Sâdıkî-i Kitâbdâr

(d. 940/1532 - ö. 1022/1613-1614)
Divan Şairi
(Divan/Yazılı Edebiyat / 16. Yüzyıl / Azeri)
ISBN: 978-9944-237-86-4

16. yüzyılın ilk yarısının sonları ile 17. yüzyılın ilk yarısında yaşayan Sâdıkî-i Kitâbdâr, Safeviler döneminin önde gelen şair, âlim ve minyatür ustalarından biridir. Kendisine Efşâr lakabının verilmesi Avşar boyuna olan mensubiyetinden, Kitâbdâr lakabı ise Şah I. Abbas döneminde kütüphanede edindiği memuriyetten dolayıdır. Asıl adı Sadık, şiirlerinde kullandığı mahlası ise Sâdıkî olan Sadıkî-i Kitâbdâr, 1532’de o dönem Safevi devletinin de başkenti olan Tebriz’de, Vercû (Vîcûye) mahallesi yakınlarında doğmuştur (Dehhudâ 1373: IX/13037). Mensubiyet bakımından ise Şah İsma’îl’in ortaya çıktığı sıralarda kendi arzularıyla Şam’dan İran taraflarına gelerek Irak ve Azerbaycan’a yerleşen Hüdâbendelü boyunun ileri gelenlerindendir (Terbiyet 1314: 212). Sadıkî, babasının sağlığında ilk yirmi senesini Türkçeden başka dil bilmeyen kabile ve akrabaları ile birlikte geçirmiştir (Gandjei 1971: 19). Mirza Muhammed Tahir Nasrâbâdî, Tezkire-i Nasrâbâdî adlı eserinde Sâdıkî’nin Avşar boyunun ileri gelenlerinden biri olduğunu ve Şâh Abbâs döneminde kendisine saray kitapdarlığı ünvanının verildiğini belirtmektedir (Nasrâbâdî 1361: 39).
Sâdıkî, yirmi yaşlarında babası katledilip öldürülünce Kalenderiler zümresine katılarak dervişane bir yaşantı sürmeye başlamıştır. Hemedan hâkimi Emir Hân Muslu onun bu halinden haberdar olunca Sâdıkî’yi dervişlik hırkasından kurtarmış ve yanına alarak himaye etmiştir (İskender Beg Türkmen 1317: 127-128). Bir müddet sonra dönemin itibar sahibi devlet adamlarından Bedir Hân ve İskender Hân Efşâr’ın da himayesini görmüştür (Terbiyet 1314: 212). Şah II. İsmail devrinde hem hayatını rahatça idame etmesini sağlayacak hem de kültürel ve edebî çalışmalarının ortaya çıkmasına uygun bir zemin hazırlayacak olan kütüphane memurluğuna tayin edilmiştir. Fakat son derece huysuz ve geçimsiz olduğu için bir müddet sonra fiilen vazife başından uzaklaştırılmıştır. Buna rağmen ömrünün sonuna kadar makamını muhafaza etmiş ve maaşını almıştır (Gandjei 1971: 20). Sâdıkî’nin ölüm tarihi kesin olarak bilinmemektedir. Takiyüddin Evhadi, 1022 (1613-1614) yılı civarında vefat ettiğini kaydetmektedir (Kartal 2008: 200).
