Madde Detay
RÜSÛHÎ, Şeyh İsmail Rüsûhî Efendi
(d. ?/? - ö. 1041/1631)
divan şairi
(Divan/Yazılı Edebiyat / 17. Yüzyıl / Anadolu-Osmanlı-Türkiye)
ISBN: 978-9944-237-86-4
Kânûnî Sultan Süleyman döneminin (1520-1566) hemen akabinde dünyaya gelmiş olduğu tahmin edilen İsmail Ankaravî, 1566-1603 yılları arasında Ankara, Mısır ve Konya’da kalmış, 1610 yılından itibaren ise yaşamını İstanbul'da sürdürmüştür. Mesleği imamlık olan Ahmed Efendi ile Sâliha Hatun’un oğlu olan Ankaravî’nin çocukluk dönemi hakkında ayrıntılı bilgi mevcut değildir. Sahîh Ahmed Dede’nin verdiği bilgilere göre gençlik yıllarında ticaretle uğraşan Ankaravî, zarar edip elinde sermayesi kalmayınca ticaretten vazgeçmiş ve İstanbul’dan Kahire’ye giderek ilimle meşgul olmuştur (Zorlu 2003: 278-279). Ankaravî, Mısır’dan döndükten sonra H.1008-1015/M.1599-1606 yılları arasında yedi yıl boyunca Ankara’da kalmış ve Mesnevî kırâatı ve vaazla meşgul olmuştur. Ankaravî bu dönemde gözlerinden rahatsızlanmış ve gözlerine derman bulmak niyetiyle H.1015/M.1606 yılının Muharrem ayında Konya’ya gelerek Bostan Efendi’ye mürîd ve onun kardeşi Ebû Bekir Efendi’ye dervîş olmuştur (Zorlu 2003: 286).
H.1019/M.1610 yılının Şevvâl/Ekim ayında beş yıllık Konya hayatını nihayete erdirip şeyhi I. Bostan Çelebi’nin iradesiyle ve meşîhat-nâmesiyle Galata Mevlevîhânesi’ne gitmiştir (Zorlu 2003: 289). Ankaravî, Rusûhî mahlasını Galata Mevlevîhânesi’ne şeyh olduktan sonra almıştır. O dönemin ilim ve irfân dünyasına mensup hemen her şahsiyeti etkileyen Kadızâde-Sivasî çekişmesine Ankaravî de yazdığı eserlerle katılmış, Kadızâde Mehmed Efendi’ye (ö. 1045/1635) ve bağlılarına karşı fikir mücadelesine girişmiştir.
Ankaravî, H.1030/M.1621 tarihinde Mesnevî’nin şerhine başlamıştır. Yazılan bu şerhte Mesnevî beyitleri mevcut değildir. Beyit yerlerine surhla bir mîm işareti konularak şerhe başlanmıştır. Bu müsvedde şerhi tamamladıktan sonra şârih, aynı yılın Zilhicce/Aralık ayında Mesnevî beyitlerinin de yer aldığı şerhi yazmaya başlamıştır. H.1035/M.1626 yılından önce Mesnevî şerhinin ilk üç cildini tamamlamış ancak gözlerinden tekrar rahatsızlanmıştır. Geçirmiş olduğu göz rahatsızlığı ve çevresinde bulunan bazı insanlarda gördüğü isteksizlik dördüncü cilde başlamasını geciktirmiş ancak manevî evlâdı Dervîş Ganem’in ısrarıyla şerhe tekrar başlamıştır. Beşinci cildin yarısına geldiği vakit Mesnevî’nin yedinci cildi ortaya çıkmıştır. Bunun üzerine Ankaravî beşinci cildin şerhini bırakıp Mesnevî’nin yedinci cildini şerh etmeye başlamıştır. Bu cildin şerhinin yarısına gelince daha önce eksik bıraktığı beşinci cilde dönmüş, beş ve altıncı cildin şerhini bitirmiştir.
Rivayete göre Ankaravî, H.1036/M.1626’da rahatsızlanmış ve manevî evlâdı Dervîş Ganem’in şeyhi uğruna canını feda kılıp vefât etmesi üzerine şifa bulmuş ve hizmetine devam etmiştir.
