Madde Detay
İBRÂHİM HÂS
(d. ?/? - ö. 1175/1761-1762)
tekke şairi
(Tekke / 18. Yüzyıl / Anadolu-Osmanlı-Türkiye)
ISBN: 978-9944-237-86-4
Halvetî Karabaş-ı
Velî'nin (ö. 1097/1686) halifelerinden olup dönemin ünlü mutasavvıflarından
Hasan Ünsî Efendi (ö.1136/1723-24) tarafından yetiştirildi ve onun
halifesi oldu. İstanbulludur. Ailesi hakkında herhangi bir bilgi yoktur. Osmanlı
Müellifleri’nde Hasan Ünsî Efendi biyografisindeki bilgiler dışında
hayatı hakkında çok fazla bilgi bulunmamaktadır. 1175/1761-62 tarihinde vefat
etti. Mezarı Bâb-ı Âlî yakınındaki bulunan Salkım Söğüt’te Aydınoğlu
dergâhında Hasan Ünsî Efendi'nin mezarının yanındadır (Yavuz ve Özen: 213).
İbrâhim Hâs'ın, Dîvân'ındaki
ilahi türü şiirleriyle iyi bir mutasavvıf şair, mensur eserleri ve mektupları
ile iyi bir nâsir olduğu anlaşılmaktadır. En önemli eserleri Divan-ı
İlâhiyât'ı (İstanbul Arkeoloji Müzesi Ktp Nüshası, Yz. Nu:
1164; Berlin Ktp. Nüshası: Ms. or. oct. 3447. Marburg) ve Menâkıp-nâme-i
Hasan Ünsî'sidir (Tatçı 2013). Bu eserlerinin yanında tasavvufî
içerikli birkaç eseri daha vardır: Mektûbât-ı İbrâhim Hâs (Tatçı
2005), Tezkiretü'l-Hâs (Süleymaniye Ktp., Hacı Mahmud
Efendi Böl Nr: 4543), Risâle-i Kelimât-ı Pîrân (Tatcı ve
Özay 2004), Şerh-i Ebyât-ı Yûnus Emre (Tatçı 2014), Risâle-i
Mukâleme-i Hâs (Tatcı 2005b), Kelâm-ı Azîz (Tatçı,
Kurnaz 2011), Şabaniyye Silsilesi (Tatcı ve Özay 2008).
İbrahim Hâs’ın Divân'ı çoğunluğu ilahîlerden
oluşan iki ciltlik hacimli bir eserdir. Eser, Mevlânâ'nın Mesnevî'sinin
başındaki 13 beyitlik kısma benzer bir manzume ile başlamaktadır. Bu manzume
Mevlânâ'ya muhteva bakımından nazire görünümündedir. Menâkıb-nâme-i
Hasan Ünsî, Hasan Ünsî’nin hayat hikâyesinin anlatıldığı,
dönemin sosyal, siyasal ve kültürel durumu hakkında da bilgi veren önemli bir
kaynaktır. Kelâm-ı Azîz, Hasan Ünsî’ye ait
sohbetlerin derlenmesiyle meydana getirilmiş bir eserdir. Risâle-i
Mukâleme-i Hâs, tasavvufu ve tasavvufun inceliklerini öğretmek
amacıyla yazılmış soru cevap şeklindeki konuşmalardan oluşan bir eserdir. Mektûbât-ı
İbrâhim Hâs, tasavvufi gelenek içerisinde bilinmesi gereken kavramları
ve sülûk ehlinin bilmesi gereken seyr-i sülûk meselelerine dair Halil Efendi'ye
Murad-zâde Şeyh Mehmed'e, Şeyh Ali'ye ve Nesim-zâde Efendi'ye yazılmış beş adet
mektup ve cevalarından ibaret bir eserdir.Tezkiretü'l-Hâs, başta Hasan
Ünsî’nin halifeleri olmak üzere tasavvuf erbabı hakkında hikâyelerin
anlatıldığı bir eserdir. Risâle-i Kelimât-ı Pîrân, Allah dostları
velilerin vecd hâllerinde söylemiş olduğu Arapça olan sözlerin Türkçeye
çevirisinin yapıldığı bir eserdir. Şerh-i Ebyât-ı Yûnus Emre, Yunus
Emre’nin “Çıktım erik dalına” “Anda yedim üzümü” mısralarıyla başlayan
tasavvufî içerikli şiirinin şerhini ihtiva eden bir eserdir.
