Madde Detay
ARAP BİLÂL, Bilâl
(d. ?/1872 - ö. ?/1937)
Âşık
(Âşık / 20. Yüzyıl / Anadolu-Osmanlı-Türkiye)
ISBN: 978-9944-237-86-4
Şiirlerinde Arap Bilal mahlasını kullanan âşığın asıl adı Bilâl’dir. 1872 yılında İstanbul'da doğmuştur (Yücel 2002: 276). Kaynaklarda hayatı hakkında ayrıntılı bilgi bulunmamaktadır. M. Halit Bayrı Türk Dili Dergisi’ndeki “Âşık Bilâl” başlıklı makalesinde İkinci Abdülhamid’in saltanat yıllarında ve meşrutiyet devrinin ilk senelerinde yaşadığını ve İstanbul’un muhtelif semtlerindeki semai kahvelerinde destan, koşma ve mani okuyan meydan şairleri arasında Arap Bilâl adında birinin de bulunduğunu, kendisinin eline geçen yirmi sekiz dörtlükten ibaret bir destanından anladığını ifade etmiştir. Ayrıca Arap Bilâl’in bu destanının, Darıca’da 17 Kasım 1910 tarihinde çıkan büyük yangın münasebetiyle söylenmiş olduğuna ve Darıca yangını ile ilgili ayrıntılı bilgi verdiğine dikkat çekmiştir (Bayrı 1954: 156). Türk Dili ve Edebiyatı Ansiklopedisi’nde ise Bilâl’in hüviyetinin aydınlatılamadığı ancak tulumbacı ocağına mensup, belki de okuma yazmadan mahrum olduğu belirtilmiştir (1977: 428). 1937 yılında vefat etmiştir.
M. Halit Bayrı, Arap Bilâl’in Darıca yangınını anlatan bu destanının dışında bazı destanlarla birçok koşma, semai, kalenderi, divan ve mani söylemiş olması ihtimalinin kuvvetli olduğunu dile getirmiş ancak başka bir eserinin tespit edilemediğini ifade etmiştir (1954: 156-160).
Kaynakça
Bayrı, M. Halit (1954). “Âşık Bilâl”, Türk Dili. 39: 156 - 160.
Türk Dili ve Edebiyatı Ansiklopedisi (1977). C.1. İstanbul: Dergâh Yay.
Yücel, Ayşe (2002). "Bilâl". Türk Dünyası Edebiyatçıları Ansiklopedisi. Ankara: Atatürk Kültür Merkezi Başkanlığı Yay. 276.
Madde Yazım Bilgileri
Yazar: ARAŞ. GÖR. ZEYNEP SAFİYE BAKİ-ARAŞ. GÖR. GÖZDE TEKİNYayın Tarihi: 18.02.2015Güncelleme Tarihi: 05.12.2020Eserlerinden Örnekler
Koşma
Görün ne müthiştir Harik-ı efzun
Bilinmez ki nedir sebeb ü hikmet
Birdenbire zuhur eyledi bir gün
Ağlattı cihanı bu dilsuz âfet
Yıl bin üç yüz yirmi altı idi tam
Bir çarşamba günü olmuştu akşam
Saat ona geldi kapladı alâm
Herkesi evinde bürümüş gaflet.
Tahrir edem size bir bir beyanı
Tamam dördündeydi Teşrinisani
Akıllar ermez bir sırr-ı süphani
Her yanı kapladı bir dud ü zulmet.
Darıca denilir İzmit körfezi
Bir gecede yakup yıktı herkesi
Döktü sokaklara nice bikesi
Varmış isyanımız, bilirmiş Kudret.
Hacımalı derler oldukça tüccar
Darıca halkını bend etmiş nâçâr
Gece beşte oğlu dükkânı açar
İki üç kişiyle etmekçün sohbet.
Dükkâna ilk gelen Zanbilin oğlu
Elinde bir binlik rakiyle dolu
Bir de fahişeyle hem de pek sulu
Girdiler içeri beş idi saat.
Saat ona kadar ederler cünbüş
Cümlesi oldular fazlaca sarhoş
Kimi baygın düşer kimisi bihûş
Devrilir mangal, yok birinde takat.
Duyan yatağından sıçrayup kalktı
Evlâd ü ayalin evde bıraktı
Rüzgâr ile yangın etrafa sarktı
Gittikçe artmakta ateş pür sürat.
Yangın kol kol olur dört yana gider
Kiliseye kadar uzanup irer
Gören döğünüyör hep birer birer
Asumanı kaplar sadayı dehşet.
