Madde Detay
AHMEDÎ/ KAYGUSUZ, Sârbân Ahmed
(d. ?/? - ö. 952/1545/1546)
divan şairi
(Divan/Yazılı Edebiyat / 16. Yüzyıl / Anadolu-Osmanlı-Türkiye)
ISBN: 978-9944-237-86-4
Bazı araştırmacılar tarafından şiirleri Dukakinzâde Ahmed Beğ ile karıştırılmıştır. Abdülbâki Gölpınarlı, 1932’de yayımladığı Kaygusuz Vize’li Alaeddin kitabı ile Melamilik ve Melamiler adlı eserinde veAtsız Mecmuası'nda Dukakinzâde Ahmed Beğ ile Şeyh Ahmed-i Sârbân Efendi’yi aynı kimse kabul etmiş, Vizeli Kaygusuz Şeyh Alâeddin Ali Efendi’nin, hocası Ahmed-i Sârbân Efendi için yazdığı şiirleri “Pîri Dukakinzâde Ahmed Beğ’e medhiyedir.” demiş (Gölpınarlı: 44); ancak sonradan bu görüşlerinde yanıldığını ve verdiği bilginin yanlış olduğunu kabul etmiştir (Yunus Emre: Hayatı: 297-298). Tasavvufi bir derinlik ile şiirler kaleme alan Ahmed Efendi divanında devlet büyüklerinden bahsetmemiş ve onlar için kaside yazmamıştır. Manzumelerinde sanatlı ve süslü bir dilden kaçınmış, sadeliği tercih etmiştir. Dîvân'ında Eski Anadolu Türkçesinin ses hususiyetleri görülür.
Mektûbât: Çeşitli yazma kütüphanelerde nüshaları mevcuttur. Ahmed Sârbân Efendi bu mektuplarında hâlde, sözde, işte ve her durumda İslamiyet'e uymayı; talebelerinin birlik ve beraberliğini, iyi ahlakı, doğru itikadı, Bayramî-Melamî adabını ve erkanını, Ehl-i Beyt sevgisini, veli dostlara ve evliyaya muhabbeti ve bunların hâllerini bildirmekte ve ihlası, takvayı tavsiye etmektedir.
Kaynakça
Azamat, Nihat (2009). “Sârbân Ahmed”. İslam Ansiklopedisi. C. 36. İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı Yay.
Er, Şaban (hzl.) (2013). Hayrabolulu Melâmî Şeyhi Ahmed-i Sârbân Efendi Külliyâtı [Dîvânı Ve Mektûbâtı] Ve Vizeli Şeyh Alâ’eddîn Alî Efendi’nin Şiirleri. İstanbul: Kutup Yıldızı Yay.
Kayabaşı, Ayfer (1995). Sârban Ahmed ve Divanı. Yüksek Lisans Tezi. Malatya: İnönü Üniversitesi.
Kurnaz, Cemal ve Mustafa Tatcı (hzl.) (2001). Mehmet Nâil Tuman, Tuhfe-i Nâilî- Dîvân Şâirlerinin Muhtasar Biyografileri. Ankara: Bizim Büro Yay.
Kurnaz, Cemal ve Mustafa Tatçı (hzl.) (2003). Bursalı Mehmed Tahir, Osmanlı Müellifleri. Ankara: Bizim Büro Yay.
Müstakimzade Süleyman Sadeddin (2000). Mecelletü’n-Nisâb fi’n-Nisbi ve’l-Künâ ve’l-Elkâb. Ankara: KB Yay.
Özcan, Abdulkadir (hzl.) (1989). Nevizâde Atâyi. Hadâiku’l-Hakayık fî Tekmileti’ş-Şakâyık. İstanbul: Çağrı Yay.
Süzer, Hüseyin (1994).Dukakinzâde Ahmed Bey Divanı. Doktora Tezi. Malatya: İnönü Üniversitesi.
Madde Yazım Bilgileri
Yazar: DOÇ. DR. HÜSEYİN GÖNEL & ŞABAN ERYayın Tarihi: 30.12.2014Güncelleme Tarihi: 05.12.2020Eserlerinden Örnekler
Mektûbât-ı Ahmed-i Sârbân
Şeyh Ahmed-i Sârbân “kuddise sirruhu'l-azîz” Hazretleri, halîfeleri Hüsâmeddîn-i Ankaravî Hazretleri’ne irsâl buyurdukları mektûbun sûretidir ki, ayniyle nakl olundu:
Bismillâhi’r-Rahmâni’r-Rahîm
Oğlum Mevlânâ Hüsâmü’l-Mükerrem Huzûrları’na;
Ba’de’s-selâm, bi’l-izzi ve’l-ikrâm, şöyle ma’lûm oldu ki, bu tarîk, Hakk’a kapu düşüpdür. Nitekim Çihâr-Yâr-i Güzîn, Hazret-i Rasûlullâh’a “sallallâhü aleyhi ve sellem” efendimize mahrem düşdüğü gibi, siz dahî delîl düşdünüz. İmdi, ciğer-gûşem; bilür misiz ki durduğunuz cennet, dîdâr dâ’iresidir. Neden, derseniz; Allâh’ın kerem ve lutfı gönlünüze tulû’ etmedi mi? Gıdâ’-i rûh bulunmadı mı? Mâ-sivallâh kalbinizden çıkup Hakkânî mehabbet zuhûr etmedi mi? Sizlerinle evvel mülâkât olduğumuz vakt, bu dâ’ire sizlere zâhir olupdur. Ben sâlûsluk bilmezim. Aşka riyâ katmazım. Aşka riyâ katan, kâfirdir. Azîzim şöyle buyurmuşsur: “Lokması kursağımıza düşen yaradılmış yabanda kalmaya. Gönlü, Yaradan ululuğuna erişe.” Diye buyurdular. Biz dahî deriz: Sizlerin de bu mehabbetiniz üzerinde hakkınız çokdur. Ammâ sâbıkda nice oyun düşüpdür. Allâh’ın inâyeti ve Habîbullâh’ın şefâ’ati ve nübüvveti ve evliyânın yüce himmeti cânib-i Hakk’dan nice erişüp mübârek yüzünüzden kerem yürüdü. Bunu dahî müjde verdiler.