Kaynakça
http://akademik.semazen.net/author_article_print.php?id=1239 [erişim tarihi: 14.04.2014]
Tatcı, Mustafa, İbrahim Özay (2004). İnsan-ı Kamil sözleri, Risale-i Kelimat-ı Piran. İstanbul: Sahhaflar Kitap Sarayı.
Tatcı, Mustafa (2005a). Tasavvufi Mektuplar. İstanbul: Sahhaflar Kitap Sarayı.
Tatcı, Mustafa (2005b). Tasavvufi Konuşmalar: Risale - i Mukaleme-i Has. Ankara: Akçağ Yay.
Tatcı, Mustafa, İbrahim Özay (2008). Şabaniyye Silsilesi. İstanbul: H Yay.
Tatcı, Mustafa, Cemal Kurnaz (2011). Kelâm-ı Azîz. İstanbul: Sufî Yay.
Tatcı, Mustafa (2013). Hasan Ünsi Halveti ve Menakıbnamesi. İstanbul: Kırkanbar Yay.
Tatcı, Mustafa (2014). Kerpiç Koydum Kazana- Yunus Emre'nin Bir Şiirinin Şerhi. İstanbul: H Yay.
Yavuz, Fikri, Mustafa Özen (yty.). Osmanlı Müellifleri. C. I. İstanbul: yyy.
Madde Yazım Bilgileri
Yazar: DOÇ. DR. HASAN GÜLTEKİNYayın Tarihi: 20.04.2014Güncelleme Tarihi: 08.12.2020Eserlerinden Örnekler
Tezkiretü'l-Hâs
Birgün Hz. Şems-i Tebrizî Konya'yı terk etmişlerdi. Hz. Mevlânâ'nın Şems'e arzuları günden güne arttı. Bir gün Sultân Veled'e buyurdular ki:"Sen Dimeşk'a git. Yanında pek çok altın ve gümüş götür. Şems'i talep eyle. Orada Sâlihiyye'de meşhûr bir kervânsarây vardır. Doğruca oraya var. Şemseddîn'i orada bulursun. Güzel yüzlü bir Frenk oğlanı ile satranç oynar. Şemseddîn galip olursa oğlandan bir altın alır. Eğer oğlan galip olursa, Şemseddîn'e bir sille vurur.“Ey Veled! Zinhâr ki hâtırına nesne getirmeyesin. O oğlan bu tâifedendir. Ama kendisini bilmez. Şemseddîn'in murâdı onu İslâm'a getirmek, kendisini kendine bildirmektir. Zira, o oğlan kutb olsa gerektir. O altın akçayı Şemsedddîn'in ayağının arasına içine dök ve ayağını Anadolu tarafına çevirip hizmetine bel bağla”
Mevlânâ'nın sözleri bitti. Sultân Veled babasının mübârek ayağına yüz sürüp, bir nice kimselerle Şam'a doğru yola çıktı. Bir müddet sonra Şam'a geldiler. Sâlihiyye'de kervansarâyda Hz. Şemseddîn'i bir zamanın güzel yüzlü bir Frenk oğlanı ile satranç oynar buldular.
Sultân Veled yoldaşlarıyla birlikte Şemseddîn'in önünde baş koyup tekâpû ettiler. Sonra Veled, babası Celaleddin-i Rûmî'nin emri gereği yanındaki altın ve gümüş paraları mübârek ayaklarının arasından döktü ve ayaklarını Rûm tarafına çevirdi. Sonra hepsi birden el kavuşturup durdular. Bu hareketleri dikkatli bir şekilde izleyen Frenk genci Şems'in ululuğunu bildi ve kendinin yaptıklarından utandı. Hemen başını açıp, insâf makâmında durup, imân getirdi ve diledi ki, her nesi varsa yağmalattırıp dağıta!
Şemseddîn gencin elinden yapışıp bırakmadı. O genç şöyle dedi:"Ömrüm oldukça senden ayrılmam. Emrine fermânberim!"
Hz. Şems o gence şöyle cevap verdi:"Ey genç, sen yine Frengistan'a git. O diyârda nice imâna gelecek azîzler vardır. Onları îmân ile müşerref eyle ve o cemâate kutup ol!"
Sultan Veled bu konuşmalar bitince Şems'e, Hz. Mevlânâ'nın selâmını ve kendine özlemini haber verdi. Hazret-i Şemseddîn de bu selâm ve arzuya dayanamadı, kalkıp Konya'ya geri döndü. Sultân Veled kendi atını Şemseddîn'in altına çekti. Atın önünce ta Konya'ya gelinceye kadar yayan yürüdü.
Şemseddîn buyurdu ki:"Bahâeddîn! Süvâr ol (ata bin)!"
