Madde Detay
YAZICIOĞLU MEHMED EFENDİ, Şeyh Mehmed Efendi
(d. ?/? - ö. 855/1451)
mutasavvıf şair
(Divan/Yazılı Edebiyat / Başlangıç-15. Yüzyıl / Anadolu-Osmanlı-Türkiye)
ISBN: 978-9944-237-86-4
Asıl adı Mehmed’dir. Yazıcıoğlu Mehmed Efendi, Şemsiyye adlı eseriyle tanınan Ankaralı Yazıcı Sâlih’in oğlu, Envâru’l Âşıkîn yazarı Ahmed-i Bîcân’ın ağabeyidir. Kaynaklarda doğum yeri hakkında kesin bir bilgi bulunmamaktadır. Latîfî’ye (Canım 2000: 131) göre asıl vatanı Gelibolu’dur. İlk öğrenimini babasından aldı, bir yandan Arapça ve Farsça, diğer yandan manevî ilimleri tahsil etti. Daha sonra, Mollâ Zeynüddîn isimli Mısırlı bir âlimden ders okudu. Mehmed Efendi’nin; eserlerini hazırlarken Arapça fıkıh, kelam, tefsir, hadis gibi farklı ilim dallarına ait kitaplardan faydalanması, iyi bir tahsil gördüğünün en önemli göstergesidir. Yazıcıoğlu, kardeşi Ahmed-i Bîcân’la dönemin büyük mürşidi Hâcı Bayram-ı Velî’ye dolayısıyla Bayramiye tarikatına intisap etmişse de Latîfî (Canım 2000: 132), onun mürşit olduğuna dair herhangi bir malumatın bulunmadığını belirtmektedir. Ayrıca çilehaneye ne zaman girdiği ve orada ne kadar kaldığı da belli değildir. Sadece zaman zaman çilehanesinde inzivaya çekildiğini Muhammediyye’sindeki bazı beyitlerle delillendirmek mümkündür (Çelebioğlu 1998: 161). Çilehanesi, Gelibolu Namazgâh yöresindeki Hamza Koyu sahillerinde yer alan büyük bir kayaya oyulmuş iki odadan ibarettir. Evliyâ Çelebi (1970: 318), tekkesinin ulu bir âsitâne olduğunu, Bayramiye tarikatından pek çok fukaraya ev sahipliği yaptığını bildirdiği Yazıcıoğlu Mehmed Efendi’nin vefat tarihinin 855/1451 olduğunu kaydetmiştir.
Yazdıkları Balkanlardan Orta Asya’ya kadar Türk nüfusun bulunduğu hemen her coğrafyada beğenilerek okunan Yazıcıoğlu Mehmed Efendi'ye ait Arapça ve Türkçe manzum-mensur eserler şunlardır:
1. Megâribü’z-Zamân: Tam adı Megâribü’z-Zamân Li-Gurûbi’l-Eşyâ Fi’l-Ayn ve’l-Iyân olan bu Arapça mensur eser, hem Muhammediyye’nin hem de Ahmed-i Bîcân tarafından kaleme alınan mensur Envârü’l Âşıkîn’in aslını oluşturmaktadır. Kitap beş bölümdür. Ahmed-i Bîcân bunun beş vakit namaza işaret ettiğine değinmiştir. Bu bölümlerde genel olarak kâinatın yaratılışına, peygamberlere, meleklere ve kıyamete dair hadiselere yer verilmiştir. Eserin yazma nüshaları “Nuruosmaniye Kütüphanesi Nr. 2593; Topkapı Sarayı Müzesi, Emanet Haziresi Nr. 1283; Konya Bölge Yazma Eserler Kütüphanesi Burdur İl Halk Kütüphanesi Koleksiyonu Nr. 2063; Konya Bölge Yazma Eserler Kütüphanesi Antalya Akseki Yeğen Mehmet Paşa İlçe Halk Kütüphanesi Koleksiyonu Nr. 132; Beyazıt Devlet Kütüphanesi Nr. 1784; Süleymaniye Kütüphanesi, Hekimoğlu Nr. 509”da kayıtlıdır.
2. Şerh-i Füsûsü’l-Hikem: El-Müntehâ Ale’l-Füsûs, Muhyiddîn-i Arabî’nin Füsûsü’l-Hikem’ine yapılmış Arapça bir şerhtir. Megâribü’z-Zamân’a nazaran hacimsiz bir eserdir. Birçok kaynakta (Çelebioğlu 1996: 174) bu şerhe, Şeyh Müeyyedinü’l-Cendî şerhinin kaynaklık ettiği belirtilmektedir. Yazıcıoğlu Mehmed'in, ömrünün son yıllarında kaleme aldığı risâlesinin son sayfalarında altmış üç beyitlik müstezat şeklinde bir Arapça Kasîde-i Rabbâniyye yer almaktadır. Eserin yazma nüshalarının bulunduğu kütüphaneler şunlardır: “Nuruosmaniye Kütüphanesi Nr. 2466; Süleymaniye Kütüphanesi, Esad Efendi Nr. 175; Pertev Paşa Nr. 293; Lala İsmail Nr. 162”. Şerh-i Füsûsü’l-Hikem, 870/1465 senesinde Ahmed-i Bîcân tarafından genişletilerek Müntehâ adıyla Türkçeye çevrilmiştir. Bu metnin nüshası “Süleymaniye Kütüphanesi, Kılıç Ali Paşa Nr. 630”da kayıtlıdır.
3. Muhammediyye: Eserin tam adı Kitâbu Muhammediyye Fî Na’tı Seyyidi’l-Ȃlemîn Habîbillâhi’l-A’zam Ebi’l-Kâsım Muhammedü’l-Mustafâ'dır. Müellif, kitabın yazımına 850/1446-47 yılında başlamış ve onu, Cemaziyelâhir 853/ğustos 1449 tarihinde Gelibolu’da tamamlamıştır (Ahmed-i Bîcân: vr. 284b). Yazıcıoğlu, bu metni Arapça Megâribü’z-Zamân’ının Hz. Peygamber ve ashabıyla alakalı kısımlarını Türkçe olarak yeniden yazmak suretiyle meydana getirmiştir. Resûl-i Ekrem’in dilinden aktardığı;
Yenile mevlidüm çıksun cihâna
Egerçi söylenür dehren fe-dehrâ (Çelebioğlu 1996: 5)
beytiyle eserinin aynı zamanda mevlid özelliği taşıdığına da işaret etmektedir. Değişik konulardaki manzumelerden oluşan Muhammediyye üç ana bölümdür. Yaratılışla ilgili birinci bölüm metnin 1-1413, Hz. Muhammed’in doğumu, hayatı, mucizeleri ve yakınlarıyla ilgili ikinci bölüm 1414-4756, kıyamet alametleri ve ahret hayatıyla alakalı üçüncü bölüm de 4757-8765. beyitlerini kapsamaktadır. Eserin müellif hatlı harekeli nüshası bugün “Vakıflar Genel Müdürlüğü Arşiv ve Neşriyat Müdürlüğü Kütüphanesi 43l/A”da kayıtlıdır. Muhammediyye’nin yetmişe yakın nüshası İstanbul’da, yüzün üzerinde nüshası Anadolu’da, ondan fazla nüshası da Londra, Vatikan ve Kahire başta olmak üzere yurt dışı kütüphanelerde bulunmaktadır. Muhammediyye'nin eski harflerle yirminin üzerinde baskısı yapılmıştır. Eser üzerinde Can (1977), Durmuş (1977) ve Dübüş (1977) mezuniyet; Akkuş (2010), Kutlu Ergür (1998), Aslantaş Göze (2007) ve Gümüş (2011) yüksek lisans; Çelebioğlu (1971) doktora çalışması yapmıştır. Muhammediyye, Âmil Çelebioğlu (1975) tarafından önce günümüz Türkçesine aktarılarak, daha sonra çeviriyazılı tenkitli metin şeklinde neşredilmiştir (1996). Eser, Güçlü (1969) ve Akçiçek (1984) tarafından da yeni harflerle yayımlanmıştır.
