Can Yücel

Can Baba
(d. 21 Ağustos 1926 / ö. 12 Ağustos 1999)
Şair, Çevirmen
(Yeni Edebiyat / 20. Yüzyıl / Anadolu-Osmanlı-Türkiye)
ISBN: 978-9944-237-86-4

Hasan Ali Bey’le Gülsüm Refika Hanım’ın ikiz çocuklarından biri olarak İstanbul’un Kumkapı semtinde 21 Ağustos 1926 tarihinde dünyaya geldi. Aile bir süre sonra Şişli’ye Şair Nigar Sokağı’na taşındı. Burada babaannesi Neyire Hanım, dedesi Ali Rıza Bey ile birlikte yaşamaya başladılar (Buharalı 1981: 11). Neyire Hanım ve Ali Rıza Bey, Mevlevî idi ve birlikte sürdürülen büyük aile yaşamı ile Mevlevî anlayış Can Yücel’in hem yetişmesinde hem de hayata bakışında etkin rol oynadı (Celal, Kahyalıoğlu 1996: 25-27).

İlköğrenimine ikizi Canan ile birlikte Boğaziçi İlkokulu'nda başladı. İkiz kardeşiyle sürekli kavga ettiğinden üçüncü sınıftan itibaren yatılı okumak zorunda kaldı (Oral 1999: 5). Babasının milletvekili olması üzerine Ankara’ya yerleştiler. Ortaöğrenimine 1938 yılında ikiz kardeşi Canan’la birlikte Ankara Taşmektep’te devam etti. 1941 yılında lise öğrenimine Ankara Erkek Lisesi’nde başlayan Yücel, klasik şubede okudu. Önceleri hiç hoşlanmadığı bu okulu zamanla çok seven Can Yücel burada Cevdet Kudret’ten edebiyat dersleri aldı, dünya edebiyatını tanıdı, Nâzım Hikmet'i okudu ve Lâtince öğrendi (Erol 1996: 16). Lise öğrenimini tamamladıktan sonra Ankara Dil Tarih ve Coğrafya Fakültesi’nde Klasik Filoloji Bölümü’ne girdi; bir süre Alman Filolojisi okudu. Bu yıllardaki muhalifliği siyasal bir kimlik kazanmaya başlayınca, sol kanattaki sanatçı ve politikacılarla yakınlaşması, Dil-Tarih’teki ilerici Gençler Derneği’ne üye olması üzerine Can Yücel, babası Hasan Ali Yücel tarafından İngiltere’ye Cambridge Üniversitesi’ne gönderildi (Özgentürk t.y.: 8-9). İngiltere’deki öğrencilik yıllarında modern tarihe ilgi duyarak Bertrand Russel’in derslerini takip etti. Aynı dönemde çeviriler yapmaya başladı. Bir süre sonra Linkfield’e geçti. Burada arkadaşları Bülent Ecevit, Rahşan Hanım ve Yavuz Bayraktar’la beraber yaşadı. Londra’da resmî tarih öğrenmek için Court of Institude of Art’a gitti (Erol 1996: 16). Demokrat Parti’nin iktidara gelmesi, Köy Enstitülerinin kapatılması üzerine babası onu Türkiye’ye çağırdı (Özgentürk t.y.: 8-9). Ankara Üniversitesi’nde başlayıp, Cambridge Üniversitesi’nde sürekli karar değiştirerek sürdürmeye çalıştığı eğitim hayatı bir diplomayla sonlanmadı.

