KÂMÎ, Edirneli Mehmed Kâmî Efendi

(d. 1059/1649-50 - ö. 10 Zilkade 11361136/22 Temmuz 1724)
divan şairi
(Divan/Yazılı Edebiyat / 18. Yüzyıl / Anadolu-Osmanlı-Türkiye)
ISBN: 978-9944-237-86-4

Adı Mehmed, mahlası Kâmî’dir. Kendisinden bahseden kaynakların çoğunda adı ile mahlası birlikte zikredilerek Kâmî Mehmed veya Mehmed Kâmî olarak anılmış, bazan da isminin veya mahlasının ya da her ikisinin sonuna bir “Efendi” unvanı eklenmiştir. Edirne’de doğmasından dolayı “Edirneli Efendi” ve “Edirnevî Çelebi” olarak da tanındı. Ahmet Bâdî doğum tarihini 1059/1649-50 olarak verir (Adıgüzel 2008: 295). Kâmî Dîvânı'nın nüshalarından birinin sonunda kayıtlı hayat hikâyesinde yer alan “86 yaşında 1136/1723-24 senesinde öldüğü” ifadesine göre ise 1050/1640-41 senesinde doğmuş olması gerekir. Ancak kendisinin Tuhfetü’z-Zevrâ mesnevisinde belirttiğine göre babası Bağdat Seferi esnasında 1049/1639-40’da Bağdat’tadır, bir süre daha orada kaldıktan sonra Edirne’ye döner ve evlenir, arkasından Kâmî dünyaya gelir (Yazıcı 1998: XIV-XVII). Bütün bu gelişmeler için bir yıllık sürenin az olduğu düşünülürse Kâmî’nin doğumunu 1059/1649-50 kabul etmek daha doğru görünmektedir. Gülşenî tarikati şeyhlerinden Derviş İbrahim-i Gülşenî’nin oğlu olan Kâmî’nin dedesi, bazı kaynaklara göre Manisalı Semerci Dede (Sâlim 2005: 204; Şeyhî 1989: IV/35; Kurnaz vd. 2001: II/845; Peremeci 1940: 259), Babinger’e göre Şeyh Sinan bin Mahmud’dur (Babinger 1982: 281). Kâmî ise Nefîse-i Uhreviyye isimli çeviri eserinde künyesini “Mehmed bin Derviş İbrahim el-Gülşenî bin el-merhûm Şeyh Mehmed” olarak yazar.

Kâmî, ilim tahsiline genç yaşta, henüz Edirne’de iken başladı. Edirne Mevlevîhânesi şeyhi Neşâtî Dede’den edebiyat ve Farsça dersleri aldı (Adıgüzel 2008: 295). Peremeci de “çocukluğunda iyi bir terbiye ve tahsil gördüğü için daha pek genç iken Edirne’nin parmakla gösterilen okumuşlarından olduğunu kaydeder (Peremeci 1940: 269 ). Kâmî, medrese tahsilinin yanısıra babası gibi Gülşenî tarikatine intisab ederek Edirne Gülşenî Tekyesi şeyhi Lâ‘lî Efendi’nin yanında tasavvufî terbiye de aldı (Râmiz 1994: 256).  1098/1686 yılı Muharrem ayında Ankaravî Mehmed Efendi’den mülazım olduğuna göre İstanbul’a gelerek tahsiline burada devam etmiş olmalıdır; ancak kaynaklardaki çelişkili ifadeler dolayısıyla hangi tarihte İstanbul’a geldiğini kesin olarak söylemek mümkün değildir. Ankaravî Mehmed Efendi’den icazet alarak müderrisliğe başlayan ve bu yolda kademe kademe ilerleyen Kâmî, İstanbul’da sırasıyla İvaz Efendi, Nişancı Paşa-yı Atik, Behrâmiye, Topkapı Ahmed Paşa, İbrahim Paşa-yı Atik, Sahn-ı Seman, Rüstem Paşa, Kasım Paşa medreselerinde müderrislik yaptı, fetva eminliği, Bağdat, Galata, Mısır kadılıkları ve evkaf müfettişliği gibi görevlerde bulundu (Salim 2005: 585; Şeyhî 1989: IV, 568). Yakalandığı amansız bir humma hastalığından kurtulamayarak 10 Zilkade 1136 Pazartesi/22 Temmuz 1724’te vefat etti ve Üsküdar’da Karacaahmet türbesi karşısına defnedildi. Bugün de sağlam duran mezar taşında biraderzadesi Nazîr’in şu tarih beyti yazılıdır (İşli 1991: 24-25):