Yazıcıoğlu’nu, halk arasında meşhur ve makbul olan Muhammediyye’nin müellifi olarak tanıtan Latîfî; bu eserin gönüllere şifa bir üslûbu olduğuna değinmiş ve şairin tercümedeki muvaffakiyetinin altını çizmiştir (Canım 2000: 132). Çelebioğlu (1996); dilinin döneminin gramer özelliklerini yansıtması bakımından metnin çok değerli olduğuna değinmiştir. On beşinci yüzyıl Anadolu Türkçesi açısından oldukça zengin bir dil malzemesine sahip olan Muhammediyye’nin sade, samimî bir dili, akıcı bir üslûbu vardır. Kitabın günümüze kadar hemen her devirde beğenilerek okunması, müellifin ifade gücünün ve samimî ifadesinin önemli bir delilidir. Nitekim Yazıcıoğlu’nun kullandığı halk tabirleri, atasözleri ve deyimler geniş halk kitleleri üzerinde tesirli olmuş; üslubunun akıcılığı da Muhammediyye’nin bestelenip asırlar boyunca Mevlid gibi dilden dile aktarılmasını sağlamıştır.
Kaynakça
Ahmed-i Bîcân. Envârü’l Âşıkîn. Süleymaniye Kütüphanesi. Hasip Efendi Bölümü. Nr. 211. vr. 284b.
Akçiçek, Abdülkadir (hzl.) (1984). Muhammediye. İstanbul: Kitabevi.
Akkuş, Ahmet (2010). Yazıcıoğlu Muhammed ve Muhammediye Adlı Eserinin Kültür Tarihimizdeki Yeri. Yüksek Lisans Tezi. Rize: Rize Üniversitesi.
Can, Vahdettin (1977). Muhammediye'nin Tahlili (Şekil ve Muhteva Yönünden 744-7751. Beyitler). Mezuniyet Tezi. Erzurum: Atatürk Üniversitesi.
Canım, Rıdvan (hzl.) (2000). Latîfî, Tezkiretü’ş-Şu’arâ ve Tabsıratü’n-Nuzamâ (İnceleme - Metin). Ankara: AKM Yay.
Çelebioğlu, Âmil (1971). Yazıcıoğlu Mehmed ve Muhammediyesi. Doktora Tezi. Erzurum: Atatürk Üniversitesi.
Çelebioğlu, Âmil (1998). “Yazıcıoğlu Mehmed ve Muahmmediye’si”. Eski Türk Edebiyatı Araştırmaları. İstanbul: MEB Yay. 159-174.
Çelebioğlu, Âmil (hzl.) (1996). Muhammediye. 2 C. İstanbul: MEB Yay.
Durmuş, Osman (1977). Yazıcıoğlu Mehmed'in Muhammediyesi (2216-3181. Beyitler). Mezuniyet Tezi. Erzurum: Atatürk Üniversitesi.
Dübüş, Mustafa (1977). Yazıcıoğlu Mehmed'in Muhammediyesi (1-1000. Beyitler). Mezuniyet Tezi. Erzurum: Atatürk Üniversitesi.
Ergür Kutlu, Havva (1998). Muhammediye Üzerinde Yardımcı Fiil İncelemesi. Yüksek Lisans Tezi. Denizli: Pamukkale Üniversitesi.
Evliyâ Çelebi (1970). Evliya Çelebi Seyahatnamesi. C. 10. Çev. Z. Danışman. İstanbul: Zuhuri Danışman Yayınevi.
Göze Aslantaş, Ferhunde (2007). Yazıcıoğlu Mehmed'in Muhammediye'si Üzerinde Dil Bilgisi Çalışması (İnceleme-Metin-İndeks 41b-80a). Yüksek Lisans Tezi. Sivas: Cumhuriyet Üniversitesi.
Güçlü, Âgah (hzl.) (1969). Muhammediye. İstanbul: İnkılap ve Aka Kitabevleri.
Gümüş, Fatih (2011). Muhammediye Adlı Manzum Eserdeki Hadislerin Tahric ve Değerlendirmesi. Yüksek Lisans Tezi. Rize: Rize Üniversitesi.
Günay, Ünver (1999). Erzurum ve Çevre Köylerinde Dini Hayat. İstanbul: Erzurum Kitaplığı.
Gündüz, Erol (2009). “Divan ve Halk Edebiyatı Sanatçılarına İlham Kaynağı Olan Rüya”. Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi (22): 187-202.
Güzel, Abdurrahman (2006). Dinî-Tasavvufî Türk Edebiyatı. Ankara: Akçağ Yay.
Kara, Mustafa (1999). “IV. ve XV. Yüzyıllarda Osmanlı Toplumunu Besleyen Türkçe Kitaplar”. Uludağ Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi Dergisi (8): 29-58.
Kartal, Ahmet (2011). “XVIII. Yüzyıl Klasik Türk Edebiyatı: Mesneviler”. Turkish Studies International Periodical For The Languages, Literature and History of Turkish or Turkic 6 (1): 211-234.
Kelpetin Arpaguş, Hatice (2001). Osmanlı Halkının Geleneksel İslâm Anlayışı ve Kaynakları. İstanbul: Çamlıca Yay.
Kılıç, Filiz (hzl.) (2010). Âşık Çelebi, Meşâ’irü’ş-Şu’arâ (İnceleme - Metin). C. 1. İstanbul: İstanbul Araştırmaları Enstitüsü Yay.
Önal, Sevda (2007). “Sebeb-i Teliflerdeki Ortak ve Farklı Temalar”. A. Ü. Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Dergisi (35): 105-124.
Özer, Ahmet Ali (2010). “Yazıcıoğlu Mehmed ve Muhammediyesi”. Yağmur Dil Kültür ve Edebiyat Dergisi (49): 37-42.
Öztürk, Abdülvehhap (2005). Muhammediye. İstanbul: Çelik Yayınevi.
Pekolcay, Necla (1968). İslâmi Türk Edebiyatı. İstanbul: İslâm Medeniyeti Yay.
Pekolcay, Necla (1994). İslâmi Türk Edebiyatı. İstanbul: Kitabevi Yay.
