fark eyleyen anun
Garaz şire sülûkinden safâ-yı tab-ı pâkidür
Ne an kim eyleye işâr-ı fazl-ı rütbe-i şânun
Ola zâtıyla pür-revnak makâm-ı şeyhü’l-islâmı
Ola sadrında dâyim muhterem ol sadr-ı alânun
Yine atf-ı inân it ey nesîm-i hoş-hevâ andan
Varup dergâh-ı âl-i kadrına bir rifat-ârânun
Cenâb-ı Hazret-i Azmî Efendi-zâde kim fazlı
Şeh-i hâver gibi malûmıdur alânun ednânun
İder hikmet-nisâb-ı akl-ı kül zer-dûz-i fikriyle
Kazâyâ-yı ulûma müttehid malûl u burhânun
Zülâl-i fazlıdur ser-sebz iden sahrâ-yı irfânı
Fûrat u Dicle’sidür sanki ol mühlik beyâbânun
Dükân-ı marifetde bir kemer-beste-gulâm itmiş
Metâ-ı hâce-i tabına kilk-i anber-efşânun
Ne sihir-engîzdür şirinde ol üstâd-ı kâmil kim
Bilürdi görse nazmun Sâmirî fennide noksânun
Fezâ-yı bâg-ı nazmı hurrem-âbâd-ı maârifdür
Mey-i peymâne-i bezm-i hayâli rûhdur anun
Olup bahr-ı nizâma fikr-i gavvâs nigûnsârı
Çıkarmış her tarafdan sâhile dürr-i firâvânun
Cilâü’r-rûhdur mecmûa-i mazmûn-ı eşârı
İder kesb-i maârif kim nazargâh itse dîvânun
Ola dâyim bülend-ikbâl-i devlet sadr-ı alâda
Ziyâd itsün Hudâ günden güne rifatle ünvânun
Yine üftân u hîzân ey sabâ atf-ı inân ele
Varup dergâhına bir kahrâmân-ı mülk-i irfânun
Sadâ-yı tumturâk-ı nazm ile âvâze-i fazlı
Diyâr-ı Rûm’dan dâyim ol üstâd-ı suhan-dânun
Gırîv-i Rüstemâne kûs-ı Keykâvus-heybetle
Uçurdı gözlerinden hâbını yârân-ı Îrân’un
Cenâb-ı Hazret-i Nefî Efendi kim hilâl-i nev
Felekden gösterür barmakla ehl-i nazma rüchânun
Şikest itdi kilîd-i genc-i nazmı dest-i fikriyle
Tasarruf eyledi gencîne-i nakd-i firâvânun
O tab-ı pâkiyle Urfî-i Rûm olduguna hâlâ
Acem’de Rûm’da teslîmi vardur cümle yârânun
Felek mislin getürmez rûzgâra tâ-ebed devrân
Karârın virmese dûlâbına bu çarh-ı gerdânun
Dirîgâ rütbe-i kadrin bilür bir merd-i kâmil yok
Ki ola âsûde zıll-i devletinde dâ’imâ anun
Cefâ itse aceb mi çarh-ı zâlim bilmeyüp kadrin
Ne bilsün kadrini nâdân olan merd-i zebân-dânun
Ne çâre dest-gîr olmaz felek erbâb-ı irfâna
Bulınmaz sâye-i ikbâli bir şâh-ı cihânbânun
Ola devletde izzetde ale’r-ragmil-adû her dem
Pür ide sıyt-ı fazlı künbedin bu köhne eyvânun
Yine atf-ı inân it ey sabâ esb-i sebük-pâye
Yüzün sür pâyine bir kâmkâr-ı sadr-ı irfânun
Seherden hurrem-âbâd-ı maârif seyrin eylersün
Riyâzî’nün riyâz-ı fazlın it meydân-ı cevlânun
Gören der gülşen-i nazmında âteş-pâre mazmûnun
Ne zîbâ tarh ider bir gün sabâ gül-berg-i ranânun
Sutûr-ı nazm-ı eşârı o selsâl-i müferrahdur
Gelür gûyâ ayagı çeşmesinden âb-ı hayvânun
Safâ-yı nazm-ı pâki âb-ı tâb-ı âlem-i manâ
Kelâm-ı hikmet-âmîzi dürr-i mengûşıdur cânun
Temevvüc eyledükçe kulzüm-i tab-ı dür-efşânı
Pür eyler rûzgârun gevher-i fazlıyla dâmânun
Cihân-ı nazma virdi tâze revnak tab-ı mevzûnı
Nev itdi köhne tarzın tarh-ı fikri resm-i manânun
Sevâd-ı safha-i tahrîri çün kuhl-i cevâhirdür
N’ola çekse zamâne çeşmine gerdûn-ı gerdânun
Hemîşe mesned-i devletde olsun iyş u işretde
Hemîşe hurrem olsun bâg-ı âmâli o zî-şânun
Yine atf-ı inân it ey sabâ gel eşheb-i bâda
Varup sür yüzüni dergâhına bir merd-i dânânun
Duâlar eyle bizden Mantıkî-i sâhib-izâna
Sorarsa hâlini şâm-ı belâda olan ihvânun
Aceb her-câyîdür âfet unutdı gitdi yârânı
Ne var yâd eylese düşdükçe gâhi eski yârânun
Tutalum devletiyle hem-ser olmış başı gerdûna
Yetişmiş rifatiyle pâyesi burcına keyvânun
Hakîkat olmadukdan sonra neylerler o ünvânı
Galat-bahş oldugunda şübhe yokdur çarh-ı nâ-dânun
Aceb mi bulsa sûret Rûm’da aklın ugurlayup
Esîr-i kayd-ı sûret bir alay beyhûde hayvânun
Çeküp esb-i sebük-pânun inânun atfe ruhsat vir
Gel ey bâd ile bundan böyle seyrin yâve-gûyânun
Maârif ehl-i erbâb-ı selîka bunda hatm oldı
Budur kim zikr olundı bir bir efrâdı ol ayânun
Gel imdi Rûm’da seyr eyle bezm-i yâve-gûyânı
Ecânible felek gör neylemiş âyîn ü erkânun
Taaccüb itme ammâ vaz-ı nâ-hemvâr-ı gerdûna
Görüp bu rûzgârun böyle ahvâl-i perîşânun
Karışdı sohbet-i âlem dem-i âhir zamândur bu
Vucûdı kalmadı bezm-i cihânda ehl-i irfânun
Kalanlar da sipihr-i nâ-bekârun derd-i kahrından
Elinden kâse kâse zehr içer sâkî-i devrânun
Efâzıl madeniyken tahtgâh-ı mülk-i Osmânî
İderken kâm-bîn ü kâm-yâb-ı erbâb-ı irfânun
Mübeddel olmış ashâb-ı maârif yâve-gûyâna
Tegallüb eylemiş alâsına eşhâsı ednânun