 Kaynaklar Sâdıkî’nin sanatçılık yönünden bahsederken onun en çok şairliği ve nakkaşlığı üzerinde dururlar. Muhammed Ali Terbiyet Sâdıkî’nin Farsça ve Türkçenin hem nesir hem de nazım türlerinde şair ve münşi olduğunu ifade ederken (Terbiyet 1314: 212) Sâdıkî ile aynı dönemde yaşayan İskender Beg Türkmen ise onun kaside, gazel ve mesnevileriyle beğenilen bir şair olduğunu belirtmektedir (İskender Beg Türkmen 1317: 127-128). Sâdıkî, şiir ilmindeki yetkinliğini nasıl elde ettiği ile ilgili bazı bilgileri tezkiresi Mecm’a’u'l-havas’ta vermektedir. Şair, Mîr Sunʿî maddesinde üç yıl boyunca Sunʿî’nin yanında şiir ilmine ait risaleler okuduğunu, Hâfız Sâbûnî maddesinde ise gençliğinin ilk yıllarında Hâfız Sâbûnî’nin sohbetlerinde bulunduğunu, latif şiirlerinden istifade ettiğini ve yazmış olduğu tek tük beyitleri ona tashih ettirdiğini belirtmektedir (Hayyampur 1327: 75).
Sâdıkî-i Efşâr, başta şairler tezkiresi olmak üzere kaleme aldığı bütün eserlerini bugün Tebriz Milli Kütüphanesi el yazmaları bölümünde bulunan külliyatında toplamıştır. Külliyat içerisindeki eserlerden sadece şairler tezkiresi, gazel ve kasidelerinin bir kısmı ile münşeat Türkçe yazılmıştır. Geriye kalan eserler ise Farsça kaleme alınmıştır. Sâdıkî’nin külliyatında yer alan eserleri ise şunlardır:
1. Zübdetü’l Kelâm ( Şairin Farsça Kasideleri )
2. Gazelliyât (Şairin Farsça Gazelleri)
3. Kıta’ât ü Eş’âr-ı Müteferrika
4. Tezküretü’ş Şu’arâ-i Mecmâ’ü’l-havâs
5. Rubâ’iyyât
6. Nesâyih ü Hikâyât-ı Manzûm
7. Mu’ammayât-ı Benâm-ı Şu’arâ
8. Mesnevî-i Fetih-nâme
9. Bakiyye-i Tezkiretü’ş-şu’arâ-i Mecmâ'ü’l-havâs
10. Kasâyid ü Gazeliyyât-ı Türkî
11. Risâle-i Der-bâb-ı Eş’âr-ı Feyzî
12. Kanûnü’s-süver
13. Risâle-i Haziyyât
14. Mersiye Terkîb-i Bend
15. Terkîb-i Bend Be-tertîb-i Hurûf
16. Tercî’-i Bend
17. Hicv-i Haydarî Nâmî ki Ta’riz-i Be-Şerîf-i Tebrîzî Nemûde Bûd
18. Münşe’ât-ı Türkî vü Fârisî
19. Mesnevî-i Der-Şikâyet-i Felek ü Hicv-i Muhammed Big Mezâkî
20. Hicviyât-ı Müteferrika

