SÂMÎ, Arpaemîni-zâde Mustafâ

(d. ?/? - ö. 1146/1734)
divan şairi, müverrih
(Divan/Yazılı Edebiyat / 18. Yüzyıl / Anadolu-Osmanlı-Türkiye)
ISBN: 978-9944-237-86-4

Asıl ismi Mustafâ’dır. Diğer isminin “Mehmed” olduğu sadece bir kaynakta belirtilmiştir (Belîğ 1999: 144). İstanbulludur. Doğum yılı bilinmemektedir. Baltacı Mehmed Paşa'nın ikinci kez sadarete getirildiği dönemde (1122-1123/1710-1711) yazdığı bir kasidesindeki ifadelerine bakılarak bu yıllarda gençlik döneminde olduğu belirtilebilir. Arpaemîni Osmân Efendi'nin oğludur. Babasının görevinden dolayı Arpaemîni-zâde sanıyla tanınmaktadır. Kaynaklarda ailesi ile ilgili olarak babasının ismi dışında bir bilgi bulunmamaktadır. Dîvân'ında yer alan tarih kıtalarından Afîfe ve Zelîhâ isimli iki kızı olduğu, Afîfe’nin 1116/1704-5, Zelîhâ’nınsa 1134/1721-2’de vefat ettiği öğrenilmektedir (Kutlar 1996: 13-14, 16).

Sâmî, gençliğinde kâtiplik tahsili görmüş, tahsilini tamamladıktan sonra “arpa kâtibi/arpa emîni” (Mehmed Cemâleddîn 2003: 55; Safâyî Mustafa Efendi 2005: 301) olmuştur. “Hüsn-i hatt-ı sülüs ve nesh” derslerini “Karakız” namıyla tanınan “Hâce-zâde Mehmed Efendi”den almıştır. Özellikle ta’lîk yazıda mahareti bulunan sanatçı, bir çeşit “şikest-ta’lîk” meydana getirmiştir (Bursalı Mehmed Tâhir 1333: 232; Müstakîm-zâde 1928: 534). Kâtipliğe ne zaman başladığı bilinmeyen Sâmî'nin hayatı, Afyoncu'nun verdiği bilgilere göre aziller ve tayinlerle geçmiştir: Sâmî, Zilkâde 1127/Aralık 1715’te arpa emânetine bağlı ıstabl-ı âmire-i evvel anbarı ikinci kâtibidir. Takiben rikâb-ı hümâyûnda başmuhasebeci vekilliğine atanmıştır (1127/1715). Aynı yıl küçük evkâf muhasebeciliğine getirilerek hâcegân zümresine katılmıştır. Daha sonra sırasıyla şehremîni (1128/1716), küçük rûznâmçeci (1130/1718), hâslar mukâta’acısı, şehremîni (1132/1720), cebeciler kâtibi (1134/1722), küçük rûznâmçeci (1136/1724), piyâde mukabelecisi (1138/1726), küçük rûznâmçeci (1140/1728), piyâde mukabelecisi (1142/1730), arpaemîni (1143/1730) olmuştur. I. Mahmud zamanında Çelebi-zâde İsmâ'il Âsım’ın halefi olarak vak’anüvîs tayin edilmiştir (1143/1730). Üçüncü defa piyâde mukabeleciliğine (1144/1732) getirildiğinde vak’anüvîslik görevini de sürdürmektedir. Sâmî’nin son görevi 15 Şevvâl 1146/21 Mart 1734’te atandığı maliye tezkireciliğidir (Afyoncu 2000: 235-239).