Nezr ide bir fâtiha cûyân olan târîhini

Menzil-i Kâmî Efendi gülşen-i firdevs ola

Kâmî’nin aile efradından kardeşi müderris el-Hac Mustafa Efendi’nin çocukları Lebîb ve Nazîr de şairdir. Kâmî’nin eserlerinde ailesine dair bazı ipuçları mevcuttur. Onun “Târîh Berây-ı Vefât-ı Ciger-gûşe-i Hod” başlıklı kızı için yazdığı manzumeden evlendiğini ve Aişe isimli bir kızının olduğunu öğreniyoruz. Yine bu şiirden öğrendiğimize göre kızı 1129 /1716-17 senesinde henüz evlenmeden, belki evlilik çağına gelmeden vefat etmiştir. Lebîb ve Nazîr Kâmî’nin aile efradından kardeşi müderris el-Hac Mustafa Efendi’nin çocukları Lebîb ve Nazîr de şairdirler. Kâmî’nin eserlerinde de ailesine dair bazı ipuçları mevcuttur. Onun “Târîh Berây-ı Vefât-ı Ciger-gûşe-i Hod” başlıklı kızı için yazdığı manzumeden evlendiğini ve Aişe isimli bir kızının olduğunu öğreniyoruz. Yine bu şiirden öğrendiğimize göre kızı 1129 /1716-17 senesinde henüz evlenmeden, belki evlilik çağına gelmeden vefat etmiştir. Lebîb ve Nazîr için de birer kıt’ası vardır.

Eserleri şunlardır:

1. Dîvân: Dîvân’da üçü na't, üçü Hz. Hüseyin, Abdülkadir-i Geylânî ve tarikat-i Gülşeniyye, diğerleri devlet büyükleri için yazılmış biri Çağatay Türkçesiyle olmak üzere 25 kaside, ikisi tahmis, ikisi terci, ikisi terkib-bend, biri murabba, biri tardiyye, biri müseddes olmak üzere 9 musammat, ikisi uzun (Behcetü’l-Feyhâ, Firûz-nâme ), üçü kısa, biri muamma olarak yazılmış 6 mesnevi, biri Sıhhat-nâme, biri tebrik-i Ramazan, biri Safî'nin Nasihat-nâme'sine takriz olarak kaleme alınmış sekizi Farsça olmak üzere 227 gazel, 79’u tarih manzumesi olmak üzere 99 kıt‘a, 1 rubai, müfred, matla, kıta, mesnevi nazım şekilleriyle yazılmış 29 muamma, gazel, kıt‘a, mesnevi nazım şekilleriyle yazılmış ikisi Farsça olmak üzere 17 lugaz, 168 matla ve 11 müfred mevcuttur. Kâmî Dîvânı’nın Türkiye ve Türkiye dışındaki kütüphanelerde 21 nüshası tespit edilmiş olup üzerine Kezban Özyılmaz (1994) tarafından bir yüksek lisans, Ali Yıldırım (1995) ve Gülgün Erişen Yazıcı (1998) tarafından iki doktora tezi hazırlanmıştır. Dîvân ayrıca Ali Yıldırım (2009) ve Gülgün Yazıcı (2010) tarafından yayımlanmıştır.

2. Behcetü’l-Feyhâ: Kâmî’nin Bağdat kadılığı esnasında kaleme aldığı bu mesnevi 6 başlık altında 224 beyitten oluşur, Bağdat valisi Hasan Paşa’nın bu bölgedeki aşiretlerin isyanlarını bastırması ve Bağdat’la ilgili imar çalışmalarını anlatır. İsmini Bağdat’ın güneyinde yer alan Hille’nin lakabı Feyha’dan alır. Behcetü’l-Feyhâ mesnevisi Ali Yıldırım tarafından yayımlanmıştır (1995). Eserin yayıma esas alınan nüshaları dışında Edirne Bâdî Efendi 2136 ve TSMK Hazine 925 numarada iki nüshası daha kayıtlıdır.