Sâdıkî’nin Türkçe şiirlerinden ilk defa Turhan Gandjei bahsetmiştir. Gandjei, makalesinde şairin Doğu Türkçesiyle yazdığı 7 ve Batı Türkçesiyle yazdığı 5 adet gazele yer vermiştir. Sâdıkî’nin külliyatında Mecma’ü’l-havas’ın ikinci kısmının hemen arkasından gelen Türkçe şiirler 2 kaside 40 gazel 1 sakiname 1 terkib-i bend ve 1 kıt’adan oluşmaktadır. İlk kasidesi kışın tabiat üzerindeki hükmünü ve etkilerini anlattığı bir şitaiye ikinci kasidesi ise Hazreti Ali’nin övgüsü için yazılmış bir methiyedir. Tezkiresinde de ifade ettiği gibi Sâdıkî, gençlik yıllarında vatanından uzak birçok farklı şehre gitmiş oralarda bir müddet kalmıştır. Bundan dolayı da gazellerinde klasik şiirin genel temaları dışında yurdundan ayrı kalışını ifade eden gurbet temasına da sıkça yer vermiştir.

Sâdıkî’nin Türkçe kaleme aldığı ikinci eseri olan tezkiresi ise Ali Şir Nevâyi’nin Mecâlisü’n-nefâyis’inden sonra Çağatay Türkçesiyle yazılmış ikinci ve son tezkiredir. Eserin yazılış tarihi ile ilgili farklı görüşler olmasına rağmen muhtemelen İsmail Hikmet Ertaylan’ın belirttiği 1597-1598 tarihi tezkirenin yazılışına en yakın tarihtir. Çünkü Sâdıkî, külliyatın mukaddimesinde Farsça, külliyatın cüzlerini 1010’da (1601-1602) İsfahan’da bir araya getirdiğini ifade eder. Bu da tezkirenin büyük bir ihtimalle cüzler bir araya getirilmeden yani 1601-1602 tarihinden önce yazıldığını ortaya koymaktadır. Sadıkî, Mecma’ü’l-havâs’ın mukaddime kısmında eserini birbirlerinin devamı olduğuna inandığı Devletşah Tezkiresi, Mecâlisü’n-nefâyis ve Tuhfe-i Sâmî’nin bir halkası şeklinde nitelendirir. Akabinde ise tezkiresinin tertip tarzını Nevâyî’nin tezkiresinde olduğu gibi sekiz tabaka şeklinde uyarladığını belirtir. Mecma’ü’l-havâs bir mukaddime şair biyografilerinin anlatıldığı mecma’ adı verilen sekiz tabaka ve bir hatimeden meydana gelmektedir. Sâdıkî’nin seyahatleri esnasında birebir görüştüğü şairlerden hem hayatları hem de eserleriyle ilgili edindiği bilgiler, çalışmasının kaynağını oluşmaktadır. Seyahatleri esnasında hem Safevi hem de bu devirde hükümranlık süren Türk devletlerinin çeşitli şehirlerinde yaşayan şairleri tanıyarak bir kısmıyla tanışma fırsatı bulmuştur. Turhan Gandjei’nin de ifadesiyle Sâdıkî eserinde siyasi hudutlar ve sülaleler arasındaki ihtilafları bir tarafa bırakarak, Türk dili ve edebiyatını bir bütün halinde ele almış ve Türk dilinin mevcut üç edebi şivesinin şairlerini tanıtarak eserlerinden örnekler vermiştir (Gandjei 1971: 20). Tezkirede toplam 332 şair yer alır. Sâdıkî, şairler hakkında bilgi verirken, biyografiye şairin adıyla başlar. Daha sonra aile ve doğum yeri ile ilgili bilgi­lerle eğitim durumu ve meslek bilgisi belirtilir. Bunu izleyen bölümlerde şairlik yeteneği ve Şiirlerinden örnekler yer alır. Şairin eserlerinin adları anılır zaman zaman da bunların beyit sayıları belirti­lir. Başka tezkirelerde olduğu gibi bazen şairler hakkında anekdotlara yer verilir. Tezkirede şairlerin doğum ve ölüm tarih­lerine rastlanmaz. Şiirlerinden örnekler­le biyografi tamamlanır. Sâdıkî'nin her şairin bir, bazen iki veya daha fazla matlaını veya beytini, bazen birkaç rubaisini örnek verdiği görülmektedir. Ayrıca Fuzûlî'nin Türkçe şiirleri­nin matla beyitlerini tezkiresine almış­tır. Sâdikî, tezkiresinde yalın fakat estetik bir dil kullanmıştır