Hüner kadrin bilür bir merd-i kâmil kalmamış gitmiş
Tehî olmış maârifden dili ednânun alânun
Müteşâirler şâir Rûm’da fark olmadan kalmış
Şu denlü kesreti var nev-heves terzîk-i gûyânun
Şaîri şirden fark eylemezler bahs geldükde
Kabûl itmezler ammâ sözde nazmun belki Hassân’un
Bu kavmün ser-firâzı âb-rûy-ı herze-kirdârı
Ki redd eyler kabûlun nazımda Urfî-i devrânun
Har-ı çingâne-sîret dîv-peyker yâve-gû Cevrî
Ki tezkiriyle lanet kesb ider her uzvı şeytânun
Suhanda kadrini bilmek dilersen var kıyâs eyle
Ola perverdesi ol har tulûı gibi nâ-dânun
Aceb cehl-i mürekkeb bü'l-aceb terkîb-i bed-hey’et
Ki ömri cerr ile geçmiş o hîz-i kâse-gerdânun
Bunun emsâli bir kaç mübtezel terzîk-gû yâve
Geçer zumunca ammâ her biri mâ-fevki Sabhân'un
Fazîlet add olur zannıyla bunlar mutlakâ şimdi
Zebân-ı tâzesin anlar geçüp yârân-ı Îrân’un
Elinde her biri dîvân-ı Urfî gezdirür dâyim
Görenler zann ide tâ kim mezâyâsın bilür anun
Mezâyâsın ko tursun belki tahte’l-lafz-ı manâdan
Görüp fehm eylemezler me’hâzın mefhûm-ı manânun
Yeter geşt ü güzâr itdük yeter ey bâd-ı rûh-efzâ
Kimünle söyleşirsin yok vücûdı hiç suhan-dânun
Gele bî-hûde teşnî eyleme terk it bu gavgâyı
Sükût evlâdur ey Râmî eger var ise izânun
Tutalum şâir olmışsın sana ragbet mi eylerler
Diyâr-ı Rûm’a vardun ragbetin gördün mi irfânun
Gel ey bâd-ı seher atf-ı inân it cânib-i Şâm’a
İrişdür gûşına tâze haber alânun ednânun
Yeter söz haddini buldı yeter hatm-i kelâm eyle
Duâ-yı hayrını vird-i zebân it her dem ihvânun
Bi-hamdi’llâh bugün sıhhatdeyüz künc-i ferâgatde
Zamân-ı devletinde pâdişâh-ı âlem-ârânun
(Hamami, Erdal (hzl.)(2001). Râmî Divanı. Ankara: KB. Yay. 231).
İlişkili Maddeler
Güncelleme Tarihi: 26.11.2020Eserlerinden Örnekler
Yıllar geçer ki vâkı‘ada görmezüz seni
Kendün gibi hayâlüni bî-gâne eyledün
Bâl ü perümde kalmayıcak zerrece mecâl
Şem-i cemâl-i hüsnüne pervâne eyledün
(Zavotçu, Gencay (hzl.)(2009). Rıza Tezkiresi, (İncelenme-Metin). İstanbul: Sahhaflar Kitap Sarayı).
ŞÂM-I CENNET-MEŞÂMMDAN ŞUARÂ-İ DÂRÜ’S-SALTANAT-İ RUM’A İRSÂL OLUNAN MEKTÛB-I DÜRER-BÂRDUR
Gel ey bâd-ı sebük-rev hem-inân ol eşheb-i subha
Diyâr-ı Rûm’a azm eyle safâsın sür bu devrânun
Varup evvel makarr-ı tahtgâh-ı Kayser-i Rûm’a
Nedür dârât u devlet-hânesin gör Âl-i Osmân’un
Ferîdûn olmamışdur böyle devlet-hâneye mâlik
Ne devlet-hânedür seyr it sarâyın şâh-ı zî-şânun
Geçüp andan ser-â-pâ şehr-i İstanbul’ı seyr eyle
Temâşâ eyle işretgâhını alâ vü ednânun
Nedür gör mülk-i Rûm içre o şehr-i vüsat-ârâyı
Seyâhatde anun seyriyle tekmîl eyle noksânun
Gedalâr sâhib-i tarz-ı mülûk-i agniyâ ise
Tenezzül eylemez bezmine şâhân-ı cihânbânun
Ne âlemdür gör ol şehr-i safâ encâm-ı pür-işret
Tenaumda gedâsı agniyâsı rûz u şeb anun
Nedür ol kesret-i nimet nedür ol vefret-i işret
Behişt-i câvidânîdür meger bu köhne dünyânun
Talebkâr-ı naîm-i âlem-i fânî olurlardı
Göreydi ehl-i cennet nimetün ol şehr-i zîbânun
İşitseydi eger vasfın eli varmazdı şermenden
Günahkâre der-i firdevsi redde dahi rıdvânun
Nedür ol kûşe kûşe her taraf etrâf-ı deryâda
Mukâbil birbirine kesret-i gülzâr u büldânun
Nedür ol dil-küşâ kâşâneler şâhâne meskenler
Felek mimârı yapmış gûyiyâ bünyân-ı eyvanun
Nedür ol pür-letâfet bâglar ol lâleler güller
Nedür yir yir o kasr-ı dil-küşâsı her gülistânun
Tarâvet-bahş olur gülzârına mevc-i nazarla subh
Gül-âb-âlûde anber-bû ider nesrîn ü reyhânun
Zülâl-i sun ile perverde itmiş bâgbân-ı dehr
Nihâl-i kad çeken âzâde her serv-i hırâmânun
Şükûfe tarhın üstâd eylemiş her gül zemîn içre
Müşâbih encüm-i rahşânına gûyâ ki cevzânun
Nedür ol hurde-nakş-ı pârehâ-yı seng-i reng-â-reng
O tûlânî hıyâbânında her gül-geşt-i ranânun
Hıred meftûn olur tarh-ı reh-i pür-nakşını görse
Nazar hayrân olur seyr eylese tarz-ı hıyâbânun
Nedür ol câ-be-câ mey-hâneler deryâ kenârında
Nedür ol zevrak-ı pür-meyle seyr-i mey-güserânun
Nedür ol gûne gûne bâdeler sad-nev ü sad-elvân
Nedür ol husrevânî humlar ol sâgarları anun
Nedür kat kat o bâlâ-hâneler yir yir neşîmenler
Nedür ol kûşe kûşe bezm-i rûh-efzâsı yârânun
Yâ ol tersâ-beçe ol lâle-had hûbân-ı şehr-âşûb
İderler gökde yagma ismetün hüsn ile ayânun
Perî-peykerlerün akl almada kâfirleri bunlar