3. Tuhfetü‘z-Zevrâ: Bağdat kadılığı esnasında yazdığı bir diğer mesnevi olan bu eserde Kâmî, Bağdat’ta medfun velileri anlatır. 26 başlıkta 581 beyitten oluşan mesnevi, Ali Yıldırım tarafından yayımlanmıştır (2000). Eser yayıma esas alınan nüshası dışında Kâmî Dîvânı’nın Edirne Selimiye, Badi Efendi, 2136/2 numaralı nüshasında da kayıtlıdır.

4. Fîrûz-nâme: Öğüt vermek amacıyla yazılmış temsilî bir mesnevi olan Fîrûz-nâme üçlü bir aşk hikâyesini konu alır. 159 beyitlik bu mesnevi Özlem Ercan tarafından yayımlanmıştır (2002). Yayıma esas alınan iki nüsha dışında Fîrûz-nâme, Kâmî Dîvânı’nın Edirne, Selimiye, Badi Efendi. 2136/1, İstanbul Üniv. Ktp., T. 2839 ve T. 2888 numaralı nüshalarında bulunmasının yanı sıra müstakil olarak TSMK, Revan 2015/4, v.146b-151a, Millet Kütüphanesi, Selimiye (Pertev Paşa). 419, v.22b-67a., Süleymaniye Ktp., Esad Efendi 3416, Viyana Kütüphanesi 721, v. 136-139, Mısır Millî Kütüphanesi 738, v. 253-256’da kayıtlıdır. 

5. Şerh-i Hicv-i Şifâî: Şerh-i Kaside-i Şifâî ismiyle de bilinen eser, İran hükümdarı Şah Abbas’ın hekimbaşısı Şifâî’nin Mü‘min Han için kaside nazım şekliyle yazdığı hicviyyenin şerhidir. Kâmî, eserin başında Abdülkadir-i Bağdâdî’nin Mısır’dan Anadolu’ya geldiğinde Anadolu şairlerine bir armağan ve yeni bir çeşni olmak üzere bu kasideyi getirdiğini kendisinin de şerh ettiğini belirtir. Eserin kütüphanelerde bilinen beş nüshası mevcuttur: TTK Y/651, Süleymaniye Ktp., Hüsrev Paşa 603, Süleymaniye Ktp., Esad Efendi 2825, Kütahya İlçe Halk Ktp. 43 Ze 545/10, Marburg, Staatsbibliotek 3017.

6. Âsaf-nâme: Bu eser hakkında tarihle alakalı bir manzume olduğu dışında bilgi bulunamadığı gibi kütüphane kataloglarında nüshasına da rastlanamamıştır.

Kâmî’nin bunlar dışında Fetâvâ-yi Kâ‘idiyyeHuz Mâ Safâ (sözdizimi ile ilgili), Mehâmmü‘l-fukahâ Fî-Tabakâti‘l-Hanefiyye, Metâlib-i Sâ’ire, Salât-i Mes‘ûdîNefise-i UhreviyyeRiyâzü‘l-Kâsimîn adlı bir kısmı telif bir kısmı tercüme dinî ve ilmî eserleri vardır. Bunlardan Riyazü’l-Kâsımîn Şam’da yayımlanmıştır (1421). 