Ayanikolayı tutar bir kolu
Ahali kapladı caddeyi, yolu
Ateş sardı artık sağ ile solu
Faide vermezdi edilen gayret.
Bir kol Kanlıkoz'a gidüp dayandı
Bir kadın bağırır: vah kızım yandı
Ateş aman vermez, etraf dumandı
Allahtan bekleriz yalnız şefaat.
Osmanlı çarşusun dört yandan sardı
Anası evlâdın durmaz arardı
Yalınız ortada bir cami kaldı
Anda mutekitler etsin ibadet.
Bırakmadı nişan saat ikide
Dediler yanıyor Ayaniki de
Bir daskalos yandı yazık yiğide
Yetişmez mi Haktan eser-i himmet.
Şaşırmıştı bir kız yangına daldı
Etrafın nâgihan alevler sardı
Atladı ocağın Kâzım kurtardı
Allah verdi ona böyle cesaret.
Bir ihtiyar gaip yangın yerinden
Yanmış yukarısı yarı belinden
Neresin tutarsan kopar serinden
Kim kime bakacak kopmuş kıyamet.
Alup götürdüler hep karakola
Doldu akrabası sağ ile sola
Kızı torunları saçların yola
Bu ne hicran, derler, bu ne kabahat
Gündüz saat dörtten irmişti beşe
Sokakların hepsi dolmuştu lâşe
Kim bakar koyuna, ata, camusa
Yarı yanmış bağırır bütün hayvanat.
İmdat yok kesildi her yerden umut
Yürüyordu ateş misal-i Nemrut
Komuşlardı gûya her yere barut
Belki Allah eder bize inayet
Seyredenler der ki zulümattır bu
Tulumbalar durmaz sıkarlardı su
Kalbleri bastıkça basardı kaygu
Üsküdar'dan geldi bir resmî heyet.
Yazmağa çıktılar iki müfettiş
Ahvali ettiler bilcümle teftiş
Dediler ki yazık önümüz de kış
Bin çadır kurdular vermekçün rahat.
Yazdılar yanmıştı dokuzyüz hane
Dediler bir ziyan var mıdır cana
Hakkın bir zulmüdür bu hâl insana
Başka türlü gelmez böyle felâket.
Gece mezarlıkta kaldı her kişi
Harmanlara doldu erkekle dişi
Yetmemişti sanki yangın ateşi
Bir de gece yağdı süratle rahmet.
Titredi subhadek orda kalanlar
Gebze'ye gittiler hısmı olanlar
Başlarını soktu bir yer bulanlar
Arabalar ile ettiler avdet.
Kimsesizler mezarlıkta bağlandı
Anaların ciğerciği dağlandı
Sabiler gözyaşı döker ağlardı
Karnımız aç diye yalvarır ümmet.
Kimi deli oldu saçların yoldu
Kimi açıktadır kimi yer buldu
Eskihisar hemen lebalep doldu
Muhacir düştüler eyleyüp hicret.
Bir takımı gitti şol Tavşanlı’ya
Bir takımı göçtü Aydınalı’ya
Her kişi bakıyor can kurtarmaya
Genci ihtiyarı çıktılar gurbet.
Kimi Allah diyor ne güne kaldık
Unuttuk Hakkı da isyana daldık
Günahımız almaz defterler artık
Bize bakup âlem alsunlar ibret.
Bu kadarla nazma verdim nihaye
Benden çok bilenler kılsun hikâye
Cümlemizi Mevlâ etsin vikaye
Arap Bilâl verdi söze nihayet
Bayrı, M. Halit (1954). “Âşık Bilâl”, Türk Dili. 39. 156 - 160.
İlişkili Maddeler
Yayın Tarihi: 18.02.2015Güncelleme Tarihi: 05.12.2020Eserlerinden Örnekler
Koşma
Görün ne müthiştir Harik-ı efzun
Bilinmez ki nedir sebeb ü hikmet
Birdenbire zuhur eyledi bir gün
Ağlattı cihanı bu dilsuz âfet
Yıl bin üç yüz yirmi altı idi tam
Bir çarşamba günü olmuştu akşam
Saat ona geldi kapladı alâm
Herkesi evinde bürümüş gaflet.
Tahrir edem size bir bir beyanı
Tamam dördündeydi Teşrinisani
Akıllar ermez bir sırr-ı süphani
Her yanı kapladı bir dud ü zulmet.