Mevlânâ; şöyle bilesiz: Erenler mâ-beyninde müyesser, Mevlânâ Hudâ-vend-gâr hâli verilüpdür, denildi. Bilür misiz ki oğul, bu hâl sizlerde hâsıl ola. Siz dahî zevk u şevk hâsıl idesiz. Feyz-ı Rabbânî, nûr-ı Muhammed Mustafâ hâsıl ola. Yüce himmet-i evliyâ ile iznimiz budur ki, tenhânızda çokluk oturmayasız. Vaktiyle dervîşler ile musâhabet edesiz. Zîrâ tarîk böyledir ki, birbiriniz yüzünden ma’rifet söyleyü söyleyü hâl tahsîl olur. Zîrâ hakîkatde sizlere ata düşdük. Hakîkatde sizler dahî oğul düşdünüz. {El-veledü sirru ebî-hi.} Ammâ yerine oğul kaldığın istemez mi? Arada buhl yok, meğer Allâh onarmamış ola. Vây ona kim, Allâh onarmaya! Hakk yıkdığın kimse yapamaz. Ve Hakk yapdığın kimse yıkamaz. Ata, nûr olıcak; oğul dahî nûr olur. İki dahî “nûrun ‘alâ nûr” olur. İmdi, oğlum; şu dediğimiz dâ’ire, sizlere hâsıl olmadıysa, biz yalancılardan olavuz.
Ve dahî, oğlum; sizlerden bir istimdâdımız dahı vardır: Cevher gösterene, siz boncuk gösteresiz. Ve boncuk gösterene, saksı gösteresiz. Hakkânî mehabbet gözedeni, bırakmayasız. Ammâ, dahı nedir derseniz, Şerî’at, Şerî’at, yine Şerî’at. Allâh’ın izni, rûh-ı Muhammed’in sırrı, gerçeklerin âlî himmeti hep size verilmişdir. Ve dahî mürîd-i murâdı vardır. Ve mürîd-i hâss dahı vardır. Ve mürîd-i mürted dahı vardır. Sizi ve bizi, cümle yer olmuş gerçeğin gözünden ve gönlünden düşmekden saklasun! Gâfil mübâş gelenin mâlı, çerh dutanın başı, demişlerdir.
Nice cân ü nice başlar yola kurbân içün geldi
Kabûl olur ise Hakk’dan bulara kutlu bayramdır
Sırr-ı hakîkat oğlumuz! Âb ü gil değil, cân ü dil’siz. Mehabbetinizi bir ân dirîğ eylemeyüp, gönülden çıkarmayasız. Ve dahî bendeniz yüzünden sizlere hâsıl gönlünüzde Allâh nûrı cezbesi hâsıl olmuşdur. Sizlere Allâh, emâneti mübârek eylesün! Cümlenize ilm-i ibret ve ilm-i hikmet esrârı hâsıl olmuşdur. Bu tarîkın hak idiğin sizlerden isteriz. Zîrâ sizler şehâdet itmeyince nice inanalım? Sizler dahî bu tarîkdan zevk ve şevk hâsıl etmişsiz. Cümle âlem gerçek yüzünden mehabbet etseler, hâl hâsıl olur. İkrâr edenin fâ’idesi kendüye ve inkâr edenin ziyânı kendüyedir. Keşf-i hayâlât bilmeziz. Bâzârımız, el elcedir. Ehlullâh hâlin söyleriz. Kâmil çok, mükemmil hâlin söyleriz. Cemî’i yaradılmışda bir kişinin hâlin söyleriz.
Anın mehabbet yedindedir makâmât
Anın huddâmıdır ehl-i kerâmât
Duyup işit kemâlin evliyânın
Anın ışkı ile mest ola cânın
Cümleye var bir kişidir ol kişi
Yapmak u yıkmak durur kemter işi
Gönülden ve gözden ayırmayup mehabbeti ziyâde edesiz. Ve’s-selâmü ‘alâ men’ittebe’a’l-hüdâ.
Efkaru’l-verâ, hâdimü’l-fukarâ Ahmed
(Er, Şaban (hzl.) (2013). Hayrabolulu Melâmî Şeyhi Ahmed-i Sârbân Efendi Külliyâtı [Dîvânı Ve Mektûbâtı] Ve Vizeli Şeyh Alâ’eddîn Alî Efendi’nin Şiirleri. İstanbul: Kutup Yıldızı Yay. 104-106.)