Şair ve şeyh bir babanın oğlu olarak dünyaya gelmiş olan Kâmî, aileden intikal eden bir tasavvuf ve edebiyat kültürüyle yetişmiş, babasının yanı sıra Edirne Mevlevîhanesi şeyhi Neşatî Dede’den Farsça ve edebiyat dersleri almış, ailesi vasıtasıyla Gülşenî, Neşatî vasıtasıyla da Mevlevî terbiyesine aşina olmuştur. Bu birikimle geliştirdiği şiir dili devrin şairleri ve şuara tezkiresi yazarları tarafından daima takdirle karşılanan Kâmî’nin şiirleri nazikâne, zarifâne, muhayyel, rengîn, ışıltılı ve nükteli olarak değerlendirilmiş, şairliğinin yanı sıra âlimlik ve münşiliği de övülmüştür. Silahdar Mustafa Paşa tarafından döneminin Nâbî’ye yakın derecede büyük şairi kabul edilen (Raşid 1315: V/401), Osmanzâde Tâib ve Seyyid Vehbî’nin ise devrin en iyi iki şairinden biri olarak gördüğü Kâmî (Salim 2005: 197; Dikmen 1991: 39), özellikle kasideleri, gazelleri, lugaz ve tarih manzumeleriyle öne çıkmıştır.

Bir yandan âşıkâne rindâne gazelleriyle Necâtî, Bâkî ve Şeyhülislam Yahya’nın çizgisini sürdüren bir yandan da Nâbî’den etkilenerek hikemî gazeller söyleyen Kâmî’yi bu iki üslup arasında değerlendirmek mümkündür. Ancak o daha çok rindâne ve âşıkâne şiirleriyle meşhur olmuştur. Kasidelerinde ise Nef’î etkisi görülür. Farsça ve Arapça’yı birinden diğerine tercüme yapabilecek, hatta bu dillerde şiir söyleyebilecek derecede iyi bilen Kâmî, Dîvân'ında Farsça şiirlerin yanı sıra dönemin temayülüne uyarak Çağatay Türkçesiyle de bir gazele yer vermiştir. Bu gazel Kapudan Mustafa Paşa’ya methiyedir. Kâmî’nin şiirleri gözle görülür bir sadelik, akıcılık ve hiç zorlanmadan söylenmiş intibaı veren rahat ve doğal bir söyleyişe sahiptir. Dönemin genel eğilimine uyarak günlük konuşma diline, halk söyleyişlerine, atasözleri ve deyimlere şiirinde bolca yer veren Kâmî, bunları başarıyla kullanmıştır, redif ve kafiye bulmakta da oldukça başarılıdır. Lale Devri'ni idrak eden bütün şairler gibi kaside, gazel ve tarih manzumelerinde devrin zevk ve eğlence hayatını, imar faaliyetlerini anlatan Kâmî, bir yandan da toplumsal aksaklıklara kayıtsız kalmamış zaman zaman şiirlerinde çağın bu yönüne dikkat çekmiştir. Mesnevi nazım şekliyle yazdığı “sûkiyye”si İstanbul’un mahalle ve semt isimlerini konu alan ilginç bir manzumedir (Kalpaklı 1995:42). Gülşenî olması dolayısıyla tasavvufi unsurlara da bolca yer vermiş, sadece Gülşenîlik değil, Mevlevîlik ve Bektaşîliğe dair şiirler de yazmış, kendi tasavvufi tecrübelerini kimi şiirlerinde dile getirmiştir.

Kaynakça

Abdülkadiroğlu, Abdülkerim (hzl.) (1999). İsmail Belîğ Nuhbetü’l-Âsâr Li-Zeyli Zübdeti’l-Eş’âr. Ankara: AKM Yay. 349-355. 

Adıgüzel, Niyazi (2008). Edirneli Ahmed Bâdî’nin Riyâz-ı Belde-i Edirne Adlı Eserinin Tezkire Kısmı. Doktora Tezi. Edirne:Trakya Üniversitesi. 295-300.

Ali Canip (1927). "On İkinci Asır Edebiyatının En Meşhûr Simalarından: Edirneli [Kâmî] Efendi -Halil Nihad Bey'e-". Hayat. I(11). 4-6.

Babinger, Franz (1982). Osmanlı Tarih Yazarları ve Eserleri. çev. Prof. Dr. Coşkun Üçok. Ankara. 281.

Bursalı Mehmet Tahir (1333). Osmanlı Müellifleri. İstanbul. III: 141-142.

Canım, Rıdvan (1995). Başlangıçtan Günümüze Edirne Şairleri. Ankara: Akçağ Yay. 360.