Darıca denilir İzmit körfezi
Bir gecede yakup yıktı herkesi
Döktü sokaklara nice bikesi
Varmış isyanımız, bilirmiş Kudret.
Hacımalı derler oldukça tüccar
Darıca halkını bend etmiş nâçâr
Gece beşte oğlu dükkânı açar
İki üç kişiyle etmekçün sohbet.
Dükkâna ilk gelen Zanbilin oğlu
Elinde bir binlik rakiyle dolu
Bir de fahişeyle hem de pek sulu
Girdiler içeri beş idi saat.
Saat ona kadar ederler cünbüş
Cümlesi oldular fazlaca sarhoş
Kimi baygın düşer kimisi bihûş
Devrilir mangal, yok birinde takat.
Duyan yatağından sıçrayup kalktı
Evlâd ü ayalin evde bıraktı
Rüzgâr ile yangın etrafa sarktı
Gittikçe artmakta ateş pür sürat.
Yangın kol kol olur dört yana gider
Kiliseye kadar uzanup irer
Gören döğünüyör hep birer birer
Asumanı kaplar sadayı dehşet.
Ayanikolayı tutar bir kolu
Ahali kapladı caddeyi, yolu
Ateş sardı artık sağ ile solu
Faide vermezdi edilen gayret.
Bir kol Kanlıkoz'a gidüp dayandı
Bir kadın bağırır: vah kızım yandı
Ateş aman vermez, etraf dumandı
Allahtan bekleriz yalnız şefaat.
Osmanlı çarşusun dört yandan sardı
Anası evlâdın durmaz arardı
Yalınız ortada bir cami kaldı
Anda mutekitler etsin ibadet.
Bırakmadı nişan saat ikide
Dediler yanıyor Ayaniki de
Bir daskalos yandı yazık yiğide
Yetişmez mi Haktan eser-i himmet.
Şaşırmıştı bir kız yangına daldı
Etrafın nâgihan alevler sardı
Atladı ocağın Kâzım kurtardı
Allah verdi ona böyle cesaret.
Bir ihtiyar gaip yangın yerinden
Yanmış yukarısı yarı belinden
Neresin tutarsan kopar serinden
Kim kime bakacak kopmuş kıyamet.
Alup götürdüler hep karakola
Doldu akrabası sağ ile sola
Kızı torunları saçların yola
Bu ne hicran, derler, bu ne kabahat
Gündüz saat dörtten irmişti beşe
Sokakların hepsi dolmuştu lâşe
Kim bakar koyuna, ata, camusa
Yarı yanmış bağırır bütün hayvanat.
İmdat yok kesildi her yerden umut
Yürüyordu ateş misal-i Nemrut
Komuşlardı gûya her yere barut
Belki Allah eder bize inayet
Seyredenler der ki zulümattır bu
Tulumbalar durmaz sıkarlardı su
Kalbleri bastıkça basardı kaygu
Üsküdar'dan geldi bir resmî heyet.
Yazmağa çıktılar iki müfettiş
Ahvali ettiler bilcümle teftiş
Dediler ki yazık önümüz de kış
Bin çadır kurdular vermekçün rahat.
Yazdılar yanmıştı dokuzyüz hane
Dediler bir ziyan var mıdır cana
Hakkın bir zulmüdür bu hâl insana
Başka türlü gelmez böyle felâket.
Gece mezarlıkta kaldı her kişi
Harmanlara doldu erkekle dişi
Yetmemişti sanki yangın ateşi
Bir de gece yağdı süratle rahmet.
Titredi subhadek orda kalanlar
Gebze'ye gittiler hısmı olanlar
Başlarını soktu bir yer bulanlar
Arabalar ile ettiler avdet.
Kimsesizler mezarlıkta bağlandı
Anaların ciğerciği dağlandı
Sabiler gözyaşı döker ağlardı
Karnımız aç diye yalvarır ümmet.
Kimi deli oldu saçların yoldu
Kimi açıktadır kimi yer buldu
Eskihisar hemen lebalep doldu
Muhacir düştüler eyleyüp hicret.
Bir takımı gitti şol Tavşanlı’ya
Bir takımı göçtü Aydınalı’ya
Her kişi bakıyor can kurtarmaya
Genci ihtiyarı çıktılar gurbet.
Kimi Allah diyor ne güne kaldık
Unuttuk Hakkı da isyana daldık
Günahımız almaz defterler artık
Bize bakup âlem alsunlar ibret.