***
Mesnevî
Elâ ey andelîb-i gül-şen-i Hak
Ki dikkat kılsan olur kıl iki şak
Fesâhat birle keşf itsen zebânı
Hezârân mürde diller bula cânı
Beyân eyle rumûzât-ı nihânı
Ki bû-yı gül duta cümle cihânı
Dile geldükde Allâh’ın bir ismi
Bozılur genc-i mahfînün tılısmı
İnâyet idicek ol Hayy ü Kâdir
Görürsin anı sen her yerde hâzır
Ayân olur sana her cümle müşkil
Kilîd-i genc-i mahfiyye urur dil
Anunla seyr kılur cümle eflâk
Hayâlâtından olur zehreler çâk
Muhammed’dür anun sırrına sırr-dâş
Künûz-i {Küntü kenz}i ol ider fâş
Ebû Bekr ü Ömer ü Osmân’dur ey cân
Şerî’at tahtı üzre oldılar hân
Alî kân-ı keremdür şâh-ı merdân
Sehâ meydânı içre şîr-i Yezdân
Me’ârif menba’ı kân-ı sehâdur
Hudâ’nun mazheri ol Mürtezâ’dur
Hasen’dür taht-ı hüsnün pâd-şâhı
Hüseyn ol dû-cihânun mihr ü mâhı
Fidâ kıl cânı Zeynülâbidîn’e
Bular kuvvet virür erkân-ı dîne
İmâm bil Ca’fer-i Sâdık’dur ey yâr
Muhammed Bâkır ol lü’lü’-i şeh-vâr
Alî Mûsâ Rızâ ol nûr-ı bîniş
O nûrun pertevidür âfrîniş
İmâm Mûsâ-i Kâzım’dur hakîkat
Dürüş yolına cân vir eyle dikkat
Takî’dür menba’-ı ayn-i ‘avârif
Nakî’dür müttekî ehl-i me’ârif
Hasen’dür Askerî sırrı ayândur
Muhammed Mehdi’-i sâhib-zemândur
Bulardur dü-cihân içre ekrem
Bularun bendesi olur mükerrem
Bulardan bulunur her derde dârû
Devâ-yı derd-i dilden câna ol bû
Bularun medhin eden Ahmedî’dür
Dizer altun tel üzre Ahmedî’dür
(Er, Şaban (hzl.) (2013). Hayrabolulu Melâmî Şeyhi Ahmed-i Sârbân Efendi Külliyâtı [Dîvânı Ve Mektûbâtı] Ve Vizeli Şeyh Alâ’eddîn Alî Efendi’nin Şiirleri. İstanbul: Kutup Yıldızı Yay. 144-145.)
***
Pertev-i nûr-ı Hudâsın gönlünün bil kadrüni
Mazhar-ı zât u sıfâtla rahmet-i Rahmânı gör
(Kurnaz, Cemal ve Mustafa Tatçı (hzl.) (2003). Bursalı Mehmed Tahir, Osmanlı Müellifleri. Ankara: Bizim Büro Yay. 20.)
İlişkili Maddeler
Yayın Tarihi: 30.12.2014Güncelleme Tarihi: 05.12.2020Eserlerinden Örnekler
Mektûbât-ı Ahmed-i Sârbân
Şeyh Ahmed-i Sârbân “kuddise sirruhu'l-azîz” Hazretleri, halîfeleri Hüsâmeddîn-i Ankaravî Hazretleri’ne irsâl buyurdukları mektûbun sûretidir ki, ayniyle nakl olundu:
Bismillâhi’r-Rahmâni’r-Rahîm
Oğlum Mevlânâ Hüsâmü’l-Mükerrem Huzûrları’na;
Ba’de’s-selâm, bi’l-izzi ve’l-ikrâm, şöyle ma’lûm oldu ki, bu tarîk, Hakk’a kapu düşüpdür. Nitekim Çihâr-Yâr-i Güzîn, Hazret-i Rasûlullâh’a “sallallâhü aleyhi ve sellem” efendimize mahrem düşdüğü gibi, siz dahî delîl düşdünüz. İmdi, ciğer-gûşem; bilür misiz ki durduğunuz cennet, dîdâr dâ’iresidir. Neden, derseniz; Allâh’ın kerem ve lutfı gönlünüze tulû’ etmedi mi? Gıdâ’-i rûh bulunmadı mı? Mâ-sivallâh kalbinizden çıkup Hakkânî mehabbet zuhûr etmedi mi? Sizlerinle evvel mülâkât olduğumuz vakt, bu dâ’ire sizlere zâhir olupdur. Ben sâlûsluk bilmezim. Aşka riyâ katmazım. Aşka riyâ katan, kâfirdir. Azîzim şöyle buyurmuşsur: “Lokması kursağımıza düşen yaradılmış yabanda kalmaya. Gönlü, Yaradan ululuğuna erişe.” Diye buyurdular. Biz dahî deriz: Sizlerin de bu mehabbetiniz üzerinde hakkınız çokdur. Ammâ sâbıkda nice oyun düşüpdür. Allâh’ın inâyeti ve Habîbullâh’ın şefâ’ati ve nübüvveti ve evliyânın yüce himmeti cânib-i Hakk’dan nice erişüp mübârek yüzünüzden kerem yürüdü. Bunu dahî müjde verdiler.
Mevlânâ; şöyle bilesiz: Erenler mâ-beyninde müyesser, Mevlânâ Hudâ-vend-gâr hâli verilüpdür, denildi. Bilür misiz ki oğul, bu hâl sizlerde hâsıl ola. Siz dahî zevk u şevk hâsıl idesiz. Feyz-ı Rabbânî, nûr-ı Muhammed Mustafâ hâsıl ola. Yüce himmet-i evliyâ ile iznimiz budur ki, tenhânızda çokluk oturmayasız. Vaktiyle dervîşler ile musâhabet edesiz. Zîrâ tarîk böyledir ki, birbiriniz yüzünden ma’rifet söyleyü söyleyü hâl tahsîl olur. Zîrâ hakîkatde sizlere ata düşdük. Hakîkatde sizler dahî oğul düşdünüz. {El-veledü sirru ebî-hi.} Ammâ yerine oğul kaldığın istemez mi? Arada buhl yok, meğer Allâh onarmamış ola. Vây ona kim, Allâh onarmaya! Hakk yıkdığın kimse yapamaz. Ve Hakk yapdığın kimse yıkamaz. Ata, nûr olıcak; oğul dahî nûr olur. İki dahî “nûrun ‘alâ nûr” olur. İmdi, oğlum; şu dediğimiz dâ’ire, sizlere hâsıl olmadıysa, biz yalancılardan olavuz.