Pekolcay, Necla (1994). İslâmi Türk Edebiyatında Şekil ve Nevilere Giriş. İstanbul: Kitabevi Yay.
Uzun, Mustafa (1993). “Muhammediye”. Osmanlı Ansiklopedisi. C. II. İstanbul. 100-101.
Uzun, Mustafa (1993). “Muhammediyye”. İslâm Ansiklopedisi. C. XXX. İstanbul: TDV Yay. 586-587.
Madde Yazım Bilgileri
Yazar: DR. ÖĞR. ÜYESİ HASAN GÖKÇEYayın Tarihi: 28.08.2014Güncelleme Tarihi: 08.11.2020Eserlerinden Örnekler
Muhammediyye’den
Sebebü Te’lîfi’r-Risâleti’l-Muhammediyye
Meğer günlerde bir gün emr-i takdîr
Oturmışdum Gelibolu’da sırrâ
Elümi çekmiş idüm cümle halktan
Dilümde zikr idi kalbümde zikrâ
Gelibolu’nun ol âşıklarından
Dirildiler gelüp katuma turrâ
Didiler kim niçün kılmazsın ey dost
Resûlun vasfını âlemde büşrâ
Didüm ey gözlerüm nûrı cemâ’at
İrün devletlere izzen ve nasrâ
Bulun Allah Resûlü'llâh katında
Yüce izzetleri mecden ve fahrâ
İşitdinüz niçe dürlü haberler
Husûsâ sîreler oldu müserrâ
Düzülmüştür nice mevlîd kitâbı
Yazılmıştır niçe evsâf-ı kübrâ
Bilinmişdür denilmişdür okınmış
Anılmışdur kamu kübrâ ve sugrâ
Didiler nakl-i tefsîr olsa bize
Hadîs olsa kim olur ilm-i ahrâ
Didüm ger ola takdîr-i İlâhî
Koyam bu yüzde bir zülfi mutarrâ
Be-nâgâh düşüm olur bir gice ben
Görürem kim Muhammed sırr-ı esrâ
Oturmış nûr olup ashâb içinde
Temâmet nûr olur şerh ü sahârâ
Nikâb ile oturmışlar tutup saf
Gözükmekden kamu yüzler mu’arrâ
Öninde çîni tâslar dopdolu su
İçilmekten velî sular müberrâ
Didüm bir şahsa niçündür bu hâlet
Beyân it niçün iderler teberrâ
Didi kime açılsınlar nikâbı
Cemâlinden kim olurlar hayârâ
Veyâhûd kime virsünler şarâbı
Bu meclisde kim olurlar sükârâ
Bu sözi işidicek aglayuban
Yakamı eylemişem pâre pâre
Ne katlansın ciğerler bu firâka
Ne döysün uşbu derde seng-i hârâ
Bu kez çün zârılığum gördi ol şâh
Yüregüm yarasına urdı yara
Girü sırrumdan itdi bana irşâd
Ki gönlün perdesini aç dilârâ
Götür gönlün hicâbından nikâbı
Cemâlin nûrını cânunda ara
İçür hikmet şarâbın ümmetüme
Sözümi söyle halka âşikârâ
Tamâmet dolsun iller mu’cizâtum
Yetişsün sözlerüm mülk ü diyâra
Şu resme eyle imdi beni takrîr
İşitsün Mısr u Şâm Rûm u Buhârâ
Yenile mevlidüm çıksun cihâna
Egerçi söylenür dehren fe-dehrâ
Ki düpdüz âlemün halkı işitti
Benüm evsâfumı berren ve bahrâ
Kemâlâtum yetişdür sen dahi pes
İşitsün ümmetüm şehren fe-şehrâ
Bana ümmet olan şoldur ki dâyim
Hak’a hamd eyleye sabren ve şükrâ
Tuta buyruğın Allâh’un tamâmî
Sımaya hükmini farzan ve emrâ
Kişi kimi severs’anunla kopar
Severse taş dahi hasren ve neşrâ
Beni seven benüm ile kopısar
Bulısar mertebe fazlan ve kadrâ
Beni seven sözüm aydan işiden
Yüzümi gözleyen ıyden ve Kadrâ
Çü dili kulağı ola sözümde
Özi yüzi olan sadren ve bedrâ
Çü buyurdı bana sultân-ı kevneyn
Sözümi tutdum uş cebren ve kahrâ
Sığındum Hakk’a sığandum elimi
Ki yazam vasfını sırran ve cehrâ
İlâhî Yazıcıoğlu Muhammed
Kulundur hazretünde yüzi kara
Habîbün hürmetine afv et anı
Ki tâ dergâhuna fazlunla vara
Hudâ’yâ bâ-cemî’-i ehl-i îmân
Atâ kün fazl u rahmet feyz mârâ
(...)
Kâle'n-Nebiyyü salla'llâhu aleyhi ve sellem “İ'mel li-dünyâke bi-kadri makâmike fîhâ va’mel li-âhıretike bi-kadri bekâ’ike fîhâ va’mel lillâhi bi-kadri hâcetike ileyhi va’mel li'n-nâri bi-kadri sabrike aleyhâ”
Hadîsin ma’nîsi budur buyurdı bir sahâbîye
İşit bu sözi mervîdir dürüst nakl içre İhyâ’dan
Amel kıl didi dünyâ’çün cihanda oturduğun mikdâr
Amel kıl didi cennet’çün baka buldukça me’vâdan
Amel kıl didi Tanrı çün katında hâcetin mikdâr
Amel kıl didi od için oda sabrınca mesvâdan
Dimişdür Şeyh Gazzâlî cemî’î âlemin ilmi
Bu sözde cümle cem’ olup pes âgâh ol bu ma’nâdan
Münâsib bu söze girü buyurmışdur resûlu’llâh
Sözi esdâfına dürler dolupdur bahr-i Mesnâ’dan
Ömer oğlına buyurdı ki Abdullâh idi adı
İşit cân u gönülden kim akar sadr-ı mücellâdan
Kâle Resûlu'llâh salla'llâhü aleyhi ve sellem “Kün fi'd-dünyâ keenneke yarîbün veâbiru sebîlin ve udde nefseke min ehli’l-kubûri.”