Sultân Veled buyurdular ki:"Şâh süvâr, bende süvâr. Bu asla revâ olmaya! Böylece Konya'ya geldiler. Hazret-i Mevlânâ ile görüştüler. Sultân Veled'i babası Hz. Mevlânâ'ya anlattılar ve çok muhabbet gösterdiler. Sonra Hz. Şems buyurdular ki:"Benim iki nesnem vardır. Birisi ser, birisi sır. Serimi, yani başımı Hz. Mevlânâ'nın yoluna fedâ eyledim. Sırrımı da Sultân Veled'e bağışladım. Eğer Bahâeddîn'in ömrü Nûh Peygamber'in ömrü gibi olaydı, cümle ömrünü de bu yola sarf edeydi. Bizimle yaptığı bu sefer sırasında elde ettiklerini kazanamazdı. O, bu seferde nasibini aldı. Ümîddir ki, sizden de nasipler bula." Sultan Veled H.712/M.1312'de Receb-i şerîfin onunda perşembe gecesinde vefat etti. Kabirleri Hz. Pîr'in merkad-ı şerîflerinin yanındadır
http://akademik.semazen.net/author_article_print.php?id=1239 [erişim tarihi: 14.04.2014]
Dîvân-ı İlâhiyât
Kulak urgıl ne söyler sana eşyâ
Fehim-dâr ol anı ey merd-i dânâ
Firâkından hikâyet yâd ederler
Cüdâlıkdan rivâyet eyler inşâ
Bu dertden girye-kârdır cümle mevcûd
Kamu firkatdedir sugrâ vü kübrâ
Kadîmî hasretinden zâr u nâlân
Şikâyet eyler ayrılıkdan ihfâ
Kanı bir bağrı pâre pâre pür-hûn
Sihâm-ı yâr ile pür merd-âşnâ
Bulaydım derdime bir mahrem-i râz
Edeydim derd-i dilden ana îmâ
Bu derdden şerha şerha sîne hâhem
Edem bu şerh-i derdim ana ifşâ
Kanı bu tîğ-ı aşkdan bir zahmdâr
Gözüme her dem içre oldu tûtyâ
Bu aşkdan yareli bir yâr bulaydım
Der idim yaremi ben ana tenhâ
Kanı bu derd ile bir mest ü mecnûn
Belâ-yı dost ile şûrîde şeydâ
Bana bir sînesi mecrûh gerek kim
Derûnum yaresinden diyem ana
Şikâyet eyler idim bu firâkdan
Gireydi elime bir derdli cânâ
Hikâyet iştiyâkımdan ederdim
Göreydim firkat ile bir dil-ârâ
Bu derdim yaresin kime edem fâş
Kime dersem adâvet eyler icrâ
Kime şerh edeyim bu zahm-ı sînem
Kime diyem bu derd-i yâri şâhâ
Perîşân-hâtırım bu zahm-ı yârdan
Bana bir çâre kandan erer âyâ
Edemem fark gül ü hâr bülbülânı
Aceb dîvâne hayrânım ser-â-pâ
Şeb ü rûzu bilemem fasl edemem
Fenâ-ender-fenâda oldum ifnâ
Katı Mecnûn-ı mestem derd-i aşkdan
Yürürem dîvâne baş açık rüsvâ
Nedir bu gönlümün derdi bilinmez
Belâ-yı derd-i aşkdır bana me'vâ
Hâs İbrâhîm kime desin bu râzı
Bulunmaz bana bir mahrem ü sevdâ
http://akademik.semazen.net/author_article_print.php?id=1239 [erişim tarihi:
14.04.2014]
İlişkili Maddeler
Yayın Tarihi: 20.04.2014Güncelleme Tarihi: 08.12.2020Eserlerinden Örnekler
Tezkiretü'l-Hâs
Birgün Hz. Şems-i Tebrizî Konya'yı terk etmişlerdi. Hz. Mevlânâ'nın Şems'e arzuları günden güne arttı. Bir gün Sultân Veled'e buyurdular ki:"Sen Dimeşk'a git. Yanında pek çok altın ve gümüş götür. Şems'i talep eyle. Orada Sâlihiyye'de meşhûr bir kervânsarây vardır. Doğruca oraya var. Şemseddîn'i orada bulursun. Güzel yüzlü bir Frenk oğlanı ile satranç oynar. Şemseddîn galip olursa oğlandan bir altın alır. Eğer oğlan galip olursa, Şemseddîn'e bir sille vurur.“Ey Veled! Zinhâr ki hâtırına nesne getirmeyesin. O oğlan bu tâifedendir. Ama kendisini bilmez. Şemseddîn'in murâdı onu İslâm'a getirmek, kendisini kendine bildirmektir. Zira, o oğlan kutb olsa gerektir. O altın akçayı Şemsedddîn'in ayağının arasına içine dök ve ayağını Anadolu tarafına çevirip hizmetine bel bağla”
Mevlânâ'nın sözleri bitti. Sultân Veled babasının mübârek ayağına yüz sürüp, bir nice kimselerle Şam'a doğru yola çıktı. Bir müddet sonra Şam'a geldiler. Sâlihiyye'de kervansarâyda Hz. Şemseddîn'i bir zamanın güzel yüzlü bir Frenk oğlanı ile satranç oynar buldular.