Ve dahî, oğlum; sizlerden bir istimdâdımız dahı vardır: Cevher gösterene, siz boncuk gösteresiz. Ve boncuk gösterene, saksı gösteresiz. Hakkânî mehabbet gözedeni, bırakmayasız. Ammâ, dahı nedir derseniz, Şerî’at, Şerî’at, yine Şerî’at. Allâh’ın izni, rûh-ı Muhammed’in sırrı, gerçeklerin âlî himmeti hep size verilmişdir. Ve dahî mürîd-i murâdı vardır. Ve mürîd-i hâss dahı vardır. Ve mürîd-i mürted dahı vardır. Sizi ve bizi, cümle yer olmuş gerçeğin gözünden ve gönlünden düşmekden saklasun! Gâfil mübâş gelenin mâlı, çerh dutanın başı, demişlerdir.
Nice cân ü nice başlar yola kurbân içün geldi
Kabûl olur ise Hakk’dan bulara kutlu bayramdır
Sırr-ı hakîkat oğlumuz! Âb ü gil değil, cân ü dil’siz. Mehabbetinizi bir ân dirîğ eylemeyüp, gönülden çıkarmayasız. Ve dahî bendeniz yüzünden sizlere hâsıl gönlünüzde Allâh nûrı cezbesi hâsıl olmuşdur. Sizlere Allâh, emâneti mübârek eylesün! Cümlenize ilm-i ibret ve ilm-i hikmet esrârı hâsıl olmuşdur. Bu tarîkın hak idiğin sizlerden isteriz. Zîrâ sizler şehâdet itmeyince nice inanalım? Sizler dahî bu tarîkdan zevk ve şevk hâsıl etmişsiz. Cümle âlem gerçek yüzünden mehabbet etseler, hâl hâsıl olur. İkrâr edenin fâ’idesi kendüye ve inkâr edenin ziyânı kendüyedir. Keşf-i hayâlât bilmeziz. Bâzârımız, el elcedir. Ehlullâh hâlin söyleriz. Kâmil çok, mükemmil hâlin söyleriz. Cemî’i yaradılmışda bir kişinin hâlin söyleriz.
Anın mehabbet yedindedir makâmât
Anın huddâmıdır ehl-i kerâmât
Duyup işit kemâlin evliyânın
Anın ışkı ile mest ola cânın
Cümleye var bir kişidir ol kişi
Yapmak u yıkmak durur kemter işi
Gönülden ve gözden ayırmayup mehabbeti ziyâde edesiz. Ve’s-selâmü ‘alâ men’ittebe’a’l-hüdâ.
Efkaru’l-verâ, hâdimü’l-fukarâ Ahmed
(Er, Şaban (hzl.) (2013). Hayrabolulu Melâmî Şeyhi Ahmed-i Sârbân Efendi Külliyâtı [Dîvânı Ve Mektûbâtı] Ve Vizeli Şeyh Alâ’eddîn Alî Efendi’nin Şiirleri. İstanbul: Kutup Yıldızı Yay. 104-106.)
***
Mesnevî
Elâ ey andelîb-i gül-şen-i Hak
Ki dikkat kılsan olur kıl iki şak
Fesâhat birle keşf itsen zebânı
Hezârân mürde diller bula cânı
Beyân eyle rumûzât-ı nihânı
Ki bû-yı gül duta cümle cihânı
Dile geldükde Allâh’ın bir ismi
Bozılur genc-i mahfînün tılısmı
İnâyet idicek ol Hayy ü Kâdir
Görürsin anı sen her yerde hâzır
Ayân olur sana her cümle müşkil
Kilîd-i genc-i mahfiyye urur dil
Anunla seyr kılur cümle eflâk
Hayâlâtından olur zehreler çâk
Muhammed’dür anun sırrına sırr-dâş
Künûz-i {Küntü kenz}i ol ider fâş
Ebû Bekr ü Ömer ü Osmân’dur ey cân
Şerî’at tahtı üzre oldılar hân
Alî kân-ı keremdür şâh-ı merdân
Sehâ meydânı içre şîr-i Yezdân
Me’ârif menba’ı kân-ı sehâdur
Hudâ’nun mazheri ol Mürtezâ’dur
Hasen’dür taht-ı hüsnün pâd-şâhı
Hüseyn ol dû-cihânun mihr ü mâhı
Fidâ kıl cânı Zeynülâbidîn’e
Bular kuvvet virür erkân-ı dîne
İmâm bil Ca’fer-i Sâdık’dur ey yâr
Muhammed Bâkır ol lü’lü’-i şeh-vâr
Alî Mûsâ Rızâ ol nûr-ı bîniş
O nûrun pertevidür âfrîniş
İmâm Mûsâ-i Kâzım’dur hakîkat
Dürüş yolına cân vir eyle dikkat
Takî’dür menba’-ı ayn-i ‘avârif
Nakî’dür müttekî ehl-i me’ârif
Hasen’dür Askerî sırrı ayândur
Muhammed Mehdi’-i sâhib-zemândur
Bulardur dü-cihân içre ekrem
Bularun bendesi olur mükerrem
Bulardan bulunur her derde dârû
Devâ-yı derd-i dilden câna ol bû
Bularun medhin eden Ahmedî’dür
Dizer altun tel üzre Ahmedî’dür
(Er, Şaban (hzl.) (2013). Hayrabolulu Melâmî Şeyhi Ahmed-i Sârbân Efendi Külliyâtı [Dîvânı Ve Mektûbâtı] Ve Vizeli Şeyh Alâ’eddîn Alî Efendi’nin Şiirleri. İstanbul: Kutup Yıldızı Yay. 144-145.)