Didi dünyâda şöyle ol nitekim bir garîb insan
Ki ya’nî hiç vatan tutma Semerkand u Buhâra’dan
Veyâ bir yolcu gibi ol ikâmet eyleme aslâ
Ki ya’nî hiç karâr itme elün çek zîr ü bâlâdan
Dahı sen kendi kendüzin kubûr ehlinden olmış bil
Ki ya’nî terk-i dünyâ kıl geçüp serrâ ve darrâdan
Bu sözinde resûlu’llah fenâya eyledi tenbîh
Ki tâlib olmaya magrûr geçe beyzâ ve sevdâdan
Be-küllî Hakk’a yüz tuta fenâ fi’llâh ola mutlak
Fenâdan da fenâ ola geçe ûlâ ve uhrâdan
Ölüm gelmezden ön öle kubûra girmeden dura
Bekâ-yı zâta haşr ola tecellî ire esmâdan
Ki zîrâ mahv olan kişi bu âlemden haber bilmez
Eser bilmez olur beklim sıfat esmâ-i hüsnâdan
Hemîn Allâh olur bâkî n’iderse hükm anun olur
Ne bilsün pes fenâ olan kişi ism-i müsemmâdan
Ölün ölmezden ön diyü buyurmışdı resûlu’llâh
Muhakkıklar pes aldılar rumûzı bu muammâdan
Tecellî irdi zâtından ena’llâhu didi bir kez
Anun’çün fârig oldılar hezârân Tûr-ı Mûsâ’dan
Kodılar mâ-siva’llâhı hevâdur diyü vallâhi
Resûlu’llâhı Allâh’ı sevüp yig cümle eşyâdan
Niçün sevmeyeler anı çün oldur canlarun cânı
Bulurlar anda cânânı bilenler sırr-ı ebhâdan
Habîb oldur tabîb oldur bu derde andadur dermân
Bu sevdâya devâ irmez hezârân Hızr u Îsâ’dan
Eger ehl-i hicâb anı muhakkak bilmese kimdür
Çü görmez Yûsuf’un yüzin ne hâsıl çeşm-i a’mâdan
Şehâdet iderüm ben de Muhammed’dür resulû’llâh
Risâlet tahtı üstinde münevver şems-i zehrâdan
Ayân itdi delâlâtı beyân itdi makâlâtı
Tamâm itdi makâlâtı yitişdürdi müheyyândan
Hudûdı eyledi icrâ uhûdu eyledi îfâ
Geçürdi cümle ahkâmı serâya tâ Süreyyâ’dan
Didi evvel kim ol Allâh Ehad’dır kim şerîki yok
Mukaddesdür ukûl irmez muarrâdur hem ârâdan
Hem isbât itdi kendüzin ki geldi halka Allâh’tan
Ki tâ inzâr ide halkı ferahlar vire büşrâdan
Pes isbât itdi hüccetle ki vardur âhiret mülki
Kıyâmet kopısar bir gün halâyık dura gabrâdan
Gireler cennete düpdüz ne denlü var ise mü’min
Doludur cennetün içi saray vildân u havrâdan
Cehennem odına yana cihandan küfr ile giden
Ebed kurtulmaya aslâ azâb-ı nâr-ı kübrâdan
Bu resme cümle ahkâmı kemâhî eyledi takrîr
Hiç eksik komadı didi hep irişdürdi zikrâdan
Buyurdı tâ’ate halkı ibâdet itdiler Hakk'a
Me’âsîden ırağ itdi kamu kübrâ ve sugrâdan
Küfürden şirkten ehvâdan arıtdı âlemün yüzin
Mutahhar kıldı dünyâyı sanemden Lât u Uzzâdan
Mahabbet itdi ahbâba adâvet itdi a'dâya
Cihâd itdi kemâlince yüceltdi dîni Tûbâ’dan
Dirîgâ âh evet n’idem ne dillere beyân idem
Ki dünyâdan sefer kıldı bekâya kondı menfâdan
Gel ey söz kadrini bilen işit cân u gönülden sen
Ol a’lâ seyyidün vasfın Yazıcıoğlu ednâdan
(Çelebioğlu, Âmil (hzl.) (1996). Muhammediye. C. 2. İstanbul: MEB Yay. 4-7, 241-244.)
İlişkili Maddeler
Yayın Tarihi: 28.08.2014Güncelleme Tarihi: 08.11.2020Eserlerinden Örnekler
Muhammediyye’den
Sebebü Te’lîfi’r-Risâleti’l-Muhammediyye
Meğer günlerde bir gün emr-i takdîr
Oturmışdum Gelibolu’da sırrâ
Elümi çekmiş idüm cümle halktan
Dilümde zikr idi kalbümde zikrâ
Gelibolu’nun ol âşıklarından
Dirildiler gelüp katuma turrâ
Didiler kim niçün kılmazsın ey dost
Resûlun vasfını âlemde büşrâ
Didüm ey gözlerüm nûrı cemâ’at
İrün devletlere izzen ve nasrâ
Bulun Allah Resûlü'llâh katında
Yüce izzetleri mecden ve fahrâ
İşitdinüz niçe dürlü haberler
Husûsâ sîreler oldu müserrâ
Düzülmüştür nice mevlîd kitâbı
Yazılmıştır niçe evsâf-ı kübrâ
Bilinmişdür denilmişdür okınmış
Anılmışdur kamu kübrâ ve sugrâ
Didiler nakl-i tefsîr olsa bize
Hadîs olsa kim olur ilm-i ahrâ
Didüm ger ola takdîr-i İlâhî
Koyam bu yüzde bir zülfi mutarrâ
Be-nâgâh düşüm olur bir gice ben
Görürem kim Muhammed sırr-ı esrâ
Oturmış nûr olup ashâb içinde
Temâmet nûr olur şerh ü sahârâ
Nikâb ile oturmışlar tutup saf
Gözükmekden kamu yüzler mu’arrâ
Öninde çîni tâslar dopdolu su
İçilmekten velî sular müberrâ
Didüm bir şahsa niçündür bu hâlet
Beyân it niçün iderler teberrâ
Didi kime açılsınlar nikâbı
Cemâlinden kim olurlar hayârâ
Veyâhûd kime virsünler şarâbı
Bu meclisde kim olurlar sükârâ
Bu sözi işidicek aglayuban
Yakamı eylemişem pâre pâre
Ne katlansın ciğerler bu firâka
Ne döysün uşbu derde seng-i hârâ
Bu kez çün zârılığum gördi ol şâh
Yüregüm yarasına urdı yara
Girü sırrumdan itdi bana irşâd
Ki gönlün perdesini aç dilârâ
Götür gönlün hicâbından nikâbı
Cemâlin nûrını cânunda ara
İçür hikmet şarâbın ümmetüme
Sözümi söyle halka âşikârâ
Tamâmet dolsun iller mu’cizâtum
Yetişsün sözlerüm mülk ü diyâra
Şu resme eyle imdi beni takrîr
İşitsün Mısr u Şâm Rûm u Buhârâ
Yenile mevlidüm çıksun cihâna
Egerçi söylenür dehren fe-dehrâ
Ki düpdüz âlemün halkı işitti
Benüm evsâfumı berren ve bahrâ
Kemâlâtum yetişdür sen dahi pes
İşitsün ümmetüm şehren fe-şehrâ
Bana ümmet olan şoldur ki dâyim
Hak’a hamd eyleye sabren ve şükrâ
Tuta buyruğın Allâh’un tamâmî
Sımaya hükmini farzan ve emrâ
Kişi kimi severs’anunla kopar
Severse taş dahi hasren ve neşrâ
Beni seven benüm ile kopısar
Bulısar mertebe fazlan ve kadrâ
Beni seven sözüm aydan işiden
Yüzümi gözleyen ıyden ve Kadrâ
Çü dili kulağı ola sözümde
Özi yüzi olan sadren ve bedrâ
Çü buyurdı bana sultân-ı kevneyn
Sözümi tutdum uş cebren ve kahrâ
Sığındum Hakk’a sığandum elimi
Ki yazam vasfını sırran ve cehrâ
İlâhî Yazıcıoğlu Muhammed
Kulundur hazretünde yüzi kara
Habîbün hürmetine afv et anı
Ki tâ dergâhuna fazlunla vara
Hudâ’yâ bâ-cemî’-i ehl-i îmân
Atâ kün fazl u rahmet feyz mârâ
(...)
