İBRÂHİM HÂS

(d. ?/? - ö. 1175/1761-1762)
tekke şairi
(Tekke / 18. Yüzyıl / Anadolu-Osmanlı-Türkiye)
ISBN: 978-9944-237-86-4

Halvetî Karabaş-ı Velî'nin (ö. 1097/1686) halifelerinden olup dönemin ünlü mutasavvıflarından Hasan Ünsî Efendi (ö.1136/1723-24) tarafından yetiştirildi ve onun halifesi oldu. İstanbulludur. Ailesi hakkında herhangi bir bilgi yoktur. Osmanlı Müellifleri’nde Hasan Ünsî Efendi biyografisindeki bilgiler dışında hayatı hakkında çok fazla bilgi bulunmamaktadır. 1175/1761-62 tarihinde vefat etti. Mezarı Bâb-ı Âlî yakınındaki bulunan Salkım Söğüt’te Aydınoğlu dergâhında Hasan Ünsî Efendi'nin mezarının yanındadır (Yavuz ve Özen: 213). 

İbrâhim Hâs'ın, Dîvân'ındaki ilahi türü şiirleriyle iyi bir mutasavvıf şair, mensur eserleri ve mektupları ile iyi bir nâsir olduğu anlaşılmaktadır. En önemli eserleri Divan-ı İlâhiyât (İstanbul Arkeoloji Müzesi Ktp Nüshası, Yz. Nu: 1164; Berlin Ktp. Nüshası: Ms. or. oct. 3447. Marburg) ve Menâkıp-nâme-i Hasan Ünsî'sidir (Tatçı 2013). Bu eserlerinin yanında tasavvufî içerikli birkaç eseri daha vardır: Mektûbât-ı İbrâhim Hâs (Tatçı 2005),  Tezkiretü'l-Hâs (Süleymaniye Ktp., Hacı Mahmud Efendi Böl Nr: 4543), Risâle-i Kelimât-ı Pîrân (Tatcı ve Özay 2004), Şerh-i Ebyât-ı Yûnus Emre  (Tatçı 2014), Risâle-i Mukâleme-i Hâs (Tatcı 2005b), Kelâm-ı Azîz (Tatçı, Kurnaz 2011), Şabaniyye Silsilesi (Tatcı ve Özay 2008).

İbrahim Hâs’ın Divân'ı çoğunluğu ilahîlerden oluşan iki ciltlik hacimli bir eserdir. Eser, Mevlânâ'nın Mesnevî'sinin başındaki 13 beyitlik kısma benzer bir manzume ile başlamaktadır. Bu manzume Mevlânâ'ya muhteva bakımından nazire görünümündedir. Menâkıb-nâme-i Hasan ÜnsîHasan Ünsî’nin hayat hikâyesinin anlatıldığı, dönemin sosyal, siyasal ve kültürel durumu hakkında da bilgi veren önemli bir kaynaktır. Kelâm-ı Azîz,  Hasan Ünsî’ye ait sohbetlerin derlenmesiyle meydana getirilmiş bir eserdir. Risâle-i Mukâleme-i Hâs, tasavvufu ve tasavvufun inceliklerini öğretmek amacıyla yazılmış soru cevap şeklindeki konuşmalardan oluşan bir eserdir. Mektûbât-ı İbrâhim Hâs, tasavvufi gelenek içerisinde bilinmesi gereken kavramları ve sülûk ehlinin bilmesi gereken seyr-i sülûk meselelerine dair Halil Efendi'ye Murad-zâde Şeyh Mehmed'e, Şeyh Ali'ye ve Nesim-zâde Efendi'ye yazılmış beş adet mektup ve cevalarından ibaret bir eserdir.Tezkiretü'l-Hâs, başta Hasan Ünsî’nin halifeleri olmak üzere tasavvuf erbabı hakkında hikâyelerin anlatıldığı bir eserdir. Risâle-i Kelimât-ı Pîrân, Allah dostları velilerin vecd hâllerinde söylemiş olduğu Arapça olan sözlerin Türkçeye çevirisinin yapıldığı bir eserdir. Şerh-i Ebyât-ı Yûnus Emre, Yunus Emre’nin “Çıktım erik dalına” “Anda yedim üzümü” mısralarıyla başlayan tasavvufî içerikli şiirinin şerhini ihtiva eden bir eserdir.