***
Pertev-i nûr-ı Hudâsın gönlünün bil kadrüni
Mazhar-ı zât u sıfâtla rahmet-i Rahmânı gör
(Kurnaz, Cemal ve Mustafa Tatçı (hzl.) (2003). Bursalı Mehmed Tahir, Osmanlı Müellifleri. Ankara: Bizim Büro Yay. 20.)
İlişkili Maddeler
Güncelleme Tarihi: 05.12.2020Eserlerinden Örnekler
Mektûbât-ı Ahmed-i Sârbân
Şeyh Ahmed-i Sârbân “kuddise sirruhu'l-azîz” Hazretleri, halîfeleri Hüsâmeddîn-i Ankaravî Hazretleri’ne irsâl buyurdukları mektûbun sûretidir ki, ayniyle nakl olundu:
Bismillâhi’r-Rahmâni’r-Rahîm
Oğlum Mevlânâ Hüsâmü’l-Mükerrem Huzûrları’na;
Ba’de’s-selâm, bi’l-izzi ve’l-ikrâm, şöyle ma’lûm oldu ki, bu tarîk, Hakk’a kapu düşüpdür. Nitekim Çihâr-Yâr-i Güzîn, Hazret-i Rasûlullâh’a “sallallâhü aleyhi ve sellem” efendimize mahrem düşdüğü gibi, siz dahî delîl düşdünüz. İmdi, ciğer-gûşem; bilür misiz ki durduğunuz cennet, dîdâr dâ’iresidir. Neden, derseniz; Allâh’ın kerem ve lutfı gönlünüze tulû’ etmedi mi? Gıdâ’-i rûh bulunmadı mı? Mâ-sivallâh kalbinizden çıkup Hakkânî mehabbet zuhûr etmedi mi? Sizlerinle evvel mülâkât olduğumuz vakt, bu dâ’ire sizlere zâhir olupdur. Ben sâlûsluk bilmezim. Aşka riyâ katmazım. Aşka riyâ katan, kâfirdir. Azîzim şöyle buyurmuşsur: “Lokması kursağımıza düşen yaradılmış yabanda kalmaya. Gönlü, Yaradan ululuğuna erişe.” Diye buyurdular. Biz dahî deriz: Sizlerin de bu mehabbetiniz üzerinde hakkınız çokdur. Ammâ sâbıkda nice oyun düşüpdür. Allâh’ın inâyeti ve Habîbullâh’ın şefâ’ati ve nübüvveti ve evliyânın yüce himmeti cânib-i Hakk’dan nice erişüp mübârek yüzünüzden kerem yürüdü. Bunu dahî müjde verdiler.
Mevlânâ; şöyle bilesiz: Erenler mâ-beyninde müyesser, Mevlânâ Hudâ-vend-gâr hâli verilüpdür, denildi. Bilür misiz ki oğul, bu hâl sizlerde hâsıl ola. Siz dahî zevk u şevk hâsıl idesiz. Feyz-ı Rabbânî, nûr-ı Muhammed Mustafâ hâsıl ola. Yüce himmet-i evliyâ ile iznimiz budur ki, tenhânızda çokluk oturmayasız. Vaktiyle dervîşler ile musâhabet edesiz. Zîrâ tarîk böyledir ki, birbiriniz yüzünden ma’rifet söyleyü söyleyü hâl tahsîl olur. Zîrâ hakîkatde sizlere ata düşdük. Hakîkatde sizler dahî oğul düşdünüz. {El-veledü sirru ebî-hi.} Ammâ yerine oğul kaldığın istemez mi? Arada buhl yok, meğer Allâh onarmamış ola. Vây ona kim, Allâh onarmaya! Hakk yıkdığın kimse yapamaz. Ve Hakk yapdığın kimse yıkamaz. Ata, nûr olıcak; oğul dahî nûr olur. İki dahî “nûrun ‘alâ nûr” olur. İmdi, oğlum; şu dediğimiz dâ’ire, sizlere hâsıl olmadıysa, biz yalancılardan olavuz.
Ve dahî, oğlum; sizlerden bir istimdâdımız dahı vardır: Cevher gösterene, siz boncuk gösteresiz. Ve boncuk gösterene, saksı gösteresiz. Hakkânî mehabbet gözedeni, bırakmayasız. Ammâ, dahı nedir derseniz, Şerî’at, Şerî’at, yine Şerî’at. Allâh’ın izni, rûh-ı Muhammed’in sırrı, gerçeklerin âlî himmeti hep size verilmişdir. Ve dahî mürîd-i murâdı vardır. Ve mürîd-i hâss dahı vardır. Ve mürîd-i mürted dahı vardır. Sizi ve bizi, cümle yer olmuş gerçeğin gözünden ve gönlünden düşmekden saklasun! Gâfil mübâş gelenin mâlı, çerh dutanın başı, demişlerdir.