Kimi şiirlerinde musıki terimlerine yer vermesi, musıki makamları hakkında bir de mesnevi yazması Sâmî'nin musıki konusunda da bilgi sahibi olduğunu göstermektedir. Şiirlerinde sıkça kullandığı tasavvufi özellikler, hatta musıki makamlarından söz ettiği mesnevisinde tasavvufla musıkiyi birleştirerek anlatması ve “Mevlevî” redifli bir de gazel kaleme alması, Müstakîm-zâde'nin (1928: 534) eserinde verdiği şairin, Mevleviliğe müntesip olduğuna dair bilginin doğruluğunu güçlendirmektedir. Dîvân nüshalarından (Sâmî 399. vr. 84a)'da müstensihin, İshâk Efendi'den naklettiğine göre Sâmî “cezbe-i İlâhî ile mizâcsız” olduğunda İshâk Efendi'nin babası kölelerinden birini onun ziyaretine göndermiştir. Köle yanına girince de Sâmî, yanmaz kömür ile duvara bir beyit yazmıştır. Onay ise (1992: 116) eserinde, Sâmî'nin bir ara tımarhaneye girdiğini ve aklı başına geldiğinde nüshada duvara yazdığı belirtilen “Zencîr-i cünûn oldu benim tavkıma mu’tâd / Meczûb-ı İlâhî’nin olur sübhası fûlâd” beytini söylediğini belirtmiştir. Dîvân’ında Edirne’den sıkça söz eden Sâmî’nin, Edirne kışını anlattığı şitâiyyesi muhtemelen 1124/1712’lerde Şehid Ali Paşa’nın maiyetinde Edirne’de bulunduğunu düşündürmektedir (Kutlar 2004: 20). Dîvân nüshalarından birinin başındaki “Dîvân-ı Aksarâyî Sâmî Efendi” kaydına dayanılarak da onun İstanbul’un Aksaray semtinde oturduğu belirtilmiştir (İKTYDK 1965: 670). İbrahim Paşa'ya sunduğu bir kasidesinden babadan kalma evinin ve eşyalarının yandığı, maddî sıkıntı çektiği de anlaşılmaktadır (Kutlar 2004: 20-21).

15 Şevvâl 1146/21 Mart 1734’te getirildiği makama 2 Zilkâde 1146/6 Nisan 1734’te yeni bir tayin yapıldığını gösteren belge Sâmî’nin, 1146/1734 yılının Mart sonu veya Nisan başında İstanbul'da vefat ettiğini göstermektedir. Dolayısıyla ölüm yılı olarak gösterilen farklı tarihler doğru değildir. Mezarı Ali Paşâ-yı Cedîd Camii hazîresindedir (Afyoncu 2000: 239).

Eserleri şunlardır:

1. Dîvân-ı Sâmî: Yurt içi ve yurt dışı kütüphanelerde tespit edilen 32 yazma nüshası bulunan Sâmî Dîvânı, 1253/1837 tarihinde Mısır'da Bulak Matbaasında  basılmıştır. Altı nüshanın karşılaştırmasıyla hazırlanan Dîvân metninde “2’si Farsça 35 kaside (6’sı tarih), 41 kıt'a-i kebire (hepsi tarih), 1 murabba, 6 şarkı, 2 müseddes (1’i tarih), 2 terkib-i bend, 6 mesnevi, 5’i Farsça 149 gazel, 1’i Farsça 16 rubai (1’i tarih), 12 kıt'a (2’si tarih), 9 nazm, 6’sı Farsça 128 matla, 5’i Farsça 13 müfred (3’ü tarih)” yer almaktadır (Kutlar Oğuz 2017). Üzerine bir yüksek lisans (Aksoy 1992), iki doktora (Kahramanoğlu 1995; Kutlar 1996) tezi yapılmış olan Dîvân yayımlanmıştır (Kutlar 2004; Kutlar Oğuz 2017).

2. Târîh-i Sâmî ve Şâkir ve Subhî: Sâmî’nin vakanüvis olduğu 1143/1730’dan 1146/ 1733'e kadar meydana gelen olayları anlattığı Osmanlı tarihidir. Çelebi-zâde İsmâ'il Âsım’ın eserine zeyl olarak yazılmıştır. Târîh-i Sâmî ve Şâkir ve Subhî ismiyle 1198/1784'te İstanbul’da tarihçi Râşid ve Vâsıf Efendilerin yeniden açtıkları matbaada basılan ilk kitaptır. Subhî Tarîhi ismiyle de tanınan kitabın 1-71. yaprakları arasındaki kısmı Sâmî ve Şâkir’e aittir. Hanîf-zâde, eserin isminin Târîh-i Vekâyî olduğunu ve 1143/1730-1147/1734 yılları arasındaki olayları kapsadığını belirtmekteyse de ele geçen yazmaların hiçbirinde olaylar 1146/1733-34’ten ileriye gitmemektedir (Babinger 1992: 296). Eser üzerinde iki çalışma yapılmıştır (Aydıner 2007; Karadayı 2008).