Askerliğini 1953’te Kore’de yaptı. Kore Savaşı’na katılan Türk tugayında yer aldı ve savaşı çok yakından görme imkânı buldu (Özbay 2001: 52). Askerden döndükten sonra bir süre Türkiye’de yaşadı. Bu süreçte babasının yaşadığı siyasî güçlüklerden kendisi de nasibini aldı ve bir süre iş bulamadı. 1956’da Süleyman Demirel’in onayıyla iki yıl boyunca Devlet Su İşleri’nin Bornova merkezinde görev yaptı (Akın 1996: 10). Aynı yıl İlhan Komanların evinde tanıdığı Güler Hanım’a âşık oldu ve 1956 yılında onunla evlendi. Bu evlilikten Yeni Hasan, Güzel ve Su adını verdikleri üç çocukları oldu (Oral 1999: 4-6). Evlendikten sonra eşiyle birlikte tekrar yurt dışında yaşamaya devam eden Can Yücel, Londra’da BBC Türkçe Yayınlar Bölümü’nde spiker olarak çalıştı. Bu yıllarda İngiliz şiirinden birçok çeviri yaptı (Özgentürk t.y.: 15). Nâzım Hikmet’in ölüm haberini alması üzerine yaşadığı üzüntüyle o günkü yayını gerçekleştiremeyip işinden kovuldu ve 1963’te tekrar Türkiye’ye döndüler (Yücel: 1999, s.13). Marmaris ve Bodrum’da iki yıl turist temsilcisi olarak çalıştı (Özgentürk t.y.: 16). Ardından İstanbul’a yerleşerek geçimini çevirmenlik yaparak sağlamaya karar verdi (Buharalı 1981: 11). Sonraki dönemlerde hem yaptığı çevirilerle, hem çeşitli gazete ve dergilerde yazdığı yazılarla, hem de yayımlanan şiir kitaplarının çok ilgi görmesi ve aileden gelen mal varlığının da katkısı ile geçimini sağlamaya çalıştı (Gülgen Börklü 2012: 13).

12 Mart döneminde Türkçeye çevirdiği bir kitap yüzünden on beş yıl hapis cezasına çarptırıldı (Özbay 2001: 52). Toptaşı Cezaevi’nde başlayıp Adana Cezaevi’nde devam eden hapishane serüveni Can Yücel’in hem hayatında hem sanatında bir dönüm noktası oldu. Bu yıllar hem yoğun bir şekilde şiire yönelmesine hem de muhalif kimliğinin daha da belirginleşmesine zemin hazırladı. Bu yılların ürünü olan Bir Siyasinin Şiirleri şairin geniş kitlelerle daha yaygın bir şekilde buluşmasına zemin hazırladı. Şair hapis sonrası süreçte de toplumsal/siyasal gelişmelerden hiçbir zaman uzak olmadı ve hayatının sonuna kadar muhalif çizgisinden ödün vermedi (Gülgen Börklü 2012: 15). Hayatının son yıllarını Eski Datça’da ailesiyle birlikte geçirdi. 12 Ağustos 1999 tarihinde tedavi gördüğü bademcik kanseri nedeniyle vefat etti.

Yetmiş üç yıllık bir ömrü hep şiirle dolduran Can Yücel, daha on yaşından itibaren şiir yazmaya başladı. Dilin güzelliğini ve şiir yazmayı İstanbul ağzıyla Türkçe konuşan babaannesinden öğrendiğini belirten şair her zaman şiirin içgüdüsel bir duyguyla yazıldığını savundu. Şiire yönelmesinde babasının ve yetiştiği çevrenin de çok büyük bir etkisi oldu (Oral 1999: 7).

1940’lı yıllardan itibaren yazdığı çocuk şiirlerini Peyami Safa, Çocuk Haftası dergisinde yayımladı. Bu dönemde Beethoven ve Mozart üzerine de şiirler yazan Yücel, 1950’li yıllara kadar yazdığı ve Mevlevî etkisinde kaldığı şiirleri hiçbir dergide yayımlatmadı. Babasının ısrarı ve desteği ile 1950 yılında çıkan ilk kitabı Yazma edebiyat dünyasında hiçbir yankı uyandırmadı (Kahyalıoğlu 1996: 21). 1950’den hapse gireceği 1970’li yıllara kadar şiirden biraz uzaklaşarak, çeviri üzerine yoğunlaştı; İngiliz şiirini tanıtan yazılar yayımladı. Bütün bu kökler kendi şiirini bulmasında etkin kaynaklar oldular.

