Madde Detay
SÜNBÜL-ZÂDE, Vehbî Mehmed Efendi
(d. 1133/1720-21 - ö. 1224/1809)
divan şairi
(Divan/Yazılı Edebiyat / 18. Yüzyıl / Anadolu-Osmanlı-Türkiye)
ISBN: 978-9944-237-86-4
Asıl ismi Mehmed’dir. Maraş’ta doğdu. Maraş’ın Sünbül-zâdeler lakabıyla tanınan meşhur ailelerindendir. Babası şair Reşid Efendi (bazı kaynaklarda Râşid Efendi), dedesi ise meşhur bir müftü ve alim olan Mehmed Efendi’dir. Doğum tarihi kesin olarak bilinmemekle birlikte 1203/1788-89 yılında yazdığı kasidede; "Yetmişe yetmiş bu sinn ü sâl ile bu hâl ile /Üstüne etfâl çıkmak lâyık u ahrâ mıdır" beytiyle yaşının yetmişe eriştiğini söylediğine göre, 1133/1720-21 yılında doğduğu tahmin edilmektedir (Beyzadeoğlu 2004: 13). Süreyya Beyzadeoğlu, Maraş’ta yaptığı araştırmada şairin evini ve Sünbül soyadlı torunlarının torunlarını tespit etmiştir (Beyzadeoğlu 2004: 14). Çocukluğunu ve ilk gençliğini Maraş’ta geçiren Vehbî; medrese tahsili gördükten sonra İstanbul’a gelerek dönemin önemli şahsiyetlerine kaside ve tarihler sundu. Meşhur şair Seyyid Vehbî’nin isteği üzerine Vehbî adı verilen Sünbülzâde, asıl adı olan Mehmed ismiyle değil Vehbî ismiyle tanındı ve divanında yer alan beş beytinde de aile lakabı olan “Sünbül-zâde”yi kullandı (Beyzadeoğlu 2000:14). Rumeli kaleminde çalışırken kadılığa intisap eden Vehbî’nin, arkadaşı ve aynı zamanda da muarızı olan şair Sürûrî, daha çok Vehbî’yi hicvettiği Hezeliyyât adlı eserinde, onun Yaş ve Bükreş bölgelerinde 17 yıl kadılık yaptığını, ayrıca Eflak, Boğdan ve Siroz’da da bulunduğunu söyler (Surûrî:117). 1768’de hacegânlığa geçen Vehbî; 1775’te padişah I. Abdülhamid tarafından, Bağdad valisi Ömer Paşa’dan şikayetçi olan Kerim Han Zand’ın iddialarını incelemek ve anlaşmazlığı çözmek üzere İran’a elçi olarak gönderildi. Burada Kerim Han Zand ile dostluk kuran Vehbî, valiyi; vali de Vehbî’yi saraya şikayet edince vali haklı bulundu ve şairin idamına karar verildi. Bunun üzerine Vehbî, gizlice posta tatarı kıyafetiyle Bağdat'tan İstanbul'a geldi. Yakın dostlarının yardımlarıyla padişaha kendisini affettirdi, uzun bir müddet işsiz kaldıktan sonra dönemin Sadrazamı Halil Hamid Paşa’nın yardımıyla tekrar kadılık görevine üç derece üst rütbe ile döndü (Beyzadeoğlu 2004:14-20). Rodos kadılığına, Silistre kadı naibliğine, daha sonra da Avusturya seferi sırasında ordunun kadı vekilliğine atanan Vehbî, Rodos kadısı iken Kırım Hanı Şahin Giray’ın yargılanıp idam edilmesinde önemli bir rol oynadı. Tayyâre kasidesinde bu olaya temasla Şahin Giray’ın Osmanlı’ya ihanet ettiği için cezasını bulduğunu anlatır (Beyzadeoğlu 1991:8-10). Sırasıyla Edirne, Sofya, ve Niş kadılıklarında bulunan Vehbî, 1788'de Eski Zağra kadılığı görevine atandı. Burada görevliyken, Şâhin Giray’ın intikamını almak isteyen Tatarlar tarafından evi ve mahkemesi basılıp malı mülkü yağma edildi, ailesi ve adamlarıyla birlikte kırkbeş gün tutuklu kaldı. Bu olaylar sırasında arkadaşı ve kethüdası olan şair Sürurî ile de arası açıldı ve onun yazdığı bir hiciv sonrasında görevinden alındı. Sürûri ile arasındaki bu dargınlık ve karşılıklı yazılan hiciv şiirleri uzun süre devam etti. Dîvân'ını takdim ettiği Padişah III. Selim tarafından affedilen Vehbî, önce Manisa’ya daha sonra da Siroz’a kadı olarak atandı. Sünbülzade Vehbî'nin son görevleri ise Manastır ve Bolu kadılıklarıdır. Bolu’daki görevinden sonra İstanbul’a dönen şair, nikris hastalığına yakalanarak görme yeteneğini ve şuurunu kaybetti. 14 Rebiülevvel 1224 / 29 Nisan 1809 ’da vefat eden şairin ölümüne Sürûrî tarafından;“Cennet olsun rûhuna Vehbî efendinin mekân”tarihi düşürüldü (Beyzadeoğlu 2004: 20-21). Nail Tuman, Sürûrî’nin yazdığı vefat tarihinin “Gülşen-i cenneti me’vâ kıla Sünbül-zâde” olduğunu yazar (Kurnaz ve Tatçı 2001: 1181). Bütün kaynaklar şairin mezarının Edirnekapı dışında olduğu konusunda birleşirler. Ondan beş yıl sonra ölen Sürûri de Vehbî’nin yanına defnedilmiştir.