Sultân Veled yoldaşlarıyla birlikte Şemseddîn'in önünde baş koyup tekâpû ettiler. Sonra Veled, babası Celaleddin-i Rûmî'nin emri gereği yanındaki altın ve gümüş paraları mübârek ayaklarının arasından döktü ve ayaklarını Rûm tarafına çevirdi. Sonra hepsi birden el kavuşturup durdular. Bu hareketleri dikkatli bir şekilde izleyen Frenk genci Şems'in ululuğunu bildi ve kendinin yaptıklarından utandı. Hemen başını açıp, insâf makâmında durup, imân getirdi ve diledi ki, her nesi varsa yağmalattırıp dağıta!
Şemseddîn gencin elinden yapışıp bırakmadı. O genç şöyle dedi:"Ömrüm oldukça senden ayrılmam. Emrine fermânberim!"
Hz. Şems o gence şöyle cevap verdi:"Ey genç, sen yine Frengistan'a git. O diyârda nice imâna gelecek azîzler vardır. Onları îmân ile müşerref eyle ve o cemâate kutup ol!"
Sultan Veled bu konuşmalar bitince Şems'e, Hz. Mevlânâ'nın selâmını ve kendine özlemini haber verdi. Hazret-i Şemseddîn de bu selâm ve arzuya dayanamadı, kalkıp Konya'ya geri döndü. Sultân Veled kendi atını Şemseddîn'in altına çekti. Atın önünce ta Konya'ya gelinceye kadar yayan yürüdü.
Şemseddîn buyurdu ki:"Bahâeddîn! Süvâr ol (ata bin)!"
Sultân Veled buyurdular ki:"Şâh süvâr, bende süvâr. Bu asla revâ olmaya! Böylece Konya'ya geldiler. Hazret-i Mevlânâ ile görüştüler. Sultân Veled'i babası Hz. Mevlânâ'ya anlattılar ve çok muhabbet gösterdiler. Sonra Hz. Şems buyurdular ki:"Benim iki nesnem vardır. Birisi ser, birisi sır. Serimi, yani başımı Hz. Mevlânâ'nın yoluna fedâ eyledim. Sırrımı da Sultân Veled'e bağışladım. Eğer Bahâeddîn'in ömrü Nûh Peygamber'in ömrü gibi olaydı, cümle ömrünü de bu yola sarf edeydi. Bizimle yaptığı bu sefer sırasında elde ettiklerini kazanamazdı. O, bu seferde nasibini aldı. Ümîddir ki, sizden de nasipler bula." Sultan Veled H.712/M.1312'de Receb-i şerîfin onunda perşembe gecesinde vefat etti. Kabirleri Hz. Pîr'in merkad-ı şerîflerinin yanındadır
http://akademik.semazen.net/author_article_print.php?id=1239 [erişim tarihi: 14.04.2014]
Dîvân-ı İlâhiyât
Kulak urgıl ne söyler sana eşyâ
Fehim-dâr ol anı ey merd-i dânâ
Firâkından hikâyet yâd ederler
Cüdâlıkdan rivâyet eyler inşâ
Bu dertden girye-kârdır cümle mevcûd
Kamu firkatdedir sugrâ vü kübrâ
Kadîmî hasretinden zâr u nâlân
Şikâyet eyler ayrılıkdan ihfâ
Kanı bir bağrı pâre pâre pür-hûn
Sihâm-ı yâr ile pür merd-âşnâ
Bulaydım derdime bir mahrem-i râz
Edeydim derd-i dilden ana îmâ
Bu derdden şerha şerha sîne hâhem
Edem bu şerh-i derdim ana ifşâ
Kanı bu tîğ-ı aşkdan bir zahmdâr
Gözüme her dem içre oldu tûtyâ
Bu aşkdan yareli bir yâr bulaydım
Der idim yaremi ben ana tenhâ
Kanı bu derd ile bir mest ü mecnûn
Belâ-yı dost ile şûrîde şeydâ
Bana bir sînesi mecrûh gerek kim
Derûnum yaresinden diyem ana
Şikâyet eyler idim bu firâkdan
Gireydi elime bir derdli cânâ
Hikâyet iştiyâkımdan ederdim
Göreydim firkat ile bir dil-ârâ