1945’ten başlayarak Yenilikler, Beraber, Seçilmiş Hikâyeler, Dost, Sosyal Adalet, Şiir Sanatı, Dönem, Yön, Ant, İmece, Papirüs, Yeni Dergi, Birikim, Sanat Emeği, Yazko Edebiyat, Yeni Düşün, Adam Sanat, Sombahar, Leman, Öküz gibi dergilerde yayımlanan şiirleriyle, Türk şiirinde kendine özgü bir söyleyiş geliştirmeye çalıştı. Geçiş niteliğinde bir eser olarak düşünebileceğimiz ikinci eseri Sevgi Duvarı’ndan itibaren gündemin nabzını tutmaya çalışan ve muhalif bir sesin perde perde yükseldiği siyasî şiirlerle, doğayı ve insanı bir bütün hâlinde ele alan şiirlere yöneldi. Can Yücel “Garip şiiri”nin etkinliğini içerik açısından olmasa bile yapı bakımından yer yer son eserindeki şiirlerine dek sürdürdü. Onu geniş bir okuyucu kitlesi ile buluşturan ve hapishane döneminin bir “güncesi” sayılabilecek Bir Siyasînin Şiirleri 1974 yılında yayımlandı ve sanat yaşamında bir “milat” oldu. Hapisten çıktıktan sonra yazdığı şiirlerin toplamı olan ve 1976 yılında yayımlanan Ölüm ve Oğlum’daki şiirlerde şair, mahpusluktan özgürlüğe; karanlıktan aydınlığa; ölümden yeniden doğuşa kavuşan bir insanın hayat karşısındaki güçlü duruşunu ve iyimserliğini temel aldı. 1982 yılında yayımlanan Rengâhenk’i “Beynin Pirî Reisi” notuyla lise yıllarından itibaren yakın arkadaşı olan Gazi Yaşargil’e ithaf etti. İki yıl sonra yayımladığı ve oğlu Yeni Hasan’a ithaf ettiği Gökyokuş’ta ideolojik görüşlerin vurgulandığı şiirler dışında, günlük yaşamdan izler taşıyan, ilhamını yaşantı ve deneyimlerden alan metinlere de yer verdi. 1986’da “susmayışın, başkaldırının, giderek bir saldırı”nın şiiri olarak tanıtılan Canfeda, 1988’de adıyla müsemma “çocukça” duyarlılıklardan oluşan Çok Bi Çocuk, 1990’da Kısa Devre, 1993’te Güle Güle/Seslerin Sessizliği, 1994’te ise Gezintiler yayımlandı. 1995 yılında yayımlanan Maaile adlı eserin ilham kaynağı şairin hayatı boyunca bağlılığını sıklıkla dile getirdiği aile fertleri oldu. Can Yücel bu eserde ailesine duyduğu sevginin, bağlılığın yanında hayranı olduğu Datça’nın güzelliklerini, şiirin güzellikleriyle buluşturduğu metinlere de yer verdi. Şairin, muhalif ve politik tavrını sürdürdüğü, yaşlılığı ve hastalığı dolayısıyla artık başkalarından çok kendi ölümünü anlattığı, bütün olumsuzluklara rağmen iyimser ve mücadeleci duruşunu yitirmediği şiirleri içeren Seke Seke 1997 yılında; son eseri olan Alavara ise 1999 yılında yayımlandı. Çeşitli dergilerde yayımlanan düzyazıları Tevfik Taş tarafından bir araya getirilerek Düzünden adıyla iki cilt olarak yayımlandı.