İderler bir nefesde âdemün târâc-ı îmânun
Nedür ol neşve-i kudsî şarâb-ı dil-güşâsında
Çeker nakd-i hıred harc itmeyen elbette husrânun
Bahâr-ı işreti görmez hazân bu bâg-ı fânîde
Kesilmez feyzi andan bir nefes câm-ı musaffânun
Seher pür-nûr ider âfâkı mihr-i câm-ı rahşânı
Ziyâ-güster ider şeb şulesinden mâh-ı tâbânun
İçen bir katresin câm-ı Cem-i devrâna tan eyler
Görür mâ-fi’z-zamîrin neşve-i pinhân ü peydânun
Mey-i şem ile kandîlin yakar peymânenün sâkî
İder sahn-ı münevver câmî-i dünyâ vü ukbânun
Hevâ-yı Dicle vü gül-geşt-i mehtâb-ı hümâyûn-şeb
Kadehle cürasından zâhir olur bâde-h˘ârânun
Giçe rûyun gül-âb-ı subh ile yıkar kadeh her gün
Nazargâh itmege âyînesin hûrşîd-i rahşânun
Olur nev-rûz hergün rûz-ı bâzârında anunçün
Geçer iyş u tarâbla ömri dâim gülşen-i cânun
Selâm olsun o işret-hânelerde olan ihvâna
Güni günden yeg olsun mey-fürûşân-ı dil-ârânun
Çekerler mey gamun âyâ kaçan yâd itseler gâhî
Bu mihnet-hânede mihnet-keşân-ı şâm-ı hicrânun
Nedür ol nîlgûn deryâ o cây-ı mecmau’l-bahreyn
Medâr-ı cünbiş-i gerdânîdür bu çetr-i fersânun
O cünbişle nedür ol dem-be-dem emvâc-ı zü’l-bahreyn
Kebûdî safhadur etrâfı gûyâ hâk-rîzânun
Cüvânân ile zevraklar pür olsa rûy-ı deryâda
Döner hûrşîd-i âlem-tâbına gerdûn-ı gerdânun
Nedür ol hûblar ol serv-kadler tâze dil-berler
Kaparlar bir nazarda res-i mâlun tâcir-i cânun
Semend-i nâz ile yügrük cüvânlar seyrin istersen
Yüri ey âşık-ı şûrîde seyr it Atmeydânun
Vefâ meydânına var ger mülâyim dilber istersen
Safâsın sürmek ise maksadun dünyâda gılmânun
Alurlar bir nazarda şîve-i hüsn ile cân nakdin
Aceb şûrîdedür hakkâ ki hûbânı Karamân’un
Nazar gâretger-i dîdâr olur her semte vardukça
Bun-i her-mû tecellîzâr olur cisminde insânun
Bir özge tarz u tavr u hüsn ü âna mâlik olmışlar
Alurlar bir bakışda aklını uşşâk-ı bî-cânun
Dem-i vasl içre bunlar cân virürler mürde uşşâka
Mesîhâsâ bilürler var ise âyînün ihyânun
Aceb hâl oldı varduk Rûm’a bir takrîb ile gerçi
Felek el vermedi ammâ safâsın sürmege anun
Safâ sürmek degül gamdan helâk olduk elemlerle
Göz açdurmadı ve’l-hâsıl bize âlâmı dünyânun
Yüzin göstermedi bir gün felek ben zâr u nâ-kâma
Mey-i hûrşîdden hâlî nigûn bir câm-ı mînânun
Nihâl-i işret oldı ser-nigûn hâk-i mezelletde
Kopardı anı bâd-ı sarsarı âşûb-ı hırmânun
Dil oldı anda bed-mestân-ı hayret gibi vahşet-gîr
Gubâr-ı gurbet aldı âfetin idrâk ü izânun
Eger bir kâmkâr-ı rûzgârun olmasa lutfı
Kalurdı lâle-i dilde sevâd-ı dâg-ı husrânun
Dil oldı kibriyâ-âbâd-ı mirâc-ı dem-i sohbet
Terahhum idicek ahvâline ben zâr u şeydânun
Virüp neşve-nümâ gülzâr-ı bezmi gonce-i taba
Açıldı dil görince şebnem-i inâm u ihsânun
Tâbîb-i lutfını tayîn idüp emrâz-ı âmâle
Anunla refte refte buldı sıhhat-bahş dermânun
Bu lutfa mazhar iden ben kulın kimdür eger dirsen
Sana vasf ideyim ey bâd kadrin ol felek-şânun
Felek-kevkeb hidîv-i kâmkâr-ı sadr-ı devletdür
Ser-efrâdı der-i-nev-i beşerde Rûm u Îrân’un
Odur Rûm’un çerâg-efrûz-ı mesnedgâh-ı ikbâli
Odur ihyâ iden âsârını âl-i Hasan Cân’un
Saîdül-künye bir zât-ı mükemmeldür ki olmışdur
Şeref-bahşı mehâdimün zevil-ensâbı ayânun
Kelâm-ı vâzıhı müşkil-güşâ-yı ilm-i hikmetdür
Hat-ı tahrîridür ser-levhası tefsir-i Kur’ân’un
Maârif ehline bezm-i latîfi bâg-ı Cennetdür
Odur dâim naîm-i bî-zevâli ehl-i irfânun
Safâ-yı bezm-i hâsü’l-hâsına itmiş kazâ tayîn
Zemînün verd-i handânun sipihrin mâh-ı tâbânun
Hezâr ahsent ey bâd-ı seher kilk-i nigûnsâra
Anun nâmıyla tasdîr itdügiçün nâme ünvânun
Varup dergâhına ey bâd arz-ı itizâr eyle
Òulûsun arz idüp mihnet-keşân-ı şâm-ı sahrânun
Ola ecdâdı gibi kâmkâr-ı mesned-i fetvâ
Ola matla-fürûz-ı kevkebi ol sadr-ı alânun
Kazâ fermân olup müjgân-ı çeşm-i şâhid-i bahtı
Dele çün neşter-i hûn-rîz her dem kalbün adânun
Hemîşe çün felek hargâh-ı mâh-ı âsmân olsun
Nazargâh olsun eltâfına her-dem lutf-ı Mevlâ’nun
Selâmetle hemîşe hurrem u handân u şâd olsun
Güni günden yeg olsun dâ’imâ ol sadr u âlânun
Gel ey yâd eyle bundan böyle nazm erbâbınun seyrin
Virüp ruhsat inâna atf içün esb-i sebük-pânun
Varup evvel der-i devlet-meâb-ı şeyhü’l-İslâma
Yüzün sür pâyine ol mürşid-i dünyâ vü ukbânun
Cenâb-ı Hazret-i Yahyâ Efendi kim Òudâ zâtın
Mükerrem eylemiş takvayıla sadrında Numân’un