Kâle'n-Nebiyyü salla'llâhu aleyhi ve sellem “İ'mel li-dünyâke bi-kadri makâmike fîhâ va’mel li-âhıretike bi-kadri bekâ’ike fîhâ va’mel lillâhi bi-kadri hâcetike ileyhi va’mel li'n-nâri bi-kadri sabrike aleyhâ”
Hadîsin ma’nîsi budur buyurdı bir sahâbîye
İşit bu sözi mervîdir dürüst nakl içre İhyâ’dan
Amel kıl didi dünyâ’çün cihanda oturduğun mikdâr
Amel kıl didi cennet’çün baka buldukça me’vâdan
Amel kıl didi Tanrı çün katında hâcetin mikdâr
Amel kıl didi od için oda sabrınca mesvâdan
Dimişdür Şeyh Gazzâlî cemî’î âlemin ilmi
Bu sözde cümle cem’ olup pes âgâh ol bu ma’nâdan
Münâsib bu söze girü buyurmışdur resûlu’llâh
Sözi esdâfına dürler dolupdur bahr-i Mesnâ’dan
Ömer oğlına buyurdı ki Abdullâh idi adı
İşit cân u gönülden kim akar sadr-ı mücellâdan
Kâle Resûlu'llâh salla'llâhü aleyhi ve sellem “Kün fi'd-dünyâ keenneke yarîbün veâbiru sebîlin ve udde nefseke min ehli’l-kubûri.”
Didi dünyâda şöyle ol nitekim bir garîb insan
Ki ya’nî hiç vatan tutma Semerkand u Buhâra’dan
Veyâ bir yolcu gibi ol ikâmet eyleme aslâ
Ki ya’nî hiç karâr itme elün çek zîr ü bâlâdan
Dahı sen kendi kendüzin kubûr ehlinden olmış bil
Ki ya’nî terk-i dünyâ kıl geçüp serrâ ve darrâdan
Bu sözinde resûlu’llah fenâya eyledi tenbîh
Ki tâlib olmaya magrûr geçe beyzâ ve sevdâdan
Be-küllî Hakk’a yüz tuta fenâ fi’llâh ola mutlak
Fenâdan da fenâ ola geçe ûlâ ve uhrâdan
Ölüm gelmezden ön öle kubûra girmeden dura
Bekâ-yı zâta haşr ola tecellî ire esmâdan
Ki zîrâ mahv olan kişi bu âlemden haber bilmez
Eser bilmez olur beklim sıfat esmâ-i hüsnâdan
Hemîn Allâh olur bâkî n’iderse hükm anun olur
Ne bilsün pes fenâ olan kişi ism-i müsemmâdan
Ölün ölmezden ön diyü buyurmışdı resûlu’llâh
Muhakkıklar pes aldılar rumûzı bu muammâdan
Tecellî irdi zâtından ena’llâhu didi bir kez
Anun’çün fârig oldılar hezârân Tûr-ı Mûsâ’dan
Kodılar mâ-siva’llâhı hevâdur diyü vallâhi
Resûlu’llâhı Allâh’ı sevüp yig cümle eşyâdan
Niçün sevmeyeler anı çün oldur canlarun cânı
Bulurlar anda cânânı bilenler sırr-ı ebhâdan
Habîb oldur tabîb oldur bu derde andadur dermân
Bu sevdâya devâ irmez hezârân Hızr u Îsâ’dan
Eger ehl-i hicâb anı muhakkak bilmese kimdür
Çü görmez Yûsuf’un yüzin ne hâsıl çeşm-i a’mâdan
Şehâdet iderüm ben de Muhammed’dür resulû’llâh
Risâlet tahtı üstinde münevver şems-i zehrâdan
Ayân itdi delâlâtı beyân itdi makâlâtı
Tamâm itdi makâlâtı yitişdürdi müheyyândan
Hudûdı eyledi icrâ uhûdu eyledi îfâ
Geçürdi cümle ahkâmı serâya tâ Süreyyâ’dan
Didi evvel kim ol Allâh Ehad’dır kim şerîki yok
Mukaddesdür ukûl irmez muarrâdur hem ârâdan
Hem isbât itdi kendüzin ki geldi halka Allâh’tan
Ki tâ inzâr ide halkı ferahlar vire büşrâdan
Pes isbât itdi hüccetle ki vardur âhiret mülki
Kıyâmet kopısar bir gün halâyık dura gabrâdan
Gireler cennete düpdüz ne denlü var ise mü’min
Doludur cennetün içi saray vildân u havrâdan
Cehennem odına yana cihandan küfr ile giden
Ebed kurtulmaya aslâ azâb-ı nâr-ı kübrâdan
Bu resme cümle ahkâmı kemâhî eyledi takrîr
Hiç eksik komadı didi hep irişdürdi zikrâdan
Buyurdı tâ’ate halkı ibâdet itdiler Hakk'a
Me’âsîden ırağ itdi kamu kübrâ ve sugrâdan
Küfürden şirkten ehvâdan arıtdı âlemün yüzin
Mutahhar kıldı dünyâyı sanemden Lât u Uzzâdan
Mahabbet itdi ahbâba adâvet itdi a'dâya
Cihâd itdi kemâlince yüceltdi dîni Tûbâ’dan
Dirîgâ âh evet n’idem ne dillere beyân idem
Ki dünyâdan sefer kıldı bekâya kondı menfâdan
Gel ey söz kadrini bilen işit cân u gönülden sen
Ol a’lâ seyyidün vasfın Yazıcıoğlu ednâdan
(Çelebioğlu, Âmil (hzl.) (1996). Muhammediye. C. 2. İstanbul: MEB Yay. 4-7, 241-244.)