Ankaravî’nin vefât tarihinde ihtilâf vardır. Kaynakların bir kısmı H.1040/M.1630 tarihini, bir kısmı H.1042/M.1632 tarihini, bir kısmı da H.1052/M.1642 tarihini verirken çoğu H.1041/M.1632 tarihinde birleşir. Ancak Ankaravî’nin vefât tarihini net bir şekilde veren ilk kişi kanaatimizce Atâyî’dir. Eserinde Ankaravî’nin vefâtını bin kırk bir senesi evâsıtında rûh-ı zindegânîsi bî-âb ve dolâb-ı emeli harâb olmışdı cümlesiyle aktarır. Yazarın eserini kaleme aldığı yıllar da göz önüne alındığında Ankaravî ile aynı dönemde yaşadığını, bu sebeple de verdiği tarihin doğru olduğu söylenebilir (Özcan 1989: 765).
Kaynaklarda Ankaravî’nin eserlerinin sayısına ilişkin bilgiler muhteliftir. Sahîh Ahmed Dede Ankaravî’nin kırk civarında risâlesinin olduğunu söylemekle beraber yirmi altı eserin adını zikreder. Bu sayı Müstakîmzâde’de kırk altı, Evliyâ Çelebi’de on birdir. Esrâr Dede ile muakkibi Ali Enver kırktan fazla eserinin mevcut olduğunu belirtmesine rağmen sadece beşinin adını zikrederler. Erhan Yetik, Ankaravî ve eserleri üzerine hazırlamış olduğu eserinde yirmi dört eseri hakkında bilgi verir ve dört eserin de Ankaravî’ye nispet edildiğini belirtir (Yetik 1992: 65-120). Bu konudaki son önemli çalışma Semih Ceyhan’a aittir. Ceyhan, Erhan Yetik’in belirttiği yirmi dört eserle beraber dört eseri daha değerlendirerek Ankaravî’nin yirmi sekiz eserinin bulunduğunu belirtir (Ceyhan 2005: 157)
Bayramî ve Mevlevî şeyhi olarak meşîhat noktasında otorite sayılan Ankaravî; tefsîr, hadîs, fıkıh, belâgat ve felsefe alanlarında yetkin bir ilim adamı olarak da dikkat çeker. Bu durum, farklı konularda eserler te’lîf etmesine vesîle olmuştur. Ankaravî tarafından kaleme alınan eserler şöyle tasnif edilebilir:
Mevlevîlik Erkânına İlişkin Eserleri
1. Risâle fî Hakkı’s-Semâ
2. Huccetu’s-Semâ’
3. Risâletu’t-Tenzîhiyye fî Şe’ni’l-Mevleviyye
4. Risâle-yi Usûl-ı Tarîkat ve Bey’at
5. Sülûknâme-yi Şeyh İsmâîl
Dinî, Tasavvufî ve Felsefî Konulara İlişkin Eserleri
6. Minhâcu’l-Fukârâ
7. Derecâtu’s-Sâlikîn
8. Risâle-yi Uyûn-ı İsnâ Aşere
9. Makâsıdu’l-Aliyye fî Şerhi’t-Tâiyye
10. Şerh-i Kasîde-yi Mimiyye el-Hamriyye
11. Hikemu’l-Munderice fî Şerhi’l-Munferice
12. İzâhu’l-Hikem (Şerhu Heyâkili’n-Nûr)
13. Zubdetu’l-Fuhûs fî Nakşi’l-Fusûs
14. Futûhât-ı Ayniyye
15. Misbâhu’l-Esrâr
16. Şerh-i Ehâdîs-i Erba’în
17. Keffu’l-Lisân an Şurbi’d-Duhân
18. Belâgat: Miftâhu’l-Belâga ve Misbâhu’l-Fesâha
19. Şiir Mecmûası
Çoklu Mesnevî Şerhi
20. Simâtu’l-Mûkınîn
21. Cenâhu’l-Ervâh
22. Câmi’u’l-Âyât
23. Fâtihu’l-Ebyât
24. Hall-i Müşkilât-ı Mesnevî
25. Nisâb-ı Mevlevî
26. Tuhfetu’l-Berere
27. Mebde’ ve Me’âd
28. Mecmû’atu’l-Letâyif ve Matmûratu’l-Ma’ârif
Osmanlı kültür dünyasının en şaşaalı dönemi olarak kabul edebileceğimiz XVII. yüzyılı idrâk eden İsmâîl Rusûhî-yi Ankaravî, Konya ve İstanbul’da almış olduğu tasavvuf terbiyesinden sonra bu câmiada saygın bir konum elde etmiş ve ürettiği eserleriyle özellikle Mevlevî çevrelerinde bir otorite sayılmıştır. Zamanının tartışmalı meseleleri olan musikî, semâ, devrân, tütün ve kahve tüketimi gibi konularda eserler telif etmiş yetkin bir ilim adamıdır.