Cihâna gelmedi bir böyle üstâd-ı suhan-perver
Sözüyle buldı sûret kâleb-i mazmûn-ı manânun
Akıtdı kilk-i sehhârı zülâl-ı âb-ı hayvânı
Kelâmı itdi ihyâ hikmetin nutk-ı Mesîhânun
Odur ol zü-fünûn-ı dehr kim fazlıyla olmışdur
Şehen-şâh-ı cihândâr-ı serîr-i ilm ü irfânun
Sutûr-ı nazm-ı pâkinden zülâl-i sihr olur cârî
İder sîr-âb anunla bâg-ı huşkin nazm u inşânun
Ne üstâd-ı hüner-perverdür ol deryâ-yı irfân kim
Şikeste itdi kadrin nazm-ı pâki dürr-i yektânun
Revâ görmez cenâbun intisâb-ı nazma ammâ kim
Makâm-ı ictihâdun anlayup fark eyleyen anun
Garaz şire sülûkinden safâ-yı tab-ı pâkidür
Ne an kim eyleye işâr-ı fazl-ı rütbe-i şânun
Ola zâtıyla pür-revnak makâm-ı şeyhü’l-islâmı
Ola sadrında dâyim muhterem ol sadr-ı alânun
Yine atf-ı inân it ey nesîm-i hoş-hevâ andan
Varup dergâh-ı âl-i kadrına bir rifat-ârânun
Cenâb-ı Hazret-i Azmî Efendi-zâde kim fazlı
Şeh-i hâver gibi malûmıdur alânun ednânun
İder hikmet-nisâb-ı akl-ı kül zer-dûz-i fikriyle
Kazâyâ-yı ulûma müttehid malûl u burhânun
Zülâl-i fazlıdur ser-sebz iden sahrâ-yı irfânı
Fûrat u Dicle’sidür sanki ol mühlik beyâbânun
Dükân-ı marifetde bir kemer-beste-gulâm itmiş
Metâ-ı hâce-i tabına kilk-i anber-efşânun
Ne sihir-engîzdür şirinde ol üstâd-ı kâmil kim
Bilürdi görse nazmun Sâmirî fennide noksânun
Fezâ-yı bâg-ı nazmı hurrem-âbâd-ı maârifdür
Mey-i peymâne-i bezm-i hayâli rûhdur anun
Olup bahr-ı nizâma fikr-i gavvâs nigûnsârı
Çıkarmış her tarafdan sâhile dürr-i firâvânun
Cilâü’r-rûhdur mecmûa-i mazmûn-ı eşârı
İder kesb-i maârif kim nazargâh itse dîvânun
Ola dâyim bülend-ikbâl-i devlet sadr-ı alâda
Ziyâd itsün Hudâ günden güne rifatle ünvânun
Yine üftân u hîzân ey sabâ atf-ı inân ele
Varup dergâhına bir kahrâmân-ı mülk-i irfânun
Sadâ-yı tumturâk-ı nazm ile âvâze-i fazlı
Diyâr-ı Rûm’dan dâyim ol üstâd-ı suhan-dânun
Gırîv-i Rüstemâne kûs-ı Keykâvus-heybetle
Uçurdı gözlerinden hâbını yârân-ı Îrân’un
Cenâb-ı Hazret-i Nefî Efendi kim hilâl-i nev
Felekden gösterür barmakla ehl-i nazma rüchânun
Şikest itdi kilîd-i genc-i nazmı dest-i fikriyle
Tasarruf eyledi gencîne-i nakd-i firâvânun
O tab-ı pâkiyle Urfî-i Rûm olduguna hâlâ
Acem’de Rûm’da teslîmi vardur cümle yârânun
Felek mislin getürmez rûzgâra tâ-ebed devrân
Karârın virmese dûlâbına bu çarh-ı gerdânun
Dirîgâ rütbe-i kadrin bilür bir merd-i kâmil yok
Ki ola âsûde zıll-i devletinde dâ’imâ anun
Cefâ itse aceb mi çarh-ı zâlim bilmeyüp kadrin
Ne bilsün kadrini nâdân olan merd-i zebân-dânun
Ne çâre dest-gîr olmaz felek erbâb-ı irfâna
Bulınmaz sâye-i ikbâli bir şâh-ı cihânbânun
Ola devletde izzetde ale’r-ragmil-adû her dem
Pür ide sıyt-ı fazlı künbedin bu köhne eyvânun
Yine atf-ı inân it ey sabâ esb-i sebük-pâye
Yüzün sür pâyine bir kâmkâr-ı sadr-ı irfânun
Seherden hurrem-âbâd-ı maârif seyrin eylersün
Riyâzî’nün riyâz-ı fazlın it meydân-ı cevlânun
Gören der gülşen-i nazmında âteş-pâre mazmûnun
Ne zîbâ tarh ider bir gün sabâ gül-berg-i ranânun
Sutûr-ı nazm-ı eşârı o selsâl-i müferrahdur
Gelür gûyâ ayagı çeşmesinden âb-ı hayvânun
Safâ-yı nazm-ı pâki âb-ı tâb-ı âlem-i manâ
Kelâm-ı hikmet-âmîzi dürr-i mengûşıdur cânun
Temevvüc eyledükçe kulzüm-i tab-ı dür-efşânı
Pür eyler rûzgârun gevher-i fazlıyla dâmânun
Cihân-ı nazma virdi tâze revnak tab-ı mevzûnı
Nev itdi köhne tarzın tarh-ı fikri resm-i manânun
Sevâd-ı safha-i tahrîri çün kuhl-i cevâhirdür
N’ola çekse zamâne çeşmine gerdûn-ı gerdânun
Hemîşe mesned-i devletde olsun iyş u işretde
Hemîşe hurrem olsun bâg-ı âmâli o zî-şânun
Yine atf-ı inân it ey sabâ gel eşheb-i bâda
Varup sür yüzüni dergâhına bir merd-i dânânun
Duâlar eyle bizden Mantıkî-i sâhib-izâna
Sorarsa hâlini şâm-ı belâda olan ihvânun
Aceb her-câyîdür âfet unutdı gitdi yârânı
Ne var yâd eylese düşdükçe gâhi eski yârânun
Tutalum devletiyle hem-ser olmış başı gerdûna
Yetişmiş rifatiyle pâyesi burcına keyvânun
Hakîkat olmadukdan sonra neylerler o ünvânı
Galat-bahş oldugunda şübhe yokdur çarh-ı nâ-dânun
Aceb mi bulsa sûret Rûm’da aklın ugurlayup
Esîr-i kayd-ı sûret bir alay beyhûde hayvânun
Çeküp esb-i sebük-pânun inânun atfe ruhsat vir
Gel ey bâd ile bundan böyle seyrin yâve-gûyânun
Maârif ehl-i erbâb-ı selîka bunda hatm oldı