Edebiyatımıza ‘ladini bir hava’ getirdiğini düşündüğü Yahya Kemal’i, Yahya Kemal’e benzettiği Ahmet Haşim’i Türk edebiyatındaki en önemli şairlerden saydı. Sanat hayatının ilk yıllarında yazdığı şiirlerinde üniversite yıllarında tanıdığı Garipçilerden etkilendi. Şiir çevirilerinin ve çeviri vesilesiyle tanıdığı edebî çevrede yer alan Dylan Thomas, E. E. Cummings, Ezra Pound ve T. S. Eliot gibi isimler şiirinde oldukça etkin bir yere sahip oldu. Üniversite yıllarında Ahmet Muhip ve Cahit Sıtkı’yı severek okudu ve onlardan etkilendi. Fakültede iken Enver Gökçe ve Ahmet Arif’le yakın arkadaş oldu. İzmir’de yaşadığı yıllarda ise Attila İlhan’ı tanıdı. İkinci Yeni ile ilgisi Pazar Postası’nda başladı. Çok sevdiği arkadaşları olan Turgut Uyar ve Edip Cansever dışında, İlhan Berk’i ve Ece Ayhan’ı bu dönemde tanıma fırsatı buldu. Nâzım Hikmet ve yakın arkadaşı Metin Eloğlu, Türk şiirinde kendine en yakın gördüğü iki isimdi (Gülgen Börklü 2012: 25-27). Nâzım Hikmet, Yücel’in hem hayat görüşünün hem de şiir anlayışının şekillenmesindeki en önemli şairdi.

Kendisi ile yapılan bir röportajda şiiri ‘kendini anlatma’ olarak değil, ‘bir üretim girişiminin sonunda ortaya çıkarılan bir iş” gibi gördüğünü dile getirdi. Şair, konuşurken, fıkra yazarken bile mütemadiyen şiir düşündüğünü; ama söylenecek sözü olduğu, kıvamına geldiği zaman yazdığını vurguladı. Genel anlamda şiiri kendisine ‘uğraş’ olarak belirledi; şiiri dünyayı etkilemek ve değiştirmek gibi bir amaçla yazdı. Türkiye’deki karmaşık ortamı anlamada ve anlatmada zekânın, dolayısıyla dil ve şiir mekiğinin hızlı işlemesi gerektiğini ileri sürdü. Bu hızlı ilerleme esnasında bazı yönleriyle yadırganacak yeniliklerin hiç korkmadan denenmesine cüret gösterilmesi taraftarıydı. Devrimci şiirin ‘biçimde devrimcilik’ anlamına gelmediğini ancak devrimciliğin içerdiği ‘değiştirme’ anlamına uygun şekilde şiiri de değiştirmeyi bilmek gerektiğini savundu (Buharalı 1981: 11).

Bir şiirinde “Yaşamım benim en güzel şiirim” diyen Can Yücel’in sanat yaşamı boyunca temel hareket noktası kendi yaşamı ve deneyimleri oldu. Özellikle Bir Siyasînin Şiirleri’nden itibaren şair, günlük yaşamına dair ayrıntıları, deneyimlerinin kazandırdığı gözlemleri bütün canlılığıyla dikkatlere sunmaya çalıştı. Bir kamera titizliğiyle gözlemlenen dış dünya ve şairin bu dünyayla kurduğu ilişkiler örgüsü, ‘bireysel’ olmaktan çok, toplum meselelerine tutulan birer ayna idi. Hemen hemen en bireysel görünen şiirinde bile, arka planda bir toplumsal soruna ışık tuttu. Can Yücel, yaşamı boyunca “şair”i toplumsal meselelerden sorumlu gördü ve kendi şiirlerini de böyle bir dikkatle kaleme aldı. Gündemin nabzını tutmayı, ezilenin adına haykırmayı, haksızlığa uğrayanın hakkını almayı kendine görev bilerek, “şiir”iyle hep “yeni bir dünya kurabilme”nin sancısını çekti.