İlişkili Maddeler
Güncelleme Tarihi: 08.11.2020Eserlerinden Örnekler
Muhammediyye’den
Sebebü Te’lîfi’r-Risâleti’l-Muhammediyye
Meğer günlerde bir gün emr-i takdîr
Oturmışdum Gelibolu’da sırrâ
Elümi çekmiş idüm cümle halktan
Dilümde zikr idi kalbümde zikrâ
Gelibolu’nun ol âşıklarından
Dirildiler gelüp katuma turrâ
Didiler kim niçün kılmazsın ey dost
Resûlun vasfını âlemde büşrâ
Didüm ey gözlerüm nûrı cemâ’at
İrün devletlere izzen ve nasrâ
Bulun Allah Resûlü'llâh katında
Yüce izzetleri mecden ve fahrâ
İşitdinüz niçe dürlü haberler
Husûsâ sîreler oldu müserrâ
Düzülmüştür nice mevlîd kitâbı
Yazılmıştır niçe evsâf-ı kübrâ
Bilinmişdür denilmişdür okınmış
Anılmışdur kamu kübrâ ve sugrâ
Didiler nakl-i tefsîr olsa bize
Hadîs olsa kim olur ilm-i ahrâ
Didüm ger ola takdîr-i İlâhî
Koyam bu yüzde bir zülfi mutarrâ
Be-nâgâh düşüm olur bir gice ben
Görürem kim Muhammed sırr-ı esrâ
Oturmış nûr olup ashâb içinde
Temâmet nûr olur şerh ü sahârâ
Nikâb ile oturmışlar tutup saf
Gözükmekden kamu yüzler mu’arrâ
Öninde çîni tâslar dopdolu su
İçilmekten velî sular müberrâ
Didüm bir şahsa niçündür bu hâlet
Beyân it niçün iderler teberrâ
Didi kime açılsınlar nikâbı
Cemâlinden kim olurlar hayârâ
Veyâhûd kime virsünler şarâbı
Bu meclisde kim olurlar sükârâ
Bu sözi işidicek aglayuban
Yakamı eylemişem pâre pâre
Ne katlansın ciğerler bu firâka
Ne döysün uşbu derde seng-i hârâ
Bu kez çün zârılığum gördi ol şâh
Yüregüm yarasına urdı yara
Girü sırrumdan itdi bana irşâd
Ki gönlün perdesini aç dilârâ
Götür gönlün hicâbından nikâbı
Cemâlin nûrını cânunda ara
İçür hikmet şarâbın ümmetüme
Sözümi söyle halka âşikârâ
Tamâmet dolsun iller mu’cizâtum
Yetişsün sözlerüm mülk ü diyâra
Şu resme eyle imdi beni takrîr
İşitsün Mısr u Şâm Rûm u Buhârâ
Yenile mevlidüm çıksun cihâna
Egerçi söylenür dehren fe-dehrâ
Ki düpdüz âlemün halkı işitti
Benüm evsâfumı berren ve bahrâ
Kemâlâtum yetişdür sen dahi pes
İşitsün ümmetüm şehren fe-şehrâ
Bana ümmet olan şoldur ki dâyim
Hak’a hamd eyleye sabren ve şükrâ
Tuta buyruğın Allâh’un tamâmî
Sımaya hükmini farzan ve emrâ
Kişi kimi severs’anunla kopar
Severse taş dahi hasren ve neşrâ
Beni seven benüm ile kopısar
Bulısar mertebe fazlan ve kadrâ
Beni seven sözüm aydan işiden
Yüzümi gözleyen ıyden ve Kadrâ
Çü dili kulağı ola sözümde
Özi yüzi olan sadren ve bedrâ
Çü buyurdı bana sultân-ı kevneyn
Sözümi tutdum uş cebren ve kahrâ
Sığındum Hakk’a sığandum elimi
Ki yazam vasfını sırran ve cehrâ
İlâhî Yazıcıoğlu Muhammed
Kulundur hazretünde yüzi kara
Habîbün hürmetine afv et anı
Ki tâ dergâhuna fazlunla vara
Hudâ’yâ bâ-cemî’-i ehl-i îmân
Atâ kün fazl u rahmet feyz mârâ
(...)
Kâle'n-Nebiyyü salla'llâhu aleyhi ve sellem “İ'mel li-dünyâke bi-kadri makâmike fîhâ va’mel li-âhıretike bi-kadri bekâ’ike fîhâ va’mel lillâhi bi-kadri hâcetike ileyhi va’mel li'n-nâri bi-kadri sabrike aleyhâ”
Hadîsin ma’nîsi budur buyurdı bir sahâbîye
İşit bu sözi mervîdir dürüst nakl içre İhyâ’dan
Amel kıl didi dünyâ’çün cihanda oturduğun mikdâr
Amel kıl didi cennet’çün baka buldukça me’vâdan
Amel kıl didi Tanrı çün katında hâcetin mikdâr
Amel kıl didi od için oda sabrınca mesvâdan
Dimişdür Şeyh Gazzâlî cemî’î âlemin ilmi
Bu sözde cümle cem’ olup pes âgâh ol bu ma’nâdan
Münâsib bu söze girü buyurmışdur resûlu’llâh
Sözi esdâfına dürler dolupdur bahr-i Mesnâ’dan
Ömer oğlına buyurdı ki Abdullâh idi adı
İşit cân u gönülden kim akar sadr-ı mücellâdan
Kâle Resûlu'llâh salla'llâhü aleyhi ve sellem “Kün fi'd-dünyâ keenneke yarîbün veâbiru sebîlin ve udde nefseke min ehli’l-kubûri.”
Didi dünyâda şöyle ol nitekim bir garîb insan
Ki ya’nî hiç vatan tutma Semerkand u Buhâra’dan
Veyâ bir yolcu gibi ol ikâmet eyleme aslâ
Ki ya’nî hiç karâr itme elün çek zîr ü bâlâdan
Dahı sen kendi kendüzin kubûr ehlinden olmış bil
Ki ya’nî terk-i dünyâ kıl geçüp serrâ ve darrâdan
Bu sözinde resûlu’llah fenâya eyledi tenbîh
Ki tâlib olmaya magrûr geçe beyzâ ve sevdâdan
Be-küllî Hakk’a yüz tuta fenâ fi’llâh ola mutlak
Fenâdan da fenâ ola geçe ûlâ ve uhrâdan
Ölüm gelmezden ön öle kubûra girmeden dura
Bekâ-yı zâta haşr ola tecellî ire esmâdan
Ki zîrâ mahv olan kişi bu âlemden haber bilmez
Eser bilmez olur beklim sıfat esmâ-i hüsnâdan
Hemîn Allâh olur bâkî n’iderse hükm anun olur
Ne bilsün pes fenâ olan kişi ism-i müsemmâdan
Ölün ölmezden ön diyü buyurmışdı resûlu’llâh
Muhakkıklar pes aldılar rumûzı bu muammâdan
Tecellî irdi zâtından ena’llâhu didi bir kez
Anun’çün fârig oldılar hezârân Tûr-ı Mûsâ’dan
Kodılar mâ-siva’llâhı hevâdur diyü vallâhi
Resûlu’llâhı Allâh’ı sevüp yig cümle eşyâdan
Niçün sevmeyeler anı çün oldur canlarun cânı
Bulurlar anda cânânı bilenler sırr-ı ebhâdan
Habîb oldur tabîb oldur bu derde andadur dermân
Bu sevdâya devâ irmez hezârân Hızr u Îsâ’dan
Eger ehl-i hicâb anı muhakkak bilmese kimdür
Çü görmez Yûsuf’un yüzin ne hâsıl çeşm-i a’mâdan
Şehâdet iderüm ben de Muhammed’dür resulû’llâh
Risâlet tahtı üstinde münevver şems-i zehrâdan
Ayân itdi delâlâtı beyân itdi makâlâtı
Tamâm itdi makâlâtı yitişdürdi müheyyândan
Hudûdı eyledi icrâ uhûdu eyledi îfâ
Geçürdi cümle ahkâmı serâya tâ Süreyyâ’dan
Didi evvel kim ol Allâh Ehad’dır kim şerîki yok
Mukaddesdür ukûl irmez muarrâdur hem ârâdan
Hem isbât itdi kendüzin ki geldi halka Allâh’tan
Ki tâ inzâr ide halkı ferahlar vire büşrâdan
Pes isbât itdi hüccetle ki vardur âhiret mülki
Kıyâmet kopısar bir gün halâyık dura gabrâdan
Gireler cennete düpdüz ne denlü var ise mü’min
Doludur cennetün içi saray vildân u havrâdan
Cehennem odına yana cihandan küfr ile giden
Ebed kurtulmaya aslâ azâb-ı nâr-ı kübrâdan
Bu resme cümle ahkâmı kemâhî eyledi takrîr
Hiç eksik komadı didi hep irişdürdi zikrâdan
Buyurdı tâ’ate halkı ibâdet itdiler Hakk'a
Me’âsîden ırağ itdi kamu kübrâ ve sugrâdan
Küfürden şirkten ehvâdan arıtdı âlemün yüzin
Mutahhar kıldı dünyâyı sanemden Lât u Uzzâdan
Mahabbet itdi ahbâba adâvet itdi a'dâya
Cihâd itdi kemâlince yüceltdi dîni Tûbâ’dan
Dirîgâ âh evet n’idem ne dillere beyân idem
Ki dünyâdan sefer kıldı bekâya kondı menfâdan
Gel ey söz kadrini bilen işit cân u gönülden sen
Ol a’lâ seyyidün vasfın Yazıcıoğlu ednâdan
(Çelebioğlu, Âmil (hzl.) (1996). Muhammediye. C. 2. İstanbul: MEB Yay. 4-7, 241-244.)