Ceylan, Ömür (2011). "Klasik Türkçenin Ufuklarında: Edirneli Kâmî ve Çağatayca Manzumesi". Bağ Bozumu. Edebiyat Araştırmaları. İstanbul. Kesit Yayınları. 69-75.

Çapan, Pervin (hzl.) (2005). Mustafa Safâyî Efendi Tezkire-i Safâyî: Nuhbetü’l-Âsâr Min Fevâ’idi’l-Eş’âr İnceleme-Metin-İndeks. Ankara: AKM Yay. 521-524.

Çelebi-zâde Asım (1828). Asım Tarihi, İstanbul. 174.

Dikmen , Hamit (1991). Seyyid Vehbî ve Divanının Karşılaştırmalı Metni. Doktora Tezi. Ankara: Ankara Üniversitesi.

Ercan, Özlem (2002).  Kâmî Mehmed Efendi ve Fîrûznâme”. Uludağ Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Sosyal Bilimler Dergisi. III (3) : 115-134.

Erdem, Sadık (hzl.) (1994). Râmiz ve Âdâb-ı Zurafâ’sı. Ankara: AKM Yay. 39.

Erişen Yazıcı, Gülgün (hzl.) (1998). Edirneli Kami ve Divanının Tenkitli Metni. Doktora Tezi. Ankara: Ankara Üniversitesi.

Erişen Yazıcı, Gülgün. Kâmî Divanı. ekitap.kulturturizm.gov.tr/Eklenti/10619,kamipdf.pdf?0 (erişim tarihi: 20.07.2014)

Fatin (1271). Hatimetü'l-eş'ar. İstanbul. 351.

Gölpınarlı, Abdülbaki (1955). Divan Şiiri XVIII. Yüzyıl. İstanbul: Varlık Yay. 8.

Horata, Osman (2006). "Klasik Estetikte Hazan Rüzgârları: Son Klasik Dönem". Türk Edebiyatı Tarihi. C.II. Ankara: KB Yay.153-155.

Horata, Osman (2009). Has Bahçede Hazan Vakti XVIII. Yüzyıl: Son Klasik Dönem Türk Edebiyatı. Ankara: Akçağ Yay. 437-542.

İnce, Adnan (hzl.) (2005). Tezkiretü’ş-Şu’arâ Sâlim Efendi. Ankara: AKM Yay. 585-586.

İşli, Emin Nedret (1991). İstanbul’da Gömülü Şairlerin Mezar Kitabeleri. Yüksek Lisans Tezi. İstanbul: İstanbul Üniversitesi.

Kalpaklı, Mehmet (1995). “Kâmî'nin Lugazı (16-17.Yüzyillarda [Istanbul’da] Mahalle ve Semt Adlari)”. İstanbul, 14 (Temmuz): 42-45. 

Köprülü-zade Mehmed Fuad (1934). Eski Şairlerimiz (Divan Edebiyatı Antolojisi). İstanbul. 456.

Mehmed Süreyya (1311). Sicill-i Osmani, İstanbul. 73.

Müstakim-zade Süleyman Sadeddin. Mecelletü'n-nisab ve fi'n-nisebi ve ve'l-küna ve'l-elkab. Süleymaniye Ktp. Halet Ef. no. 628. v.364a.

Kurnaz, Cemâl ve Mustafa Tatçı (hzl.) (2001). Mehmed Nâil Tuman, Tuhfe-i Nâilî -  Divan Şairlerinin Muhtasar Biyografileri. C.I. Ankara: Bizim Büro Yay. 845-856.

Özcan, Abdulkadir (hzl.) (1989). Şeyhî Mehmed Efendi Şakâik-ı Nu’mâniye ve Zeyilleri-Vekâyiü’l-Fudalâ. İstanbul: Çağrı Yay. IV:567.

Özyılmaz Gündüz, Kezban (hzl.)(1994). Kâmî, Hayatı, Eserleri, Edebi Kişiliği ve Divanının Tenkidli Metni. Yüksek Lisans Tezi. Konya: Selçuk Üniversitesi.

Peremeci, Osman Nuri. Edirne Tarihi. İstanbul. Resimli Ay Matbaası.