Kaynakça

http://akademik.semazen.net/author_article_print.php?id=1239 [erişim tarihi: 14.04.2014]

Tatcı, Mustafa, İbrahim Özay (2004). İnsan-ı Kamil sözleri, Risale-i Kelimat-ı Piran. İstanbul: Sahhaflar Kitap Sarayı.

Tatcı, Mustafa (2005a). Tasavvufi Mektuplar. İstanbul: Sahhaflar Kitap Sarayı.

Tatcı, Mustafa (2005b). Tasavvufi Konuşmalar: Risale - i Mukaleme-i Has. Ankara: Akçağ Yay.

Tatcı, Mustafa, İbrahim Özay (2008). Şabaniyye Silsilesi. İstanbul: H Yay.

Tatcı, Mustafa, Cemal Kurnaz (2011). Kelâm-ı Azîz. İstanbul: Sufî Yay.

Tatcı, Mustafa (2013). Hasan Ünsi Halveti ve Menakıbnamesi. İstanbul: Kırkanbar Yay.

Tatcı, Mustafa (2014). Kerpiç Koydum Kazana- Yunus Emre'nin Bir Şiirinin Şerhi. İstanbul: H Yay.

Yavuz, Fikri, Mustafa Özen (yty.). Osmanlı Müellifleri. C. I. İstanbul: yyy.

Madde Yazım Bilgileri

Yazar: DOÇ. DR. HASAN GÜLTEKİN
Yayın Tarihi: 20.04.2014
Güncelleme Tarihi: 08.12.2020

Eserlerinden Örnekler

Tezkiretü'l-Hâs

Birgün Hz. Şems-i Tebrizî Konya'yı terk etmişlerdi. Hz. Mevlânâ'nın Şems'e arzuları günden güne arttı. Bir gün Sultân Veled'e buyurdular ki:"Sen Dimeşk'a git. Yanında pek çok altın ve gümüş götür. Şems'i talep eyle. Orada Sâlihiyye'de meşhûr bir kervânsarây vardır. Doğruca oraya var. Şemseddîn'i orada bulursun. Güzel yüzlü bir Frenk oğlanı ile satranç oynar. Şemseddîn galip olursa oğlandan bir altın alır. Eğer oğlan galip olursa, Şemseddîn'e bir sille vurur.“Ey Veled! Zinhâr ki hâtırına nesne getirmeyesin. O oğlan bu tâifedendir. Ama kendisini bilmez. Şemseddîn'in murâdı onu İslâm'a getirmek, kendisini kendine bildirmektir. Zira, o oğlan kutb olsa gerektir. O altın akçayı Şemsedddîn'in ayağının arasına içine dök ve ayağını Anadolu tarafına çevirip hizmetine bel bağla”

Mevlânâ'nın sözleri bitti. Sultân Veled babasının mübârek ayağına yüz sürüp, bir nice kimselerle Şam'a doğru yola çıktı. Bir müddet sonra Şam'a geldiler. Sâlihiyye'de kervansarâyda Hz. Şemseddîn'i bir zamanın güzel yüzlü bir Frenk oğlanı ile satranç oynar buldular.