İlişkili Maddeler
Eserlerinden Örnekler
Muhammediyye’den
Sebebü Te’lîfi’r-Risâleti’l-Muhammediyye
Meğer günlerde bir gün emr-i takdîr
Oturmışdum Gelibolu’da sırrâ
Elümi çekmiş idüm cümle halktan
Dilümde zikr idi kalbümde zikrâ
Gelibolu’nun ol âşıklarından
Dirildiler gelüp katuma turrâ
Didiler kim niçün kılmazsın ey dost
Resûlun vasfını âlemde büşrâ
Didüm ey gözlerüm nûrı cemâ’at
İrün devletlere izzen ve nasrâ
Bulun Allah Resûlü'llâh katında
Yüce izzetleri mecden ve fahrâ
İşitdinüz niçe dürlü haberler
Husûsâ sîreler oldu müserrâ
Düzülmüştür nice mevlîd kitâbı
Yazılmıştır niçe evsâf-ı kübrâ
Bilinmişdür denilmişdür okınmış
Anılmışdur kamu kübrâ ve sugrâ
Didiler nakl-i tefsîr olsa bize
Hadîs olsa kim olur ilm-i ahrâ
Didüm ger ola takdîr-i İlâhî
Koyam bu yüzde bir zülfi mutarrâ
Be-nâgâh düşüm olur bir gice ben
Görürem kim Muhammed sırr-ı esrâ
Oturmış nûr olup ashâb içinde
Temâmet nûr olur şerh ü sahârâ
Nikâb ile oturmışlar tutup saf
Gözükmekden kamu yüzler mu’arrâ
Öninde çîni tâslar dopdolu su
İçilmekten velî sular müberrâ
Didüm bir şahsa niçündür bu hâlet
Beyân it niçün iderler teberrâ
Didi kime açılsınlar nikâbı
Cemâlinden kim olurlar hayârâ
Veyâhûd kime virsünler şarâbı
Bu meclisde kim olurlar sükârâ
Bu sözi işidicek aglayuban
Yakamı eylemişem pâre pâre
Ne katlansın ciğerler bu firâka
Ne döysün uşbu derde seng-i hârâ
Bu kez çün zârılığum gördi ol şâh
Yüregüm yarasına urdı yara
Girü sırrumdan itdi bana irşâd
Ki gönlün perdesini aç dilârâ
Götür gönlün hicâbından nikâbı
Cemâlin nûrını cânunda ara
İçür hikmet şarâbın ümmetüme
Sözümi söyle halka âşikârâ
Tamâmet dolsun iller mu’cizâtum
Yetişsün sözlerüm mülk ü diyâra
Şu resme eyle imdi beni takrîr
İşitsün Mısr u Şâm Rûm u Buhârâ
Yenile mevlidüm çıksun cihâna
Egerçi söylenür dehren fe-dehrâ
Ki düpdüz âlemün halkı işitti
Benüm evsâfumı berren ve bahrâ
Kemâlâtum yetişdür sen dahi pes
İşitsün ümmetüm şehren fe-şehrâ
Bana ümmet olan şoldur ki dâyim
Hak’a hamd eyleye sabren ve şükrâ
Tuta buyruğın Allâh’un tamâmî
Sımaya hükmini farzan ve emrâ
Kişi kimi severs’anunla kopar
Severse taş dahi hasren ve neşrâ
Beni seven benüm ile kopısar
Bulısar mertebe fazlan ve kadrâ
Beni seven sözüm aydan işiden
Yüzümi gözleyen ıyden ve Kadrâ
Çü dili kulağı ola sözümde
Özi yüzi olan sadren ve bedrâ
Çü buyurdı bana sultân-ı kevneyn
Sözümi tutdum uş cebren ve kahrâ
Sığındum Hakk’a sığandum elimi
Ki yazam vasfını sırran ve cehrâ
İlâhî Yazıcıoğlu Muhammed
Kulundur hazretünde yüzi kara
Habîbün hürmetine afv et anı
Ki tâ dergâhuna fazlunla vara
Hudâ’yâ bâ-cemî’-i ehl-i îmân
Atâ kün fazl u rahmet feyz mârâ
(...)
Kâle'n-Nebiyyü salla'llâhu aleyhi ve sellem “İ'mel li-dünyâke bi-kadri makâmike fîhâ va’mel li-âhıretike bi-kadri bekâ’ike fîhâ va’mel lillâhi bi-kadri hâcetike ileyhi va’mel li'n-nâri bi-kadri sabrike aleyhâ”
Hadîsin ma’nîsi budur buyurdı bir sahâbîye
İşit bu sözi mervîdir dürüst nakl içre İhyâ’dan
Amel kıl didi dünyâ’çün cihanda oturduğun mikdâr
Amel kıl didi cennet’çün baka buldukça me’vâdan
Amel kıl didi Tanrı çün katında hâcetin mikdâr
Amel kıl didi od için oda sabrınca mesvâdan
Dimişdür Şeyh Gazzâlî cemî’î âlemin ilmi
Bu sözde cümle cem’ olup pes âgâh ol bu ma’nâdan
Münâsib bu söze girü buyurmışdur resûlu’llâh
Sözi esdâfına dürler dolupdur bahr-i Mesnâ’dan
Ömer oğlına buyurdı ki Abdullâh idi adı
İşit cân u gönülden kim akar sadr-ı mücellâdan
Kâle Resûlu'llâh salla'llâhü aleyhi ve sellem “Kün fi'd-dünyâ keenneke yarîbün veâbiru sebîlin ve udde nefseke min ehli’l-kubûri.”