Bu derdim yaresin kime edem fâş
Kime dersem adâvet eyler icrâ
Kime şerh edeyim bu zahm-ı sînem
Kime diyem bu derd-i yâri şâhâ
Perîşân-hâtırım bu zahm-ı yârdan
Bana bir çâre kandan erer âyâ
Edemem fark gül ü hâr bülbülânı
Aceb dîvâne hayrânım ser-â-pâ
Şeb ü rûzu bilemem fasl edemem
Fenâ-ender-fenâda oldum ifnâ
Katı Mecnûn-ı mestem derd-i aşkdan
Yürürem dîvâne baş açık rüsvâ
Nedir bu gönlümün derdi bilinmez
Belâ-yı derd-i aşkdır bana me'vâ
Hâs İbrâhîm kime desin bu râzı
Bulunmaz bana bir mahrem ü sevdâ
http://akademik.semazen.net/author_article_print.php?id=1239 [erişim tarihi:
14.04.2014]
İlişkili Maddeler
Güncelleme Tarihi: 08.12.2020Eserlerinden Örnekler
Tezkiretü'l-Hâs
Birgün Hz. Şems-i Tebrizî Konya'yı terk etmişlerdi. Hz. Mevlânâ'nın Şems'e arzuları günden güne arttı. Bir gün Sultân Veled'e buyurdular ki:"Sen Dimeşk'a git. Yanında pek çok altın ve gümüş götür. Şems'i talep eyle. Orada Sâlihiyye'de meşhûr bir kervânsarây vardır. Doğruca oraya var. Şemseddîn'i orada bulursun. Güzel yüzlü bir Frenk oğlanı ile satranç oynar. Şemseddîn galip olursa oğlandan bir altın alır. Eğer oğlan galip olursa, Şemseddîn'e bir sille vurur.“Ey Veled! Zinhâr ki hâtırına nesne getirmeyesin. O oğlan bu tâifedendir. Ama kendisini bilmez. Şemseddîn'in murâdı onu İslâm'a getirmek, kendisini kendine bildirmektir. Zira, o oğlan kutb olsa gerektir. O altın akçayı Şemsedddîn'in ayağının arasına içine dök ve ayağını Anadolu tarafına çevirip hizmetine bel bağla”
Mevlânâ'nın sözleri bitti. Sultân Veled babasının mübârek ayağına yüz sürüp, bir nice kimselerle Şam'a doğru yola çıktı. Bir müddet sonra Şam'a geldiler. Sâlihiyye'de kervansarâyda Hz. Şemseddîn'i bir zamanın güzel yüzlü bir Frenk oğlanı ile satranç oynar buldular.
Sultân Veled yoldaşlarıyla birlikte Şemseddîn'in önünde baş koyup tekâpû ettiler. Sonra Veled, babası Celaleddin-i Rûmî'nin emri gereği yanındaki altın ve gümüş paraları mübârek ayaklarının arasından döktü ve ayaklarını Rûm tarafına çevirdi. Sonra hepsi birden el kavuşturup durdular. Bu hareketleri dikkatli bir şekilde izleyen Frenk genci Şems'in ululuğunu bildi ve kendinin yaptıklarından utandı. Hemen başını açıp, insâf makâmında durup, imân getirdi ve diledi ki, her nesi varsa yağmalattırıp dağıta!
Şemseddîn gencin elinden yapışıp bırakmadı. O genç şöyle dedi:"Ömrüm oldukça senden ayrılmam. Emrine fermânberim!"
Hz. Şems o gence şöyle cevap verdi:"Ey genç, sen yine Frengistan'a git. O diyârda nice imâna gelecek azîzler vardır. Onları îmân ile müşerref eyle ve o cemâate kutup ol!"
Sultan Veled bu konuşmalar bitince Şems'e, Hz. Mevlânâ'nın selâmını ve kendine özlemini haber verdi. Hazret-i Şemseddîn de bu selâm ve arzuya dayanamadı, kalkıp Konya'ya geri döndü. Sultân Veled kendi atını Şemseddîn'in altına çekti. Atın önünce ta Konya'ya gelinceye kadar yayan yürüdü.