Bu kadarla nazma verdim nihaye
Benden çok bilenler kılsun hikâye
Cümlemizi Mevlâ etsin vikaye
Arap Bilâl verdi söze nihayet
Bayrı, M. Halit (1954). “Âşık Bilâl”, Türk Dili. 39. 156 - 160.
İlişkili Maddeler
Güncelleme Tarihi: 05.12.2020Eserlerinden Örnekler
Koşma
Görün ne müthiştir Harik-ı efzun
Bilinmez ki nedir sebeb ü hikmet
Birdenbire zuhur eyledi bir gün
Ağlattı cihanı bu dilsuz âfet
Yıl bin üç yüz yirmi altı idi tam
Bir çarşamba günü olmuştu akşam
Saat ona geldi kapladı alâm
Herkesi evinde bürümüş gaflet.
Tahrir edem size bir bir beyanı
Tamam dördündeydi Teşrinisani
Akıllar ermez bir sırr-ı süphani
Her yanı kapladı bir dud ü zulmet.
Darıca denilir İzmit körfezi
Bir gecede yakup yıktı herkesi
Döktü sokaklara nice bikesi
Varmış isyanımız, bilirmiş Kudret.
Hacımalı derler oldukça tüccar
Darıca halkını bend etmiş nâçâr
Gece beşte oğlu dükkânı açar
İki üç kişiyle etmekçün sohbet.
Dükkâna ilk gelen Zanbilin oğlu
Elinde bir binlik rakiyle dolu
Bir de fahişeyle hem de pek sulu
Girdiler içeri beş idi saat.
Saat ona kadar ederler cünbüş
Cümlesi oldular fazlaca sarhoş
Kimi baygın düşer kimisi bihûş
Devrilir mangal, yok birinde takat.
Duyan yatağından sıçrayup kalktı
Evlâd ü ayalin evde bıraktı
Rüzgâr ile yangın etrafa sarktı
Gittikçe artmakta ateş pür sürat.
Yangın kol kol olur dört yana gider
Kiliseye kadar uzanup irer
Gören döğünüyör hep birer birer
Asumanı kaplar sadayı dehşet.
Ayanikolayı tutar bir kolu
Ahali kapladı caddeyi, yolu
Ateş sardı artık sağ ile solu
Faide vermezdi edilen gayret.
Bir kol Kanlıkoz'a gidüp dayandı
Bir kadın bağırır: vah kızım yandı
Ateş aman vermez, etraf dumandı
Allahtan bekleriz yalnız şefaat.
Osmanlı çarşusun dört yandan sardı
Anası evlâdın durmaz arardı
Yalınız ortada bir cami kaldı
Anda mutekitler etsin ibadet.
Bırakmadı nişan saat ikide
Dediler yanıyor Ayaniki de
Bir daskalos yandı yazık yiğide
Yetişmez mi Haktan eser-i himmet.
Şaşırmıştı bir kız yangına daldı
Etrafın nâgihan alevler sardı
Atladı ocağın Kâzım kurtardı
Allah verdi ona böyle cesaret.
Bir ihtiyar gaip yangın yerinden
Yanmış yukarısı yarı belinden
Neresin tutarsan kopar serinden
Kim kime bakacak kopmuş kıyamet.
Alup götürdüler hep karakola
Doldu akrabası sağ ile sola
Kızı torunları saçların yola
Bu ne hicran, derler, bu ne kabahat
Gündüz saat dörtten irmişti beşe
Sokakların hepsi dolmuştu lâşe
Kim bakar koyuna, ata, camusa
Yarı yanmış bağırır bütün hayvanat.
İmdat yok kesildi her yerden umut
Yürüyordu ateş misal-i Nemrut
Komuşlardı gûya her yere barut
Belki Allah eder bize inayet
Seyredenler der ki zulümattır bu
Tulumbalar durmaz sıkarlardı su
Kalbleri bastıkça basardı kaygu
Üsküdar'dan geldi bir resmî heyet.
Yazmağa çıktılar iki müfettiş
Ahvali ettiler bilcümle teftiş
Dediler ki yazık önümüz de kış
Bin çadır kurdular vermekçün rahat.
Yazdılar yanmıştı dokuzyüz hane
Dediler bir ziyan var mıdır cana
Hakkın bir zulmüdür bu hâl insana
Başka türlü gelmez böyle felâket.
Gece mezarlıkta kaldı her kişi
Harmanlara doldu erkekle dişi
Yetmemişti sanki yangın ateşi
Bir de gece yağdı süratle rahmet.