3. Muhtelif nesirler: Bunlar bir takrîz, Örfî-i Şîrâzî’nin kıt'alarından birine yazılmış bir şerh, İzzet Paşa’ya sunulan bir arz-ı hâl ve Süleymân Çelebi’ye yazılmış iki mektûbdan ibarettir (Kutlar 2004: 23). Takrîz, Râzî adlı kim olduğu bilinmeyen yeteneksiz bir şairin ve sanatının hem ağır hem alaycı bir söylemle kıyasıya eleştirildiği hezel özelliği taşıyan bir eserdir. Bu nitelikleri bakımından takriz türünün ve Osmanlı mizah edebiyatının sıra dışı örneklerindendir (Gür 2018: 289, 291, 293)Takrîzin tenkitli metni, üzerine yapılan incelemeyle birlikte yayımlanmıştır (Gür 2018: 286-317). 

Sâmî, 18. yüzyıl Türk edebiyatının önemli şairleri arasına ismini yazdırmayı başarmıştır. Gibb’e (1999: 309-310) göre o, İran edebiyatı etkisinde yazanların ve Nâbî’yi izleyenlerin en sanatkâr olanlarındandır. Şiirlerinde yerellik yok denecek kadar azdır. Dünyevi konulardan çok, felsefi ya da en azından düşündürücü konularda yazmıştır. Çağdaşı Nedîm'in bir akım hâline getirmeye çalıştığı romantik ve neşe dolu şiirden sadece bir iki nazire yazacak kadar etkilenmiştir. Söylemeye değer bulduklarını bir ustanın hâkim olabileceği bir dille, etkileyici ve akıcı bir biçimde söylemiştir. Ancak onun dilini kavramak zahmetli, tarzı genellikle kapalı, anlaşılmaz ve düşünceleri derindir. Türk şairlerden Bâkî, Nâ’ilî-i Kadîm, Fehîm, Vecdî ve Nâbî’den; İranlı şairlerden Örfî-i Şîrâzî, Sâ’ib-i Tebrîzî, Şevket-i Buhârî ve Nâmî'den etkilenmiştir. Bağdatlı Rûhî’nin Terkîb-i Bend'ine yazdığı naziresi ise en tanınmış şiirlerindendir. Nâ’ilî-i Kadîm ile Şeyh Gâlib arasında köprü sayılan şair, özellikle Leskofçalı Gâlib, Yenişehirli Avnî ve Namık Kemâl'i etkilemiştir.

Sâmî, eski diye nitelediği ve rağbet etmediği bir vadide (Sebk-i Irakî) bazı şiirler yazmıştır. Ancak dikkat çekici olan kimi beyitlerinde yeni bir tarza (Sebk-i Hindî) yöneldiğini belirtmesidir. Şiirde mazmun, nükte ve manayı ön plana almış, bunları şiirin özü olarak kabul etmiş, fakat lafzın önemini de tamamen dışlamamıştır. Şiirin, akıcı ve kısa olması gerektiğini düşünmektedir. Muhayyilesi geniştir. Benzerlik ilişkisi farazi ve uzak çağrışımlara dayalı, özellikle ya duyu organlarını ya da duyu organlarının işlevlerini kullanarak oluşturduğu benzetmeleri dikkat çekicidir. Kimi beyitlerinde nahiv bakımından bağımsız mısralar arasında sağlamaya çalıştığı "eşitlik özelliği" ve bu nitelikleri taşıyan beyitleri şiirinin öne çıkan özelliklerindendir. Üç kelimeden oluşan vasıf tamlamalarının yer aldığı, Farsça kurallara göre yapılmış zincirleme tamlamalardan meydana gelen bir şiir diline rağbet etmiştir. Deyim kullanmaya özen göstermiş, Farsça deyimleri Türkçe kelimelerle birleştirmiştir. Farsça unsurların diline bu denli hâkim olmasının bir tesadüf sonucu olmadığını, bilinçli bir tercihten kaynaklandığını, Anadolu’da Acem ibareleriyle böyle şiirler yazan başka şair bulunmadığını söyleyerek vurgulamıştır. Yazdıklarının hepsinin aynı güçte olduğunu söylemek mümkün değilse de Sâmî, renkli hayallerin yer aldığı şiirleriyle dikkati çekmiş, külfetli bir dilin güçlü şiirler kaleme almaya engel olmadığını kanıtlamış ve sanatının gücünü de bu nitelikleri taşıyan şiirlerinde göstermeyi başarmış bir şairdir (Kutlar 2004: 31-51).