Şemseddîn buyurdu ki:"Bahâeddîn! Süvâr ol (ata bin)!"
Sultân Veled buyurdular ki:"Şâh süvâr, bende süvâr. Bu asla revâ olmaya! Böylece Konya'ya geldiler. Hazret-i Mevlânâ ile görüştüler. Sultân Veled'i babası Hz. Mevlânâ'ya anlattılar ve çok muhabbet gösterdiler. Sonra Hz. Şems buyurdular ki:"Benim iki nesnem vardır. Birisi ser, birisi sır. Serimi, yani başımı Hz. Mevlânâ'nın yoluna fedâ eyledim. Sırrımı da Sultân Veled'e bağışladım. Eğer Bahâeddîn'in ömrü Nûh Peygamber'in ömrü gibi olaydı, cümle ömrünü de bu yola sarf edeydi. Bizimle yaptığı bu sefer sırasında elde ettiklerini kazanamazdı. O, bu seferde nasibini aldı. Ümîddir ki, sizden de nasipler bula." Sultan Veled H.712/M.1312'de Receb-i şerîfin onunda perşembe gecesinde vefat etti. Kabirleri Hz. Pîr'in merkad-ı şerîflerinin yanındadır
http://akademik.semazen.net/author_article_print.php?id=1239 [erişim tarihi: 14.04.2014]
Dîvân-ı İlâhiyât
Kulak urgıl ne söyler sana eşyâ
Fehim-dâr ol anı ey merd-i dânâ
Firâkından hikâyet yâd ederler
Cüdâlıkdan rivâyet eyler inşâ
Bu dertden girye-kârdır cümle mevcûd
Kamu firkatdedir sugrâ vü kübrâ
Kadîmî hasretinden zâr u nâlân
Şikâyet eyler ayrılıkdan ihfâ
Kanı bir bağrı pâre pâre pür-hûn
Sihâm-ı yâr ile pür merd-âşnâ
Bulaydım derdime bir mahrem-i râz
Edeydim derd-i dilden ana îmâ
Bu derdden şerha şerha sîne hâhem
Edem bu şerh-i derdim ana ifşâ
Kanı bu tîğ-ı aşkdan bir zahmdâr
Gözüme her dem içre oldu tûtyâ
Bu aşkdan yareli bir yâr bulaydım
Der idim yaremi ben ana tenhâ
Kanı bu derd ile bir mest ü mecnûn
Belâ-yı dost ile şûrîde şeydâ
Bana bir sînesi mecrûh gerek kim
Derûnum yaresinden diyem ana
Şikâyet eyler idim bu firâkdan
Gireydi elime bir derdli cânâ
Hikâyet iştiyâkımdan ederdim
Göreydim firkat ile bir dil-ârâ
Bu derdim yaresin kime edem fâş
Kime dersem adâvet eyler icrâ
Kime şerh edeyim bu zahm-ı sînem
Kime diyem bu derd-i yâri şâhâ
Perîşân-hâtırım bu zahm-ı yârdan
Bana bir çâre kandan erer âyâ
Edemem fark gül ü hâr bülbülânı
Aceb dîvâne hayrânım ser-â-pâ
Şeb ü rûzu bilemem fasl edemem
Fenâ-ender-fenâda oldum ifnâ
Katı Mecnûn-ı mestem derd-i aşkdan
Yürürem dîvâne baş açık rüsvâ
Nedir bu gönlümün derdi bilinmez
Belâ-yı derd-i aşkdır bana me'vâ
Hâs İbrâhîm kime desin bu râzı
Bulunmaz bana bir mahrem ü sevdâ
http://akademik.semazen.net/author_article_print.php?id=1239 [erişim tarihi:
14.04.2014]
İlişkili Maddeler
Eserlerinden Örnekler
Tezkiretü'l-Hâs
Birgün Hz. Şems-i Tebrizî Konya'yı terk etmişlerdi. Hz. Mevlânâ'nın Şems'e arzuları günden güne arttı. Bir gün Sultân Veled'e buyurdular ki:"Sen Dimeşk'a git. Yanında pek çok altın ve gümüş götür. Şems'i talep eyle. Orada Sâlihiyye'de meşhûr bir kervânsarây vardır. Doğruca oraya var. Şemseddîn'i orada bulursun. Güzel yüzlü bir Frenk oğlanı ile satranç oynar. Şemseddîn galip olursa oğlandan bir altın alır. Eğer oğlan galip olursa, Şemseddîn'e bir sille vurur.“Ey Veled! Zinhâr ki hâtırına nesne getirmeyesin. O oğlan bu tâifedendir. Ama kendisini bilmez. Şemseddîn'in murâdı onu İslâm'a getirmek, kendisini kendine bildirmektir. Zira, o oğlan kutb olsa gerektir. O altın akçayı Şemsedddîn'in ayağının arasına içine dök ve ayağını Anadolu tarafına çevirip hizmetine bel bağla”
Mevlânâ'nın sözleri bitti. Sultân Veled babasının mübârek ayağına yüz sürüp, bir nice kimselerle Şam'a doğru yola çıktı. Bir müddet sonra Şam'a geldiler. Sâlihiyye'de kervansarâyda Hz. Şemseddîn'i bir zamanın güzel yüzlü bir Frenk oğlanı ile satranç oynar buldular.