Budur kim zikr olundı bir bir efrâdı ol ayânun
Gel imdi Rûm’da seyr eyle bezm-i yâve-gûyânı
Ecânible felek gör neylemiş âyîn ü erkânun
Taaccüb itme ammâ vaz-ı nâ-hemvâr-ı gerdûna
Görüp bu rûzgârun böyle ahvâl-i perîşânun
Karışdı sohbet-i âlem dem-i âhir zamândur bu
Vucûdı kalmadı bezm-i cihânda ehl-i irfânun
Kalanlar da sipihr-i nâ-bekârun derd-i kahrından
Elinden kâse kâse zehr içer sâkî-i devrânun
Efâzıl madeniyken tahtgâh-ı mülk-i Osmânî
İderken kâm-bîn ü kâm-yâb-ı erbâb-ı irfânun
Mübeddel olmış ashâb-ı maârif yâve-gûyâna
Tegallüb eylemiş alâsına eşhâsı ednânun
Hüner kadrin bilür bir merd-i kâmil kalmamış gitmiş
Tehî olmış maârifden dili ednânun alânun
Müteşâirler şâir Rûm’da fark olmadan kalmış
Şu denlü kesreti var nev-heves terzîk-i gûyânun
Şaîri şirden fark eylemezler bahs geldükde
Kabûl itmezler ammâ sözde nazmun belki Hassân’un
Bu kavmün ser-firâzı âb-rûy-ı herze-kirdârı
Ki redd eyler kabûlun nazımda Urfî-i devrânun
Har-ı çingâne-sîret dîv-peyker yâve-gû Cevrî
Ki tezkiriyle lanet kesb ider her uzvı şeytânun
Suhanda kadrini bilmek dilersen var kıyâs eyle
Ola perverdesi ol har tulûı gibi nâ-dânun
Aceb cehl-i mürekkeb bü'l-aceb terkîb-i bed-hey’et
Ki ömri cerr ile geçmiş o hîz-i kâse-gerdânun
Bunun emsâli bir kaç mübtezel terzîk-gû yâve
Geçer zumunca ammâ her biri mâ-fevki Sabhân'un
Fazîlet add olur zannıyla bunlar mutlakâ şimdi
Zebân-ı tâzesin anlar geçüp yârân-ı Îrân’un
Elinde her biri dîvân-ı Urfî gezdirür dâyim
Görenler zann ide tâ kim mezâyâsın bilür anun
Mezâyâsın ko tursun belki tahte’l-lafz-ı manâdan
Görüp fehm eylemezler me’hâzın mefhûm-ı manânun
Yeter geşt ü güzâr itdük yeter ey bâd-ı rûh-efzâ
Kimünle söyleşirsin yok vücûdı hiç suhan-dânun
Gele bî-hûde teşnî eyleme terk it bu gavgâyı
Sükût evlâdur ey Râmî eger var ise izânun
Tutalum şâir olmışsın sana ragbet mi eylerler
Diyâr-ı Rûm’a vardun ragbetin gördün mi irfânun
Gel ey bâd-ı seher atf-ı inân it cânib-i Şâm’a
İrişdür gûşına tâze haber alânun ednânun
Yeter söz haddini buldı yeter hatm-i kelâm eyle
Duâ-yı hayrını vird-i zebân it her dem ihvânun
Bi-hamdi’llâh bugün sıhhatdeyüz künc-i ferâgatde
Zamân-ı devletinde pâdişâh-ı âlem-ârânun
(Hamami, Erdal (hzl.)(2001). Râmî Divanı. Ankara: KB. Yay. 231).
İlişkili Maddeler
Eserlerinden Örnekler
Yıllar geçer ki vâkı‘ada görmezüz seni
Kendün gibi hayâlüni bî-gâne eyledün
Bâl ü perümde kalmayıcak zerrece mecâl
Şem-i cemâl-i hüsnüne pervâne eyledün
(Zavotçu, Gencay (hzl.)(2009). Rıza Tezkiresi, (İncelenme-Metin). İstanbul: Sahhaflar Kitap Sarayı).
ŞÂM-I CENNET-MEŞÂMMDAN ŞUARÂ-İ DÂRÜ’S-SALTANAT-İ RUM’A İRSÂL OLUNAN MEKTÛB-I DÜRER-BÂRDUR
Gel ey bâd-ı sebük-rev hem-inân ol eşheb-i subha
Diyâr-ı Rûm’a azm eyle safâsın sür bu devrânun
Varup evvel makarr-ı tahtgâh-ı Kayser-i Rûm’a
Nedür dârât u devlet-hânesin gör Âl-i Osmân’un
Ferîdûn olmamışdur böyle devlet-hâneye mâlik
Ne devlet-hânedür seyr it sarâyın şâh-ı zî-şânun
Geçüp andan ser-â-pâ şehr-i İstanbul’ı seyr eyle
Temâşâ eyle işretgâhını alâ vü ednânun
Nedür gör mülk-i Rûm içre o şehr-i vüsat-ârâyı
Seyâhatde anun seyriyle tekmîl eyle noksânun
Gedalâr sâhib-i tarz-ı mülûk-i agniyâ ise
Tenezzül eylemez bezmine şâhân-ı cihânbânun
Ne âlemdür gör ol şehr-i safâ encâm-ı pür-işret
Tenaumda gedâsı agniyâsı rûz u şeb anun
Nedür ol kesret-i nimet nedür ol vefret-i işret
Behişt-i câvidânîdür meger bu köhne dünyânun
Talebkâr-ı naîm-i âlem-i fânî olurlardı
Göreydi ehl-i cennet nimetün ol şehr-i zîbânun
İşitseydi eger vasfın eli varmazdı şermenden
Günahkâre der-i firdevsi redde dahi rıdvânun
Nedür ol kûşe kûşe her taraf etrâf-ı deryâda
Mukâbil birbirine kesret-i gülzâr u büldânun
Nedür ol dil-küşâ kâşâneler şâhâne meskenler
Felek mimârı yapmış gûyiyâ bünyân-ı eyvanun
Nedür ol pür-letâfet bâglar ol lâleler güller
Nedür yir yir o kasr-ı dil-küşâsı her gülistânun
Tarâvet-bahş olur gülzârına mevc-i nazarla subh
Gül-âb-âlûde anber-bû ider nesrîn ü reyhânun
Zülâl-i sun ile perverde itmiş bâgbân-ı dehr
Nihâl-i kad çeken âzâde her serv-i hırâmânun
Şükûfe tarhın üstâd eylemiş her gül zemîn içre
Müşâbih encüm-i rahşânına gûyâ ki cevzânun
Nedür ol hurde-nakş-ı pârehâ-yı seng-i reng-â-reng
O tûlânî hıyâbânında her gül-geşt-i ranânun