Dilin mucizelerinden biri olan ve dilin sınırlarını zorlayarak daha geniş ifade imkânlarına kavuşması için kullanılan ironi Can Yücel’in şiirlerinde vazgeçilmez bir anlatım tekniği idi. Can Yücel, muhalif kimliğine paralel olarak özellikle siyasî ve sosyal eleştirilerinde “ironi”yi ucu zehirli bir ok gibi hep zihninde taşıdı ve yeri geldiğinde bu hedefini şaşırmadan kullandı. İkinci eseri olan Sevgi Duvarı’ndan itibaren şiirlere rengini vermeye başlayan ironik söylem ve sonraki eserlerinde şiirlerinin ruhuna dek sindi ve Can Yücel şiirinin en belirleyici özelliklerinden biri hâline geldi.

Can Yücel şiirlerindeki belirgin politik tavrı ile de dikkat çekti. İkinci şiir kitabından başlayarak kendini hissettiren muhalif ses, sonraki eserlerde kendini gittikçe hissettiren bir tona yükselerek devam etti. Can Yücel, şiirle iktidar arasında sürekli bir mesafe, çözüme kavuşması mümkün olmayan bir çatışma olduğu düşüncesinden hareket ederek yazdı. Kimi şiirlerinde açık bir şekilde ideolojisini ortaya koydu; kimi şiirlerinde ise politik meseleleri bazen mizahî bazen de iğneleyici bir dille eleştirdi.

Can Yücel’in şiirlerinde günlük dile yaklaşan, samimî, rahat bir söyleyiş kullandı. Şair doğallığı yakalamak adına dil sapmalarına, kalıp ifade ve deyimlere sıklıkla başvurdu. Özellikle Gece Vardiyası kitabından itibaren “caz müziği”ndeki atonal ritmini şiire taşımayı denedi. Can Yücel şiirinin yapı taşlarından biri olan ve en çok tartışılan yönlerinden biri de özellikle ikinci eseri Sevgi Duvarı'ndan itibaren kendini göstermeye başlayan “küfür ve argo” oldu. Şair bu tercihine gerekçe olarak, yazdığı şeyin halkın nabzı ve ağzı olmasını gösterdi. Şairin asıl amacı sokağın dilini şiirle bağdaştırmak, “estetik”le, “abes” olan arasında hem gizemli hem de ironik bir bağ kurmaktı. O, küfrü ve argoyu bir özgürlük davası olarak gördü. Şiirlerinde küfrün hedefi, “politik” ortamda yalan üzerine kurulmuş her türlü iktidar biçimi ve bu iktidar çevrelerinde gözlemlediği tutarsızlıklar oldu.

Kaynakça

Buharalı, Güneş (Temmuz-1981). “Bir Sanatçının Günlüğünden Can Yücel”. Varlık. S. 886. s. 11.

Celâl, Metin; Orhan Kahyaoğlu vd. (Mart/Nisan-1996). “Can Yücel'le Söyleşi: O Şiir Nesnesi Hiçbir Şeye Benzemiyor Benzese Zaten Aptalca Bir Şey Olurdu”. Sombahar. S. 34. s. 21-29.

Erol, Merve (Aralık-1996). “Can Yücel Genç Bir İhtiyar”. Hürriyet Gösteri. S. 193. s. 16-21.

Gülgen Börklü, Jale (2012). Can Yücel’in Hayatı, Edebî Çevresi ve Şiirlerinin İncelenmesi. Doktora Tezi. Ankara: Gazi Üniversitesi.

Oral, Zeynep (1 Eylül 1999). “Can Yücel: Şiir Düzerken Kahkaha Çiçekleri Üretmek”. Milliyet Sanat. S. 463. s. 4-8.

Özbay, Ender (Kasım-2001). “Her Dem Yeni Can Yücel”. Evrensel Kültür. S. 119. s. 52-55.

Özgentürk, Nebil (t.y.). Bir Yudum İnsan: Can Yücel. Video CD Kitap. İstanbul: Boyut Yayıncılık.