Ankaravî hem tasavvuf câmiasında muteber bir şeyh hem de ilim dünyasında önemli bir polemik ustasıdır. Ancak daha önemlisi, kaleme aldığı Mesnevî şerhi ile günümüze kadar adından söz ettirmiş önemli bir şârihtir. Kesintisiz bir şekilde yirmi iki yıl Galata Mevlevîhânesi’nin meşîhat postunda oturan Ankaravî, dergâhtaki müritlerin ilmî ve tasavvufî açıdan iyi yetişmelerini sağlamak amacıyla risâleler te’lîf etmiş, kimi klâsik kaynakları da tercüme etmiştir. Anadolu sahasında Surûrî ve Şem’î’den sonra Mesnevî’nin tamamını şerh etmiş üçüncü şahsiyet Ankaravî’dir. O, seleflerinden farklı olarak Mevlevî düşünceyi savunmayı ve yaymayı bir hayat gâyesi edinmiştir. Kaleme aldığı Mesnevî Şerhi, Mevlevî dergâhlarında eğitim kitabı olarak okutulmuştur. Anadolu’nun muhtelif Mevlevîhânelerinde nüshalarının bulunması, şerhin Mesnevî ta’lîminde temel başvuru kaynaklarından biri olduğunu göstermektedir.
Kaynakça
Alî Enver (1309). Semâ’-hâne-yi Edeb. İstanbul: Âlem Matbaası.
Ceyhan, Semih (2005). İsmâîl Ankaravî ve Mesnevî Şerhi. Doktora Tezi. Bursa: Uludağ Üniversitesi.
Genç, İlhan (hzl) (2000). Esrâr Dede Tezkire-i Şu’arâ-yı Mevleviyye. Ankara: AKM Yay.
Gültekin, Ayşe (2006). İsmâîl Ankaravî’nin Mesnevî Şerhi Mecmûatu’l-Letâyif ve Matmûretu’l- Ma’ârif’inde Hadis (Altıncı Cilt Örneği). Doktora Tezi. Konya: Selçuk Üniversitesi.
Mustafa Sâkıb Dede(1283/1866).Sefìne-yi Nefîse-yi Mevleviyân.C. II. Kahire.
Özcan, Abdulkadir (hzl) (1989). Nev’îzâde Atâyî Hadîkatu’l-Hakâyık fî Tekmileti’ş-Şakâyık. İstanbul: Çağrı Yay.
Tanyıldız, Ahmet (2010). İsmâîl Rusûhî-yi Ankaravî, Şerh-i Mesnevî (Mecmû'atu'l-Letâyif ve Matmûratu'l-Ma'ârif) Cilt I (İnceleme-Metin, Sözlük). Doktora Tezi. Kayseri: Erciyes Üniversitesi.
Yetik, Erhan (1992). İsmail-i Ankaravî (Hayatı, Eserleri ve Tasavvufî Görüşleri). İstanbul: İşaret Yay.
Zorlu, Cem (2003). Sahih Ahmed Dede Mecmûatü’t-Tevârihi’l-Mevleviyye-Mevlevîlerin Târîhi. İstanbul: İnsan Yay.