Titredi subhadek orda kalanlar
Gebze'ye gittiler hısmı olanlar
Başlarını soktu bir yer bulanlar
Arabalar ile ettiler avdet.
Kimsesizler mezarlıkta bağlandı
Anaların ciğerciği dağlandı
Sabiler gözyaşı döker ağlardı
Karnımız aç diye yalvarır ümmet.
Kimi deli oldu saçların yoldu
Kimi açıktadır kimi yer buldu
Eskihisar hemen lebalep doldu
Muhacir düştüler eyleyüp hicret.
Bir takımı gitti şol Tavşanlı’ya
Bir takımı göçtü Aydınalı’ya
Her kişi bakıyor can kurtarmaya
Genci ihtiyarı çıktılar gurbet.
Kimi Allah diyor ne güne kaldık
Unuttuk Hakkı da isyana daldık
Günahımız almaz defterler artık
Bize bakup âlem alsunlar ibret.
Bu kadarla nazma verdim nihaye
Benden çok bilenler kılsun hikâye
Cümlemizi Mevlâ etsin vikaye
Arap Bilâl verdi söze nihayet
Bayrı, M. Halit (1954). “Âşık Bilâl”, Türk Dili. 39. 156 - 160.
İlişkili Maddeler
Eserlerinden Örnekler
Koşma
Görün ne müthiştir Harik-ı efzun
Bilinmez ki nedir sebeb ü hikmet
Birdenbire zuhur eyledi bir gün
Ağlattı cihanı bu dilsuz âfet
Yıl bin üç yüz yirmi altı idi tam
Bir çarşamba günü olmuştu akşam
Saat ona geldi kapladı alâm
Herkesi evinde bürümüş gaflet.
Tahrir edem size bir bir beyanı
Tamam dördündeydi Teşrinisani
Akıllar ermez bir sırr-ı süphani
Her yanı kapladı bir dud ü zulmet.
Darıca denilir İzmit körfezi
Bir gecede yakup yıktı herkesi
Döktü sokaklara nice bikesi
Varmış isyanımız, bilirmiş Kudret.
Hacımalı derler oldukça tüccar
Darıca halkını bend etmiş nâçâr
Gece beşte oğlu dükkânı açar
İki üç kişiyle etmekçün sohbet.
Dükkâna ilk gelen Zanbilin oğlu
Elinde bir binlik rakiyle dolu
Bir de fahişeyle hem de pek sulu
Girdiler içeri beş idi saat.
Saat ona kadar ederler cünbüş
Cümlesi oldular fazlaca sarhoş
Kimi baygın düşer kimisi bihûş
Devrilir mangal, yok birinde takat.
Duyan yatağından sıçrayup kalktı
Evlâd ü ayalin evde bıraktı
Rüzgâr ile yangın etrafa sarktı
Gittikçe artmakta ateş pür sürat.
Yangın kol kol olur dört yana gider
Kiliseye kadar uzanup irer
Gören döğünüyör hep birer birer
Asumanı kaplar sadayı dehşet.
Ayanikolayı tutar bir kolu
Ahali kapladı caddeyi, yolu
Ateş sardı artık sağ ile solu
Faide vermezdi edilen gayret.
Bir kol Kanlıkoz'a gidüp dayandı
Bir kadın bağırır: vah kızım yandı
Ateş aman vermez, etraf dumandı
Allahtan bekleriz yalnız şefaat.
Osmanlı çarşusun dört yandan sardı
Anası evlâdın durmaz arardı
Yalınız ortada bir cami kaldı
Anda mutekitler etsin ibadet.
Bırakmadı nişan saat ikide
Dediler yanıyor Ayaniki de
Bir daskalos yandı yazık yiğide
Yetişmez mi Haktan eser-i himmet.
Şaşırmıştı bir kız yangına daldı
Etrafın nâgihan alevler sardı
Atladı ocağın Kâzım kurtardı
Allah verdi ona böyle cesaret.
Bir ihtiyar gaip yangın yerinden
Yanmış yukarısı yarı belinden
Neresin tutarsan kopar serinden
Kim kime bakacak kopmuş kıyamet.
Alup götürdüler hep karakola
Doldu akrabası sağ ile sola
Kızı torunları saçların yola
Bu ne hicran, derler, bu ne kabahat
Gündüz saat dörtten irmişti beşe
Sokakların hepsi dolmuştu lâşe
Kim bakar koyuna, ata, camusa
Yarı yanmış bağırır bütün hayvanat.