Vehbî'nin eserleri şunlardır:
1. Dîvân: 1205(1790-91) yılında tamamlanıp III. Selim’e sunulan Dîvân'ın 20 yazma nüshası vardır. Ayrıca 1253 Bulak basımı bir matbu nüshası mevcuttur. Matbu nüshada, bazı gazel ve tarihlerle III. Selîm için yazılan 15 kaside bulunmamaktadır (Akün 1979: 241). Sünbül-zade Vehbî, bir beytinde Şeyh Sâdî’nin eserine "Gülistan" adı verilmesi gibi kendi divanına da “Sünbülistan” denilmesini söyler. Dîvân'da, 52 kaside, 8 tahmis, 1 terkib-i bend, 41 kıta, 2 nazm, 271 gazel, 1 müstezat ve 32 müfret bulunmaktadır. Ayrıca başında Arapça kasideler ve Farsça Dîvânçe mevcuttur. Dîvân'ın tenkitli metni doktora tezi olarak hazırlanmış (Beyzadeoğlu 1985), e-kitap olarak da yayımlanmıştır (Yenikale 2012).
2. Lutfiyye: Vehbî’nin oğlu Lutfullah’a öğüt vermek amacıyla, mesnevi şeklinde kaleme aldığı bir nasihatnamedir. Lutfiyye, “Fe‘ilâtün fe‘ilâtün fe‘ilün” kalıbıyla yazılan eser 1181 beyittir. Türkiye’de ve yurtdışındaki kütüphanelerde elliden fazla el yazması nüshası bulunan eserin baskıları da vardır (İstanbul 1252, 1286, 1292, 1303, 1336; Bulak 1253). Vehbî, mesnevisini 1205/1790-91’de oğlu Lutfullah 24 yaşını doldurduğu zaman hasta yatağında iken bir haftada yazmıştır. Lutfiyye’de 91 başlık altında, toplum içinde olması gereken davranışlar, ahlak kuralları, çeşitli ilimler ve meslek ve eş seçimi vb. konular ele alınmış ve bu konularda oğlu Lütfullah'ın şahsında öğütler verilmiştir. Vehbî, kabul etmese de Lutfiyye’yi yazarken kendisinden yüz yıl evvel yazılmış Nâbî’nin Hayriyyesi’nden etkilenmiştir. Eser yayımlanmıştır (Beyzadeoğlu 2011: 26; Alıcı Tanıdır 2011).
3. Tuhfe-i Vehbî: Sünbül-zade Vehbî’nin elçi olarak gittiği İran’dan dönüşünde düzenlediği Farsça-Türkçe bir lügattır. Eser devrin medrese ve rüşdiyelerinde ders kitabı olarak okutulmuştur. Hayâtî ve Lebîb Efendi tarafından şerh edilen Tuhfe’deki Farsça kelimeler Ali Alpaslan tarafından alfabetik olarak düzenlenmiştir (Beyzadeoğlu 2011: 28-29). Tuhfe-i Şâhidî’den sonra en fazla rağbet gören manzum lugatlardandır. Besmelenin ardından mesnevi tarzında kaleme alınmış 93 beyitlik hamdele, salvele ve sebeb-i telifle başlar. Sözlük kısmı 58 kıtadan oluşur. Sonda 201 beyitlik “Istılâhât-ı Acem” başlıklı mesnevi yer alır. Sözlük, pek çok yazma nüshasının yanında 1798-1909 yılları arasında 59 defa basılmıştır (Kılıç 2007:411).
4. Nuhbe-i Vehbî: Şairin, Tuhfe’nin gördüğü büyük rağbetten cesaret alarak 1214/1799-1800’de III. Selim’e ithafen kaleme aldığı Arapça-Türkçe manzum bir lugattır. Tuhfe'nin iki misli hacminde olan bu lugatın 120 eserin özü olduğu müellif tarafından belirtilmiştir. İlk baskısı 1220/1805'te yapılan esere Yayaköylü Râşid Efendi şerh yazmıştır (Akün 1979:241). Eser üzerinde bir doktora tezi hazırlanmıştır (Yurtseven 2003).