Hıred meftûn olur tarh-ı reh-i pür-nakşını görse
Nazar hayrân olur seyr eylese tarz-ı hıyâbânun
Nedür ol câ-be-câ mey-hâneler deryâ kenârında
Nedür ol zevrak-ı pür-meyle seyr-i mey-güserânun
Nedür ol gûne gûne bâdeler sad-nev ü sad-elvân
Nedür ol husrevânî humlar ol sâgarları anun
Nedür kat kat o bâlâ-hâneler yir yir neşîmenler
Nedür ol kûşe kûşe bezm-i rûh-efzâsı yârânun
Yâ ol tersâ-beçe ol lâle-had hûbân-ı şehr-âşûb
İderler gökde yagma ismetün hüsn ile ayânun
Perî-peykerlerün akl almada kâfirleri bunlar
İderler bir nefesde âdemün târâc-ı îmânun
Nedür ol neşve-i kudsî şarâb-ı dil-güşâsında
Çeker nakd-i hıred harc itmeyen elbette husrânun
Bahâr-ı işreti görmez hazân bu bâg-ı fânîde
Kesilmez feyzi andan bir nefes câm-ı musaffânun
Seher pür-nûr ider âfâkı mihr-i câm-ı rahşânı
Ziyâ-güster ider şeb şulesinden mâh-ı tâbânun
İçen bir katresin câm-ı Cem-i devrâna tan eyler
Görür mâ-fi’z-zamîrin neşve-i pinhân ü peydânun
Mey-i şem ile kandîlin yakar peymânenün sâkî
İder sahn-ı münevver câmî-i dünyâ vü ukbânun
Hevâ-yı Dicle vü gül-geşt-i mehtâb-ı hümâyûn-şeb
Kadehle cürasından zâhir olur bâde-h˘ârânun
Giçe rûyun gül-âb-ı subh ile yıkar kadeh her gün
Nazargâh itmege âyînesin hûrşîd-i rahşânun
Olur nev-rûz hergün rûz-ı bâzârında anunçün
Geçer iyş u tarâbla ömri dâim gülşen-i cânun
Selâm olsun o işret-hânelerde olan ihvâna
Güni günden yeg olsun mey-fürûşân-ı dil-ârânun
Çekerler mey gamun âyâ kaçan yâd itseler gâhî
Bu mihnet-hânede mihnet-keşân-ı şâm-ı hicrânun
Nedür ol nîlgûn deryâ o cây-ı mecmau’l-bahreyn
Medâr-ı cünbiş-i gerdânîdür bu çetr-i fersânun
O cünbişle nedür ol dem-be-dem emvâc-ı zü’l-bahreyn
Kebûdî safhadur etrâfı gûyâ hâk-rîzânun
Cüvânân ile zevraklar pür olsa rûy-ı deryâda
Döner hûrşîd-i âlem-tâbına gerdûn-ı gerdânun
Nedür ol hûblar ol serv-kadler tâze dil-berler
Kaparlar bir nazarda res-i mâlun tâcir-i cânun
Semend-i nâz ile yügrük cüvânlar seyrin istersen
Yüri ey âşık-ı şûrîde seyr it Atmeydânun
Vefâ meydânına var ger mülâyim dilber istersen
Safâsın sürmek ise maksadun dünyâda gılmânun
Alurlar bir nazarda şîve-i hüsn ile cân nakdin
Aceb şûrîdedür hakkâ ki hûbânı Karamân’un
Nazar gâretger-i dîdâr olur her semte vardukça
Bun-i her-mû tecellîzâr olur cisminde insânun
Bir özge tarz u tavr u hüsn ü âna mâlik olmışlar
Alurlar bir bakışda aklını uşşâk-ı bî-cânun
Dem-i vasl içre bunlar cân virürler mürde uşşâka
Mesîhâsâ bilürler var ise âyînün ihyânun
Aceb hâl oldı varduk Rûm’a bir takrîb ile gerçi
Felek el vermedi ammâ safâsın sürmege anun
Safâ sürmek degül gamdan helâk olduk elemlerle
Göz açdurmadı ve’l-hâsıl bize âlâmı dünyânun
Yüzin göstermedi bir gün felek ben zâr u nâ-kâma
Mey-i hûrşîdden hâlî nigûn bir câm-ı mînânun
Nihâl-i işret oldı ser-nigûn hâk-i mezelletde
Kopardı anı bâd-ı sarsarı âşûb-ı hırmânun
Dil oldı anda bed-mestân-ı hayret gibi vahşet-gîr
Gubâr-ı gurbet aldı âfetin idrâk ü izânun
Eger bir kâmkâr-ı rûzgârun olmasa lutfı
Kalurdı lâle-i dilde sevâd-ı dâg-ı husrânun
Dil oldı kibriyâ-âbâd-ı mirâc-ı dem-i sohbet
Terahhum idicek ahvâline ben zâr u şeydânun
Virüp neşve-nümâ gülzâr-ı bezmi gonce-i taba
Açıldı dil görince şebnem-i inâm u ihsânun
Tâbîb-i lutfını tayîn idüp emrâz-ı âmâle
Anunla refte refte buldı sıhhat-bahş dermânun
Bu lutfa mazhar iden ben kulın kimdür eger dirsen
Sana vasf ideyim ey bâd kadrin ol felek-şânun
Felek-kevkeb hidîv-i kâmkâr-ı sadr-ı devletdür
Ser-efrâdı der-i-nev-i beşerde Rûm u Îrân’un
Odur Rûm’un çerâg-efrûz-ı mesnedgâh-ı ikbâli
Odur ihyâ iden âsârını âl-i Hasan Cân’un
Saîdül-künye bir zât-ı mükemmeldür ki olmışdur
Şeref-bahşı mehâdimün zevil-ensâbı ayânun
Kelâm-ı vâzıhı müşkil-güşâ-yı ilm-i hikmetdür
Hat-ı tahrîridür ser-levhası tefsir-i Kur’ân’un
Maârif ehline bezm-i latîfi bâg-ı Cennetdür
Odur dâim naîm-i bî-zevâli ehl-i irfânun
Safâ-yı bezm-i hâsü’l-hâsına itmiş kazâ tayîn
Zemînün verd-i handânun sipihrin mâh-ı tâbânun
Hezâr ahsent ey bâd-ı seher kilk-i nigûnsâra
Anun nâmıyla tasdîr itdügiçün nâme ünvânun
Varup dergâhına ey bâd arz-ı itizâr eyle
Òulûsun arz idüp mihnet-keşân-ı şâm-ı sahrânun
Ola ecdâdı gibi kâmkâr-ı mesned-i fetvâ
Ola matla-fürûz-ı kevkebi ol sadr-ı alânun