Sultân Veled yoldaşlarıyla birlikte Şemseddîn'in önünde baş koyup tekâpû ettiler. Sonra Veled, babası Celaleddin-i Rûmî'nin emri gereği yanındaki altın ve gümüş paraları mübârek ayaklarının arasından döktü ve ayaklarını Rûm tarafına çevirdi. Sonra hepsi birden el kavuşturup durdular. Bu hareketleri dikkatli bir şekilde izleyen Frenk genci Şems'in ululuğunu bildi ve kendinin yaptıklarından utandı. Hemen başını açıp, insâf makâmında durup, imân getirdi ve diledi ki, her nesi varsa yağmalattırıp dağıta!
Şemseddîn gencin elinden yapışıp bırakmadı. O genç şöyle dedi:"Ömrüm oldukça senden ayrılmam. Emrine fermânberim!"
Hz. Şems o gence şöyle cevap verdi:"Ey genç, sen yine Frengistan'a git. O diyârda nice imâna gelecek azîzler vardır. Onları îmân ile müşerref eyle ve o cemâate kutup ol!"
Sultan Veled bu konuşmalar bitince Şems'e, Hz. Mevlânâ'nın selâmını ve kendine özlemini haber verdi. Hazret-i Şemseddîn de bu selâm ve arzuya dayanamadı, kalkıp Konya'ya geri döndü. Sultân Veled kendi atını Şemseddîn'in altına çekti. Atın önünce ta Konya'ya gelinceye kadar yayan yürüdü.
Şemseddîn buyurdu ki:"Bahâeddîn! Süvâr ol (ata bin)!"
Sultân Veled buyurdular ki:"Şâh süvâr, bende süvâr. Bu asla revâ olmaya! Böylece Konya'ya geldiler. Hazret-i Mevlânâ ile görüştüler. Sultân Veled'i babası Hz. Mevlânâ'ya anlattılar ve çok muhabbet gösterdiler. Sonra Hz. Şems buyurdular ki:"Benim iki nesnem vardır. Birisi ser, birisi sır. Serimi, yani başımı Hz. Mevlânâ'nın yoluna fedâ eyledim. Sırrımı da Sultân Veled'e bağışladım. Eğer Bahâeddîn'in ömrü Nûh Peygamber'in ömrü gibi olaydı, cümle ömrünü de bu yola sarf edeydi. Bizimle yaptığı bu sefer sırasında elde ettiklerini kazanamazdı. O, bu seferde nasibini aldı. Ümîddir ki, sizden de nasipler bula." Sultan Veled H.712/M.1312'de Receb-i şerîfin onunda perşembe gecesinde vefat etti. Kabirleri Hz. Pîr'in merkad-ı şerîflerinin yanındadır
http://akademik.semazen.net/author_article_print.php?id=1239 [erişim tarihi: 14.04.2014]
Dîvân-ı İlâhiyât
Kulak urgıl ne söyler sana eşyâ
Fehim-dâr ol anı ey merd-i dânâ
Firâkından hikâyet yâd ederler
Cüdâlıkdan rivâyet eyler inşâ
Bu dertden girye-kârdır cümle mevcûd
Kamu firkatdedir sugrâ vü kübrâ
Kadîmî hasretinden zâr u nâlân
Şikâyet eyler ayrılıkdan ihfâ
Kanı bir bağrı pâre pâre pür-hûn
Sihâm-ı yâr ile pür merd-âşnâ
Bulaydım derdime bir mahrem-i râz
Edeydim derd-i dilden ana îmâ
Bu derdden şerha şerha sîne hâhem
Edem bu şerh-i derdim ana ifşâ
Kanı bu tîğ-ı aşkdan bir zahmdâr
Gözüme her dem içre oldu tûtyâ
Bu aşkdan yareli bir yâr bulaydım