Nice cân ü nice başlar yola kurbân içün geldi
Kabûl olur ise Hakk’dan bulara kutlu bayramdır
Sırr-ı hakîkat oğlumuz! Âb ü gil değil, cân ü dil’siz. Mehabbetinizi bir ân dirîğ eylemeyüp, gönülden çıkarmayasız. Ve dahî bendeniz yüzünden sizlere hâsıl gönlünüzde Allâh nûrı cezbesi hâsıl olmuşdur. Sizlere Allâh, emâneti mübârek eylesün! Cümlenize ilm-i ibret ve ilm-i hikmet esrârı hâsıl olmuşdur. Bu tarîkın hak idiğin sizlerden isteriz. Zîrâ sizler şehâdet itmeyince nice inanalım? Sizler dahî bu tarîkdan zevk ve şevk hâsıl etmişsiz. Cümle âlem gerçek yüzünden mehabbet etseler, hâl hâsıl olur. İkrâr edenin fâ’idesi kendüye ve inkâr edenin ziyânı kendüyedir. Keşf-i hayâlât bilmeziz. Bâzârımız, el elcedir. Ehlullâh hâlin söyleriz. Kâmil çok, mükemmil hâlin söyleriz. Cemî’i yaradılmışda bir kişinin hâlin söyleriz.
Anın mehabbet yedindedir makâmât
Anın huddâmıdır ehl-i kerâmât
Duyup işit kemâlin evliyânın
Anın ışkı ile mest ola cânın
Cümleye var bir kişidir ol kişi
Yapmak u yıkmak durur kemter işi
Gönülden ve gözden ayırmayup mehabbeti ziyâde edesiz. Ve’s-selâmü ‘alâ men’ittebe’a’l-hüdâ.
Efkaru’l-verâ, hâdimü’l-fukarâ Ahmed
(Er, Şaban (hzl.) (2013). Hayrabolulu Melâmî Şeyhi Ahmed-i Sârbân Efendi Külliyâtı [Dîvânı Ve Mektûbâtı] Ve Vizeli Şeyh Alâ’eddîn Alî Efendi’nin Şiirleri. İstanbul: Kutup Yıldızı Yay. 104-106.)
***
Mesnevî
Elâ ey andelîb-i gül-şen-i Hak
Ki dikkat kılsan olur kıl iki şak
Fesâhat birle keşf itsen zebânı
Hezârân mürde diller bula cânı
Beyân eyle rumûzât-ı nihânı
Ki bû-yı gül duta cümle cihânı
Dile geldükde Allâh’ın bir ismi
Bozılur genc-i mahfînün tılısmı
İnâyet idicek ol Hayy ü Kâdir
Görürsin anı sen her yerde hâzır
Ayân olur sana her cümle müşkil
Kilîd-i genc-i mahfiyye urur dil
Anunla seyr kılur cümle eflâk
Hayâlâtından olur zehreler çâk
Muhammed’dür anun sırrına sırr-dâş
Künûz-i {Küntü kenz}i ol ider fâş
Ebû Bekr ü Ömer ü Osmân’dur ey cân
Şerî’at tahtı üzre oldılar hân
Alî kân-ı keremdür şâh-ı merdân
Sehâ meydânı içre şîr-i Yezdân
Me’ârif menba’ı kân-ı sehâdur
Hudâ’nun mazheri ol Mürtezâ’dur
Hasen’dür taht-ı hüsnün pâd-şâhı
Hüseyn ol dû-cihânun mihr ü mâhı
Fidâ kıl cânı Zeynülâbidîn’e
Bular kuvvet virür erkân-ı dîne
İmâm bil Ca’fer-i Sâdık’dur ey yâr
Muhammed Bâkır ol lü’lü’-i şeh-vâr
Alî Mûsâ Rızâ ol nûr-ı bîniş
O nûrun pertevidür âfrîniş
İmâm Mûsâ-i Kâzım’dur hakîkat
Dürüş yolına cân vir eyle dikkat
Takî’dür menba’-ı ayn-i ‘avârif
Nakî’dür müttekî ehl-i me’ârif
Hasen’dür Askerî sırrı ayândur
Muhammed Mehdi’-i sâhib-zemândur
Bulardur dü-cihân içre ekrem
Bularun bendesi olur mükerrem
Bulardan bulunur her derde dârû
Devâ-yı derd-i dilden câna ol bû
Bularun medhin eden Ahmedî’dür
Dizer altun tel üzre Ahmedî’dür
(Er, Şaban (hzl.) (2013). Hayrabolulu Melâmî Şeyhi Ahmed-i Sârbân Efendi Külliyâtı [Dîvânı Ve Mektûbâtı] Ve Vizeli Şeyh Alâ’eddîn Alî Efendi’nin Şiirleri. İstanbul: Kutup Yıldızı Yay. 144-145.)
***
Pertev-i nûr-ı Hudâsın gönlünün bil kadrüni
Mazhar-ı zât u sıfâtla rahmet-i Rahmânı gör
(Kurnaz, Cemal ve Mustafa Tatçı (hzl.) (2003). Bursalı Mehmed Tahir, Osmanlı Müellifleri. Ankara: Bizim Büro Yay. 20.)