Kaynakça

Abdulkadiroğlu, Abdulkerim (hzl.) (1999). İsmail Belîğ, Nuhbetü'l-Âsâr li-Zeyli Zübdeti'l-Eş'âr. Ankara: AKM Yay.

Afyoncu, Erhan (2000). “Vekayi’nüvis Arpaemini-zâde Mustafa Sâmî’nin Hayatı Hakkında Yeni Bilgiler”. Türk Kültürü İncelemeleri Dergisi 1: 235-242.

Ahmed Rif'at (1300). Lugat-i Târihiyye ve Coğrâfiyye. C. 4. İstanbul.

Aksoy, Fatma Yaşar (1992). Dîvân-i Sâmî. Yüksek Lisans Tezi. Kayseri: Erciyes Üniversitesi.

Arslan, Mehmet (hzl.) (2003). Mehmed Cemâleddîn Osmanlı Tarih ve Müverrihleri - Âyine-i Zurefâ-. İstanbul: Kitabevi Yay.

Aydıner, Mesut (hzl.) (2007). Subhî Mehmed Efendi Vak’anüvis Subhî Tarihi: Sâmî ve Şâkir Tarihleri ile Birlikte (İnceleme ve Karşılaştırmalı Metin) 1730-1744. İstanbul: Kitabevi Yay.

Babinger, Franz (1992). Osmanlı Tarih Yazarları ve Eserleri. çev. Coşkun Üçok. Ankara: KB Yay.

Bağdatlı İsmail Paşa (1945). Keşf-el-Zunûn Zeyli. C.1. hzl. Ş. Yaltkaya, Kilisli R. Bilge. İstanbul: MEB Yay.

Bursalı Mehmed Tâhir (1333). Osmânlı Müellifleri. C. 2. İstanbul.

Çapan, Pervin (hzl.) (2005). Mustafa Safâyî Efendi, Tezkiretü’ş-Şu’arâ (Nuhbetü'l-Âsâr Min-Fevâ'idi'l-Eş'âr) İnceleme-Metin-İndeks. Ankara: AKM Yay.

Çifçi, Ömer (hzl.). Fatîn Dâvûd, Hâtimetü’l Eş’âr (Fatîn Tezkiresi). http://ekitap.kulturturizm.gov.tr/dosya/1-219117/h/metin.pdf [erişim 25.02.2013].

Erdem, Sadık (hzl.) (1994). Râmiz ve Âdâb-ı Zurafâ’sı (İnceleme-Tenkidli Metin-İndeks-Sözlük). Ankara: AKM Yay.

Gibb, E. J. Wilkinson (1999). Osmanlı Şiir Tarihi, A History of Ottoman Poetry. C. IV. çev. A. Çavuşoğlu. Ankara: Akçağ Yay.

Gür, Nagihan (2018). Osmanlı Mizah Yazınında Bir Parodi ve Poetika Örneği: Arpaemîni-zâde Sâmî’nin Mensur Hezeli”. Eski Türk Edebiyatı Çalışmaları XIII - Hicve Revâ, Mizaha Mâyil: Güldürücü Metinleri Anlamak. İstanbul: Klasik Yay. 286-317.

İnce, Adnan (hzl.) (2005). Sâlim Efendi, Tezkiretü’ş-Şu’arâ. Ankara: AKM Yay.

İstanbul Kütüphaneleri Türkçe Yazma Divanlar Kataloğu (1965). C. III. İstanbul: MEB Yay.

Kahramanoğlu, Kemal (1995). Sâmî, Hayatı, Sanatı, Eserleri ve Dîvânı’nın Tenkîdli Metni. Doktora Tezi. Konya: Selçuk Üniversitesi.

Karadayı, Aynur (2008). Osmanlı Tarih Yazıcılığının Gölgede Kalmış Bir Eseri 'Tarih-i Sâmî': Metnin Transkripsiyonu. Yüksek Lisans Tezi. Aydın: Adnan Menderes Üniversitesi.

Kocatürk, Vasfi Mahir (1970). Büyük Türk Edebiyatı Tarihi. Ankara: Edebiyat Yay.

Kurnaz, Cemâl (hzl.) (1992). Eski Türk Edebiyatında Mazmunlar Ahmet Talât Onay. Ankara: Türkiye Diyanet Vakfı Yay.

Kurnaz, Cemal ve Mustafa Tatçı (hzl.) (2001). Tuhfe-i Nâilî - Divân Şâirlerinin Muhtasar Biyografileri. C. II. Ankara: Bizim Büro Yay.