Der idim yaremi ben ana tenhâ
Kanı bu derd ile bir mest ü mecnûn
Belâ-yı dost ile şûrîde şeydâ
Bana bir sînesi mecrûh gerek kim
Derûnum yaresinden diyem ana
Şikâyet eyler idim bu firâkdan
Gireydi elime bir derdli cânâ
Hikâyet iştiyâkımdan ederdim
Göreydim firkat ile bir dil-ârâ
Bu derdim yaresin kime edem fâş
Kime dersem adâvet eyler icrâ
Kime şerh edeyim bu zahm-ı sînem
Kime diyem bu derd-i yâri şâhâ
Perîşân-hâtırım bu zahm-ı yârdan
Bana bir çâre kandan erer âyâ
Edemem fark gül ü hâr bülbülânı
Aceb dîvâne hayrânım ser-â-pâ
Şeb ü rûzu bilemem fasl edemem
Fenâ-ender-fenâda oldum ifnâ
Katı Mecnûn-ı mestem derd-i aşkdan
Yürürem dîvâne baş açık rüsvâ
Nedir bu gönlümün derdi bilinmez
Belâ-yı derd-i aşkdır bana me'vâ
Hâs İbrâhîm kime desin bu râzı
Bulunmaz bana bir mahrem ü sevdâ
http://akademik.semazen.net/author_article_print.php?id=1239 [erişim tarihi:
14.04.2014]
İlişkili Maddeler
Sn. | Madde Adı | D.Tarihi / Ö.Tarihi | Benzerlik | İncele |
---|---|---|---|---|
1 | NEBÎL, Mehmed Nebîl Bey, Hâfız Mehmed Nebîl Bey, Nebîl Bey | d. 1842-43 - ö. 1890 | Doğum Yeri | Görüntüle |
2 | Ayhan Uçmaklı | d. 1962 - ö. ? | Doğum Yeri | Görüntüle |
3 | Orhan Seyfi Orhon | d. 23 Ekim 1890 - ö. 22 Ağustos 1972 | Doğum Yeri | Görüntüle |
4 | NEBÎL, Mehmed Nebîl Bey, Hâfız Mehmed Nebîl Bey, Nebîl Bey | d. 1842-43 - ö. 1890 | Doğum Yılı | Görüntüle |
5 | Ayhan Uçmaklı | d. 1962 - ö. ? | Doğum Yılı | Görüntüle |
6 | Orhan Seyfi Orhon | d. 23 Ekim 1890 - ö. 22 Ağustos 1972 | Doğum Yılı | Görüntüle |
7 | NEBÎL, Mehmed Nebîl Bey, Hâfız Mehmed Nebîl Bey, Nebîl Bey | d. 1842-43 - ö. 1890 | Ölüm Yılı | Görüntüle |
8 | Ayhan Uçmaklı | d. 1962 - ö. ? | Ölüm Yılı | Görüntüle |
9 | Orhan Seyfi Orhon | d. 23 Ekim 1890 - ö. 22 Ağustos 1972 | Ölüm Yılı | Görüntüle |
10 | NEBÎL, Mehmed Nebîl Bey, Hâfız Mehmed Nebîl Bey, Nebîl Bey | d. 1842-43 - ö. 1890 | Meslek | Görüntüle |
11 | Ayhan Uçmaklı | d. 1962 - ö. ? | Meslek | Görüntüle |
12 | Orhan Seyfi Orhon | d. 23 Ekim 1890 - ö. 22 Ağustos 1972 | Meslek | Görüntüle |
13 | NEBÎL, Mehmed Nebîl Bey, Hâfız Mehmed Nebîl Bey, Nebîl Bey | d. 1842-43 - ö. 1890 | Alan/Yüzyıl/Saha | Görüntüle |
14 | Ayhan Uçmaklı | d. 1962 - ö. ? | Alan/Yüzyıl/Saha | Görüntüle |
15 | Orhan Seyfi Orhon | d. 23 Ekim 1890 - ö. 22 Ağustos 1972 | Alan/Yüzyıl/Saha | Görüntüle |
16 | NEBÎL, Mehmed Nebîl Bey, Hâfız Mehmed Nebîl Bey, Nebîl Bey | d. 1842-43 - ö. 1890 | Madde Adı | Görüntüle |
17 | Ayhan Uçmaklı | d. 1962 - ö. ? | Madde Adı | Görüntüle |
18 | Orhan Seyfi Orhon | d. 23 Ekim 1890 - ö. 22 Ağustos 1972 | Madde Adı | Görüntüle |