Sâdıkî’nin Türkçe yazdığı üçüncü eseri ise Türkçe ve Farsça mektuplarının bulunduğu münşeatıdır. Külliyatda “Münşe’ât-ı Türkî vü Fârsî ki Be-Mülemma’ât-ı Meşhûrest” başlığını taşıyan Türkçe mektuplar devrin hakanlarına, hanlarına, vezirlerine ve Sâdıkî’nin yakın dostlarına yazdığı 18 mektuptan oluşmaktadır. Mektupların önemli bir kısmının muhtevasında Sâdıkî’nin emrinde çalıştığı emir ve hakanlardan çeşitli konularda talep ettiği istekleri yer alır. Bazı mektupların başlık bölümlerinde kime yazıldıkları belliyken bazılarında ise sadece yazıldığı kişinin unvanına “ havâkîn, havânîn, hanân” yer verilir. İki mektup ise başlıksızdır. Mektuplarda isimleri geçen kişiler, Nevvâb Timur Eşref, Nevvâb Müseyyeb Han Tekelü, Mehemmedkulî Mîrzâ Mahdûm-zâde, Nevvâb Kamrân Mîrzâ, Pîre Mehemmed Ustaclu’dur. Bütün mektupların başlıkları Farsçadır. Külliyatta yer alan mektuplar sırasıyla şunlardır: “Der-izhâr-ı Za’f-ı Bîmârî, Der-izhâr-ı Goft-ı ‘Ârızî, Der-‘Özr-i Çöp-çînî Horden Nivişte Şod, Yekî Ez-havânîn Nivişte Şod, Be-hıdmet-i mülâzımâne Nevvâb Timur Eşref Nivişte Şod, Yekî Ez-havânîn Nivişte Şod, Eyzen Yekî Ez-hânân Nivişte Şod, Der-Taleb-i Esb Yekî Ez-Pâdşâh-zâdehâ Nivişte Şod, Be-Nevvâb Müseyyeb Han Tekelü Nivişte Şod, Be-hizmet-i Mehemmed Kulî Mîrzâ-i Mahmdûm-zâde-i Hâcı Mîr Han Nivişte Şod, Be-hımet-i Nevvâb Kâmrân Mîrzâ Nivişte Şod, Be-ba’zı Ez-yârân-ı Muvaffak Nivişte Şod, Be-hıdmet-i Pîre Mehmemmed Ustaclu Nivişte Şod, Be-hıdmet-i Ez-yekî Yârân Nivişte Şod, Yekî Ez-vüzerâ-yı Şi’r-tabî’at Nivişte Şod, Yekî Ez-yârân-ı Müşfik ü Nivîsendehâ-i Muvaffak Nivişte Şod “

Kaynakça

Dehhuda, Ali Ekber (1373). Lugatname. C. 9. Tehran: Müessese-i İntişarat-ı Çap-ı Danişgah-ı Tehran.
Gandjei, Turhan (1971). Sâdıkî-i Efşâr’ın Türkçe Şiirleri. Türkiyat Mecmuası 16 (19): İstanbul.
Hayyampur, Abdurresul (1327). Sâdıkî-i Kitâbdâr, Tezkire-i Mecma’u’l-havâs Be-zebân-ı Türkî-i Çağatayî. Tebriz: Çaphane-i Ahter-i Şimal.

İsen, Mustafa vd. (2011). Şair Tezkireleri. Ankara: Grafiker Yay.
İskender Beg Türkmen (1317). Târîh-i ‘Âlem-ârâ-yı ‘Abbâsî, (Be- tashîh-i Süheylî Hanmârî). Tehran: Çâphâne-i İslâmiyye.
Kartal, Ahmet (2008), “Sâdıkî-i Kitâbdâr’ın Mecma’u’l-havâs İsimli Tezkiresi ve Onda Yer Alan Anadolulu Şairler”. Şiraz’dan İstanbul’a Türk-Fars Kültür Coğrafyası Üzerine Araştırmalar. İstanbul: Kriter Yay.
Nasrâbâdî, Mirza Muhammed Tahir (1361). Tezkire-i Nasrâbâdî, (Bâ-Tashîh ü Mukâbele-i Ustâd Vahid Destgîrdî). C. 3. Tehran.
Sâdıkî-i Kitâbdâr. Külliyât-ı Sâdıkî. Tebriz Milli Kütüphanesi, No: 3616.
Terbiyet, Muhammed Ali (1314). Danişmendân-ı Azerbaycan. Tehran: Çap-ı Evvel.
 