İlişkili Maddeler
Eserlerinden Örnekler
Mektûbât-ı Ahmed-i Sârbân
Şeyh Ahmed-i Sârbân “kuddise sirruhu'l-azîz” Hazretleri, halîfeleri Hüsâmeddîn-i Ankaravî Hazretleri’ne irsâl buyurdukları mektûbun sûretidir ki, ayniyle nakl olundu:
Bismillâhi’r-Rahmâni’r-Rahîm
Oğlum Mevlânâ Hüsâmü’l-Mükerrem Huzûrları’na;
Ba’de’s-selâm, bi’l-izzi ve’l-ikrâm, şöyle ma’lûm oldu ki, bu tarîk, Hakk’a kapu düşüpdür. Nitekim Çihâr-Yâr-i Güzîn, Hazret-i Rasûlullâh’a “sallallâhü aleyhi ve sellem” efendimize mahrem düşdüğü gibi, siz dahî delîl düşdünüz. İmdi, ciğer-gûşem; bilür misiz ki durduğunuz cennet, dîdâr dâ’iresidir. Neden, derseniz; Allâh’ın kerem ve lutfı gönlünüze tulû’ etmedi mi? Gıdâ’-i rûh bulunmadı mı? Mâ-sivallâh kalbinizden çıkup Hakkânî mehabbet zuhûr etmedi mi? Sizlerinle evvel mülâkât olduğumuz vakt, bu dâ’ire sizlere zâhir olupdur. Ben sâlûsluk bilmezim. Aşka riyâ katmazım. Aşka riyâ katan, kâfirdir. Azîzim şöyle buyurmuşsur: “Lokması kursağımıza düşen yaradılmış yabanda kalmaya. Gönlü, Yaradan ululuğuna erişe.” Diye buyurdular. Biz dahî deriz: Sizlerin de bu mehabbetiniz üzerinde hakkınız çokdur. Ammâ sâbıkda nice oyun düşüpdür. Allâh’ın inâyeti ve Habîbullâh’ın şefâ’ati ve nübüvveti ve evliyânın yüce himmeti cânib-i Hakk’dan nice erişüp mübârek yüzünüzden kerem yürüdü. Bunu dahî müjde verdiler.
Mevlânâ; şöyle bilesiz: Erenler mâ-beyninde müyesser, Mevlânâ Hudâ-vend-gâr hâli verilüpdür, denildi. Bilür misiz ki oğul, bu hâl sizlerde hâsıl ola. Siz dahî zevk u şevk hâsıl idesiz. Feyz-ı Rabbânî, nûr-ı Muhammed Mustafâ hâsıl ola. Yüce himmet-i evliyâ ile iznimiz budur ki, tenhânızda çokluk oturmayasız. Vaktiyle dervîşler ile musâhabet edesiz. Zîrâ tarîk böyledir ki, birbiriniz yüzünden ma’rifet söyleyü söyleyü hâl tahsîl olur. Zîrâ hakîkatde sizlere ata düşdük. Hakîkatde sizler dahî oğul düşdünüz. {El-veledü sirru ebî-hi.} Ammâ yerine oğul kaldığın istemez mi? Arada buhl yok, meğer Allâh onarmamış ola. Vây ona kim, Allâh onarmaya! Hakk yıkdığın kimse yapamaz. Ve Hakk yapdığın kimse yıkamaz. Ata, nûr olıcak; oğul dahî nûr olur. İki dahî “nûrun ‘alâ nûr” olur. İmdi, oğlum; şu dediğimiz dâ’ire, sizlere hâsıl olmadıysa, biz yalancılardan olavuz.
Ve dahî, oğlum; sizlerden bir istimdâdımız dahı vardır: Cevher gösterene, siz boncuk gösteresiz. Ve boncuk gösterene, saksı gösteresiz. Hakkânî mehabbet gözedeni, bırakmayasız. Ammâ, dahı nedir derseniz, Şerî’at, Şerî’at, yine Şerî’at. Allâh’ın izni, rûh-ı Muhammed’in sırrı, gerçeklerin âlî himmeti hep size verilmişdir. Ve dahî mürîd-i murâdı vardır. Ve mürîd-i hâss dahı vardır. Ve mürîd-i mürted dahı vardır. Sizi ve bizi, cümle yer olmuş gerçeğin gözünden ve gönlünden düşmekden saklasun! Gâfil mübâş gelenin mâlı, çerh dutanın başı, demişlerdir.
Nice cân ü nice başlar yola kurbân içün geldi
Kabûl olur ise Hakk’dan bulara kutlu bayramdır
Sırr-ı hakîkat oğlumuz! Âb ü gil değil, cân ü dil’siz. Mehabbetinizi bir ân dirîğ eylemeyüp, gönülden çıkarmayasız. Ve dahî bendeniz yüzünden sizlere hâsıl gönlünüzde Allâh nûrı cezbesi hâsıl olmuşdur. Sizlere Allâh, emâneti mübârek eylesün! Cümlenize ilm-i ibret ve ilm-i hikmet esrârı hâsıl olmuşdur. Bu tarîkın hak idiğin sizlerden isteriz. Zîrâ sizler şehâdet itmeyince nice inanalım? Sizler dahî bu tarîkdan zevk ve şevk hâsıl etmişsiz. Cümle âlem gerçek yüzünden mehabbet etseler, hâl hâsıl olur. İkrâr edenin fâ’idesi kendüye ve inkâr edenin ziyânı kendüyedir. Keşf-i hayâlât bilmeziz. Bâzârımız, el elcedir. Ehlullâh hâlin söyleriz. Kâmil çok, mükemmil hâlin söyleriz. Cemî’i yaradılmışda bir kişinin hâlin söyleriz.
Anın mehabbet yedindedir makâmât
Anın huddâmıdır ehl-i kerâmât
Duyup işit kemâlin evliyânın
Anın ışkı ile mest ola cânın
Cümleye var bir kişidir ol kişi
Yapmak u yıkmak durur kemter işi
Gönülden ve gözden ayırmayup mehabbeti ziyâde edesiz. Ve’s-selâmü ‘alâ men’ittebe’a’l-hüdâ.