Kutlar, Fatma Sabiha (1996). Arpaemîni-zâde Sâmî Dîvânı: Tenkitli Metin-İnceleme-Özel Adlar Dizini I-II. Doktora Tezi. Ankara: Hacettepe Üniversitesi.

Kutlar, Fatma Sabiha (hzl.) (2004). Arpaemîni-zâde Mustafa SâmîDîvân. Ankara.

Kutlar, Fatma Sabiha (2006). “Mustafa Sâmi Bey”. İslâm Ansiklopedisi. C. 31. İstanbul: TDV Yay. 354-356.

Kutlar, Fatma Sabiha (2007). “Sâmî”. Türk Dünyası Ortak Edebiyatı Türk Dünyası Edebiyatçıları Ansiklopedisi. C. VII. Ankara: AKM Yay. 482-485.

Kutlar, Fatma Sabiha (2009). “Arpaemînizâde Sâmî’nin 'Ta’kid' Örneği Beyti Üzerine”. Turkish Studies: Şerh -Prof. Dr. Cem Dilçin Adına- 4 (6): 346-359.

Kutlar, Fatma Sabiha (2011). “Klasik Türk Şiirinde Şehir Hicivleri ve Arpaemîni-zâde Mustafa Samî’nin Edirne Kasidesi”. Turkish Studies: -Halil Erdoğan Cengiz Adına- Klasik Türk Edebiyatında Mizah 6 (2): 1-16.

Kutlar Oğuz, Fatma Sabiha (hzl.) (2017). Arpaemîni-zâde Mustafa SâmîDîvân. KTB Yay. https://ekitap.ktb.gov.tr/Eklenti/56084,arpaeminizade-mustafa-sami-divanipdf.pdf?0 [erişim tarihi: 02.11.2020].

Mehmed Süreyyâ Bey (1311). Sicill-i Osmânî. C.3. İstanbul.

Muallim Naci (1308). Esâmî. İstanbul.

Müstakîmzâde Süleymân Sa’deddîn. Mecelletü’n-Nisâb. Süleymaniye Kütüphanesi. Halet Efendi. No. 628 (TDK Fot. 37). vr. 247a.

Müstakîmzâde Süleymân Sa’deddîn. Mecmu’a-i Resâil. DTCF Kütüphanesi. M. Özak. No. I/455. vr. 331a-331b.

Müstakîmzâde Süleymân Sa’deddîn (1928). Tuhfe-i Hattâtîn. İstanbul.

Sâmî Arpaemînizâde Mustafa. Dîvân-ı Sâmî. Millet Kütüphanesi. Pertev Paşa. No. 399. vr. 84a.

Sâmî Arpaemînizâde Mustafa (1253). Dîvân-ı Sâmî. Kahire.

Sâmî, Şâkir, Subhî (1198). Târîh-i Sâmî ve Şâkir ve Subhî. İstanbul.

Şemseddin Sâmî (1311). Kâmûsü’l-A’lâm. C. 4. İstanbul.

Ün, Cumhur (2009). “Penbe-i Mînâ’ya Dâir”. Journal of Turkish Studies: Festshrift in Honour of Cem Dilçin 33/II: 221-231.

Madde Yazım Bilgileri

Yazar: PROF. DR. FATMA SABİHA KUTLAR OĞUZ
Yayın Tarihi: 02.04.2013
Güncelleme Tarihi: 13.12.2021

Eserlerinden Örnekler

Dîvân’dan

Şitâ’iyye-i Hezl-âmîz Berây-i Edrine

Şitâda Edrine şehri garîb hâletde

Ki i’tidâl ile âb ü hevâ bürûdetde

 

Muhâldür reh-i yah-bestesinde âmed-şud

Ki ser takaddüm ider pâydan refâkatde

 

Nihâl-i bâgları mürde-i kefen-ber-dûş

Kenâr-ı bâmı sinân-ı gamı irâ’etde

 

Şikeste câmları şeh-nişînleri ber-hâk

Kibârı hâne-harâb ehl-i sûkı zilletde

 

Bahârı gerçi cevâhir-nisâr imiş tutalum

Olur rahîs güher buz olursa kıymetde

 

Cevânı berf ile pîr-i sefîd-rîşe döner

Eser kalur mı bu vech ile hüsn-i sûretde

 