5. Şevk-engîz: Kadın ve erkeğin vücut güzelliklerini ve ten hazlarını anlatan münazara tarzında yazılmış bir mesnevidir. 779 beyitlik bu eser, kötü huyların terk edilmesi ve ilahi aşka yönelme düşüncesiyle sona erer. Eser Enderunlu Fâzıl’ın Defter-i Aşk ve Zenân-nâme eserleriyle birlikte 1869’da İstanbul’da basılmıştır (Beyzadeoğlu 2011: 29). Eser yayımlanmıştır (Yenikale 2011).
6. Münşe'ât: Eser bir yangında yanıp yok olmuştur. Eserin içindeki 7 parça inşa, Dîvân'ın sonunda, bazı parçaları da mecmualarda yer almaktadır.
I. Mahmud ile III. Selim devirleri arasında divan şiirinin büyük üstadlardan mahrum bulunduğu yıllarda yetişen Sünbül-zâde Vehbî, bunun da etkisiyle devrinin önde gelen şairleri arasında yer almayı başarmıştır (Akün 1979:240). Devrinde “sultânü’ş-şuarâ” unvanını almış olmasına rağmen onun hakkında Yenileşme Dönemi Türk edebiyatçılarının görüşü pek de olumlu değildir. Ziyâ Paşa, Harâbat’ta “Söyler sözü ilm kuvvetiyle” diyerek onun şairliğinden ziyade ilmî yönünün ağır bastığına işaret eder. Muallim Nâcî de şairi Nef‘î ile karşılaştırır ve onun Nef‘î’nin yanında hafif kaldığını belirtir. Arapça ve Farsça’ya, lugat yazacak kadar hâkim olan Vehbî, ilimdeki kudretini şiirine aksettirmesini bilmiştir. Bir Nedîm hayranı olan Vehbî, şiirlerinde Nedîm’i takip etmiş İstanbul’un güzellerini ve güzelliklerini anlatmış, zaman zaman müstehcen ifadelere yer vermiştir. Sürûrî ile aralarında geçen hiciv ve atışmalar fıkra gibi dilden dile söylenegelmiştir. Şiiri, hikmetli söz söyleme sanatı olarak tavsif eden Vehbî, döneminde para karşılığı şiir söyleyen kabiliyetsiz şairleri yermiş, genç şairlere kendisini örnek almalarını ve taklid etmelerini tavsiye etmiştir (Beyzadeoğlu:2000:36; Beyzadeoğlu: 2004: 24). Mahallî konulara ve alışılmışın dışındaki tasvir ve hayallere yer vermesi Sâbit’i hatırlatır. Kasideleri gereğinden uzun olmakla beraber gazelleri başarılıdır. Şiir sanatının teknik yönleriyle ilgili oldukça bilgi sahibi olan şair, şiirin geleneksel kaidelerini ihlal etmemiş, kendisinden daha büyük şairlerin düştüğü yanlışlara düşmemiştir (Gibb 1999: 435).
Kaynakça
Akbayar, Nuri (hzl.) (1996).Mehmed Süreyya, Sicill-i Osmânî. C.5. İstanbul: KB Yay.1656.
Akün, Ömer Faruk (1979). Sünbülzade Vehbî. İslam Ansiklopedisi. C.11. İstanbul: MEB Yay. 238-242.
Alıcı Tanıdır, Gülcan (2011). Lutfiyye-i Vehbî, Kahramanmaraş: Ukde Yay.
Alpaslan, Ali (1947). Manzum Lûgatler ve Tuhfe-i Vehbî’nin Alfabetik Tertibi. Bitirme Tezi no. 242. İstanbul: Türkiyat Enstitüsü.
Ârif Hikmet, Tezkîre, Ali Emîrî Küt.,No.795.
Beyzadeoğlu, Süreyya (hzl.)(1985). Sünbülzâde Vehbî Divânının Tenkitli Metni ve İncelemesi. Doktora Tezi. İstanbul: İstanbul Üniversitesi.
Beyzadeoğlu, Süreyya (2000). Sünbülzâde Vehbî. İstanbul: Şule Yay.
Beyzadeoğlu, Süreyya (2004). Sünbülzâde Vehbî Lutfiyye. İstanbul: MEB Yay.
Beyzadeoğlu, Süreyya (1987). "Nedîm ve Sünbül-zâde Vehbî'de İstanbul". Türk Edebiyatı. Eylül: 60-62.
Beyzadeoğlu, Süreyya (1991). "18. yüzyılda Bir Mahkeme Baskını”. Milli Kültür. (62): 61-63.
Beyzadeoğlu, Süreyya (1991). "Tannâne Kasidesi". Dergâh 14: 10-12.
Beyzadeoğlu, Süreyya (1991). "Tayyâre Kasidesi". Dergâh 18: 8-10.
Fatin (1271). Hâtimetü’l-Eş’âr. İstanbul.