Raşid (1315). Raşid Tarihi. İstanbul.

Yazıcı, Gülgün (2004). “Kâmî’nin Şiirlerinde Günlük Hayat”, Akademik Araştırmalar Dergisi. 6 21): 93-108.

Yazıcı, Gülgün (2001) . “Kâmî’nin Şiirlerinde Tasavvuf”. Tasavvuf Dergisi. 3 (7) : 217-230.

Yıldırım, Ali (1995). “Kâmî'nin Behçetü'l-Feyha Mesnevisi”. Fırat Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi.  7(1-2): 280-301.

Yıldırım, Ali (hzl.)(1995). Kâmî, Edirneli Mehmed Çelebi, Hayatı, Sanatı Eserleri ve Divanının Tenkitli Metni. Doktora Tezi. Elazığ: Fırat Üniversitesi.

Yıldırım, Ali (2000). “Kâmî’nin Tuhfetü’z-Zevrâ Adlı Mesnevîsi”, Fırat Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, S.5, Elazığ 2000, ss.81-111.

Yıldırım, Ali (hzl.)(2009). Kâmî Dîvânı (Edirneli Efendi Çelebi) Hayatı, Sanatı, Eserleri ve Dîvânının Tenkitli Metni. Ankara. MEB Yay.

Yıldırım, Ali (2001). “Kâmî’nin Divan Şiiri ve Şairi Hakkındaki Düşünceleri”. Fırat Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi.  11 (2): 185-198.

Kâmî Muhammed bin Ahmed bin İbrahim Edirnevî el-Hanefî Efendi (1421). Riyâzü’l-Kâsımîn ev Fıkhu’l-umrâni’l-İslâmî. hzl. Mustafa Ahmed bin Hamuş. Dimeşk.

 

Madde Yazım Bilgileri

Yazar: PROF. DR. GÜLGÜN YAZICI
Yayın Tarihi: 12.09.2014
Güncelleme Tarihi: 12.11.2020