Kazâ fermân olup müjgân-ı çeşm-i şâhid-i bahtı
Dele çün neşter-i hûn-rîz her dem kalbün adânun
Hemîşe çün felek hargâh-ı mâh-ı âsmân olsun
Nazargâh olsun eltâfına her-dem lutf-ı Mevlâ’nun
Selâmetle hemîşe hurrem u handân u şâd olsun
Güni günden yeg olsun dâ’imâ ol sadr u âlânun
Gel ey yâd eyle bundan böyle nazm erbâbınun seyrin
Virüp ruhsat inâna atf içün esb-i sebük-pânun
Varup evvel der-i devlet-meâb-ı şeyhü’l-İslâma
Yüzün sür pâyine ol mürşid-i dünyâ vü ukbânun
Cenâb-ı Hazret-i Yahyâ Efendi kim Òudâ zâtın
Mükerrem eylemiş takvayıla sadrında Numân’un
Cihâna gelmedi bir böyle üstâd-ı suhan-perver
Sözüyle buldı sûret kâleb-i mazmûn-ı manânun
Akıtdı kilk-i sehhârı zülâl-ı âb-ı hayvânı
Kelâmı itdi ihyâ hikmetin nutk-ı Mesîhânun
Odur ol zü-fünûn-ı dehr kim fazlıyla olmışdur
Şehen-şâh-ı cihândâr-ı serîr-i ilm ü irfânun
Sutûr-ı nazm-ı pâkinden zülâl-i sihr olur cârî
İder sîr-âb anunla bâg-ı huşkin nazm u inşânun
Ne üstâd-ı hüner-perverdür ol deryâ-yı irfân kim
Şikeste itdi kadrin nazm-ı pâki dürr-i yektânun
Revâ görmez cenâbun intisâb-ı nazma ammâ kim
Makâm-ı ictihâdun anlayup fark eyleyen anun
Garaz şire sülûkinden safâ-yı tab-ı pâkidür
Ne an kim eyleye işâr-ı fazl-ı rütbe-i şânun
Ola zâtıyla pür-revnak makâm-ı şeyhü’l-islâmı
Ola sadrında dâyim muhterem ol sadr-ı alânun
Yine atf-ı inân it ey nesîm-i hoş-hevâ andan
Varup dergâh-ı âl-i kadrına bir rifat-ârânun
Cenâb-ı Hazret-i Azmî Efendi-zâde kim fazlı
Şeh-i hâver gibi malûmıdur alânun ednânun
İder hikmet-nisâb-ı akl-ı kül zer-dûz-i fikriyle
Kazâyâ-yı ulûma müttehid malûl u burhânun
Zülâl-i fazlıdur ser-sebz iden sahrâ-yı irfânı
Fûrat u Dicle’sidür sanki ol mühlik beyâbânun
Dükân-ı marifetde bir kemer-beste-gulâm itmiş
Metâ-ı hâce-i tabına kilk-i anber-efşânun
Ne sihir-engîzdür şirinde ol üstâd-ı kâmil kim
Bilürdi görse nazmun Sâmirî fennide noksânun
Fezâ-yı bâg-ı nazmı hurrem-âbâd-ı maârifdür
Mey-i peymâne-i bezm-i hayâli rûhdur anun
Olup bahr-ı nizâma fikr-i gavvâs nigûnsârı
Çıkarmış her tarafdan sâhile dürr-i firâvânun
Cilâü’r-rûhdur mecmûa-i mazmûn-ı eşârı
İder kesb-i maârif kim nazargâh itse dîvânun
Ola dâyim bülend-ikbâl-i devlet sadr-ı alâda
Ziyâd itsün Hudâ günden güne rifatle ünvânun
Yine üftân u hîzân ey sabâ atf-ı inân ele
Varup dergâhına bir kahrâmân-ı mülk-i irfânun
Sadâ-yı tumturâk-ı nazm ile âvâze-i fazlı
Diyâr-ı Rûm’dan dâyim ol üstâd-ı suhan-dânun
Gırîv-i Rüstemâne kûs-ı Keykâvus-heybetle
Uçurdı gözlerinden hâbını yârân-ı Îrân’un
Cenâb-ı Hazret-i Nefî Efendi kim hilâl-i nev
Felekden gösterür barmakla ehl-i nazma rüchânun
Şikest itdi kilîd-i genc-i nazmı dest-i fikriyle
Tasarruf eyledi gencîne-i nakd-i firâvânun
O tab-ı pâkiyle Urfî-i Rûm olduguna hâlâ
Acem’de Rûm’da teslîmi vardur cümle yârânun
Felek mislin getürmez rûzgâra tâ-ebed devrân
Karârın virmese dûlâbına bu çarh-ı gerdânun
Dirîgâ rütbe-i kadrin bilür bir merd-i kâmil yok
Ki ola âsûde zıll-i devletinde dâ’imâ anun
Cefâ itse aceb mi çarh-ı zâlim bilmeyüp kadrin
Ne bilsün kadrini nâdân olan merd-i zebân-dânun
Ne çâre dest-gîr olmaz felek erbâb-ı irfâna
Bulınmaz sâye-i ikbâli bir şâh-ı cihânbânun
Ola devletde izzetde ale’r-ragmil-adû her dem
Pür ide sıyt-ı fazlı künbedin bu köhne eyvânun
Yine atf-ı inân it ey sabâ esb-i sebük-pâye
Yüzün sür pâyine bir kâmkâr-ı sadr-ı irfânun
Seherden hurrem-âbâd-ı maârif seyrin eylersün
Riyâzî’nün riyâz-ı fazlın it meydân-ı cevlânun
Gören der gülşen-i nazmında âteş-pâre mazmûnun
Ne zîbâ tarh ider bir gün sabâ gül-berg-i ranânun
Sutûr-ı nazm-ı eşârı o selsâl-i müferrahdur
Gelür gûyâ ayagı çeşmesinden âb-ı hayvânun
Safâ-yı nazm-ı pâki âb-ı tâb-ı âlem-i manâ
Kelâm-ı hikmet-âmîzi dürr-i mengûşıdur cânun
Temevvüc eyledükçe kulzüm-i tab-ı dür-efşânı
Pür eyler rûzgârun gevher-i fazlıyla dâmânun
Cihân-ı nazma virdi tâze revnak tab-ı mevzûnı
Nev itdi köhne tarzın tarh-ı fikri resm-i manânun
Sevâd-ı safha-i tahrîri çün kuhl-i cevâhirdür
N’ola çekse zamâne çeşmine gerdûn-ı gerdânun
Hemîşe mesned-i devletde olsun iyş u işretde
Hemîşe hurrem olsun bâg-ı âmâli o zî-şânun
Yine atf-ı inân it ey sabâ gel eşheb-i bâda
Varup sür yüzüni dergâhına bir merd-i dânânun
Duâlar eyle bizden Mantıkî-i sâhib-izâna
Sorarsa hâlini şâm-ı belâda olan ihvânun