Gibb, E. J. Wilkinson (1999). Osmanlı Şiir Tarihi. çev. Ali Çavuşoğlu. Ankara: Akçağ Yay.
Hayâtî (1251). Tuhfe Şerhi. İstanbul.
Kılıç, Atabey (2007). “Türkçe-Farsça Manzum Sözlüklerden Tuhfe-i Vehbî”. Turkish Studies. (2/2): 410-475.
Kurnaz, Cemal (hzl.) (2000).Muallim Naci, Osmanlı Şairleri. Ankara:Akçağ Yay.
Kurnaz, Cemal ve Mustafa Tatcı (hzl.) (2001). Mehmet Nâil Tuman, Tuhfe-i Nâilî- Dîvân Şâirlerinin Muhtasar Biyografileri. Ankara: Bizim Büro Yay. 1181.
Silahdar-zâde, Tezkîre. İ.Ü.Türkçe Yazmalar No:2557.
Sürûrî. Hezeliyyât,(tarihsiz). İstanbul.
Şefkat. Tezkîre, Millet Küt. Ali Emiri No:770.
Yayaköylü Ahmed Râşid (1259). Nuhbe Şerhi. İstanbul.
Yenikale, Ahmet (2011). Sünbülzâde Vehbî Şevk-engîz. Kahramanmaraş: Ukde Yay.
Yenikale, Ahmet (2012). Sünbülzâde Vehbî Divânı. Kültür Turizm Bak. e-kitap, Kültür Eserleri 514.www.kulturturizm.gov.tr. (erişim tarihi: 28.02.2014).
Yöntem, Ali Canip (1946). "Sünbülzâde Vehbî". İstanbul Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Dergisi 2: 81-104
Yurtseven, Necmettin (hzl.)(2003). Türk Edebiyatında Arapça-Türkçe Lugatlar ve Sünbülzade Vehbî’nin Nuhbesi. Doktora Tezi. Ankara: Ankara Üniversitesi.
Madde Yazım Bilgileri
Yazar: DOÇ. DR. MÜBERRA GÜRGENDERELİYayın Tarihi: 20.03.2014Güncelleme Tarihi: 10.12.2020Eserlerinden Örnekler
Gazel
Bahâr eyyâmıdır ey dil figân-ı 'aşkı müzdâd et
Misâl-i 'andelîb ol gül-ruhun bâğında feryâd et
Fırât u Dicle-âsâ cûşiş-i eşk-i revânınla
O şuhun cennet-i kûyun behişt-âbâd-ı Bağdâd et
Yeter yıktın dil-i vîrânımı şimdengerü yap yap
Gel ey genc-i ümîdim gel meded lutfunla âbâd et
Ne hâcet pâdişâhım âşıka tîg-i sitem çekmek
Niçün zahmet verirsin kendine ağyârı cellâd et
Hücûm etti derûnum hısnına ceyş-i gam-ı hicrân
Mey-i pür-zûr ile sâkî pey-â-pey durma imdâd et
Amân ey şûh-ı tersâ kayd-ı zülfünde giriftârım
Esîr oldumsa da kâfir mürüvvet yok mu âzâd et
Unutma kûşe-i hicrânda bu Vehbî-i mahzûnu
Peyâm-ı vuslatınla gâhice yâd eyleyip şâd et
(Beyzadeoğlu, Süreyya (2000). Sünbülzâde Vehbî, İstanbul: Şule Yay. 112)
Kelâmiyye (Sühan Kasidesi)
Sühan oldur ki ola âyet-i kübrâ-yı sühan
Yazıla safha-i i‘câzda a‘lâ-yı sühan
Şâ‘ir oldur ki anın kalbine Hassân gibi
Nefha-i Rûh-ı emîn eyleye ilkâ-yı sühan
Husrev-i mülk-i sühan ana denir kim kalemi
Çeke menşûr-ı hayâlâtına tuğrâ-yı sühan
Eyleye şa‘şa‘a-i fikreti mânend-i Kelîm
Ceyb-i ma‘nâda nümûde yed-i beyzâ-yı sühan
Hızr u İskenderi sîrâb ede cûy-ı nazmı
Eylese âb-ı hayâta bedel icrâ-yı sühan
…
Mey-i meyhâne ile muğbeçeyi yâd ederek
Oldular Bekrî gibi mey-gede-pîrâ-yı sühan
Nev-bahâr olsa bahâriyye-i gül bülbül ile
Âkıbet köhne bahâr oldu ser-â-pây-ı sühan
Mültezim menkıbe-i Kays ise bilmem ne dimek
İzdivâc etti mi Mecnûn ile Leylâ-yı sühan
…
Sarfa sarf eylemeyip medreselerde ömrün
Geçinir ba‘zı yobaz suhte de monlâ-yı sühan
(Beyzadeoğlu, Süreyya (2000). Sünbülzâde Vehbî, İstanbul: Şule Yay. 96-102.)