Eserlerinden Örnekler

Gazel

Tokınup gülşeni âheste uyandurdı sabâ

Andelîbi yine aşk ile dolandurdı sabâ

Gül-zemîn-i çemeni ebr-i bahâra suladup

Cûları mevce-i reşk ile bulandurdı sabâ

Bülbülüñ nâle vü feryâdını gûş itmedügin

Yüzine urdı gül-i âli utandurdı sabâ

Gösterüp gonce-i ne’şgüfteyi seng-i yedevâr

Vâdi-i gülşene bârânı boşandurdı sabâ

Basıcak ceyş-i Habeş gibi benefşe çemeni

Sûsene tîgi levendâne kuşandurdı sabâ

Zülf-i dildâra dokunmam diyerek gerçekden

Dil-i vâbeste-i Kâmî’yi inandurdı sabâ

Gazel

Düşdi rind-i lâ-ubâlî câm-ı sahbâdan yaña

İltifât itmez felekde çarh-ı mînâdan yaña

Rişte-i sevdâya tâb-âver degül temkîn-i kûh

Zülf-i Leylâ’dur çeken Mecnûn’ı sahrâdan yaña

Hasretüñle dîde-i giryânuma virdüm güşâd

Kasr-ı dilden revzen açdum yine deryâdan yaña

Tal‘at-ı dildârı teşbîh itdiler çün kendüye

Oldı bâzâr âfitâb-ı ‘âlem-ârâdan yaña

Kurb-ı sultân oldı bâ‘is sûziş-i pervâneye

Bâd-zencünbân iken şem‘-i şeb-ârâdan yaña

Gülşen içre bülbüle bir dem hevâdâr olmadı

N’eylesün anı hevâ hoş verd-i ra‘nâdan yaña

Kâmiyâ eyler kazâ elbette keşf-i râz-ı ‘aşk

Çâki-i dâmen düşer dest-i Züleyhâ’dan yaña

Gazel

Ol âfetüñ ‘uşşâka vefâsında nazar var

Ammâ yine bir gûne cefâsında nazar var

Zâhid okur ol nev-resi hamyâzeler ile

Ser tâbe-kadem hüsn ü bahâsında nazar var

Sâkî görilür neş’ede te’sîri habâbuñ

Câmuñ bu mey-i huş-rübâsında nazar var

Kûteh-nazaruñ seyri medâ-yı basarından

Gâfil ki temâşâ-yı verâsında nazar var

Her bir güli bir renge kodı nâmiye ammâ

Nergisde olan neşv ü nemâsında nazar var

Olma taraf-ı devlet-i dünyâya çeşim-dûz

Nâ’il olanuñ zevk u safâsında nazar var

Her dîde-i ney şu‘le-i âvâz ile hem-dem

Kâmî hele dil-sûz nevâsında nazar var

Gazel

Ey hat-ı zûr ‘ârızı örter bürür misin

Bir şem‘ümüz var anı dahı söndürür misin

 

Alduñ rakîbi yanuña kayd-ı hayât ile

Kurbânuñ oldıgum ya bizi öldürür misin

 

Bir dâne kalmayınca cihân içre ey felek

 Bu âsiyâbı tâbe-haşir döndürür misin

 

Ruhsâr-ı yâre gör ne ‘aceb nakş işledi

Ol duht-i rez didükleri sahbâ görür misin

 

 Ey serv-i bâğ gördüñ o nahl-i sanavberi

Pâ der-gil-i firâk yirüñde durur mısın

 

Kûyuñda girye eylemesün n’işlesün şehâ

Bî-çâre mübtelâñı meger güldürür misin

 

Ağzuñda tüy bitince te’essüfle dâ’ima

Mazmûn-ı hatt-ı la‘lini sorar yürür misin

 

Reftâr-ı yâr tavr-ı hakîkatde Kâmiyâ

Semt-i mecâza sen dahı bilmem yürür misün

(Erişen Yazıcı, Gülgün. Kâmî Divanı, ekitap.kulturturizm.gov.tr/Eklenti/10619,kamipdf.pdf?0 (erişim tarihi: 20.07.2014).


İlişkili Maddeler

Sn.Madde AdıD.Tarihi / Ö.TarihiBenzerlikİncele
1NA'ÎMÎ, Naîmî Efendid. ? - ö. ?Doğum YeriGörüntüle
2KEVSER, Kevser Hanımd. ? - ö. 1914 ds.Doğum YeriGörüntüle
3MİSÂLÎ, Hasan Çelebid. ? - ö. 1608Doğum YeriGörüntüle
4NA'ÎMÎ, Naîmî Efendid. ? - ö. ?Doğum YılıGörüntüle
5KEVSER, Kevser Hanımd. ? - ö. 1914 ds.Doğum YılıGörüntüle
6MİSÂLÎ, Hasan Çelebid. ? - ö. 1608Doğum YılıGörüntüle
7NA'ÎMÎ, Naîmî Efendid. ? - ö. ?Ölüm YılıGörüntüle
8KEVSER, Kevser Hanımd. ? - ö. 1914 ds.Ölüm YılıGörüntüle
9MİSÂLÎ, Hasan Çelebid. ? - ö. 1608Ölüm YılıGörüntüle
10NA'ÎMÎ, Naîmî Efendid. ? - ö. ?MeslekGörüntüle
11KEVSER, Kevser Hanımd. ? - ö. 1914 ds.MeslekGörüntüle
12MİSÂLÎ, Hasan Çelebid. ? - ö. 1608MeslekGörüntüle
13NA'ÎMÎ, Naîmî Efendid. ? - ö. ?Alan/Yüzyıl/SahaGörüntüle
14KEVSER, Kevser Hanımd. ? - ö. 1914 ds.Alan/Yüzyıl/SahaGörüntüle
15MİSÂLÎ, Hasan Çelebid. ? - ö. 1608Alan/Yüzyıl/SahaGörüntüle
16NA'ÎMÎ, Naîmî Efendid. ? - ö. ?Madde AdıGörüntüle
17KEVSER, Kevser Hanımd. ? - ö. 1914 ds.Madde AdıGörüntüle
18MİSÂLÎ, Hasan Çelebid. ? - ö. 1608Madde AdıGörüntüle