Madde Yazım Bilgileri
Yazar: DOÇ. DR. AHMET TANYILDIZYayın Tarihi: 04.09.2013Güncelleme Tarihi: 12.12.2020Eserlerinden Örnekler
Mesnevî Şerhi'nden:
Bi’şnev in ney çün hikâyet mîkuned
Ezcüdâyîhâ şikâyet mîkuned
İşit bu ney niçe şikâyet ider. Şikâyet degül belki cüdâlıklardan olan ser-güzeştin hikâyet ider. Ey gûş kunende-yi esrâr-ı tarîkat ve şinevende-yi güftâr-ı hakîkat! Hazret-i Mevlânâ kuddise sırruhu evvelâ bi’şnev diyü istimâ'a emr idüp gayrı ibâretile ibtidâ eylemedüklerinde nükte-yi azîme vardur. Zîrâ ney ki âgâz-ı hikâyet mîkuned (Ney ki hikâyeler söylemektedir) diseler kâbil idi; ney ki her dem nagme-yi âmâlî kuned (Ney ki her dem nağmeler çıkarmaktadır.) diseler ve bunun emsâli nice gûne ibâretile ta'bîr kılsalar kâdir idiler. Velâkin bi’şnev diyü istimâ'a emrile evvel ibtidâ eylediler anunçün ki dîn ü tarîkatde ibtidâ vâcib ü lâzım olan istimâ'dur, anunçün basardan ve sâyir-i a'zâdan ve cevârihden dîn ü tarîkatde sem' evlâdur ve efdaldur (...) Tahkîkan sem' basardan efdaldur anunçün ki Hak Te'âlâ Kur'ân-ı 'Azîm'inde her ne mahalde bu ikisini zikr eylediyise sem'i basar üzerine takdîm eyledi. Meselâ "Ve ce'alelekumu’s-sem'a ve’l-ebsâr (..şükredesiniz diye size kulaklar, gözler ve kalpler verdi. Nahl, 78)" gibi. "Ve huve’s-semî'u’l-basîr (O, hakkıyla işitendir, hakkıyla görendir. İsra, 1)" gibi. Her birinde sem' basardan mukaddemdür. Takdîm ise fazîlete delâlet ider. Ve dahı anunçün ki sem' basardan efdaldür ki nübüvvete sem' şartdur, basar şart degüldür. Bu ecldendür ki Hak Te'âlâ sağır peygamber göndermedi. Az oldı ki anlar mâ-beyninde 'amâ ile mübtelâ oldı, Şu'ayb ve Ya'kûb gibi. Ve dahı sem' anun içün basardan efdaldür ki sem' ile ba'z-ı kimsenün 'ukûlinün netâyicine vâsıl olınur; ve pes sem' ma'ârifile istikmâl-i 'akla sebebdür, basar ise seni vâkıf itmez illâ mahsûsâta. Ve dahı sem' basardan anunçün efdaldür ki sem' şeş cihâtda mutasarrıf olur, basar bunun hılâfıdur. Ve dahı her zamân ki sem' bâtıl ola nutk bâtıl olur; ammâ kaçan basar bâtıl olsa nutka halel gelmez. Ve bilgil ey ahî ki 'indallâh zîrûh olanun ziyâde şerlüsi Hak kelâmından sağır olandur ve anı söylemeden dilsiz kalandur.
(Tanyıldız, Ahmet (2010). İsmâîl Rusûhî-yi Ankaravî, Şerh-i Mesnevî (Mecmû'atu'l-Letâyif ve Matmûratu'l-Ma'ârif) Cilt I (İnceleme-Metin, Sözlük). Doktora Tezi. Kayseri: Erciyes Üniversitesi. 202-203.)