Lutfiyye
Der-‘İlm-i Nücûm
Çıkarırlar senede bir takvîm
Olma sen tâlib-i ‘ilm-i tencîm
Recm-i gayb ettiğiçün ehl-i nücûm
Oldu mânend-i şeyâtîn mercûm
Ekserî sözleridir kizb-i sarîh
Ne ‘amel binde biri çıksa sahîh
Çok müneccim bilirim ki bî-peyvend
Yıldıza akçe için attı kemend
Ben de evvel okumuştum ammâ
İ‘tibâr eylemedim nev-‘ummâ
Bilmeğe kıble ile evkâtı
Kesbin olmaz o kadar âfâkı
Eyleme hey’ete sarf-ı makdûr
Göğe çıkmak gibidir dûr-â-dûr
Sûret-i hâl-i husûf ile kusûf
Olur ednâ ‘amel ile mekşûf
İrtifâ‘ almağa beyne’l-ahbâb
Ramazana yakışır usturlâb
(Beyzadeoğlu, Süreyya (2004). Sünbülzâde Vehbî Lutfiyye. İstanbul: MEB Yay. 51-53.)
Tuhfe-i Vehbî
Kıt'a-i Bü'l-'aceb Ez Ni'met-i Rab
Ne güzel ya'ni zihî efid 'aceb
Dahı şâyeste vü şâyân enseb
Oldu çesbân u münâsib dimeğe
Yaraşıklı dime mefhûmu sebeb
Fârsîde dahı müsta'meldir
'Arabîde çene altı gabgab
Heme dinse dükeli dir Etrâk
Esrü dir Çağatay ya'nî heb
Herze-gû ol ki sözü saçma ola
Lâf ma'nâsı güzaf u dahı keb
Duht-ı rez duhter-i rez bâde dimek
'Arabî tercemesi binti 'ineb
Oldu teb-hâle girîven ü uçuk
Ditremek lerze dinir sıtmaya teb
(Kılıç, Atabey (2007). “Türkçe-Farsça Manzum Sözlüklerden Tuhfe-i Vehbî”. Turkish Studies 2/2: 424.)
İlişkili Maddeler
Yayın Tarihi: 20.03.2014Güncelleme Tarihi: 10.12.2020Eserlerinden Örnekler
Gazel
Bahâr eyyâmıdır ey dil figân-ı 'aşkı müzdâd et
Misâl-i 'andelîb ol gül-ruhun bâğında feryâd et
Fırât u Dicle-âsâ cûşiş-i eşk-i revânınla
O şuhun cennet-i kûyun behişt-âbâd-ı Bağdâd et
Yeter yıktın dil-i vîrânımı şimdengerü yap yap
Gel ey genc-i ümîdim gel meded lutfunla âbâd et
Ne hâcet pâdişâhım âşıka tîg-i sitem çekmek
Niçün zahmet verirsin kendine ağyârı cellâd et
Hücûm etti derûnum hısnına ceyş-i gam-ı hicrân
Mey-i pür-zûr ile sâkî pey-â-pey durma imdâd et
Amân ey şûh-ı tersâ kayd-ı zülfünde giriftârım
Esîr oldumsa da kâfir mürüvvet yok mu âzâd et
Unutma kûşe-i hicrânda bu Vehbî-i mahzûnu
Peyâm-ı vuslatınla gâhice yâd eyleyip şâd et
(Beyzadeoğlu, Süreyya (2000). Sünbülzâde Vehbî, İstanbul: Şule Yay. 112)
Kelâmiyye (Sühan Kasidesi)
Sühan oldur ki ola âyet-i kübrâ-yı sühan
Yazıla safha-i i‘câzda a‘lâ-yı sühan
Şâ‘ir oldur ki anın kalbine Hassân gibi
Nefha-i Rûh-ı emîn eyleye ilkâ-yı sühan
Husrev-i mülk-i sühan ana denir kim kalemi
Çeke menşûr-ı hayâlâtına tuğrâ-yı sühan
Eyleye şa‘şa‘a-i fikreti mânend-i Kelîm
Ceyb-i ma‘nâda nümûde yed-i beyzâ-yı sühan
Hızr u İskenderi sîrâb ede cûy-ı nazmı
Eylese âb-ı hayâta bedel icrâ-yı sühan
…
Mey-i meyhâne ile muğbeçeyi yâd ederek
Oldular Bekrî gibi mey-gede-pîrâ-yı sühan
Nev-bahâr olsa bahâriyye-i gül bülbül ile
Âkıbet köhne bahâr oldu ser-â-pây-ı sühan
Mültezim menkıbe-i Kays ise bilmem ne dimek
İzdivâc etti mi Mecnûn ile Leylâ-yı sühan
…
Sarfa sarf eylemeyip medreselerde ömrün
Geçinir ba‘zı yobaz suhte de monlâ-yı sühan
(Beyzadeoğlu, Süreyya (2000). Sünbülzâde Vehbî, İstanbul: Şule Yay. 96-102.)