İmdat yok kesildi her yerden umut
Yürüyordu ateş misal-i Nemrut
Komuşlardı gûya her yere barut
Belki Allah eder bize inayet
Seyredenler der ki zulümattır bu
Tulumbalar durmaz sıkarlardı su
Kalbleri bastıkça basardı kaygu
Üsküdar'dan geldi bir resmî heyet.
Yazmağa çıktılar iki müfettiş
Ahvali ettiler bilcümle teftiş
Dediler ki yazık önümüz de kış
Bin çadır kurdular vermekçün rahat.
Yazdılar yanmıştı dokuzyüz hane
Dediler bir ziyan var mıdır cana
Hakkın bir zulmüdür bu hâl insana
Başka türlü gelmez böyle felâket.
Gece mezarlıkta kaldı her kişi
Harmanlara doldu erkekle dişi
Yetmemişti sanki yangın ateşi
Bir de gece yağdı süratle rahmet.
Titredi subhadek orda kalanlar
Gebze'ye gittiler hısmı olanlar
Başlarını soktu bir yer bulanlar
Arabalar ile ettiler avdet.
Kimsesizler mezarlıkta bağlandı
Anaların ciğerciği dağlandı
Sabiler gözyaşı döker ağlardı
Karnımız aç diye yalvarır ümmet.
Kimi deli oldu saçların yoldu
Kimi açıktadır kimi yer buldu
Eskihisar hemen lebalep doldu
Muhacir düştüler eyleyüp hicret.
Bir takımı gitti şol Tavşanlı’ya
Bir takımı göçtü Aydınalı’ya
Her kişi bakıyor can kurtarmaya
Genci ihtiyarı çıktılar gurbet.
Kimi Allah diyor ne güne kaldık
Unuttuk Hakkı da isyana daldık
Günahımız almaz defterler artık
Bize bakup âlem alsunlar ibret.
Bu kadarla nazma verdim nihaye
Benden çok bilenler kılsun hikâye
Cümlemizi Mevlâ etsin vikaye
Arap Bilâl verdi söze nihayet
Bayrı, M. Halit (1954). “Âşık Bilâl”, Türk Dili. 39. 156 - 160.
İlişkili Maddeler
Sn. | Madde Adı | D.Tarihi / Ö.Tarihi | Benzerlik | İncele |
---|---|---|---|---|
1 | Can Yücel | d. 21 Ağustos 1926 - ö. 12 Ağustos 1999 | Doğum Yeri | Görüntüle |
2 | Barış Pirhasan | d. 1951 - ö. ? | Doğum Yeri | Görüntüle |
3 | HİLÂLÎ, Ramazan Çelebi | d. ? - ö. ? | Doğum Yeri | Görüntüle |
4 | Ömer Lütfi Fikri | d. 1872 - ö. 7 Ekim 1934 | Doğum Yılı | Görüntüle |
5 | ŞİRVANLI BİLAL | d. 1872 - ö. 1937/1938? | Doğum Yılı | Görüntüle |
6 | ŞEMSÎ, Hüseyin Şemsi Ergüneş | d. 1871-1872 - ö. 30.01.1968 | Doğum Yılı | Görüntüle |
7 | Ahmet Cevat | d. 5 Mayıs 1892 - ö. 1937 | Ölüm Yılı | Görüntüle |
8 | SÜLEYMANCIK, Süleyman Kuruoğlu | d. 1864 - ö. 07.02.1937 | Ölüm Yılı | Görüntüle |
9 | Ömer Faik Numanzade | d. 1872 - ö. 1937 | Ölüm Yılı | Görüntüle |
10 | DİLER, Mehmet Diler | d. 1904 - ö. 09.01.1971 | Alan/Yüzyıl/Saha | Görüntüle |
11 | KUL AŞUR, Aşur Koçak | d. 1932 - ö. ? | Alan/Yüzyıl/Saha | Görüntüle |
12 | HASAN, Hasan Enver Şahin | d. 1953 - ö. ? | Alan/Yüzyıl/Saha | Görüntüle |
13 | SEFER, Sefer Baysal | d. 1936 - ö. ? | Madde Adı | Görüntüle |
14 | KUL COŞGUN, Nurettin Coşgun | d. 1956 - ö. ? | Madde Adı | Görüntüle |
15 | KÂTİBÎ, Osman | d. ? - ö. ? | Madde Adı | Görüntüle |