İlişkili Maddeler
Yayın Tarihi: 04.09.2013Güncelleme Tarihi: 12.12.2020Eserlerinden Örnekler
Mesnevî Şerhi'nden:
Bi’şnev in ney çün hikâyet mîkuned
Ezcüdâyîhâ şikâyet mîkuned
İşit bu ney niçe şikâyet ider. Şikâyet degül belki cüdâlıklardan olan ser-güzeştin hikâyet ider. Ey gûş kunende-yi esrâr-ı tarîkat ve şinevende-yi güftâr-ı hakîkat! Hazret-i Mevlânâ kuddise sırruhu evvelâ bi’şnev diyü istimâ'a emr idüp gayrı ibâretile ibtidâ eylemedüklerinde nükte-yi azîme vardur. Zîrâ ney ki âgâz-ı hikâyet mîkuned (Ney ki hikâyeler söylemektedir) diseler kâbil idi; ney ki her dem nagme-yi âmâlî kuned (Ney ki her dem nağmeler çıkarmaktadır.) diseler ve bunun emsâli nice gûne ibâretile ta'bîr kılsalar kâdir idiler. Velâkin bi’şnev diyü istimâ'a emrile evvel ibtidâ eylediler anunçün ki dîn ü tarîkatde ibtidâ vâcib ü lâzım olan istimâ'dur, anunçün basardan ve sâyir-i a'zâdan ve cevârihden dîn ü tarîkatde sem' evlâdur ve efdaldur (...) Tahkîkan sem' basardan efdaldur anunçün ki Hak Te'âlâ Kur'ân-ı 'Azîm'inde her ne mahalde bu ikisini zikr eylediyise sem'i basar üzerine takdîm eyledi. Meselâ "Ve ce'alelekumu’s-sem'a ve’l-ebsâr (..şükredesiniz diye size kulaklar, gözler ve kalpler verdi. Nahl, 78)" gibi. "Ve huve’s-semî'u’l-basîr (O, hakkıyla işitendir, hakkıyla görendir. İsra, 1)" gibi. Her birinde sem' basardan mukaddemdür. Takdîm ise fazîlete delâlet ider. Ve dahı anunçün ki sem' basardan efdaldür ki nübüvvete sem' şartdur, basar şart degüldür. Bu ecldendür ki Hak Te'âlâ sağır peygamber göndermedi. Az oldı ki anlar mâ-beyninde 'amâ ile mübtelâ oldı, Şu'ayb ve Ya'kûb gibi. Ve dahı sem' anun içün basardan efdaldür ki sem' ile ba'z-ı kimsenün 'ukûlinün netâyicine vâsıl olınur; ve pes sem' ma'ârifile istikmâl-i 'akla sebebdür, basar ise seni vâkıf itmez illâ mahsûsâta. Ve dahı sem' basardan anunçün efdaldür ki sem' şeş cihâtda mutasarrıf olur, basar bunun hılâfıdur. Ve dahı her zamân ki sem' bâtıl ola nutk bâtıl olur; ammâ kaçan basar bâtıl olsa nutka halel gelmez. Ve bilgil ey ahî ki 'indallâh zîrûh olanun ziyâde şerlüsi Hak kelâmından sağır olandur ve anı söylemeden dilsiz kalandur.
(Tanyıldız, Ahmet (2010). İsmâîl Rusûhî-yi Ankaravî, Şerh-i Mesnevî (Mecmû'atu'l-Letâyif ve Matmûratu'l-Ma'ârif) Cilt I (İnceleme-Metin, Sözlük). Doktora Tezi. Kayseri: Erciyes Üniversitesi. 202-203.)