Lutfiyye
Der-‘İlm-i Nücûm
Çıkarırlar senede bir takvîm
Olma sen tâlib-i ‘ilm-i tencîm
Recm-i gayb ettiğiçün ehl-i nücûm
Oldu mânend-i şeyâtîn mercûm
Ekserî sözleridir kizb-i sarîh
Ne ‘amel binde biri çıksa sahîh
Çok müneccim bilirim ki bî-peyvend
Yıldıza akçe için attı kemend
Ben de evvel okumuştum ammâ
İ‘tibâr eylemedim nev-‘ummâ
Bilmeğe kıble ile evkâtı
Kesbin olmaz o kadar âfâkı
Eyleme hey’ete sarf-ı makdûr
Göğe çıkmak gibidir dûr-â-dûr
Sûret-i hâl-i husûf ile kusûf
Olur ednâ ‘amel ile mekşûf
İrtifâ‘ almağa beyne’l-ahbâb
Ramazana yakışır usturlâb
(Beyzadeoğlu, Süreyya (2004). Sünbülzâde Vehbî Lutfiyye. İstanbul: MEB Yay. 51-53.)
Tuhfe-i Vehbî
Kıt'a-i Bü'l-'aceb Ez Ni'met-i Rab
Ne güzel ya'ni zihî efid 'aceb
Dahı şâyeste vü şâyân enseb
Oldu çesbân u münâsib dimeğe
Yaraşıklı dime mefhûmu sebeb
Fârsîde dahı müsta'meldir
'Arabîde çene altı gabgab
Heme dinse dükeli dir Etrâk
Esrü dir Çağatay ya'nî heb
Herze-gû ol ki sözü saçma ola
Lâf ma'nâsı güzaf u dahı keb
Duht-ı rez duhter-i rez bâde dimek
'Arabî tercemesi binti 'ineb
Oldu teb-hâle girîven ü uçuk
Ditremek lerze dinir sıtmaya teb
(Kılıç, Atabey (2007). “Türkçe-Farsça Manzum Sözlüklerden Tuhfe-i Vehbî”. Turkish Studies 2/2: 424.)
İlişkili Maddeler
Güncelleme Tarihi: 10.12.2020Eserlerinden Örnekler
Gazel
Bahâr eyyâmıdır ey dil figân-ı 'aşkı müzdâd et
Misâl-i 'andelîb ol gül-ruhun bâğında feryâd et
Fırât u Dicle-âsâ cûşiş-i eşk-i revânınla
O şuhun cennet-i kûyun behişt-âbâd-ı Bağdâd et
Yeter yıktın dil-i vîrânımı şimdengerü yap yap
Gel ey genc-i ümîdim gel meded lutfunla âbâd et
Ne hâcet pâdişâhım âşıka tîg-i sitem çekmek
Niçün zahmet verirsin kendine ağyârı cellâd et
Hücûm etti derûnum hısnına ceyş-i gam-ı hicrân
Mey-i pür-zûr ile sâkî pey-â-pey durma imdâd et
Amân ey şûh-ı tersâ kayd-ı zülfünde giriftârım
Esîr oldumsa da kâfir mürüvvet yok mu âzâd et
Unutma kûşe-i hicrânda bu Vehbî-i mahzûnu
Peyâm-ı vuslatınla gâhice yâd eyleyip şâd et
(Beyzadeoğlu, Süreyya (2000). Sünbülzâde Vehbî, İstanbul: Şule Yay. 112)
Kelâmiyye (Sühan Kasidesi)
Sühan oldur ki ola âyet-i kübrâ-yı sühan
Yazıla safha-i i‘câzda a‘lâ-yı sühan
Şâ‘ir oldur ki anın kalbine Hassân gibi
Nefha-i Rûh-ı emîn eyleye ilkâ-yı sühan
Husrev-i mülk-i sühan ana denir kim kalemi
Çeke menşûr-ı hayâlâtına tuğrâ-yı sühan
Eyleye şa‘şa‘a-i fikreti mânend-i Kelîm
Ceyb-i ma‘nâda nümûde yed-i beyzâ-yı sühan
Hızr u İskenderi sîrâb ede cûy-ı nazmı
Eylese âb-ı hayâta bedel icrâ-yı sühan
…
Mey-i meyhâne ile muğbeçeyi yâd ederek
Oldular Bekrî gibi mey-gede-pîrâ-yı sühan
Nev-bahâr olsa bahâriyye-i gül bülbül ile
Âkıbet köhne bahâr oldu ser-â-pây-ı sühan
Mültezim menkıbe-i Kays ise bilmem ne dimek
İzdivâc etti mi Mecnûn ile Leylâ-yı sühan
…
Sarfa sarf eylemeyip medreselerde ömrün
Geçinir ba‘zı yobaz suhte de monlâ-yı sühan
(Beyzadeoğlu, Süreyya (2000). Sünbülzâde Vehbî, İstanbul: Şule Yay. 96-102.)