Sultân Veled yoldaşlarıyla birlikte Şemseddîn'in önünde baş koyup tekâpû ettiler. Sonra Veled, babası Celaleddin-i Rûmî'nin emri gereği yanındaki altın ve gümüş paraları mübârek ayaklarının arasından döktü ve ayaklarını Rûm tarafına çevirdi. Sonra hepsi birden el kavuşturup durdular. Bu hareketleri dikkatli bir şekilde izleyen Frenk genci Şems'in ululuğunu bildi ve kendinin yaptıklarından utandı. Hemen başını açıp, insâf makâmında durup, imân getirdi ve diledi ki, her nesi varsa yağmalattırıp dağıta!

Şemseddîn gencin elinden yapışıp bırakmadı. O genç şöyle dedi:"Ömrüm oldukça senden ayrılmam. Emrine fermânberim!"

Hz. Şems o gence şöyle cevap verdi:"Ey genç, sen yine Frengistan'a git. O diyârda nice imâna gelecek azîzler vardır. Onları îmân ile müşerref eyle ve o cemâate kutup ol!"

Sultan Veled bu konuşmalar bitince Şems'e, Hz. Mevlânâ'nın selâmını ve kendine özlemini haber verdi. Hazret-i Şemseddîn de bu selâm ve arzuya dayanamadı, kalkıp Konya'ya geri döndü. Sultân Veled kendi atını Şemseddîn'in altına çekti. Atın önünce ta Konya'ya gelinceye kadar yayan yürüdü.

Şemseddîn buyurdu ki:"Bahâeddîn! Süvâr ol (ata bin)!"

Sultân Veled buyurdular ki:"Şâh süvâr, bende süvâr. Bu asla revâ olmaya! Böylece Konya'ya geldiler. Hazret-i Mevlânâ ile görüştüler. Sultân Veled'i babası Hz. Mevlânâ'ya anlattılar ve çok muhabbet gösterdiler. Sonra Hz. Şems buyurdular ki:"Benim iki nesnem vardır. Birisi ser, birisi sır. Serimi, yani başımı Hz. Mevlânâ'nın yoluna fedâ eyledim. Sırrımı da Sultân Veled'e bağışladım. Eğer Bahâeddîn'in ömrü Nûh Peygamber'in ömrü gibi olaydı, cümle ömrünü de bu yola sarf edeydi. Bizimle yaptığı bu sefer sırasında elde ettiklerini kazanamazdı. O, bu seferde nasibini aldı. Ümîddir ki, sizden de nasipler bula."  Sultan Veled H.712/M.1312'de Receb-i şerîfin onunda perşembe gecesinde vefat etti. Kabirleri Hz. Pîr'in merkad-ı şerîflerinin yanındadır


http://akademik.semazen.net/author_article_print.php?id=1239 [erişim tarihi: 14.04.2014]

  

Dîvân-ı İlâhiyât

Kulak urgıl ne söyler sana eşyâ

Fehim-dâr ol anı ey merd-i dânâ

 

Firâkından hikâyet yâd ederler

Cüdâlıkdan rivâyet eyler inşâ

 

Bu dertden girye-kârdır cümle mevcûd

Kamu firkatdedir sugrâ vü kübrâ

 

Kadîmî hasretinden zâr u nâlân

Şikâyet eyler ayrılıkdan ihfâ

 

Kanı bir bağrı pâre pâre pür-hûn

Sihâm-ı yâr ile pür merd-âşnâ

 

Bulaydım derdime bir mahrem-i râz

Edeydim derd-i dilden ana îmâ

 

Bu derdden şerha şerha sîne hâhem

Edem bu şerh-i derdim ana ifşâ

 

Kanı bu tîğ-ı aşkdan bir zahmdâr

Gözüme her dem içre oldu tûtyâ

 

Bu aşkdan yareli bir yâr bulaydım

Der idim yaremi ben ana tenhâ

 

Kanı bu derd ile bir mest ü mecnûn

Belâ-yı dost ile şûrîde şeydâ

 

Bana bir sînesi mecrûh gerek kim

Derûnum yaresinden diyem ana

 

Şikâyet eyler idim bu firâkdan

Gireydi elime bir derdli cânâ

 