Didi dünyâda şöyle ol nitekim bir garîb insan
Ki ya’nî hiç vatan tutma Semerkand u Buhâra’dan
Veyâ bir yolcu gibi ol ikâmet eyleme aslâ
Ki ya’nî hiç karâr itme elün çek zîr ü bâlâdan
Dahı sen kendi kendüzin kubûr ehlinden olmış bil
Ki ya’nî terk-i dünyâ kıl geçüp serrâ ve darrâdan
Bu sözinde resûlu’llah fenâya eyledi tenbîh
Ki tâlib olmaya magrûr geçe beyzâ ve sevdâdan
Be-küllî Hakk’a yüz tuta fenâ fi’llâh ola mutlak
Fenâdan da fenâ ola geçe ûlâ ve uhrâdan
Ölüm gelmezden ön öle kubûra girmeden dura
Bekâ-yı zâta haşr ola tecellî ire esmâdan
Ki zîrâ mahv olan kişi bu âlemden haber bilmez
Eser bilmez olur beklim sıfat esmâ-i hüsnâdan
Hemîn Allâh olur bâkî n’iderse hükm anun olur
Ne bilsün pes fenâ olan kişi ism-i müsemmâdan
Ölün ölmezden ön diyü buyurmışdı resûlu’llâh
Muhakkıklar pes aldılar rumûzı bu muammâdan
Tecellî irdi zâtından ena’llâhu didi bir kez
Anun’çün fârig oldılar hezârân Tûr-ı Mûsâ’dan
Kodılar mâ-siva’llâhı hevâdur diyü vallâhi
Resûlu’llâhı Allâh’ı sevüp yig cümle eşyâdan
Niçün sevmeyeler anı çün oldur canlarun cânı
Bulurlar anda cânânı bilenler sırr-ı ebhâdan
Habîb oldur tabîb oldur bu derde andadur dermân
Bu sevdâya devâ irmez hezârân Hızr u Îsâ’dan
Eger ehl-i hicâb anı muhakkak bilmese kimdür
Çü görmez Yûsuf’un yüzin ne hâsıl çeşm-i a’mâdan
Şehâdet iderüm ben de Muhammed’dür resulû’llâh
Risâlet tahtı üstinde münevver şems-i zehrâdan
Ayân itdi delâlâtı beyân itdi makâlâtı
Tamâm itdi makâlâtı yitişdürdi müheyyândan
Hudûdı eyledi icrâ uhûdu eyledi îfâ
Geçürdi cümle ahkâmı serâya tâ Süreyyâ’dan
Didi evvel kim ol Allâh Ehad’dır kim şerîki yok
Mukaddesdür ukûl irmez muarrâdur hem ârâdan
Hem isbât itdi kendüzin ki geldi halka Allâh’tan
Ki tâ inzâr ide halkı ferahlar vire büşrâdan
Pes isbât itdi hüccetle ki vardur âhiret mülki
Kıyâmet kopısar bir gün halâyık dura gabrâdan
Gireler cennete düpdüz ne denlü var ise mü’min
Doludur cennetün içi saray vildân u havrâdan
Cehennem odına yana cihandan küfr ile giden
Ebed kurtulmaya aslâ azâb-ı nâr-ı kübrâdan
Bu resme cümle ahkâmı kemâhî eyledi takrîr
Hiç eksik komadı didi hep irişdürdi zikrâdan
Buyurdı tâ’ate halkı ibâdet itdiler Hakk'a
Me’âsîden ırağ itdi kamu kübrâ ve sugrâdan
Küfürden şirkten ehvâdan arıtdı âlemün yüzin
Mutahhar kıldı dünyâyı sanemden Lât u Uzzâdan
Mahabbet itdi ahbâba adâvet itdi a'dâya
Cihâd itdi kemâlince yüceltdi dîni Tûbâ’dan
Dirîgâ âh evet n’idem ne dillere beyân idem
Ki dünyâdan sefer kıldı bekâya kondı menfâdan
Gel ey söz kadrini bilen işit cân u gönülden sen
Ol a’lâ seyyidün vasfın Yazıcıoğlu ednâdan
(Çelebioğlu, Âmil (hzl.) (1996). Muhammediye. C. 2. İstanbul: MEB Yay. 4-7, 241-244.)
İlişkili Maddeler
Sn. | Madde Adı | D.Tarihi / Ö.Tarihi | Benzerlik | İncele |
---|---|---|---|---|
1 | DÂGÎ, Şeyh Mehmed | d. ? - ö. 1611 | Doğum Yeri | Görüntüle |
2 | AŞÇI-ZÂDE HASAN, Hasan Çelebi | d. ? - ö. 1535 | Doğum Yeri | Görüntüle |
3 | GAFÛRÎ, Şeyh Mahmud Gafûrî Efendi | d. ? - ö. 1667-68 | Doğum Yeri | Görüntüle |
4 | DÂGÎ, Şeyh Mehmed | d. ? - ö. 1611 | Doğum Yılı | Görüntüle |
5 | AŞÇI-ZÂDE HASAN, Hasan Çelebi | d. ? - ö. 1535 | Doğum Yılı | Görüntüle |
6 | GAFÛRÎ, Şeyh Mahmud Gafûrî Efendi | d. ? - ö. 1667-68 | Doğum Yılı | Görüntüle |
7 | DÂGÎ, Şeyh Mehmed | d. ? - ö. 1611 | Ölüm Yılı | Görüntüle |
8 | AŞÇI-ZÂDE HASAN, Hasan Çelebi | d. ? - ö. 1535 | Ölüm Yılı | Görüntüle |
9 | GAFÛRÎ, Şeyh Mahmud Gafûrî Efendi | d. ? - ö. 1667-68 | Ölüm Yılı | Görüntüle |
10 | DÂGÎ, Şeyh Mehmed | d. ? - ö. 1611 | Meslek | Görüntüle |
11 | AŞÇI-ZÂDE HASAN, Hasan Çelebi | d. ? - ö. 1535 | Meslek | Görüntüle |
12 | GAFÛRÎ, Şeyh Mahmud Gafûrî Efendi | d. ? - ö. 1667-68 | Meslek | Görüntüle |
13 | DÂGÎ, Şeyh Mehmed | d. ? - ö. 1611 | Alan/Yüzyıl/Saha | Görüntüle |
14 | AŞÇI-ZÂDE HASAN, Hasan Çelebi | d. ? - ö. 1535 | Alan/Yüzyıl/Saha | Görüntüle |
15 | GAFÛRÎ, Şeyh Mahmud Gafûrî Efendi | d. ? - ö. 1667-68 | Alan/Yüzyıl/Saha | Görüntüle |
16 | DÂGÎ, Şeyh Mehmed | d. ? - ö. 1611 | Madde Adı | Görüntüle |
17 | AŞÇI-ZÂDE HASAN, Hasan Çelebi | d. ? - ö. 1535 | Madde Adı | Görüntüle |
18 | GAFÛRÎ, Şeyh Mahmud Gafûrî Efendi | d. ? - ö. 1667-68 | Madde Adı | Görüntüle |