Lutfiyye
Der-‘İlm-i Nücûm
Çıkarırlar senede bir takvîm
Olma sen tâlib-i ‘ilm-i tencîm
Recm-i gayb ettiğiçün ehl-i nücûm
Oldu mânend-i şeyâtîn mercûm
Ekserî sözleridir kizb-i sarîh
Ne ‘amel binde biri çıksa sahîh
Çok müneccim bilirim ki bî-peyvend
Yıldıza akçe için attı kemend
Ben de evvel okumuştum ammâ
İ‘tibâr eylemedim nev-‘ummâ
Bilmeğe kıble ile evkâtı
Kesbin olmaz o kadar âfâkı
Eyleme hey’ete sarf-ı makdûr
Göğe çıkmak gibidir dûr-â-dûr
Sûret-i hâl-i husûf ile kusûf
Olur ednâ ‘amel ile mekşûf
İrtifâ‘ almağa beyne’l-ahbâb
Ramazana yakışır usturlâb
(Beyzadeoğlu, Süreyya (2004). Sünbülzâde Vehbî Lutfiyye. İstanbul: MEB Yay. 51-53.)
Tuhfe-i Vehbî
Kıt'a-i Bü'l-'aceb Ez Ni'met-i Rab
Ne güzel ya'ni zihî efid 'aceb
Dahı şâyeste vü şâyân enseb
Oldu çesbân u münâsib dimeğe
Yaraşıklı dime mefhûmu sebeb
Fârsîde dahı müsta'meldir
'Arabîde çene altı gabgab
Heme dinse dükeli dir Etrâk
Esrü dir Çağatay ya'nî heb
Herze-gû ol ki sözü saçma ola
Lâf ma'nâsı güzaf u dahı keb
Duht-ı rez duhter-i rez bâde dimek
'Arabî tercemesi binti 'ineb
Oldu teb-hâle girîven ü uçuk
Ditremek lerze dinir sıtmaya teb
(Kılıç, Atabey (2007). “Türkçe-Farsça Manzum Sözlüklerden Tuhfe-i Vehbî”. Turkish Studies 2/2: 424.)
İlişkili Maddeler
Eserlerinden Örnekler
Gazel
Bahâr eyyâmıdır ey dil figân-ı 'aşkı müzdâd et
Misâl-i 'andelîb ol gül-ruhun bâğında feryâd et
Fırât u Dicle-âsâ cûşiş-i eşk-i revânınla
O şuhun cennet-i kûyun behişt-âbâd-ı Bağdâd et
Yeter yıktın dil-i vîrânımı şimdengerü yap yap
Gel ey genc-i ümîdim gel meded lutfunla âbâd et
Ne hâcet pâdişâhım âşıka tîg-i sitem çekmek
Niçün zahmet verirsin kendine ağyârı cellâd et
Hücûm etti derûnum hısnına ceyş-i gam-ı hicrân
Mey-i pür-zûr ile sâkî pey-â-pey durma imdâd et
Amân ey şûh-ı tersâ kayd-ı zülfünde giriftârım
Esîr oldumsa da kâfir mürüvvet yok mu âzâd et
Unutma kûşe-i hicrânda bu Vehbî-i mahzûnu
Peyâm-ı vuslatınla gâhice yâd eyleyip şâd et
(Beyzadeoğlu, Süreyya (2000). Sünbülzâde Vehbî, İstanbul: Şule Yay. 112)
Kelâmiyye (Sühan Kasidesi)
Sühan oldur ki ola âyet-i kübrâ-yı sühan
Yazıla safha-i i‘câzda a‘lâ-yı sühan
Şâ‘ir oldur ki anın kalbine Hassân gibi
Nefha-i Rûh-ı emîn eyleye ilkâ-yı sühan
Husrev-i mülk-i sühan ana denir kim kalemi
Çeke menşûr-ı hayâlâtına tuğrâ-yı sühan
Eyleye şa‘şa‘a-i fikreti mânend-i Kelîm
Ceyb-i ma‘nâda nümûde yed-i beyzâ-yı sühan
Hızr u İskenderi sîrâb ede cûy-ı nazmı
Eylese âb-ı hayâta bedel icrâ-yı sühan
…
Mey-i meyhâne ile muğbeçeyi yâd ederek
Oldular Bekrî gibi mey-gede-pîrâ-yı sühan
Nev-bahâr olsa bahâriyye-i gül bülbül ile
Âkıbet köhne bahâr oldu ser-â-pây-ı sühan
Mültezim menkıbe-i Kays ise bilmem ne dimek
İzdivâc etti mi Mecnûn ile Leylâ-yı sühan
…
Sarfa sarf eylemeyip medreselerde ömrün
Geçinir ba‘zı yobaz suhte de monlâ-yı sühan
(Beyzadeoğlu, Süreyya (2000). Sünbülzâde Vehbî, İstanbul: Şule Yay. 96-102.)