Madde Yazım Bilgileri

Yazar: DOÇ. DR. MEHMET NURİ ÇINARCI
Yayın Tarihi: 14.06.2014
Güncelleme Tarihi: 29.10.2020

Eserlerinden Örnekler

Mecma’ü'l-havas’tan
Sûsenî Beg: Türkmen’dür. Evâyilde şâh-ı cennet-mekânnıng mu’azzam korıçısı irdi. Kızılbaş yegâne yegâne yigitleri arasıda karâr-dâde yigit erdi. ‘Âkıbet şarâb ü tiryak ü kumar müdâmeveti felâketidin begler mülâzemetiga kâyil bolup evkât keçürür erdi. Tab’ı Emîr ‘Ali Şîr Nevâyî şi’riga köp ser-râstdur. Dîvânı nâ-tamâm kalup belde-i tayyibe-i Hemedân’da ‘âlemga vedâ’ kıldı. Hasbe’l-emr-i emîrü’l-ümerâ Emîr Hân Gülâbî Türkmen tâbe serâhu bu hakîr itmâmga şurû’ kılup muvaffak boldum. Şâhî gazeli cevâbıda kim matla’ı budur:
Şâhî:
Tutdı eligim mihr idüp birdi manga ol mâh elin
Kim ki el tutar köreyim tutsun anıng Allâh elin 
Bu beytni münâsip aytupdur kim:

Sûsenî:
Şâhlar tutmaz gedâ eligin fenâ bâzârıda
Kelgey ol bâzâr kim tutgay gedâlar şâh elin

Bu beyt hem anıngdur kim beyt:
Yol tapar boldı nasîhat kûy-i virânımga âh
Başıma mundak belâ bu âh ü efgândın kelür

Türkçe Münşeatından
Yekî Ez-Havânîn Nivişte Şod
Bu zirâ’at ‘arzı vesîlesi birle bu kem-bızâ’at kim itâ’at yolunda kutb-ı felek gibi tâ şeb kadem ü inkiyâd reh-güzâride subh-i sâdıka dik sâdık-dem irür. Hân-ı şefkât-şi’âr ma’delet-disâr ahseb ü enseb-i selâtîn-i rüzgâr hurşîd-i zamîr-i münîri elide özin zerre yanglığ cilveger idüp ma’rûz kılur kim me-bâdâ hân-ı ‘âlî-câhının kulları hâtırlarına hutûr ide kim bu hakîr mevâcib ü menâfi’ kusûrıdın ya sefer hatrı hazeridin mülâzemet ayağ çekmiş ola. Her gâh kabuci şenbe atlığ kişi ki ne’ûzü-billâh bu at lafzı beytü’-l-mukaddes kapısıda merkûm bolsa bir ‘akl-ı bâ-vücûd-ı dâniş tıfl yanglığ bu lafz-ı mezkûr şe’âmetdin ol kurb civârıdın evimiz ve cemî’ bî-keslerdin yırak bu at eger matlûb-ı muvaffak tiliga sehven cârî bolsa tâlib-i sâdık ‘amden tâlib-i reh-güzâriga yüz koymas bu hâksâre kim öz mertebesindin yüz pâye ağaşarak olurmuş olsa mâni’ olup mübâhase belki mücâdele ağar ide. Devlet hıdmetidin dûr ve ol olduğu vilâyetdin mehcûr olmak ‘acîb ü garîb görünmez. Telâfisi lütfûnuzga vâ-bestedür. Hakimsiz. Zıll-ı ‘alî müstedâm.