Aceb her-câyîdür âfet unutdı gitdi yârânı
Ne var yâd eylese düşdükçe gâhi eski yârânun
Tutalum devletiyle hem-ser olmış başı gerdûna
Yetişmiş rifatiyle pâyesi burcına keyvânun
Hakîkat olmadukdan sonra neylerler o ünvânı
Galat-bahş oldugunda şübhe yokdur çarh-ı nâ-dânun
Aceb mi bulsa sûret Rûm’da aklın ugurlayup
Esîr-i kayd-ı sûret bir alay beyhûde hayvânun
Çeküp esb-i sebük-pânun inânun atfe ruhsat vir
Gel ey bâd ile bundan böyle seyrin yâve-gûyânun
Maârif ehl-i erbâb-ı selîka bunda hatm oldı
Budur kim zikr olundı bir bir efrâdı ol ayânun
Gel imdi Rûm’da seyr eyle bezm-i yâve-gûyânı
Ecânible felek gör neylemiş âyîn ü erkânun
Taaccüb itme ammâ vaz-ı nâ-hemvâr-ı gerdûna
Görüp bu rûzgârun böyle ahvâl-i perîşânun
Karışdı sohbet-i âlem dem-i âhir zamândur bu
Vucûdı kalmadı bezm-i cihânda ehl-i irfânun
Kalanlar da sipihr-i nâ-bekârun derd-i kahrından
Elinden kâse kâse zehr içer sâkî-i devrânun
Efâzıl madeniyken tahtgâh-ı mülk-i Osmânî
İderken kâm-bîn ü kâm-yâb-ı erbâb-ı irfânun
Mübeddel olmış ashâb-ı maârif yâve-gûyâna
Tegallüb eylemiş alâsına eşhâsı ednânun
Hüner kadrin bilür bir merd-i kâmil kalmamış gitmiş
Tehî olmış maârifden dili ednânun alânun
Müteşâirler şâir Rûm’da fark olmadan kalmış
Şu denlü kesreti var nev-heves terzîk-i gûyânun
Şaîri şirden fark eylemezler bahs geldükde
Kabûl itmezler ammâ sözde nazmun belki Hassân’un
Bu kavmün ser-firâzı âb-rûy-ı herze-kirdârı
Ki redd eyler kabûlun nazımda Urfî-i devrânun
Har-ı çingâne-sîret dîv-peyker yâve-gû Cevrî
Ki tezkiriyle lanet kesb ider her uzvı şeytânun
Suhanda kadrini bilmek dilersen var kıyâs eyle
Ola perverdesi ol har tulûı gibi nâ-dânun
Aceb cehl-i mürekkeb bü'l-aceb terkîb-i bed-hey’et
Ki ömri cerr ile geçmiş o hîz-i kâse-gerdânun
Bunun emsâli bir kaç mübtezel terzîk-gû yâve
Geçer zumunca ammâ her biri mâ-fevki Sabhân'un
Fazîlet add olur zannıyla bunlar mutlakâ şimdi
Zebân-ı tâzesin anlar geçüp yârân-ı Îrân’un
Elinde her biri dîvân-ı Urfî gezdirür dâyim
Görenler zann ide tâ kim mezâyâsın bilür anun
Mezâyâsın ko tursun belki tahte’l-lafz-ı manâdan
Görüp fehm eylemezler me’hâzın mefhûm-ı manânun
Yeter geşt ü güzâr itdük yeter ey bâd-ı rûh-efzâ
Kimünle söyleşirsin yok vücûdı hiç suhan-dânun
Gele bî-hûde teşnî eyleme terk it bu gavgâyı
Sükût evlâdur ey Râmî eger var ise izânun
Tutalum şâir olmışsın sana ragbet mi eylerler
Diyâr-ı Rûm’a vardun ragbetin gördün mi irfânun
Gel ey bâd-ı seher atf-ı inân it cânib-i Şâm’a
İrişdür gûşına tâze haber alânun ednânun
Yeter söz haddini buldı yeter hatm-i kelâm eyle
Duâ-yı hayrını vird-i zebân it her dem ihvânun
Bi-hamdi’llâh bugün sıhhatdeyüz künc-i ferâgatde
Zamân-ı devletinde pâdişâh-ı âlem-ârânun
(Hamami, Erdal (hzl.)(2001). Râmî Divanı. Ankara: KB. Yay. 231).
İlişkili Maddeler
Sn. | Madde Adı | D.Tarihi / Ö.Tarihi | Benzerlik | İncele |
---|---|---|---|---|
1 | Süleyman Nesip | d. 1866 - ö. 28 Eylül 1917 | Doğum Yeri | Görüntüle |
2 | Esra Demirci | d. 15 Mart 1983 - ö. ? | Doğum Yeri | Görüntüle |
3 | Çağatay Yaşmut | d. 23 Kasım 1968 - ö. ? | Doğum Yeri | Görüntüle |
4 | Süleyman Nesip | d. 1866 - ö. 28 Eylül 1917 | Doğum Yılı | Görüntüle |
5 | Esra Demirci | d. 15 Mart 1983 - ö. ? | Doğum Yılı | Görüntüle |
6 | Çağatay Yaşmut | d. 23 Kasım 1968 - ö. ? | Doğum Yılı | Görüntüle |
7 | Süleyman Nesip | d. 1866 - ö. 28 Eylül 1917 | Ölüm Yılı | Görüntüle |
8 | Esra Demirci | d. 15 Mart 1983 - ö. ? | Ölüm Yılı | Görüntüle |
9 | Çağatay Yaşmut | d. 23 Kasım 1968 - ö. ? | Ölüm Yılı | Görüntüle |
10 | Süleyman Nesip | d. 1866 - ö. 28 Eylül 1917 | Meslek | Görüntüle |
11 | Esra Demirci | d. 15 Mart 1983 - ö. ? | Meslek | Görüntüle |
12 | Çağatay Yaşmut | d. 23 Kasım 1968 - ö. ? | Meslek | Görüntüle |
13 | Süleyman Nesip | d. 1866 - ö. 28 Eylül 1917 | Alan/Yüzyıl/Saha | Görüntüle |
14 | Esra Demirci | d. 15 Mart 1983 - ö. ? | Alan/Yüzyıl/Saha | Görüntüle |
15 | Çağatay Yaşmut | d. 23 Kasım 1968 - ö. ? | Alan/Yüzyıl/Saha | Görüntüle |
16 | Süleyman Nesip | d. 1866 - ö. 28 Eylül 1917 | Madde Adı | Görüntüle |
17 | Esra Demirci | d. 15 Mart 1983 - ö. ? | Madde Adı | Görüntüle |
18 | Çağatay Yaşmut | d. 23 Kasım 1968 - ö. ? | Madde Adı | Görüntüle |