Lutfiyye
Der-‘İlm-i Nücûm
Çıkarırlar senede bir takvîm
Olma sen tâlib-i ‘ilm-i tencîm
Recm-i gayb ettiğiçün ehl-i nücûm
Oldu mânend-i şeyâtîn mercûm
Ekserî sözleridir kizb-i sarîh
Ne ‘amel binde biri çıksa sahîh
Çok müneccim bilirim ki bî-peyvend
Yıldıza akçe için attı kemend
Ben de evvel okumuştum ammâ
İ‘tibâr eylemedim nev-‘ummâ
Bilmeğe kıble ile evkâtı
Kesbin olmaz o kadar âfâkı
Eyleme hey’ete sarf-ı makdûr
Göğe çıkmak gibidir dûr-â-dûr
Sûret-i hâl-i husûf ile kusûf
Olur ednâ ‘amel ile mekşûf
İrtifâ‘ almağa beyne’l-ahbâb
Ramazana yakışır usturlâb
(Beyzadeoğlu, Süreyya (2004). Sünbülzâde Vehbî Lutfiyye. İstanbul: MEB Yay. 51-53.)
Tuhfe-i Vehbî
Kıt'a-i Bü'l-'aceb Ez Ni'met-i Rab
Ne güzel ya'ni zihî efid 'aceb
Dahı şâyeste vü şâyân enseb
Oldu çesbân u münâsib dimeğe
Yaraşıklı dime mefhûmu sebeb
Fârsîde dahı müsta'meldir
'Arabîde çene altı gabgab
Heme dinse dükeli dir Etrâk
Esrü dir Çağatay ya'nî heb
Herze-gû ol ki sözü saçma ola
Lâf ma'nâsı güzaf u dahı keb
Duht-ı rez duhter-i rez bâde dimek
'Arabî tercemesi binti 'ineb
Oldu teb-hâle girîven ü uçuk
Ditremek lerze dinir sıtmaya teb
(Kılıç, Atabey (2007). “Türkçe-Farsça Manzum Sözlüklerden Tuhfe-i Vehbî”. Turkish Studies 2/2: 424.)
İlişkili Maddeler
Sn. | Madde Adı | D.Tarihi / Ö.Tarihi | Benzerlik | İncele |
---|---|---|---|---|
1 | RAHMÎ, Gebeli-zâde | d. ? - ö. 19. yüzyıl | Doğum Yeri | Görüntüle |
2 | HÂMÎ, Abdu’l-Gaffâr | d. ? - ö. 1891-1892 | Doğum Yeri | Görüntüle |
3 | ŞAZÎ | d. ? - ö. ? | Doğum Yeri | Görüntüle |
4 | RAHMÎ, Gebeli-zâde | d. ? - ö. 19. yüzyıl | Doğum Yılı | Görüntüle |
5 | HÂMÎ, Abdu’l-Gaffâr | d. ? - ö. 1891-1892 | Doğum Yılı | Görüntüle |
6 | ŞAZÎ | d. ? - ö. ? | Doğum Yılı | Görüntüle |
7 | RAHMÎ, Gebeli-zâde | d. ? - ö. 19. yüzyıl | Ölüm Yılı | Görüntüle |
8 | HÂMÎ, Abdu’l-Gaffâr | d. ? - ö. 1891-1892 | Ölüm Yılı | Görüntüle |
9 | ŞAZÎ | d. ? - ö. ? | Ölüm Yılı | Görüntüle |
10 | RAHMÎ, Gebeli-zâde | d. ? - ö. 19. yüzyıl | Meslek | Görüntüle |
11 | HÂMÎ, Abdu’l-Gaffâr | d. ? - ö. 1891-1892 | Meslek | Görüntüle |
12 | ŞAZÎ | d. ? - ö. ? | Meslek | Görüntüle |
13 | RAHMÎ, Gebeli-zâde | d. ? - ö. 19. yüzyıl | Alan/Yüzyıl/Saha | Görüntüle |
14 | HÂMÎ, Abdu’l-Gaffâr | d. ? - ö. 1891-1892 | Alan/Yüzyıl/Saha | Görüntüle |
15 | ŞAZÎ | d. ? - ö. ? | Alan/Yüzyıl/Saha | Görüntüle |
16 | RAHMÎ, Gebeli-zâde | d. ? - ö. 19. yüzyıl | Madde Adı | Görüntüle |
17 | HÂMÎ, Abdu’l-Gaffâr | d. ? - ö. 1891-1892 | Madde Adı | Görüntüle |
18 | ŞAZÎ | d. ? - ö. ? | Madde Adı | Görüntüle |