İlişkili Maddeler
Güncelleme Tarihi: 12.12.2020Eserlerinden Örnekler
Mesnevî Şerhi'nden:
Bi’şnev in ney çün hikâyet mîkuned
Ezcüdâyîhâ şikâyet mîkuned
İşit bu ney niçe şikâyet ider. Şikâyet degül belki cüdâlıklardan olan ser-güzeştin hikâyet ider. Ey gûş kunende-yi esrâr-ı tarîkat ve şinevende-yi güftâr-ı hakîkat! Hazret-i Mevlânâ kuddise sırruhu evvelâ bi’şnev diyü istimâ'a emr idüp gayrı ibâretile ibtidâ eylemedüklerinde nükte-yi azîme vardur. Zîrâ ney ki âgâz-ı hikâyet mîkuned (Ney ki hikâyeler söylemektedir) diseler kâbil idi; ney ki her dem nagme-yi âmâlî kuned (Ney ki her dem nağmeler çıkarmaktadır.) diseler ve bunun emsâli nice gûne ibâretile ta'bîr kılsalar kâdir idiler. Velâkin bi’şnev diyü istimâ'a emrile evvel ibtidâ eylediler anunçün ki dîn ü tarîkatde ibtidâ vâcib ü lâzım olan istimâ'dur, anunçün basardan ve sâyir-i a'zâdan ve cevârihden dîn ü tarîkatde sem' evlâdur ve efdaldur (...) Tahkîkan sem' basardan efdaldur anunçün ki Hak Te'âlâ Kur'ân-ı 'Azîm'inde her ne mahalde bu ikisini zikr eylediyise sem'i basar üzerine takdîm eyledi. Meselâ "Ve ce'alelekumu’s-sem'a ve’l-ebsâr (..şükredesiniz diye size kulaklar, gözler ve kalpler verdi. Nahl, 78)" gibi. "Ve huve’s-semî'u’l-basîr (O, hakkıyla işitendir, hakkıyla görendir. İsra, 1)" gibi. Her birinde sem' basardan mukaddemdür. Takdîm ise fazîlete delâlet ider. Ve dahı anunçün ki sem' basardan efdaldür ki nübüvvete sem' şartdur, basar şart degüldür. Bu ecldendür ki Hak Te'âlâ sağır peygamber göndermedi. Az oldı ki anlar mâ-beyninde 'amâ ile mübtelâ oldı, Şu'ayb ve Ya'kûb gibi. Ve dahı sem' anun içün basardan efdaldür ki sem' ile ba'z-ı kimsenün 'ukûlinün netâyicine vâsıl olınur; ve pes sem' ma'ârifile istikmâl-i 'akla sebebdür, basar ise seni vâkıf itmez illâ mahsûsâta. Ve dahı sem' basardan anunçün efdaldür ki sem' şeş cihâtda mutasarrıf olur, basar bunun hılâfıdur. Ve dahı her zamân ki sem' bâtıl ola nutk bâtıl olur; ammâ kaçan basar bâtıl olsa nutka halel gelmez. Ve bilgil ey ahî ki 'indallâh zîrûh olanun ziyâde şerlüsi Hak kelâmından sağır olandur ve anı söylemeden dilsiz kalandur.
(Tanyıldız, Ahmet (2010). İsmâîl Rusûhî-yi Ankaravî, Şerh-i Mesnevî (Mecmû'atu'l-Letâyif ve Matmûratu'l-Ma'ârif) Cilt I (İnceleme-Metin, Sözlük). Doktora Tezi. Kayseri: Erciyes Üniversitesi. 202-203.)
İlişkili Maddeler
Eserlerinden Örnekler
Mesnevî Şerhi'nden:
Bi’şnev in ney çün hikâyet mîkuned
Ezcüdâyîhâ şikâyet mîkuned
İşit bu ney niçe şikâyet ider. Şikâyet degül belki cüdâlıklardan olan ser-güzeştin hikâyet ider. Ey gûş kunende-yi esrâr-ı tarîkat ve şinevende-yi güftâr-ı hakîkat! Hazret-i Mevlânâ kuddise sırruhu evvelâ bi’şnev diyü istimâ'a emr idüp gayrı ibâretile ibtidâ eylemedüklerinde nükte-yi azîme vardur. Zîrâ ney ki âgâz-ı hikâyet mîkuned (Ney ki hikâyeler söylemektedir) diseler kâbil idi; ney ki her dem nagme-yi âmâlî kuned (Ney ki her dem nağmeler çıkarmaktadır.) diseler