Çü i’tidâl-i hevâ ilm ü ma’rifet nâ-yâb

Tıbâ’-i ehl-i beled müttefik cehâletde

 

Misâl-i berf nukûd-i müsâfirân zâyi’

Ricâl-i şehr çü yah cem’ âb-ı devletde

 

Siyâh fahm ile âteş bahâsına hîzem

Netîce serdî-i kaht ile dil meşakkatde

 

Virürdi dûzahiyâna cahîmi minnet ile

Bu şehre Mâlik eger gelse kış kıyâmetde

 

Isınmaz âdeme mânend-i seng-i serd-mizâc

Sovuk mu’âmelesi halkınun tabî’atde

 

Kinâyedür garaz ıtlâk-i dâr-ı meymeneden

Bu şehre var mı mu’âdil aceb nuhûsetde

 

Sirişk-i dîde nemekveş tonup fütâde ider

Nigâh-ı lagziş-i pâ reh-güzâr-ı hayretde

 

Keser kılıç gibi kış pây-ı merdüm-i çeşmi

Şikâf-ı pencereden taşraya nezâretde

 

Zihâmı râhda gerdûnelerle gâvlarun

Kişiye mâni’ olur bir yere azîmetde

 

Kabâda hubs-ı bakar dâmeninde levs-i vahal

Güzâr iderse de âciz kalur tahâretde

 

O denlü şiddet-i sermâ-yı buhl ü imsâki

Ki dest-i ehl-i kerem cümle ceyb-i hissetde

 

Yine Sıtanbul ile da’vî-i tesâvîde

Edirne halkı aceb rütbe-i hamâkatde

 

Dahı şedâ’id-i sermâyı vasf iderdüm lîk

Midâdum oldı füsürde dem-i kitâbetde

(Kutlar, Fatma Sabiha (hzl.) (2004). Arpaemîni-zâde Mustafa Sâmî, Dîvân. Ankara. 247-249.)

 

Gazel

Yâd-ı ruhsârunla bezm-i sîne gülşendür bu şeb

Revgan-ı gülden çerâg-ı dâg rûşendür bu şeb

 

Şîve-i müjgân-ı yâre dîde-dûz-ı hasretem

Câme-hâb-ı râhatum leb-rîz-i sûzendür bu şeb

 

İntizâr-ı pây-ı teşrîfünle ey nûr-ı basar

Dûd-ı şem’-i âh kuhl-i çeşm-i revzendür bu şeb

 

Âstîn-efşân-ı şem’ itdi ruhun pervâneyi

Şem’ler raksân olup ber-çîde-dâmendür bu şeb

 

Hasret-i müjgân-ı çeşm-i nîm-mest-i yâr ile

Câme-hâb-ı râhatum leb-rîz-i sûzendür bu şeb

 

Hecr-i rûy-ı tâbnâkünle per-i pervâneden

Şem’-i meclis ser-be-ceyb-i zîr-i dâmendür bu şeb

 

Hâba yer yokdur bu bezm-i hâsda bî-gânedür

Sâmiyâ çeşmüm hayâl-i yâre meskendür bu şeb

(Kutlar, Fatma Sabiha (hzl.) (2004). Arpaemîni-zâde Mustafa Sâmî, Dîvân. Ankara. 455-456.)

  

Gazel

Bezm-i pâk-i hüsne zîverdür o zülf ü hâl ü ruh

Dûd-ı anber micmer-i zerdür o zülf ü hâl ü ruh

 

Gerden-i billûrun üzre gûyiyâ bir şîşede

Sünbül ü şeb-bû gül-i terdür o zülf ü hâl ü ruh

 

Dâg-ı gam sevdâ-yı ser tâb-ı ciger gitmek muhâl

Dilde kim dâ’im musavverdür o zülf ü hâl ü ruh

 

Şem’-i şeb-pîrâye vü per-sûhte pervâneveş

Muttasıl germ-âşinâlardur o zülf ü hâl ü ruh

 

Şu’le-i âha sipend olmak süveydâ-yı derûn

Yâda geldükçe mukarrerdür o zülf ü hâl ü ruh

 

Gülşen-i hüsn içre dâm ü dâne-i âşûb ile

Murg-ı câna kayd-ı dîgerdür o zülf ü hâl ü ruh

 

Halka-i cîm-i cemâli nokta-i nûr üzredür

Safha-zîb-i rûy-ı dil-berdür o zülf ü hâl ü ruh

 

Sûz-ı hasret merdüm-i çeşmi perîşân-hâb ider

Tâ ki zîb-i rûy-ı dil-berdür o zülf ü hâl ü ruh

 

Kıldı hüsn-i şâhid-i nazmı dü bâlâ Sâmiyâ

Çün redîfümde mükerrerdür o zülf ü hâl ü ruh

(Kutlar, Fatma Sabiha (hzl.) (2004). Arpaemîni-zâde Mustafa Sâmî, Dîvân. Ankara. 462-463.)