 

Türkçe Şiirlerinden

Kaside

İrişdi vakt ki ref‘ ola i‘tidâl-i hevâ
Çeke bisât-ı çemenden ayağ nesîm-i sabâ

Çemen zarîfleri künc-i inzivâya kirüp
Müretteb itdiler esbâb-ı bezmgâh-ı cefâ

Metâ‘-ı mahzen-i bustânı itdiler târâc
Hücûm-ı sarsar-ı dey berd berd-i bâd-ı fenâ

Füsurde oldı çemen bezmi çıkmağa nergis
Sabâya gûşe-i çeşm ile eyledi îmâ

Degül hazân varakı levn levn gülşende
Biri kebûd biri asfer ü biri hamrâ

Müretteb itdi sadefler zamâne nakkâşı
Ki ola güllere fasl-ı bahâr çihre-güşâ

Dağıtdı sayrefî-i dey şükûfe dirhemini
Revâc tapdı tılısmât-ı Bû ‘Alî Sînâ

Yürütmez oldı çemen içre cûybâr-ı suyın
Daş oldı mu’ciz-i sermâ ilen bu ejdehâ

Yetişdi şiddet-i berd ile öz harâsına
Benefşe ile mukâbil duran zebân-ı nefga

Hevâ-yı gülşen üçün rüzigâr mi‘mârı
Habâbdan yasadı öyle ustuvâr bînâ

Ki yokdur ona halel rüzigâr bâbından
Yıkılsa ferş-i zemîn üste bârigâh-ı semâ

Çavurdı gül yüzini kıblegâh-ı gülşenden
Cefâdın olsa Müselmân ‘aceb müdür Tersâ

Hicâb-ı çihre-i gül kesdi ‘Andelîb dilin
Ne berg kaldı çemen bezmgâhında ne nevâ

Kesildi resm-i tevellüdleri kim itmezler
Muvâsalat hevesin ümmühât ilen âbâ

Sevâd-ı sebzede su şahnesi su‘ubet ile
Mukîm-i gülşen ile bes ki eyledi gavga

Hevâ hunuk harekâtiyle söyledi ki dâğ
Çemen cemâ‘atine hükmin itmeye icrâ

Gazel

Müddei‘ kavliyle çünkim salmadın közden meni
Sahlasun ey sevdügim Tengri yaman közden seni

Bana dâğ eyledi pûşîde ‘üryân cismimi
Neylerim ey hem-nişîn şimdengeri pirâheni

Geçti dün dâmen-keşân-ı mesnedin yakam çâk
‘Ayb olmas çünkim ilden kitti devlet dâmeni
 
Mihrim ey meh eylemez tâ mihribân könlümge seyr
İdemez her çend kerem olsa kuyaş bezm-i âhı

Köz özüng kördi fakih eyledi terk-i salâh
Ey közümg merdümleri ehl-i selâmet rehzeni

Müdde‘iyle ‘âşıkı bî-hânümān sanman ki var
Gûşe-i gam menzili künc-i melâmet meskeni

Sâdıkî Kârûn-ı vakt urmakda ‘aşkilen ki yâr
Sîneye kidemez künc-i muhabbet mahzeni


İlişkili Maddeler

Sn.Madde AdıD.Tarihi / Ö.TarihiBenzerlikİncele
1BAHAYİd. 1874 - ö. 1925Doğum YeriGörüntüle
2REMZÎ, Remzî Baba, Tebrizlid. ? - ö. 1889Doğum YeriGörüntüle
3MEŞÎ PAŞAYÎ, Fethullah Paşayîd. 1931 - ö. 31.08.2016Doğum YeriGörüntüle
4Şâh Velî Ayıntâbî, Askerîd. 1532 - ö. 1604Doğum YılıGörüntüle
5Şâh Velî Ayıntâbî, Askerîd. 1532 - ö. 1604Ölüm YılıGörüntüle
6Şâh Velî Ayıntâbî, Askerîd. 1532 - ö. 1604MeslekGörüntüle
7Şâh Velî Ayıntâbî, Askerîd. 1532 - ö. 1604Alan/Yüzyıl/SahaGörüntüle
8Şâh Velî Ayıntâbî, Askerîd. 1532 - ö. 1604Madde AdıGörüntüle