Efkaru’l-verâ, hâdimü’l-fukarâ Ahmed
(Er, Şaban (hzl.) (2013). Hayrabolulu Melâmî Şeyhi Ahmed-i Sârbân Efendi Külliyâtı [Dîvânı Ve Mektûbâtı] Ve Vizeli Şeyh Alâ’eddîn Alî Efendi’nin Şiirleri. İstanbul: Kutup Yıldızı Yay. 104-106.)
***
Mesnevî
Elâ ey andelîb-i gül-şen-i Hak
Ki dikkat kılsan olur kıl iki şak
Fesâhat birle keşf itsen zebânı
Hezârân mürde diller bula cânı
Beyân eyle rumûzât-ı nihânı
Ki bû-yı gül duta cümle cihânı
Dile geldükde Allâh’ın bir ismi
Bozılur genc-i mahfînün tılısmı
İnâyet idicek ol Hayy ü Kâdir
Görürsin anı sen her yerde hâzır
Ayân olur sana her cümle müşkil
Kilîd-i genc-i mahfiyye urur dil
Anunla seyr kılur cümle eflâk
Hayâlâtından olur zehreler çâk
Muhammed’dür anun sırrına sırr-dâş
Künûz-i {Küntü kenz}i ol ider fâş
Ebû Bekr ü Ömer ü Osmân’dur ey cân
Şerî’at tahtı üzre oldılar hân
Alî kân-ı keremdür şâh-ı merdân
Sehâ meydânı içre şîr-i Yezdân
Me’ârif menba’ı kân-ı sehâdur
Hudâ’nun mazheri ol Mürtezâ’dur
Hasen’dür taht-ı hüsnün pâd-şâhı
Hüseyn ol dû-cihânun mihr ü mâhı
Fidâ kıl cânı Zeynülâbidîn’e
Bular kuvvet virür erkân-ı dîne
İmâm bil Ca’fer-i Sâdık’dur ey yâr
Muhammed Bâkır ol lü’lü’-i şeh-vâr
Alî Mûsâ Rızâ ol nûr-ı bîniş
O nûrun pertevidür âfrîniş
İmâm Mûsâ-i Kâzım’dur hakîkat
Dürüş yolına cân vir eyle dikkat
Takî’dür menba’-ı ayn-i ‘avârif
Nakî’dür müttekî ehl-i me’ârif
Hasen’dür Askerî sırrı ayândur
Muhammed Mehdi’-i sâhib-zemândur
Bulardur dü-cihân içre ekrem
Bularun bendesi olur mükerrem
Bulardan bulunur her derde dârû
Devâ-yı derd-i dilden câna ol bû
Bularun medhin eden Ahmedî’dür
Dizer altun tel üzre Ahmedî’dür
(Er, Şaban (hzl.) (2013). Hayrabolulu Melâmî Şeyhi Ahmed-i Sârbân Efendi Külliyâtı [Dîvânı Ve Mektûbâtı] Ve Vizeli Şeyh Alâ’eddîn Alî Efendi’nin Şiirleri. İstanbul: Kutup Yıldızı Yay. 144-145.)
***
Pertev-i nûr-ı Hudâsın gönlünün bil kadrüni
Mazhar-ı zât u sıfâtla rahmet-i Rahmânı gör
(Kurnaz, Cemal ve Mustafa Tatçı (hzl.) (2003). Bursalı Mehmed Tahir, Osmanlı Müellifleri. Ankara: Bizim Büro Yay. 20.)
İlişkili Maddeler
Sn. | Madde Adı | D.Tarihi / Ö.Tarihi | Benzerlik | İncele |
---|---|---|---|---|
1 | MAHVÎ, Mahvî Çelebi | d. ? - ö. 1737-38 | Doğum Yeri | Görüntüle |
2 | HASÎB, Çorumî-zâde Seyyid Mehmed Hasîb Efendi | d. 1712-13 - ö. 1784-85 | Doğum Yeri | Görüntüle |
3 | MAHVÎ, Mahvî Çelebi | d. ? - ö. 1737-38 | Doğum Yılı | Görüntüle |
4 | HASÎB, Çorumî-zâde Seyyid Mehmed Hasîb Efendi | d. 1712-13 - ö. 1784-85 | Doğum Yılı | Görüntüle |
5 | MAHVÎ, Mahvî Çelebi | d. ? - ö. 1737-38 | Ölüm Yılı | Görüntüle |
6 | HASÎB, Çorumî-zâde Seyyid Mehmed Hasîb Efendi | d. 1712-13 - ö. 1784-85 | Ölüm Yılı | Görüntüle |
7 | MAHVÎ, Mahvî Çelebi | d. ? - ö. 1737-38 | Meslek | Görüntüle |
8 | HASÎB, Çorumî-zâde Seyyid Mehmed Hasîb Efendi | d. 1712-13 - ö. 1784-85 | Meslek | Görüntüle |
9 | MAHVÎ, Mahvî Çelebi | d. ? - ö. 1737-38 | Alan/Yüzyıl/Saha | Görüntüle |
10 | HASÎB, Çorumî-zâde Seyyid Mehmed Hasîb Efendi | d. 1712-13 - ö. 1784-85 | Alan/Yüzyıl/Saha | Görüntüle |
11 | MAHVÎ, Mahvî Çelebi | d. ? - ö. 1737-38 | Madde Adı | Görüntüle |
12 | HASÎB, Çorumî-zâde Seyyid Mehmed Hasîb Efendi | d. 1712-13 - ö. 1784-85 | Madde Adı | Görüntüle |