Hikâyet iştiyâkımdan ederdim

Göreydim firkat ile bir dil-ârâ

 

Bu derdim yaresin kime edem fâş

Kime dersem adâvet eyler icrâ

 

Kime şerh edeyim bu zahm-ı sînem

Kime diyem bu derd-i yâri şâhâ

 

Perîşân-hâtırım bu zahm-ı yârdan

Bana bir çâre kandan erer âyâ

 

Edemem fark gül ü hâr bülbülânı

Aceb dîvâne hayrânım ser-â-pâ

 

Şeb ü rûzu bilemem fasl edemem

Fenâ-ender-fenâda oldum ifnâ

 

Katı Mecnûn-ı mestem derd-i aşkdan

Yürürem dîvâne baş açık rüsvâ

 

Nedir bu gönlümün derdi bilinmez

Belâ-yı derd-i aşkdır bana me'vâ

 

Hâs İbrâhîm kime desin bu râzı

Bulunmaz bana bir mahrem ü sevdâ



http://akademik.semazen.net/author_article_print.php?id=1239 [erişim tarihi: 14.04.2014]



İlişkili Maddeler

Sn.Madde AdıD.Tarihi / Ö.TarihiBenzerlikİncele
1NEBÎL, Mehmed Nebîl Bey, Hâfız Mehmed Nebîl Bey, Nebîl Beyd. 1842-43 - ö. 1890Doğum YeriGörüntüle
2Ayhan Uçmaklıd. 1962 - ö. ?Doğum YeriGörüntüle
3Orhan Seyfi Orhond. 23 Ekim 1890 - ö. 22 Ağustos 1972Doğum YeriGörüntüle
4NEBÎL, Mehmed Nebîl Bey, Hâfız Mehmed Nebîl Bey, Nebîl Beyd. 1842-43 - ö. 1890Doğum YılıGörüntüle
5Ayhan Uçmaklıd. 1962 - ö. ?Doğum YılıGörüntüle
6Orhan Seyfi Orhond. 23 Ekim 1890 - ö. 22 Ağustos 1972Doğum YılıGörüntüle
7NEBÎL, Mehmed Nebîl Bey, Hâfız Mehmed Nebîl Bey, Nebîl Beyd. 1842-43 - ö. 1890Ölüm YılıGörüntüle
8Ayhan Uçmaklıd. 1962 - ö. ?Ölüm YılıGörüntüle
9Orhan Seyfi Orhond. 23 Ekim 1890 - ö. 22 Ağustos 1972Ölüm YılıGörüntüle
10NEBÎL, Mehmed Nebîl Bey, Hâfız Mehmed Nebîl Bey, Nebîl Beyd. 1842-43 - ö. 1890MeslekGörüntüle
11Ayhan Uçmaklıd. 1962 - ö. ?MeslekGörüntüle
12Orhan Seyfi Orhond. 23 Ekim 1890 - ö. 22 Ağustos 1972MeslekGörüntüle
13NEBÎL, Mehmed Nebîl Bey, Hâfız Mehmed Nebîl Bey, Nebîl Beyd. 1842-43 - ö. 1890Alan/Yüzyıl/SahaGörüntüle
14Ayhan Uçmaklıd. 1962 - ö. ?Alan/Yüzyıl/SahaGörüntüle
15Orhan Seyfi Orhond. 23 Ekim 1890 - ö. 22 Ağustos 1972Alan/Yüzyıl/SahaGörüntüle
16NEBÎL, Mehmed Nebîl Bey, Hâfız Mehmed Nebîl Bey, Nebîl Beyd. 1842-43 - ö. 1890Madde AdıGörüntüle
17Ayhan Uçmaklıd. 1962 - ö. ?Madde AdıGörüntüle
18Orhan Seyfi Orhond. 23 Ekim 1890 - ö. 22 Ağustos 1972Madde AdıGörüntüle