Madde Yazım Bilgileri

Yazar: DR. ÖĞR. ÜYESİ JALE GÜLGEN
Yayın Tarihi: 05.07.2019
Güncelleme Tarihi: 30.10.2020

Eser AdıYayın eviBasım yılıEser türü
YazmaNebioğlu Yayınevi / İstanbul1950Şiir
Her Boydan/Dünya Şiirinden SeçmelerSeçilmiş Hikâyeler Dergisi Yayınları / Ankara1957Çeviri
Sevgi DuvarıSander Yayınları / İstanbul1974Şiir
Bir Siyasinin ŞiirleriKonuk Yayınları / İstanbul1974Şiir
Ölüm ve OğlumCem Yayınevi / İstanbul1976Şiir
RengâhenkYazko Yayınları / İstanbul1982Şiir
GökyokuşYazko Yayınları / İstanbul1984Şiir
Canfedade Yayınları / İstanbul1987Şiir
Çok Bi ÇocukGözlem Yayınları / İstanbul1988Şiir
Kısa DevreYeni Yaprak Yayınları / İstanbul1990Şiir
Kuzgunun YavrusuYeni Yaprak Yayınları / İstanbul1990Şiir
Gece Vardiyası AlbümüPapirüs Yayınları / İstanbul1993Şiir
Güle Güle/Seslerin SessizliğiPapirüs Yayınları / İstanbul1993Şiir
GezintilerPapirüs Yayınları / İstanbul1994Şiir
DüzündenPapirüs Yayınları / İstanbul1994Deneme
MaailePapirüs Yayınları / İstanbul1995Şiir
Seke SekePapirüs Yayınları / İstanbul1997Şiir
Mekânım Datça OlsunBulut Yayınları / İstanbul1999Şiir
AlavaraBulut Yayınları / İstanbul1999Şiir

İlişkili Maddeler

Sn.Madde AdıD.Tarihi / Ö.TarihiBenzerlikİncele
1Başar Sabuncud. 9 Eylül 1943 - ö. 17 Haziran 2015Doğum YeriGörüntüle
2CELÂL, Mahmûd Celâleddîn Paşad. 1839-40 - ö. 1899Doğum YeriGörüntüle
3İbrahim Alâettin Gövsad. 1889 - ö. 29 Ekim 1949Doğum YeriGörüntüle
4AHMET, Ahmet Bozkurtd. 1926 - ö. 04.11.1991Doğum YılıGörüntüle
5MUSTAFA, Mustafa Şenerd. 1926 - ö. 1988Doğum YılıGörüntüle
6Nevzat Yalçınd. 1 Eylül 1926 - ö. 31 Ekim 2012Doğum YılıGörüntüle
7Ferhan Oğuzkand. 1921 - ö. 1999Ölüm YılıGörüntüle
8FETHİ KARAMAHMUTOĞLUd. 07.10.1942 - ö. 07.10.1999Ölüm YılıGörüntüle
9GULAM RIZA DAVUDÎd. 1879 - ö. 1999Ölüm YılıGörüntüle
10Yusuf Koçd. 01 Ocak 1955 - ö. ?MeslekGörüntüle
11Mehmet Ayd. 1960 - ö. ?MeslekGörüntüle
12Ahmet Durand. 1974 - ö. ?MeslekGörüntüle
13Şule Köklüd. 23 Mart 1970 - ö. ?Alan/Yüzyıl/SahaGörüntüle
14Erendiz Atasüd. 10 Nisan 1947 - ö. ?Alan/Yüzyıl/SahaGörüntüle
15Ümit Kıvançd. 1956 - ö. ?Alan/Yüzyıl/SahaGörüntüle
16SEREN, Salih Cand. 02.03.1949 - ö. ?Madde AdıGörüntüle
17ŞÂKİR BABAd. ? - ö. ?Madde AdıGörüntüle
18Süleyman Portakald. 11 Nisan 1961 - ö. ?Madde AdıGörüntüle