 

Gazel

Dile kavâfil-i aşk-ı Hudâ gelür görinür

Gubâr-ı sürme-i savt ü sadâ gelür görinür

 

İzâr-ı yâre hat-ı müşksâ gelür görinür

Kenâra mevce-i anber-nümâ gelür görinür

 

Arak-feşân leb-i dildârdan sıkıldukça

Mey-i sefîdde reng-i hayâ gelür görinür

 

Kirişme-der-bagal-i şerm iken o gamze-i şûh

Neşât-ı bâde-i hâtır-güşâ gelür görinür

 

Olursa elde eger dûr-bîn-i şîşe-i mey

Ne denlü dûr ise dilden safâ gelür görinür

 

Surâdıkât-ı ademden misâl-i zıll-ı hayâl

Hezâr sûret-i hestî-nümâ gelür görinür 

 

Derûn-ı mahzen-i târîk-i dilde gevher-i dâg

Şikâf-ı zahm-ı tenümden ziyâ gelür görinür

 

Nühüfte eyleme hüsnün nikâb-ı nahvetden

Sakın sakın hatun ey bî-vefâ gelür görinür

 

Yüki cevâhir-i mazmûn yem-i ma’ânîden

Sefîne-i gazelüm Sâmiyâ gelür görinür

(Kutlar, Fatma Sabiha (hzl.) (2004). Arpaemîni-zâde Mustafa Sâmî, Dîvân. Ankara. 471-472.)


İlişkili Maddeler

Sn.Madde AdıD.Tarihi / Ö.TarihiBenzerlikİncele
1SIDKÎ, Abdullah Sıdkî Efendid. ? - ö. 1747-48Doğum YeriGörüntüle
2Hüseyin Siret Özseverd. Mart 1872 - ö. 27 Şubat 1959Doğum YeriGörüntüle
3NASFET, Ahmed Rızâ Nasfet Efendid. 1792 - ö. ?Doğum YeriGörüntüle
4SIDKÎ, Abdullah Sıdkî Efendid. ? - ö. 1747-48Doğum YılıGörüntüle
5Hüseyin Siret Özseverd. Mart 1872 - ö. 27 Şubat 1959Doğum YılıGörüntüle
6NASFET, Ahmed Rızâ Nasfet Efendid. 1792 - ö. ?Doğum YılıGörüntüle
7SIDKÎ, Abdullah Sıdkî Efendid. ? - ö. 1747-48Ölüm YılıGörüntüle
8Hüseyin Siret Özseverd. Mart 1872 - ö. 27 Şubat 1959Ölüm YılıGörüntüle
9NASFET, Ahmed Rızâ Nasfet Efendid. 1792 - ö. ?Ölüm YılıGörüntüle
10SIDKÎ, Abdullah Sıdkî Efendid. ? - ö. 1747-48MeslekGörüntüle
11Hüseyin Siret Özseverd. Mart 1872 - ö. 27 Şubat 1959MeslekGörüntüle
12NASFET, Ahmed Rızâ Nasfet Efendid. 1792 - ö. ?MeslekGörüntüle
13SIDKÎ, Abdullah Sıdkî Efendid. ? - ö. 1747-48Alan/Yüzyıl/SahaGörüntüle
14Hüseyin Siret Özseverd. Mart 1872 - ö. 27 Şubat 1959Alan/Yüzyıl/SahaGörüntüle
15NASFET, Ahmed Rızâ Nasfet Efendid. 1792 - ö. ?Alan/Yüzyıl/SahaGörüntüle
16SIDKÎ, Abdullah Sıdkî Efendid. ? - ö. 1747-48Madde AdıGörüntüle
17Hüseyin Siret Özseverd. Mart 1872 - ö. 27 Şubat 1959Madde AdıGörüntüle
18NASFET, Ahmed Rızâ Nasfet Efendid. 1792 - ö. ?Madde AdıGörüntüle