ve bunun emsâli nice gûne ibâretile ta'bîr kılsalar kâdir idiler. Velâkin bi’şnev diyü istimâ'a emrile evvel ibtidâ eylediler anunçün ki dîn ü tarîkatde ibtidâ vâcib ü lâzım olan istimâ'dur, anunçün basardan ve sâyir-i a'zâdan ve cevârihden dîn ü tarîkatde sem' evlâdur ve efdaldur (...) Tahkîkan sem' basardan efdaldur anunçün ki Hak Te'âlâ Kur'ân-ı 'Azîm'inde her ne mahalde bu ikisini zikr eylediyise sem'i basar üzerine takdîm eyledi. Meselâ "Ve ce'alelekumu’s-sem'a ve’l-ebsâr (..şükredesiniz diye size kulaklar, gözler ve kalpler verdi. Nahl, 78)" gibi. "Ve huve’s-semî'u’l-basîr (O, hakkıyla işitendir, hakkıyla görendir. İsra, 1)" gibi. Her birinde sem' basardan mukaddemdür. Takdîm ise fazîlete delâlet ider. Ve dahı anunçün ki sem' basardan efdaldür ki nübüvvete sem' şartdur, basar şart degüldür. Bu ecldendür ki Hak Te'âlâ sağır peygamber göndermedi. Az oldı ki anlar mâ-beyninde 'amâ ile mübtelâ oldı, Şu'ayb ve Ya'kûb gibi. Ve dahı sem' anun içün basardan efdaldür ki sem' ile ba'z-ı kimsenün 'ukûlinün netâyicine vâsıl olınur; ve pes sem' ma'ârifile istikmâl-i 'akla sebebdür, basar ise seni vâkıf itmez illâ mahsûsâta. Ve dahı sem' basardan anunçün efdaldür ki sem' şeş cihâtda mutasarrıf olur, basar bunun hılâfıdur. Ve dahı her zamân ki sem' bâtıl ola nutk bâtıl olur; ammâ kaçan basar bâtıl olsa nutka halel gelmez. Ve bilgil ey ahî ki 'indallâh zîrûh olanun ziyâde şerlüsi Hak kelâmından sağır olandur ve anı söylemeden dilsiz kalandur.
(Tanyıldız, Ahmet (2010). İsmâîl Rusûhî-yi Ankaravî, Şerh-i Mesnevî (Mecmû'atu'l-Letâyif ve Matmûratu'l-Ma'ârif) Cilt I (İnceleme-Metin, Sözlük). Doktora Tezi. Kayseri: Erciyes Üniversitesi. 202-203.)
İlişkili Maddeler
Sn. | Madde Adı | D.Tarihi / Ö.Tarihi | Benzerlik | İncele |
---|---|---|---|---|
1 | Ahmet Uluşan | d. 1946 - ö. ? | Doğum Yeri | Görüntüle |
2 | Fatma Murat | d. 1 Ocak 1949 - ö. 29 Mayıs 2011 | Doğum Yeri | Görüntüle |
3 | Nail Bezel | d. 1940 - ö. ? | Doğum Yeri | Görüntüle |
4 | AHMED-İ RÛMÎ | d. ? - ö. 1631-1632 | Ölüm Yılı | Görüntüle |
5 | MEHMED ŞERÎF | d. 1557 - ö. 1631 | Ölüm Yılı | Görüntüle |
6 | HÂFIZ, Müezzin-zâde Hâfız Ahmed Paşa | d. ? - ö. 1631 | Ölüm Yılı | Görüntüle |
7 | FAKRÎ, Ahmed Dede | d. ? - ö. 1543-1544 | Meslek | Görüntüle |
8 | HULÛS, İsmail Hulûs Dede | d. ? - ö. 1805-06 | Meslek | Görüntüle |
9 | VAHDETÎ, Osman | d. ? - ö. 1723 | Meslek | Görüntüle |
10 | SIHHATÎ, Abdüllatif Efendi | d. ? - ö. 1692-93 | Alan/Yüzyıl/Saha | Görüntüle |
11 | FÜTÛHÎ, Abdülaziz Fütûhî Efendi | d. ? - ö. 1644-45 | Alan/Yüzyıl/Saha | Görüntüle |
12 | ÜMNÎ/EMNÎ Burnaz Mehmed Ağa | d. 1640-41 - ö. 1692-93 | Alan/Yüzyıl/Saha | Görüntüle |
13 | ÜLFETÎ, Mehmed Halife | d. ? - ö. 1665 | Madde Adı | Görüntüle |
14 | RECÂÎ, Mustafa Recâî Efendi | d. ? - ö. Kasım-Aralık 1664 | Madde Adı | Görüntüle |
15 | FUÂDÎ, Ömer | d. 1559? - ö. 1636 | Madde Adı | Görüntüle |